aofsoru.com

Suç Önleme Modelleri Dersi 7. Ünite Özet

Mağdur Odaklı Suç Önleme Modelleri

Giriş

Suçların gerçekleşmeden önlenebilmesi ve buna uygun politikalar geliştirmek amacıyla sosyal bilimler alanında farklı disiplinler altında birçok çalışma yapılmıştır. Viktimoloji; mağduru, suçluyu ve toplumu incelerken, yaşanan mağduriyetlerle ilgili nedensel ilişkileri, mağdurların tecrübelerini, mağduriyet sonrasında toplumun suç ve suça karşı verdiği tepkileri araştırır. Viktimolojinin bir amacı da mağdurları psikolojik, sosyal ve hukuksal boyutlar bağlamında incelemek ve mağduriyeti önlemek için gerekli koşulları ortaya koymaktır.

Viktimoloji ve Suç Mağduru

Kriminolojinin alt disiplini olan viktimoloji, çeşitli alanlardaki uzmanların da (sosyologlar, sosyal yardım uzmanları, psikologlar, doktorlar, hemşireler, politikacılar, ceza adalet sistemi görevlileri vb) katılımıyla disiplinler arası bir alandır. Viktimoloji, mağduriyeti ortaya çıkaran dinamiklerle ilgilenmektedir. Mağduriyete yol açan olayları, mağduriyet sonrasında toplumun verdiği tepkileri mağduru, suçluyu ve toplumu araştırırken mağduriyetlerle ilgili nedensel ilişkileri ve olguları tanımlayan verileri inceleyen bilimsel bir disiplindir.

Viktimoloji mağdurların veya mağduriyet korkusu duyanlar arasındaki farklılıklardan yola çıkarak insanların neden farklılaştıklarını araştırır.

Mağdur, herhangi bir konuda zarara veya haksızlığa uğramış, kazanımlardan mahrum kalmış belirli bir kimse olarak tanımlamaktadır.

Mağdurlar mağduriyet düzeylerine göre üçe ayrılırlar. Bunlar birincil, ikincil ve üçüncül mağdurlardır. Birincil mağdur, suçun maddî unsurunun doğrudan etkilediği kişi, ikincil mağdur ise suçtan dolaylı olarak etkilenen kişidir. Terör ve kaza gibi büyük boyutlu, kişiler üzerinde önemli etkiler bırakabilecek türden travmatik olaylara müdahale eden kurtarma ve ilkyardım ekiplerinin bu tür olaylardan etkilenmeleri durumunda üçüncül mağdur olacakları ifade edilmektedir.

Mağdur, genel olarak, “işlenen fiil nedeniyle haksızlığa uğramış kişi”, “kendisine suç işlenen kimse” şeklinde nitelendirilse de teknik ceza hukuku kavramı olarak suçun konusunun ait olduğu kişiyi veya kişileri ifade eder. Buna karşılık, suçun konusunu toplumu oluşturan fertlerin hepsine ait bir şey oluşturuyorsa, mağdur toplumu oluşturan herkestir.

Her suçun bir mağduru olması gerekir. Ancak, bazı suçların doğrudan bir gerçek kişi mağdurunun bulunmayabileceği kabul edilmektedir. Bazı durumlarda da mağdurla fail aynı kişidir. Bu tür suçlar literatürde mağdursuz suç (victimless crime) olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte bütün suçlarda suça maruz kalan kişi, toplum ve hatta bütün insanlık bir anlamda mağdurdur. Konuya sosyolojik açıdan bakıldığında, suç mağdurlarının sorunlarının bireysel değil toplumsal bir sorun olarak algılanması ve değerlendirilmesi gerektiği görülür.

Mağduriyet Riski ve Korkusu

Mağduriyet riski, bir kişinin suça maruz kalma tehlikesi anlamına gelmektedir. Bazı kişilerin suça daha çok maruz kaldıkları kriminologlar tarafından genel kabul gören bir olgudur. Mağdurların kişilik özelliklerinin, bazı davranışlarının, suça ve suçluya karşı tutumlarının suçun işlenmesine önemli katkıları bulunmaktadır. Bu bağlamda mağduriyet riski üç ana faktör tarafından etkilenmektedir.

  1. Kişisel faktörler , kişinin fiziki, psikolojik ve sosyal özellikleridir. Kişisel faktörlerin etkili olduğu durumlarda mağdurlar, bir bakıma mağduriyete teslim olmuş ve kendini savunma isteği de azalmış kişilerdir.
  2. Davranış faktörleri , yaşam tarzı ve alışkanlıklar tarafından belirlenen etkenlerdir. Bu kapsamda bilinçli veya bilinçsiz olarak güvenlik tedbirlerini ihmal etmesi ve kendini devamlı olarak mağduriyete neden olacak riskli durumlara sokması yer almaktadır.
  3. Mekân ve sosyal faktörler , fırsat yönü vurgulanan bu etkenler daha çok çevreseldir. İnsan davranışı ile çevre şekillenmekte; arazi ve yapılar etkilenmekte; bunların oluşturduğu ortamdan da insan davranışı etkilenmekte ve değişmektedir.

Gençlerin mağduriyetlerinde etkili olan faktörler de yine üç ana başlık altında toplanabilir. Bunlar hedef savunmasızlığı, hedef cazipliği ve hedef düşmanlığıdır. Hedef savunmasızlığı, mağdurun fiziki veya psikolojik sebeplerden dolayı tehditlere daha açık olmasından ileri gelir. Hedef cazipliği, mağdurun sahip olduğu mal ve diğer özelliklerinin ona karşı işlenecek muhtemel suça zemin hazırlamasıdır. Hedef düşmanlığı, mağdura karşı saldırganın çeşitli motivasyonlara sahip olmasından kaynaklanır.

Mağduriyet risklerini açıklamak amacıyla yapılan çalışmalar arasında Rutin Aktivite Teorisi (Routine Activity Theory) ve Hayat Tarzı Teorisi (Lifestyle Theory) sayılabilir. Bu teorilere göre, erkek olmak, beyaz olmak, genç olmak, tek yaşamak, işsiz olmak, gençlerle bir arada olmak, halka açık yerlerde gece dolaşmak ve şehirde yaşamak, kişilerin tehlikeli durumlara maruz kalmasını ve tehlikeli kişilerle karşı karşıya kalması riskini artırır. Mağduriyet risklerinin belirleyicisi olan birçok aktivite cinsiyete ve yaşa bağlı olarak farklılık göstermektedir. Bir kişinin neden ve nasıl mağdur olarak seçildiği anlaşılabilirse, gelecekte oluşabilecek benzer mağduriyetlerin önüne geçilebilmesi mümkün olacaktır.

Mağduriyet korkusu modern dünyanın bir realitesidir. Suç korkusu çevresel algılarla şekillenen tehlike ve endişe hislerine karşı geliştirilen duygusal bir tepkidir. Suç korkusunun unsurları duygu ve algıdır. Suç korkusuna ilişkin 1967 yılında gerçekleştirilen Ulusal Suç Mağduru Anketi konuyla ilgili ilk çalışmadır.

Suç korkusu; bireyin olası bir şiddet suçuna, fiziksel zarara ve suç mağduriyetlerine karşı gösterdiği duygusal tepki olarak da tanımlanabilir. Araştırmalar, suç mağduriyeti korkusuna ve algılanan mağduriyet riskine tepki olarak bireylerin hayat tarzlarını değiştirme eğiliminde olduklarını göstermektedir.

Suç korkusu üç temel teoriyle açıklanabilir:

  1. Suç eyleminin algılanma ölçüsüne dayalı olarak ortaya çıkıp geliştiğini ileri süren hassasiyet teorisi ,
  2. Suçun kendisinin neden olduğu görüşünü savunan doğrudan veya dolaylı mağduriyet teorisi ,
  3. Bireylerin yakın çevrelerinde resmi ve gayrı resmi kontrolün azalması ile açıklayan sosyal kontrol teorisi .

Mağduriyetin Ölçülmesi ve Mağdur Anketleri

Mağduriyetin boyutlarını ölçmek, araştırmacıların ana hedeflerinden bir tanesidir. Suç istatistikleri mağdurların mağduriyet derecelerini ölçerek suçu engellemeyi hedefleyen politikalar için yol gösterici olmaktadır. Böylelikle suç olayları tanımlanmış ve ölçümü sağlanmış olur.

Suçu istatiksel bakımdan sıralamak için üç yöntem kullanılır. Bunlar şöyledir:

  1. Kanun uygulayıcılarının tuttuğu resmi kayıtlar,
  2. Faillere isledikleri suçlarla ilişkin soru soran anketler,
  3. Mağdurlara, mağduriyet deneyimine ilişkin sorular soran anketler.

Mağduriyet istatistikleri hem suçların ne denli bir zarara sebep olduklarının öğrenilmesine hem de gelecekte işlenmesi muhtemel suçların önceden engellenmesine yarar sağlamaktadır.

Mağduriyet araştırmalarında nicel (betimleyici) ve nitel (nedensel) yöntemler bir arada kullanılır. Nitel araştırmalar diğer değişkenlerden neden ve nasıl etkilendiğini açıklamak maksadıyla yürütülmektedir. Nicel araştırmalar ise bir olguyu genel olarak tanımlamakla ilgilenmektedir. Viktimoloji alanında yapılan en önemli betimleyici araştırma türlerinden biri mağdur anketleridir.

Öncesinde kolluk kuvvetleri tarafından tutulan istatistikler konuya ilişkin tek veri kaynağı iken mağdur anketleri yeni bir bilgi birikimi sağlamıştır. Viktimologların bu tür çalışmalarının en büyük faydası muhtemel mağdurların suç işlenmeden tespit edilmesini ve böylelikle de mağduriyetlerin azaltılması yönündedir.

Mağdur anketlerinin ana hedefi, suç korkusunun düzeyi, polisin olaylara müdahalesi konusunda duyulan memnuniyet seviyesi, olayları polise bildirmeme nedenleri ve mağduriyetin sonuçları gibi farklı alanları keşfetmektir. Anketlerden alınan cevaplara göre yapılan ölçümler, belirli bazı saldırıların önlemesine ya da olası gelecek mağduriyetlerin azaltılmasına katkı sağlamaktadır.

Mağduriyet anketlerinin ilki olan araştırmada bir yıl süreyle belirli kişilerin, yasadığı suç olaylarının ne kadarını polise bildirdikleri ve neden bildirmediklerinin cevabı bulunmaya çalışılmıştır. Mağduriyet anketleri sonucunda ortaya çıkan bir diğer sonuç ise faillerin ve mağdurların belirli gruplarda ve belirli alanlarda toplandığı; saldırganlarla mağdurların birbirlerine düşünülenden daha çok yakın olduğudur. Bu iki grubun birçok ortak özelliği bulunmaktadır.

Türkiye’de ise günümüze kadar ulusal çapta bir mağdur anketi yapılmamıştır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜIK), 2003 yılından itibaren uygulanan yasam memnuniyeti araştırması kapsamında, son bir yılda yaşanan asayiş ile ilgili olaylara ilişkin mağduriyet bildirimlerini kaydetmektedir.

Mağduriyet anketleri sadece mağdurların veya potansiyel mağdurların bakış açısından yararlandığından, tam olarak suç gerçeğini yansıtmamaktadır. Sonuçlar, metodoloji, araştırma ve görüşme yapanın motivasyonuna bağlıdır.

Mağduriyete ilişkin elde edilen veriler, kolluğun kaynak tahsisi ile caydırma ve önlemeye ilişkin diğer müdahale sistemleri için yeni ve ek bilgiler sağlamaktadır.

Mağduriyet Teorileri

Van Dick ve Waard birincil, ikincil ve üçüncül düzeyde gerçekleşebilecek suçlara karşın önleme tekniklerinin hedeflerine göre üç gurupta incelemiştir:

  1. Mağdur odaklı
  2. Potansiyel fail odaklı
  3. Toplumsal odaklı

Bu teoriler ile mağdurların suçun meydana gelmesine olan etkisi ve özellikle birden fazla kez mağduriyete uğrayan bireylerin özellikleri gibi konular üzerinde durulmaktadır.

Mağduriyet teorileri mağdur ve fail arasındaki ilişki temelinde bir tanımlama metodu seçmiştir. Bunlar arasında “Mağdur Fail Sorunu”, “Suçun İki Yönü”, “Suçlu Çift”, “Yapan ve Acı Çeken İlişkisi”, “Mağdur Fail İlişkisi” sayılabilir.

Viktimolojinin öncü akademisyenlerinden Mendelsohn mağdur sınıflandırması yaparak, suçun meydana gelmesi bakımından herhangi bir kusuru olmayan mağdurları, suçun meydana gelmesinde önemli derecede kurusu bulunan mağdurlardan ayırırken, von Hent ise suç mağdurlarının genel sınıflandırmasını (gençler, kadınlar, yaslılar, depresifler vb.) yaparak, kendi mağduriyetlerine yol açanların bazı karakter özelliklerini tanımlamıştır.

Hindelang, Gottfredson ve Garofalo’nun geliştirdiği Hayat Tarzı Teorisi , Amerika’da 1972 yılında sekiz şehirde (Atlanta, Baltimore, Cleveland, Dallas, Denver,Newark, Portland ve St. Louis) uyguladıkları araştırma neticesinde elde ettikleri deneysel verilerdir. Bu teorinin öncülerine göre; bir suçun islenebilmesi için önce dört koşulun bulunması gerekmektedir. Bu koşullar şunlardır:

  1. Fail ve mağdurun belirli yer ve zamanda kesişen noktaları olmalıdır.
  2. Mağdurun fail tarafından mağduriyet için uygun hedef olarak algılanması gerekir.
  3. Bir kişinin bir diğerini mağdur etme eğilimi olmalıdır.
  4. Fail hedeflediği sonuca ulaşmak için istekli ve tehdit edebilir veya güç kullanabilir.

Mağduriyetin oluşabilmesi için gereken şartların genel bir çerçevesi şöyle çizilebilir:

  1. Gece dışarda dolaşmak risk artırır ve hayat tarzıyla ilgilidir.
  2. Mağduriyet riski muhtemel fail olan demografik guruplara sosyal olarak yaklaştığında artar.
  3. Aile dışında çok sayıda insanla görüşmek de riski artıran bir diğer faktördür.
  4. Hayat tarzlarındaki farklılıklar, bireylerin kendilerini saldırgan özelliklere sahip kişilerden ayrıştırma kabiliyetlerindeki farklılıklarla da ilgilidir.
  5. Hayat tarzlarındaki farklılıklar, bir bireyin kişisel mağduriyet için hedef olarak uygunluğu, arzu edilebilirliği ve görünebilirligi (göze batarlığını) de etkilemektedir.

Hayat tarzı teorisi altında yatan temel varsayım olası mağdurların demografik özelliklerinin hayat tarzları ile ilişkili olduğudur.

Bireyin hayat tarzını etkileyen unsurlardan biri olarak cinsiyet dikkat çekmektedir. Teoriye göre, aile sorumlulukları ve sistemli bir şekilde eğitim ve is fırsatlarının dışında tutulmaları, kadınların toplum hayatına katılmalarının önünde ciddi olarak engel oluşturabilir.

Hayat tarzının diğer belirleyicileri, ekonomik kaynaklar ve aile geliridir. Yüksek ekonomik geliri olan insanların yapmış olduğu tercihler, onları riskli ve hassas durumlara karşı korumaktadır.

Örneğin ABD için yaşları 18-30 arasındaki erkek, bekâr, düşük gelirli ve siyahî kişilerin karşıtlarına nazaran şiddet mağduru olma olasılığı daha fazladır.

Garofalo, Hayat Tarzı Teorisine yapılabilecek muhtemel eleştirileri kendisi yaparak, deneysel tabanlı bu yaklaşımın mağduriyet araştırmalarına nasıl katkı sağlayacağını açıklamaktadır. Hayat tarzı teorisine getirilecek bir başka eleştiri ise, hayat tarzıyla çok ilgisi olmayan hedef çekiciliği ve kişisel mizaç ve özelliklerin mağduriyete sebep olan durumlar olarak suç mağduriyetine götüren sebepler arasında yeterince ele alınmamasıdır.

Hayat Tarzı Teorisinin en kuvvetli yanı ise deneysel tabanlı olmasıdır. Resmi kayıtlara dayanan suçlara uygulanan Hayat Tarzı Teorisi, mağdur anketlerinde elde edilen verilerle ortaya konmaktadır.

Rutin Aktivite Teorisi, doğrudan en az bir saldırganın, en az bir kişiye veya saldırganın almak veya zarar vermek istediği bir nesneye yapılan doğrudan fiziki müdahalesini kapsayan adi suçlara odaklanır.

Teori özellikle sosyologlar tarafından benimsenmiştir. Rutin aktivite teorisi günlük faaliyetler ve yasal olmayan faaliyetler arasındaki ilişkiye ışık tutar. Teoriye göre yasal olmayan faaliyetler günlük etkinliklerden beslenir. Rutin Aktivite Teorisi fail ile hedefin yakınlığı ve ulaşılabilirliği, çekiciliği ve korunma düzeyi, hane halkı sayısının mağduriyete etkisi gibi konuları ele almaktadır.

Bu alanda yapılan çalışmaların her biri ev dışında gerçeklesen aktivitelerin kişinin suça maruz kalmasını nasıl etkilediğine odaklanır. Her ne kadar bu alanda yapılan çalışmaların kullandıkları analiz birimleri ve kavramlar çok geniş bir yelpazeyi kapsasa da Rutin Aktivite Teorisinin tespitleri şu şekildedir: Ailesel olmayan faaliyetler, bireylerin mağduriyet risk oranlarını artırır, olası mağdurların hedef olarak görünür olmasına katkıda bulunur.

Mağduriyet teorilerinin temel kavramlarından birisi suça yakınlıktır. Suça yakınlık, suçun potansiyel hedeflerinin yaşadığı yerler ile çoğunlukla potansiyel saldırganların yoğun olarak bulunduğu alanlar arasındaki fiziksel mesafe olarak ifade edilmektedir. Potansiyel fail sayısının çokluğunun da, suç seviyesiyle doğrudan ve pozitif olarak ilişkisi olduğu varsayılmaktadır. Teoriye göre, suçun beslendiği bölgeler yüksek sayıda insanın zaman ve mekân içerisinde bir araya geldiği yerlerdir. Yüksek suç oranının olduğu bölgelerde yaşamak, saldırganlarla sık sık karşılaşma olasılığını ve dolayısıyla kişinin mağduriyet riskini artırmaktadır.

Yakınlık kavramı suçlunun hedefe ya coğrafi olarak ya da insan insana etkileşim yoluyla ulaşıp ulaşamamasıyla ilişkilidir. Bazı mağdurlar, suçlular tarafından, yalnızca yakın olmaları böylece uzak bir yol kat edilmesini gerektirmemeleri nedeniyle seçilmektedir.

Suça maruz kalma, kişilerin veya nesnelerin belirli yer ve zamanlardaki potansiyel saldırganlarca görünürlüğü ve değeri ile ilgili bir kavramdır. Suça maruz kalmak, sade bir hayat tarzının veya rutin aktivitelerin ürünü değil, bireyin mağduriyet olasılığının etkilendiği bir tercih durumudur. Sonuç olarak, potansiyel saldırganlarla, yüksek riskli durumlara ve çevrelere maruz kalmak suç mağduriyeti riskini artırmaktadır.

Hedef uygunluğu hedefin saldırgan bakımından çekiciliği ifade etmektir ve bir suç türünden diğerine ve saldırgandan saldırgana göre değişmektedir.

Hedef çekiciliği, hedef olan kişilerin veya nesnelerin maddesel veya sembolik olarak yasal olmayan davranışa karsı hedefin algılanan özelliklerinin (alıp götürülmeye kalkışılan malın ağırlık, ebat ve bağlı veya kilitli olma özellikleri veya kişilerin saldırıya karsı koyabilecek fiziksel kapasitesinin olup olmadığı gibi) potansiyel saldırganlarca arzu edilebilirliğidir.

Çekicilik, suç konusunun saldırgana yararı veya görünürdeki değerini ifade etmektedir. Fakat hedefler sadece sundukları değerle değil, aynı zamanda kolay olduklarında da değerlidir. Hedef çekiciliğinin suç mağduriyetine etkisi sabit değildir. Yüksek gelirli insanların yüksek risk mağduriyetine sahip olduğunu ortaya koyan çalışmalar olduğu gibi, aksini savunanlar da bulunmaktadır.

Hedef ulaşılabilirliği fiziksel görünürlük ve suç nesnesinin potansiyel saldırganca ulaşılabilirliği ve potansiyel saldırganın hedefin varlığından haberdar olması ve onunla fiziksel temas sağlayabilmesi ile yakından ilişkilidir. Hedef ulaşılabilirliğinin ikinci unsuru ise, saldırılacak nesnenin var olan direnciyle ilgilidir.

Öğretideki bir diğer tanıma göre savunmasızlık, bir kişinin, başka kişi veya kişilerin fark ettiği ve avantaj haline getirmek istediği takdirde mağduriyetine neden olan zayıflığı veya fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekonomik durumu olarak ifade edilir.

Öğretideki bir tanıma göre güvenlik, kişinin sadece varlığıyla suçu önlemesi, olmamasıyla suçun oluşumuna katkıda bulunması durumudur. Bu görüşe göre, koruyucunun rolü potansiyel suç hedefini gözetmektir.

Koruyuculuk bireylerin potansiyel suç olayını önlemek adına suça konu olabilecek potansiyel hedefleri koruyup gözetmesini ifade ederken; hedefi güçlendirme ise bir hedefin uygunluğunu azaltarak hedef olma ihtimalinde değişikliğe neden olma, onları saldırgana daha az çekici göstermedir.

Hayat Tarzı ve Rutin Aktivite Teorileri çeşitli sokak suçlarını açıklamak için dizayn edilmiş en iyi teorilerdir. Fakat gençlerin yaşadığı mağduriyetin çoğu, özellikle çocuklarınki, yakınları eliyle veya aile üyelerinden kaynaklanmaktadır. Cinsel istismar ve cinsel saldırı gibi suçlar aile –çerisinde meydana geldiğinde, Hayat Tarzı ve Rutin Aktivite Teorileri sınırlı kalmaktadır.

Bununla birlikte Rutin Aktiviteler literatüründeki hedef çekiciliği kavramı, özellikle şiddet suçlarında çok uygun bir karşılık bulamamaktadır.

Rutin Aktivite Teorisinin Hayat Tarzı Teorisiyle birçok benzer yönü vardır. Her iki teori de geleneksel toplum içerisinde rutin aktivite ve hayat tarzı örneklerinin suça nasıl fırsat oluşturduğunun üzerinde durur.

Rutin aktivite teorisi suç oranlarının zaman içerisindeki değişimini hesaplamak için ortaya atılmışken hayat tarzı teorisinde sosyal gruplar arasındaki mağduriyet risk farklılıkları hesaplanmaya çalışılmıştır.

Her iki teori de kişilerin hayat düzenlemelerinin mağduriyet riskini etkilediğini ve güvenliksiz bölgelerde yasayan insanların motive olmuş saldırganların merhametine kaldığını öne sürer. Bu teoriler dört temel kavrama dayanır: suça yakınlık, suça maruz kalma, hedef çekiciliği, koruma ve güvenlik.

Alternatif teorik modeller arasındaki Mağduriyet Yapısal Tercih Modelinde Rutin Aktivite ve Hayat Tarzı Teorilerinin birleştirilip uygulanabilirliği test edilmiştir. Yapısal tercih modeliyle suça fırsat oluşturan yapılar ve suç mağdurlarının seçim süreçleri üzerinde durulur.

Mağduriyet Yapısal Tercih Modeli kurucularına göre, suçluların yoğun olarak bulunduğu bölgelerde, yasayan herkes için yüksek suç potansiyeli vardır ve çekiciliğine ya da korunma düzeyine bakılmaksızın bölge sakinleri suç mağduriyetinde eşit hassasiyete sahiptir.

Bir diğer model de Hedef Seçim Modelidir. Bu modele göre bir gruba ait bireylerin diğerlerine nazaran daha fazla suç hedefi olarak seçilmesi için asgari üç şartın gerçekleşmesi gerekir: Motive olmuş suçlulara daha fazla maruz kalınması (yakınlık), Hedef olarak daha çok çekici olmaları (ödül), ya da daha değerli olmaları ve Mağduriyete karsı daha az korunmaları (koruyucuların yokluğu). Hedef seçim sürecinde, rutin aktivitelerin ve hayat tarzlarının rolünü açıklayan, yapısal ve tercih unsurlarını da içerisinde barındıran bir model olmasına rağmen, bu modelde mağduriyete etki eden faktörlerden hangisinin daha önemli olduğu belirtilmemiştir.

Mağdurlar üzerine yapılan araştırmalar mağdur olmanın seklini, sıklık derecesini, mağduriyet risk olasılıklarının ölçümünü ve risk faktörleri ile kategorilerinin belirlenmesini sağlar.

Sonuç olarak mağdurun suçun oluşumundaki rolü ve katkısı, suçla mücadele politikalarının doğru tespiti ve etkili olmasında dikkate alınmalı, suç ve dolayısıyla mağduriyet daha oluşmadan önlenmelidir. Ayrıca, bireylerin mağduriyetlerindeki farklılıklar ortaya konarak buna ilişkin mağdurların savunmasızlığını azaltacak önlemler geliştirilebilir.

Mağduriyet teorileri ile sağlanan veriler dikkate alınarak mağduriyet riski yüksek kişilerin korunmasına dair yasal düzenlemeler yapılabilir.

Mağduriyet riski yüksek özel grupların tespitinde mağduriyet teorilerinden istifade edilebilir.


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email