Suç Önleme Modelleri Dersi 4. Ünite Özet
Uluslararası Alanda Suçun Önlenmesi
- Özet
Giriş
Küreselleşme, uluslararası dünya ekonomisinde temelde finans ve üretim sektörlerinde, farklı seviyelerde niteliksel ve niceliksel uluslararası bütünleşmeyi ve ekonomik anlamda sınırların ortadan kalkmasını ifade eder. Küreselleşme beraberinde daha fazla kural ve bu kuralların daha fazla ihlalini getirmiştir.
Sınıraşan Suçlarla Mücadele
Uluslararası ilgiyi çeken sınıraşan suçlar, sınıraşan örgütlü suç gruplarının işlediği suçlardır. Aşağıdaki durumlarda yapılandırılmış örgütlü suç grubu sınıraşan nitelikler kazanmaktadır:
- Suç birden fazla devlette işlenmişse
- Suç tek bir devlette işlenmiş ancak, hazırlanma, planlama, idare veya kontrolünün önemli bir kısmı başka bir devlette gerçekleşmişse
- Suç tek bir devlette işlenmiş ancak, birden fazla devlette suç teşkil eden faaliyetlerde bulunan örgütlü bir suç grubu suça karışmışsa
- Suç tek bir devlette işlenmiş, ancak başka bir devlette önemli etkileri olmuşsa.
Sınıraşan suçların başlıcaları; insan ticareti, göçmen kaçakçılığı, uyuşturucu ve silah ticareti, kara para aklama ve terörizmdir. SASMUS İnsan Ticaretine İlişkin Protokolüne göre insan ticareti kişilerin kuvvet kullanarak, kuvvet kullanmak ile tehdit ederek, nüfuzu kötüye kullanarak, kişinin çaresizliğinden yararlanarak ve denetim yetkisi olan kişilere kazanç sağlayarak; kişileri temin etmesini, taşımasını, nakletmesini, barındırmasını ve teslim almasını içerir. Bahsedilen eylemler fuhuş istismarı, cinsel istismar, esaret, zorla çalıştırma ve organların alınması gibi istismarları kapsar. SASMUS İnsan Ticaretine İlişkin Protokol’e göre mağdurun bu istismara razı olup olmaması durumu değiştirmez ve çocuğun istismar amaçlı temini, bir yerden bir yere taşınması, devredilmesi, barındırılması veya teslim alınması “insan ticareti” olarak kabul edilir. Protokole göre devletler, insan ticareti mağdurlarının iyileşmeleri için:
- Uygun barınma olanağı,
- İnsan ticareti mağdurlarının anlayabilecekleri bir dilde özellikle yasal haklarına ilişkin danışmanlık hizmeti
- Tıbbi, psikolojik ve maddi yardım
- Çalışma, öğrenim ve eğitim olanakları
sağlayarak önlemler alıp uygulamalıdır. SASMUS’a Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçaklığına Karşı Protokol, göçmen kaçakçılığını “doğrudan veya dolaylı olarak, mali veya diğer bir maddi çıkar elde etmek için, bir kişini vatandaşlığın taşımadığı veya daimi ikametgâh sahibi olmadığı bir taraf devlete yasadışı girişinin temini” olarak tanımlar. İnsan ticareti ile göçmen ticareti bazen aynı görünüme sahipse de, suçluların amaçları ve suça konu olan insanlarla ilişkileri açısından farklıdırlar. Protokol özellikle deniz yoluyla göçmen kaçakçılığını engellemek için taraf devlet ile bayrak devlet arasında bir takım işbirliği yükümlülüklerini getirmiştir. Bahsi geçen bayrak devleti, denizcilik alanında gemilerin kayıtlı olduğu limanın bulunduğu ülkedir. Gemi, bu ülkenin bayrağını taşır ve bu ülkenin kanunlarına tabi olarak ilgili işlemlerini yürütür.
1988 tarihli Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi taraf devletlerin sözleşmede yer alan maddelerin üretimi, imalatı, çıkarılması, hazırlanması, arzı satışa çıkarılması, dağıtımı, satışı, hangi koşulda olursa olsun teslimi, simsarlığı, sevki, transit sevki, nakli, ithali veya ihracını yasaklamak ve cezalandırmasını öngörmektedir. Taraf devletler bu maddelerin uluslararasıticarete konu olmasını engellemek üzere önlemler alacaklar ve işbirliği yapacaklardır.
Silah kaçakçılığıyla mücadele kapsamında SASMUS’a ek olarak kabul edilen Ateşli Silahlar, Parçaları ve Aksamları ile Mühimmatının Yasadışı Üretimine ve Kaçakçılığına Dair Protokol’de tanımları bulunan ilgili unsurlar şöyledir:
- Ateşli Silahlar
- Parçalar ve Aksamlar
- Mühimmat
Taraf Devletler Protokol çerçevesinde silah kaçakçılığının önlenmesi için birbirleriyle bilgi alışverişinde bulunma ve işbirliği kurmayı taahhüt etmişlerdir. Silah kaçaklığının önlenmesi, özellikle terörizmle ve iç savaşların yarattığı yıkımla baş edebilmek için önemlidir.
Terörist gruplar, sahip oldukları örgüt yapısını silah kaçakçılığı, insan ticareti, kara para aklama gibi sınıraşan suçlar içinde kullanabilmektedirler. Bu da onları pek çok suçun failleri yapmaktadır. Bu nedenle de uluslararası alanda küresel ve bölgesel düzeylerde pek çok terörizmin bastırılmasına, terör eylemlerinin cezalandırılmasına ve terörist grupların mali kaynaklarının kesilmesine yönelik sözleşme bulunmaktadır. Bu sözleşmelerden bazıları:
- 15 Aralık 1997 tarihli, 23 Mayıs 2001’de yürürlüğe giren Terörist Bombalamaların Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme; yasadışı ve kasıtlı olarak, çeşitli halka açık yerlerde ciddi bedensel yaralanmalara neden olma amaçlı veya halka açık yerleri yaygın bir şekilde tahrip etme amaçlı öldürücü araçların kullanılması konusunda evrensel bir yargılama düzeni getirmeyi amaçlamaktadır.
- 9 Aralık 1999 tarihli, 10 Nisan 2002’de yürürlüğe giren Terörizmin Finansmanının Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme, taraf ülkelerin, terörizmi doğrudan ya da dolaylı olarak silâh kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı gibi yasa dışı faaliyetlerde bulunan sosyal, kültürel ya da yardımseverlik amacındaki gruplar aracılığıyla finanse edilmesiyle mücadele etme ve önleme için girişimde bulunmalarını gerektirmektedir.
- 13 Nisan 2005 tarihli, 7 Temmuz 2007’de yürürlüğe giren Nükleer Terörizm Eylemlerinin Önlenmesi 2 Önlenmesi İle İlişkili Uluslararası Sözleşme, nükleer reaktör ve nükleer güç tesislerini kapsamakta, bu yerlere yönelik suç işleyen veya suça iştirak eden kişilerin iade edilmesini veya haklarında dava açılmasını şart koşmaktadır.
- 16 Mayıs 2005 tarihli, 1 Haziran 2007’de yürürlüğe giren Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi, Avrupa Konseyi çerçevesinde terörle mücadele edilebilmesi için önemli bir uluslararası belge olarak ortaya çıkmıştır.
SASMUS’a göre karapara suç teşkil eden yasadışı bir eylemden kaynaklanan veya doğrudan veya dolaylı olarak elde edilen herhangi bir mal olarak tanımlanır. Karaparanın aklanması ise suçtan kaynaklanan malvarlığının dikkat çekmeyecek hale getirilerek yasallaştırılmasıdır. Yasallaşan malvarlığı hem suç örgütünün eylemlerine devam etmesini sağlamakta hem de bu malvarlığı yeni suçların işlenmesi için kullanılmaktadır. Karapara aklanmasının pek çok yolu olmakla birlikte, özellikle sınıraşan suç örgütleri söz konusu olduğunda, hayali şirket kurma, vergi cennetlerine para yatırma (off-shore bankacılık) ve on-line bankacılık hizmetlerinin suistimali önem kazanmaktadır. SASMUS gibi pek çok iki taraflı, bölgesel veya küresel sözleşme vasıtasıyla bu suçla mücadele edilmeye çalışılmaktadır.
Uluslararası Ceza Yargısı
Uluslararası toplumun tümünü ilgilendiren ve çoğunca devletlerin kendi iç hukuklarında yargılanma imkânı olmayan büyük suçların cezalandırılması, uluslararası ceza yargısının konusunu oluşturur. 17 Temmuz 1998’de kabul edilen Roma Statüsü ile kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ile insanlık tarihindeki geçmiş karanlık sayfaların tekrarlanmaması, tekrarlandığı takdirde sorumluların cezalandırılabilmesi amaçlanmıştır. UCM’den önce kurulan ceza mahkemeleri, ad hoc niteliktedir. Yani olaya özgüdürler ve geçicidirler. Almanya’nın II. Dünya Savaşı’nı kaybetmesinin ardından, Bavyera eyaletine bağlı Nüremberg’de kurulan Uluslararası mahkeme, işledikleri çok ağır suçlardan sorumlu tutulmaları fiilen mümkün olmayan kişilerin yargılanmaları ve cezalandırılmaları yönünde atılmış ilk ve en önemli adımdır. Mahkeme, sadece savaş suçlularını yargılamakla kalmamış, aynı zamanda, “insanlığa karşı suçlar” ve “barışa karşı suçlar” kavramlarını uluslararası hukuk belgelerine sokarak, bu kişilerin uluslararası kurumlar aracılığıyla yargılanmasına olanak sağlamıştır. 8 Ağustos 1945 tarihinde İngiltere, ABD, SSCB, İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Londra Andlaşması’yla, bir Uluslararası Askeri Mahkeme’nin kurulması kararlaştırılmıştır. Müttefiklerin üzerinde anlaşma sağladığı yirmi dört kişi (Nazi Almanya’sının bakanlarını, üst düzey yetkilileri, bazı sanayicilerini içeren), Kasım 1945’ten Ekim 1946’ya kadar yargılanmış, dava sonucunda iki sanık beraat ederken, diğerleri, bir kısmı idam cezası olmak üzere, değişik cezalara çarptırılmışlardır. Nüremberg Mahkemesi’nin Uluslararası hukuka getirmiş olduğu en büyük yenilik, bireylerin uluslararası kurallarla bağlı olabileceklerinin uluslararası belgelerle kabul edilmiş ve fiilen uygulanmış olmasıdır. 5 Ocak 1991’de Hırvatistan ve Slovenya’nın Yugoslavya’dan ayrılarak bağımsızlıklarını ilân etmelerinin ardından, Yugoslavya topraklarında, Kamplarda toplanan insanlar yiyeceksiz ve ilaçsız bırakılmış, pek çok yerde sistematik bir şekilde kadınlara tecavüz edilmiştir. BM’nin bu olayları kınamasıyla başlattığı süreç, 25 Mayıs 1993 tarihli 827 Sayılı Güvenlik Konseyi Kararı ile Uluslararası Eski Yugoslavya Ceza Mahkemesi’nin kurulmasıyla sonuçlanmıştır. 1991’den itibaren eski Yugoslavya topraklarında işlenen mahkemenin kovuşturacağı suçlar, dört gruptan oluşmaktadır. Bunlar, 1949 Cenevre Sözleşmeleri’nin ağır ihlâli; savaşta uyulması gerekli kuralların ihlâli; soykırım ve insanlığa karşı suçlardır. Statü, 1949 Cenevre Sözleşmeleri’nin ağır ihlâli suçunu tanımlarken, önemli bir gelişmeye imza atarak, bu hükümlerin iç çatışmalarda da uygulanabileceğini söylemiştir. Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurulması sonucunu doğuran olaylarda, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Uluslararası kamuoyunun şahit olduğu en dehşet verici cinayetler olarak 20. yy tarihinde yerini almıştır. 1994’te yaşanan iç savaşta üç ay içinde yarım milyon ile bir milyon arasında Ruandalının kendi vatandaşları tarafından öldürüldüğü tahmin edilmektedir. 1 Temmuz 1994’te, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin görevlendirdiği uzmanların, Ruanda’da sistematik bir soykırımla birlikte insancıl hukukun ağır bir şekilde ihlâl edildiğini rapor etmeleri sonucunda Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurulmasına karar verilmiştir. Böylelikle insancıl hukuk uluslararası olmayan çatışmalarda uygulanmış ve yeni bir boyut kazandırılmıştır.
Tüm bu olaylardan sonra Uluslararası Ceza Mahkemesi 1 Temmuz 2002’de yürürlüğe girmiştir. Uluslararası Ceza Mahkemesi, soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırganlık suçu konularında, sözleşmeyi imzalayan devletler açısından yargı yetkisine sahiptir. Roma Statüsü uyarınca mahkeme, dört suçtan dolayı kovuşturma yetkisine sahiptir:
- Soykırım
- İnsanlığa karşı suçlar
- Savaş suçları
- Saldırganlık suçudur.
Mahkeme, sadece, Statü’nün yürürlüğe girmesinden sonra işlenen suçlar bakımından yargı yetkisine sahiptir. Ancak Statü’ye taraf olmayan bir Devlet, belli olaylar için tek taraflı olarak Mahkeme’nin yargı yetkisini kabul edebilmektedir. Devletin tek taraflı yetki kabulü beyanıyla geçmişe dönük bir şekilde Mahkemenin yetki alanına girmiş olmaktadır. Türkiye Mahkeme’nin Statüsünü kuran Roma Sözleşmesi’ne taraf değildir.