Medya ve Etik Dersi 4. Ünite Özet
Medya Etiğini Çevreleyen Dışsal/Yapısal Etkenler Ve Etik Uygulamalar
- Özet
Giriş
Medya çalışanları olan gazetecilerin en önemli görevlerinden biri halkın demokrasi bilincini geliştirmeye yönelik haberler vermektir. Ancak günümüzde medya haber vermekten çok daha fazla ve çeşitli hizmetler verirken teknolojinin sağladığı olanaklarla bu hizmetleri oldukça farklı biçimlerde sunmaktadır. Bu sunum sırasında da hem içerik hem de sunum tekniklerinden kaynaklanan etik sorunlar ortaya çıkmaktadır. Medyanın haber sunumunda seçiciliğini belirleyen daha doğrusu hangi haberin verilip hangisinin verilmemesi gerektiğini saptayan kültürel, siyasal, toplumsal veya ekonomik nedenler bulunmaktadır.
Medyada etiğe ilişkin başlıca sorunlardan biri izleyiciye mevcut içeriklerin tamamının hiçbir zaman sunulmamasıdır. İzleyicilerin içerikler arasından özgür seçim yapıp istediği haberi izleyip ya da okuması ise gerçekte var olmayan ve ancak sözde kalan bir uygulamadır. Medya etiğinin uygulanmasını etkileyen dışsal etkiler ve sorunlar ise şöyle sıralanmaktadır:
- Medya ekonomisinden kaynaklanan etik sorunlar,
- Medya mülkiyet ilişkilerinden doğan etik sorunlar,
- Medya siyaset ilişkilerinden kaynaklanan sorunlar,
- Medyada uluslararası iletişim akışından kaynaklanan sorunlar,
- Çalışma koşullarından kaynaklanan sorunlar.
Medya Ekonomi İlişkileri ve Etik
Medyanın başlıca görevi kamuoyunu bilgilendirmek ve bilinçlendirmektir. Medya hangi işlevi yürütürse yürütsün sonuç olarak bir mali desteğe ihtiyacı bulunmaktadır. Bu ekonomik desteği nasıl elde ettiği ise birçok konuda medyanın etkinliklerinde belirleyici bir unsur olmaktadır.
Medya kurum ya da kuruluşlarının iki türlü gelir kaynağı bulunmaktadır. Bunlar;
- Ürettiği içeriği izleyici, dinleyici ya da okuyucu kitlesine satmak ve
- İzleyiciye ulaştırılan içerikle birlikte tüketiciye sunulan reklam ve tanıtım faaliyetlerinde bulunmaktır.
Gazete, dergi sayfalarında yer; radyo ve televizyon yayınlarında zaman, çoklu medya ortamlarında her ikisinin birden satışı medyanın gelir kaynaklarını oluşturmaktadır. Bu satış sırasında bazı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Örneğin büyük kitlelere ulaşan medya kuruluşu en çok reklam alma gibi bir şansa sahiptir. Ancak bu şans ise reklam verenlerin lehine, izleyiciler okuyucular ya da dinleyicilerin ise aleyhine bir duruma neden olmaktadır. Çünkü gazete, dergi, radyo ya da televizyon gibi haber sunan medya araçlarının tamamen ticari kaygılara göre hareket etmeleri medya kuruluşlarının etik kuralları benimseme ve uyma davranışı göstermesinde gözeteceği dengelerin bozulmasına neden olabilmektedir.
Yayın türlerindeki artış, medya mecralarındaki çeşitlenme ve yayıncı kuruluşların çoğalmasının getirdiği rekabet ortamı reklam verenler için daha avantajlı bir sürece girilmesine neden olmuştur. Çeşitlenen ve sayıca artan medya kuruluşları reklam pastasından daha fazla pay alabilmek için içeriklerini ticari kuruluşların istediği yöne kaydırmak zorunda kalmıştır. Bu doğrultuda ticari kuruluşların belirlediği gündemler de halkın gündeminden oldukça uzak ve sanal bir gündem olarak kamuoyu nezdinden kendinden bahsettirmektedir.
Ticari kuruluşların halkla ilişkiler departmanlarının en önemli görevlerinden biri medya ile ilişkileri düzenlemek ve bu ilişkileri şirket lehine devam ettirmektir. Bu birimler ayrıca medyada yayınlanmak üzere içerik üretmekte ve medya kuruluşlarına servis etmektedirler. Ticari kuruluşların istediği konu ve içeriklerin haber ya da program konusu yapılması medya kuruluşları için günümüzde hatırı sayılır bir gelir kaynağına dönüşmüştür.
Televizyon mecrasında da etik kuralları hiçe sayan uygulamalar söz konusudur. Televizyonda uyarısız ürün yerleştiren reklam faaliyetlerini ve diğer etik ihlalleri denetlemek için RTÜK adlı bir kuruluş kurulmuştur. Ayrıca zaman zaman sansasyonel nitelikli programların ilgi çekebilmesi için etik kurallar kasıtlı olarak ihlal edilebilmektedir.
Medya kuruluşlarının teknoloji yenileme ve benzeri gider kalemleri için devletin sunduğu bir takım teşvikler bulunmaktadır. Bu teşviklerin adil dağıtımı ve gereksinime uygun harcanmaması başka bir etik ihlal sorunu olarak gündeme gelmektedir.
Siyasal iktidarlar çoğunlukla teşvik kapsamına aldıkları medya kuruluşlarını kendi lehine yayın yapmaya zorlamışlar ya da bu yönde yayın yapan kuruluşları teşvikte ön planda tutmuşlardır. Bu da medyada etikle ilgili başka bir sorundur. Uluslararası medya da yaşanan etik sorunlara yerel ya da ulusal basında da rastlanmaktadır. Özellikle seçim zamanlarında yerel medya, siyasi adayların tanıtım faaliyetleri için elverişli birer ortam sağlamaktadır. Bu durumda adaylardan elde edilecek gelirlerin yüksekliği, kamuya hizmet ilkesini öncelikli olmaktan çıkarmaktadır.
Medya Mülkiyet İlişkileri ve Etik
Medya dördüncü güç olarak tanımlanmaktadır, çünkü medya halkın ulaşamayacağı bilgiyi halka ulaştırma yetisine sahiptir. Ancak medyanın sahipleri, yani medya mülkiyetini elinde bulunduranların etik kurallara uyup uymayacağı, tarafsızlık ve bağımsızlık ilkelerini benimseyip benimsemeyeceği her zaman bir sorun olarak gündemde olmuştur.
Medya artık ticari bir meta halini almıştır. Her alanda faaliyet gösteren büyük şirketler kendi mal ve hizmetlerinin tanıtımı, kamuoyu nezdinde sempati ve itibar kazanma ve güç odaklarıyla iyi ilişkiler kurmak için medya sektörüne el atmaktadır.
Medya sektöründe çalışanların sahiplik etkisinden uzak baskı hissetmeden yayıncılık yapmalarını sağlayan mekanizmaya editoryal bağımsızlık denmektedir. Ancak teoride gazetecinin etik yayıncılık ve bağımsız habercilik hakkını savunan bu kavram uygulamada çok da işlerlik gösterememektedir. Editoryal bağımsızlık medya sahiplerinin yayın yönetmeni ya da editöre herhangi bir konuda müdahale etmemesini öngörse de medya sahipleri kendi şirketlerinin ekonomik çıkarlarını riske atacak herhangi bir haber ya da yayının kendi medyalarında yayınlanmasını istememe hakkını kendilerinde görmektedirler. Bu durum gazetecilerin etik kaygılar yaşamasına neden olmaktadır.
Türkiye’de medya kuruluşları genelde zarar beyan etmektedirler. Ekonomik olarak zarar eden bir iş kolu olmasına rağmen büyük sermayedarlar; medyayı sahibini tanınır kılma, toplumun çeşitli güç odakları ile bağ kurmanın aracı olma ve böylece diğer faaliyetler için sahibine öncelik, kolaylık sağlaması amacıyla desteklemektedirler.
Medya, Siyaset ve Etik
İngiliz düşünür Francis Bacon “bilgi güçtür” demiştir. Bu cümleden anlaşıldığı üzere medyanın, toplumları yönlendirme ve kamuoyu oluşturma adına ne kadar önemli bir kuvvet olduğu anlaşılmaktadır. Medya halk adına iktidarı izleyen ve hatalarını halka duyuran bir araç olarak bilinir. Bu yüzdendir ki iktidarlar kendilerine yakın bir medya yaratmaya çalışmışlardır. Moda tabirler olan yandaş medya ya da besleme basın tabirleri bu istek nedeniyle ortaya çıkmıştır.
İktidarlar kendileri aleyhine çıkan yayınları engellemek ya da bu yönde yayın yapan medyayı etkisiz kılmak için kamu gücünü kullanırlar. Bu anlamda yasal birtakım zorunluluklar getirerek medyanın özgürce yayın yapmasını kısıtlamaya çalışırlar. Yayın yasağı, kısıtlamalar ya da devlet sırrı kapsamına sokulan haberler iktidarların medya aracılığıyla başını ağrıtacak durumlardan kurtulmak için uygulamaya koyduğu bazı önlemlerdir.
Ayrıca tarihin her döneminde kamu gücü tarafından medya mensuplarına akreditasyon uygulanmaktadır. Akreditasyon bazı medya kuruluşları ve mensuplarına kamu kaynaklarından haber ve bilgi aktarılırken, benimsenmeyen medya kurum ve mensuplarının yasaklanması, dışlanmasıdır. Bunun dışında, kamu personeli konumundaki kişilerin medyaya bilgi/belge vermeleri konusunda ki kısıtlamaları siyasal güç ile medya arasındaki ilişkilerin kontrol altında tutma eğiliminin bir göstergesi olarak sayılabilir. Öyle ki her hangi bir kamu kuruluşunun icraatlarından medyaya yansıyan bir sıra dışılık ya da usulsüzlüğün doğru olup olmamasından önce bu durumun kim veya kimler tarafından medyaya sızdırıldığı esas alınarak soruşturma konusu yapılmakta; sonrasında ise haberi/bilgiyi elde eden medya mensubu zaman zaman kaba güç kullanmayı da içeren önlemlerle elde ettiğini duyurmaktan alıkonulmaya çalışılabilmektedir.
Günümüzde yasal düzenlemelerin kısıtlayıcı etkisinden çok siyaset ve medya gücünün dengelenmeye çalışıldığı gayrı resmi ilişkilerden de söz etmek daha doğru olacaktır. Bu ilişkileşme biçiminde zaman zaman medya siyasal gücü, zaman zaman siyasal güç medyayı amaçları doğrultusunda kullanmaktadır. Bu ilişkiler çoğu kez gizli kalmakta ancak iktidarların değişmesi veya güçler arasında doğan şiddetli çatışmalar sırasında açığa çıkabilmektedirler.
Siyasetin medya üzerindeki baskılarıyla birlikte medyanın da siyaset üzerinde yönlendirici olduğu durumlar söz konusudur. Medya da kendi menfaatleri doğrultusunda bazen iktidarları yönlendirmek amaçlı yayınlar yapabilmekte ve taleplerini bu yolla elde etmenin yollarını aramaktadır.
Medya, Uluslararası İletişim ve Etik
Medyanın küreselleşmesi ve uydu yayıncılığının ülke sınırlarını ortadan kaldırması ile dünya yepyeni bir döneme girmiştir. Hatta Doğu Bloku’nun uydu teknolojisi sayesinde yıkıldığına dair iddialar dahi bulunmaktadır. Bunun böyle olduğuna dair kesin kanıtlar bulunmamakla birlikte görüntü dilinin evrenselliği sayesinde izleyicilerin küresel pazarın müşterileri arasına kolayca katılabildiklerini söylemek abartı sayılmamalıdır.
Günümüzde içerikler saniyeler içinde dünyanın dört bir yanına yayılabilmektedir. Medyanın küreselleşmesi bu alanda iş yapan firmaların da milyarlarca dolarlık paylara sahip olmalarını sağlamıştır. Daha önceleri uluslararası ticaretin ilgi alanına girmeyen gazete, dergi gibi basılı yayınlar uydu yayıncılığı ve bilgisayar teknolojisi yardımı ile küresel medyanın bir parçası haline gelebilmişlerdir. Ünlü gazeteler, dergiler artık isim haklarının kiralanması ile pek çok ülkede eşzamanlı basılıp satışa sunulabilmekte; yayınlandıkları ülkenin diline hızla ve kolayca çevrilebilmektedirler. Üstelik satış fiyatları yayınlandıkları ülkelerde rakiplerinin fiyatlarından daha aşağıda tutularak pazar kontrolü sağlanabilmektedir.
Medya etiğine ilişkin algı ve uygulamalarla ilgili sorunların bazıları da küresel içerik akışının ulusal/toplumsal sistemde yarattığı etkilerden kaynaklanmaktadır. Uluslararası pazara hâkim küresel medya aktörlerinin bazen maliyetlerin de altında fiyatlarla yayıncı kuruluşlara içerik sağlaması daha küçük ölçekli firmaların rekabet imkânını ortadan kaldırmaktadır. Üstelik uluslararası dolaşımdaki içerikler yayın stratejilerinin belirlenmesinde etkin olduklarından ulusal, bölgesel veya yerel düzeyde faaliyet gösteren basın yayın kuruluşlarının yayın yaptıkları kitlenin özellik ve beklentilerini dikkate almalarını zorlaştırmaktadır.
Uluslararası bağlamı da bulunan haber ve bilgi dağıtımı konusunda da durum farklı değildir. Her hangi bir bölgedeki bir ulusun vatandaşları, sınır komşuları ülkelerde yaşanan olay veya gelişmeleri yukarıda sözü edilen küresel aktörlerin elindeki haber ajanslarından duymaktadırlar. Elbette bu ajanslar aktardıkları haber ve bilgi içeriklerini ekonomi ve siyasetin gereklerine göre eğip bükmekte sakınca görmemektedirler. Giderek gelişen teknoloji, artan yetişmiş eleman ve karşılanabilir ekonomik koşulların yarattığı fırsatlar sayesinde alternatif haber ve bilgi kaynağı olabilecek yayıncıların çeşitli gerekçelerle engellendiği de görülebilmektedir.
Çalışma Koşulları ve Etik
Medya çalışanlarını etkileyen ve etik unsurları hiçe sayan dışsal etkenlerden söz ederken medya çalışanlarının bizzat kendilerinden kaynaklanan bazı etik sorunları da göz ardı etmemek gerekmektedir. Öncelikle medya çalışanlarının etik dışı davranışlara yönelmelerinin başlıca sebeplerinden biri güvenlik sorunlarıdır. Şahsına veya ailesine yönelik tehditler medya çalışanlarını farklı yönlere sevk edebilmektedir. Ayrıca yine medya çalışanının birtakım statü ya da maddi beklentiler sonucu etik dışı yayıncılık yaptığı durumlar da söz konusudur. Medya çalışanlarının reklam verenleri küstürmeme, kendi iş hayatlarını tehlikeye atmak istememe gibi nedenlerle de etik dışı bir takım yollara saptıkları yadsınamaz. Medya çalışanlarının konumları gereği elde ettiği bazı ayrıcalıkları kendi şahsi çıkarları amacıyla kullanmaları da etik dışı bir davranış olarak nitelendirilmektedir.
Yine medya çalışanlarının haber ya da farklı yayınları sırf izleyicinin ilgisini çekebilmek amacıyla rating ya da tiraj kaygısıyla manipüle ederek tamamen gerçeği saptıracak bir hüviyete kavuşturarak sunmaları da etik olarak yanlış görülmektedir.