Medya ve Etik Dersi 1. Ünite Özet
Medyada Temel Ayrımlar Ve Etiğe İlişkin Değerler
- Özet
Medya, Kitle İletişimi ve İletişim Araçları
Ülkeler veya toplumlar içerisinde en büyük bilgi akışının yaşandığı medya ele alındığında kitle iletişim araçları; yargı kararlarını alan bir yapı değil yasama, yürütme ve yargıdan sonra uygulamadaki kanunların aksayan taraflarına yönelik çözümler ürettiği düşünülen medya dördüncü güç olarak adlandırılır. Medyanın amacı önceden kamuyu yaratmak değil, ilgili konularda onları bilgilendirip görüşleri aktarmak olmalıdır. Objektif, doğru, ilkeli, sorumlu gazetecilik anlayışının hakim olduğu bir medya ortamının yaratılması; kamuoyunda oluşması istenen durumları, fikirleri belirlemek, farklılaştırarak sunmak ve medya sektörünün etik ilkelerle özdenetim mekanizmasını benimseme ihtiyaçlarını ortaya koymakla mümkün kılınacaktır. Önemli bir belirleyici görevi yüklenmiş olan, dördüncü kuvvet olarak toplumda anılan medya, toplumsal değer yargılarının bile değişmesinde etkili olmaktadır. Dünyayı saran bu değişim rüzgârı sadece siyasi yapıları değil, insanın dünyayı algılayış biçimini de değiştirmektedir.
- 1950’li yıllarda ilk otomatik telefon santralleri ve teleks hizmete girmiş, bu gelişmeyi faks aletlerinin icadı izlemiştir.
- Türkiye’deki ilk internet bağlantısı 1993 yılında sağlanmıştır.
- İlk cep telefonu görüşmesi ise 23 Şubat 1994 tarihinde yapılmış ve Türkiye’nin ilk GSM operatörü kurulmuştur.
Özgür iradesiyle seçtiği vekillerle temsil edilen, bağımsız toplumlarda önemli yere sahip iletişim kavramı ve farklı yapılardaki kitle iletişim araçlarının bir araya gelmesiyle oluşan medya, bireysel ya da toplu halde haberleşebilmek için yaratılmıştır. Gündemdeki olaylara ilişkin yanlı, yetersiz veya yanlış şekilde bilgilendirilen kamuoyu toplumsal bir hareket veya toplumsal bir ortak düşünce yaratamaz. Kitle İletişim araçlarının temel görevi, en yeni ve dikkat çekici haberleri tarafsız ve yorumsuz izler kitleye; okuyucularına, izleyicilerine ve dinleyicilerine sunmasıdır.
Etik ve Ahlak Ayrımı
Etik insanın toplumsal ölçekte gerçekleştirdiği ve başkalarını etkileyen sonuçları olan davranışları/eylemleri/yapıp etmeleri ve bunları biçimlendiren düşünme süreçleri ile ilgilidir. Bu ilgili oluş çerçevesinde etiğin somut olarak ortaya çıkışı üç biçimde olmaktadır:
- Felsefenin bir ana alanı olarak etik, davranışlar bağlamında iyinin ne olduğu ve nelerin iyi olduğu konusunu ele almakta; insanın ideal davranışlarını formüle etmeyi amaçlamaktadır,
- Toplum yaşamında etiğin karşılığı, insanların birbirleriyle ilişkilerinde neleri yapmaları ve nelerden kaçınmaları gerektiğiyle ilgili bir kurallar kümesi; kısaca genel ahlaktır,
- Belli bir alanda etkinlik gösteren kişilerin uymaları gereken kuralların belirlendiği ve o alana özgü uygulamalardaki istenen davranışların irdelendiği meslek etikleri; ilk ikiye göre daha yenidir ve bir bakıma onların bir sentezidir (Yıldırım, s. 75).
Soyut kavramlara dayalı, evrensel ve genel geçerliliğe sahip bir karakter taşıyan etik, doğruyla yanlışı, haklı ile haksızı, iyiyle kötüyü, adil ile adil olmayanı ayırt etmek ve doğru, haklı, iyi ve adil olduğuna inanılan şeyleri yapmaktır. Toplumdan topluma, toplum içindeki farklı gruplara, bu grupların farklı dinsel, cinsel, etnik kimliklerine göre değişen, yazılı olamayan, insanlar arasında uyulması gereken kuralları işaret eden ahlak ise toplum içinde kişilerin benimsedikleri, uymak zorunda bulundukları davranış biçimleri ve kuralları ifade eder. Ahlak fiilen ve tarihsel olarak bireysel, grupsal, toplumsal düzeyde yaşanan bir fenomendir. Buna karşılık etik, bu kavramı ele alan, ahlaki öğretileri araştırıp sınıflandıran, etikle ahlak arasındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koyan, bunları karşılaştırıp eleştiren felsefe disiplinidir.
Medya Sektöründe Ahlak ve Etik
Zaman ve mekâna bağlı olarak fikirleri, düşünceleri değişen bireylerin, neyin doğru olduğuna karar vermeleri de değişecektir. Etik görecelik, ahlak ilkelerinin doğruluk koşullarını ilişkin bir bakış açısıdır; buna göre değişen, hatta birbiriyle çatışan, ahlak ilkeleri aynı ölçüde doğru olabilir.
Ödev etiği felsefede, bireylerin eylemlerinin ahlaki yapısı ile ödev kavramı arasındaki ilişkilere ağırlık veren etik kuram anlamındadır. Ahlaki yükümlülükleri değil, etik ile mantık arasındaki ilişkileri vurgular.
Ahlak Kavramının Önemi
Eğer bir yerde bir topluluk varsa ve bunların ortak paydada buluşması durumu söz konusuysa bir düzenin de olması gerekmektedir. Ahlak bu düzenin sağlamasında gerekli olan sistemlerden biridir ve birey ortak yaşam sürme sürecinde bu kurallara hem uymakta hem de saygı göstermektedir.
Ahlak, insanın kendisine ve karşı taraftakilere iyi davranması, yine kendisine ve çevresine karşı uymak zorunda olduğu tinsel davranışları kapsarken dünya ile ilgili bir vizyona ve hayatla ilgili deneyime dayanan bir görev bilinci taşımayı ifade etmektedir. Toplumsal yaşam içinde zaman ve mekana bağlı olarak, ihtiyaçlar karşısında ortaya çıkan ahlak kuralları, koşulların değişmesine paralel bir yol izlemektedir. Yani koşullar değiştikçe ahlak kuralları da değişmektedir.
Etik Kavramının Önemi
Etik, daha çok, ahlakın felsefi botunu kapsamaktadır. Kısaca “ahlak felsefesi” olarak adlandırılmaktır. Bu bağlamda etik, öncelikle bireysel, kurumsal ve son olarak ta toplumsal değerlerin ahlaki açıdan kabul edilebilir şekilde tanımlanması ve insan davranışlarını değerlendirmede temel ölçüttür.
Medya Etiği
Etik davranışlar medya çalışanları kapsamında ele alındığında, etik olarak görülen davranış kuralları;
- Doğruluk ve dürüstlük
- Tarafsızlık ve objektif olmak
- Meslek sırrı-haber kaynağına saygı ve sadık olmak
- Haber ve yorum ayrımı
- Mahremiyet ya da özel hayatın gizliliğine saygı
- Eleştiri sınırını aşmama- iftira, hakaret, kötüleme ve asılsız iddialardan kaçınma
- Cevap ve düzeltme hakkına saygı
- Kişisel çıkarlara pirim verilmemesi
- Gerçeklerin kurumsal çıkarlardan önce tutulması
- Şiddete, porno yayınlara ve terörizme karşı duruş sergileme
Medyada Etik Olmayan Davranışlar ve Etkileri
Etik olmayan davranışların başında haber kaynağının gizliliğinin ihlal edilmesi gelmektedir. Gazeteci hem haberin doğruluğunu kanıtlamak hem de kaynağın güvenini kazanmak zorundadır. Kaynak izin vermediği takdirde kaynağı açıklamak gazeteciye olan güveni sarsmaktadır. Hediye ve bedava seyahatleri kabul etmek, para karşılığı haber yapmak gibi davranışlar da etik dışıdır Gazetecilerin, gazetecilik mesleği dışında başka işlerle uğraşması da etik açıdan doğru değildir.
Gazetecilerin hükümetten maaş almaları da etik olmayan bir davranıştır. Gazeteciler kamu kuruluşları ve kamu görevlilerinin yaptıklarını halka bildirmekle görevlidirler. Gazetecilerin haberlerine konu olan kişilerin kişilik haklarını ihlal etmeleri; haberlerde bireylerin ırksal, cinsel, dinsel ve kültürel yönden ayrımcılığa ve hakarete uğramaları da etiğe uymayan davranışlardır.
Etik açıdan yaşanan pek çok sorunun temelinde; medyanın hem kar amaçlı bir şirket, hem siyasi görüşü olan hem de kamu hizmeti gören bir kuruluş olmak üzere üç yönlü yapısının bir arada yürütülme gerekliliği yatmaktadır.
Medya ve Etik Sorumluluk
Gazetecilik, iki farklı etik anlayış çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bunlar; “görevci etik anlayışı” ve “yararcı etik anlayışı” dır. Görevci etik anlayışı , Immanuel Kant’a dayandırılmaktadır ve önceden belirlenmiş kurallar, ilkeler ve düsturla ilgilidir. Kant bunu “koşulsuz buyruk” olarak ifade etmektedir. Buna göre, bir kişinin eyleminin evrensel olarak nitelendirilebilmesi için aynı eylemin, davranışın evrensel bir ilke haline gelmesi gerekmektedir. Kant bunu şu şekilde ifade etmektedir: “Öyle davran ki davranışının evrensel bir yasa olmasını arzula.”
Yararcı etik anlayışı ise John Stuart Mill’e dayandırılmakta ve önceden belirlenmiş ilke ve kurallardan çok sonuçlarla ilgilenmektedir. Buna göre doğru ya da yanlışı sonuçlar belirlemektedir. Başka bir ifadeyle en çok insanı mutlu eden davranış etik davranıştır. Gazetecilik açısından bu anlayış günümüzde daha geçerlidir.
Saygın, onurlu ve güvenilir profesyonel ilkeler eşliğinde bir meslek olabilmesi için gazeteciliğin ve gazetecilerin haber toplama ve bilgiyi aktarma aşamasında uyması gereken üç temel kural bulunmaktadır:
- Haber kaynaklarıyla ilişkileri düzenleyen ilkeler,
- Habere konu olan kişilere ilişkin ilkeler,
- Haber toplama yöntemlerine ilişkin ilkeler.
Medya’nın etik kurallar çerçevesinde şekillenmesi, kamuoyunun özgür bir biçimde oluşmasını sağlamaktadır. Bu kurallar sayesinde günümüzde önemli bir güç olan medyanın toplumun saydamlaşmasını, ülke yönetimine ilişkin alınan kararları kamuoyuna ileterek halkı bilgilendireceği ve demokrasinin sağlıklı bir şekilde devam etmesini sağlayacağı öngörülmektedir (Girgin, 2000: 155).
Kamuoyu ve Etik Sorumluluk
Etik sorumluluk hukuki belgelerde olmayan ancak mesleki etkinlikler sırasında önemli uygulamalarla ilgili görevleri ve kuralları içinde barındırmasından dolayı medya mensuplarını bağlamayan ancak eşlik eden bir yapıdadır.
Gazetecilik mesleğinin günümüzde önemli hale gelmesi ile birlikte medya sektöründe; kurumsallaşma, tekelleşme, ekonomik ve siyasi çıkarlar, medya patronlarının farklı iş kollarıyla da olan bağlantıları, yalan ve yönlendirilmiş haberler, kişisel çıkarlar, özel hayata müdahale ve kamu yararının göz ardı edilmesi gibi sorunlar yaşanmaya başlanmıştır. Bunların çözümü için hukuksal yollar yetersiz kalmış, etik kodların basın özgürlüğü için geliştirilmesi elzem hale gelmiştir. Baskılara karşı özgürce davranabilmek, mesleklerini korumak, okurun güvenini kazanmak isteyen basın çalışanları ilkelere uyarak güçlü medya patronlarından kaynaklı sorunlar karşısında güvenle durabileceklerdir.
Medyada yaşanan ahlak ilkeleri ile ilgili bir diğer sorun da farklı medya gruplarında aynı kişi ve kurumların söz sahibi olmasıdır. Birden çok kitle iletişim aracının tek elden yönetilmesi aşamasında diğer küçük medya işletmeleri ve sahiplerinin yok olmasına neden olmaktadır. Gazetelerin, televizyonların ve radyoların hayatta kalıp yayınlarına devam edebilmeleri için ekonomik şartlara ayak uydurmaları gerekmektedir. Gerçek sorumluluklarının kime ve kimlere karşı olduğunu unutarak kamuyu bilgilendiren medya kuruluşları, özerkliğini ve şeffaflığını kaybederek sektöre olan güveni de sarsmış olacaklardır.
Meslek Etiği ve Meslek Etiğinin Getirdiği Sorumluluklar
Gazeteciler genel etik kodlara bağlı kalarak haber kaynaklarını korumaya çalışırlar. Aynı zamanda habere konu olan kişileri de haksız suçlamalardan, ayrımcı dil kullanımından korumalıdırlar. Haber toplarken doğru yerden, doğru araçla doğru zamanda olmaları gerektiğini bilmelidirler. Basının yayıncılıktaki en önemli sorumluluğu ve etik ilkelerin uygulanabilirliği; yayıncılıkta dengeli olma, gerçekleri tüm haliyle yansıtabilme, medya çalışanlarının yaşadığı sorunları anlamlandırabilmeleri, büyük medya gruplarının baskıları ve tekelleşme hırsları ile daha bir ortaya çıkmıştır. Bugün medyada yaşanan etik sorun ve ihlallerin ortaya çıkma nedenleri arasında, tekelleşme, mesleki eğitimdeki yetersizlikler, haberlerde dikkat çekmek adına şiddet unsurlarının, kişisel çıkarların, özel hayat ve haber kaynaklarının deşifrelerinin, medya çalışanlarının iş güvencelerinin olmayışı ve adaletsizlikler sayılabilmektedir.
Basın Özgürlüğü ve Farklı Etik Kurallara Dayalı Yayın Anlayışı
Demokratik toplumların sağlıklı bir yapıda olabilmesinde basının özgürce işleyebilmesi ve basının bir takım yükümlülükler üstlenmesi önemlidir. Basın özgürlüğüyle ilgili çalışmaları matbaanın icadından önce ve sonra olmak üzere iki evrede incelemek mümkündür.
Matbaanın icadından önce basında özgürlük kavramından pek söz etmek mümkün değildir.
Matbaanın icadı ile günümüzdeki basın kurumunun oluşması gerçekleşebilmiştir. Siyasal iktidarların basınla mücadelesi de bu gelişmenin ardından ortaya çıkmış, basının önüne engeller koyma adına yöntemler geliştirilmeye başlanmıştır.
Basın ve enformasyon alanında çalışanlar ancak meslek ahlakı ve bütünlüğü ile örtüşen görevleri kabul edebilirler. Haber ve yorumları kamuoyuna açıklayanlar sorumluluğu önceden kabullenmedikçe bu sorumluluğu taşırlar. Kişiliklerine saldırılanlar, cevap hakkı için her tür imkandan faydalandırılırlar. Genel kamunun yararı gerektirmedikçe eleştiri yapılamaz. İnsan onuruna saygı duyulur. Haber kaynaklarına karşı gizlilik esastır. Güvenilir kaynaklardan alınan bilgiler meslek sırrı niteliği taşır.
Dünyada ve Türkiye’de Etik İlkelerle Kendi Kendini Denetleme
Medya sektöründe kendi kendini denetleme sistemleri; kamuoyu karşısında basını saygın kılmak ve üzerindeki devlet otoritesinin bulunmaması amacıyla oluşturulmuştur. Tüm bu kuruluşlar basın özgürlüğünün kötüye kullanılmasını, hükümetlerin müdahalesine fırsat vermemek için sektör tarafından kurulmuş gönüllü kuruluşlardır.
İlk defa 1916 da İsveç’te uygulanan kendi kendine denetleme sisteminin en başarılı örneği İngiliz Basın Konseyi (1953) olmuştur. Daha sonra sırayla Almanya, Avusturya, İsrail, Güney Kore, Hindistan, Gana ve 1986 da da Türkiye’de Basın Konseyleri kurulmuştur. İtalya ve Almanya’da ise gönüllü kuruluşlar başarılı olamayınca devlet gücünü temsil eden, basın kanununda zorunlu üyeliği şart koşan, gücü elinde tutan mesleki yargı kurulları denen ve bugün yerini gönüllü üyeliğe dayanan meslek kuruluşlarına bırakmış olan basın odaları oluşturulmuştur.
Türk basınında ilk çıkan Takvim-i Vekayi gazetesi ile basına farklı kuruluşlarca baskı, sansür ve denetim uygulamaları gündeme gelmiştir.
Osmanlıdan sonra TBMM’nin hazırladığı Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 77. Maddesi basının sansür edilemeyeceğini anayasayla güvence altına almıştır. Ancak Şeyh Sait İsyanı üzerine Cumhuriyet döneminde basına getirilen en sıkı kısıtlama 4 Mart 1925 de kabul edilen Takrir-i Sükun Kanunu olmuştur. 1931 de Basın Yasası kabul edilene kadar basında uzun bir sessizlik dönemi yaşanmış, Basın Yayın Genel Müdürlüğü 1935 de ilk Basın Kongresini toplayarak Basın Birliğini kurmuştur. 1938 de kabul edilen Basın Birliği Kanunu; basın çalışanlarının haklarını savunup, mesleğin şeref ve haysiyetini koruyarak, gazetecilik okulları, meslek kursları açmak, uluslararası mesleki anlaşmalar yapmak için varken, kendi kendini denetlemek yerine siyasal iktidarın altında bir organ olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye’de tek partili dönemin etkisiyle bu birlik te basında dahi eleştirilmeye başlanmış ve daha sonra kapatılmıştır.
1960’lardan sonra gazetecilerin yeni kısıtlamalarla karşılaşmalarını önlemek için Gazeteciler Cemiyeti ve İstanbul Gazeteciler Sendikası bir komisyon kurarak 24 Temmuzda bir basın ahlak yasası ve bu yasayı yürütmekle görevli bir Basın Şeref Divanı Kurulması sağlanmıştır. Türkiye’de ilk defa bu kuruluşla başlayan kendi kendini denetleme; gazeteciler tarafından sadece ceza verici bir örgüt olarak algılanması, teşhir niteliğindeki yaptırımların eksik kalması, Türk Basınında belirli etik standartların kültür mirası olarak geliştirilememiş olması, kamuoyu ve gazetecilerin kendileri tarafından da saygın bir yer edinememesi ile sonuçlanmıştır.