Akdeniz Uygarlıkları Sanatı Dersi 5. Ünite Özet
Orta Çağ’Da Akdeniz’De Hristiyan Uygarlığı Ve Sanatı
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
Akdeniz’deki köklü Antik Çağ’ın oluşturduğu çevrede yaklaşık MS 200’lerden itibaren yaşanan değişim bir yandan belli başlı kurumların sonsuza dek kaybolmasına neden olurken diğer yandan yeni bir dünyanın oluşumuna kapıların açılmasını sağlamıştır. Doğu Akdeniz’in Suriye, Filistin ve Anadolu havzasındaki kentlerde Aziz Paulus ile yaygınlaşmaya başlayan bu yeni inanç 2. yüzyılın sonunda kentlerin alt orta sınıf insanları, zanaatkârları, askerleri arasına nüfuz etmiştir. 4. yüzyılın Akdeniz’inde kilise artık kurum olarak yadsınamayacak bir güç ve etkiye sahiptir.
Büyük Roma İmparatorluğu’nun çözülmesi ya da başka bir anlamda Doğu Roma İmparatorluğu’nun başlangıcı, 11 Mayıs 330 tarihinde Büyük Konstantinos’un İstanbul’u, o dönemdeki adıyla Byzantion’u başkent seçmesiyle başlar.
Orta Çağ 475’te Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla başlatılır ve çoğunlukla 15. yüzyılda Rönesans’ın doğuşuyla son bulur. Ancak Akdeniz coğrafyasında sanatın biçimlenişi bölgesel olarak değişimler göstermiştir. Bu nedenle sanat söz konusu olduğunda, çağları keskin çizgilerle ayırmak yerine sürekliliklerin göz önüne alınması ve yeni etkilerin de yerleşmesi ve devamlılık göstermesi için zamana ihtiyaç olduğunun bilinmesi gerekir.
Dönüşüm: Erken Hristiyan Sanatı (4-5. Yüzyıllar)
Tüm Akdeniz’de 4. yüzyıl civarında sanat bir dönüşüm, başkalaşım içindedir. Erken Hristiyan sanatı olarak adlandırılan bu dönemde sanat, Roma’nın ifade biçimlerini kullanmayı sürdürmüş, daha başka bir deyişle bildiğini uygulamaya devam eden sanat yaratıcılarının elinde şekillenmiştir. Üretim geleneği sürmektedir ancak değişen din, yabancısı olunan bir mimarinin ve resmin yaratılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu durum çok tanrılı dinlere inanan insanların oluşturduğu pagan dünyada ve gelenekte var olan görsel ifade biçimlerini, bazı değişikliklerle dönüştürerek kullanmayı benimseyen bir sanat ortaya çıkarmıştır.
Yeni kurumlar, yeni yapı tipleri : Mimaride en önemli değişim dinle birlikte yeniden şekillenen dinsel mimari olur. Zaten Roma’nın bildiği ve kamu mimarisinde kullandığı bir yapı olan bazilikalar, kilise mimarisinde en önemli yapı tiplerinden biri olarak ortaya çıkar.
Bunların en önemlilerinden biri Suriye’de Dura Europos’taki ev kilisedir. Bir salon ve bir vaftiz bölümünden oluşan mekânın duvarlarında en erken Hristiyan içerikli resim örnekleri yer alır. 4. ve 5. yüzyıllarda Suriye, Anadolu, Roma, Filistin, Kudüs gibi Akdeniz’in çeşitli yerlerinde inşa edilen bazilika planlı yapılar bu ev kiliselerden oldukça farklıdır. Kudüs yakınlarındaki Beytüllahim’de İsa’nın Doğumu anısına inşa edilmiş olan kilise de bazilikal planlıdır ve ana mekân doğuda İsa’nın doğduğu varsayılan bir kayayı çevreleyen sekizgen bir yapı ve tavaf koridoru ile sonlanır. Aynı yüzyıllarda Roma’da Lateran ve Aziz Petrus Kiliseleri, Selanik’teki Aziz Demetrios Kilisesi benzer biçimde bazilikal planlı olarak inşa edilmişlerdir.
Bu dönemin yarattığı bir başka yapı tipi martirium, vaftizhane, mausoleum (türbe) gibi merkezi planlı yapılardır. Bu plan tipi Martirler (din şehidi), azizler anısına inşa edilen yapılarda kullanıldığı gibi yerel özellikler taşıyan dini olaylar, vaftiz gibi törenler için de kullanılmıştır. Sadece ibadet amacıyla kilise olarak da inşa edilen bu plandaki yapılar tüm Akdeniz coğrafyasında yaygın olarak bulunur. Bu durum mimaride işlevle biçimin her zaman katı kurallara bağlı olmadığını işaret eder. Bununla birlikte zaman içinde kutsallara ait beden parçalarını ifade eden rölikler bir mekândan diğerine taşınır hale gelmiş ve neredeyse her kilise kutsal emanetlerden bir parçaya sahip olmuştur. Selanik’teki Aziz Georgios Rotondu bu yapı grubunun önemli örneklerinden biridir. Aziz’in kültüne adanmış yuvarlak planlı yapı bugün değişikliğe uğramış olsa bile malzeme ve kuruluş bakımından dönemin özelliklerini yansıtmaktadır.
Gelenekten güncele tasvir sanatı : 4 ve 5. yüzyıllarda imparatorların yaptırdığı anıtlar Roma İmparatorluğu’nun geleneğini takip etmekte ve özellikle de zaferleri anlatan halka açık anıtlarda ya da soyluların mezarları için yapılan lahitler üzerindeki kabartmalarda pagan geleneğin biçimleri dikkat çekmektedir.
Hristiyanlık tüm Orta Çağ boyunca kendini ifade etme biçimi olarak görselliği seçmiş, böylece sanatta yazınsal dilden daha ziyade görsel dil ön plana çıkmıştır. Sanatın Akdeniz’de doğuşundan beri resimsel anlatıyı görmeye alışık olan Akdeniz insanına dini anlatımların resim yoluyla yapılması Akdeniz coğrafyasındaki Hristiyanları kucaklamaktadır. Antik gelenekte görülen kimi figürler Hristiyan resim sanatında biçimsel olarak aynı olmasına rağmen içerik olarak farklı kullanılmıştır. 4. yüzyıla tarihlenen Roma’daki Via Latina Katakombu’nda resmedilmiş bir mucize sahnesi olan Lazarus’un Dirilişi sahnesi daha sonra yerleşecek olan ikonografik kalıbın biraz dışındadır.
Akdeniz’de İhtişam (6. Yüzyıl)
Akdeniz’de 6. yüzyıl sanatta yeni dengelerin kurulduğu parlak bir dönem olarak görülür. Sanatın cazibe merkezi hala Doğu Akdeniz’dir. Doğu Roma İmparatorluğu’nun tahtına bir Balkan köyünden gelmiş genç bir asker olan Iustinianos çıkar. Batı Akdeniz’de bu dönemde küçük krallıklar yerel sanatlarını yaratmış olmalarına rağmen henüz bütüncül bir sanat üslubundan söz etmek mümkün değildir. Vizigot Krallığı İspanyası’nda ya da Ostrogot yönetimindeki İtalya üzerinde Batı Akdeniz’deki uzak garnizonları nedeniyle Bizans etkili olmuştur. Bu durumdan etkilenen sanatta da Doğu Akdeniz’de üretilen ikonalar, minyatürlü elyazmaları ve fildişi eserlerden ilham alınmaktadır.
Mimarlık ve söylem: Bu dönemin ve belki de tüm Orta Çağ’ın en sıra dışı yapısı Iustinianos’un İstanbul’da iki Anadolulu yapı ustasına inşa ettirdiği Aya Sofya (Agia Sophia) Kilisesi’dir (s.111, Resim 5.3).
6. yüzyılda Anadolu’nun doğusunda yaşayan Ermenilerin mimari örneklerine de bakmak etki çevrelerini görmek açısından değerlidir. Bu yüzyıl ve civarına tarihlenen Ermeni yapıları çoğunlukla bazilika planlı, Suriye mimarisindeki gibi at nalı kemeri ve taş malzemeyi kullanan anıtlardır. Ereruk Bazilikası bu özellikleri barındıran iyi bir örnektir.
İmgeler ve atölyeler : Bu dönemin anıtsal resim örneklerinden en önemlileri İstanbul Büyük Sarayı’ndan gelir. Çok çeşitli konularla öne çıkan zemin mozaikleri olasılıkla Iustinianos tarafından yaptırılmış olmalıdır.
Sina Yarımadası’ndaki Azize Katherina Manastırı’nın Kilisesi’nin apsisinde dinsel bir konu görülmektedir. Başkalaşım, İsa’nın üç havarisiyle birlikte Tabor Dağı’ndaki dua sırasında tanrısallaşmasını ifade eder.
Sina, aynı zamanda 6. yüzyıl ve sonrasında da devam edecek olan en önemli birkaç ikona üretim merkezinden biridir. İkona Orta Çağ boyunca çok fazla üretimi yapılan önemli dinsel nesnelerden biridir. Aynı zamanda ikonaya yüklenen dini anlam üretimin yoğunluğunu ve sürekliliğini açıklamaya yardımcı olacaktır. 6. yüzyıla tarihlenen Sina üretimi bir ikonada tahtta oturan Meryem ve Çocuk İsa, iki yanda azizler ve arkada meleklerin eşlik ettiği bir kompozisyon göstermektedir.
Bu dönemin en önemli üretimlerinden bir diğeri de kilisede ayinlerde kullanılan madenden üretilmiş malzemelerdir.
Sanatta Yol Ayrımları (7 -11. Yüzyıllar)
6. yüzyıldan sonra Akdeniz dünyasının ortamı oldukça değişikliğe uğramıştır. Sınırların katı olduğu bir dünyada Hristiyanlık çoğunluğun değil tümünün dini olarak öne çıkar. Bizans’ın katı Ortodoks inancının karşısında artık Katolik Krallıkla kiliseyi yönetimde birleştiren bir Vizigot İspanyası vardır. 7-8. yüzyıllar Akdeniz’de yeni bir aktörün sahneye çıktığı dönemlerdir. Yakındoğu topraklarında ortaya çıkıp Araplar arasında yaygınlaşan İslamiyet Bizans’ın sınırlarının zorlanmasına yol açmış ve bu süreçte Anadolu’da askeri bir yönetim organizasyonuna gitmek zorunda kalmıştır. 7. yüzyılda Anadolu Arapların akınlarıyla yüz yüze kalınan bir çağın dalgasıyla yoğrulmuştur; bugün Anadolu’nun Akdeniz kıyılarında ve gerisindeki bölgelerde görülen arkeolojik veriler bunun somut kanıtları olarak durmaktadırlar.
İkonaklasmus Dönemi sanatı : 8. yüzyılın sanatsal üretimini derinden etkileyen en önemli olayı İkonaklasmus denilen tasvir kırıcı harekettir. 726 yılında Bizans İmparatorluğu’nun aldığı dini betimlerin yasaklanması kararının altında pek çok neden bulunabilir.
Bunlardan belki de en baskını tasviri yapılan kutsal kişiliklerin birer tapınma nesnesi haline dönüşmesidir. İnananın, ikonanın kendisine dua edip tapınması, üstelik ikonanın alım satımı yapılan ticari bir mal muamelesi görmeye başlaması yasakların ortaya çıkışına yol açmıştır.
Farklı Mimari Örnekler ve Üslûplar
Erken Orta Çağ Akdeniz’i aslında Bizans ve Akdeniz’in batısındaki sanat farklılıklarının tümüyle belirginleştiği bir dönemdir. Bu nedenle Bizans sanatı için bir altın çağ yaşanır.
867-1056 yılları arasında Bizans tahtında oturan Makedonya Hanedanlığı sanatı gerçekten de kendine özgü çizgilerin belirginleştiği görkemli bir dini ve dünyevi sanat olarak yerini alacaktır. 9. yüzyılın başında banilik (hamilik/kuruculuk) yaklaşımının doğasında oluşan değişim Bizans’ta Orta Çağ’ın geç yüzyıllarına kadar devam edecek bir gelenek halini alacaktır.
Bu dönem mimarisinde sahneye yeni bir yapı tipi çıkar; kare içinde haç planlı kiliseler önceki dönemlerin anıtsal bazilikalarının çok çabuk yerini alır. Mimari boyutlar küçülmüş ancak yapıların simgesel anlamları güçlenmiştir.
Orta Çağ’ın önemli sanat üsluplarından biri hiç şüphe yok ki batıda 1000’li yılların sonunda Katolik dünyada gelişen Romanesk stil olmuştur. Aslında tam bir karma ürün olarak Romanesk ya da Roman sanat, Avrupa’nın Orta Çağ öncesi Roma dönemi sanat gelenekleriyle işgalci toplumların beğenilerini Bizans ve İslam sanatı etkileriyle harmanlamıştır.
Yenilenen Tasvir Sanatı ve Küçük El Sanatları
9. yüzyılın ortasında Bizans İmparatorluğu’nda resim yasağının bitişiyle birlikte yeni bir resim düzeninin uygulamaya koyulduğu gözlenir. Akdeniz’in batısında hiç kesintiye uğramamış olan resim sanatı doğuda bir diğer ifadeyle Bizans’ın hâkim olduğu topraklarda özellikle anıtsal resim örnekleri belirli bir hiyerarşik düzen içinde sahneye çıkmaktadır.
Orta Çağ’ın çoğu zaman bir manastırda yetişmiş rahip ressamları ya da yontucuları usta çırak ilişkisiyle öğrendikleri şablonları uygulaya gelmişlerdir. Başka bir deyişle resmedilen bir sahnenin belirli tanıtıcı elemanları ve kompozisyonları neredeyse hiç değişmeden Orta Çağ boyunca devam eder.
Orta Çağ Anadolu’sunda önemli anıtsal resim örneklerinin bulunduğu Kapadokya bu dönemde kendine özgü üslûbu ile bir yandan Bizans’ın doğusuna yaklaşırken bir yandan da Akdeniz iç bölgesinde taşra olmanın ötesinde bir sanat üretimini sunmasıyla değerlidir.
11. yüzyılda Bizans resim sanatının en dikkate değer eserlerinden bir grup, Atina yakınlarındaki iki kilisede ve bir Ege adası örneğinde saray sanatı etkili mozaikleriyle dikkat çeker. Hosios Lukas Manastırının ana Kilisesi 11. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen örtü sistemindeki mozaikleri ve duvarlarındaki mermer kaplamalarıyla başkentin sanat üslûbunu anımsatır.
Resim sanatı denilince şüphesiz duvar resimleri ve mozaiklerin yanı sıra Orta Çağ’ın ciddi üretimlerinden biri olan elyazmalarındaki minyatürler akla gelir. 9. yüzyılın sonunda resimlendiği bilinen bir vaaz kitabı olan Gregorios Nazianzos’un minyatürlü elyazması (Paris Gr. 510) tam sayfa minyatürleriyle, karmaşık ve incelikli üslûbuyla döneminin öne çıkan sanat üretimlerinden biri olarak değerlendirilmektedir.
1054’te yaşanan ve tüm Hristiyanlık dünyası için önemli olan kilise ayrışması (skhisma) aslında uzun zamandan beri birbirini onaylamayan Ortodoks Doğu kilisesiyle Katolik Roma kilisesinin resmi kopuşudur. Bundan sonra iki kilise uzun yıllar süren çıkar çatışmalarının kahramanları olarak geliştirdikleri din politikaları üzerinden Akdeniz’deki kültürel, sanatsal ve etnik yapıların hareketlenmesine yol açacak nedenleri doğuracaklardır.
Yeni Birliktelikler (12. Yüzyıl)
11. yüzyılın sonuna rastlayan birkaç olay mimari ve sanatta özellikle Akdeniz’in doğusunda yeni etkilerin ortaya çıkmasına neden olur.
Mimarlık ve farklı kültürlerin bileşenleri: Bu bölgedeki mimari etkinlikte birkaç özellik öne çıkmaktadır. Yeni gelen yöneticiler güvenlik nedeniyle öncelikle kaleleri yaşama geçirmişlerdir. Doğu Akdeniz’in birçok kentinde haçlıların yenilediği ve ya yaptırdıkları kaleleri görmek mümkündür.
Büyük bölümü 1170’deki depremin ardından yapılan tek mekânlı kilisenin yanı sıra Vaftiz Kilisesi olarak adlandırılan 12. yüzyılın ortalarına tarihlendirilen yapı da duvar resimleri parçalarıyla öne çıkar. Kiliselerdeki duvar resimlerinin bir grubunun ikonografik üslup özellikleri Latinler (Haçlılar) tarafından yaptırılan bu eserlerin Bizans resim geleneğini iyi bilen ancak Akdeniz’in doğusunda birçok yerde çalışmış olan ressamlar tarafından yapıldığını gösterir.
Akdeniz sanatı doğuda kutsal toprakların yeni yöneticileri olan Latinlerle (Haçlılar) birlikte başkalaşıma uğramıştır. Kuşkusuz ki din bu toprakların yeni yöneticileri olan Frank şövalyeleri için insanların ilişkilerini tanımlamakta önemli bir rol oynamıştır; ama şu da bir gerçektir ki Orta Çağ boyunca bireyin kimliğinin tanımlanmasında en önemli ölçüt zaten hep din olmuştur.
Bu bölgedeki mimari etkinlikte bir kaç özellik öne çıkmaktadır. Frank yöneticiler güvenlik nedeniyle öncelikli olarak kaleleri yaşama geçirmişlerdir. Doğu Akdeniz’in pek çok kentinde Haçlıların yenilediği veya inşa ettirdiği yapılar bulunmaktadır. Sina dağındaki Azize Katherina ve Aziz Sabas gibi manastırlar hem Latin hacıları hem de Doğu Hristiyanlarını çekmeye devam etmiş gibi görünür.
Akdeniz’in batısı 12. yüzyılın ortalarında yeni bir sanat üslubunun yaratılmasına sahne olur. Orta Çağ’ın mimarları Romanesk kiliselerinin katı duruşlarını Gotik adı verilen yeni sanatla yıkmışlardır.
Tasvir sanatında değişen üsluplar : 12. yüzyılın resim sanatı örnekleri en az mimari kadar çeşitli üslûp özellikleri göstermektedir. Akdeniz’de bu dönemin en değerli örnekleri Bizans’ın başkentiyle sıkı bağları olduğunu gösteren Kıbrıs’tan gelmektedir. Kıbrıs kiliselerinin kaliteli duvar resimleri bu dönemde Bizans coğrafyasında çalışan ressamların farklı üslûplarını gösterir. Lagoudera Panagia Kilisesi duvar resimleri (1192) ifadeci, zarif ve klasik etkili figür üslubuyla öne çıkan bir örnektir.
Anıtsal resim örnekleri söz konusu olunca kuşkusuz Sicilya’dan bahsetmek gerekecektir. 12. yüzyıl Akdeniz’inde Sicilya adası ticaret yollarının kesişme noktasındaydı. Orta Çağ’ın başından beri farklı bölgeler tarafından ele geçirilen adada nüfus da bu el değiştirmeler süresince farklılaşmıştı. Bu yüzyılda Norman denetimi altındaki Sicilya’da dikkate değer yapılardan biri, bir kıyı şehri olan Palermo’daki Saray (Palatina) Kilisesi’dir. Aynı haminin Sicilya’da bu dönemde yaptırdığı bir diğer eser Martorona Kilisesi’dir.
Akdeniz kıyısında ve iç bölgelerde Romanesk stildeki kiliselerde, Bizans ve etki çevrelerinde olduğu gibi anıtsal resim/mozaik örneklerinden çok cephe kabartmalarının tercih edilmesi, bu anlamda Romanesk sanatı sözü edilen Bizans geleneğinden ayırmıştır. Ancak İspanya’daki Katalan Bölgesi’nin şematik çizimli resim örnekleri bunun dışında bırakılmalıdır (s.125, Resim 5.15).
12. yüzyılın güçlü tasvirleri elyazmalarında ki minyatürlerde de dikkat çeker. Bu dönemde de manastırların önemli sanat üretimlerinden biri olan minyatürlü kitaplar içinde Bizans İmparatorluğu’nun törenleri, kıyafetler, silahlar ve yaşama dair pek çok konu ve kullanım nesne hakkında bilgi veren Skylitzes Kroniği değerli bir örnektir.
Ortaçağ’ın Sonu (13-14. Yüzyıllar)
Akdeniz’in doğusunda 13. yüzyılın özellikle ilk yarısı farklı sanat üretimlerine sahne olur. Batı Anadolu’da etkin olan İznik İmparatorluğu’nun savunma yapılarının yanı sıra belki de sözü edilmesi gereken önemli anıtlarından biri İzmir yakınlarında Kemalpaşa’daki saraylarıdır.
Bu dönemin mimarisinden bahsederken elbette Trabzon’da Komnenos ailesinin mensuplarının inşa politikaları üzerinde durmak gerekecektir. Surlarla çevrili bir kent olan Trabzon’da bugün cami olarak kullanılan pek çok kilise ve yazılı kaynaklardan ayrıntıları izlenebilen bir saray olduğu bilinir. Ama Komnenosların belki de en dikkate değer yapısı kentin batısındaki Aya Sofya Manastırı’nın Kilisesi’dir.
Küçülen bizans yapıları, yükselen avrupa katedralleri : Bizans sanatının son bölümüne adını veren aile Palaiologoslar’dır; çoğu bilimsel yayında da son dönemin sanatı bu isimle anılır.
İstanbul’da Palaiologos Dönemi anıtları içinde en önemlisi kuşkusuz bugün Kariye Müzesi olan Khora Manastırı Kilisesi’dir. İstanbul’da bu dönemde saray mimarisinin bir örneği Blakhernae Sarayı’nın bir pavyonu olarak 13. yüzyılın sonu 14. yüzyılın başında inşa edilmiş Tekfur Sarayı’dır.
14. yüzyılın Doğu Akdenizi’nin bazı örneklerinde Haçlı etkisiyle biçimlenmiş Gotik katedraller de batıdaki çağdaşlarının izlerini takip etmişlerdir. Bu yüzyılda Kıbrıs’ta hüküm süren Latin kökenli Lusinyan ailesinin hamilik ettiği yapılar kuruluşları itibariyle Gotik üslubu sunmaktadırlar. Lefkoşa’daki Aya Sofya Katedrali birkaç yapım dönemi taşımasına rağmen son hali Gotik üslubun elemanlarını barındırmaktadır.
Tasvir sanatında son örnekler: Bu yüzyılların resim sanatı örnekleri Doğu Akdeniz’de önceki dönemlerin geleneklerini sürdürmüş görünmektedir. Mısır’da Kıpti sanatının dikkate değer eserlerinden biri Aziz Antonius Manastırı Kilisesi’nde, 1232-1233 tarihli duvar resimleridir. Kilisenin duvarlarında yer alan Cennet ve Cehennem betimleri çizgici ve şematik yerel üslubun izlerini gösterirken ikonografik açıdan Bizans’ın taşra resim geleneğini yansıtır.
Bu dönemde Orta Çağ’ın dile getirilmesi gereken resim örneklerinden bir başkası Trabzon’dadır. Aya Sofya Kilisesi’nin duvar resimleri 13. yüzyıl Bizans resim sanatının en değerli örneklerindendir.
Anadolu’da 13. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen başka anıtsal resim örnekleri de yok değildir. Kapadokya’da Laskaris ailesinin isimlerinin ya da onların İznik’te tahtta olduğu dönemin tarihlerini sunan kitabelerin varlığı bilinmektedir. Bunlardan biri Gülşehir’deki Karşı Kilise’dir.
Orta Çağ’ın sonunda resim sanatının belki de en önemli örneklerinden biri İstanbul’daki Khora Kilisesi ’nin mozaikleridir (s.130, Resim 5.23). Kilisenin nartekslerinde Theodoros Metokhites’in yaptırdığı İsa’nın ve Meryem’in yaşamına ait resim programlarında uygulanan üslûp Bizans’ın son döneminde yeni bir parlayış gibidir. Sahnelerde uygulanan perspektif, derinlik ve hacim denemeleri resim sanatının yenilikçi tavrının göstergeleri olmasının ötesinde belki de bir sonraki yüzyılın sanat geleneğine (yani Rönesans Dönemi resim anlayışına) bir başlangıç olacaktır.
Orta Çağ’ın sonunda günümüze ulaşan kitap resimleri Doğu’da parlayışın son ışıkları gibidir. 1403- 1405 tarihli bir minyatür altın yaldızla süslenmiş bir imparatorluk ailesinin toplu bir fotoğrafı gibidir (Resim 5. 25). Dionysius Areopagite elyazmasında yer alan İmparator II. Manuel Palaeologos karısı ve çocuklarıyla birlikte imparatorluk tören giysileri içinde resmedilmiştir. Meryem ve Çocuk İsa ellerini kutsayıcı biçimde aileye uzatırlar. Figürlerin isimleri gösterişli altın yaldız harflerle yazılmıştır. Bizans azalan gücünü sanki bu ihtişamlı sanat ürünlerinde yeniden kazanmaya çalışmaktadır.
Orta Çağ boyunca Hristiyani, emperyal, yerel, kültürel, etnik hatta İslami etkilerle yoğrularak, Akdeniz halklarının hareketlilikleriyle biçimlenen sanat, 14. yüzyılın sonu 15. yüzyılın başında yeni biçimine bürünmek için yola çıkmıştır bile. Bizans resim sanatının Rönesans resim geleneğini başlatacak olan Giotto’ya etkisi büyüktür. Sonuçta, bu çağ ömrünü doldurduğunda, doğumundan bitişine kadar geniş eser yelpazesiyle doğasını anlatmaya çalıştığımız sanat da, tarihte yerini almıştır.