Radyo ve Televizyon Haberciliği Dersi 8. Ünite Özet
Radyo Ve Televizyon Haberciliğinde Mesleki İlkeler Ve Etik
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
Özellikle 1980’lerden itibaren ülkemizde olduğu gibi dünyanın pek çok diğer ülkesinde büyük ve önemli siyasal, ekonomik ve teknolojik değişimler yaşanmıştır. Bu hızlı ve önemli değişimler, tüm toplumları derinden etkilemiş, iş ve sosyal yaşamın her boyutunda, son derece güzel ve etkili gelişmelere neden olduğu kadar, kültür ve değerlerde büyük hasarlar oluşmasına da neden olmuştur.
Doğal olarak bireysel ve toplumsal yaşam gibi, meslek alanları da bu değişimlerden, gelişmelerden ve tabii ki bu arada yaşanan ilkesel ve ahlaki erozyonlardan payına düşeni almıştır. En çok gelişme ve değişim gösteren meslek alanlarının başında da iletişim teknolojisinde yaşanan hızlı ilerleme nedeniyle medya gelmiştir. Medya, diğer deyişle kitle iletişim araçları hem çok büyük sıçramalar göstermiş ve tüm toplumlarda bireylerin hayatına güçlü ve kalıcı bir biçimde girmiş hem de kendi içinde çok ciddi biçimde mesleki ilkeler ve ahlak anlamında bozulmalara uğramıştır. Bu nedenledir ki pek çok meslek alanı gibi medya da yaptıkları işin görev ve sorumlulukları ile işleyişine dair etik ilkeler ve kurallar anlamında kendini gözden geçirmeye çalışmış, bu anlamda ciddi tartışmaların konusu olmuştur.
Bir mesleğin kendi içinde kendi mensupları için davranış ölçütleri, ihtiyaç duyulan anda dönüp bakma ve meslek mensubunun kendisi için referans alabileceği unsurların geliştirebilmesi için de önce ciddi, kararlı ve güçlü bir mesleki örgütlenmeye ihtiyaç bulunmaktadır. Bunun hemen ardından da o mesleğin kendi davranış kurallarını, referans alma ölçütlerini geliştirip kayıt altına aldığı ve kendi mensuplarının yanısıra tüm topluma ilan ettiği meslek ahlakı, ilkeleri ve değerlerine, yani meslek etiğine ihtiyaç bulunmaktadır. Çünkü etik davranma becerisi bireyleri, bir meslek etiğine sahip olma ise o mesleğin kendisini değerli ve itibarlı kılar, topluma yararlı hale getirir.
Etik
Latince Ethos kelimesinden gelen Etik, esas itibariyle yasaların, din öğretilerinin ve genel ahlakın belirlediği ve uymalarını zorunlu tuttuğu davranış kurallarından farklı olarak, insanlara davranışlarında iyi olanla kötü olanın, insana yakışan ile yakışmayanın, doğru olan ile yanlış olanın ya da güzel ile çirkin olanın neler olduğunu, belirli bir çerçeve içinde ortaya koyan önermelerdir.
Etik bir önermedir, çünkü kişiyi iyi ile kötü, doğru ile yanlış, güzel ile çirkin, değerli kılan ile kılmayan davranış kuralları konusunda serbest bırakır ve sadece iyi olanı, güzel olanı, doğru olanı, yakışanı, değerli kılanı yapmasını önerir. Kişi bunları yapıp yapmamakta özgürdür. Diğer deyişle bir insan iyi ile kötü olan davranış arasındaki tercihi kendisi yapar. İyi, güzel, doğru, değerli olanı tercih eden ve buna göre davranan insan doğru olanı yapmış olur ve bu davranışı da onu değerli kılar. Yanlış olanı, çirkin olanı, yakışmayanı tercih edip öyle davranmış biri ise bu yaptığından kendisi sorumludur. O vicdanı ile baş başadır.
Ne var ki insanlar iyi davrananı, güzel ve yakışanı yapan insanları tercih eder, onlara değer verir. Yanlışı tercih eden kısa vadede kişisel çıkarı için bir yarar elde etmiş olsa da o aslında artık yanlış olandır. Sevgi, beğeni ve saygı çemberinin dışında kalandır o.
Etiğe sahip olmak, toplumsal boyutta sıradanlaşma, sığlaşma ve her iş ya da ilişkiyi çıkarlara dayandırma unsuru olarak görmek gibi pek çok kişisel ve toplumsal hastalığının üstesinden gelinmesi ve aynı zamanda toplumun niteliğinin ve gelişmişliğinin de yükselmesi anlamına gelmektedir.
Etik, insanlara yalnızca kişisel çıkarlarını koruma ve çoğaltma, zenginleşme ya da sınırsız güç sahibi olma davranışlarından öteye geçip, davranışlarında bir de niteliğin ne kadar önemli olduğunu, bu niteliğin insan hayatına değer katan bir unsur olduğunu, doğru davranmanın değerli olmak anlamına geldiğini de hatırlatmaktadır. Toplumların ve kurumların hızla değer, beğeni ve güven kaybına uğradığı günümüzde, her tür ilişkinin, ürün ve hizmetin bedeller üzerinden konuşulduğu bugünün koşullarında, ahlaki özelliklerle donanmış niteliksel değerler, diğer deyişle etik, her zamankinden çok daha büyük bir önem ve kıymet taşımaktadır.
Son olarak etik için, ahlaki eylemlere ilişkin bir kuram olduğu ama bu kuramı bilgi üretmek adına değil, eylem üretmek adına geliştirdiği söylenebilir. Bu nedenle etik, yalnızca güzel ilkeleri bir kenara yazılı olarak bırakmak ya da bunları yayımlamaktan öteye geçmemek değildir. Doğrudan hayata geçirilmesi için üretilmiş ilkeler ve değerlerdir. Düşünülen doğru, ahlaklı, iyi ve güzel olan davranışın, günlük olarak iş ve meslek alanlarında da uygulanmasına yöneliktir. Etiğin işlevi belirli bir davranış biçimini yasaklamak değil, kişinin tercih özgürlüğüne saygı göstererek onun erdemli davranmasını beklemek ve bu erdemli davranışı da nasıl yapacağını, hangi koşullarda uygulayacağını söylemektir.
Meslek Etiğinin Önemi
Toplumun doğuşunu iş bölümüyle açıklayan Platon, bir çiftçinin tek başına yiyeceğini sağlayıp, evini inşa edip, elbisesini ve kundurasını yapmasının mümkün ve mantıklı olmayacağını söylemiştir. Bireylerin, tek bir işe yoğunlaşmasının gerekliliğini açıklayan Platon, mesleklerin ortaya çıkış nedenini de buna bağlamıştır. Aynı mesleğe mensup bireyler, mesleklerinin gelişmesi, mesleki çıkarlarının korunması gibi nedenlerle zaman içinde bir araya gelerek örgütlenmiş ve kendi etik ilkelerini oluşturmuşlardır. Bu etik ilkeler dünyanın her yerinde meslek üyeleri tarafından benimsenmiştir
Mesleki etik kurallarının uygulanması sadece o mesleğin üyelerini bağlamaktadır. Durkheim, farklı meslek sayısı kadar etik ilkelerin bulunduğunu söyleyerek, her mesleğin etik bilgisine sahip olmasının olanaksız olduğunu belirtmiştir. Ayrıca mesleki etik ilkeleri kavrayabilmek için mesleki bilgiye sahip olunması gerektiğinden, bu durum daha da olanaksızlaşmıştır. Bu nedenle Durkheim, kamunun kısmen dışında kalan mesleklerdeki etik ihlallerinin, kamusal duyguyu çok etkilemeyeceğini, ama büyüklükleri oranında kamu vicdanını etkileyeceğini belirtmiştir.
Etik, günümüzde çeşitli mesleklerin yürütülmesinde esas alınan değerlerin başında gelmektedir. Siyasette, yönetimde, yargıda, ticaret hayatında, tıpta, eğitimde, bilim, sanat ve medyada, hem mesleğin icra edildiği toplumun genel etik değerlerinden, hem de o meslekle ilgili evrensel kabul görmüş belli bazı ilkelerden etkilenen etik ilke ve değerler ön plana çıkmaktadır. Bu anlamda meslek etiği, esasen o mesleğin mensuplarının kendi aralarında o mesleğin değerlerini ve saygınlığını korumaya yönelik olarak hazırlanan ilke ve değerler bütünüdür ve ahlaki olan davranışların neler olduğunu gösteren bir referans kurallar olarak kabul edilmektedir.
Bugün, devlet adına halka hizmet veren kamu kurum ve kuruluşlarımızın, kendi resmi web sitelerinde de kolaylıkla görülebilecek temel etik ilke ve değerlere göre, kamu hizmetinde çalışanlardan beklenen etik davranışlar; Adalet, Devlete Sadakat, Ehliyet ve Liyakat, Tarafsızlık, Dürüstlük, Nezaket, Saygı, Güven, Halka Hizmet Bilinci, Güler yüzlülük, Yardımseverliktir. Buna karşılık etik dışı davranışlar ise, Ayrımcılık, Kayırma, Rüşvet, Yolsuzluk, Usulsüzlük, İstismar, sömürü, İhmal, savsaklama, İşe siyaset karıştırma, Psikolojik yıldırma ve baskılar (mobbing), Hakaret ve küfür, Yetkinin kötüye kullanımı, Dedikodu ve Zimmet olarak belirlenmiştir.
Aslında tüm meslek alanlarında olduğu gibi kamu yönetiminde de etik dışı davranışların nedenlerini büyük oranda şunlar oluşturmaktadır: Hırs, Bilgisizlik, Disiplinsizlik, Denetim Eksikliği, Yetersiz Eğitim, İdeolojik Etkiler ve Psikiyatrik Bozukluklar.
Bir toplumun yok olması, bozulması, çürümesi için birden çok tehlike vardır. Bunlardan biri savaş ve istilalardır, diğeri salgın hastalıklar ya da doğal afetlerdir. Bir diğeri ise yozlaşmadır. Yozlaşma bir toplum için bir ya da birden çok yerden başlayabilir. Politik anlamda, ahlaki anlamda, mesleki anlamda ve kültürel anlamda yozlaşmalar görülebilir ve bütün bunlar bir arada toplumsal yozlaşmaya neden olur. Zira, yozlaşma olgusu, halkın yönetime olan güvenini ortadan kaldırmaktadır.
Etik dışı bir davranış, bireyin kişisel benliğinin zarar görmesine, çalıştığı yerin çalışma ahenginin bozulmasına ve toplumda bencil davranışların öne çıkmasına neden olur. Mesleki ve örgütsel bağlılıklar zayıflar, kurum içi iletişim zarar görür, toplumda sürekli iş değiştirme eğilimi ve işten duyulan tatminsizlik hissi yükselir. Bunların yanı sıra ayrıca bireysel anlamda özsaygının yitirilmesi, çalışma arkadaşlarıyla ilişkinin ve kişisel itibar algısının bozulmasının yanı sıra, kurumda da kurum içi bağlılığın zayıflaması, verim düşüklüğü ve kurumsal itibarın zarar görmesi ile karşılaşılır. Tüm bunlar dönüp aynı zamanda toplumun saygınlığına, itibarına, ilişkilerine zarar verir.
Tüm bunlar mesleki anlamda olduğu kadar toplumsal anlamda da yozlaşmanın birer yol taşlarını oluşturmaktadır. Zira yozlaşma, yasalara ve hizmet standartlarına uymamanın yanında, etik ilkelere uymamayı da içeren bir kavramdır.
Bu anlamda özel meslek alanlarında olduğu gibi bir kamu kurumunda da yozlaşmayı, kamu görevlilerinin gerek kendi inisiyatifleriyle gerekse hizmetten yararlananların teşvikiyle etik davranış ilkelerini ve hukuku ihlal edecek şekilde, özel çıkar, tercih, prestij veya belirli bir grubun çıkarı için kamusal gücü kullanarak ortaya koydukları her türlü davranış ve yöntem olarak özetlemek mümkündür.
Yozlaşmanın özellikle siyasi partiler, seçilmişler, kamu görevlileri, çıkar ve baskı grupları ile seçmenler arasındaki ilişkilerde daha çok ortaya çıktığı ve yine bu unsurlardan destek aldığı sıklıkla görülen bir durumdur.
Radyo televizyon gibi kitle iletişim araçlarında çalışanlar, çalıştıkları yerin sıradan bir çalışanı olduğu, bilgisiz, ilgisiz ve duyarsız çalışan olarak kaldıkları sürece elbette çalıştıkları kurumun ya da kuruluşun da hastalıklı bir yapıya dönüşmesi kaçınılmazdır. Örneğin genel anlamda yayıncılık yapan bir radyo televizyon kuruluşu, en önemli işlevlerinden biri olan haber verme görevini tam ve doğru bir biçimde yerine getirmediği ya da gerçek olmayan haberler yaptığında, aslında kendi kendini diskalifiye etmiş olur. Yanlış bilgilendirildiğini hisseden, düşünen bir kişi, haber edinme ihtiyacını kendi karşılamaya çalışabilir ki bugün yaşanan da budur. Toplumdaki herkes gazetecilik mesleğinin gerektirdiği uzmanlığa sahip olmadığı için bu durum, toplumda yanlış bilginin çoğalarak, tam bir bilgi kargaşasının ortaya çıkmasına ve bu da toplumdaki bilgisizlik, güvensizlik, yetersizlik ve nihayet yozlaşmanın doğmasına neden olur.
Radyo ve Televizyon Haberciliğinde Meslek Etiğinin Önemi
Bilgi ve iletişim çağının yaşandığı şu dönemde, tüm dünyada kitlelere yönelik oldukça etkili ve renkli mesajlar üretebilme, onların yaşamlarında ciddi değişikliklere neden olabilme gücünden hareketle medya ya da diğer ifade ediş biçimiyle kitle iletişim araçları ve bu araçlar içinde de radyo ve televizyon, artık sosyal yaşamın vazgeçilmezleri arasındadır.
Bireylerin günlük hayatlarının akışını, sohbetlerini, hayata bakış biçimlerini, birbirleriyle konuşma ve ilişki biçimlerini, dillerini, kültürlerini etkilemekte, en önemlisi de algıları şekillendirmektedir. Bireysel yaşamda olduğu kadar ülkelerin siyasal, ekonomik, sanatsal, sportif ve kültürel yaşamlarında da oldukça önemli işlevler görmekte ve bu nedenlerle de esasen çok ciddi sosyal sorumluluklara sahip bulunmaktadır.
Medya, kamu hizmeti gören, sosyal sorumluluk ile donanmış bir araçlar bütünü ve profesyonel bir meslek alanıdır. Sahip olduğu nitelikleri ile hukuksal bağlayıcılıkları olan ancak bundan daha da önemlisi her etkinliği, her işlevi etik değerlerle donanmış bir meslek alanıdır. Medya en etkin gücünü haber verme işlevinden almaktadır. Doğru, çarpıtılmamış, kişi haklarına, özel yaşama, yerel, ulusal ve evrensel değerlere saygılı, bireysel, kitlesel, ulusal özgürlükleri gözeten, bilgi ve görüntülerin kaynaktan geldiği gibi yayınlandığı, sorumluluk bilincinin asla terkedilmediği, yasaların çiğnenmediği haber ve yorumculuk medyanın en temel etik ilkelerini oluşturmaktadır.
Gazetecilik mesleği temelde bilginin elde edilmesi, doğru biçimde işlenmesi ve kitlelere gönderilmesi uğraşısıdır. Bu uğraş bilginin nesnel bir biçimde aktarılmasının yanısıra, konunun uzmanı gazeteciler tarafından yorumlanarak aktarılmasını da gerektirir. Gazeteci, olmayan bilgiyi, olayı, gelişmeyi kendince üretemez, yalnızca varolan bilgiyi kullanıp yayına hazır hale getirir ve yayınlar. Ancak, elbette gelişmelerin yönüne, gelecekteki olası gelişmelere ya da sonuçlara ilişkin verilen haberden bağımsız olarak bir takım yorumsal çıkarımlarda bulunabilir. Haberi yorumlayabilir. Haberin yanısıra yorumu da kitlelere sunabilir. Ancak bunu haberin içine yerleştirerek yapmaz.
İşlev, amaç ve misyonları ile ters düşen, sahip olduğu özgürlüğü sorumsuzluk olarak algılayan bir meslek alanının, zamanla toplumsal düzeyde önemsizleşerek etkisizleşmesi ve gücünü yitirmesi de beklenebilecek bir sonuçtur. Medyanın iç işleyişinde görev alan her profesyonel, kurumun işlev, sorumluluk ve görevlerini kendisi için geçerli kabul etmediği ve sadece kurumun sıradan bir çalışanı olduğu sürece, elbette kurumsal işleyişte de zaafiyete düşülmesi kaçınılmaz olacaktır. Haberi yazan da görüntüleyen de kurgulayan da haberi kontrol eden de yayınlayan da aynı sorumluluk havuzunda buluşmakta, bir anlamda aynı toplumsal yetkiyi paylaşmaktadırlar. Dolayısıyla sorumluluk taşımayan yetkinin, medyanın iç işleyişine zarar verebilecek, medya profesyonelini keyfiliğe ve sorumsuzluğa sürükleyebilecek en tehlikeli sonuçlardan biri olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Gazetecilikte temel işlev gerçekleri bulup, bozmadan, abartmadan kamuoyuna yansıtmaktır. Gazeteciliğin temel ilkelerinden biri de haber ile haber ile yorum arasındaki belirgin ayrımın ortaya konularak bunların birbirleriyle karıştırılmasının engellenmesidir. Çünkü haber gerçeklere ve verilere dayalı bilgilenmedir. Yorum yazarın, yayımlayanın veya yayın şirketinin düşüncelerini, inançlarını, kişisel yargılarını içerir. Gazeteci insanoğlu adına konuşan, onun adına araştıran, vurgulayan, çözümleyen, çalışan kurumsal kişidir.
Öte yandan gazeteciler değişen koşullara ve toplumsal yapıya karşı da duyarlı olmak, gelişmeleri yakından takip etmek, mesleğin değişen teknolojik özelliklerine hızla uyum sağlamak zorundadırlar. Gerçekten de bugünün koşullarında yapılan radyo televizyon haberciliği ile 20 yıl öncesinin koşullarında yapılan habercilik arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Geleneksel habercilik yerini teknoloji ve uzmanlık ağırlıklı, ayrıca sınırlar ötesi bir haberciliğe bırakmıştır.
Radyo ve Televizyon Haberciliğinde Mesleki Etik İlkeler
Gazeteciler seçtikleri haberleri topluma ileterek, bireylerin hem yakın çevrelerinde, hem de ulusal ve uluslararası düzeyde yaşanılan olaylar hakkında bilgi edinmesini sağlayan kişilerdir. Toplumun bağımsız temsilcileri olarak isimlendirilen bu gazeteciler, toplum içindeki grupların kanaatlerini birbirlerine ileterek toplumsal iletişimin gerçekleşmesine yardımcı olurlar. Gerçeklerin değiştirilerek aktarılması, kişinin yanlış bilgilendirilmesine ve toplum içinde yanlış anlaşılmalara neden olabilir. O’Neil “Tıbbın içsel ve temel amacının sağlık olması gibi, önemli güncel olaylar hakkında gerçeği anlatmak da gazeteciliğin içsel ve temel amacıdır” sözüyle gerçeği anlatmanın gazetecilik mesleği için ne denli önemli olduğunu ifade etmiştir. Bu nedenle gazetecilik mesleğinin tanımı yapılırken çoğunlukla “doğruluk-dürüstlük” ilkesine değinilmektedir. Yapılan tanımlarda etik ilkelerine ayrıca yer verilmesi meslek etik bilincinin oluşturulması açısından yardımcı olmaktadır.
Doğruluk ve hakkaniyet ilkeleri gazetecilerin meslek ahlakı açısından yeterli olmamıştır. Gazetecilerin hızlı ve doğru karar alabilmesi için daha ayrıntılı etik kodlara ihtiyaç duyulmuştur. Bu etik kodlar yaygın olarak, meslek mensupları tarafından oluşturulmuştur. Bunun dışında kamu yetkilileri tarafından belirlenmiş basın etik kuralları ve gazete sahipleri ya da yayıncıların oluşturduğu etik ilkeler de söz konusudur. Uluslararası alanda ise Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşların ve uluslararası gazetecilik meslek örgütlerinin oluşturduğu meslek etik ilkeleri mevcuttur.