Medyada Çalışma Hayatı Dersi 4. Ünite Özet
Basın Çalışma Hayatında Sendikal Yapı Ve Toplu Sözleşme
- Özet
Giriş
Çok sayıda insanın istihdam edildiği bir sektör olarak basın, çalışma hayatında yaşanan dönüşümler ve gelişmelerden çalışanlar ve çalıştıranlar arasındaki iş ilişkilerini ekseninde etkilenmektedir. Bugün dünya üzerinde basın çalışma hayatında rol alan yüz binlerce insanın iş ilişkileri; sendika, meslek örgütlenmeleri ve yasal mekanizmalar gibi yerel, ulusal ve uluslararası birçok örgütlenme tarafından düzenlenmektedir.
Temel Kavramlar ve Tarihsel Gelişim
Sendika teriminin tarihsel kökenlerine bakıldığında; “Roma ve Yunan hukuk sistemlerinde kullanılan “syndic” terimine yani sitenin temsilini sağlamakla görevli kimseleri ifade ettiği görülmektedir. Aynı kökten türetilen “sydicat” terimi ise “syndic”in fonksiyonlarını, daha sonra da bu fonksiyonların icrasını ifade etmek için kullanılmıştır. Günümüzdeki anlamıyla sendika terimi ise sanayi devriminden sonra ortaya çıkmıştır”.
İlk olarak Sanayi Devriminin gerçekleştiği ülkelerde ortaya çıkan sendikalar, ücret karşılığında çalışma düzeninin çalışma hayatına kazandırmış olduğu örgütlenmeler olarak kabul edilmektedir. “Sanayi devriminin ortaya çıktığı ilk ülke olan İngiltere aynı zamanda sendikacılığında ilk ortaya çıktığı ülke olmuştur”.
İlk sendikaların önemli bir bölümü, belirli bir meslekten işçiyi bünyesinde barındıran “meslek sendikaları”dır. Bu sendikalar çoğunlukla vasıflı işçileri örgütleyen yapılar olarak faaliyet göstermiştir. Bu nedenle 18. yüzyılda sendikacılık işçilerle özdeş bir kavram olarak görülmüş ve bu süreçte verilen mücadele emeğin mücadelesi olarak algılanmıştır. Dolayısıyla bu yıllarda birçok ülkede en yaygın görülen sendika türü, işçi sınıfının en nitelikli veya vasıflı kesimlerinin biraraya geldiği meslek sendikaları olmuştur.
Bugün gelinen noktada demokratik toplumun temel unsurlarından biri olan sendikacılık; tarihsel süreç içerisinde çalışanların yaşam standartlarının korunması ve geliştirilmesinde, çalışma hayatında adalet ve eşitliğin sağlanmasında, çalışma koşullarının iyileştirilmesinde ve piyasa ekonomisinin işleyişi içerisinde ekonomik ve sosyal hakların unutulmamasında önemli rol oynamış ve yüzyılı aşkın bir süredir de kendini vazgeçilmez bir sosyal taraf olarak kabul ettirmiştir.
Sendikaların ortaya çıkış sürecinde olduğu gibi, çalışanlara ve işverenlere dönük sendikal hakların ortaya çıkışı da ilk olarak demokratik Batı ülkelerinde gerçekleşmiştir. Temelinde demokratik gelişim sürecinin etkili olduğu düşünüldüğünde, sendikal hakların demokratik haklar ile eş zamanlı olarak ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Bu durumun pratikte geçerlilik kazanması ise uzun süreli bir mücadelenin yaşanmasını gerekli kılmıştır.
Cumhuriyet hükümetinin ekonomik kalkınma programını saptamak amacıyla, Atatürk tarafından düzenlenen İzmir İktisat Kongresi sendikal örgütlenme açısından önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü bu tarihte işçiler kısmen de ayrı olsa örgütlenmenin verdiği etkiyle hükümet tarafından bir varlık olarak kabul edilip, kongreye çağrılmışlardır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 51. maddesi bütün işçilere; ekonomik, sosyal hak ve çıkarlarını korumak, geliştirmek amacıyla, kimseden izin almaksızın, sendikalara üye olma hak ve özgürlüğünü tanımaktadır. Yine Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 53. maddesi, bütün işçilere ekonomik ve sosyal durumlarını, çalışma koşullarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkını da tanımaktadır.
Basında Çalışma Hayatı
İş hayatındaki ilişkiler sektörlerin işleyişi açısından bazı değişiklikler ya da farklılıklar gösterse de iş hayatı bütün sektörler için geçerli olan birtakım ortak kurallar üzerinden işlemektedir. Basın sektörü de iş hayatındaki ilişkileri düzenleyen bu ortak kuralların geçerli olduğu bir sektör olarak kabul edilmektedir. Etkisi, gücü ve sosyal rolü açısından dördüncü güç olarak tanımlanan bir endüstrinin sektör olarak ele alınması kuşkusuz bazı zorlukları ve karışık ilişkiler ağını ortaya çıkarmaktadır.
Başlangıçta gazeteciler kendilerini toplum adına çalışan profesyoneller olarak tanımladıkları ve kendilerini işçi olarak görmedikleri için bu örgütlenmeler daha çok sosyal konulara eğilmişler ve basın çalışanlarının çalışma hayatı ya da sendikal hakları gibi konuları sorgulamamışlardır.
Basın çalışanlarının mesleki haklarını geliştirmek, sendikal haklarını korumak ve çalışma koşullarını iyileştirmek için uluslararası düzeyde atılan ilk adım 1926 yılında merkezi Brüksel olarak kurulan ve dünyadaki basın sendikalarının bir araya gelerek oluşturduğu Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) olmuştur. IFJ I. ve II. Dünya Savaşları nedeniyle işlevini tam olarak yerine getirememiştir. Ancak 1951 yılında Fransız Gazeteciler Sendikası’nın girişimi ile yeniden faaliyetlerine başlayabilmiş ve gazetecilerin karşılaştığı zorluklara karşı uluslararası dayanışmayı sağlamayı amaçlayan bir politika benimsemiştir.
İngiltere’deki basın çalışanları için çalışma hayatındaki örgütlenme ve toplu sözleşme gibi sendikal haklar konusunda ilk kötüye gidiş 1931 yılında İngiltere’de Eddie Shah tarafından çıkarılan Today gazetesi ile başlamıştır. Eddie Shah’ın basın sektöründe teknolojik imkanları kullanarak ilk kez ilkel bir bilgisayar mantığıyla dizgi işlemlerini yapmasına ve renkli olarak basılmış bir gazete çıkarmasına rağmen, çalışanların sendikal olarak örgütlenmesine izin vermemiş ve diğer gazete sahiplerini de bu konuda teşvik etmiştir.
Fransa’da basın çalışanlarının sendikal hakları ve meslek hayatları ile ilgili durum ise 1881 yılında çıkarılan ve bugün birçok maddesiyle yürürlükte olan dünyanın en özgürlükçü basın yasası olarak da tanımlanan yasa ile düzenlenmiştir. Yasanın sunmuş olduğu olanaklar kapsamında birçok yerel sendika kurulmuş ve basın çalışanları mesleki güvence ve ileri düzeyde sendikal haklara kavuşmuştur. Bu durum 1918 yılında kurulan Ulusal Gazeteciler Sendikası ile daha da teşkilatlı bir yapıya kavuşarak basın çalışanlarının çalışma koşulları, sendikal hakları ve basının sendikal yapısı iyi bir koruma altına alınmıştır.
Amerikan basını içinse basın çalışanlarının sendikal durumları ve toplu sözleşme hakları İngiltere’den çok da farklı değildir. Basın çalışanlarının üye oldukları sendikalar 1960’lı yıllarla birlikte güçlerini ve etkinliklerini kaybetmeye başlamıştır. Bu sendikalardan en çok üyeye sahip olan Newspaper Guild’in üye sayısı 1960’dan 1986’ya kadar geçen sürede çok küçük bir artış gösterirken sendikayla sözleşme imzalayan basın kuruluşu sayısı dramatik bir düşüş göstermiştir.
Türk Basınında Sendikal Hayat ve Toplu Sözleşme
Türkiye özelinde basın çalışanlarının örgütlenme tarihi II. Meşrutiyet’ten başlayıp bugüne kadar uzanan bir dönemi kapsamaktadır. Türk basın çalışanları için sendikal örgütlenmenin başlangıcı olarak kabul edilen Matbuat-ı Osmaniye Cemiyeti’nin kuruluş amacı gazetecilerin haklarını korumak ve her yerde temsil edilebilmelerini sağlamak olmuştur.
Cumhuriyet dönemi ile birlikte basınla ilişkiler tek yönlü olarak gelişmiş, basın yeni cumhuriyetin siyasal beklentileri doğrultusunda çalışan bir araca dönüşmüştür. Takrir-i Sükun Kanunu, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması ve Menemen olayı gibi durumlar iktidarın basına karşı daha sert bir tutum benimsenmesine neden olurken basın çalışma hayatını düzenleyecek yasal gelişmelerin de ertelenmesini ortaya çıkarmıştır.
Birinci Basın Kongresi’nde alınan kararlar uyarınca 28.06.1938’de kabul edilen Basın Birliği Kanunu ile Türkiye’de yayınlanan gazete ve dergi sahipleri ile bunların ve haber ajanslarının yazı, haber, resim, fotoğraf ve düzeltme işlerinde ücretle, devamlı ve düzenli şekilde çalışarak bu işi kendine meslek edinen kimseler zorunlu olarak Basın Birliği örgütünün çatısı altında toplanmıştır. Meslekle ilgili sorunların çözümü için meslek haysiyet divanları da ilk kez bu yasayla kurulmuştur.
Basın Birliği Kanunu 1936’da yürürlüğe girmiş olan 3008 sayılı iş yasasının grevi yasaklayan ve grev yapanı cezalandıran içeriğinden de olumsuz etkilenmiştir. Ayrıca 1938 yılında kabul edilen Cemiyetler Yasası ile de “sınıf esasına dayalı” örgüt kurmanın yasaklanmış olması diğer bir deyişle 1946 yılına kadar basın ve diğer sektörlerde sendikalaşma süreçlerinin önce fiilen, daha sonra ise hukuken yok edilmesi anlamına gelmektedir.
Demokrat Parti 1950’de iktidara gelir gelmez daha önce vermiş olduğu söze sadık kalarak basın yasasını liberal bir çizgide yeniden ele almıştır. Bu çerçevede hukuk ve basın uzmanlarının da katkısıyla karşılaştırmalı hukuk bakımından dünyanın en özgürlükçü ve demokrat yasalarından birini çıkarmıştır. “Bu yasanın yürürlüğe girmesinden sonra 20 Haziran 1952’de çıkarılan 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun ile 1936 yılında çıkarılan 3008 sayılı iş yasası kapsamına girmeyen fikir işçilerinin hakların düzenlenmesi yapılmış ve basın çalışanları iş hayatlarında önemli haklar elde etmişlerdir”.
Bu yasanın basın çalışanları için getirmiş olduğu yenilikler arasında iş akdinin feshinde ihbar süresi, kıdem tazminatı, ek bir işte çalışma imkanı, ücretin peşin olarak ödenmesi gibi ilk kez uygulanan yenilikler de bulunmaktadır”.
Türkiye’de basın alanında kurulan ilk sendika, 1952 yılında kabul edilen 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’a dayanarak yine aynı yıl kurulmuş olan İstanbul Gazeteciler Sendikası’dır.
27 Mayıs 1960’ta yapılan askeri darbe basın çalışma hayatı için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bu yeni dönem, yapılan yeni anayasa ile basın çalışanlarının çalışma hayatına yeni kazanımlar sağlamıştır. Özellikle İGS, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra yasama yetkisini kullanan Milli Birlik Komitesi üyelerini ikna ederek, 04.01.1961 tarih ve 212 sayılı kanunla Basın İş Kanunu’nda önemli değişiklikler yapılmasını sağlamıştır.
Basın sektöründeki genel düzenleme olan Basın İş Kanunu’nun 11 yeni maddesiyle devreye giren toplu sözleşmeler basın çalışanlarının çalışma koşullarını oldukça ileri bir düzeye çıkarmıştır.
Genel bir değerlendirme yapıldığında 1960’lı yıllar basın çalışanları için sendikal örgütlenmenin ve toplu sözleşme hakkının yasal güvencelerle sağlandığı bir dönem olarak dikkat çekmektedir. 1960’lı yılların kendine özgü şartlarında düşünüldüğünde 212 sayılı yasa birçok bakımdan ileri hükümler getirmiş ve var olan mevcut düzenlemeleri de iyileştirmiştir. Bu gelişmeler sonrasında var olan basın iş yasası ve genel iş yasası karşılaştırıldığında iki yasa arasında basın çalışanlarının lehine önemli farklılıkların olduğu dikkat çekmektedir. Bu gelişmeler ışığında elde edilen haklar ve yapılan toplu sözleşmeler 1960’ların sonuna kadar başarıyla sürdürülmüştür.
12 Eylül sürecinde basına, toplumsal alandaki örgütlenme ve politik hareketlere gelen ciddi yasaklar, sadece basındaki haberciliğe yönelmekle kalmamış, basın içindeki özlük haklarının kısıtlanmasına, örgütlenme ve sendikal hakların ortadan kaldırılmasına kadar varmıştır.
Darbe sonrasında yapılan 1982 Anayasası ile çıkartılan Sendikalar Yasası, Toplu Sözleşme Yasası gibi yasalarda basın alanında çalışanlar için sendikal haklar açısından yeterli iyileşmenin sağlanmasına yardımcı olmamıştır. Bu dönemde çıkarılan 2821 Sayılı Kanun eski Sendikalar Kanunu’ndan farklı olarak birbirleriyle bağlantılı işkollarında çalışan işçilerin aynı sendikada örgütlenmelerine olanak sağlamamaktadır.
12 Eylül Askeri Darbesi sonrasında uygulanmaya başlanan ekonomideki liberalleşme politikalarıyla hem yapısal hem içerik bakımından basın sektörü yoğun bir değişeme maruz bırakılmıştır. 1980’lerin sonu ve 1990’ların başı itibariyle basın tamamen başka alanlarda yatırımları olan işadamlarının hâkimiyetine girmiştir. Bu nedenle pazarda artan yoğunlaşma ve rekabet, medya patronlarının sendikasızlaştırma politikalarıyla birleşince basın çalışanları iktidar ve medya patronları karşısında sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme gibi pazarlık güçlerini kaybetmeye başlamışlardır.
1990’lar ayrıca basın çalışma hayatıyla bütünleşmiş olan Babıali’den İkitelli’de yapılan dev medya plazalarına taşınmanın yaşandığı yıllar olmuştur. Yeni mekanlarda çalışan işçiler, özellikle ücretlerin ve iş güvencesinin göreli olarak azaldığı, sendikasızlaşmanın arttığı ve bunlara bağlı olarak çeşitli olumsuz çalışma koşullarının yaygınlaştığı esnek bir istihdam yapısına karşı mücadele etmek durumunda kalmışlardır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın resmi istatistiklerine göre, 1994 yılında sektörde çalışan 6 bin 919 gazetecinin 4 bin 454’ü sendikalıyken sendikalaşma oranı da % 64.37 olarak gerçekleşmiştir. En hızlı erime ise 1999-2000 yılları arasında olmuştur. 1999 yılında 7913 gazetecinin yüzde 60.82’si sendikalıdır. 2000 Temmuz ayı itibariyle bu oran yüzde 39.17’dir. Aynı yıl çalışan gazeteci sayısı 9184’e yükselmesine rağmen sendikalaşma oranının düştüğü görülmektedir.
2001 yılında yaşanan ekonomik kriz, basın çalışanları için ülke genelinde ağır faturaların ödenmesine ve Türk basın sektöründeki istihdam sorununun devasa boyutlara ulaşmasına neden olmuştur.