Mitoloji ve Din Dersi 2. Ünite Sorularla Öğrenelim
Mit, Din Ve Toplum İlişkisi
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Mitlerin kökeni hangi kültür ve döneme dayandırılmaktadır?
Mitik düşünce ve inançlar, dinler ve düşünce tarihi içinde dini, felsefi, bilimsel düşünce öncesi döneme ait kabul edilir. Mitler, tanrıların, evrenin, dünyanın ve insanın yaratılışını anlatan sembolik öykülerden oluşmaktadır. Bilinebildiği kadarıyla mitik öykülerin geçmişi, ilk insan topluluklarına kadar uzanır. İnsanın yeryüzü etkinliği ve doğaüstü varlıklara ilgisi, bir anlamda inançların, düşüncenin ve toplumun tarihiyle çakışır. Kutsal kitapların zaman anlayışı ve batı dışı kültürlerin tarihi bir yana bırakılırsa, bugünkü tarih anlayışına göre, mitlerin kökeni MÖ 9. ve 8. yüzyıllara antik Yunan kültürüne dayandırılmaktadır.
Mitler ile mitoloji arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır?
Mitlerin bir dünya görüşü oluşturacak şekilde sistemleştirilmesinden ibaret olan mitoloji, doğal ve toplumsal dünyayı anlamlandıran, doğaüstü güç ve uzantılara sahiptir. Mitler, doğaüstü varlıklarla doğal, toplumsal varlıklar arasında var olduğuna inanılan ilişkilerinin dinsel veya yarı dinsel özellikler taşıyan, insan biçimci, antropomorfik, bir düşünce yapısının ifadesidir. Mitoloji ise bunların sistemleşmiş hali olarak özetlenebilir. Başka bir ifadeyle; mitoloji, mitler bilimi ve mitlerin sistemli bir şekilde toplanması demektir. Mit, çok tanrılı bir dinin tanrıları, doğal ve insani olaylar üzerine anlatılan öykü/efsane, mitoloji de bu efsanelerin bir araya getirilmesidir.
Mitlerin ilk yazılı kaynakları nelerdir?
Mitlerın ilk ve önemli yazılı kaynakları bilindiği gibi, Homeros ile Hesiodos’un yazıya geçirdiği İlyada ve Odysseia adlı destan ve öykülerden oluşmaktadır. İlyada, aristokratik bir yönetimi, dolayısıyla krallığı desteklemek için mitolojik-dinsel deliller öne sürer. Odysseia ise, toplumun sivil yönlerini ele alır. Ayrıca, Troya seferinden dönen Odysseus’un başından geçen ve ülkesinde yaşanan olayları anlatır.
Mitolojik düşüncenin özellikleri nelerdir?
Mitolojik düşünce ilk olarak, insanın hayatın içinde deneyimlediği olgu ve olaylar silsilesine göndermede bulunan benzetmelere ve analojiye dayanan bir düşünme biçimidir. İkinci olarak, mitolojik düşünce edilgen bir düşünme biçimidir. Doğal ve toplumsal olaylar, insan iradesinin dışında, denetlenebilir olaylar değildir. Üçüncü olarak, insan biçimcidir. Tanrılar ve onların doğa ve toplumla ilişkileri, tek tanrılı dinlerdeki gibi insanlara bildirilen, sabit, değişmez inanç ilkelerine değil, insani algı, arzu, istek ve deneyimlere dayalı, insan kaynaklı hayali ve kurgusal öykülerden oluşmaktadır. Dördüncü olarak, mitolojik düşünce tek bir formata sahip değildir, çoğul bir yapıya sahiptir. Mitolojik öyküler, sadece Antik Yunan ve Roma’ya ait değildir. Çin, Hind, Japon, İran, Türk, Aztek vs. pek çok toplum ve kültürün ürünüdür.
Mitlerin işlevleri nelerdir?
Mitler’in işlevleri dört ana noktada toparlanabilir. İlk olarak, mitler, evrenin ürpertici ve bağlayıcı bir gizem’e sahip olduğunu -mysterium tremendum et fascinans- insan bilincine yansıtmaktadır. Kendisi aracılığıyla evrende varolan ve gerçekleşen herşeyin olduğu gibi kabul edilmesini sağlamaktadır: Evren ve içinde barındırdığı varlıklar alemi, birbiriyle bağlantısız ve anlamsız değildir. İkinci olarak, mitler, insana hayatı, olayları ve insanın geleceğine ait yorumlayıcı-izah edici bütüncül bir imge geliştirmekte ve sunmaktadır. Üçüncü olarak, mitler, oluşturduğu inançlar ile doğa karşısında ve toplumda görece istikrarlı ve ahlaki bir düzeni savunmaktadır. İnsanı doğa yahut coğrafya ve tarihle koşullanmış toplumsal grubunun gereksinimlerine göre biçimlendirir. Bu biçimlenme doğal, biyolojik ortamdan gerçek bir kopuş haline gelebilir. Örneğin bazı inançlar, adaklar, kurbanlar, çizmeler, kesmeler, dövmeler ve benzeri ritüeller, insan bedenini basit, doğal halinden daha kapsamlı, daha uzun süreli kültürel bir gövdeye üye yapmanın toplumsal yolları ve ürünleridir. Mitlerin dördüncü en canlı, önemli işlevi, insanın evren ve toplumsal dünya içindeki yeri ve anlamıyla ilgilidir. İnsan kendi var oluş anlamını, doğal ve toplumsal çevresinde bulabilmektedir. İnsan, mitler vasıtasıyla sırasıyla kendisiyle -mikro-kozmos-, ürettiği kültürüyle -mezo-kozmos-, ilişkili olduğu evrenle –makro-kozmos- ve her şeyin ötesinde yaratıcı tanrısal güç ve irade ile uyum içinde yaşamayı öğrenmektedir.
Bilimsel disiplinlere göre dinler nasıl tasnif edilmektedir?
Bilimsel disiplinlere göre dinler, evrimci, pozitivist, hümanist dinler; animist, naturalist, totemist dinler; düalist ve monist dinler; Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet ilahi dinler; Hinduizm, Budizm, Konfüçyanizm ve Taoizm Uzak Doğu dinleri olarak tasnif edilir. Başka bir tasnife göre, milli (Yahudilik) veya evrensel (İslam, Hristiyanlık) dinler şeklinde yapılmaktadır.
Din sözcüğü etimolojik olarak hangi anlama gelmektedir?
Din etimolojik olarak, Arapça ‘usul, adet, tutulan yol, ve huy’ anlamına gelirken, eski Yunanca’da ‘korku ile karışık sevgi ve saygı’ anlamına gelmektedir. Rudolf Otto ise, dini ‘korkutucu, büyüleyici sır’ olarak tarif etmekte ve bu tanımın öne çıkan iki özelliğine vurgu yapmaktadır: Esrarengiz ve kutsal İnsan ile Tanrı’yı birleştirme anlamına gelen religare, evreni ve yaşamı meydana getiren sebep ya da insanları bir araya getiren kutsal sebep anlamına gelmektedir.
Dinlerdeki ortak özellikler nelerdir?
Bütün çeşitliliğine rağmen, dinlerdeki ortak özellikler şöyle sıralanabilir: inanç, ibadet, duygu, bilgi ve etki boyutu.
Dinin işlevleri nelerdir?
Sosyolojik, psikolojik ve antropolojik açıdan bakılınca, din, toplumda oldukça çok işlevlere sahiptir. Her şeyden once, din, yaşanılan hayatı ve fizik dünyayı açıklamaya hizmet eder. Din hayatta karşılaşılan ve insan zihninde önemli yer işgal eden ölümcül soruların cevabını verir. Onlarla başa çıkma ve üstesinden gelmeye yardım eder. Din, kendisiyle birlikte oluşan kültürün olduğu kadar, hayatın üzerinde inşa edileceği temel değer ve esasları ortaya koyar. Din, aynı zamanda, hayatın belirsizliklerini en aza indirme ve kontrol etmeyi temin eder. Belirsizlik kavramı, dinin cevap vermeye çalıştığı hayatın ‘büyük problemler’i düşüncesiyle bağlantılıdır. Din böyle devasa problemlere cevap üretme teşebbüsüyle, insanların ‘bilme ihtiyacı’nı karşılar. Bununla birlikte, unutulmaması gereken nokta, dinin önerdiği cevaplar içinde en önemli kavram, ‘iman’dır. Bu iman sayesinde insanlar, fiziksel alemde somut bir delilin olup olmadığına bakmaksızın bazı şeylere inanır. Çünkü din bir bilgi sistemi değildir. Din, gruplar halinde yaşayan insanların grup içinde paylaşılan ortak inançlar dolayısıyla kendi kimliklerini tanımlamasını sağlar ve ortak bir dünya görüşünün grup tarafından paylaşılma ortamını hazırlar. Din bir kimlik inşa ederek, insanları potansiyel olarak biz ve öteki olarak tanımlar. Son olarak, Amerikan antropolog Clifford J. Geertz’e göre, din, bir anlam dünyası sunar.
Birincil ilişki ağı veya birinci tür toplumsallık ne anlama gelmektedir?
Birincil ilişki ağı veya birinci tür toplumsallık, akrabalık, komşuluk ve arkadaşlık gibi bireyler arası, gerçekten yüz yüze ilişkiler çerçevesinde kurumsallaşan toplumsal ilişkilerdir. Bunlara sosyoloji literatüründe birincil toplumsallık veya birincil ilişkiler denir.
İkincil ilişki ağı veya ikinci tür toplumsallık ne anlama gelmektedir?
İkincil toplumsallık türü ise, genele yöneliktir. İnsan ait olduğu bütünün/toplumun çok küçük bir parçasıyla somut ilişkidedir. Hatta ilişkide bile olmayabilir. Ama yüz yüze, somut bir ilişkinin olmaması, insanın kendini bir bütünün parçası olarak görmesini engellemez. İnançlar, semboller toplumların kendi kendilerini tasvirleri, yaygın inançlar, insana hangi bütüne ait olduğunu ve var oluş sorunsalına vermesi gereken anlamı, atfetmesi gereken değeri çeşitli yollardan, eğitim ve öğretim veya medya yoluyla sürekli hatırlatırlar.
Somut ikincil toplumsallıklar ifadesi ne anlama gelmektedir?
Mitler, dinler, etnik farklılıklar ve tarikatlar gibi, geleneksel topluma özgü ve var oluş sorununa, metafizik, yani toplum ötesi, kozmik bir anlam veren somut ikincil toplumsallıklar, soyut ikincil toplumsallıklardan farklıdır. Mitik efsaneler, din ve tarikat gibi modern dünyada etkinliği azalan somut ikincil toplumsallıkların yeni uzantıları bir ölçüde dernekler, sivil toplum kuruluşları, siyasal partiler ve benzeri kuruluşlarda karşılığını bulur.
Soyut ikincil toplumsallıklar ifadesi ne anlama gelmektedir?
Toplumsal ilişkileri modern toplumsallığı oluşturan ulus, halk, burjuva, proleter gibi kavramlar üzerine oturtmak isteyen soyut ikincil toplumsallıklar, çağımızda en güçlü ifadesini ‘ulus-devlet’ kavramında bulmaktadır. Toplumun bütününde ifade ve anlamını bulan, salt geneli içeren, elle tutulmaz gözle görülmez bir ilişkinin simgesidir: Ülke, vatan ve ulusu adına her türlü fedakarlıkta bulunmak, ulusa ait olanla başka uluslara ait olan kurum ve değerler arasında ayrım yapmak gibi duygu ve düşüncelere sahip olmak soyut ikincil toplumsallığa dair en çok bilinen özelliklerdendir.
Toplumsal çevrenin insan hayatındaki yerini açıklayınız.
Biyolojik varlığı yanında doğal çevre şartlarıyla etkileşim içinde insanı inşa eden dil, din, kültür, iktisadi yapı, yönetim biçimi, kıyafet tarzı, beslenme kültürü vs gibi pek çok insani özellik, çoğunlukla toplumsal çevre içinde öğrenilir ve şekillenir. Başka bir ifade ile insan yaşadığı çevrenin evladıdır. Toplumsal çevre başta, insanın inanç, tutum ve davranışlarının şekillenmesinde önemli roller yerine getirir. İnsan ilişkilerini düzenleyen yapı, kurum ve değerler toplumsal olarak öğrenilir, benimsenir. İnançlar, bilgi, felsefi ve estetik düşünceler, hukuki ve ahlaki tutum ve tavırlar toplumsal çevre içinde ortaklaşa paylaşılan öğelerdir. Toplumsal kurumlar, siyaset, hukuk, ekonomi, ahlak, din ve estetik gibi her kurum ve değer alanı toplumsal çevrenin rengini taşır. Yeryüzünde kültür ve medeniyetler arasında görülen farklılıklar, değişik sosyal çevrelerin etkileridir.
Toplumsal farklılık ve çeşitliliğe rağmen insanların gösterdikleri ortak özellikler nelerdir?
Bütün insanlar aynı türün üyeleridir. Benzer fiziksel özelliklere, gereksinimlere ve yeteneklere sahiptir. Farklı dilleri konuşmasına karşın, herkes bir ya da birkaç dili konuşur ve bunları oldukça benzer biçimlerde kullanır. Farklı cinsel alışkanlıklara sahip olmakla birlikte, her insanın bir aile anlayışı ve yapısı vardır. Bütün toplumlarda yakın akraba ve çocuklarla cinsel ilişki yasaktır. Adam öldürmek, hırsızlık yapmak, yalan söylemek vs doğru bir davranış değildir. Bu nedenle, insanlar arasındaki farklılıklar, çoğunlukla doğuştan ve genetik yapıdan, yahut sosyal ve kültürel çevreden kaynaklanabilir. Başka bir ifade ile, insanların sosyal çevre içinde öğrendikleri, kimliklerini inşa etmek için kendilerine mal ettikleri inanç, tutum ve davranışlar, genel olarak bireyin sosyalleşme süreci olarak tanımlanır.
Nietzsche'nin din konusundaki eleştirileri nelerdir?
On dokuzuncu yüzyıl Alman filozofu Nietzsche, sadece imana dayalı dogmatik bir ahlaki kodu kabul etmenin yalnızca mantık dışılık değil, aynı zamanda insan potansiyelini sınırlamak olduğunu söylemektedir.
Emile Durkheim'ın din konusundaki düşünceleri nelerdir?
Emile Durkheim, dinin hayata karşı eşsiz bir cevap sunduğunu ve bu cevabın toplumda ortak olarak paylaşılan inançlar yoluyla sosyal birlik ve dayanışmayı sağladığını söyledi. Böylece, bir bakıma, din bir inanç sistemi olarak toplumsal birlik ve bütünleşmeye hizmet etmektedir. Bir sosyal grubun yeteneği paylaşılan ortak inançlarla etkileşim başarısına bağlı olmakta ve sosyal kontrolü sağlanması da bu inançlar sayesinde gerçekleşmektedir.
Clifford J. Geertz’e göre dinin işlevi nedir?
Amerikan antropolog Clifford J. Geertz’e göre, din, bir anlam dünyası sunar. Geertz, dinin insanın hayatını nasıl sürdüreceğine, yaşayacağına dair bir model sunduğunu söyler. Bu açıdan din bireylere gündelik hayatı nasıl sürdürmesi gerektiğini gösterir. Peygamberlerin ve din ulularının söz, fiil ve eylemlerini örnek almak suretiyle, insanlara model hayat tarzları önerir. Hristiyanlık’ta gelenek, İslam’da hadis-i şerif, kutsal kitaplardan sonra ikinci kaynak kabul edilir.
Din olgusu antropolojik açıdan nasıl bir önem taşımaktadır?
Antropolojik bakış açısıyla din, pek çok özelliğiyle öne çıkar. Gerçekte din toplumda pek çok amacın gerçekleştirilmesine hizmet eder. Dinler, bir toplum inşa ederken, bir araya gelen insanların ihtiyaç hissettikleri sorunlara da, toplumun bir birine kenetlenerek yaşamaları ve toplumsal hayatı sürdürmeleri için kurallar ve çeşitli çözümler önerir. Dinler kültürlere katkıda bulunur ve şekillendirir. Bu yüzden bir kültür içinde dinin yeri o kadar merkezidir ki, bir kültürü araştırmak, onun geri planında arka var olan -ister mitik olsun, ister dini olsun- inanç, bilgi ve düşüncenin araştırılması demektir.
Dinlerin evrensellik vasfı kazanmasının koşulları nelerdir?
Farklı din ve kavimleri bir arada yaşatabilecek genişliğe ve işlenmişliğe sahip olabilen dinler, evrensellik vasfı kazanabilmektedir. Örneğin mitolojik dönemde bir ülkeyi fetheden topluluklar, Antik-Yunan ve Roma gibi, panteonlarına fethedilen toplulukların tanrılarını ekleyerek mitlerini genişlettikleri gibi, diğer dinler de bünyelerine dahil ettikleri toplumların kültürünü etkilemiş ve kendileri de bu toplum kültürlerinden etkilenmişlerdir. İslam dini, örneğin, Hristiyan ve Yahudilerin kendi inanç ve kurallarına göre yaşayabileceği özerk bir yönetim geliştirmiştir. Örneğin, Osmanlı İmparatorluğu kurumsallaştırdığı devlet ve toplum organizasyonu ile çok uluslu ve çok dinli yapısını uzun yıllar sürdürmüştür. Fakat modern zamanların meydan okumasıyla çöküşe geçtikten ve Fransız Devrimi’nin fikirlerine boyun eğdikten sonra, bizzat bu çoğulculuğun kışkırtılmasıyla, toplumsal düzen ve barış ortamı kayboldu. Uluslar ve dinler arasında çatışma egemen olmaya başlamıştır.