Kelam´a Giriş Dersi 8. Ünite Sorularla Öğrenelim
Kelamda Varlık
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Müslümanlar varlık problemi ile ilk defa ne zaman ve nasıl karşılaşmışlardır?
Ne zaman ki, Müslümanlar, fetihlerle birlikte Hicaz bölgesinin dışına çıkıp eski medeniyet merkezleri olan Irak, Mısır, Suriye ve Anadolu’nun güney kısmına intikal ettiler, yeni ve soyut bir takım felsefî düşünceler ve problemlerle yüz yüze geldiler. Bu problemlerin başında da varlık konusu gelmekteydi.
Arapçada “vücûd” ve “mevcûd” kavramı ne zaman kelâmın konusu haline gelmiştir?
Arapçada vücûd olarak isimlendirilen varlık ile mevcûd olarak isimlendirilen varolan meselesi, yüzyıllardır felsefenin temel konusu olmasının yanında erken dönemden itibaren kelâmın da temel ve öncelikli konusu haline geldi.
Kelam kelimesinin sözlük anlamı nedir?
Kelam bir fikri, bir manâyı tam olarak anlatan söz, lafız, konuşma, nutuk, ibare demektir?
“Varlık”ın tanımı ile ilgili olarak ne söylenebilir?
Tarifi itibariyle düşünüldüğünde varlık, soyut ve genel kavramlar tarafında yer alır. Bu yüzden varlığın tam bir tarifinin yapılamayacağı kanaati hâkimdir.
Fahreddîn er-Râzî varlığı nasıl tarif eder?
Fahreddîn er-Râzî’ye göre varlık, ya bilinen vasıtasıyla bilinmeyeni açıklamalı ya da en azından tarif edilene işaret etmelidir.
Kelâmcıların varlık ve sıfat arasında kurdukları ilişki nasıldır?
Kelâmcıların bir kısmı varlığı varolanın zatının aynı kabul ederken diğer bir kısmı varlığı sıfat olarak görme taraftarıdır. Zaten kelâm bilginlerinin çoğunluğu varlığı, varolan zatın bir sıfatı olarak kabul etme eğilimindedir. Nitekim Mu‘tezile kelâmcısı Kâdı Abdulcebbâr ile Eş‘arî kelâmcısı Fahreddin er-Razî, varlığı sıfat olarak telakki ederler. Buna karşılık içlerinde Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî, Bâkıllânî ve Cüveynî’nin de bulunduğu ilk dönem Eş‘arî âlimleri varlığı zatın aynı olan nefsî sıfat sayarlar.
Mu‘tezile ve Sünnî kelâmcılarda varlık/vücûd ve varolan/mevcûd ayrımı ve tartışmasına bakış açıları nedir?
Felsefe ile çok sıkı ilişkiye girmemiş olan ilk devir Mu‘tezile ve Sünnî kelâmcılarda varlık/vücûd ve varolan/mevcûd ayrımı ve tartışması söz konusu değildir. Zaten onların temel amacı, felsefî anlamda varlık ve varolan tartışması olmayıp âlemin varlığının geçiciliğinden hareketle Allah’ın ve varlığını ve birliğini ispattır.
Mutlak anlamda varlık ve varolan kavramları ne zaman kelâmcılar arasında tartışılmaya başlanmıştır?
Mutlak anlamda varlık ve varolan kavramları, felsefenin etkisiyle Gazzâlî’den sonra kelâmcılar arasında tartışma konusu olmaya başlamıştır. Nitekim ilk dönem kelâmcıları, “Allah var mıdır?” sorusuyla değil, “Allah nasıl varolandır?” veya “Allah’ı diğer varolanlardan ayıran temel özellikler nelerdir?” gibi sorularla meşgul olmuşlardır. Çünkü onlar soyut ve karşılığı sadece zihinde olan varlıkla değil, zihin dışında gerçekliği bulunan varlıkla yani varolan ile ilgilenmişlerdir
Sünnî kelâmcılar, Allah’ın ve sıfatlarının varlığını nasıl değerlendirmişlerdir?
Sünnî kelâmcılar, Allah’ın varlığı gibi, sıfatlarının varlığının da zihin dışındaki dış dünyada bir gerçekliğinin varolduğu görüşündedirler. Nitekim kelâmcıların esas amacı, Allah ile âlem arasındaki temel ayrımı göstermektir. Bundan dolayı onlar, varlığın ne olduğundan çok kaç kategoriye ayrıldığı üzerinde dururlar.
Varolanın/mevcûdun kelâm kitaplarındaki tarifi nasıldır?
Varolanın/mevcûdun kelâm kitaplarındaki tarifi, “sâbit ve kâin olan şey” şeklindedir. Tarife bakıldığında varolan karşılığında sâbit, kâin ve şey şeklinde üç kavram kullandığı görülür. Dikkat edilirse tarifteki asıl karaşılık şey kavramıdır, diğerleri ise bunun niteliğidir.
“Şey” kavramı Arapça dilinde nasıl kullanılır?
Şey kavramı Arapça dilinde varolan karşılından kullanılır. Nitekim Ebû Hanife el-Fıkhu’l-Ekber adlı risâlesinde Allah varolandır. Bundan dolayı O’na şey denilebilebilir. Çünkü şey, Arap dilinde varolan karşılında kullanılır. Bu kavram tek başına kullanılabileceği gibi, pekiştirmek için sâbit ve kâin sıfatları ile de desteklenebilir. Bu durumda varolan demek, her türlü nitelikten soyutlanmış şey değil, sâbit ve kâin nitelikleri ile belirlenmiş şeydir. Bununla birlikte şey, sâbit ve kâin kelimeleri arasında ciddi bir anlam farklılığı söz konusu değildir.
Varolanın tarifi kelâma göre nasıl yapılabilir?
Varolan, varlığında şüphe duyulmayan, algılayan kişiden bağımsız olarak bulunabilen ve dış dünyayada gerçekliği olandır. Daha kısa bir ifade ile varolan, zihin haricinde kesin bir gerçekliği bulunandır.
Mu‘tezile ile Sünnî kelâmcılar arasında “var olmayan” kavramı üzerinde nasıl bir ayrışma söz konusudur?
Mu‘tezile ile Sünnî kelâmcılar arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır. Mu‘tezile’ye göre yokolan dediğimiz şeylerin de, neticede bir varlığından bahsedilebilir. Ancak Sünnî kelâmcılar, yok olanı hiçbir şey yani varlığa konu olmayan olarak gördüklerinden Mu‘tezile’nin bu anlayışını yanlış bulurlar.
Durumuna ve gerçekleşme özelliğine göre yokolanı kaç kategoriye ayırmak mümkündür?
3 kategoriye ayırmak mümkündür: • Olması imkansız olan (muhal/imkansız), • Şu anda olmayan gelecekte gerçekleşecek olan (henüz vuku bulmamış), • Geçmişte olmuş ve bitmiş olan (vuku bulmuş).
Kelâm literatüründe özellikle Gazzâlî öncesinde varlık kaç kategoride ele alınır?
Kelâm literatüründe özellikle Gazzâlî öncesinde varlık iki kategoride ele alınır. Bunlar • Kadîm • Hâdis’tir.
“Vâcib” ve “mümkin” terimleri neden kelâm içerisinde aslî ve yerli unsur olarak yer edinememiştir?
“Vâcib” ve “mümkin” terimleri felsefî terimler oldukları için kelâm içerisinde aslî ve yerli unsur olarak yer edinememiştir.
Gazzâlî, vâcib ve mümkin kavramlarını nasıl kullanmıştır?
Gazzâlî, bu terimleri ontolojik anlamdan soyutlayarak mantıksal hükümler diğer bir tabirle aklın ortaya koyduğu hükümler anlamında kullanmıştır. Ondan önce Hicri IV. asrın sonlarında yaşamış olan Matürîdî âlimi Ebû Seleme es-Semerkandî de söz konusu kavramları aklın hükümleri olarak ele almıştır.
Kadîm ve hâdis terimlerinin kelâm sistemine uyum göstermesinin sebebi nedir?
Kadîm ve hâdis terimlerinin kelâm sistemine ve zihniyetine uyum göstermesinin veya ontolojik anlamdaki vâcib ve mümkin terimlerinin bu sisteme yabancı kalmasının nedeni, yaratma düşüncesidir. Buna göre “Allah’ın dışındaki her şey” anlamına gelen âlem sonradan olmuş, diğer bir ifade ile yoktan yaratılmış varlıklar bütünüdür. Bu yaratılma veya sonradan olma anlamını tam ifade eden hâdis ya da muhdes kelimeleridir.
Mümkin ve vâcib kavramları felsefede nasıl kullanılır?
Mümkin ve vâcib kavramları felsefedeki anlamları ile düşünüldüğünde yaratmaya değil, tercih etmeyi gerektirdiği görülür. Buna göre Tanrı, yoktan yaratan değil, var olanın yokluk ya da varlık yönü tercih, tayin ve tahsiste bulunandır. Dolayısyla kelâmda olduğu gibi mutlak anlamda yoktan yaratma düşüncesi, felsefede bulunmamaktadır. Bundan dolayı da, onlara göre mümkin, varlık ve yokluk yönü eşit olandır. Tanrı, onun hangi tarafını tercih ederse o yönde bir gerçekleşme olur.
Hâdis kelimesi nasıl bir dönüşüm geçirmiştir?
Hâdis, sonradan olma, aynı kökten türetilmiş olan muhdes ise sonradan varedilmiş anlamındadır. Bu anlamlarına ilave olarak önceden yok iken sonradan olma, yoktan var edilme anlamları yüklenerek terimleştirilmiştir.
Kadîm felsefedeki vâcib teriminden hangi surette ayrılır?
Kadîm, öncesiz olması ve kendisi varken başka bir varlığın olmaması anlamları ile felsefedeki vâcib teriminden ayrılır.
Bâkıllânî varlığı ve varlık görüşünü hangi esaslar atabi tutmaktadır?
Eş’ari kelâmcısı olan Bâkıllânî bu paralelde varlığı kadîm ve hâdis ayrımına tâbi tutmakta ve varlık görüşünü bu ayrım üzerine kurmaktadır. Ona göre kadîm kelimesi dilde iki tür varlık için kullanılmaktadır. Bunlar: • Hâdis olmakla birlikte tayin edilmiş bir zaman önce var olan ve yine belirli bir zaman diliminde varlığını sürdüren varlıklar, • Kendisi için vakit tayin edilemeyen, ezelî ve ebedî olan varlık yani Allah’tır.
“Muhdes” kavramı Arapça’da hangi temelde kullanılmaktadır?
Muhdes, sonradan olan, yoktan varlığa çıkarılan anlamındadır. Daha önce değinildiği gibi kelimenin günlük kullanımında terim anlamını çağrıştıracak bir anlam da vardır. Örneğin, “Falanca bu arsada bir bina ihdas etti” anlamına gelen “Ahdese fülan, fi hazihi’l-arsa bina” denildiğinde, bu dili konuşan Araplar bu sözden “Daha önce olmayan bir bina yaptı” anlamının kastedildiğini anlarlar.
Kadîm ile hâdis kelimelerinin terim anlamları gözetildiğinde aralarındaki temel fark nedir?
Kadîm ile hâdis kelimelerinin terim anlamları gözetildiğinde aralarındaki temel fark, kadîm için ne önce ne de sonradan bahsedilebilirken hâdis için hem önce hem de sonradan bahsedilebilir. Bu da kadîmin zaman ve mekândan bağımsız, hâdisin ise zaman ve mekân ile kayıtlı olmasından kaynaklanmaktadır. Zira önce ve sonra zaman ve mekâna göredir.
Gazzâlî’nin, varlığın yer kaplamasına (mütehayyiz) göre yaptığı taksimat nasıldır?
Gazzâlî, varlığı yer kaplamasına (mütehayyiz) göre bir taksime tabi tutar. Buna göre, Varolan (mevcûd) ya yer kaplayandır (mütehayyiz) ya da yer kaplamayandır (gayr-i mütehayyız). Yer kaplayan, birleşik (mürekkep) değilse cevher-i ferd; birleşik ise cisimdir. Yer kaplamayan, varlığı için başkasına ihtiyaç duyan araz, varlığı için bir başkasına ihtiyaç duymayan Yüce Allah’tır.
Gazzâlî öncesi kelâm literatüründe Allah’ın varlığı neden tikelden tümele giden bir özellik taşır?
Gazzâlî öncesi kelâm literatüründe Allah’ın varlığı hudûs delili ile isbat edilmeye çalışıldığından, bu delilin doğası gereği tikelden tümele giden bir özellik taşır.
Kelâm anlayışına göre âlemin muhtevası nedir?
Kelâm anlayışına göre âlem, cevher ve arazlar ile bunların birleşimi (müellef) sonucu ortaya çıkan cisimden ibarettir.
Kelâmın varlık tasnifinde, kadîm varlık tarafını dolduran etmenler nelerdir?
Kelâmın varlık tasnifinde, kadîm varlık tarafını Allah’ın zatı ve sıfatları oluşturur.
Allah’ın sıfatlarının kadîmliği nasıl açıklanabilir?
Allah’ın zatı kendiliğinden kadîm (lizâtihî kadîm) iken sıfatları, zatına bağlı olarak kadîm (ligayrihî kadîm) olma özelliği kazanırlar. Aslında Allah ile sıfatlarını ayrı düşünmek bile doğru değildir. Çünkü bir varlığın sıfatları o varlığın tamamını oluşturur veya ifade eder. Allah’ın sıfatları da onun varlığının tamamının ifadesidir.
Mu‘tezile mezhebi bilginleri, Allah’ın sıfatlarını nasıl kabul etmişlerdir?
Mu‘tezile mezhebi bilginleri, Allah’ın sıfatlarını onun zatının aynı kabul etmişlerdir.
Sünnî kelâmcılar Allah’ın sıfatlarını nasıl kabul etmişlerdir?
Sünnî kelâmcılar “Allah’ın sıfatları ne onun kendisi ne de ondan bağımsızdır” diyerek ilahî sıfatların Allah’ın zatından tamamıyla ayrı ve bağımsız olmadığını ifade etmişlerdir.
Allah’ın noksan sıfatlardan münezzehliği, zaman ve mekândan müstağni oluşu kısaca nasıl açıklanabilir?
Allah, zaman ve mekân içinde bulunmayan, sayısal anlamda tanımlamaya uygun düşmeyen, yegâne, tek ve hiçbir şeye ihtiyaç duymayan yüce bir varlıktır. Diğer bir deyişle o, birleşik olma, mekân tutma, eksik olma, ihtiyaç duyma, gelişme-gerileme, olgunlaşmanoksanlaşma gibi hiçbir özelliği taşımaz. Onun bölünmesi, parçalanması, kısımlara ayrılması ve yönlerinin bulunması düşünülemez. Çünkü bu gibi hususlar zaman ve mekân içinde bulunan varlıklar için geçerlidir. Yüce Allah için ne zaman ne de mekân söz konusu olmadığı için O’nun yönünden, kısmından, parçasından da söz edilemez. Zira O her şeyden müstağni, hiçbir şeye ihtiyacı bulunmayan, aksine her şeyin kendisine ihtiyaç duyduğu bir varlıktır.
Allah’ın âlem üzerinde nasıl bir kudreti vardır?
Allah, âlemi yaratmış ve O’nun idaresini yürütmektedir. Âlemde var olan her şey O’nun yarattığıdır ve varlığını sürdürebilmek için O’nun müdahale ve desteğine ihtiyacı vardır. Hiçbir şey onun bilgi ve iradesi dışında değildir. Ne olursa onu bilir, ne dilerse o gerçekleşir.
Allah’ın âlemde olup bitenler hakkında bilgi sahibi olması kısaca nasıl açıklanabilir?
Dünyada, karada, denizde, dağların başında, uzay boşluğunda her nerede olursa olsun Allah’a gizli kalamaz, ilminin ve iradesinin dışına çıkamaz. O, büyük bir nesneyi veya olayı bildiği gibi küçük bir nesneyi ve olayı da aynı şekilde bilir. Çünkü O’nun için zaman ve mekan söz konusu değildir, bu yüzden açık-gizli, küçük-büyük, duran hareket eden arasında bir fark yoktur.
Allah’ın sıfatları, temelde kaç kategoriye ayrılır?
Allah’ın sıfatları, selbî ve subûtî olmak üzere temelde iki kategoriye ayrılır.
Selbî sıfatlar nasıl tarif edilir?
Selbî sıfatlar Allah’ın ne olmadığını anlatan sıfatlardır. Allah’ın şanına uygun düşmeyen, O’na nispet edilmesi yakışık almayan, bir eksikliği ve çirkiniği çağrıştıran bütün özellikleri ondan uzak tutmayı hedefleyen sıfatlar, selbî sıfatlar tarafını oluşturur. Allah’ın kendi dışında bir varlığa ihtiyaç duyması, birden fazla ilahın bulunması, başka varlıklara benzerliğinin söz konusu olması gibi hususlar yukarıda saydığımız tanımlama içinde girer.
Allah’ın selbî sıfatları nelerdir?
Allah’ın ne olmadığını anlatan sıfatlardır. Allah’ın selbî sıfatları: • Vücûd • Kıdem • Bekâ • Vahdâniyet • Muhâlefetün li’l-havâdis • Kıyâm bi nefsihî’dir.
Allah’ın “vücûd” sıfatı nasıl tarif edilebilir?
Vücûd, Allah’ın var olması, yok olmasının düşünülememesi şeklinde tarif edilebilir.
Allah’ın “kıdem” sıfatı nasıl tarif edilebilir?
Allah’ın “kıdem” sıfatı geçmişe doğru başlangıcının bulunmaması şeklinde tarif edilebilir.
Allah’ın “bekâ” sıfatı nasıl tarif edilebilir?
Allah’ın “bekâ” sıfatı, gelecek yönünde bir sonunun bulunmaması şeklinde tarif edilebilir.
Allah’ın “vahdâniyet” sıfatı nasıl tarif edilebilir?
Allah’ın bir ve tek yani yegâne olması, iki ve daha fazla olmaması şeklinde tarif edilebilir.
Allah’ın “muhâlefetün li’l-havâdis” sıfatı nasıl tarif edilebilir?
Allah’ın yaratılmış hiçbir varlığa benzememesi şeklinde tarif edilebilir.
Allah’ın “Kıyâm bi nefsihî” sıfatı nasıl tarif edilebilir?
Allah’ın bir başka varlığa ihtiyaç duymaması şeklinde tarif edilebilir.
Allah’ın subutî sıfatları neyi belirtir?
Subutî sıfatlar, Allah’ın ne ve nasıl olduğunu anlatan sıfatlardır.
Allah’ın subutî sıfatları nelerdir?
Allah’ın subutî sıfatları: • Hayat • İlim • İrâde • Kudret • Tekvîn • Semi’ • Kelâm • Basar’dır.
Allah’ın “İlim” sıfatı nasıl tarif edilebilir?
Allah’ın her şeyi bilmesidir.
Allah’ın “İrâde” sıfatı nasıl tarif edilebilir?
Allah’ın hiçbir sınırla kayıtlı olmayacak şekilde dilemesidir.
Allah’ın “Kudret” sıfatı nasıl tarif edilebilir?
Dilediği her şeye güç yetirebilmesidir.
Allah’ın “Tekvîn” sıfatı nasıl tarif edilebilir?
Güç yetirdiği her şeyi yaratmasıdır.
Allah’ın “Kelâm” sıfatı nasıl tarif edilebilir?
Allah’ın yarattığı varlıklara vahiyde bulunması yani onlara sözlü olarak hitap etmesidir.
Allah’ın “Semi’” sıfatı nasıl tarif edilebilir?
Allah’ın kâinatta bulunan her şeyi işitmesidir.
Allah’ın “Basar” sıfatı nasıl tarif edilebilir?
Allah’ın kâinatta bulunan her şeyi görmesidir.
Mu‘tezile ve Eş‘arî mezhebi mensupları, Allah’ın sıfatları hakkında ele aldıkları ekstra düşünceler nelerdir?
Mu‘tezile ve Eş‘arî mezhebi mensuplarınca fiilî sıfatlar adı altında bir sıfat grubu daha öngörülmüştür. Bu ayrımla onlar, Allah’ın kudret sıfatının taalluku/tecellisi ile ortaya çıkan fiilleri ayrı bir kategori olarak düşünmüşlerdir. Bu kategori, Allah’ın yaratması, diriltmesi, öldürmesi, rızık vermesi, yaşatması, ihsan ve ikramda bulunması gibi sıfatları ifade eder. Anılan mezheplere göre bu tür sıfatlar Allah’ın fiilleridir ve kudret sıfatının eseri olmaları dolayısıyla da hâdis yani sonradan olmadırlar.
Ekollerin Allah’ın sıfatlarını tasnif etmesinden başka mevcut olan sıfatlar da var mıdır?
Bir başka sıfat kategorisi ise, Kur’ân ve hadîslerde geçen müteşabih lafızlardır. Bu lafızlar Allah’a izafe edilmekle birlikte anlamında bir netlik bulunmamaktadır. Zaten bu yüzden zihne karışık gelen anlamında bu tür ifadeler müteşabih lafızlar denilmiştir. Bu şekilde Allah’a izafe edilen ve açık bir anlamı bulunmayan veya anlamı konusunda ihtilaf edilen sıfatlara haberî sıfat adı verilmiştir.
“Âlem” teriminin anlamı nedir?
Âlem terimi kelâm kaynaklarında Allah’ın dışında varolan her şey diye tarif edilir.
Kelâm mezheplerinin Allah ve âlem tasavvurlarında muallakta kalan husus nedir?
Kelâm mezhepleri ayrıntılarda ihtilafa düşmüşlerdir. Ayrıntı dediğimiz husus da, Allah ve âlem tasavvurunda varolanlar kategorisine giren nelerin Allah’a ait, nelerin âleme ait olduğudur. İşte bu nokta, ciddî ihtilafların ve tartışmaların sürdüğü yerdir.
Mutezile’ye göre Allah ve âlemin varlıkları arasında nasıl bir tasnif yapılmalıdır?
Mutezile’ye göre Allah yegâne kadîm varlık olduğuna göre onun dışındaki varlıklar, âleme dâhil edilmeli ve hâdis kategorisinden sayılmalıdır.
Mu‘tezile’den ayrı düşünen Sünnî kelamcılara göre Allah’ın sıfatları ile varlığının ilişkisi nasıldır?
İlahî sıfatlar hususunda Mu‘tezile’den ayrı düşünen Sünnî kelâmcılar, bunları, yukarıdaki mevcut kategorisine eklenmiş üçüncü bir unsur olarak görmüşlerdir. Onlara göre sıfatların her ne kadar hariçte gerçeklikleri var ise de Allah’tan bağımsızlıkları söz konusu değildir. Dolayısıyla bu sıfatlar, âlemin bir parçası değil, Allah’ın nispetleridirler.
Kelâm ilminde âlemin muhtevası nedir?
İnsan, cin, melek, şeytan, hayvan, bitki, taş, toprak gibi canlı cansız bütün varlıklar âlem adı altında bir çerçeveye dâhil edilmiş ve hâdis olma ortak noktasında birleştirilmiştir. Belki bu varlıkların birbirleri arasında ve kendi içlerinde nicelik ve nitelik bakımından farklılıkları söz konusu ise de, yaratılmış olma ortak noktasında birleşmektedirler.
Kelâmda “cevher” nasıl tarif edilir?
Cevher, şahidde bulunan, araz kabul eden mütehayyiz akledilebilir bir varlıktır diye tarif edilir.