Müzecilik ve Sergileme Dersi 6. Ünite Özet
Müzeler Ve Eğitim
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Müzelerde Eğitimin Tarihçesi
Müzelerin eğitim kavramıyla tanışmaları ile müze eğitim kültürünü oluşturmaları birbirinden farklı şeyleri ifade etmektedir çünkü müze eğitimi kültürünün oluşması uzun bir sürecin ürünüdür. Müzelerde eğitim temel olarak üç alandaki değişimlerden etkilenerek biçimlenmiştir:
- Dönemin politik, sanatsal, bilimsel, teknolojik ve sosyal gelişmelerle biçimlenmiş toplum yaşamı,
- Eğitim,
- Müzecilik.
Müzeler 17. ve 18. yüzyıllarda bir eğitim kurumu işlevi görmüşlerdir. 18. yüzyıl Avrupa’sında Aydınlanma Dönemi ile bilginin örgütlenmesi ve sınıflanmasının gündeme gelmesiyle Londra, Paris gibi dönemin önemli kültür ve bilgi merkezlerinde müzeler kurulmaya başlanmıştır. Müzeler Aydınlanma Dönemi’nin bilgi kaynağı olarak önemli kurumlar arasında dönemin en önemli gelişmelerinden biri olan araştırmayı destekleyen örgütlerin kurulması hareketinin içinde yer almışlardır.
Müzelerin “eğitim” misyonu ile kurulmaya başlamaları ise Fransa’daki Aydınlanma hareketiyle oluşan toplum yapısı ve onunla birlikte gelen 1789 Fransız Devrimi’nin hemen ardından halka açılmaları ile başlamış, Endüstri Devrimi’nin etkisiyle hızlanmıştır. 1793’te yeniden düzenlenerek ilk halk müzesi olarak açılan Louvre Müzesi, milliyetçilik fikrini yaymak için, toplu halk eğitim aracı olarak görülmüştür.
Louvre Müzesi, Fransa ve Avrupa’daki diğer müzeleri de etkilemiş, onlar da müzeyi halkın her kesimine açarak toplumsallaşmayı amaçlamışlardır. 1819’da İspanya’da Prado Müzesi, 1824’te İngiltere’de Ulusal Galeri/National Gallery, 1830’da Berlin’de Prusya Devlet Galerisi/Prussian State Gallery gibi pek çok halk müzesi Louvre’un etkisiyle açılmıştır.
18. yüzyıl ortalarından itibaren Amerika’da da eğitim amaçlı müzeler kurulmaya başlamıştır. Günümüzde çok sayıda müzenin bağlı olduğu Smithsonian Enstitüsü Washington’da “insanlar arasında bilginin yaygınlaştırılması ve arttırılması” amacıyla 1846’da kurulmuştur. Günümüzde Brooklyn Çocuk Müzesi olarak bilinen Dünya’daki ilk çocuk müzesi de 1899’da, Brooklyn Sanatlar ve Bilimler Enstitüsü, tarafından eğitim amaçlı, özellikle 6-20 yaşları arasındaki çocuk ve gençlerin özel ilgi ve değerlerine yönelik olarak kurulmuştur.
19. yüzyılda, Endüstri Devrimi’nin ardından nüfusun şehirlere göç etmeye başlamasıyla, bilim ve endüstri hayatıyla biçimlenen toplum yaşamı, 19. yüzyılda Avrupa ve Amerika’da müzelerin eğitim açısından yapılanmasında etkili olmuştur. Avrupa’da Birinci Dünya Savaşı sırasında da müzeler, sergiler yoluyla halka önemli fikirleri iletmede ve okulların öğretime devam edemedikleri yerlerde özellikle çocuklara eğitim vermede önemli rol oynamışlardır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise müzelerin eğitimdeki önemi giderek artmıştır. Genel olarak 1950’lere kadar müzelerde daha çok çocuklara ve okul gruplarına yönelik eğitim çalışmalarına yer verilirken 1950’lerden sonra yetişkinlere yönelik çalışmalar da artmaya başlamıştır. Endüstri toplumundan bilgi toplumuna geçişin yaşandığı bu dönemde bilginin değerinin artması ile müzeler de insanların bilgi alabilecekleri kurumlar olarak önem kazanmışlardır. 1950 sonrasında, öğrenmenin formal eğitim kurumları ile sınırlı kalmayıp yaşam boyunca çevresel faktörlerin etkisi ile devam ettiği fikrine dayanan yaşam boyu öğrenme kavramının önem kazanması ve kültürel açıdan hareketli bir döneme girilmesi, toplumun müzelere ilgisini arttırmıştır.
20. yüzyıl ortalarında, UNESCO ve ICOM gibi uluslararası organizasyonların ortaya çıkışı, müzecilikte ve müze eğitiminde uluslararası standartlar oluşturulmasını, tartışma ve bilgi paylaşımı ortamının yaratılmasını ve müzecilikte gelişmeler yaşanmasını sağlamıştır. 1970 sonrası yeni bir müzecilik anlayışına doğru önemli gelişimlerin ilk adımları atılmaya başlanmıştır. Yeni müzecilik anlayışı ile farklı bir müze eğitimi ve müze eğitimcisi fikri önerilmiştir. Müzelerde eğitim veren kişilerin çoğunlukla nesneler hakkında akademik olarak eğitilmiş ve müzelerin ulaşmak istediği hedef kitlelerinin özelliklerini bilmeyen kişiler olduğu, müze iletişiminde koleksiyon bilgisinin yanında toplumun farklı kesimlerinin özelliklerini bilmenin de çok önemli olduğu ve müze eğitimcisinin insan gelişimi, iletişim teorisi, bilgi süreci, grup dinamizmi, kültürler arası öğretim konularında özel eğitim almış olması gerektiği dile getirilmiştir.
Dünyada müze eğitimi, özellikle 1990 sonrasında ayrı bir uzmanlık ve eğitim gerektiren bir alan olmuştur. Müzelerin eğitim bölümlerinde müze eğitimi konusunda bilgi ve deneyime sahip uzmanlar görevlendirilmeye başlanmıştır. Bu nedenle pek çok ülkedeki üniversitelerde müzecilik ve müze eğitimi bölümleri açılmıştır.
21. yüzyılda müze eğitimini etkileyen başka bir önemli gelişme iletişim teknolojisi ve araçlarındaki gelişimin müzelere yansımasıdır. Müzelerde teknolojinin olanakları ile etkileşimli, eğlenceli ve eğitsel sergiler düzenlenmekte, facebook, tweeter vb. sosyal medya araçları kullanılarak müze dışında da izleyicilerle iletişim kurulmakta ve müzenin eğitim etkinlikleri geliştirilmektedir.
Müze Eğitiminin Amacı ve Önemi
Müzelerdeki eğitim programlarının genel amacı, müzenin öğrenme potansiyelini yükselterek farklı izleyici gruplarına ulaşmaktır. Müze eğitimi;
- İnsanlar arasında iletişim kurarak nesnelerin onların yaşantıları ile bütünleşmesini sağlamak;
- Geçmişle şimdiki yaşam arasında bağlantı kurmak;
- İnsanın değişen dünyaya uyum sağlamasına yardımcı olmak; günümüz sorunlarına ve çatışmalarına yönelik anlayış kazandırmak;
- İnsanların bugünkü yaşantıları ile nesnelerin bağlantısını kurarak siyasi, kültürel, sosyal, ekonomik ve ekolojik ilişkileri anlamalarını sağlamak ve araştırmacı yönlerini geliştirmek;
- Bireylerin zamanlarını yaratıcı bir biçimde değerlendirmek;
- İnsanlar arasındaki iletişim ve etkileşimi geliştirmek gibi çeşitli amaçları içerebilirler.
Ancak her müzenin kendine özgü eğitsel amaçları vardır.
Müzelerdeki eğitim programlarının toplumun eğitim ve gelişimine çok önemli katkıları vardır. Bunların en önemlilerinden biri, eğitimin kültürleme amacını gerçekleştirmesine katkıda bulunmasıdır. Kuşaktan kuşağa gelişen, birikip gelen kültürel değerlerin bireye aktarılması ve geliştirilmesi için bireyin katkıda bulunabilecek yeterliliğe ulaşmasını sağlamak olarak tanımlanan “kültürleme” eğitimin temel amaçlarındandır. Birey, bu yeterliliğe ulaşmak için hayatı boyunca ailede, okulda ve çevresinde çeşitli bilgi, beceri, tutum ve değerler kazanır. Bu süreçte yaşam içinde bireyin çevresiyle etkileşimiyle kendiliğinden oluşan kültürlemeye formal olmayan/informal eğitim, önceden hazırlanmış bir programa göre amaçlı olarak yapılana ise formal eğitim denmektedir. Müzeler, koleksiyonlarındaki nesnelerle motivasyon oluşturmak, belli düşünce ve duyguları uyandırmak için de ideal ortamlardır. Pek çok kişi için merak ve heyecan uyandıran müze nesneleri aracılığıyla yapılan etkinliklerle, günlük yaşamdan farklı bir deneyim ortamı sunulmakta, bu da eğitim ortamı olarak müzelerin önemini arttırmaktadır.
Müzelerin ideal öğrenme mekânları olarak kabul edilmesinin diğer bir nedeni, müzede izleyicilerin bilgiyi kendisinin yapılandırdığı ve kendi öğrenmesini yönettiği görüşüdür. Çağdaş öğrenme kuramı yapılandırmacı yaklaşıma göre, öğrenmede deneyim, anlama, beceri ve önceki bilgi birikimi önemlidir. Öğrenme, yeni bilgilerin eski bilgilerle karşılaştırılması ve bütünleştirilmesi ile oluşur; yani bilgi edinme bir sonuç değil, yeni bilginin oluşturulması için bir kaynaktır. Müzeler de öğrenme için bir kaynak olarak görülmektedir. Müzede öğrenmenin gönüllü ve kişinin seçimleri ile gerçekleşmesi de müzelerin öğrenme ortamı olarak değerini arttırmaktadır.
Müzeler ve Öğrenme
Öğrenmenin Bağlamsal Modeline göre izleyicilerin nesnelerle etkileşimlerini ve deneyimlerini, öğrenme ve anlam oluşturmalarını iç içe geçen üç bağlam etkilemektedir. Bunlar aşağıda kısaca açıklanmıştır:
- Kişisel Bağlam: Bireylerin öğrenme ortamına ne kattıkları, ilgi ve motivasyonları, nasıl ve şekilde öğrenmek istedikleri, daha önceki ilgi, bilgi ve deneyimleriyle ilgilidir. Bu bağlama göre öğrenme uygun motivasyon ile başlar, kişisel ilgi öğrenmeyi kolaylaştırır, yeni bilgiler önceki deneyim ve bilgilerin üstüne kurulur ve öğrenme uygun çevre şartlarında gelişir.
- Sosyo-kültürel Bağlam: Öğrenmeyi hem bireysel hem de grup deneyimi olarak gören faktörlerle çevrilidir. İnsanlar sosyal varlıklardır, yaşanılan kültür ve sosyal ilişkileri insanın bakış açısını etkileyebilir. Bilgi, kişinin öğrenme alanı içinde olmaktan çok paylaşılan bir süreçtir. Müzeyi yalnız ziyaret etmekle aile ya da okul grubu ile ya da bir rehber eşliğinde ziyaret etmek, müzenin kalabalık veya tenha olması, izleyicilerin müze personeli ve salon görevlileri ile etkileşimi, müze deneyimini etkiler.
- Fiziksel Bağlam: Öğrenmenin gerçek dünyadaki deneyim ve nesnelerden soyutlanarak oluşmadığını savunur. Görüntü, ses, koku gibi duyuları etkileyen etkenler de müze deneyimini biçimlendirir. Müzenin türü, müze binasının mimari ve tasarım özellikleri, nesnelerin yerleştirilme biçimleri ve tüm bunların izleyici üzerinde yarattığı etki önemlidir.
Öğrenme anlık bir süreç değil, uzun dönemli bir süreç olduğundan, müze öğrenmesi sonrasında yapılan faaliyetler de müze öğrenmesini etkilemektedir. Müzedeki tüm öğrenmenin, müze ortamı içinde olmadığı, müze ziyareti sonrasında da farklı ortamlarda devam ettiği bilinmelidir. Mesela aile üyeleri birlikte yaptıkları bir müze ziyareti sonrasında eve döndüklerinde, müzede gördükleri nesne, tema ve kavramlarla ilgili tartışmaya devam edebilir ve/veya ilgili bir film izleyebilirler; bu eylemler, onların müze deneyimi ve öğrenmesini etkileyebilir.
Müzelerdeki Eğitim Çalışmaları
Müzelerdeki eğitim çalışmaları, iki ana iletişim yöntemi aracılığıyla yerine getirilir:
- Kitle iletişimi/uzaktan öğrenme ve
- Kişiler arası iletişim/yüz yüze öğrenme
Müzeler 1990’lara kadar genellikle kitle iletişim araçlarını kullanmışlardır; sergilerini kitleler için tasarlamış, sergi açılana kadar daha çok serginin nasıl daha iyi sunulabileceği konusunda çalışmalar yürütmüş ve genellikle küratör tarafından tanımlanan mesajı tüm izleyicilere iletmeyi hedeflemişlerdir. Müze izleyicileriyle ilgili yeterli araştırma yapılmamış, izleyicilerin kişisel ilgileri ve bireysel öğrenme ihtiyaçları göz önünde tutulmamıştır. Çeşitli izleyici grupları için sergiyi ilgi çekici yapma çabasına girilmemiştir.
1990’lardan sonra izleyici araştırmaları müzecilikte gerekli bir alan olarak ortaya çıkmıştır. Yapılan izleyici araştırmalarıyla müze izleyicilerinin sanıldığı gibi pasif olmadığı, kendilerine sunulan tüm mesajları almadıkları, sergilemelerden kendilerine uygun olanları seçip diğerleri ile ilgilenmedikleri anlaşılmıştır. Böylece müze iletişiminde kişiler arası iletişim; kişisel seçim, bireysel öğrenme deneyimi ve bütün içinde seçilmiş ilgiler önem kazanmıştır.
Müzelerdeki eğitim çalışmaları temel olarak;
- Sergiler,
- Eğitim programları ve
- Yayınlar aracılığıyla gerçekleştirilir.
Sergiler, müzelerin eğitim işlevini gerçekleştirdikleri temel araçlardır. Müzelerde sergiler genellikle kitle iletişim yöntemleriyle koleksiyon merkezli tasarlanırlar.
Müzelerde çok çeşitli eğitim programları sunulmaktadır. Müzelerdeki eğitim programlarının kapsamı özellikle 1970 sonrasında yeni müzecilik anlayışının uygulama geçirilmesiyle değişmiş ve gelişmiştir. Müzelerin büyük bir kısmı müze mekânlarını kullanarak tartışmalar, atölye çalışmaları, konferanslar, filmler, videolar, müze gösterimleri, festivaller, performanslar vb. gibi çeşitli etkinlikler sunmaktadırlar. Müze dışında toplumdaki farklı mekânlarda da izleyicilerin ilgisini çekmek, müzeye yeni izleyiciler kazandırmak, müzeye gelemeyen topluluklara eğitim hizmeti sunmak, farklı kişi, kurum ve kuruluşlarla iş birlikleri geliştirmek vb. amaçlarla eğitim programları uygulanmaktadır.
Günümüzde çağdaş müzelerde eğitim bölümünün temel görevi, “müzenin eğitim potansiyelini en uygun yöntemlerle en üst düzeye çıkarmak ve farklı izleyici gruplarına ulaşmak”tır. Müze eğitim programları belli gruplara yönelik olarak planlanmaktadır: Müzelerde sunulan eğitim programları genel olarak şu gruplara yöneliktir:
- Okul Grupları/Öğretmen ve Öğrenciler,
- Yetişkinler,
- Aileler,
- Çocuklar ve Gençler.
Müzelerin eğitim çalışmalarının bir diğeri de yayınlardır. Müzelerde koleksiyon ve sergilerle ilgili yayınların yanında farklı yaş gruplarına yönelik çeşitli eğitsel yayınlar sunulmaktadır.
Müze Eğitimi Politikası
Müzeler eğitimin kendileri için ne anlama geldiğini tanımlayıp, eğitim öncelikleri ile kısa ve uzun dönemli stratejilerini belirlemeli; eğitim programlarını bu stratejilere göre geliştirmeli, eylem planlarını hazırlamalı ve değerlendirmelidirler. Bu amaçla müzeler 1970’lerden beri yazılı müze eğitimi politikaları geliştirmeye başlamışlardır. Müze eğitimi politikası, koleksiyon yönetimi ve müze yönetimi politikaları ile birlikte müzenin temel yönetim araçlarından biri olan müze iletişim politikalarının bir parçasıdır. Öğrenme politikası, erişim politikası, yorum politikası vb. adlarla da tanımlanmaktadır.
Etkin bir müze eğitimi politikası müzenin misyonuna hizmet eden tüm müze politikalarının bütünleyici bir parçası olmalıdır. Aynı zamanda ulusal kültür, müzecilik ve müze eğitimi politikaları ile de tutarlı olmalıdır. Bu nedenle müze eğitiminin ulusal kültür ve müzecilik politikalarındaki yeri ve genel ilkeleri belirlenmelidir. Daha sonra bu genel ilkelere göre müzeler de kendi eğitim politikalarını belirleyebilirler.
Her müzenin bir yazılı eğitim politikası olmalıdır. Müzede eğitim bölümü ya da personeli olmasa bile müzenin eğitime bakışı ve müze eğitimini nasıl gördüğü, müze eğitim politikası ile tanımlanmalıdır. Eğitim politikası yazımı için kesin bir format yoktur. Her müzenin eğitim politikası diğerlerinden farklı ve kendine özgüdür ama her politikanın içermesi gereken bazı anahtar kavramlar vardır:
- Eğitim misyonu,
- Politika,
- Strateji,
- Faaliyet planı ve
- Performans ölçümü.
Müzelerde Eğitim Programları Geliştirme
Müze eğitim programı, bir müzenin eğitim politikasındaki hedefleri gerçekleştirmek üzere uygun içerik, yöntem, teknik ve araç-gereçlerle gerçekleştirilen etkinliklerdir. Müzelerdeki eğitim etkinlikleri, müzenin hedeflerini gerçekleştirmek üzere müze eğitim programlarının geliştirilmesinde izlenecek ilkelerin ana hatlarını gösteren eğitim politikası ile tutarlı bir şekilde hazırlanır.
Müzelerin eğitim programları, müze eğitimi konusunda yeterli bilgi ve deneyime sahip uzmanlar tarafından hazırlanmalıdır. Müze eğitim uzmanı olmayan müzeler de farklı kurum ve kuruluşlarla iş birliği içinde eğitim programları hazırlayabilirler. İş birlikleri müzelerin sınırlarını genişletmelerinde ve katılımcılık temelinde müzelerin eğitim hedeflerine ulaşmalarını sağlamalarında yardımcı olabilir. Müzeler formal eğitim kurumları kadar kütüphaneler, arşivler, medya kuruluşları vb. ile de başarılı eğitim programları yürütmektedirler. Müzelerde gönüllülerin desteği ile de eğitim programları uygulanabilmektedir. Etkili bir eğitim programı;
- Planlama,
- Uygulama ve
- Değerlendirme süreçlerinden oluşur.
Bu aşamalar, değerlendirme sürecinde elde edilen veriler doğrultusunda sürekli geliştirilir.
Eğitim programı geliştirme çalışmasının planlama süreci, iki aşamadan oluşur:
- İlk aşamada temel kararlar alınır.
- İkinci aşamada ise, birinci aşamada elde edilen veriler doğrultusunda müze eğitim programını oluşturan amaç ve hedefler, içerik, öğrenme yaşantıları ve değerlendirme ögeleri düzenlenir.
Amaçlar, hedeflere göre genel anlamda eğitim programının hedef kitle açısından ulaşmak istediği sonuçları tanımlar.
Hedefler ise amaçlar doğrultusunda saptanır. Amaçlara ulaşılabilmesi için izleyicilerin neyi, ne yeterlikte öğrenmesi gerektiğini ve öğrenme gerçekleştiğinde hangi davranışı gösterebileceğini açıkça ifade eder.
İçerik: Öğrenme sürecinde izleyicilere kazandırılması planlanan konular ve bilgiler ile nesne ve koleksiyonların belirlenmesidir.
Öğrenme Yaşantıları: Hedefler ulaşmak için izleyicilerin geçirmeleri gereken öğrenme yaşantılarını sağlayacak eğitim ortamının düzenlenmesidir. Bu aşamada işleyiş, öğretim yöntemleri ve öğretim materyalleri planlanır.
Faaliyet Planı: Hedeflere ulaşmak için nelerin yapılması gerektiğini; hangi hedefi kimin, ne zaman, nasıl yapacağını tanımlar.
Bütçe: Planlanan eğitim etkinliğinin uygulamaya geçirilebilmesi ve hedeflerin gerçekleştirilmesinin maliyeti, oluşturulacak bütçe ile belirlenmelidir.
Takvim: Programın ne zaman ve hangi sıklıkla yapılacağı, hedef kitleye ulaşılabilecek en uygun zaman ve aralık belirlenmelidir.
Değerlendirme: Bu aşamada, izleyicilerin hedeflere ulaşma derecelerinin programın hangi aşamalarında, hangi ölçme araçlarıyla saptanacağı belirlenir. İzleyicilerin hedeflere ulaşma dereceleri, çeşitli ölçme araçları ile saptanır.
Türkiye’de Müze Eğitimi
Türkiye’de müze eğitimi henüz gelişmekte olan bir alandır. Müzelerde eğitim amaçlı sergileme, eğitim programları ve yayınların geliştirilmesine ihtiyaç vardır.
Sergileme açısından müzelerde izleyici merkezli sergiler yerine genellikle koleksiyon merkezli sergiler bulunduğu gözlemlenmektedir. Müzelerde sergi geliştirme çalışmaları yetersiz kalmakta; izleyicilerin ilgi ve ihtiyaçları yeterince dikkate alınmamaktadır.
Müzelerde eğitim programları Türkiye’de 1990’lardan sonra gelişmeye başlamıştır. Aslında müzelerin eğitim ve öğretimdeki önemi 1990’lara kadar hükümet programlarında, değişik toplantılarda ve seminerlerde dile getirilmiş, çeşitli önerilerde bulunulmuş ve bazı kararlar alınmıştır. 1961’de hükümet programında müzeler güzel sanatlar, kütüphaneler ve yayın gibi alanlarda bir kültür hareketi kapsamında değerlendirilmiş, bu hareketlerin yurt ölçüsünde yayılacağı ifadesi yer almıştır. 1982’de toplanan Birinci Milli Kültür Şûrası’nda sunulan Müze Komisyon Raporu’nda da kültür varlıklarının tanıtılması, bunların anlam ve öneminin toplum kültürünü geliştirmeye yönelik ağırlığı göz önünde tutulmuştur. Müzenin ülkenin eğitim programında daha ağırlıklı yer almasının sağlanması ve bu amaçla ilk ve orta öğretimde sosyal bilimler, sanat tarihi ve tarih gibi derslerin belli bir program içinde müzelerle bağlantılı olarak verilmesi önerilmiştir. Fakat bu öneriler uygulamaya geçirilememiştir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 1923’te başlayan ve daha sonra 1980’lerde devam ettirilen okul müzeleri çalışmaları, Türkiye’de müze eğitimi alanında yapılan ilk uygulamalardandır.
1980’lerden itibaren müzelerde başlayan ilk eğitim çalışmaları, çocuklara yönelik olmuştur. 1980’lerde MSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde Resim ve Heykel Müzeleri Derneği tarafından resim çalışmaları ve sanat eğitimi, 1990’larda Ihlamur Kasrı’nda çevre çocuklarının sanatsal eğitimini amaçlayan çalışmalar ilk programlardandır. Türkiye’de müze eğitim programlarında asıl gelişme, 1990’lardan sonra yaşanmıştır. Özel müzelerin başlattığı çalışmalar ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları, 1989’da Yıldız Teknik Üniversitesinde Müzecilik Ana Bilim Dalı’nın, 1998’de Ankara Üniversitesinde Müze Eğitimi Yüksek Lisans Programı’nın kurulması, eğitim fakültelerinde ve güzel sanatlar anabilim dallarında müze eğitimi ve uygulamalarıyla ilgili derslerin açılması ve tez çalışmalarının gerçekleştirilmesi, bu alan için bir zemin oluşturulmasını sağlamıştır. Bunun yanında müze eğitimi alanında araştırma, yayın ve uygulamalar gerçekleştirilmeye başlanmasını da sağlamıştır.
Müzelerde eğitim programları asıl 2000’li yıllarda doğru kurulan ve sayıları giderek artan özel müzelerle yaygınlaşmaya ve süreklilik kazanmaya başlamıştır. Günümüzde Rahmi Koç Müzesi, Sabancı Müzesi, İstanbul Modern, Pera Müzesi gibi pek çok özel müzede eğitim bölümleri kurulmuş ve eğitim atölyeleri oluşturulmuştur. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından yönetilen müzelerde, müze eğitimi çalışmaları 2000’li yıllardan beri gelişmektedir; fakat şimdiye kadar müzelerde müze eğitimi yapılanmasına yönelik bir çalışma yapılmadığından ve belli bir sistem kurulamadığından, müze eğitimi çalışmaları henüz yaygınlaştırılamamaktadır.
Müze ile eğitim ilişkisini geliştiren önemli bir gelişme, okulların öğretim programlarındaki değişikliklerdir. 2004- 2005 Eğitim-Öğretim yılında, yapılandırmacı yaklaşıma göre biçimlendirilmiş; öğrenci ve etkinlik merkezli, bilgi ve beceriyi dengeleyen, öğrencinin kendi yaşantılarını ve bireysel farklılıklarını dikkate alarak çevreyle etkileşimine olanak sağlayan yeni bir öğretim programına geçilmiştir. Bu programda etkileşimli sınıf dışı öğrenme ortamlarının kullanılması vurgulanmakta; müzelerde eğitim etkinliklerinin programın ögeleri ile ilişkili olarak uygulanması için farklı açılardan yönlendirmeler yapılmaktadır.
Türkiye’de müzelerdeki eğitim amaçlı yayınlar konusuna bakıldığında, müzelerin katalogları dışında farklı yaş gruplarına yönelik eğitsel yayınların sayısının da az olduğu görülür. Müze eğitimi, günümüz müzelerinin yerine getirmesi gereken temel görevlerden biridir. Türkiye’de de müzelerin topluma katkılarının arttırılması gerekmektedir.