aofsoru.com

Maliye Politikası 2 Dersi 4. Ünite Özet

İşsizlik Sorunu Ve Maliye Politikası

Giriş

Politika yapıcılar ve uygulayıcılar, çalışma çağındaki nüfusun doğasını ve karmaşıklığını anlamak ve ülkelerindeki işsizlik ve eksik istihdam sorununu daha iyi değerlendirmek için çeşitli politika araçlarına ihtiyaç duymaktadırlar. Özellikle işsizliğin azaltılması gerekli maliye politikalarının tasarlanması önemlidir. Yüksek işsizlik oranları, bir işsizlikle mücadele programı başlatmak için gerekçe oluşturabilirken, iş piyasası ve işsizliğin doğasının iyi anlaşılması, programın tasarımının işsizlerin ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde gerçekleştirilmesini mümkün kılacaktır.

İşsizliğin Tanımı ve Ölçülmesi

İşsizlik oranı, iş gücü piyasasındaki koşulları anlamak için en yaygın kullanılan göstergedir. İş gücü piyasası ekonomistlerin işgücünün arzı (hanehalkından) ve iş gücü talebinden (devlet, işletmeler ve diğer kuruluşlar tarafından) bahsederken kullanılan terimdir.

İşsizlik, mevcut iş tekliflerinin gerçek sayısıyla (iş arzı) buna karşılık iş arayanların fazla olduğu (iş gücü talebi) bir durumda ortaya çıkmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde, işsizlik, çoğunlukla kayıt dışı olandan önemli ölçüde daha küçük olan, resmî iş gücü piyasasını ifade eden bir kavramdır. Ayrıca çoğu gelişmekte olan ülkede, eksik istihdam sorunu işsizlik sorunundan daha şiddetli veya daha kötüdür. Bir ülkede iş gücü piyasası verilerinin toplanmasından o ülkenin resmî istatistik kurumu sorumludur. İstatistik kurumları genellikle her ay yaklaşık belirli sayıdaki kişiye iş gücü piyasasına katılımları hakkında sorular sordukları iş gücü anketi adlı bir anket de düzenlerler.

İş gücü anketi, kullanıcıların iş gücü piyasasına farklı açılardan yaklaşmalarını mümkün kılacak değişkenlerin elde edilebileceği bir soru kâğıdı oluşturmak, aynı zamanda iş gücü piyasasında kullanılan kavram kargaşasına son vermek ve uluslararası karşılaştırmalara elverişli rakam elde edebilecek tanımları oluşturabilmek amacıyla düzenlenen anketlerdir.

İşsizliğin Ölçülmesi

İşsizlik, bireyler çalışmak için istekli ancak ücretli bir işleri olmadığı zaman ortaya çıkmaktadır. İşsizlik oranı, iş gücündeki işsizlerin yüzdesidir. Sonuç olarak, işsizlik oranının ölçülmesi, iş gücünde kimin bulunduğunu tespit etmeyi gerektirir. İş gücü, çalışan veya işsiz olan kişileri içerir. Kimin çalıştığını veya işsiz olduğunu bulmak, bir kişinin bir işi olduğu kabul edilmesi için ne kadar ücretli iş yapması gerektiği gibi pratik yargılarda bulunmayı ve aslında kaç kişinin iş sahibi olup olmadığını saymayı içerir.

15 yaş ve üstü insanlar (çalışma çağındaki nüfus) üç geniş kategoride gruplandırmaktadır:

  • Çalışan; haftada bir saat veya daha fazla bir süre ücretli bir işte çalışan kişileri içerir.
  • İşsiz; ücretli bir işte olmayan, ancak aktif olarak iş arayan kişileri içerir.
  • İş gücünde değil; ücretli bir işte olmayan ve iş aramayacak insanları içerir.

İş gücünde olmayanlar okuyan, çocuklara veya aile üyelerine gönüllü olarak bakan, emekli olan veya sürekli çalışamayan insanları içerebilir. Bu kategorilerin her birindeki insan sayısı tahmin edildikten sonra, aşağıdaki iş gücü piyasası göstergeleri hesaplanabilir:

  • İş gücü; çalışan ve işsiz kişilerin toplamı
  • İşsizlik oranı; iş gücündeki işsizlerin yüzdesi
  • Katılma oranı; çalışma çağındaki nüfusta iş gücüne dâhil olan kişilerin yüzdesi

İş gücüne katılım, genellikle iş döngüsü ile birlikte hareket eder. İş döngüsü, ekonominin reel üretim hacminde gözlenen söz konusu iniş ve çıkışlardır. Konjonktür döngüsü olarak da adlandırılır.

İşletmeler daha fazla işçi alıyor ve daha yüksek ücret ödüyorlarsa, teşvikler aktif olarak iş aramak için daha büyüktür. Buna karşılık, işletmeler işe almada çekimser davranıyor ve daha küçük ücret artışları sunuyorlarsa, bu durum insanların iş aramaları için daha az teşvik edicidir. İş gücüne katılımı etkileyen, iş döngüsünden bağımsız yapısal etkiler de vardır. Yarı zamanlı çalışma için daha fazla fırsatın doğması, iş arayan kadın sayısındaki artış (artan kadın katılımı) ve insanların emekliliklerini geciktirmek için uzun süre çalışmaya istekli hâle gelmeleri, katılım oranını etkileyen bazı trend örneklerdendir.

İş gücünde olmayanlar olarak sınıflandırılanlar çalışmamakta ve iş aramamaktadırlar. Dolayısıyla, istihdam edilmezler ve işsiz sayılmazlar. Tam zamanlı üniversite öğrencisi, çocuklarına bakmak için evde kalmayı tercih eden ebeveynler, emekliler gibi bazı insanlar, kendileri istihdam edilmek istemedikleri için kendilerini iş gücünden dışlamışlardır. İşleri olmasa da işsiz sayılmazlar. İş gücü olarak sınıflandırılmayan bir başka grup ise iş arama cesareti kırılmış işçilerdir. Bunlar işi olmayan insanlardır ve artık iş aramamaktadırlar. Çünkü kendileri için uygun iş olmadığını düşünmektedirler. Böyle bir cesaretsizlik, insanların işlerini kaybettikleri ve sonra bir başkasını bulmakta zorluk çektikleri uzun bir ekonomik durgunluk sırasında meydana gelebilir. Büyük olasılıkla iş gücü piyasasının iyileştiğine dair işaretler görene kadar iş aramaya başlamayacaklar. Bazıları da yalnızca eve yakın veya ev işleri nedeniyle yarı zamanlı olarak çalışabilir durumda olabilir. Bunlara özellikle esnek çalışma saatlerinde ve evlerine yakın işler sunulursa, bir işte çalışmak isteyebilirler. Bu nedenle ekonomik olarak aktif olarak kabul edilmeyen ve bu nedenle işsizler arasında sayılmayan insanların işe girmesini teşvik eden programlar sayesinde işgücüne katılım oranlarında bir artış da sağlanabilmektedir.

İşsizlik oranı, iş gücünün büyüklüğündeki değişikliklerden de etkilenmektedir. İş gücüne katılma oranı, iş gücünü çalışma yaşı nüfusunun bir yüzdesi olarak ifade eder. Çalışma yaşı nüfusu, 15 yaş ve üstü vatandaşları içermektedir.

Eksik İstihdam

Özellikle sınırlı bir sosyal güvenlik ağı olan gelişmekte olan ülkelerde, fakir insanlar işsiz kalmayı göze alamazlar ve bu nedenle çok verimli olmayan ve çok az gelir sağlayan ekonomik faaliyet biçimleri içinde çalışmaya zorlanırlar. Bunlar genellikle kayıt dışı ekonomide, kendi işlerinde (hurdacılık ve işportacılık gibi) ya da gündelik işlerde çalışmaktadırlar, ancak iş arama sırasında çok fazla zaman harcamaktadırlar. Bazıları uzun vadeli ancak güvencesiz veya tehlikeli istihdam biçimlerinde sıkışmış olabilir. Bu insanlar çoğunlukla işsiz olarak sınıflandırılmamasına rağmen, durumları genellikle işsizlerinki kadar zordur.

Eksik istihdam koşulları altında çalışanlar açısından, tablo ayrıca iki türlü açıklanmaktadır. Birincisi, “düşük ücretler/koşullar” olarak adlandırılan, insanların tam zamanlı, genellikle uzun süreli, çok düşük ücretlerde ve düşük çalışma koşullarında ve resmî sözleşme düzenlemeleri olmadan çalıştırıldığı durumları ifade eder. Bahsedilen bir diğer eksik istihdam durumu ise “düşük verimli “işlerdir ve serbest çalışan işçilerde daha yaygındır. Bu durumda çoğunlukla dış etkenler nedeniyle, işçilerin üretkenliği son derece düşüktür; kısır veya bozulmuş arazide tarım, bitmiş balık stoklarına sahip alanlarda balık tutma, vb. Yine, çoğu durumda insanlar uzun saatler boyunca çok sıkı çalışmalarına rağmen verimlilik artmamaktadır.

İş Gücü Piyasası Bilgi Kaynakları

Çoğu ülkede, düzenli işgücü anketleri ve hanehalkı anketleri, işgücü piyasasının durumunu anlamak için ana veri kaynaklarını oluşturur. Bununla birlikte, bu anketlerde kullanılan tanımları anlamak önemlidir. Genellikle bu anketlerde, insanlar bir önceki hafta en az bir saat çalışmışlarsa, istihdam edilmiş sayılmaktadırlar. Bu tanım gereğince, işsiz çalışan birçok kişi istihdam edilmiş olarak sınıflandırılabilir. Durumu daha iyi anlamanın yolu, anketlerden elde edilen verileri ve yoksul işçilerin gelir ve iş üretkenliği bilgilerini analiz etmektir. Bu analiz sayesinde, işsizlik ve işsizliğin cinsiyet, yaş grupları, beceri seviyeleri ve ülkenin bölgeleri arasında nasıl dağıldığına dair bir anlayış elde etmek için genellikle verilerin ayrıştırılabilmesi mümkündür. Hanehalkı gelirinin nasıl dağıldığının analizi de çalışanların yapısını daha iyi anlamak için yardımcı olabilir (örneğin; kayıt dışı yarı zamanlı çalışma, kayıt dışı ekonomide serbest meslek).

Kayıt dışı çalışma, yaptığı işten dolayı herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmayanlardır.

İşgücü anketleri periyodik olarak yapıldığından, durumun zaman içinde nasıl değiştiğini anlamak için ardışık veri setlerini analiz etmek de mümkündür. Ayrıca, anketler yılda bir kereden fazla yapılırsa, bazı sektörlerde (en önemlisi tarımda) mevsimlik istihdam çeşitliliği eğilimleri açıklanabilir.

Farklı meslek ve faaliyet alanlarında işin niteliği gereği çalışma imkânları mevsimlere göre değişmekte bu duruma bağlı olarak iş mevsimi gelince o sahada çalışma olanakları artmakta ve mevsim gelince de işsizlik başlamaktadır. Mevsimlik istihdamın belli başlı alanları arasında tarım, inşaat, turizm vb. sayılabilmektedir.

Bu mevcut veri kaynaklarına ek olarak, iş gücü piyasasının işleyişini daha net anlamak için belirli alanlarda (örneğin sektörler) bazı araştırmalar yapmak mümkün olabilir. Son olarak odak görüşmeleri ve odak grup tartışması, diğer kaynaklardan elde edilmesi zor olan işsiz ve işsizlerin durumu hakkında değerli bilgiler sağlayabilir. Bu bilgiler kamu istihdam ve işsizlikle mücadele programları tasarlanırken hedef kitlelerine en iyi şekilde yanıt verebilmek için yardımcı olmaktadır.

İşsizliğin Türleri

İşsizliğin tamamı aynı olmasa da işsizliği kategorize etmek kolay değildir. Bireyler aynı anda farklı kategorilere girebilirler. Temel olarak ekonomistler işsizliği üç kategoride ele almaktadırlar; geçici, döngüsel ve yapısal.

Tam istihdam hiçbir zaman yüzde yüz istihdam anlamına gelmez. Geçici ve yapısal işsizliğin yanı sıra mevsimsel faktörlerin varlığı, iş gücünün yüzde yüzünün aynı anda çalışmasını engellemektedir. Ayrıca, tam istihdam olarak kabul edilen işsizlik oranının zaman içinde değişme eğiliminde olduğuna da dikkat etmek gerekmektedir. Tam istihdama karşılık gelen işsizlik oranı bazen “doğal oran” olarak da adlandırılmaktadır. Doğal işsizlik oranı ekonomistler tarafından, fiyat ve ücret enflasyonunun sabit olduğu bir ekonomide toplam talebin artmasına rağmen düşmeyen işsizlik seviyesinin durumu olarak tanımlanmaktadır. Bu bakımdan doğal işsizlik oranı, geçici ve yapısal işsizliğin toplamıdır. Döngüsel işsizlik ise durgunluk nedeniyle kaybedilen işlerle ilişkilidir ve doğal işsizlik oranından sapmadır.

Geçici İşsizlik

Geçici işsizlik kavramı, insanlar iş piyasasında yeni olduklarında ya da daha iyi bir iş aradıklarında geçici olarak işsiz kaldıkları durumu ifade etmektedir. Aynı zamanda “arama işsizliği” veya “bekleme işsizliği” olarak da bilinir. İşsiz olanların iş gücü piyasasındaki işler arasında geçiş yaptığını göstermektedir. Bu işsizliğe büyük ölçüde iş piyasasında hâkim olan bilgi asimetrisi neden olmaktadır. Emek arz ve talebi arasındaki uyuşmazlıktan kaynaklanmaktadır. Bu uyumsuzluğun nedenleri beceri, konum, tercih vb. ile ilişkili olarak ortaya çıkabilmektedir. Mevsimsel işsizlik de (tarım mevsimi, turizm mevsimi, okul tatilleri vb. dönemler dışındaki işsizlik) geçici bir işsizlik biçimidir. Mevsimsel işsizlik, yıl boyunca farklı bölgelerde ve sektörlerde gerçekleşmektedir. Bazı örnekleri kayak öğretmenleri, meyve toplayıcıları ve turizm yörelerindeki ilgili işleri içerir.

Geçici işsizlik, genellikle çok kısa süreli bir işsizlik türüdür. Ancak sonuçta işsizliktir çünkü çalışanların zevklerine ve becerilerine en uygun işleri bulmaları zaman alır. İş arayışı sırasında işsizdir, ancak sağlıklı bir ekonomide birkaç ay içinde iş bulabilir.

Geçici işsizlik, iş gücü piyasasının dinamik doğasından kaynaklanmaktadır. İşçilerin hareketi, esnek bir iş gücü piyasası için zorunludur ve iş gücünün ekonomiye etkin bir şekilde tahsis edilmesine yardımcı olur.

Geçici işsizlik genellikle hızlı bir şekilde çözüldüğü için ciddi bir sorun olarak görülmemektedir. Doğası gereği genellikle gönüllü olduğu için diğer işsizlik türlerinden de farklıdır. Özellikle, işsizlik sigortasının mevcut olduğu durumlarda, politika yapıcıların geçici işsizliği azaltmak için yapabilecekleri başka çok az şey vardır. Geçici işsizliğin her an ortaya çıkması muhtemeldir ve yapısal işsizlik gibi ücret veya enflasyonu etkilemeyebilir. Geçici işsizliğin büyüklüğü, iş arayanların ve işverenlerin aramalarını hızlandıran ve kolaylaştıran sağlıklı bilgi akışı sağlanarak azaltılabilir.

Döngüsel İşsizlik

Bir ülkenin doğal işsizlik oranı ile gerçek işsizlik oranı arasındaki fark, döngüsel işsizlik olarak adlandırılır. Döngüsel işsizlik iş arayanların sayısının geçerli bir ücret oranında mevcut iş sayısından daha fazla olduğu bir durumu ifade eder. Bunun nedeni mal ve hizmetler için etkin talep eksikliğidir. Ekonominin daralma ve genişleme döngüleri ile ilişkilendirildiğinden “Keynesyen işsizlik” olarak da adlandırılmaktadır. Döngüsel işsizlik genellikle doğası gereği orta vadeli olarak tanımlanmaktadır (1 ila 6 ay).

İşsizlik, doğrudan ekonomik üretim ile ilgilidir. Daha fazla insan işsiz kaldıkça, daha az çıktı üretiliyorsa, buna karşılık daha fazla insan istihdam edildiğinde daha fazla gelir elde edilecek ve daha fazla harcama daha fazla üretime yol açacaktır. Okun Kanunu , ABD için döngüsel işsizlik oranındaki her yüzde 1’lik artış için GSYİH’nin potansiyel GSYİH’den yaklaşık yüzde 2 daha düşük olacağını hesaplamıştır. Dolayısıyla Okun Kanunu, işsizlik oranındaki yüzde 1’lik bir artışın gerçek GSYİH’yi yüzde 2 azalttığını öne sürmektedir. İşsizlik oranındaki yüzde bir değişiklik, yaklaşık 1,5 milyon insanın işini kaybetmesi ya da işe alınması anlamına geldiğinden, çıktının bu kadar çok nasıl değişebileceği anlaşılabilir. Okun Kanunu, Arthur Okun’un ABD’deki 1950’ler ve 1960’lardaki ampirik gözlemlerine dayandığından, Okun Kanunu’n bir kural değil, daha çok bir tahmin olduğunu belirtmek gerekir.

Döngüsel işsizliğin artması, ekonominin potansiyelinin altında çalıştığını gösterebilir. Döngüsel işsizliğin varlığı, daha fazla kişi iş ararken emek piyasasını işletmeler açısından daha verimli kılmaktadır. İşletmelerin sunduğu iş imkânları için daha fazla insanın rekabet etmesiyle, işletmeler düşük enflasyon artışına katkıda bulunacak şekilde daha düşük ücret artışları önerebilir. Uzun iş arama süreleri boyunca işsizlerin beceri setlerinin kullanılmaması ve teknolojik gelişmeler nedeniyle zaman içinde çalışabilecekleri işlerin ortadan kalkması nedeniyle döngüsel işsizliğin yapısal işsizliğe evirilme olasılığı da göz ardı edilmemelidir.

Durgunluğun uzunluğu ve derinliği, döngüsel işsizliğin büyüklüğünü ve süresini belirler. Bununla birlikte, iş gücü piyasaları çıktı piyasalarını düşürme eğiliminde olduğundan, döngüsel işsizlik durgunluk sona erdikten sonra da devam edecektir. Döngüsel işsizlik sebebi ekonomide yetersiz harcama olduğundan, ekonomi iyileştiğinde veya daha fazla toplu harcamaya yol açan politikalarla azaltılabilir.

Yapısal İşsizlik

Yapısal işsizlik, işçilerin becerileri aşıldığında ve işverenlerin ihtiyaçlarını karşılamadığında ortaya çıkan uzun vadeli ve kronik işsizliktir. Yapısal işsizlik, sunulan meslekler ile ihtiyaç duyulan işler arasında beceri düzeyleri, coğrafi konum, bir ülkenin üretim düzenindeki sektörel kaymalar ve benzeri yapısal faktörler arasındaki eşitsizlikten kaynaklanan bir uyumsuzluğun olduğu bir durumu ifade eder. Yapısal işsizlik, genellikle altı aydan uzun süren bir işsizlik türüdür. Yapısal işsizliğin, işsiz olanlar ve aileleri için değil, aynı zamanda sosyal ve politik dengesizlikler yaratarak toplum açısından da olumsuz sonuçları olabilir.

Yapısal işsizlik, geçici işsizlik gibi her zaman dinamik bir ekonomide, hatta “tam istihdam” durumunda da var olacaktır. Ancak, genellikle kısa vadeli olan geçici işsizliğin aksine, yapısal işsizlik uzun vadeli olma eğilimindedir. Yapısal işsizliğin iki ana nedeni coğrafi ve mesleki hareketsizliktir.

Yapısal işsizlik için en yaygın reçete, becerilerin geliştirilmesi, iş gücü hareketliliği ve iş gücü piyasasında bilgilerin doğru bir şekilde dağıtılması gibi ilgili yapısal kısıtlamaları ele alan politikalar ve müdahalelerdir. Kamu istihdam programları, işsizliğin yapısal nedenini ele almaya katkıda bulunmak için tasarlanabilir, ancak bunlar genellikle işverenlerin desteğini almadan bu kısıtlamayı kendi başlarına çözebilecek durumda değildirler. Öncelikle programlar işverenlerin ihtiyaç duyduğu nitelikleri kazandıracak eğitim unsurlarını içermelidir. Ayrıca eğitim programlarına erişimin kolay olması sağlanabilir ve eğitim sırasında veya sonrasında işe yerleştirmenin sağlanması için bir platform oluşturulabilir.

İşsizliğin İnsani ve Sosyal Maliyetleri

2008’deki ABD’de başlayan Büyük Durgunluk gibi ekonomik krizler iş gücü piyasasında yaralar açmaktadır. Kriz nedeniyle dünya genelinde 200 milyondan fazla insanın işsiz kaldığı tahmin edilmektedir. İşsizliğin insani ve sosyal maliyetleri, acil geçici gelir kaybından çok daha geniş kapsamlıdır. Bunlar arasında ömür boyu kazanç kaybı, insan sermayesi kaybı, işçilerin cesaretinin kırılması, olumsuz sağlık sonuçları ve sosyal uyum kaybı sayılabilir. Ayrıca, ebeveynlerin işsizliği, çocuklarının sağlık ve eğitim durumlarını bile etkileyebilir. Maliyetler, gençler ve uzun süreli işsizler gibi bazı gruplar için özellikle yüksek olabilir.

İşsizliğin Bireylere ve Ailelere Maliyeti

İşten çıkarılanlar hem kısa hem de uzun vadede kayda değer bir kazanç kaybı ile karşı karşıya kalırlar. Bireyler işsiz kaldıktan kısa bir süre sonra yeniden istihdam edilseler bile, yer değiştirme öncesindeki işlerine ve yerlerinde kalmış benzer işçilere kıyasla ücretlerinde bir düşüşe maruz kalırlar.

İşsizliğin Topluma Olan Maliyeti

Özellikle ekonomik sıkıntı ve işsizlik aynı zamanda sosyal uyum üzerinde potansiyel olarak geniş kapsamlı sonuçlar doğurabilir. Bununla birlikte, gençler üzerindeki yüksek ve artan işsizlik yükü, sosyal uyum için risk teşkil etmektedir. Sosyal uyum, bir toplumun üyelerinin birbirine ve bir bütün olarak topluma olan bağlılığını ifade etmektedir. Uyum çok yönlü bir süreç olmasına rağmen, dört ana bileşene ayrılabilir: sosyal ilişkiler, görev ilişkileri, algılanan birlik ve duygular. İşsizliğin topluma olan maliyetini doğrudan etkileyen diğer etken de işsizlik dönemlerinin süresidir. Daha uzun bir işsizlik dönemi, işçilerin insan sermayesini kaybetmesi ve işgücünden kopması nedeniyle, döngüsel işsizliği yapısal bir olguya sokma riski taşımaktadır. Uzun vadeli işsizliğin yükselen payı, ortalama işsizlik süresindeki artışa yansımaktadır.

İşsizlikle Mücadele Politikaları

Bir kamu istihdam politikasının etkili olabilmesi için, o ülkedeki iş gücü piyasasının doğasını anlamak önemlidir. Buna dayanarak, programa katılması en muhtemel hedef grup veya gruplar daha iyi tanımlanabilir ve ihtiyaçlarına göre programlar uyarlanabilir. Serbest çalışanlar da dahil olmak üzere, işsiz ve eksik istihdamdakilerin tümünün, önerilen programdan yararlanması beklenemez. Genel olarak bu soruna üç yolla çözüm getirilmeye çalışılmaktadır:

  • Para ve maliye politikası eylemleriyle toplam talebi desteklemek
  • Kısa süreli çalışma programları ve işsizlik sigortası ödeneklerinin sağlanması yoluyla iş gücü piyasalarındaki baskıyı hafifletmek
  • Çeşitli türlerde sübvansiyonlar sağlayarak işlerin geri kazanılmasını hızlandırmak

Toplam Talebi Destekleyen Politikaların Kapsamı

Bu politikaların kapsamını ve boyutunu belirleyen üç faktör vardır. Birincisi, toplam talebin düşme derecesidir. “Okun Yasası”, toplam talebin düşmesiyle işsizliğin arttığını ortaya koymaktadır. İkincisi, toplam talebin azalmasının finansal ve konut sektörlerinde sıkıntı yaratmasıdır. Kriz sırasında önemli derecede konut fiyatlarında düşüş yaşayan ülkelerin, talepte herhangi bir düşüş için ortalama olarak işsizlikte daha büyük bir artış yaşadığına dair kanıtlar vardır. Üçüncüsü, ülkelerin aktif iş gücü piyasası politikalarına başvurma dereceleri ve bunun altında yatan temel ekonomik şoklardır. Talep şokunun çoğunlukla ihracat yoluyla hissedildiği ülkelerde, hükûmetler şoku geçici olarak ele almaya ve istihdamı korumak için aktif politikaları kullanmaya daha yatkındır. Reel GSYİH’daki toparlanmanın desteklenmesi (kısa vadede, toplam talebin sürdürülmesi), iş gücü piyasasına yardım etmenin en doğrudan yollarından biridir.

Finansal Sektör Politikaları

1929 Büyük Buhranı, finansal piyasalarda yaygın bir krizin, büyüme ve işsizlikte ani sonuçlara nasıl yol açabileceğinin temel bir göstergesi olmuştur. Finansal krizlerin eşlik ettiği bir ekonomik gerileme, diğer krizlerden daha derin ve daha uzun süreli olma eğilimindedir. Dolayısıyla, finansal sektör politikalarının toparlanma üzerinde önemli bir etkisi olması muhtemeldir. Finansal sektörde ihtiyaç duyulan reformları şu şekilde özetleyebiliriz;

  • Küresel rekabetin kazanımlarından yararlanmak için yönetmeliklerin daha fazla küresel koordinasyon sağlayacak biçimde düzenlenmesi,
  • Sınır ötesini de kapsayacak biçimde güçlendirilmiş denetim,
  • Özellikle başarısızlık sorunu ile mücadele edebilmek için daha iyi çözüm mekanizmaları;
  • Sistemsel riskleri ele almak için kapsamlı bir makro ihtiyati çerçeve ve
  • Sadece bankaları değil, tüm finansal kurumları da kapsayacak biçimde reformları genişletmek.

Bu reformlar bir gecede gerçekleşmeyecek olsa da reformların gidişatı konusundaki belirsizlik ne kadar hızlı azalırsa, finansal sistem o kadar fazla talebi ve büyümeyi destekleyebilecektir.

Maliye ve Para Politikaları

Krizin neticesinde işgücü piyasalarında kötü sonuçların ortaya çıkmasını engellemek amacıyla birçok ülke maliye ve para politikalarına başvurmaktadırlar. Ancak çoğu ülkenin mali durumu, kamu borcunun GSYH’ye oranlarının sürdürülebilirliği ile ilgili endişeleri artıran seviyelere ulaşmıştır. Mali konsolidasyon, genel anlamda hükûmet harcamalarının azaltılması ve kamu borçlarının GSYİH içerisindeki payının düşürülmesi için gerekli politikaların uygulanmasıdır. Bu politikalar gerek vergi gerekse de harcama yönüyle ele alınarak mali disiplinin sağlanmasında ve borç stokunun minimize edilmesinde kullanılmaktadır.

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kriz döneminde yürütülen eş güdümlü politikalar durgunluk sırasında ve toparlanma sürecinde yardımcı olmaktadır. İş birliği ile herkesi daha iyi duruma getirecek sonuçlar üretebileceğigörülmektedir. Gelişmiş ekonomilerin iç talebi besleyen maliye politikası eylemleri büyük dış açıklara sahip gelişmekte olan piyasalar için de talep kaybını gidermektedir. Bu politikalar, arz kısıtlamalarını hafifleten yapısal reform politikaları ile de birleştirilirse istihdam yaratarak küresel geliri beraberinde arttırabilecektir.

Yapısal reform, bir sistemin daha verimli çalışabilmesi ve şoklara karşı daha dayanıklı hâle getirilebilmesi için o sistemin yeniden yapılandırılması olarak tanımlanabilir.

Ücret Deneyimi

Ücret denetimi iş kayıplarını sınırlayabilse de her zaman istenmeyebilir. Kapalı ekonomiler için, ücret denetimi ya deflasyonist baskılara ya da toplam talebin düşmesine neden olacaktır. Daha açık ekonomiler için ise dış talebin daha fazla artmasına neden olabilir.

Deflasyon, fiyatlar genel seviyesinde belirli bir zaman süresince sürekli düşüş yaşanması durumunda ortaya çıkan ekonomik süreçtir. Böyle bir ekonomik süreçte tüketim talebi azaldığından elde tutulan para ile alım gücü yükselir, işsizlik oranı artar.

İş Gücü Piyasalarında Baskıyı Azaltmaya Yönelik Politikalar

Toplam talep azalması karşısında azalan iş gücü talebini desteklemek için, birçok devlet firmaların işçileri elinde tutmasına ancak çalışma saatlerini ve ücretlerini azaltmasına izin veren politikalar uygulamaktadırlar. Ayrıca işsizliğin kısa vadeli maliyetlerini hafifletmek için otomatik istikrar sağlayıcı olarak işsizlik sigortası uygulamaları da hayata geçirilmektedir.

Kısa Süreli Çalışma

Bu programlar kapsamında, devlet genellikle işverenleri, çalışanlar için iş başında eğitim sübvansiyonları ile birlikte ödenen ücretin bir kısmı için desteklemektedir. Başarılı bir şekilde uygulandığında, kısa süreli çalışma programları krizin yükünü işçiler ve işverenler arasında daha eşit bir şekilde yayabilmekte; ücret indirimini engelleyerek toplam talebin desteklenmesine katkıda bulunmakta ve iş gücü piyasası iyileşene kadar gelecekteki işe alma maliyetlerini ve işçilerin insan sermayesi kaybını azaltmaktadır.

İşsizlik Sigortası ve Yardımları

İşsizlik sigortası ve yardımları devletin, işsiz kalanların belirli bir tüketim ve refah seviyesini korumalarına yardımcı olabilmesini sağlayan politika aracıdır. Çalışanların düşük tasarruf düzeyleri ve işsizken kullanabilecekleri kredilerin yetersizliği nedeniyle, yararlanma oranı çok yüksektir ve durgunluk sırasında talep istikrarını sağlamak konusunda hayati öneme sahiptir. İşsizlik sigortası ve yardımların bir diğer avantajı da işten çıkarılan çalışanın zaman harcayarak uygun yeni bir iş aramaya çaba göstermesine ve dolayısıyla potansiyel iş eşleşmesinin iyileştirilmesine izin vermesidir.

İşlerin Geri Kazanılmasını Hızlandıran Politikalar

Bu politikalar ikili istihdam sistemi ve istihdam sübvansiyonları olarak ikiye ayrılmaktadır.

İkili istihdam, firmaların geçici sözleşmelerle çalışanları işe almaları için daha fazla istekli olmalarını sağlamayı amaçlamaktadır. Ancak bu gerçekleşse bile, sistemin uzun vadede adaletli olduğu konusunda endişeler vardır. Geçici işçilerde daha yüksek bir paya sahip olan ülkelerde, sürekli ve geçici iş gücü arasında daha fazla eşitsizlik (ücret ve sosyal haklarda) oluşma eğilimi bulunmaktadır.

İş gücü talebini doğrudan teşvik etmek için sübvansiyonlar (doğrudan sübvansiyonlar veya vergi indirimleri), işsizliğe karşı en savunmasız işgücü gruplarını hedef almalıdır; uzun süreli işsizler ve genç işsizler. Bu önlemler kitlesel işten çıkarmaları önlemede ve net istihdam artışını teşvik etmede potansiyel olarak etkili olsalar da hedefe yönelik ve geçici kalmaları önemlidir. Bunun nedeni, doğru oranda etkili olan istihdam sübvansiyonları tasarlamanın zor olmasıdır.


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email