Vergi Yargılaması Hukuku Dersi 5. Ünite Özet
Davanın Görülmesi
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Genel Çerçeve
Usûlüne uygun olarak hazırlanmış; harç ve posta gideri ödenmiş; Danıştay ya da vergi mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış; imzalı bir dilekçe ile dava açılmasının sonuçlarından birisi, hüküm verme zorunluluğudur. Vergi yargılaması hukukunda re’sen araştırma ilkesi geçerlidir.
İlk İnceleme ve İlk İnceleme Üzerine Verilecek Kararlar
Davanın açılması, dilekçenin kaydedilmesi ile gerçekleşmektedir. Ancak, açılan davanın görülebilmesi için, kaydedilerek davanın açılmasını sağlayan dilekçenin içeriğinin, davanın görülmesi için gerekli ve yeterli hususları içermesi gerekir. Bu nedenle dava dilekçesi, Kanun’da belirtilen hususlarda bir eksiklik veya aykırılık bulunup bulunmadığının belirlenmesi amacıyla incelenmektedir. Bu incelemede herhangi bir eksiklik veya aykırılık tespit edilmemesi hâlinde dilekçe, davalıya tebliğ edilir. Yapılan ilk inceleme sonucunda, herhangi bir eksiklik veya aykırılık tespit edilmesi hâlinde eksiklik veya aykırılığın türü ve niteliğine göre, ya davanın reddine; ya dilekçenin reddine ya da dilekçenin gerçek hasma veya idarî mercie tevdiine karar verilir.
İlk İnceleme
Dilekçelerin esas defterine kaydı yapıldıktan sonra Danıştay’da daire başkanının görevlendireceği bir tetkik hâkimi; idare ve vergi mahkemelerinde ise, mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından,
- Görev ve yetki,
- İdarî merci tecavüzü,
- Ehliyet,
- İdarî davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı,
- Süre aşımı,
- Husumet,
- Dava dilekçesinin düzenlenmesinin ve tek dilekçe ile dava açılmasının kanuna uygun olup olmadığı, yönlerinden sırasıyla incelenmektedir.
Dilekçe üzerinde yapılması gereken ilk inceleme ve bu inceleme sonucunda yapılacak işlemlerin dilekçenin alındığı tarihten itibaren en geç on beş gün içinde sonuçlandırılması gerekir. İlk incelemenin bir önyargılama olduğunu kabul etmek mümkündür.
İlk İncelemenin Yapılması
Dava dilekçesine ilişkin olarak yapılan ilk incelemenin, Kanun’da belirtilen sıraya uygun olarak yapılması gerekir.
Görev ve Yetki: Mahkemelerin görevi kamu düzeni ile ilgili olduğundan taraflar görev bakımından herhangi bir itirazda bulunmamış olsalar bile mahkemenin görevli olup olmadığı hususunu kendiliğinden (re’sen) incelemesi mümkün ve gereklidir.
Merci Tecavüzü: Bazı kanunlar, bazı idarî işlemlere karşı yargı yoluna başvurulmadan önce, bu işlemlerin idarî başvuru konusu yapılarak idarî mercilerce gözden geçirilmesini zorunlu tutmaktadır. Örneğin, Vergi Usul Kanunu’na göre, dava açma süresinin sona ermesinden sonra, fakat düzeltme zamanaşımı süresi içerisinde vergi dairesine yapılan hata düzeltme başvurusunun reddi hâlinde, Hazine ve Maliye Bakanlığına şikâyet başvurusunda bulunulması zorunludur. Yargı yoluna ancak şikâyet başvurusunun reddedilmesi hâlinde gidilebilmektedir. Ancak zorunlu olarak yapılması gereken idarî başvuru yoluna gidilmeden dava açılması hâlinde, merci tecavüzü söz konusu olmaktadır. Bu mercilere başvurulmadan vergi davası açılmış olduğu ilk inceleme aşamasında anlaşılırsa mahkemenin, merci tecavüzü dolayısıyla, dosyayı görevli idarî mercie göndermesi gerekir.
Ehliyet: Davacının, davada taraf olma ve dava açma ehliyetinin olup olmadığı; menfaat ilişkisinin bulunup bulunmadığı; davacının kanunlara uygun olarak temsil edilip edilmediği yönünden incelenmesidir. Bu bağlamda, görev ve yetki ile merci tecavüzü yönünden herhangi bir aykırılık içermeyen dava dilekçesinin, ehliyet yönünden incelemeye tâbi tutulması gerekir.
Dava Konusu İşlem: İdare tarafından bir kamu hizmetinin yürütülmesi dolayısıyla gerek kendiliğinden, gerekse talep üzerine tesis edilen kesin ve yürütülmesi zorunlu işlemlere karşı iptal davası açılabileceği açıktır.
İlk incelemede işin esasına girmeden önce vergi davasına konu olacak kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olup olmadığının araştırılması gerekmektedir.
Dava Açma Süresi: Davanın süresinde açılıp açılmadığının ilk incelemede araştırılması gerekir. Çünkü, vergi yargılaması hukukunda dava açma süresi, re’sen dikkate alınması gereken bir husustur.
Husumet: Husumet yönünden inceleme, dava dilekçesinin kime tebliğ edilmesi gerektiğini belirlemek için yapılmaktadır. Dava hasım gösterilmeden veya yanlış hasım gösterilerek açılmışsa gerçek hasım tespit edilerek dava dilekçesinin ona tebliğ edilmesi zorunludur.
Dava Dilekçesi: Kural olarak, dilekçelerin İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 3. maddesine göre düzenlenmesi gerekmektedir. Dilekçeye dava konusu kararın ve belgelerin asılları ve örneklerinin eklenmesi, noksan harç ve posta giderlerinin tamamlanması, tek dilekçe ile aynı şahsı ilgilendiren birden fazla işlem aleyhine veya birden fazla şahsı ilgilendiren işlemden dolayı dava açma şartlarının var olup olmadığı hususlarının, ilk incelemede araştırılması gerekir.
İlk İnceleme Üzerine Verilecek Kararlar
Adlî ve askerî yargının görevli olduğu konularda açılan davalar reddedilir. İdarî yargının görevli olduğu konularda görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın görev veya yetki yönünden reddedilerek dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilir. Dava ehliyetinin yokluğu, idarî davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlemin bulunmaması, davanın süresinde açılmamış olması hâllerinde davanın reddine; davanın hasım gösterilmeden veya yanlış hasım gösterilerek açılması hâlinde ise dava dilekçesinin gerçek hasma tebliğine, dava dilekçesinin kanuna uygun ya da tek dilekçe ile dava açmanın mümkün olmadığının belirlenmesi halinde dava dilekçelerinin kanuna uygun şekilde yeniden düzenlemek veya noksanları tamamlanmak; ehliyetli olan şahıs avukat olmayan vekili tarafından dava açılmış ise, 30 gün içinde bizzat veya bir avukat vasıtasıyla dava açılmak üzere dilekçenin reddine, karar verilir.
Dosyanın Tekemmülü
Usulüne uygun olarak açılmış olan dava hakkında karar verilebilmesi için, dosyanın tekemmül etmesi gerekir. Dosyanın tekemmülü, davanın taraflarının dava ile ilgili olarak iddia ve savunmaları ile bunların dayanağını oluşturan delillerinin tamamını ileri sürmüş olması; söyleyecekleri bir sözlerinin ve ileri sürecekleri bir delillerinin kalmaması anlamına gelmektedir. Dosyanın tekemmülü, davanın karar verilmesi gereken aşamaya gelmesi demektir.
Tebligat ve Cevap Verme
İdari Yargılama Usulü Kanunu’na göre, ilk inceleme sonunda herhangi bir eksikliği veya aykırılığı olmadığı anlaşılan dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya; davalının vereceği savunma dilekçesi davacıya tebliğ edilir. Davacının ikinci dilekçesi (replik) davalıya; davalının vereceği ikinci savunması (düplik) da davacıya tebliğ edilir. Tarafların karşılıklı olarak ikişer defa dilekçe vermelerine dilekçelerin teatisi denilmektedir. Tarafların, yapılacak tebliğlere karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde cevap vermesi mümkündür.
Duruşma
Danıştay, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanmakta ve inceleme evrak üzerinde yapılmaktadır. Ancak, Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinde açılan iptal ve 2019 için 44.000 Türk Lirasını aşan tam yargı davaları ile tarh edilen vergi, resim ve harçlarla benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları toplamı yirmi beş bin Türk Lirasını aşan vergi davalarında, taraflardan birisinin talebi üzerine duruşma yapılması gerekmektedir. Buna karşılık, temyiz ve istinaf aşamasında duruşma yapılması tarafların talebine ve Danıştay veya ilgili bölge idare mahkemesinin kararına bağlıdır.
Duruşma talebinin, dava dilekçesi ile cevap ve savunmalarda yapılması gerekir. Ancak, Danıştay, mahkeme ve hâkim, yukarıda belirtilen talep ve miktar şartlarına bağlı olmaksızın kendiliğinden de duruşma yapılmasına karar verebilmektedir. Yargı organının kendiliğinden duruşma yapılmasına karar verebilmesi, vergi yargılaması hukukunda egemen olan re ’sen araştırma ilkesinin gereği ve sonucudur.
İdarî yargıda ve bu bağlamda vergi yargısında duruşmalar sadece sözlü beyanların dinlenilmesi suretiyle gerçekleştirilmektedir.
İspat ve Delil
Vergi Usul Kanunu’nun ispat ve delile ilişkin hükmüne göre, “İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır. Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabiî ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.”
İspat
İspat, uyuşmazlık konusu olayların ortaya çıkartılması ve belirlenmesi suretiyle hâkimde kanaat uyandırma faaliyetidir. Vergi yargılaması hukuku açısından ispat, bir vergi hukuku ilişkisinin temelindeki maddî vakıanın vasıta olarak delillerden yararlanmak suretiyle ortaya konulmasıdır.
Vergi hâkimi, tarafların ispat çabası ya da re ‘sen araştırma sonucu önce maddî olayı tespit etmekte daha sonra bu olayın kapsamına girdiği kanun hükmünü uygulayarak bir karara varmaktadır. Maddî (vergiyi doğuran) olayın niteliğinin belirlenmesi, ispat faaliyetinin konusunu oluşturmaktadır.
İspat Yükü
İspat yükü, tarafların iddia ve savunmalarını dayandırdıkları bir vakıanın gerçekleşmiş olup olmadığının ispat edilememesi hâlinde aleyhe bir kararla karşılaşma tehlikesidir.
Hukuktaki genel kurala uygun olarak, vergi yargılaması hukukunda da iddia sahibi iddiasını ispat ile yükümlü tutulmaktadır. Özellikle ekonomik, ticarî ve teknik icaplara uymayan, olayın özelliğine göre normal ve mutat (olağan-alışılmış) sayılmayan durumların iddia edilmesi hâlinde bunun ispat yükü iddia sahibine düşmektedir. Örneğin, normal olarak bir ücret karşılığı yürütülen vekâlet hizmetinde avukatın ücret almadığını iddia etmesi durumunda, lehine sonuç çıkarabilmesi, yani tarh işleminin iptalini sağlayabilmesi vergi mahkemesinde iddiasını ispat edebilmesine bağlıdır.
İspat Yükünün Paylaşımı
İspat yükü yalnız yükümlüler için değil, duruma göre vergi dairesi için de geçerli olmaktadır.
İspat Yükünün Mükellefte Olduğu Haller: İspat Yükünün Yükümlüde Olduğu Hâller ile ilgili bazı durumlar şunlardır:
- Şahsa özgü etkiye sahip mücbir sebebin varlığını ispat yükü,
- Vergi beyannamesinde yazılı bilgilerin doğruluğunu ispat yükü,
- Kanunî karinelerde ispat yükü, vergi mükellefine aittir.
- Vergi mevzuatında adi karine niteliğiyle yer alan örnekler arasında kanuni ölçüler gösterilebilir.
- Takdir komisyonlarının yaptığı değerlendirmeler kendi başlarına kesin ve yürütülmesi zorunlu idari işlem niteliği taşımamaktadır.
- Emlak vergisi bakımından beyan ve bildirim dışı kalan bina, arsa ve arazinin idare tarafından bilindiğini iddia ve ispat yükü mükellefe düşmektedir.
İspat Yükünün İdarede Olduğu Haller: İspat Yükünün İdarede Olduğu Hâller ile ilgili bazı durumlar şunlardır:
- Faturalı satışlarda, satışın piyasa fiyatının altında olduğu iddiasının vergi dairesince ispatlanması gerekir.
- Tapu kayıtlarında yer alan satış bedelinin gerçeği yansıtmadığını ispat yükü vergi idaresindedir.
- Vergi dairesi, tarh işlemini yaparken, dayandığı sebep ya da sebepleri göstermek; gösterdiği sebep ya da sebeplerin gerçek ve hukuka uygun olduğunu da, ispatlamak zorundadır.
İspatı Gerekli Olmayan Haller
Yargılama hukukunda bazı vakıaların ispat edilmesine gerek yoktur. İspatına gerek duyulmayan vakıalar çekişmeli olmayan vakıalardır. Ayrıca, herkesçe bilinen ve ünlü vakıaların da ispatı gerekmemektedir.
İkrar , taraflardan birisinin kendi aleyhine olarak ileri sürülen bir vakıanın doğruluğunu (mahkeme huzurunda) beyan etmesidir. Bu beyan, karşı tarafı bu vakıayı ispat yükünden kurtarmaktadır. Mükellef, yoklama, inceleme ve bilgi toplama sırasında idarenin iddialarını kabul etmişse, artık ikrar söz konusu olmaktadır.
Karine , dolaylı delillerle ispat edilen bir olayın ispat edilemeyen sonucunu; bilinen bir olaydan bilinmeyen bir olaya, bir sonuca ulaşmayı ifade etmektedir. Karineler de fiilî (maddî) ve kanunî olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Belli bir olaydan belli olmayan bir olay hakkında hâkim tarafından çıkarılan sonuca fiilî (maddî) karine denilmektedir. Belli bir olaydan belli olmayan bir olay için, kanun tarafından çıkarılan sonuçlara da kanuni karine denilmektedir. Kanunî karineler de kesin kanunî karineler ve adî kanunî karineler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Kesin kanunî karine, aksinin hiçbir suretle ispatı mümkün olmayan karinedir. Adî kanunî karineler ise, aksi ispat edilinceye kadar kanunun doğru kabul ettiği varsayımlardır. Vergi (yargılaması) hukukunda karineler daha çok adî kanunî karine niteliği taşımaktadır.
Vergi hukukunda, hukukun diğer dallarında rastlanmayan, kanuni ölçü kavramına da yer verilmektedir. Kanunî ölçü, vergi matrah veya miktarlarının belirlenmesinde dikkate alınmak üzere vergi kanunları ile tespit edilmiş olan ölçü ve esasları ifade etmektedir.
Delil
İspat faaliyetinde kullanılan vasıtalara delil adı verilmektedir. Genel olarak hukukta tanık, bilirkişi, belge, keşif gibi deliller kullanılmaktadır.
Yargılama hukukunda kullanılan deliller bir kısım kategorilerde toplanmakta; örneğin, kesin delil-takdiri delil; kanunî delil-akdi delil ayrımları yapılmaktadır. Kesin delillerin varlığı hâlinde ispat gerçekleşmiş olmaktadır. Takdiri delilleri ise, hâkim takdir yetkisine dayanarak serbestçe değerlendirmektedir. Ayrıca, delillerin yanı sıra kendine özgü bir kavram olan karine de ispat hukukunun bir aracıdır.
Vergi yargılaması hukukunda delil serbestîsi ilkesi ve buna bağlı olarak delillerin serbestçe değerlendirilmesi ilkesi benimsenmektedir. Delil serbestîsi ilkesi, delil olabilecek şeylerin sınırlandırılmamasını; delillerin serbestçe değerlendirilmesi ilkesi ise, sunulan delillerin hâkim tarafından serbestçe değerlendirilebilmesini ifade etmektedir.
Delil Çeşitleri
Vergi uyuşmazlıklarında tarafların ileri sürdüğü iddiaların ispatında vasıta olarak yararlanılabilecek delillerin bir kısmı vergi ödevlisi kesiminde bir kısmı da idare bünyesinde oluşmaktadır. Ayrıca, mahkemenin bilgi eksikliğini gidermek amacıyla başvurduğu bilirkişi raporu, uzman görüşü ve keşif de vergi yargılaması hukukunda yararlanılan deliller arasında yer almaktadır.
Mükellef Beyanı; vergi yargılaması hukukunda yararlanılabilecek delillerin bazıları yükümlü kesiminde oluşmaktadır. Bunlar, mükellefin beyanname verme, bildirimde bulunma, defter tutma ve belge düzenine uyma ödevleri çerçevesinde oluşan beyanname, bildirim, defter ve belgelerdir.
Üçüncü Kişilerin Beyanı; üçüncü kişi, bir hukukî ilişkinin tarafları dışında kalan; davacı veya davalı sıfatı bulunmayan kişiler anlamına gelmektedir. Bu çerçevede, yargılama sürecine, uyuşmazlık konusu olaya ilişkin doğrudan bilgisi olması nedeniyle tanık; özel veya teknik bilgisi nedeniyle bilirkişi veya uzman (taraf bilirkişisi) dâhil olmaktadır.
Şahit İfadesi (Tanık Beyanı); tanık beyanları bakımından olayla tabiî ve açık ilginin bulunması şartı aranmaktadır. Kural olarak, vergi yargılaması hukukunda geçerli bir delildir.
Vergi Usul Kanunu’na göre, “Danıştay ve Vergi Mahkemelerinde yapılacak duruşmalarda, iddia ve savunmanın gerekli kıldığı hâllerde, mahkeme vergi davasına konu olan tarhiyatın dayanağı incelemeyi yapmış bulunan inceleme elemanları ile mükellefin duruşmada hazır bulundurduğu mali müşaviri veya muhasebecisini de dinler.” Böyle bir durumda, inceleme elemanı, mali müşavir veya muhasebeci tanık sıfatıyla dinlenilmektedir.
Bilirkişi Raporu; Bilirkişi, bir davanın dayandırıldığı vakıaların değerlendirilip onlardan sonuçlar çıkarılmasında özel veya teknik bilgiye ihtiyaç duyulan durumlarda hâkim tarafından bilgisine ve görüşüne başvurulan ve verdiği bilgiler ve yaptığı açıklamalarla hâkime yardımcı olan kişidir. Bilirkişiye, yargı aşamasında teknik bilgi ve uzmanlık isteyen konularda hâkime yardımcı olmak üzere başvurulmaktadır. Bilirkişinin raporu hâkimi bağlamaz. Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Taraflar bilirkişi raporuna, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde itiraz edebilirler.
Uzman Görüşü; tarafın kendisinin belirlediği uzman bir kişiden ve yine kendisinin ihtiyaç duyduğu özel veya teknik bilgi gerektiren bir konuda aldığı görüşe, uzman görüşü ya da bilimsel mütalâa; bu görüşü veren kişiye de uzman ya da özel-taraf bilirkişisi denilmektedir.
Keşif , mahkemenin, kişiler veya nesneler üzerinde doğrudan ve duyu organlarına dayanarak bilgi sahibi olmasıdır. Keşif sayesinde hâkim, uyuşmazlık konusu olan şeyi bizzat müşahede ederek bilgi sahibi olabilmekte ve bunun sonucunda edindiği bilgi ve kanaate göre daha isabetle karar verebilmektedir. Bu nedenle keşif, takdiri deliller içinde daha güvenilir bir delil olarak nitelendirilmektedir.
İdare Tarafından Düzenlenen Tutanaklar; Vergi idaresi bünyesinde oluşan ve toplanabilecek olan deliller yoklama, inceleme, arama sonuçlarını gösteren tutanaklar ile üçüncü kişilerin bilgi verme ödevi çerçevesinde vereceği bilgilerdir. Bu çerçevede, yoklama tutanağı-fişi, inceleme tutanağı-raporu, arama tutanağı, bilgi toplama tutanakları, takdir komisyonu kararları ile istihbarat arşivinde yer alan bilgiler idare kesiminde oluşan delilleri oluşturmaktadır.
Yemin , tarafların, davanın çözümünü ilgilendiren bir olayın doğru olup olmadığı konusunda kutsal değerlerle desteklenen sözlü beyanlarıdır. Yemin, vergi yargılaması hukukunda delil olarak kabul edilmemektedir.
Delillerin Toplanması
Yargılama hukukunda, karar verme yetkisine sahip olan hâkim veya mahkemenin karar verebilmesini sağlamak için delillerin yargılama sürecinde hazır bulundurulmasına delillerin toplanması denilmektedir. Uyuşmazlık konusu olayın gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda hâkimde bir kanaat uyandırmaya yarayan delillerin yargılama sürecine dâhil edilmesi çeşitli yollarla olmaktadır. Bunlardan ilki, tarafların, iddia veya savunmalarını ispatlamak için yararlanmak istedikleri delillerini kendilerinin ibraz etmeleridir. İkinci yol, dava açılmadan önce ya da dava açıldıktan sonra delil tespiti yoluyla delillerin yargılama sürecine dâhil edilmesidir. Üçüncü yol ise, mahkemenin re ‘sen araştırma ilkesi çerçevesinde elde ettiği bilgi ve belgeleri yargılama sürecine intikal ettirmesi, tarafların bilgi ve değerlendirmesine sunmasıdır.
Delil Tespit
Delil Tespiti; açılmış veya açılacak bir dava ile ilgili delillerin kanunda belirtilen şartlar altında önceden toplanıp emniyet altına alınmasını sağlayan hukukî bir kurumdur.
Delil tespiti talebinin, dava açılmadan önce esas hakkında karar verecek olan vergi mahkemesine yapılması; kendi yetki çevresi içinde ise, delil tespitini bu mahkemenin yapması; değilse, istinabe yoluyla yerel vergi mahkemesi; yoksa idare mahkemesi; o da yoksa sulh hukuk mahkemesi tarafından yapılmasının sağlaması gerekir.
Dava açıldıktan sonra bu davaya ilişkin delillerin tespiti taraflarca ancak davaya bakan mahkemeden istenebilir. Delil tespiti talebi dilekçe ile yapılır.
Dosyanın İncelenmesi ve Karar Verilmesi
Usûlüne uygun olarak açılan davada dilekçe teatisi ile yapılmasına karar verilmişse duruşma tamamlandığında dosya tekemmül etmekte; dava karar aşamasına gelmektedir.
Dosyanın İncelenmesi
Danıştay ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilmektedir. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilmektedir. Vergi hâkimi, tarafların iddia ve savunmaları ile yetinmeyerek, gerekli her türlü inceleme, bilgi edinme ve araştırma yollarını tüketmek yükümlülüğü altındadır. Öncelikli dosyalar dışında kalan dosyaların tekemmül ettikleri sıraya göre ve tekemmül tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandırılması gerekmektedir.
Davanın Karara Bağlanması
Dosya tekemmül ettikten sonra yapılan inceleme sonucunda konular aydınlandığında, uyuşmazlık konuları sırasıyla oya konulur ve karara bağlanır. Kararların mahkeme başkanı ve üyeleri veya hâkimi tarafından imzalı asıllarından biri karar dosyasına, diğeri de dava dosyasına konulur. Mahkeme mührü ve başkan veya hâkim, Danıştay’da daire veya kurul başkanı veya görevlendireceği bir üye imzasıyla tasdikli birer örneği de taraflara tebliğ edilir.
Kararların Sonuçları-Uygulanması
Kararların Sonuçları; vergi ödevlisi tarafından açılan davada, kısmen ya da tamamen vergi ödevlisinin lehine karar verilmesi (davanın kabul edilmesi) hâlinde; karar uyarınca dava konusu işlem iptal edilmekte ve terkin işlemi gerçekleştirilmektedir. Bu karar sonucunda yapılan vergi tarhının kısmen ya da tamamen terkin (silinmesi) edilmesi; tahsil edilmiş/ödenmiş bir vergi varsa kısmen ya da tamamen iade edilmesi gerekmektedir.
Kararın vergi ödevlisi aleyhine verilmesi (davanın reddi) hâlinde, vergi idaresinin vergilendirme işleminin hukuka uygun olduğu sonucu doğmaktadır. Bu durumda, davanın açılmasıyla tahakkuk edemeyen vergi veya cezalar tahakkuk etmekte ve tahsil aşamasına geçilmektedir. Ancak, ilk derece mahkemesinin nihaî kararlarına karşı kanun yolu denetimi söz konusu olduğundan, tahakkuk eden vergi veya cezanın kesinleşmesi, bu denetim yoluna başvurulup başvurulmamasına göre gerçekleşmektedir.
Vergi idaresi tarafından açılan davanın, lehe sonuçlanması (davanın kabul edilmesi) hâlinde, takdir ve tadilat komisyonların kararları iptal edilmekte ve hükümsüz hâle gelmektedir. Aleyhe sonuçlanması (davanın reddedilmesi) hâlinde, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğunun kabul edilmesi nedeniyle idarenin mahkeme kararının, dolayısıyla dava konusu işlemin gereğini, Kanun’da belirtilen sürede yerine getirmesi gerekir.
Vergi uyuşmazlıklarına ilişkin mahkeme kararlarının idareye tebliğinden sonra, bu kararlara göre tespit edilecek vergi, resim, harçlar ve benzeri mali yükümler ile zam ve cezaların miktarı ilgili idarece yükümlüye bildirilir.
Tahsil işlemleri duran ve taksit süreleri geçmiş olan verginin süreleri geçen taksitlerinin ihbarnamenin tebliğ tarihinden başlayarak bir ay içinde ödenmesi gerekir. Ayrıca dava konusu yapılan verginin ödenmemiş kısmına kendi vergi kanunlarında belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin normal vade tarihinden başlayarak mahkeme kararının tebliğine kadar geçen süreler için gecikme zammı oranında gecikme faizi uygulanır. Bu faiz de aynı süre içinde ödenir.
Kararın Uygulanması; Vergi dairesi, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esas ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının gereklerine göre, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.
Mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi hâlinde tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir.
Kanun koyucu, yargı kararlarının gereğini yerine getirme ve gecikmeksizin işlem yapma konusunda idareyi bağlayıcı bir düzenleme yapmakta ve bu konudaki makul sayılabilecek gecikmenin üst sınırını da otuz gün olarak belirlemektedir. Bu durumda, bir yargı kararının gereğini en geç otuz gün içinde yerine getirmeyen kamu görevlisinin kastının varlığının karine olarak kabul edilmesi mümkündür.