Mahalli İdareler Maliyesi Dersi 4. Ünite Özet
Mahalli İdarelerin Mali Kaynakları Ve Büyük Kentler
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Genel Olarak Gelir Bölüşümü
Gelir bölüşümü, idareler arasında, hizmetin gerektirdiği harcamayı yapabilecek gelirlerin belirli kurallara uygun olarak dağıtılması ve bölüşülmesidir. Gelir bölüşümünün dar ve geniş anlamı olmak üzere iki anlamı bulunur. Dar anlamıyla gelir bölüşümü idareler arasındaki özellikle mali alanda gerçekleşen eşitsizliği gidermek ve ilişkileri dengeye oturtmak için yapılan düzenleyici ödemelerdir. Geniş anlamıyla gelir bölüşümü ise denge sağlayıcı faaliyetlerin dışında ayrıca vergi kaynak ve gelirlerinin de bu amaca uygun olarak bölüşülmesini ifade eder. Gelir bölüşümünde temel hareket noktası, yerel yönetimlerin kendilerine verilen görevler dolayısıyla gelire ihtiyaç duymalarıdır. Merkezî ve mahalli idarenin gelir bölüşümünde dört yöntem mevcuttur bu yöntemler;
- Bağımsız Vergileme Yetkisi Sistemi
- Bağımlılık Sistemi
- Ayırma Sistemi
- Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Sistemi
Bağımsız vergilendirme yetkisi sisteminde mahalli idareler değişik ölçülerde olmakla birlikte vergileri toplama, vergileme ile ilgili işlemleri kendi sorumluluklarında gerçekleştirme ve vergilerin matrah ve oranını yasaların öngördüğü çerçevede belirleme yetkisine sahiptirler. Bu yöntemde mahalli idareler vergileme yetkisine sahiptirler. Bağımsız vergilendirme sisteminin avantajı yerel yönetimin vergi kaynağına fiziki olarak yakın olmasıdır. Bu sistemiz dezavantajları da mevcuttur. Bu dezavantajlar;
- Merkezî idare ve yerel idarenin ayrı ayrı vergi idaresi kurması verginin tarh, tahakkuk ve tahsil maliyetini artırabilir.
- Vergilendirme yetkisine sahip hem merkezî idare hem de yerel idarenin bulunması kişilerin bireysel vergi yükünü arttırabilir.
- Aynı ülke sınırları içinde farklı oranlarda uygulanan yerel vergilerin varlığı bölgeler arası eşitsizliğe yol açabilir.
- Vergi sisteminde birlik ilkesi bozulabilir.
Bağımlık sisteminde vergi gelirlerinin büyük bir kısmı merkezî yönetimde toplanmakta yerel yönetimlere sadece küçük bazı yerel vergiler ve harçlar bırakılmaktadır. Bu nedenle yerel hizmetlerin finansmanı için yerel yönetimler merkezî idareden gelecek bağış ve yardımlara veya kendilerine tahsis edilen paylara gereksinim duymaktadır.
Ayırma sisteminde her idare kendi gelir kaynağına sahip olması nedeniyle farklı idareler aynı kaynağa başvuramaz. Bu sistemle yerel yönetimlerin mali özerkliği kuvvetlendirilmiş olmaktadır.
Gelir bölüşümündeki bir diğer yöntem de vergi gelirlerinden pay verilmesi sistemidir. Bu sistemde ise merkezî yönetim bütün vergileri tarh ve tahsil etmekte, tahsil olunan vergilerin bir kısmı belirli ölçütlere göre yerel idarelere pay edilmektedir. Bu yöntemin avantajlarından en önemlisi çifte vergilendirmenin önlenmesidir.
Vergilerin tarh ve tahsil işlemlerini merkezî tek bir idare üstlenmiş olduğu için aynı konu üzerinden ikinci kez vergi tarh olunmaz. Bu yöntemin en büyük dezavantajı ise yerel yönetimlerin özerkliğini azaltması ve yerel yönetimleri merkezi idareye bağımlı hale getirmesidir.
Mahalli idarelerin sağladığı hizmetlerin başlıca finansman kaynağını vergiler oluşturur. Vergilerin toplanmasında ve mahalli idarelere pay edilmesinde her ülke kendi idari yapısına uygun olan gelir bölüşümü yöntemini uygulamaktadır. Mahalli idarelerin finansmanını oluşturan vergiler; gelir vergileri, tüketim vergileri, emlak vergileri, motorlu taşıtlar vergisi ve meslek vergisi gibi farklı türlerde olabilmektedir.
Gelir vergileri gelir üzerinden alınan gelir ve kurumlar vergileridir bu vergiler ekonomik istikrarı sağlama işlevini yerine getirmede kullanılan en önemli araçlardır. Gelir üzerinden alınan vergiler yerel yönetimlerin geliri olabileceği gibi tüketim üzerinden alınan dolaylı vergiler de yerel yönetimlerin geliri olabilir bu vergilere de tüketim vergisi denmektedir. Yerel yönetimlerin gelirini oluşturan bir diğer vergide emlak vergisidir. Bina, arsa ve arazi gibi taşınmazlar üzerinden emlak vergisi alınır. Emlak vergisinde verginin matrahı yerel idarenin yetki ve sorumluluk alanı içerisindedir. Emlak vergisi yerel yönetimlerin istikrarlı, öngörülebilir, belirli, öz gelirleridir. Motorlu taşıtlar vergisi de emlak vergisi gibi yerel idarelerin önemli bir gelir kaynağını oluşturmaktadır. Araç sayısının artışı ile yerel yönetimin sunduğu bakım onarım yol yapım hizmetlerinin maliyeti de doğru orantılı olarak artmaktadır. Yerel yönetimlerin hizmet maliyetine ek olarak özel taşıt araçlarının yoğun kullanımından kaynaklanan sıkışıklık maliyeti ve çevre kirliliği maliyeti de söz konusu olmaktadır. Tüm bu maliyetlerin karşılanabilmesi adına motorlu taşıtlar vergisi yerel idareler için önemli bir gelirdir. Yerel idarelerin gelirini oluşturan ve yerel bir vergi olarak kabul edilen meslek vergisi de bir diğer gelir kaynağıdır. Toplanan tüm vergilerin merkezi idare tarafından yerel idarelere pay edilmesinde her ülke t farklı uygulamalara yer vermektedir. Ülkemizde gelir ve kurumlar vergisi toplam hasılatının %5’i yerel yönetimlere dağıtılmak üzere ayrılmaktadır. Bu ayrılmış tutar ise yerel yönetimlerin nüfuslarına oranlanarak dağıtılmaktadır.
Yerel idarelerin gelirini oluşturan vergi dışında vergi benzeri gelirleri de mevcuttur. Bu gelirler arasında; harç resim, şerefiye, harcamalara katılma payı, iktisadi teşebbüs gelirleri, emlak gelirleri, para cezaları, borçlanma, bağış ve yardımlar yer alır.
Büyük Kentler
Dünya nüfusu hızla çoğalmakta ve bunun büyük bir kısmı yaşamını kentlerde sürdürmektedir. Toplumun günlük sorunlarının, özellikle kentlerin sorunlarının altında iki gerçek yatmaktadır; nüfusun hızla çoğalması ve artan bu nüfusun büyük bir kısmının giderek kentlerde yaşaması. Kentlerin büyümesi ve nüfuslarının hızla artması pek çok sorunu da beraberinde getirmektedir. Kentleşme sorununu yeni birtakım yaklaşımlarla ele almak ve bu soruna çözümler getirmek gerekmektedir.
Kentlerdeki yoğun nüfusun azaltılması ve genişlemenin önlenmesi bu yaklaşımlardan birisidir. Kentlerin pek çoğunda meydana gelen akıl almaz nüfus artışı nüfusun yoğunluğunu dar arttırmaktadır. Bu durumun önüne geçmek amacıyla büyük kentlerin amenajmanı adı verilen ve büyük kentlerdeki yoğun nüfusun azaltılması ile kentlerin genişlemesini engellemeyi öngören yeni bir düzenleme hareketi oluşmuştur. Artan kent nüfusu pek çok sorunu da beraberinde getirmektedir. Kentlerdeki yoğun nüfusun sebep olduğu kalabalıklaşmanın maliyeti ihmal edilemez bir seviyeye erişmiştir. Kent içi ulaştırmada milyonlarca insanın devamlı olarak yer değiştirmesinin sebep olduğu trafik akımı hem hizmetin kalitesini düşürmekte hem de yarattığı tıkanıklık nedeniyle büyük bir zaman ve akaryakıt kaybına yol açmaktadır. İstanbul trafiği bu duruma bir örnek olarak gösterilebilir. Yoğun nüfusun sebep olduğu konut buhranı ile arsa spekülasyonlarının ortaya çıkardığı haksız kazançlar da kentleşme sorununun incelenmesinde göz önünde tutulması gereken ve büyük önem taşıyan olumsuz dışsallıklardır. Kentlerdeki gelişi güzel büyüme özellikle gecekondular aracılığı ile gerçekleştirildiğinden yeni birtakım sosyal sorunlar doğmakta, turistik yönden büyük önem taşıyan kentlerin estetiği giderek yok olmaktadır. Kentlerin ölçüsüz bir şekilde büyümesi, artan maliyetler nedeniyle ekonomik ve mali yönden de olumsuz bazı sonuçlar yaratmaktadır. Gerçekten, belirli bir büyüklüğü aşan mahalli ünitelerdeki koordinasyon güçlükleri, yoğun bürokrasi ve politik baskılar sonucu kısa bir sürede düşük ücretle çok sayıda bir personel kadrosunun oluşmasına sebep olmaktadır. Bunlar ve pek çok olumsuz sonuçlar nedeniyle bir yandan kentlerin ölçüsüz bir biçimde büyümesini önleyici, diğer yandan da yükünü hafifletip boğulmasını engelleyici tedbirler almak kaçınılmazdır. Genişlemeyi önleyici tedbirler ve nüfus yoğunluğunu azaltacak tedbirler bu amaçla oluşturulan tedbirlerdendir.
Genişlemeyi önleyici tedbirleri oluşturmak için öncelikle genişlemenin nedenlerinin doğru analiz edilmesi gerekmektedir. Köylerden kentlere doğru oluşan göç olayının asıl nedeni sanayileşmenin kentlerde yoğunlaşmış olmasıdır. Gizli işsizliğin yaygın olduğu köylerden kentlere doğru yola çıkmanın en büyük nedeni budur. Genişlemeyi önleyici tedbirlerin arasında sanayi sitelerinin kurulması ve radikal bir çözüm yöntemi olan yeni kentlerin kurulması yer almaktadır.
Nüfus yoğunluğunu azaltmayı amaçlayan tedbirler de bir kenti boğulmaktan kurtaran tedbirlerdendir. Nüfusun yoğun olduğu kentlerde diğerlerine oranla ağır sayılabilecek bir ikamet vergisi uygulanması ve mahalli satış vergilerinin ağırlaştırılması, yeni inşaat için ruhsat verilmemesi nüfus yoğunluğunun azaltılmasını sağlayabilir. Tesislerini kent dışına nakletmeye kendiliğinden razı olan sanayi tesislerine ucuz arsa ve kredi sağlanması, kent dışında inşa edilecek meskenler için alt yapı tesislerinin süratle tamamlanması ve buralardaki inşaata bazı vergi bağışıklıklarının tanınması ve gerekiyorsa bazı alanlarda kamulaştırmalara gidilmesi gibi tedbirlerde nüfus yoğunluğunun azaltılmasında etkili olabilirler. Bütün bunlara ilave olarak, küçük yerleşme birimlerinin sosyal ve ekonomik koşullar yönünden yaşanır hâle getirilmesini de bu konuda alınması gereken tedbirlerin başında saymak gerekir. Göçleri önleyici fonksiyonu itibarıyla bu tedbir, bu konudakilerin kanımızca en etkin olanıdır.
Kentleşmenin son derece hızla devam etmesi ve kentin hızla genişlemesi mahalli idarelerin kent sorunlarını daha büyük coğrafi üniteler içinde ele almalarını gerektirmiştir. Metropoliten alanlar ve özel bölgeler hızlı kentleşmenin getirdiği yeni kavramlar olmuştur.
Birçok ülkede geleneksel kent ve bölge sınırlarını aşan büyük kent veya metropol idarelerin kurulmasın nedeni kentlerin alışılmamış ölçülerde büyümesidir. Metropol idareleri, bazen mevcut belediyelerin yanında, fakat genellikle bu belediyelerin üstünde bir bütün olarak kabul edilen metropol alanının tamamını içine alırlar. Süratli kentleşmenin meydana geldiği geniş alanlarda geleneksel yönetim birimlerinin dışında yeni bir düzenlemeye gitmek ve yeni bir idare yöntemi bulmak kaçınılmazdır. Metropoliten idareler, işte bu ihtiyacı karşılamak amacıyla kurulmakta ve geliştirilmektedirler.
Özel bölge üye devletin sınırlı bir coğrafi bölgede sulama, su temini, taşkın kontrolü, sağlık veya okul sistemi gibi belirli bir kamu hizmetini sağlamak üzere kurulmuş bulunan siyasal bir alt bölümüdür. Özel bölgeler pek çok mahalli hizmetin sağlanmasında pratik ve yararlı olarak kentlerin hızla büyümesi sonucu oluşan pek çok soruna çözüm sağlayabilmektedir. Özel bölge uygulaması daha çok Amerika Birleşik Devletlerinde uygulanmaktadır.