Uluslararası İletişim Dersi 1. Ünite Özet
Uluslararası İletişimin Altyapısı
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Uluslararası İletişim
İnsan, tarih boyunca, elde ettiği olanaklarla söz ve yazı yoluyla ürettiği bilginin akışını sağlamıştır. Önceleri evcilleştirilen at, güvercin vb. hayvanlar daha sonra ise ürettiği teknoloji ile daha geniş bir etki alanında daha ileri araçlarla bilginin ulaşımını sağlamıştır.
İlkel toplumlardaki haberleşmenin/iletişimin üç esas rolü;
- Gözcülük,
- Kitleleri karar almaya katma
- Öğretmedir.
Bu roller, uygarlığın gelişmesiyle daha karmaşık hale gelmiştir. Bu süreçte haberleşmenin görevleri genişletilmiş ve bu görevlerin yaygın hale gelmesi için gereçler ve yapılar bulunmuştur. Bu anlamda önce yazı geliştirilmiş, ardından baskı sanatı ile yazının çoğaltılmasına geçilmiş, matbaanın icadı ile basma ve yayma işlemi hız kazanmıştır. Daha sonra ses ve görüntünün sahneye girmesiyle radyo ve televizyon ortaya çıkmıştır. Bu araçların ortaya çıkışıyla birlikte ise kitle iletişim süreci başlamıştır. Günümüzde ise bilgisayar teknolojisi ile birlikte kitap, gazete, dergi gibi klasik iletişim araçlarının takip ve yayılma süreci ayrı bir boyut kazanmıştır.
Sosyal ve siyasal bünyeyi çerçeveleyen kitle iletişim araçları; aydınlatma, eğitme, kamuoyu yaratma ve yansıtma mekanizmasını oluşturmaktadır. Tüm bu etkilerinin belirleyicisi ise kullandığı sosyo-ekonomik yapıdır.
Kitle iletişim araçlar;
- Toplumun bilmediği, gitmediği yerler nesneler hakkında bilgi verir
- Yönetimle halk arasında ilişkiler kurarak merkezleşmeyi önler
- Kapalı ekonomiyi açıp milli pazarı açarak toplumu modernleştirir
- Verdiği haberler üzerinde toplumun dikkatinin yoğunlaşmasını sağlar
- Kişisel ve ulusal umutları arttırarak kalkınma için gerekli olan bilgi verici iklimi hazırlamış olurlar
- Kitle iletişim araçlarının prestij sağladıkları kişi ve grupların otoritelerini, statülerini meşrulaştırarak arttırma gücü, sosyo-ekonomik yapı değişmediği sürece var olan nüfuzluların statüsünü meşrulaştırmak ve pekiştirmek, sosyo-ekonomik yapıyı değiştiren bir toplum düzeni içindeyse, önderlik kurma yönündedir.
Küreselleşme, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasına paralel olarak dünya toplumlarının ekonomik, politik ve kültürel düzeyde çok yönlü olarak içiçe girdiği ve dünyanın bir ucundan olayların, kararların, çalışmaların ve etkinliklerin, yöresel ve ulusal sınırlar ötesinde toplumları etkileyebilmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu anlam toplumsal değişmeler, hiçbir ülke sınırı tanımadan bütün toplumları etkilemekte ve bu etkileşim süreçleri, kitle iletişim araçları ile daha da derinleşmektedir.
Küreselleşmenin özellikleri şu maddelerle açıklanabilir:
- 1970’ten bu yana ADB denetimindeki Bretton Woods ticaret sisteminin çöküşü ve bu sistemin bugün belli ulusötesi kurumlarca yönlendirilen, Japonya ve Avrupa’daki diğer kutuplar da işin içine girdiği için daha az merkezi ve finans kaynağı sürekli değişen bir sisteme dönüşümü
- Dört nala koşan bir teknolojik yenilik dalgası
- İş yerlerinin değişmesine ve mali işlemlerin anında gerçekleştirilmesine yol açtığı gibi tamamıyla yeni ihtiyaç ve isteklerin ortaya çıkmasına neden olan yeni medya ve iletişim biçimleri
- Mal ve insan taşımacılığında maliyetin azalması
- Ulusötesi ihracat teşvik bölgelerinin, yeni esnek üretim biçimlerinin ve karmaşık küresel mal zincirlerinin gelişimi
- Maaşlı emek gücünün sabit olarak büyümesi
- Çoğu devletin, mali politikalarının denetimini uluslararası borç verme kurumlarının ve Dünya Ticaret Örgütü gibi karar alma kuruluşlarının eline kaptırması
- Küresel ısınma, yakın bir gelişme olan “petrolde zirve” üretimi ve gıda, ilaç alanlarında gerçekleşen biyogenetik test sonuçları gibi ekolojik tehditlerin doğuşu
- Hem homojenleşme hem de direniş süreçleri hız kazanırken kültürün tahmin edilemez biçimlerde ön plana çıkışı
Tüm bu gelişmeler sonucunda, medya kültürü de temelde eşitsizliğe dayalı özellikleriyle karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, eşit olmayan biçimde gelişen medya kültürü, dünyanın çeşitli yörelerindeki bölünmeleri yansıtmak ve yaratmaktadır. Ulusötesi olan ve ulusötesi medya sahiplikleri tarafından üretilen medya kültürü, yine ulusötesi sermayenin mantığıyla birleşmiştir.
Medya kültürü, içsel çelişkilerle ve hegemonyacı medya kültürüyle çeşitli alt kültürler arasındaki çatışmalarla doludur. Simgeleri yenilikçidir, sürekli yaratıma dayanmaktadır. Yeni simgeler eski simgelerin üzerine inşa edilmektedir. Medya kültürleri yeni izleyicilere kolayca erişebilmektedir ve yüzeysel değerleri sürekli olarak değiştirmektedir. Aynı zamanda türdeşleşmeyi de teşvik etmektedir.
Amerikan Basını
Amerikan basını, farklı dönemlerde farklı yayın politikaları izlemiştir. İlk olarak 1600’lü yılların ortalarında Britanya basınının biçim ve içeriğinin görüldüğü sömürge gazeteleri ortaya çıkmıştır. 1700’lü yıllarla birlikte Bağımsızlık Savaşı gazeteleri yayınlanmaya başlamıştır. Daha sonraki yıllarda gazeteler politik uçlara bölünmüş ve George Washington’un 1789 yılında başlayan başkanlık dönemi ile birlikte parti gazeteleri ortaya çıkmıştır.
“Penny” gazeteleri ise Amerika’da popüler gazetecilik akımının ilk ürünleridir. Bu gazetelerle orta sınıf kesimindeki yeni okurlara ulaşmak ve onlara dünya hakkında öğretici bilgi verip, sınıf kimliğinin anlamını öğretmek amaçlanmıştır.1835’te kurulan “New York Herald” gazetesi bu türde yayın yapan gazetelerin önemli örneklerindendir. Penny basınıyla gazeteler, ticaretle uğraşan seçkin sınıfın değil, orta sınıfın olaylarını yansıtmaya başlamıştır.
Dünya basın tarihinde önemli bir isim olan Joseph Pulitzer 1878’de St. Louis Post-Dispach’i kurmuş, 1883’te ise New York World gazetesini satın almıştır. Pulitzer, bunları yaparak “Yeni Gazetecilik” adlı gazete akımını da başlatmıştır. Bu yeni akımın özellikleri şöyledir:
- Haber-personel organizasyonu ve yerel haber toplama şebekesini geliştirmek
- Yeni projeler oluşturmak
- Gazeteler için reklam desteği sağlamak
- Gazete fiyatını iki ve üç sentte tutmak
- Yeni sütunlara tarafsızlığı taşımak, çalışan sınıfları desteklemek
- Çarpıcı resimler ve büyük başlıklar kullanmak.
Pulitzer, gazetesinde her gün üç önemli şeyi sunarak kitleleri elinde tutmayı başlamıştır. Bu üç önemli şey; okunabilirlik, heyecan ve eğitimdir.
1900’lü yıllarda haberde uzmanlaşma ve profesyonelleşme ön plana çıkmıştır. Aynı zamanda telefonun yaygınlaşması da Amerikan gazeteciliğini beslemiştir.
1960’lı yıllarda ortaya çıkan İnsan Hakları Hareketi ile Amerikan basınına muhalif alt kültür ve yeraltı gazeteleri girmiştir.
1980’li yıllarda ifade özgürlüğünün korunması için büyük çabalar sarf edilmiş, banliyölerin gelişmesi ve Güney eyaletlerinde yeni küçük gazetelerin kurulmaya devam etmesi eski metropolitan gazetelerin yok olmasına yol açmıştır.
1990’lı yıllarda ise Amerikan günlük gazetelerinin, rekabet dolu karmaşık medya pazarı içinde dinamizme sahip oldukları görülmektedir.
ABD dünyada radyo ve televizyon yayıncılığına da öncülük etmiştir. Radyo yayıncılığı, 1920 yılında başkanlık yarışının canlı verilmesiyle başlamıştır. Televizyon yayınlığında ise CNN kanalı 1980 yılında yayına başlayarak kablolu yayıncılık ve habercilik alanlarında yeni bir dönemi başlatmıştır. CNN yayıncılığa şu yenilikleri kazandırmıştır:
- Canlı yayına önem vermesi
- 24 saat yayın yapması
- Tüm dünyada kurduğu yerel muhabir ağıyla ayrıntılı haberler yakalaması
- Özel haber birimleri oluşturması
İngiliz Basını
İngiliz basınında, ilk kez 1791 yılında yayınlanan “The Observer” dünyadaki en eski ulusal Pazar gazetesidir. 1785 yılında yayına başlayan “The Times” ise hem dünyanın en etkin hem de ülkenin en eski günlük ulusal gazetelerinden biridir. İngiliz yazılı basını özellikleri şunlardır:
- İngiliz basınında kişi başına düşen günlük gazete sayısı bakımından diğer Avrupa ülkelerine göre bir hayli yüksektir.
- Basın üzerinde devlet kontrolü ya da sansür yoktur ancak yayıncı bir takım yasalara tabidir.
- Vergi oranı diğer Batılı devletlere göre çok düşüktür. Gazete ve dergi satışlarında KDV yoktur.
- Gazeteler ekonomik yönden bir partiye bağımlı değildir ancak seçim kampanyalarında gazeteler okuyucularına bir siyasal partiye oy vermelerini öğütler.
1986 ve 1990 yılları arasında maliyet düşürücü yeni teknolojinin kullanılmaya başlanması ile birlikte İngiliz ulusal basınında da Amerikan basınında olduğu gibi büyümeler yaşanmıştır. Ancak bu büyümeler tüketici seçeneklerini arttırmakla sınırlı kalmış, ideolojik olarak bir genişleme yaşanmamıştır. Pazardaki liderler de rekabeti ortadan kaldırmak için kasıtlı bir biçimde promosyona başlayarak ve sayfa sayısını arttırarak maliyetlerin artmasına neden olmuştur. Bu dönemde gazete sayılarının artması yaşanan bu olaylar sonunda sadece dört yeni ulusal gazetenin ayakta kalabilmesi ile sonuçlanmıştır.
İngiliz kamu hizmeti yayın kurumu BBC(British Broadcasting Corporation) 1927 yılında kurulmuş ve yayınlarında kaliteli bir biçimde kamu hizmeti yayıncılığı gerçekleştirmiştir. Genel olarak radyo-televizyon programcılığının her türünde program üreten ve yayınlayan BBC, kamusal, bağımsız bir kurumdur ve gelirlerini TV ruhsat üçerinden sağlamaktadır.
Bunun yanı sıra İngiltere’de özel yayıncılık da yapılmaktadır. İlk özel televizyon kanalı 1955 yılında, ikincisi ise 1982 yılında kurulmuştur.
İtalyan Basını
İtalyan Anayasası, ifade özgürlüğünü garanti altına almış ve bu özgürlüğün sınırlarını da belirlemiştir. 1948 yılında çıkarılan Basın Yasası gazetecilik mesleği ile ilgili normlarda şu maddeleri düzenlemektedir:
- Gizlilik hakkı
- Manevi standartları koruma
- Cevap verme, iftira ve onur kırıcı yayın hakkı
- Editörlerin cezai sorumluluğu
1981 yılında çıkarılan bir yasayla İtalya basınında tekelleşmeyi önleme amaçlanmıştır. Gazete fiyatının başta hükümet tarafından belirlendiği İtalya’da 1988 yılında fiyat belirleme serbest bırakılmıştır
İtalya’nın en popüler gazeteleri spor gazeteleridir. Ülkede yalnızca 6 politik gazete bulunmaktadır ve bu gazeteler de politik partilerin organlarıdır.
Kamu yayıncılığı yapılan RAI kanalı dışında özel televizyonların da İtalya’da devreye girmesiyle birlikte 1970’li yıllarda yayıncılık alanında bir anarşi yaşanmaya başladığı gözlemlenmektedir. Bu bağlamda siyaset ve medya patronluğu içiçe girmiş, yayıncılık alanında hızla tekelleşme yaşanmaya başlamıştır. Bu durumu ortadan kaldırmak ve yayılmasını durdurmak için 1997 yılında tekelleşme karşıtı özel maddeler içeren bir yasa düzenlenmiş ve kabul edilmiştir.
Fransız Basını
Fransa’da modern basın 1789 Fransız Devrimi ile doğmuştur. Devrimin sınırsız basın özgürlüğünden faydalanılmış ancak sonraki yıllarda terörden ilk etkilenen gazeteciler olmuştur. Fransız yayıncılık sektöründe merkeziyetçi devlet tekelinden söz etmek mümkündür. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında hükümetler basını siyasal propaganda aracı olarak kullanmışlardır. Ayrıca Fransız basını ile ilgili yasal düzenlemeler de hep seçim dönemlerinde yapılmıştır. Bu da iktidarın iletişim sektörüne doğrudan müdahalesi olduğunun bir göstergesidir.
Fransız yayıncılık sektöründe kamu tekeli 1980’lerde sosyalistlerin iktidara gelmesiyle ortadan kalkmıştır. Yasal düzenleme açısından mükemmel bir görüntü çizen Fransız yayıncılık sistemi, uygulamada aşırı düzeyde partizan bir yapıdadır.
Alman Basını
Dünyada basın hayatı, 1450 yılında Almanya’da matbaanın bulunmasıyla başlamıştır. Almanya’da klasik anlamda ilk gazete ise 1609 yılında yayınlanmaya başlamıştır. Bu yüzyılda devlet basın üzerinde bir baskı unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır ve kilisenin basın üzerinde tam bir sansür yetkisi olduğu gözlemlenmektedir.
17’nci yüzyılda Almanya’nın siyasi birlikten yoksun bir ülke görünümünde olması ve sansür, Alman kamuoyunun oluşmasını engellemiş, gerçek basının doğmasını da gecikmiştir. 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde ise politik yayınlarda artış olduğu gözlemlenmektedir. Bu dönem basın liberal, tutucu, dini ve sosyal demokrat olmak üzere dört alanda yoğunluk göstermiştir.
1933 yılında Hitler’in iktidara gelmesi ile basın tam bir propaganda aracı olarak kullanılmaya başlanmış, basın üzerinde otorite kurmak için bakanlık dahi oluşturulmuştur. Bu anlamda birçok özgür basın susturulmuş, birçok gazete kapatılmıştır.
Latin Amerika Basını
Latin Amerika ülkelerinde gazete ortaklarının genel muhafazakar, gazetelerin yayın çizgilerinin ise radikal olduğu dikkat çekmektedir. Gazetelerin çoğunun basım kalitesi yüksektir. Otokrat yönetimlere karşı meydan okuyan, muhalif gazeteler daha çok Brezilya, Meksika, Kolombiya ve Şili’de basılmaktadır.
Enflasyon ve bölgede yaşanan ekonomik sıkıntılar, Latin Amerika ülkelerinde yazılı basın alanında karşılaşılan en büyük sorunlardır. Ayrıca bölgelerde zaman zaman yaşanan darbeler de basın için ciddi baskı dönemleri yaşanmasına neden olmaktadır.
Latin Amerika’da radyo yayınları 1930’ların başında iki Amerikan radyo istasyonu ile başlamıştır. Televizyon yayınları ise 1950’lerde faaliyet göstermeye başlamıştır.
Doğu Avrupa Basını
Orta ve Doğu Avrupa’daki özgür basın, 1989-1990 yıllarında politik ve sosyal değişimlerin şekillenmesinde büyük rol oynamıştır. Ancak bunun yanı sıra baskı fiyatları, yetersiz dağıtım sistemi, eski baskı yöntemleri ve yetersiz yöneticiler basının yaşadığı sorunlar olarak sıralanabilir.
Macar basınında Macarların diğer Doğu Avrupa ülkelerine göre daha hızlı ve cesur oldukları söylenmektedir. Macaristan’da basın yasası 1986 yılında çıkartılmıştır. Ülkede basın özgürlüğü önemlidir ve sansür yoktur.
Japon Basını
Japonya’da en eski gazete 1862 yılında çıkartılmıştır. İlk günlük gazete ise 1871-1940 yılları arasında çıkartılan Yokohoma Mainichi Shinbun’dur. Bu dönem çıkan gazetelerde genellikle Samuray sınıfı ve diğer entelektüelleri de içeren yüksek sınıflara yönelik ilanlar yer almaktadır. Radyo yayını ise 1925 yılında başlamıştır.
Japonya’da gazete endüstrisi, 19’uncu yüzyılın sonlarında ve 20’nci yüzyıl başlarında Japon toplumunda kapitalist esasların kökleşmeye başlamasıyla oluşmuştur. Japon medyası için dönüm noktası, İkinci Dünya Savaşı denebilir. Savaş sonrasında rekabet yeniden başlamış, 1960’larda endüstri teknolojiyle birlikte hız kazanmış, gazete üretimi kökten değişmiştir.
Hemen her konuya içeriğinde yer veren Japon basını geniş bir okuyucu kitlesine hitap etmektedir. Dünyanın en gelişmiş yayıncılık endüstrilerinden birine sahip olan Japonya’da, kamu kuruluşu olan NHK ve ticari sistem olmak üzere iki ulusal sistem bulunmaktadır.
Ortadoğu Basını
Ortadoğu’da işitsel ve görsel basın sömürgeci devletlerin girişimi ile oluşmaya başlamıştır. Özellikle radyo, Ortadoğu’da tüm dünya ile aynı zamanda hayata geçmiştir. Ancak televizyon yayıncılığı 1960’lı yıllarda başlamıştır.
Ortadoğu ülkelerinde araç olarak radyo ve televizyon sistemleri ortaya çıkış dönemlerine bakıldığında ülkelerle şu şekilde bağdaştırılabilir:
- İran: Krallığı güçlendirme aracı olarak
- Ürdün: Krallığın varlığını kurtarma aracı olarak
- Mısır Arap Cumhuriyeti: Ticari yayına ağırlık veren sistem olarak
- Irak: Kültür ayrılığını uygulayan sistem olarak
- Suriye Arap Cumhuriyeti: Devlet organı olarak işletilen sistem
- İsrail: Ortadoğu’da özerk sistem olarak
- Lübnan: Ortadoğu’da karma sistem olarak
Asya Basını
Asya basınına bakıldığında, Çin’de kitle haberleşme araçlarının ve kültürel üretimin denetiminin devletten çok Komünist Parti elinde olduğu görülmektedir. Hong Kong, Endonezya, Malezya, Singapur ve Tayland gibi ülkelerde yazılı medya özel mülkiyetteyken, elektronik medya kamu ve devlet mülkiyetindedir. Bu ülkelerde basın özgürlüğünden söz etmek de pek mümkün değildir.