Örgüt Kuramı Dersi 3. Ünite Sorularla Öğrenelim
Kaynak Bağımlılığı Kuramı
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Kaynak Bağımlılığı Kuramının esasını hangi tezler oluşturmaktadır?
Kuramın esasını aşağıdaki iki tez oluşturmaktadır: a) örgüt davranışları sadece kendi amaçlarına ve yöneticilerine değil, çevrenin yarattığı baskılara ve getirdiği kısıtlara bağlıdır b) örgütlerin kendi bünyeleri içinde de güç önemli bir rol oynar dolayısıyla karar alma süreçleri siyasi bir nitelik taşır.
Örgütlerde ne olup bittiği nasıl şekillenmektedir?
Örgütlerde neyin nasıl gerçekleştiği sadece örgüt yapısının, liderliğin, prosedür ve talimatların ya da amaçların bir sonucu değildir. İşletmelerin dünyasında ne olup bittiği, içinde faaliyette bulunulan çevreye ve o çevreden kaynaklanan koşul ve kısıtlara göre şekillenmektedir.
Örgüt davranışları nasıl anlaşılmaktadır?
Örgütlerin davranışını anlayabilmek için o davranışın içinde gerçekleştiği ortamı anlamak gerekmektedir.
Kaynak Bağımlılığı Kuramına göre, örgütler arası ilişkilere dair argümanlar nelerdir?
Bu çerçevede kuram, örgütler arası ilişkilere dair beş temel argüman ortaya koymaktadır: a. Toplumu ve içindeki karşılıklı ilişkileri anlamak için örgütler incelenmelidir. b. Örgütler diğer örgütlerle girdikleri karşılıklı bağımlılık ilişkileri ağı tarafından sınırlandırılmaktadırlar. c. Bu bağımlılık ilişkisi, bağımlı olan tarafın davranışlarına ilişkin belirsizlikle birlikte ortaya çıktığında, örgütün varlığını sürdürmesi ve başarılı olması bir sorunsal hâline gelmektedir. d. Örgütler, mevcut bağımlılık ilişkilerini yönetmelerini sağlayacak eylemlere girişmektedirler. e. Bu bağımlılık ilişkileri hem örgütler arasında hem de örgüt içinde yaratılan gücün kaynağıdır. Bu güç de örgütün davranış seçeneklerini belirleyen bir etkiye sahiptir.
Kaynak Bağımlılığı perspektifinden örgütler nasıl görülmektedir?
Kaynak Bağımlılığı Kuramına göre, rasyonel ve araçsal örgüt fikri, örgütlerin içerdikleri ilişkiler açısından gerçekçi değildir.
Kaynak Bağımlılığı Kuramının bu yaklaşımı nereden kaynaklanmaktadır?
Bu yaklaşım, örgütü oluşturan tüm birey ve grupların, amaçların ne olduğu ve bu amaçların nasıl gerçekleştirileceği konusunda uzlaşı içinde olduğu fikrini sorgulayan politik yaklaşıma dayanmaktadır.
Politik yaklaşımın iddiaları nelerdir?
Politik perspektif: a. örgütleri, farklı çıkarlara ve beklentilere sahip alt grupların koalisyonu olarak görür. b. bireyler ve gruplar arasında uzlaşı değil çatışmanın var olduğunu öne sürer.
Kaynak Bağımlılığı Kuramına göre, örgütsel kararlar nasıl ortaya çıkmaktadır?
Örgütsel kararlar, sadece akılcı biçimde tasarlanmış planlama ve hesaplama süreçlerinin bir sonucu olarak doğmamaktadır. Bu kararlar, hem işletmenin içyapısındaki güç ilişkilerine, hem de işletmenin dış çevresi ile girdiği bağımlılık ilişkilerinin sonuçlarına göre şekillenmektedir.
Kaynak Bağımlılığı Kuramı örgütün içindeki kararları ve örgütlerin dış çevre ile olan ilişkilerini nasıl değerlendirmektedir?
Kuram bunların her ikisini de politik bir süreç olarak değerlendirmektedir.
Kaynak Bağımlılığı Kuramında örgüt-çevre ilişkileri nasıl görülmektedir?
Kuram, çevreyi, örgütün varlığını sürdürebilmek için gerekli girdileri (sermaye, sermaye, ham madde, malzeme, ara ürün, enerji, işçilik, bilgi, vb.) temin ettiği ortam olarak kabul etmektedir.
Bu girdilerin rolü nedir?
Cevap: Bu girdiler, örgütleri çevrelerine bağımlı kılmakta ve bağımlı oldukları çevresel aktörlerle (girdileri kontrol eden kişi ve kuruluşlar) aralarındaki güç ilişkisinin temelini oluşturmaktadır.
Örgütle çevrede yer alan diğer aktörler ve bunlarla kurulan ilişkilerin niteliği nasıldır?
Bunlar sürekli değişebilmektedir. Yeni örgütler bu çevreye dâhil olmakta, var olanlar ayrılmakta, kullanılabilecek kaynakların bolluğu ya da kıtlığı değişkenlik gösterebilmektedir.
Çevredeki bu değişiklikler örgütün varlığını nasıl etkilemektedir?
Bunlar, örgütün varlığını tehdit etmekte, örgüt yok olmak tehlikesi veya değişen koşullara cevap verecek biçimde faaliyetlerini yeniden düzenlemek ihtiyacı ile karşı karşıya kalabilmektedir.
Kaynak kıtlığı nedir?
Yoğunluğun düşük olması durumu, çatışma durumudur. Belli bir sektörde pazar payı ne kadar çok örgüt tarafından paylaşılıyorsa o sektörde yoğunluk o kadar düşük demektir. Çatışmanın hâkim olduğu sektörlerde hiçbir aktör karşılıklı bağımlılık ilişkilerini belirleyecek güce tek başına sahip değildir. Böyle bir ortamda, çatışmanın en önemli nedenlerinden biri kaynak kıtlığıdır. Kaynak kıtlığı, rakiplerle aynı kaynaklara bağımlı olmaktan ortaya çıkan durumdur.
Kaynak Bağımlılığı Kuramında, işletme ile çevresi arasındaki ilişkinin sonuçları mı süreçleri mi daha fazla önem taşımaktadır?
Sonuçlar değil, değil süreçler daha fazla önem taşımaktadır.
Bu yaklaşımı şekillendiren temel varsayım nasıl oluşmaktadır?
Politik ekonomi yaklaşımı doğrultusunda oluşmaktadır.
Yoğunluk nedir?
Yoğunluk, bir sektördeki toplam üretim hacminin, satışların, istihdamın, yaratılan katma değerin veya varlıkların ağırlıklı olarak kaç işletme tarafından kontrol edildiğini ifade etmektedir. Belli bir sektörde pazar payı ne kadar az örgüt tarafından paylaşılıyorsa o sektörde yoğunluk o kadar yüksek demektir. Bir sektörde yoğunluğun yüksek olması, örgütün istediği sonuçlara ulaşması açısından kolaylaştırıcı bir ortam yaratır.
İç ilişkililik nedir?
İç ilişkililik, bir sektördeki rakiplerin birbirinden haberdar olma durumudur. Aktörler arasında var olan ilişki, iletişim, iş birliği kurma biçimlerini ifade etmektedir. Aktörlerin gevşek bağlara sahip olduğu, daha az ilişkide bulundukları ortamların, örgütler açısından daha az belirsizlik getireceği ve değişim girişimlerini kolaylaştıracağı öne sürülmektedir.
Kaynak nedir?
Kaynaklar, örgütlerin faaliyetlerini sürdürmek ihtiyaç duyduğu tüm girdilerdir. Kaynaklar, çeşitli çevresel aktörler tarafından kontrol edilmektedir. Bu aktörler şunlardır: müşteriler, tedarikçiler, yatırımcılar, hissedarlar, uzmanlar ya da kamu yöneticileri, çalışanlar.
Bağımlılık ne demektir?
Bir sosyal sistem içinde ya da sosyal ilişkilerde, bir aktörün eylemini/faaliyetini gerçekleştirmek ile ilgili tüm koşulları ya da etkenleri tam olarak kontrol edememesi durumunda bağımlılık ortaya çıkmaktadır. Örgütler faaliyetleri üzerinde bütünüyle kontrol sahibi ve kendi kendine yeterli birimler değildirler. Varlıklarını sürdürebilmek için gerekli kaynaklara ve desteğe ulaşabilmek üzere çevrelerindeki diğer aktörler ile bir mübadele ilişkisi içine girmektedirler. Bu mübadele ilişkisinin nesnesi para, fiziksel girdiler (ham madde, malzeme, araç, gereç), insan kaynağı veya bilgi olabilmektedir.
Bu yaklaşımın geleneksel görüşten farkı nedir?
İşletmenin çevresel ortamla ilişkisi, çevrenin tümüyle belirleyici olduğu şeklindeki geleneksel görüşten farklı biçimde düşünülmektedir. Çevresel koşulların tamamıyla örgütlerin faaliyetlerini ve yapısal özelliklerini belirleyeceği fikri yerine, örgüt ve çevresinin daha gevşek bir ilişki içinde oldukları, dolayısıyla güç kavramının örgüt ile çevresi arasındaki ilişkiye müdahale edebilecek önemli bir değişken olduğu fikri kâbul edilmektedir.
Bu fikre göre, örgütler nasıl tanımlanmaktadır?
Örgütler, çevresel koşullar karşısında tümüyle pasif varlıklar değil, çevre ile karşılıklı etkileşim içinde olan aktörlerdir. Hem değişiklere uyum sağlama hem de çevresel koşulları kendi çıkarları doğrultusunda düzenleme ya da değiştirme eğilimindedirler.
Kaynak Bağımlılığı Kuramı çevre ile fiili durumu nasıl ele almaktadır?
Kaynak Bağımlılığı Kuramı açısından çevre ile fiili durum arasında bir ayrım yapılmaktadır. Yani bir örgütün çevresinde nelerin olup bittiği, yaşanan değişimlerin örgütü nasıl etkilediği veya etkileyeceği çevrede ne olduğuna değil, örgütün, aslında örgüt adına yöneticilerin, olup bitenlerden ne anladığına bağlı olarak değişmektedir.
Bu anlayış, işletme davranışlarının incelenmesinde nasıl bir sonuç ortaya çıkarır?
Bu anlayış çerçevesinde, işletmelerin davranışları incelenirken asıl dikkate alınması gereken, yöneticilerin algıladıkları çevresel koşullardır. Algılanan çevre, örgütün davranışlarını belirleyen yönetsel kararları etkilemektedir. Bir dış çevresel değişiklik, yönetim tarafından anlaşılmadığı, dikkate alınmadığı sürece, örgütün davranışları açısından bir etki yaratmayacaktır.
Kuramda çevre fikri nasıl ele alınmaktadır?
Kuramda, çevre fikri, üç düzeyde düşünülmektedir: a. İlk düzeyde, bir sektörü oluşturan ya da sektörle ilgili faaliyetler yürüten tüm aktörler yer almaktadır. b. İkinci düzeyde örgütün doğrudan işlem gerçekleştirdiği, yüz yüze olduğu tüm kişi ve kuruluşlar yer almaktadır. c. Üçüncü düzeyde kavramsallaştırılan çevre de bir sosyal aktör olarak örgüt tarafından algılanan, yorumlanan yani yeniden inşa edilen çevreyi tasvir etmektedir. Yöneticilerin zihninde canlanan bu çevre, işletmenin davranışları üzerinde etkili olan çevredir.
Kaynak Bağımlılığı Kuramında çevre, hangi özellikler açısından incelenmektedir?
Kuramda çevre, üç özelliği açısından incelenmektedir: yoğunluk, kaynak kıtlığı, iç ilişkililik.
Özerklik ne demektir?
Kaynak Bağımlılığı perspektifi ile örgütler, özerklik sahibi ve bu özerkliği korumaya çalışan sosyal aktörler olarak kabul edilmektedirler. Özerklik, örgütlerin yaşayabilmek için ihtiyaç duyduğu kaynakları istikrarlı bir şekilde temin edebilme durumudur. Diğer aktörlerle girilen karşılıklı bağımlılık ilişkileri, söz konusu özerkliği kısıtlamaktadır ve bu nedenle de özerklik alanını örgüt lehine genişletebilmek için bu bağımlılık ilişkilerinin yönetilmesi gerekmektedir.
Bağımlılık ilişkilerinin yönetimi ne demektir?
Örgütün ihtiyaç duyulan desteğin ve kaynak kullanımının sürekliliğini sağlamak için ilişki içinde bulunulan diğer grup ve örgütlerin beklentilerini ya da taleplerini karşılamaya dönük faaliyetleri bağımlılık ilişkilerinin yönetimi olarak tanımlanmaktadır.
Örgütler üzerinde gelişen sosyal kontrolün etkileri nasıl anlaşılmaktadır?
Bunu anlayabilmek için örgütlerin çevresel taleplere nasıl karşılık verdiklerinin ortaya konması gerekmektedir. Örgütler temel olarak, kendileri için gerekli kaynakları kontrol eden diğer aktörler tarafından etkilenmektedirler.
Örgüt-aktör etkileşimi nasıl gerçekleşmektedir?
Bu etkileşimin hangi yönde ve düzeyde gerçekleşeceği aşağıdaki koşullara bağlıdır: a. Örgütün çevresel taleplerin farkında olması b. Örgütün, talepte bulunan aktör tarafından sağlanan kaynaklara ya da desteğe ihtiyaç duyması c. Söz konusu kaynak ya da desteğin örgütsel faaliyetler açısından önemli olması d. Çevresel aktörün bir kaynağın dağıtımını, tedarikini ya da kullanımını kontrol ediyor olması ve söz konusu kaynak için alternatif sağlayıcıların bulunmaması e. Örgütün, ilgili çevresel aktör için önemli olan herhangi bir kaynağı kontrol eder pozisyonda bulunmaması f. Örgütün eylemlerinin ya da yarattığı sonuçların çevresel aktör açısından gözlemlenebilir ve değerlendirilebilir olması g. Talep sahibi çevresel aktörün taleplerinin karşılanmasının, örgütün bağımlılık ilişkisi içinde olduğu diğer çevresel aktörlerin aleyhine sonuçlar doğurmaması h. Örgütün, ilgili çevresel aktörün taleplerinin belirlenmesinde, formüle edilmesi ve ilan edilmesinde herhangi bir etkisinin ya da kontrolünün bulunmaması i. Örgütün, çevresel aktörün talebini karşılayacak eylemleri yerine getirebilme, sonuçları üretebilme gücünün ya da yeterliliğinin olması, j. Örgütün temelde bir varoluş ve sürdürülebilirlik arayışının olması.
Bir örgütle bir diğer bir örgüt, kişi ya da grup arasındaki bağımlılık düzeyini belirleyen faktörler nelerdir?
Bu bağlamda üç temel faktör sayılmaktadır: a. çevresel aktör tarafından sunulan kaynağın, örgütün faaliyetlerinin devamlılığını sağlamak açısından öneme sahip olması b. çevresel aktörün ilgili kaynağın dağıtımı ya da kullanımı üzerindeki belirleyiciliği yani özerklik düzeyi c. ilgili kaynağın tedarikinde alternatiflerin az olmasına bağlı olarak çevresel aktörün elde edeceği kontrolün yoğunluğu
Bir kaynağın örgütsel faaliyet açısından önemini belirleyen özellikler nelerdir?
Bu özellikler şöyle sıralanabilir: a. kaynağın faaliyetler içindeki payı (kullanım hacmi): Üretimde kullanılan girdiler içinde bir girdinin payının yüksek olması bu girdiyi sağlayan örgüte bağımlılığı artırmaktadır. b. kaynağın faaliyetlerin devamlılığı açısından ne kadar kritik olduğu: Kritiklik düzeyinin ölçütü, ilgili girdinin tedariki ya da ürünün üretimi veya satışı gerçekleşmediğinde örgütün varlığını sürdürebilme yeteneğidir.
Kaynağı tedarik eden aktörün kaynak üzerindeki özerkliği nasıl gerçekleşebilmektedir?
Özerklik, aşağıdaki biçimlerde gerçekleşebilmektedir: a. Sahiplik ilişkisi: Örneğin bilgi, bu şekilde kontrol edilebilen önemli bir kaynaktır. Meslek sahiplerinin, uzmanların, mesleki bilgilerinden kaynaklanan özerklikleri, sahiplik ilişkisine dayalı kaynak kontrolünü ortaya koymaktadır. b. İlgili kaynağın dağıtımı üzerinde kontrol sahibi olmak: Örgütün ya da örgüt içinde bir birimin pozisyonu, sahibi olmadıkları kaynakların dağıtımı konusunda bir özerkliği beraberinde getirebilmektedir. c. Kaynağın kullanıcısı olmak: Bir kaynağın sahibi olmadan kullanıcısı olabilen bireyler ya da örgütler ilgili kaynak üzerinde belirleyici konuma gelebilmektedir.
Kaynak kontrolünün yoğunluğu ne demektir?
Bir örgütü herhangi bir kaynak temelinde bir başka örgüt ya da gruba bağımlı kılan bir diğer koşul kaynak kontrolünün yoğunluğudur. Kaynağın temininde az sayıda alternatifin olması yani kaynak üzerinde sağlayıcı aktörlerin kontrolünün yoğun olması, örgütün çevresel aktöre bağımlılık düzeyini artırmaktadır. Kaynak üzerindeki kontrolün yoğunluğu, birçok nedenle artış gösterebilir. Belirli kural veya yasal düzenlemeler kaynak tedarikinde alternatifleri sınırlandırabilir. Yasal düzenlemelerin dışında kaynak kontrolüne sahip örgütler kendi aralarında anlaşarak belli bir pozisyonu koruyabilirler. Sendikalar, ticari birlikler veya mesleki örgütler de eş güdümlü biçimde davranarak ortak tavır gösterebilirler ve örgütün ihtiyaç duyduğu kaynağın sağlanması konusunda yoğun bir kontrol sahibi olabilirler.
Güç ne demektir?
Güç, örgütlerde farklı çıkarlara sahip iç ve dış çevresel aktörlerin birbirlerine karşı bağımlılık oluşturma ve örgütün kararlarını kendi lehinde sonuçlar üretecek şekilde etkileme yeteneğidir. Karşılıklı bağımlılık ilişkisinin yanı sıra, taraflar arasındaki asimetri, yani bir tarafın diğerine daha fazla bağımlı olması, örgütler arası güç ilişkisinin asıl dayanağını yaratmaktadır. Güç kavramı, hem işletmenin içyapısındaki ilişkilerde ve kararlarda hem de dış çevresindeki aktörlerle girdiği mücadele sürecindeki işletme davranışlarında belirleyici olmaktadır.
Güç ilişkileri nasıl ele alınmaktadır?
İşletmelerin dış çevrelerindeki aktörlerle ilişkileri politik bir süreç olarak kabul edilmektedir. Politik bakış açısına göre koalisyonlar oluşturmak, örgütlerin varlığını sürdürmeleri açısından en kritik faaliyeti içermektedir. İşletmelerin iç çevrelerinde yaşanan güç ilişkileri bağlamında, işletmelerin içyapısında yer alan farklı bölümler ya da birimlerin, farklı düzeylerde güç sahibi olduklarına değinilir. Bu birim ve bölümler, kendi güçleri oranında işletmede alınan kararları yönlendirebilmektedirler. Yani sadece işletmenin çıkarları, işletme için en iyi olanın belirlenmesi ve bu kararın uygulanması söz konusu değildir. Departmanların ve alt birimlerin de kendi öncelikleri ve çıkarları mevcuttur. Onlar da güçleri oranında bu öncelikleri ve çıkarları korumaya çalışmaktadırlar.
İşletme içindeki alt birimlerin güç sahibi olma biçimleri hangi nedenlere bağlanmaktadır?
Bu nedenler şöyle sıralanabilir: a. alt birimin işletmenin karşılaştığı belirsizlikler ya da kısıtlarla başa çıkabilme yeteneği b. alt birimin belirsizlik veya kısıtlarla başa çıkma yeteneğinin ne kadar ikame edilebilir olduğu c. alt birimin karşı karşıya olduğu kısıtların ya da belirsizliklerin, işletmenin diğer departmanları açısından ne kadar yaygın etkiler ürettiği
Dışsal taleplerin değerlendirilmesi bakımından, örgütlerin içinde bulunduğu bağımlılık ilişkilerini yönetebilmesinin ön şartları nelerdir?
Bu şartlar şunlardır: a. Bağımlılık ilişkisinin farkında olmak b. Talepleri doğru tanımlamak c. Taleplerin çatışması
Bağımlılık ilişkisinin koşullarını yönetme: bakımından, işletmelerin çevresel talepler karşısında gösterdiği davranışlar nelerdir?
Bu davranışlar uyma, ayrı tutma ve bağımlılıktan kaçınma biçiminde tanımlanmaktadır.
Uyma ne demektir?
Kaynak Bağımlılığı Kuramına göre uyma ya da taleplere itaat etme davranışı, örgütün özerkliğini kaybetmesi veya sınırlandırması anlamına gelmektedir. Karar verme konusunda oluşan kısıtlar ve sınırlılıklarla birlikte dışsal taleplere uyum gösterme, örgütün uzun dönemde varlığını tehdit edecek bir boyuta ulaşabilir. Bu nedenle dışsal taleplere uyma, örgüt açısından arzu edilmeyen bir durumdur.
Ayrı tutma ne demektir?
Ayrı tutma, örgütlerin çevresel baskılara karşı koymak veya tam olarak uymak yerine koşulların gerektirdiği davranışları gerçekleştiriyor gibi yapması durumudur. Çevresel aktörlerin taleplerini biçimlendirme ya da bu taleplerden kaçınma yine örgütün içinde bulunduğu koşullara göre geçerli olabilmektedir. Eğer söz konusu çevresel aktörler örgüte göre daha güçsüz konumda iseler talepleri işletme tarafından tanımlanabilir, yönlendirilebilir, talepler işletmenin önceliklerine göre sıralandırılabilir.
Bağımlılıktan kaçınma ne demektir?
Bir örgütün Kaynak Bağımlılığı içinde olduğu diğer aktörler, o örgüt tarafından yönlendirilemeyecek derecede güçlü ise bu kez örgüt, taleplerini yönlendirmekte güçlük çektiği çevresel aktöre bağımlılıktan kaçınmaya çalışacaktır. Bağımlılıktan Kaçınma, örgütlerin çevresel baskılar karşısında kendilerinden daha güçlü örgütlerle olan bağımlılıklarını azaltmak amacıyla farklı tedarikçilerle çalışma, yüksek stok bulundurma, ikame girdiler kullanma, ürün farklılaştırma veya talepleri manipüle gibi davranışlarda bulunmalarıdır.
Kaynak Bağımlılığı Kuramına göre, örgütlerin bağımlılık ilişkilerinden kaynaklanan baskı ve kısıtlara tepki olarak ortaya koydukları eylem biçimleri nelerdir?
Bu bağlamda dört temel eylem biçimi bulunmaktadır. Bunlar aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir: a. Örgütsel bağımlılıkların yapısını değiştirmeye yönelik stratejiler: İşletmelerin büyümesi, birleşme, yatay ve dikey bütünleşmeler b. Örgütler arası kolektif yapılar oluşturmaya yönelik stratejiler: Normatif koordinasyon, iş birliği yapıları, ortak yönetim kurulu üyelikleri ve bağımlılığın örgütlü yönetimi c. Politik eylemlere girişme: Karşılıklı bağımlılığın yasalar ve sosyal yaptırımlar yoluyla yönetimi d. Üst düzey yönetici değişiklikleri
Örgütsel bağımlılıkların yapısını değiştirme biçimlerinden olan büyüme, birleşme ve satın almalar ne demektir?
Kaynak Bağımlılığı Kuramı açısından örgütsel büyüme, örgütün çevresel bağımlılık ilişkilerine bir cevap olarak gerçekleşen bilinçli bir tercih olarak kabul edilmektedir ve örgütlerin ve sergiledikleri faaliyetlerin değer kazanmasının gerekçesini oluşturmaktadır. Dolayısıyla örgütler, bağımlılık ilişkilerini yapısını değiştirmek amacıyla faaliyetlerini genişleterek büyümeye gitmeyi tercih edebilmektedirler. Büyüme, örgütler arasındaki birleşme ve satın almalar yoluyla gerçekleşebilir. Böylece, örgütün mevcut bağımlılık ilişkisi içindeki konumu ve gücü farklılaşarak çevresel aktörlere karşı avantaj elde edilir.
Kaynak Bağımlılığı Kuramı, birleşme ve satın almaları nasıl ele almaktadır?
Kuram bu olguları üç farklı strateji üzerinden ele almaktadır: a. yatay bütünleşme: Rakip işletmeyi satın alarak ya da rakip işletme ile birleşerek rekabeti azaltmaktır. b. dikey bütünleşmeler: Tedarikçi ya da müşteri konumunda olan örgüt ile mevcut bağımlılık ilişkisinin yapısını değiştirmeye çalışmaktır. İşletmeler geriye doğru dikey bütünleşme gerçekleştirerek tedarikçisi konumundaki bir işletmeyi satın almakta ve böylelikle ilgili kaynağı doğrudan kontrol etme fırsatı sağlamaktadır. İleriye doğru dikey bütünleşmeye giden işletmeler ise ürünlerinin büyük bölümünü pazara sunmasını sağlayan işletmeyi bünyesine katarak bu müşteriye olan bağımlılığını doğrudan kontrol altına almış olmaktadır. c. çeşitlendirme: Ekonominin diğer endüstrilerine yayılarak mevcut faaliyet alanına bağımlılığı azaltma yoluna gitmektir.
Örgütler arası kolektif yapılar oluşturmaya yönelik stratejiler ne demektir?
Bunlar, örgütlerin satın alma veya birleşme yoluyla büyüme imkânı bulamadıkları durumda başvurdukları yöntemlerden birisidir. Örgütler, bu çerçevede dış çevre ile çeşitli biçimlerde bağlantılar kurmaya çalışırlar. Bu bağlantılar da ortak sosyal normlar yaratmak gibi gevşek ve informel davranışlardan, ortak yönetim kurulu üyeliklerine, ortak girişimlere, örgütlerin üye oldukları ve birlikte hareket etmelerini sağlayan formel örgütlenmelere kadar birçok biçimde gerçekleşebilmektedir. Ortak-girişim türü iş birliklerinde de iki farklı örgüt çevresel bağımlılıklarını yönetebilmek amacıyla üretim veya satış konularında ortak girişimlere gider. İşletmeler arasındaki iş birlikleri bazen birer sivil toplum kuruluşu hâline de bürünebilir. Bu mekanizmaların kaynak bağımlılıklarının yönetimi ve bu bağımlılıklardan kaynaklanan tehlikelerin bertaraf edilmesi konusunda örgütlere bir dizi avantaj sağladığı belirtilmektedir.
Bir örgütün kaynak bağımlılığı ilişkisi içinde olduğu diğer bir işletme ile temas içinde olmasının avantajları nelerdir?
Bu durum: a. örgüte bilgi girişi sağlar. b. diğer işletmeler ile arada olan bağımlılığın düzeyi hakkında bilgi üretir. c. örgüte tanınma, prestij ve meşruiyet getirir.
Karşılıklı bağımlılığın yönetimi bağlamında, politik aktör olarak işletmeler nasıl tanımlanmaktadır?
İşletmelerin çeşitli biçimlerde hükûmet kararlarını yönlendirmek yolunda çaba gösterdikleri tarihsel olarak şüphe götürmez biçimde ortadadır. İşletmeler, ölçekleri ve faaliyet sahalarının niteliğine göre farklı düzeylerde güç kullanarak devlet müdahalelerini kendi lehlerine yönlendirmeye çalışmaktadırlar. Özellikle doğrudan devlet kurumları ile müşteri tedarikçi ilişkisi içinde olan örgütler için devletin kararları ve düzenlemeleri doğrudan etkili olmaktadır. Bu durumda örgütlerin hükûmetlerin politik tercihlerini ve uygulamalarını izlemesi, yönlendirmeye çalışması son derece doğal kabul edilebilecek bir faaliyet olmaktadır.
Üst düzey yöneticilerin değişimi nasıl bir süreçtir?
Üst düzey yöneticilerin değişimi kararları, bir üst düzey yöneticinin bulunduğu pozisyondan ayrılması, yerine yeni bir yöneticinin atanması sürecini ifade etmektedir.
Kaynak Bağımlılığı Kuramına güre yöneticilerin değişimi sürecini etkileyen koşullar nelerdir?
Kuram, hem yöneticilerin işten ayrılması hem de yeni yöneticilerin seçimine ilişkin kararların, örgütün çevresel koşullarından etkilendiğini iddia etmektedir. Bu iddia çerçevesinde geliştirilen argümanlar aşağıdaki gibi sayılmaktadır: a. İşletmenin çevresel ortamı güç ve kontrolün örgüt içindeki dağılımını etkilemektedir. b. Güç ve kontrolün örgüt içindeki dağılımı, örgütün kritik mevkilerindeki yöneticilerin seçimini ve bu görevdeki kalış sürelerini etkilemektedir. c. İşletme politikaları ve örgüt yapısı, söz konusu güç ve kontrol dağılımı tarafından etkilenen kararların bir sonucudur. d. İşletmeyi kontrol eden yöneticiler, sonuç olarak ortaya çıkan yapıyı ve örgütsel faaliyetleri etkilemektedirler.
Kaynak bağımlılığı kuramı ne zaman ortaya çıkmıştır? Kökenini açıklayınız.
Kuram, Jeffrey Pfeffer başta olmak üzere Gerald R. Salancik, Howard E. Aldrich ve Hüseyin Leblebici tarafından örgütlerin incelenmesine yönelik farklı sorular etrafında geliştirilen bir dizi araştırmanın ardından, 1970’lerin sonlarına doğru ortaya çıkmıştır. Ancak kaynak bağımlılığı kuramının çıkış noktasını, Pfeffer tarafından Stanford Üniversitesinde tamamlanan
doktora tezi (Pfeffer, 1972a; 1972b; 1972c) oluşturmaktadır. Kuramın gelişim sürecinde, hem ABD’nin politik, iktisadi ve yasal ortamının, hem de özellikle Pfeffer’ın kariyerindeki gelişimin izlerini görmek mümkündür. Bugün kaynak bağımlılık kuramının temel çerçevesini Pfeffer ve Salancik’in ilk olarak 1978 yılında yayımlanan The External Control of Organizations - Örgütlerin Dışsal Denetimi adlı eseri çizmektedir.
Kaynak bağımlılığı kuramı, örgütlerin davranışlarını açıklamayı kaç temel kavrama dayandırmıştır? Bunlar nelerdir?
Kaynak bağımlılığı kuramı, iki temel kavram etrafında örgütlerin davranışlarını açıklayarak özgün kimliğini geliştirmiştir. Bunlar; güç ve bağımlılık kavramlarıdır.
Kaynak bağımlılığı kuramı nedir? Açıklayınız.
Kuram, hem örgütlerin içyapılarında hem de dış çevreleri ile ilişkilerinde ne olup bittiğini anlamak için güç ve bağımlılık kavramlarını kullanmakta ve örgütlerin dış çevreleri ile ilişkilerini nasıl yönettiklerini açıklamaya çalışmaktadır. Bu çerçevede, iki temel fikirden hareket edildiğini söylemek mümkündür. Bunların ilki, örgütlerin ancak etkin olabildikleri sürece hayatta kalabilecekleridir. İkincisi ise örgütlerin etkinliğinin yani başarılı olmalarının, içinde bulundukları çevrenin koşullarına bağlı olduğudur (Pfeffer ve Salancik, 2003). Örgütlerin davranışlarını anlamak için, o davranışların içinde gerçekleştiği bağlamı anlamak gereklidir. En kısa ifadesiyle kaynak bağımlılığı kuramı, örgütlerin ihtiyaç duydukları kaynakları dış çevrelerinden elde edebilmek ve çevreden gelebilecek baskı ve tehditlere karşı koyabilmek için hangi davranışlara neden ve nasıl giriştiğini açıklamaya çalışmaktadır.
Örgütlerin davranışını anlayabilmek için kaynak bağımlılığı kuramının, örgütler arası ilişkilere dair ortaya koyduğu argümanlar nelerdir?
Örgütlerin davranışını anlayabilmek için o davranışın içinde gerçekleştiği ortamı anlamak gerekmektedir. Bu çerçevede kuram, örgütler arası ilişkilere dair beş temel argüman ortaya koymaktadır:
• Toplumu ve içindeki karşılıklı ilişkileri anlamak için incelenmesi gereken temel birim örgütlerdir.
• Örgütler bağımsız veya yalıtık varlıklar değildirler. Aksine diğer örgütlerle girdikleri karşılıklı bağımlılık ilişkileri ağı tarafından sınırlandırılmaktadırlar.
• Bu bağımlılık ilişkisi, bağımlı olan tarafın davranışlarına ilişkin belirsizlikle birlikte ortaya çıktığında, örgütün varlığını sürdürmesi ve başarılı olması bir sorunsal hâline gelmektedir.
• Bütünüyle başarılı sonuçlar vermese de yeni bağımlılık ilişkileri yaratılmasına sebep olsa da örgütler, mevcut bağımlılık ilişkilerini yönetmelerini sağlayacak eylemlere girişmektedirler.
• Bu bağımlılık ilişkileri hem örgütler arasında hem de örgüt içinde yaratılan gücün kaynağıdır. Bu güç de örgütün davranış seçeneklerini belirleyen bir etkiye sahiptir.
Örgütlerde aktörler kimlerdir? Örnek veriniz.
Aktörler: İşletmelerin faaliyetlerini etkileyen, onların faaliyetlerinden etkilenen tüm kişi ve kuruluşlar; örneğin hissedarlar, yöneticiler, tedarikçiler, satıcı ve aracı kuruluşlar, müşteriler, devlet kurumları, sivil toplum kuruluşları, düzenleyici örgütler, banka ve finans kuruluşları vb. örgütler için karşılıklı etkileşim içinde oldukları birer aktördürler.
Kaynak bağımlılığı kuramı örgütleri koalisyon olarak kabul etmektedir? Nedenini açıklayınız.
Kaynak bağımlılığı kuramı örgütleri, bu politik doğası ile görmekte ve hem örgütün içindeki kararları hem de örgütlerin dış çevre ile olan ilişkilerini politik bir süreç olarak değerlendirmektedir. Yani örgütler çıkarları, amaçları, beklentileri birbirinden farklı olabilen birçok kişi ve grubun oluşturduğu bir koalisyon olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla örgütlerin dünyasında olup bitenleri de ilgili tarafların birbirine bağımlılıkları, güç ilişkileri ve mücadeleleri açısından incelemek gerekmektedir.
Koalisyon: İşletmeyi oluşturan farklı birimler, örneğin pazarlama, üretim, finans, ar-ge departmanları, birbirinden farklı çıkar ve beklentilere sahip olabilir. Ya da ürün geliştirmeden sorumlu mühendisler, satıştan sorumlu ekipler, hukuksal işlemlerden sorumlu avukatlar vb. birçok farklı grubun varlığından söz edilebilir. İşletmeler aslında bu farklı gruplar arasında oluşan koalisyonlardan ibarettir.
Kaynak Bağımlılığı Kuramında Örgüt-Çevre İlişkilerini kısaca açıklayınız.
Kaynak bağımlılığı kuramına göre örgütleri çevresel koşullarından yalıtılmış biçimde düşünmek mümkün değildir. Kuram, koşul bağımlılık kuramında da olduğu gibi çevre fikrini, örgütün varlığını sürdürebilmek için gerekli girdileri temin ettiği ortam olarak kabul etmektedir. Diğer bir deyimle örgütler, varlıklarını sürdürmek için ihtiyaç duydukları sermaye, ham madde, malzeme, ara ürün, enerji, işçilik, bilgi gibi girdileri elde etmek için bunları sağlayan kıt kaynaklar üzerinde bir mücadeleye girişmektedirler. Bu mücadele de onları çevrelerine bağımlı kılmakta ve bağımlı oldukları çevresel aktörlerle aralarındaki güç ilişkisinin temelini
oluşturmaktadır.
Örgütlerin faaliyetleri için gerekli tüm kaynakları kontrol altında tutabildikleri bir ortamda, söz konusu kaynak kullanımı basit bir işlem olabilir. Fakat hiçbir örgüt, faaliyeti için gerekli ortamı ve koşulları tümüyle kendisi belirleyebilir durumda değildir. Çünkü örgütler, başka örgütler ya da aktörlerden oluşan bir çevre içinde hareket etmektedirler. İşletmeler, varlıklarını sürdürmek için gerekli kaynakların kullanımı açısından bu dış aktörlere bağımlı durumdadırlar. Buradaki dış aktörlerden kastedilen de örgütün ihtiyaç duyduğu girdileri kontrol eden kişi ve kuruluşlardır.
Kaynak bağımlılığı kuramının örgüt ile çevresi arasındaki ilişkiye dair yaklaşımını şekillendiren Benson (1975) ve Zald (1970) tarafından öne sürülen politik ekonomi yaklaşımını kısaca açıklayınız.
Kaynak bağımlılığı kuramının örgüt ile çevresi arasındaki ilişkiye dair yaklaşımını şekillendiren temel varsayım yine, Benson (1975) ve Zald (1970) tarafından öne sürülen politik ekonomi yaklaşımı doğrultusunda oluşmaktadır. İşletmenin çevresel ortamla ilişkisi, çevrenin tümüyle belirleyici olduğu şeklindeki geleneksel görüşten farklı biçimde düşünülmektedir. Çevresel koşulların tamamıyla örgütlerin faaliyetlerini ve yapısal özelliklerini belirleyeceği fikri yerine, örgüt ve çevresinin daha gevşek bir ilişki içinde oldukları, dolayısıyla güç kavramının örgüt ile çevresi arasındaki ilişkiye müdahale edebilecek önemli bir değişken olduğu fikri kabul edilmektedir.
Buna göre kaynak mücadelesi içindeki örgütler, çevre ile karşılıklı etkileşim içinde olan aktörlerdir. İşletmeler, başka işletmelerle birleşerek ya da onları satın alarak federasyonlar, birlikler kurarak, ortak projeler geliştirerek, lobi faaliyetleri yürüterek, sosyal-yasal araçlar yoluyla çevreleri ile olan ilişkilerini kontrol etmeye ve ilişkiyi kendi lehlerine sınırlandırmaya çalışmaktadırlar. Yani işletmeler, çevresel koşullar karşısında tümüyle pasif varlıklar değildirler. Çevreleri ile etkileşim hâlindedirler, hem değişiklere uyum sağlama hem de çevresel koşulları kendi çıkarları doğrultusunda düzenleme ya da değiştirme eğilimindedirler. İster kamu kuruluşu, ister kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum örgütü, isterse özel sektör işletmesi olsun, faaliyette bulunulan dış çevre ile olan bağımlılık ilişkisi değişmemektedir.
Örgütlerin çevreleri kaç düzeyde ele alınmaktadır? Açıklayınız.
Örgütlerin karşılıklı etkileşim içine girebildikleri ve onların davranışlarını açıklamak konusunda incelenmesi gereken çevre fikri üç düzeyde düşünülmektedir. Sektör çevresi, işlem çevresi ve algılanan çevre.
İlk düzeyde, bir sektörü oluşturan ya da sektörle ilgili faaliyetler yürüten tüm aktörler yer almaktadır. Örneğin bilişim sektörü dendiğinde akla gelen tüm ilişkili işletmeler ya da kurumlar bu çevreye dahildir. Bilişim sektörü için düşünecek olursak, bilgisayar üreticileri, bilgisayarı oluşturan her bir parçayı üreten işletmeler, bu işletmelerin kullandığı ham maddeleri ve kimyasalları üreten işletmeler, bilgisayar programcıları, yazılım geliştiren firmalar, bilgisayarların satışına aracılık eden teknoloji marketleri, bilgisayarların donanım ve yazılımına, güvenliğine ilişkin bakım ve onarım hizmeti veren işletmeler, İnternet servis sağlayıcıları, bu alanda çalışan kişiler, eğitim veren kuruluşlar vb. birçok aktörden ya da taraftan bahsetmek mümkündür. Bunların her birinin faaliyeti bir biçimde sektöre ilişkindir ancak birbirleri ile doğrudan iletişim ya da etkileşimleri olmayabilir.
İkinci düzeyde örgütün doğrudan işlem gerçekleştirdiği, yüz yüze olduğu tüm kişi ve kuruluşlar yer almaktadır. Yani işletmenin rakipleri, alış veriş ilişkisi içinde olduğu tedarikçi firmalar ve müşteriler, aracı kuruluşlar, işletmenin çalışanlarının bağlı olduğu sendikalar gibi. Ancak örgütün işlemleri üzerinden yaratılmış bu çevre, başarının mutlak belirleyicisi değildir. Yukarıda da belirtildiği gibi çevrenin işletme davranışlarını belirleyebilmesi için yönetim tarafından gözlemlenmesi ve algılanması gerekmektedir.
Üçüncü düzeyde kavramsallaştırılan çevre de bir sosyal aktör olarak örgüt tarafından algılanan, yorumlanan yani yeniden inşa edilen çevreyi tasvir etmektedir. Yöneticilerin zihninde canlanan bu çevre, işletmenin davranışları üzerinde etkili olan çevredir.
Kaynak bağımlılığı kuramında örgütün davranışları üzerinde etkili olan çevre,
kaç özelliği açısından incelenmektedir? Bunların isimlerini yazınız.
Kaynak bağımlılığı kuramında örgütün davranışları üzerinde etkili olan çevre, üç özelliği açısından incelenmektedir. Bunlar yoğunluk, kaynak kıtlığı ve iç ilişkililik durumudur
Kaynak bağımlılığı kuramında örgütün davranışları üzerinde etkili olan çevrenin özelliklerinden yoğunluk hakkında bilgi veriniz.
Yoğunluk, bir sektördeki toplam üretim hacminin, satışların, istihdamın, yaratılan katma değerin veya varlıkların ağırlıklı olarak kaç işletme tarafından kontrol edildiğini ifade etmektedir. Söz konusu sonuçların az sayıda (sektörün hacmine göre iki, üç ya da dört) örgüt arasında dağılması durumunda sektör yoğunluğunun yüksek olduğu kabul edilmektedir. Örneğin gıda sektöründe dondurma üreticisi iki işletmeden birinin pazar payının %55, diğerinin %35 olduğu, kalan %10’luk payın küçük üreticiler arasında paylaşıldığı bir pazar yapısı mevcut ise söz konusu sektörde yoğunluğun yüksek olduğunu söylemek mümkündür. Sektördeki iş hacminin az sayıda örgüt tarafından yaratılıyor olması, ekonomik gücün de birkaç işletme tarafından paylaşıldığı anlamına gelmektedir.
Bir sektörde yoğunluğun yüksek olması, örgütün istediği sonuçlara ulaşması açısından kolaylaştırıcı bir ortam yaratmaktadır. Yüksek yoğunluklu ortam yani az sayıda güçlü örgütün varlığı belli bir örgüt için daha az sayıda aktörle ilişki kurmak ve dolayısıyla karşılıklı bağımlılık ilişkilerini daha basit biçimde kurup yönetmek anlamına gelmektedir. Yani çevrenin algılanması ve değerlendirilmesi görece daha kolay olmaktadır.
Çevrenin bir özelliği olan yoğunluk ile çatışma ilişkisini açıklayınız.
Bir sektördeki yüksek yoğunluğun tersi, çatışma durumudur. Çatışma: Yoğunluğun düşük olması durumu. Belli bir sektörde pazar payı ne kadar çok örgüt tarafından paylaşılıyorsa o sektörde yoğunluk o kadar düşük demektir. Çatışmanın hakim olduğu sektörlerde bu kez hiçbir aktör karşılıklı bağımlılık ilişkilerini belirleyecek güce tek başına sahip değildir. Örneğin, yeme içme hizmeti veren işletmeler, sağlık ve güzellik merkezleri, turizm seyahat acenteleri, İnternet kafeler düşük yoğunluklu pazarları oluşturmaktadırlar. Görece düşük miktarlarda sermaye yatırımı ile girilebilen bu sektörlerde hiçbir işletme, pazarı tek başına kontrol edecek ölçeğe ve güce sahip değildir. Hem sektöre girmek hem de çıkmak kolaydır ve rakiplerin birbirlerini tanımaları, tüm pazarı etkileyecek girişimlerde bulunmaları oldukça güçtür
Kaynak bağımlılığı kuramında örgütün davranışları üzerinde etkili olan çevrenin özelliklerinden kaynak kıtlığı hakkında bilgi veriniz.
Çok sayıda örgütün faaliyette bulunduğu düşük yoğunluklu sektörlerde çatışmanın en önemli nedenlerinden biri de kaynak kıtlığıdır.Kaynak Kıtlığı: Rakiplerle aynı kaynaklara bağımlı olmaktan kaynaklanan durumdur. Rakip örgütler aynı kaynak tabanından yararlanarak yani aynı müşterilere hizmet vererek, aynı satış ağlarını veya yöntemlerini kullanarak, aynı tedarikçilerle çalışarak varlık sürdürdükleri için bu durum, özellikle kritik kaynakların kıt olduğu ortamlarda örgütler arası çatışmayı artırmaktadır.
Kaynak bağımlılığı kuramında örgütün davranışları üzerinde etkili olan çevrenin özelliklerinden iç ilişkililik hakkında bilgi veriniz.
İşletme davranışı üzerinde belirleyici olabilen bir diğer karakteristik ise çevrenin iç ilişkililiğidir. İç ilişkililik, bir sektördeki aktörler arasında var olan ilişki, iletişim, iş birliği kurma biçimlerini ifade etmektedir. İç ilişkililiğin yüksek olduğu ortamlarda aktörlerin birbirlerinden haberdar olmalarını sağlayan, etkileşim biçimlerini belirleyen çok sayıda ilişki biçimi vardır. Örneğin işletmeler aynı ticaret birliklerine üyedir, yöneticiler ve çalışanlar belirli meslek örgütlerinin üyesidirler, kongre veya sempozyumlarda bir araya gelmektedir, işletmeler arasında konsorsiyumlar vb. yapılar üzerinden ortak çalışmalar yürütülmektedir, müşteriler ya da satıcılar kendi aralarında örgütlenmiştir. İç ilişkililiğin yüksek olduğu ortamlarda, her bir ilişkinin yapısından ya da doğasından kaynaklanan olası sorunlar nedeniyle işletmeler açısından belirsizliği ve istikrarsızlığı artıcı bir ortam oluşabilmektedir. Aktörlerin gevşek bağlara sahip olduğu, daha az ilişkide bulundukları ortamların, örgütler açısından daha az belirsizlik getireceği ve değişim girişimlerini kolaylaştıracağı öne sürülmektedir. Çünkü her aktörün eyleminin diğeri üzerinde etki yarattığı bir ortamda, ilişkinin yapısında ya da taraflarında bir değişiklik gerçekleştirmek çok daha karmaşık sonuçlar doğurma potansiyeline sahiptir.
Kaynak bağımlılığı kuramının temel kavramlarından olan kaynak kavramını açıklayınız.
Örgütlerin faaliyetlerini sürdürmek ihtiyaç duyduğu tüm girdiler anlamında kaynaklar, çeşitli çevresel aktörler tarafından kontrol edilmektedir. Yani söz konusu aktörler örgütlerin hayati kaynaklarının da sahibi konumundadır. Bu anlamda ürün ve hizmet satarak gelir elde ettiği müşteriler; üretimi gerçekleştirmek için gerekli ham madde, malzeme veya yarı ürünleri sunan tedarikçiler; yatırımları finanse etmek için gerekli fonları sunan kuruluşlar, işletmeye sermaye sağlayan yatırımcılar, hissedarlar; pazar koşulları, ürünler, teknolojik yenilikler, devlet müdahaleleri veya çeşitli kurumların düzenlemelerine ilişkin bilgilere sahip uzmanlar ya da kamu yöneticileri; yine faaliyetlerin sürdürülmesi açısından gerekli mesleki uzmanlık bilgisine ve deneyime sahip yöneticiler, çalışanlar, işletmenin hayati kaynaklarını kontrol eden tarafları ya da aktörleri ifade etmektedir.
Kaynak bağımlılığı kuramının temel kavramlarından olan bağımlılık kavramını açıklayınız.
Bağımlılık. Bağımlılık, bir aktörün bir faaliyeti ya da eylemi gerçekleştirirken bütünüyle ya da tam olarak kendi istediği sonuçlara ulaşamamasının nedenini oluşturmaktadır. Bir diğer deyişle bir sosyal sistem içinde ya da sosyal ilişkilerde, bir aktörün eylemini/faaliyetini gerçekleştirmek ile ilgili tüm koşulları ya da etkenleri tam olarak kontrol edememesi durumunda bağımlılık ortaya çıkmaktadır.
Örgütler, varlıklarını sürdürebilmek için gerekli kaynaklara ve desteğe ulaşabilmek üzere çevrelerindeki diğer aktörler ile bir mübadele ilişkisi içine girmektedirler. Bu mübadele ilişkisinin nesnesi para, fiziksel girdiler (ham madde, malzeme, araç, gereç), insan kaynağı veya bilgi olabilmektedir. Bağımlılık ilişkileri, örgütlerin faaliyetlerini ve ulaşmak istedikleri sonuçları şekillendirmek veya belirlemek konusunda getirdikleri kısıtlar nedeniyle önem taşımaktadırlar. Bu bağımlılıkların yapısının veri kabul edilmesi de mümkün değildir. Zaman içerisinde bağımlılık ilişkisinin taraflarının ya da ilişkilerin niteliğinin değişmesi, bu durumda örgütsel özerkliğin genişleyip daralması söz konusu olabilmektedir. Kaynak bağımlılığı perspektifi ile örgütler, çevreden yalıtık ya da bütünüyle çevresel belirlenime açık değil, özerklik sahibi ve bu özerkliği korumaya çalışan sosyal aktörler olarak kabul edilmektedirler. Diğer aktörlerle girilen karşılıklı bağımlılık ilişkileri söz konusu özerkliği kısıtlamaktadır ve bu nedenle de özerklik alanını örgüt lehine genişletebilmek için bu bağımlılık ilişkilerinin yönetilmesi gerekmektedir.
Kaynak bağımlılığı kuramının temel kavramlarından olan güç kavramını açıklayınız.
Güç: Örgütlerde farklı çıkarlara sahip iç ve dış çevresel aktörlerin birbirlerine karşı bağımlılık oluşturma, örgütün kararlarını kendi lehinde sonuçlar üretecek şekilde etkileme yeteneğidir.Güç, farklı çıkarlara sahip tarafların örgütlü biçimde bir araya geldiği düzenek içinde kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır. Bir tarafın çıkarlarını korumak ya da amaçlarını gerçekleştirmek konusunda diğer taraflara olan ihtiyacı ölçüsünde, söz konusu ilişkide bir güç yoğunlaşması meydana gelecektir. Ancak bu karşılıklı bağımlılık ilişkisi gücün tek dayanağını oluşturmamaktadır. Taraflar arasındaki asimetri, yani bir tarafın diğerine daha fazla bağımlı olması, örgütler arası güç ilişkisinin asıl dayanağını yaratmaktadır.Güç kavramı, hem işletmenin iç yapısındaki ilişkilerde ve kararlarda hem de dış çevresindeki aktörlerle girdiği mücadele sürecindeki işletme davranışlarında belirleyici olmaktadır. Bu çerçevede kaynak bağımlılığı kuramında güç kavramı hem iç hem de dış çevresel aktörler açısından incelenmiştir.
Örgütlerin içinde bulunduğu bağımlılık ilişkilerini yönetebilmesinin bir dizi ön
şartı bulunmaktadır. Bunlar nelerdir? Açıklayınız.
Örgütlerin içinde bulunduğu bağımlılık ilişkilerini yönetebilmesinin bir dizi ön şartı bulunmaktadır. Bunlar;
• Bağımlılık ilişkisinin farkında olmak: İşletmenin, bağımlı olduğu dışsal aktörleri doğru algılaması ve her birinin göreli ağırlığı hakkında fikir sahibi olması gerekmektedir. Bu konudaki yanlış anlama veya fark etmeme problemi, çoğunlukla yeni faaliyete başlayan genç işletmeler ya da yeni bir sektöre giren işletmeler açısından söz konusu olmaktadır.
• Talepleri doğru tanımlamak: İşletme bir çevresel aktörle bağımlılık ilişkisini tanımlamakta ancak karşı tarafın taleplerini ya da kendisine yönelik değerleme kriterlerini tam olarak ayırt edemeyebilmektedir. Örgütlerin verdiği tepkiler daha çok süreçleri etkinleştirmeye yönelmekte, sonuçların kendisinin sorgulandığı gözden kaçabilmektedir.
• Taleplerin çatışması: İşletmelerin faaliyet süreçleri aynı anda birden çok aktörle bağımlılık ilişkisi kurmayı ve yine aynı anda birden çok tarafın taleplerini karşılamayı gerektirmektedir. Ancak çoğu kez bu talepler, tarafların ve işletme ile taraflar arasındaki ilişkinin doğası gereği birbirinden farklı hatta zıt yönde ortaya çıkmaktadır. Hissedarların beklentileri ile çalışanların beklentileri arasındaki çelişki bu durumun tipik örneğini oluşturmaktadır. Aynı biçimde doğal çevrenin korunması konusunda işletme üzerinde oluşturulan toplumsal baskı, üretim maliyetlerinin kontrolü ile ciddi biçimde çelişebilmektedir. Bu durumda örgüt, çatışan talepler arasında seçim yapmak, beklentileri önceliklendirerek karşılamak durumundadır.
İşletmelerin çevresel talepler karşısında gösterdiği davranışlardan biri uymadır. Uyma davranışını kısaca açıklayınız.
İşletmelerin çevresel talepler karşısında gösterdiği davranışlardan biri uyma ya da taleplere itaat etme şeklinde kendini göstermektedir. Ancak buradaki uyum gösterme, yeni kurumsal kuramdan farklı bir anlayışla ele alınmaktadır. Kaynak bağımlılığı kuramına göre uyma davranışı örgütün özerkliğini kaybetmesi veya sınırlandırması anlamına gelmektedir. Karar verme konusunda oluşan kısıtlar ve sınırlılıklarla birlikte dışsal taleplere uyum gösterme, örgütün uzun dönemde varlığını tehdit edecek bir boyuta ulaşabilir. Bu nedenle örgütlerin dışsal taleplerin gereklerinden kaçınmaları ve özerkliklerini korumaya çalışmaları beklenmektedir. Yani dışsal taleplere uyma, örgüt açısından arzu edilmeyen bir durumdur. Özellikle birbiriyle çatışan talepler karşısında örgütün uyum göstermesi güç ve karmaşık bir süreç ortaya koymaktadır. Bu durumda örgütün hangi talepleri öncelikli olarak karşılayacağına, hangi talepler karşısında kaçınmayı tercih edeceğine karar vermesi gerekmektedir.
İşletmelerin çevresel talepler karşısında gösterdiği davranışlardan biri ayrı tutmadır. Ayrı tutma davranışını kısaca açıklayınız.
Ayrı Tutma: Örgütlerin çevresel baskılara karşı koymak veya tam olarak uymak yerine koşulların gerektirdiği davranışları gerçekleştiriyor gibi yapmasıdır. Yani ayrı tutma, taleplere görünürde uyum sağlanmasıdır. Örneğin çevre koruma ya da kalite standartları konusunda gerekli önlemleri aldığını dile getiren hatta bunu belgeleyen (çeşitli sertifikalar vb. yoluyla) bir işletme, kendi iç süreçlerinde standartlara aykırı uygulamaları sürdürebilmektedir.
Kaynak bağımlılığı kuramına göre, örgütlerin bağımlılık ilişkilerinden kaynaklanan baskı ve kısıtlara tepki olarak ortaya koydukları temel eylem biçimleri nelerdir?
Kaynak bağımlılığı kuramına göre, örgütlerin bağımlılık ilişkilerinden kaynaklanan baskı ve kısıtlara tepki olarak ortaya koydukları dört temel eylem biçimi bulunmaktadır. Bunlar aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir:
• Örgütsel bağımlılıkların yapısını değiştirmeye yönelik stratejiler: İşletmelerin büyümesi, birleşme, yatay ve dikey bütünleşmeler
• Örgütler arası kolektif yapılar oluşturmaya yönelik stratejiler: Normatif koordinasyon, iş birliği yapıları, ortak yönetim kurulu üyelikleri ve bağımlılığın örgütlü yönetimi
• Politik eylemlere girişme: Karşılıklı bağımlılığın yasalar ve sosyal yaptırımlar yoluyla yönetimi
• Üst düzey yönetici değişiklikleri