aofsoru.com

Eğitim Bilimine Giriş Dersi 4. Ünite Özet

Eğitimin Felsefi Temelleri

Eğitim Bilimi ve Felsefe

Felsefe terimini ilk kez Pythagoras’ın kullandığı belirtilmekle birlikte Philosophia terimi kesin anlamını Platon ve Aristoteles felsefesinde kazanmıştır. Yunanca “Philosophia” teriminden kaynaklanan felsefe, “sevgi” (phillia) ve “bilgi, bilgelik” (sophia) sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Önceleri, içinde bilgi bulunan tüm alanlarla ilgili araştırmalar, felsefenin bütünselliği içinde görülmüş; ancak zamanla, bilimsel ve dinsel konuların felsefeden ayrıldığına tanık olunmuştur. Zaman içinde felsefe, bilim ve din konularının bütünüyle birbirinden bağımsız olmadığı, birbirinden soyutlanmayacağı görüşü yaygınlık kazanmıştır. Öyle ki bugün her bilimin bir felsefesi bulunmaktadır. Nitekim eğitim alanında da eğitim felsefesi önemli bir işlevi gerçekleştirmektedir. Felsefenin çeşitli tanımları bulunsa da özellikle aşağıdaki üç görüş ön plana çıkar:

  • Felsefe; insanın niteliğini, yaşadığımız dünyanın yapı ve işleyişini anlama çabasıdır.
  • Felsefe; gerçeği bulma ve öğretme yolunda bitmeyen bir derinleşmedir.
  • Felsefe; insanı iyiye, doğruya ve güzele yönelten bir düşünce biçimidir.

Çağdaş felsefe, bilimsel yöntemle (gözlem ya da akıl yürütme yoluyla) çözülemeyen, bunun yanı sıra niteliği yönünden akılcı çözümlemeye elverişli olan sorunları ele alıp irdeler. Kısaca felsefe, evrendeki her şeyin genel ve sistemli bir biçimde incelenmesi ve yorumlanmasına çalışan bir düşünce sistemidir.

Felsefe ve eğitim arasında sıkı bir bağ vardır. Felsefe, eğitim için bir nitelik ve değerler sistemi geliştirirken eğitim de bunların nasıl elde edileceğini, insanlara nasıl kazandırılacağını amaç edinen bir etkinlik alanıdır. Eğitimin amaçları, içeriği, öğretim yöntemleri de benimsenen felsefeye göre biçimlenmektedir. Eğitime felsefi yönden yaklaşım, eğitimle ilgili çeşitli uygulamaların doğru yönlendirilip değerlendirilmesine ve eleştirilmesine önemli ölçüde yardım eder. Bu da geleceğe yönelik eğitim etkinliklerinin daha nitelikli bir temele yerleştirilmesi açısından gereklidir.

Felsefenin uğraş alanları konusunda tam bir görüş birliği olmasa da bu alanlar genel olarak şu başlıklar altında toplanır:

  • Varlık öğretisi (ontology)
  • Bilgi öğretisi (epistemology)
  • Değer öğretisi (axiology)
  • Mantık (logic)

Varlık öğretisi kavramını ilk ortaya atan Yunan filozofu Aristoteles’tir. Madde, yaşam, insan, dünya ve evrenle ilgili bütünlük arayışı içinde olan bu alan şu sorulara yanıt arar:

  • Varlıkların kökeninde bir tek nesne mi ruh ve madde diye iki ayrı nesne mi vardır? Ruh ve madde diye iki nesne varsa bunların nitelikleri ve birbiriyle ilişkisi nedir?
  • Evrende olup bitenlerin belli bir amacı ve bütünlüğü var mıdır?
  • Doğa yasaları dediğimiz zorunlu ilişkilerin varlık nedeni nedir?

Bilgi öğretisi, bilgilerimizin köken ve niteliğini inceleyen felsefe dalıdır. Bilgiyi evrensel açıdan ele alan bilgi öğretisi şu sorulara yanıt arar:

  • Bilginin kaynakları nedir? Bilgi nereden gelir? Nasıl biliriz?
  • Bilginin niteliği (doğası) nedir? Zihnin algıladıkları dışında gerçek bir dünya var mıdır?
  • Bilginin geçerliği ve güvenirliği nedir? Doğruyu yanlıştan nasıl ayırabiliriz? Bilgilerimizin gerçeğe uygunluk derecesi nedir?

Bilginin genelde sekiz türünden söz edilmektedir: günlük bilgi, gelenek ve görenek bilgisi, düzmece bilgi, politik bilgi, sanatsal bilgi, dinsel bilgi, felsefi bilgi ve bilimsel bilgidir.

Değer öğretisi , değerlere ilişkin sorunları çeşitli ilişkiler yönünden, özellikle aşama düzeni yönünden aydınlatmaya çalışan felsefe dalıdır. Değer öğretisi şu sorulara yanıt arar:

  • Değerler içimizde mi, dışımızda mı? Nesnel (objektif) mi, öznel (subjektif) mi? Kişisel mi, kuramsal mı? Durağan mı, değişken mi?
  • Değerleri aşamalı biçimde sıralamak olanaklı mı, değil mi?

Genellikle, etik ve estetik olmak üzere iki tür değer söz konusudur. Etik değerler , doğru hareketlere temel oluşturacak değerlerdir ve insanının davranışlarıyla ilgilenir. Estetik değerler ise sanat ve güzellikle ilgili değerler olup güzel olan şeyin niteliğini ve güzel olanı takdir etme vargılarını inceler.

Mantık, düşüncenin ve düşüncenin varlık biçimlerinin, ögelerinin, türlerinin, olanaklarının, yasalarının ve düşünce bağlamlarının bilimidir. Öğretmenin en önemli görevlerinden biri, öğrencilerinde açık ve düzgün düşünme yeteneğini geliştirmektir. Bu bakımdan öğretmenin kendisi de bu konuda iyi eğitim görmeli, us yürütmeyi ve doğru düşünme yeteneğini geliştirmeyi öğrenmiş olmalıdır.

Felsefe, çağlar boyunca geliştirilen felsefi kuram ya da düşünce sistemlerinden oluşmuştur. Tarih boyunca çeşitli düşünürler birbirinden farklı, kimi zaman birbiriyle karşıt felsefi sistemler geliştirmiştir. Belli başlı çağdaş felsefeler dört akım içinde incelenir:

  • Ülkücülük (idealism)
  • Gerçekçilik (realism)
  • Yararcılık (pragmatism)
  • Varoluşçuluk (existentialism)

Ülkücülük, bir ülküyle belirlenmiş olan ve bu ülküye çıkar gütmeden bağlı kalan yaşama biçimi ve dünya görüşüdür; zihinsel ya da ruhsal gerçeğe önem veren düşünce sistemi ya da dünya görüşüdür. Bu felsefeye göre eğitim, insanın zihinsel süreçlerinin geliştirilmesidir ve “entellektüel eğitim” büyük önem taşır. Bu felsefe, insanın özgür irade sahibi olduğunu ve kendi düşüncelerini gözden geçirerek gerçeğe ulaşabileceğini vurgular. Eğitim, bireyi iyi, doğru ve güzele teşvik etmeli; insanın doğuştan getirmiş olduğu kimi yetenekleri ortaya çıkarmaya çaba göstermelidir.

Gerçekçilik , gerçeğin, salt ve algıdan bağımsız olarak var olduğunu savunan felsefi görüş, var olanı gerçek kabul eden bir düşünce sistemidir. Gerçekçiliği benimseyen bir eğitimci insanların doğal ve kültürel çevresiyle uyumlu olmasını sağlar; bunun için çevreyi tanıma, öğrenme ve yeniden düzenleme olanağı elde etmek ister. Gerçekçilik görüşüne göre eğitim, bir ölçüde tutucudur; bireysel ilgi ve modaya dayanan geçici beğenilere değil, insanlığın kalıcı nitelikte saydığı bilgi, beceri ve davranış birikimine ağırlık vermektedir.

Yararcılık , doğruluğu ve gerçekliği yalnızca eylemlerin sonuçları ve başarıları ile değerlendiren felsefe öğretisidir. Bu anlayışa göre, insan sorun çözerek yaşantı elde eder, yaşantılardan elde ettiklerini de kural olarak öğrenir. Yararcılık felsefesinin temel ilkeleri şunlardır: 1) Gerçeklik, durağan değil sürekli değişme içindedir. 2) Değerler evrensel değil, görecelidir. 3) İnsan biyolojik ve sosyal işlevleri olan bir yaratıktır. 4) Özgürlüğü ve çoğulcu katılımı içeren demokrasi, bir yaşam düzeni olarak önemlidir. 5) Tüm etkinliklerimizde eleştirel düşünme ile sorun çözmeye yönelik zekâ büyük yer tutmalıdır. Yararcılık akımını eğitim alanına uygulayan en önemli düşünür John Dewey (1859-1952) olmuştur. Dewey, eğitimi insanı geliştirmeye yarayan bir süreç olarak, okulu ise toplum yaşamının küçük bir örneği olarak görür. Ona göre iyi bir eğitim programı, öğrencilerin yaşantı ve ilgilerine dayalı olmalıdır. Eğitim programında amaçlar esnektir ve süreç içinde değişmeye açıktır.

Varoluşçuluk, özgürlüğü içinde insanın varoluşunu ve insanın kendini gerçekleştirmesi sorunlarını irdeleyen çağdaş bir felsefe akımıdır. Bu anlayışa göre, insanlar karar vermekte özgürdürler çünkü her insan kendi kararlarının ve davranışlarının bir ürünüdür. Bu felsefeye göre yaşam ve eğitimin amacı, insanın bir varlık olarak kendi varoluşunun farkında olmasını, kendini tanımasını ve varoluşunu gerçekleştirmesini sağlamaktır.

Eğitim Felsefesi

Eğitim felsefesi, en yalın anlamıyla, eğitim düşüncesi ve ülküsü çevresinde ortaya çıkan tüm sorunların felsefi bir biçimde ele alınması, incelenmesi, değerlendirilmesi, eleştirilmesi ve irdelenmesidir. Eğitim felsefesi, eğitime yön veren amaçları biçimlendiren ve eğitim uygulamalarına yol gösteren bir disiplin ya da sistemli düşünce ve kavramlar bütünüdür. Dolayısıyla eğitim felsefesi, eğitim uygulamalarının eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirilmesini sağlar; uygulamaların dayandığı kuramsal temelleri de inceleyerek eğitimin toplumun gerçekleri ve gereksinimleri doğrultusunda şekillenmesini sağlar; eğitimi bütün yönleriyle görmeleri konusunda öğretmenlere yardımcı olur.

Eğitim alanında geliştirilen felsefi görüşler dört ana akım altında toplanır:

  • Daimicilik (Perennialism)
  • Esasicilik (Essentialism)
  • İlerlemecilik (Progressivism)
  • Yeniden Yapılanmacılık (Reconstructionism)

Daimicilik, gücünü genellikle kökleşik gerçekçilikten (klasik realismden) aldığı için çoğu yerde “kökleşik görüş” olarak nitelendirilir. Ülkücü felsefi anlayışı benimseyenlerin savunduğu bir eğitim görüşüdür. Bu akımın temel ilkeleri şunlardır:

  • İnsan doğası, ahlaki ilke ve değerler genelde aynı kalır ve değişmez. O nedenle değişmeyen evrensel bir eğitime yer verilmelidir.
  • İnsanın sahip olduğu en önemli özellik düşünme yeteneğidir. Bu nedenle insana bu yeteneği geliştirebileceği, aynı zamanda düşünce sorunlarıyla uğraşan entellektüel kişiliğe ulaşabileceği bir eğitim verilmesi gerekir.
  • Eğitim, evrensel ve değişmez gerçeğe uyum için yapılmalıdır. Çünkü insanlar, mutlak gerçeği öğrenip ona uyum sağladıklarında toplumda iyileşmeler olur.
  • Okul, gerçek yaşamın bir kopyası olamaz. Okulun amacı, insan zihnini geliştirerek onu yaşama hazırlamaktır. O nedenle kültürü etkili biçimde yeni kuşaklara aktarmamız gerekir
  • Yeni kuşaklara her zaman ve her yerde gerekli olan bilgi ve değerler kazandırılmalıdır. Bunlar ise insan bilimleri, matematik, felsefe, mantık ve doğa bilimlerinde bulunmaktadır.
  • Kökleşik yapıtlar (klasik eserler) eğitimine önem verilmelidir. İnsan doğasının evrenselliği ve en güzel örnekleri bu yapıtlarda gizlidir.

Esasicilik, temelde bir eğitim hareketi olarak ortaya çıkmıştır ve hiçbir felsefi akımla doğrudan bağlantılı değildir. Bu akımın temel ilkeleri şunlardır:

  • Öğrenme zorlu ve uygulama gerektiren güç bir iştir. Öğrenci bir disiplin içinde sıkı bir çalışmaya yönelebilmeli, öğrendiklerinin uygulamasını yapabilmelidir.
  • Eğitimde girişim gücü, öğrenciden çok öğretmende olmalıdır. Öğretmenin tam bir aydın olarak yeterlikli ve önder olabilecek nitelikte yetiştirilmesi gerekir.
  • Okulun görevi, ahlaki sorunları ve düşünce sorunlarını irdeleyen konu alanlarından yararlanarak kültürün özünü korumak ve sürekliliğini sağlamaktır; çünkü eğitimin amacı, yalnızca çağdaş yaşama uyum değildir. Esasicilik, önceden benimsenmiş inançların korunması ve sürdürülmesidir.
  • Okulda zihinsel yetenekleri geliştirmenin geleneksel yöntemlerini sürekli kullanmak gerekir. Bunun için yaşamın bütününü kavratacak bir eğitimin gerçekleştirilebilmesinde soyut düşünme, alıştırma ve ezberleme yöntemlerine sık sık başvurulmalıdır

İlerlemecilik, yararcılık düşünce sisteminin eğitime uygulanmasıdır. İlerlemecilik; öğrenci odaklı, sorun çözmeye dayalı ve yaşantıya dayalı eğitim anlayışını savunur. Bu akımın temel ilkeleri şunlardır:

  • Eğitim ve öğretim, öğrencilerin yaşantı ve etkinliklerine dayandırılmalı, öğrenci odaklı olmalıdır.
  • İçinde yaşadığımız dünya sürekli değişip gelişmektedir. Buna uyum sağlayabilmek için çocuğa sorun çözme becerisi kazandırılmalıdır.
  • Okul, yaşama hazırlık yeri olmaktan çok gerçek yaşamın kendisi olmalıdır. Eğitimin bir görevi de öğrencinin içinde yaşadığı topluma etkin biçimde katılmasını sağlamaktır.
  • Öğretmenin görevi öğrencilerini yönetmek yerine, öğrenmeye kılavuzluk etmektir.
  • Okul, öğrencileri yarışmaya yönlendirmekten çok işbirliğine özendirecek yaklaşımları benimsemelidir. Eğitimde işbirliği yaparak öğrenme, yarışmaya göre daha değerlidir.
  • Eğitim ortamı demokratik olmalıdır. Çünkü demokrasi, düşüncelerin ve insan kişiliklerinin birbirini özgürce etkilemesine ve bireylerin gelişmesine olanak verir.

Yeniden yapılanmacılık, çağın kültürel bunalımlarına göğüs gerebilmek için toplumu yeniden düzenlemek ve güçlü, birleşmiş, tutarlı değerlere dayalı yeni bir dünya uygarlığı kurmak gerektiğini savunur. Yararcılığa dayalı bu akım, ilerlemeciliğin devamı olarak kabul edilir. Bu akımın ana ilkeleri şunlardır:

  • Eğitimin başlıca amacı, toplumsal bir reform programı uygulamaya koyarak toplumu geliştirmek olmalıdır.
  • Okul ve sınıf ortamı demokratik olmalı; her türlü görüş, düşünce ve savlar eğitim ortamına getirilip tartışılabilmelidir.
  • Uygulamalara yer veren bir eğitim yoluyla, kalıcı bir öğrenmenin gerçekleştirilmesine özen gösterilmelidir.
  • Eğitim ortamında cezaya kesinlikle yer verilmemeli, öğrenme, ödüllendirme ile denetlenmelidir.
  • Geleceğe yönelik doğal ve toplumsal sorunlar birlikte tartışılmalı, çözüm önerileri üretilmeye çalışılmalıdır.
  • Öğrencilerin etkin biçimde katılacağı bir eğitim ortamında, yeni öğretme-öğrenme stratejileri, yeni yöntem ve teknikler geliştirilerek uygulanmalıdır.

Türk eğitiminin dayandığı temel felsefeler şöyle özetlenebilir:

  • İslamiyet öncesi Türk toplumlarında eğitim insanların yaşam biçimlerine göre şekillenmiş, ekonomik, toplumsal ve politik koşullardan etkilenmiştir. Bu koşullar değerlerin oluşmasına yol açmış, değerler de zamanla töreleri ortaya koymuş, töreler kuralları, kurallar da yeni kuşakları eğitme çabalarını getirmiştir. Türkler 9. ve 10. yüzyıllarda kitleler halinde Müslüman olmaya başladıktan sonra sahip oldukları kültürel değerler İslam etkisiyle yeniden biçimlenmiş, ayrıca eski Yunan ve Latin değerlerinin etkisiyle zenginleşmiştir.
  • 1077-1308 arasında Anadolu Selçuklu Devleti zamanında eğitimin temel özelliği; bilime çok önem verilmiş olması, medreselerin önemli ölçüde gelişmesi, İslam değerlerine bağlı bir “veli insan tipi”nin (ermiş, evliya özellikleri gösteren çok değerli ve saygın bir insan tipi) giderek yaygınlaşması, İslami özelliklerin ön plana çıkmasıdır. 13. yüzyıldan sonra Osmanlı Devleti’nde de bu özellikler gelişerek sürerken 18. ve 19. yüzyıllarda ağırlık İslam bilimlerine (fıkıh, kelâm, belagat, hadis vb. derslere) verilmiştir.
  • Osmanlı döneminde eğitim sisteminin genelde Türk gelenekleri ve İslam temeline dayandığı görülmektedir. Öğretim bütünüyle öğretmen odaklı olduğu bu dönemde Öğretmenin söyledikleri, kitapların yazdıkları, İslam bilginlerinin ileri sürdükleri kesin olarak doğru kabul edilir. 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren medreseler bozulmaya başlamış, özellikle 17., 18. ve 19. yüzyıllarda “iskolastik düşünce” eğitim sistemlerine giderek egemen olmuştur. Öte yandan Tanzimat Fermanı’ndan sonra Batı eğitim sistemi etkisi görülmeye başlanmış ve bu etkiler Cumhuriyet dönemine değin sürmüştür.

Türk ulusal eğitiminin dayandığı felsefi temeller şöyle özetlenebilir:

  • Bugünkü Türk eğitim sisteminin temelleri Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Atatürkçü felsefe doğrultusunda atılmış ve günümüze değin gelmiştir.
  • Ziya Gökalp’in düşüncelerine dayalı olarak ortaya konan ve “milli terbiye” ya da “halkçılık” olarak adlandırılan görüş, Cumhuriyet eğitimini en çok etkileyen görüş olmuştur.
  • Ülkemizde, eğitimin çoğu zaman işlevsel olmaktan çok, toplumun gereksinimlerini belli bir ölçüde dikkate alan, ancak daha çok kendi yapısı içinde geçilmesi gereken bir aşamayı tamamlamayı amaç edinen formal bir süreç özelliği göstermiştir.
  • Cumhuriyet döneminin başlangıcından bu yana Türk eğitiminde kimi dönemlerde daha kapsamlı kimi dönemlerde ise daha sınırlı olarak reform niteliği taşıyan çok değerli etkinlik ve uygulamalara yer verilmiştir. Ancak günümüzde değişim ve gelişmelere gereksinim duyulduğu herkesin katıldığı bir görüştür.
  • Türkiye’de eğitim, her zaman kalkınma ve Batılılaşma için bir anahtar olarak düşünülmüş ve bu anlayışın bir sonucu olarak da hükümetler eğitimin gelişmesine, en azından sayısal biçimde yaygınlaşması yönünde, çaba harcamışlardır
  • Atatürk, eğitim sisteminin ulusal ve laik olmasını, bilime dayanmasını, eşitlikçi ve işlevsel olmasını sürekli olarak vurgulamış ve düzenlenen programlarla gerçekleştirilen eğitim etkinliklerinin bu ilkelere dayandırılmasını öngörmüştür.
  • Kaynağını Türk ulusunun zengin kültüründen, uygarlığından ve Atatürk’ün düşünce sisteminden alan ulusal eğitimimizin temelleri işe koşulan eğitim sisteminin genelde yararcı (pragmatik) felsefeye ve onun eğitimdeki karşılığı olan ilerlemecilik akımına dayanmaktadır.

Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email