İslam Mezhepleri Tarihi Dersi 5. Ünite Sorularla Öğrenelim
Şiilik I
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Şîa’nın kelime anlamı nedir?
Şia, bir toplumda aynı mesele etrafında teşekkül eden gruplardan (fırkalar) her birine verilen isimdir.
Şîa’nın terim anlamı nedir?
Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’ini halifeliğe en layık insanlar olarak gören, Hz. Ali’yi meşru halife kabul eden, ondan sonraki halifelerin de onun soyundan gelmesi gerektiğine inanan toplulukların müşterek adı olmuştur. Bundan dolayı Şîa, eş-Şîa şeklinde kullanılmak suretiyle, Hz. Ali ve ona tabi olanları ifade etmek için özel bir isim haline gelmiştir.
Sunnî ve Şiî kaynaklar dikkate alındığından Şîa’nın tarifi nasıl verilebilir?
- Ali’ye taraftar olanların, ?
- Ali’nin bizzat Hz. Peygamber’den sonra insanların en üstünü (efdal) olduğuna inananların, ?
- Ali’nin bizzat Hz. Peygamber tarafından imamlık ve halifeliğe tayin olunduğunu; dolayısıyla halifeliğin onun ve Ehl-i Beyt’ inin hakkı olduğunu ileri sürenlerin, ?
- Ali’den sonraki imamların da mutlaka onun soyundan (Ehl-i Beyt), açık veya gizli bir nass ile tayin ve vasiyet olunacağını kabul edenlerin, ?
- İmamların büyük ve küçük günahlardan korunmuş (masûm) ve özel (vehbî) bir bilgiyle donatılmış olduklarını söyleyenlerin teşkil ettiği bir topluluktur. ?
Şîa’nın büyük çoğunluğuna göre Hz. Peygamber döneminde Ali Şîası olarak anılan sahabîler kimlerdir?
Bir çok Şîa alimine göre Hz. Peygamber döneminde başta Selmân-ı Fârisî, Ebû Zer el-Gıfârî, Mikdâd b. el-Esved ve Ammâr b. Yâsir gibi sahabîler Ali Şîası olarak anılmaktadırlar.
Hz. Ali’nin Hz. Ebû Bekir’in Halifeliğine bakışı nasıl olmuştur?
Hz. Ali’nin ilk dönemde Ebû Bekir’in halife seçilmesinden hoşlanmadığı, ona biat etmeye belli bir süre yanaşmadığı hususunda ittifak halindedir. Hz. Ali’nin, Hz. Ebû Bekir ve önde gelen diğer zevâtla yaptığı konuşmalarda, kendisinin halifeliğe daha fazla hak sahibi olduğuna işaret ederek, Kureyş’in Resûlüllah’ın soy ağacı olması durumunda, Ehl-i Beyt’in bu soy ağacının meyvesi olacağına atıfta bulunduğuna dair kayıtlar mevcuttur.
Ebû Bekir ve Ömer dönemlerinde Ali taraftarlığının siyasî bir taraftarlığın ötesine geçmemesinin nedeni nedir?
Ebû Bekir ve Ömer devrinde devlet ve toplum idaresinde tamamıyla liyakat ve ehliyetin hakim olması ve her iki halifenin de adalet ve hakkaniyete uygun hareket etmeleri sebebiyle, toplumda başka bir idareceyi iş başına geçirme özlemi ortaya çıkmamış; dolayısıyla Ali taraftarlığı belirli ölçüde, siyasî bir taraftarlıktan öteye geçmemiştir.
İlk Ali taraftarları kimlerdir ve ne olarak adlandırılırlar?
Hz. Ali’nin beşer-üstü bir varlık ya da Allah ve Peygamber tarafından görevlendirilmiş bir imam olduğunu iddia etmiyorlar, sadece siyasî manada onun imâmet ve hilâfetini destekliyorlardı. İşte bu grup İslâm tarihinde genellikle eş-Şî‘atü’l-ûlâ, yani ilk Ali taraftarları olarak anılmışlardır.
Abbâsiyyûn-Aleviyyûn çekişmesi olarak bilinen olay ilk olarak ne zaman ortaya çıkmıştır?
Abbasoğulları’nın, Emevîler’i devirip başa geçmelerinden sonra, önceden işbirliği yaptıkları Alioğulları’nı dışlamaları üzerine, ilk defa ciddi olarak Abbâsiyyûn-Aleviyyûn çekişmesi tarih sahnesine çıkmıştır.
Şîa hareketinin parçalanmasına ve birinci asrın sonunda bir dizi fırkaya bölünmesine yol açan olay nedir?
Vasiyet nazariyesine dayanan Keysâniyye, Peygamber’in, Ali’yi vasî olarak atadığını öne sürüyor; bunu ondan sonra Hasan ve Hüseyin’e, sonra da İbnü’l-Hanefiyye’ye taşıyor; ondan sonra ise oğlu Ebû Hâşim’e götürüyordu. Bu gelişme Şîa hareketinin parçalanmasına ve birinci asrın sonunda bir dizi fırkaya bölünmesine yol açmıştır. Her bir fırka Ebû Hâşim’den vasiyetli olduğunu iddia etmiştir.
Ğâlî fırkalar olarak kabul edilen fırkalar hangileridir?
Hz. Ali’nin ilahlığını ve ölümsüzlüğünü ileri süren Sebeiyye, Ali’nin ilahlığını, vasîliğini, Ali evlâdının kutsallığını, geleceği bildiklerini, tenâsüh, rec‘at, bedâ ve ibâha ile ilgili iddiaları ileri süren Keysâniyye müşterek ismi altında toplanan Beyâniyye, Cenâhiyye, Harbiye, Hâşimiyye, Kerbiyye, Muhtâriyye ve Rizâmiyye gibi fırkalar, ğâlî fırkalar olarak kabul edilmektedir. İsmail b. Cafer’in ölmediğini, tekrar dönüp dünyayı ıslah edeceğini ileri sürenlerler, her zâhirin bir bâtını bulunduğunu iddia ederek bâtınî tevile yönelen İsmâilîler, Karmatîler, Bâtınîler, Seb‘iyye, Muhammire ve günümüzdeki inanç ve tatbikatları itibarıyla Nizâriyye, Şîa’nın ğâlî fırkalarındandır. İsmen İbn Nusayr en-Nemîrî’ye nisbet edilen, Hz. Ali’yi ilâh kabul eden ve günümüze kadar gelen Nusayriyye veya Nemîriyye yine bu tür fırkalardandır. Aynı şekilde Şeyh Ahsâî’ye nisbet edilen Şeyhiyye, Bâb Ali Muhammed Şîrâzî’ye bağlı olan Bâbîlik ve müstakil bir din olarak ortaya çıkmadan önceki Bahâîlik de birer ğâlî fırka özelliği taşımaktadır.
Şiîliğin Fars kültüründen etkilenme sonucu ortaya çıktığını söyleyenlerin bu iddaalarını dayandırdıkları olaylar nelerdir?
Arapların hür seçime, Farslar’ın ise hükümdarlık ve bunun verâsetle intikaline meyilli oldukları; tabiatları gereği halifenin seçimle iş başına geleceğini düşünmemeleri; Hz. Peygamber’in vefatını takiben, vârisi olmayanların onun halifeliğini üstlenmelerini hilâfeti gasbetmek olarak kabul etmeleri; İslâm perdesi altında Ehl-i Beyt muhabbeti izhar ederek Ali’nin gördüğü muameleye karşı çıkmaları; Hz. Hüseyin’in İran hükümdarı Yezdücürd’ün kızıyla evliliği sebebiyle Hüseyin’in neslini eski hükümdarlarının vârisleri gibi kabul etmeleri ve Selmân-ı Fârisî gibi Hz. Ali yanlılarının İran asıllı olması gibi sebeplere dayanılarak Şiîliğin Fars kültüründen etkilenme sonucu ortaya çıktığıdır.
Zeydîlik nedir?
Zeydîlik, İmâmiyye Şîası’nın dördüncü imamı Ali b. Hüseyin Zeynelâbidîn’in oğlu Zeyd’e, ondan sonra da oğlu Yahya’ya uyarak onların imâmetini ileri sürenlerin mezhebidir.
Bazı ilk devir müelliflerin Zeydîliği Şîa dışında tutmasının nedeni nedir?
Diğer Şiî grupların aksine, ilk üç halifeyi kabullerinden dolayı Makdisî ve Mesûdî gibi bazı ilk devir müellifleri, Zeydîliği Şîa’nın dışında tutmuşlardır.
Zeydîliğin gelişim sürecini etkileyen en önemli olay nedir?
Zeydîliğin gelişim sürecini etkileyen belki de en önemli olay, Zeyd b. Ali ile taraftarları arasında geçen Ebû Bekir ve Ömer hakkında tartışmada ilk iki halife hakkında sarf ettiği olumlu düşünceleridir.
Râfizî nedir?
Zeyd b. Ali ile taraftarları arasında geçen Ebû Bekir ve Ömer hakkında tartışmadan dolayı Zeyd b. Ali’den ayrılanalara Râfizî denir.
Zeydiyye’ye göre, meşruiyet açısından, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in otoritesiyle Emevîler’in otoritesi arasında bir fark var mıdır?
Zeydiyye’ye göre hilâfet için gerekli vasıflara sahip en uygun kişi olan Hz. Ali dururken, daha az faziletli olan Ebû Bekir ve Ömer, adaletle hükmetmeleri koşuluyla imam olabilir. Dolayısıyla Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in otoritesi Emevîler’in otoritesine göre daha meşrudur.
Zeydiyye’yi döneminin diğer Şiî hareketlerinden ayıran özellikleri nelerdir?
Zeyd b. Ali’nin, imam olacak kişinin bizzat kılıcını çekerek mücadele etmesi gerektiği fikri ve Ebû Bekir ile Ömer hakkındaki kanaatleri, Zeydiyye’yi döneminin diğer Şiî hareketlerinden ayırmıştır. Zeyd’e göre Ali’nin Fatıma’dan gelen neslinden âlim, zâhid, cömert ve zulme karşı çıkan kim olursa olsun imamdır. Takiyyeye uyarak evinde oturan, siyasete karışmayan ve cihattan geri kalan kimse ise imam sayılamaz.
El-Mecmû‘ adlı eserin yazarı kimdir ve ne hakkında yazılmıştır?
El-Mecmû‘ adlı eser Zeyd b. Ali’nin yazmış olduğu en önemli eserlerden olup fıkıh ve hadis konularında cem edilmiş el-Mecmû‘u’l-fıkhî ve el-Mecmû‘u’l-hadîsî olarak iki kısımdan meydana gelmektedir.
İmâmet anlayışında Zeydiyye ve diğer Şiî fırkalar arasındaki fark nedir?
Zeydiyye’yi İmâmiyye ve diğer Şiî fırkalardan ayıran en önemli görüşü imâmet anlayışıdır. Onlar, imâmeti dinin aslından saymalarına ve ortak temellendirmelerde bulunmalarına rağmen, birçok noktada İmâmiyye Şîası’ndan ayrılırlar. Zeydiyye, Ali’nin Fatıma’dan gelen evlâdından her kim olursa olsun, imâmet şartları kendisinde mevcut olan kimsenin imâmetini kabul eder. Bu sebeple ortaya çıktığı devrede, dört Sünnî mezhep yanında beşinci mezhep olarak kabul görmüştür.
Efdal-mefdûl görüşü nedir?
Tüketiciye aynı fayda düzeyini sağlayan mal bileşimlerinin oluşturduğu eğriye farksızlık eğrisi denir.
Farksızlık eğrilerinin özellikleri nelerdir?
Efdal, en üstün ve en erdemli, mefdûl ise daha az üstün ve daha az erdemli kişi demektir. Zeyd’e göre, Hz. Peygamber’den sonra en faziletli (efdal) kişi Hz. Ali’dir ve imâmete en layık odur. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer ise Ali’ye göre daha az faziletlidir. Ancak üstün birisi varken, dünyevî maslahat ve acil menfaat dolayısıyla, doğabilecek fitneyi bertaraf edecek ve herkesin gönlünü birleştirecekse, daha az üstün olan (mefdûl) birisi imam olabilir. Bu sebeple Ebû Bekir ve Ömer’in hilâfetleri meşrudur ve onlar gâsıb (hilafeti zorla ele geçiren) olarak görülemez. Ebû Bekir yerine Ali geçmiş olsaydı, yukarıdaki maslahatlar gerçekleşmeyebilirdi ve bütün sahâbe onun etrafında toplanmayabilirdi. İmam Zeyd, bu yüzden, Hz. Ali’nin imametini bildiren açık ve kesin bir nass olmadığı için, ilk iki halifenin hilâfetini kabul eden ve Cemel ile Sıffîn savaşlarında Hz. Ali’nin karşısında yer alan Müslümanları tekfîr etmemiştir.
İsmâiliyye nedir?
İsmâiliyye, Ehl-i Beyt imamı Cafer Sâdık’tan sonra imâmetin, onun küçük oğlu Musâ Kâzım’ın değil de, büyük oğlu İsmail’in ve ondan sonra onun soyundan gelenlerin hakkı olduğu iddiasıyla, 2/8. asrın ikinci yarısında İmâmiyye’den ayrılanların oluşturduğu bir Şiî mezhebidir. Sözkonusu fırka için Ta‘lîmiyye, Bâtıniye, Melâhide ve Seb‘iyye isimleri de kullanılmaktadır.
İsmâilliye kendi içinde hangi gruplara ayrılır?
İsmail’in babasından önce vefat etmiş olmasını bir mani sebep olarak kabul etmeyen bir grup, onun ölmediğini ve gerçek imam olarak geri döneceğini (rec‘at) savunurken; önemli bir çoğunluk İsmail’in öldüğünü, ölen bir kimsenin imam olamayacağını, bu sebeple imâmet hakkının Cafer Sâdık’tan sonra torunu Muhammed b. İsmail b. Cafer’e intikal ettiğini kabul etmiştir. İsmail b. Cafer’e bağlılıklarından dolayı Hâlis İsmailîler olarak da isimlendirilen birinci grup, fazla uzun ömürlü olmamış ise de, İslâm tarihinde yukarıdaki isimlerle anılan ikinci grup günümüze kadar Musta‘liyye ve Nizâriyye gibi tali kollara ayrılmak suretiyle varlığını devam ettirmiştir.
Zenc isyanını ve Karmatîler’i destekleyenlerin çoğunluğunun, çiftçiler ve tarlalarda çalışan işçiler olmasının nedeni nedir?
Emevîler ve Abbasîler’in kötü yönetimlerinin yanı sıra, kendi akrabalarına ve yöneticilerine karşı özel imtiyazlar tanımaları, ekonomik sıkıntılar çeken çiftçiler ve dışlanmış halk kitleleri arasında büyük rahatsızlıklar yaratmıştır. Bundan dolayı, Zenc isyanını ve Karmatîler’i destekleyenlerin çoğunluğunu, çiftçiler ve tarlalarda çalışan işçiler oluşturmaktadır.
İsmâililerin setr (gizlilik) devresinden zuhûr (açıklık) aşamasına geçmesi olarak gösterilen olay nedir?
Ubeydullah’ın İsmâiliyye imamı olarak 297/909 tarihinde mehdîliğini ilan ettmesi ve kurulmuş olan devletin başına geçmesi setr (gizlilik) devresinden zuhûr (açıklık) aşamasına geçilmesi olarak kabul edilir.
Dürzîlik nasıl ortaya çıkmıştır?
İsmâiliyye’nin altıncı halifesi Hâkim’in imâmet ve hilâfetle yetinmeyip, tecessüd-i ilâhî (Allah’ın ruhunun onun bedenine hulûlü) iddiasında bulunmak suretiyle kendisine ilahlık atfedip farklı bir inanç sistemi kurarak başına veziri Hamza b. Ali’yi getirmesiyle Dürzîlik hareketi ortaya çıkmıştır.
İsmâiliyye’nin Nizâriyye ve Müsta’liyye adlı tali kollarının oluşma nedeni nedir?
Fâtımî geleneğine göre Mustansır’ın büyük oğlu Nizâr’ın imam olması gerekirken, yeterli tedbirleri alamadığı için, küçük kardeşi Ahmed, ordu komutanı olan kayınpederi Efdal’in yardımlarıyla, el-Müsta‘lî adıyla imamlığını ilan etmiş ve ağabeyi Nizâr’ı İskenderiye’de bir hapishanede öldürtmüştür. Böylece İsmâiliyye, uzantıları günümüze kadar devam eden Nizâriyye ve Müsta’liyye adlı muhalif iki ana fırkaya ayrılmıştır.
Haşhâşîn teşkilatı nedir?
Hasan Sabbah’ın kurmuş olduğu başta Büyük Selçuklular olmak üzere bölgede hakim hanedanlar ve devlet adamlarına terör saldırılarında bulunan ve etrafa dehşet saçmış olan bir terör teşkilatıdır.
Kıyâmet devri nedir?
Dördüncü Alamut hakimi Hasan ‘alâ Zikrihi’s-Selâm’ın kendisinin Nizâr’ın neslinden gelen imam olduğunu belirtmiş ve kıyâmet diye isimlendirdiği yeni bir devrin başladığını bildirmiştir. Ayrıca mistik hayatla bağdaşmadığı gerekçesiyle yürürlükteki Şiî fıkhını ilga ettiğini, mensuplarını namaz, oruç ve diğer dinî vazifelerden men edip içkiyi helal kıldığını ilan etmiştir. Bu ibâhî telakki, Nizâriyye’de kalıcı olmuştur.
İsmâiliyye’ye bâtıniyye adı verilmesinin nedeni nedir?
smailîler batınî manayı ortaya koymak amacıyla tevili aşırı bir şekilde kullanmışlardır. Onlara göre vahiy (zâhir) alan ve kendisinden önceki şeriatı nesheden nâtık (şeriat koruyucu peygamber) iken, tevil ilmi yoluyla batınî manayı açıklayan vasîdir (imam). Bu nedenle zâhir her dönemin peygamberine göre değişkenlik arz ederken, bâtın değişmeden ve evrensel anlamda geçerliliğini koruyarak kalır. “Her zâhirin mutlaka bir bâtını vardır” anlayışını savunan İsmâiliyye’ye, bu görüşlerinden dolayı bâtıniyye adı da verilmiştir.
Nizârî İsmâilîlere göre İslâm’ın şartları nelerdir?
Nizârî İsmâilîlere göre İslâm’ın şartı iman (velâyet), tahâret, namaz, zekat, oruç, hac ve cihat olmak üzere yedi esastan ibarettir. İmanın en önemli şartı, zamanın imamını bilmek ve onun emirlerine boyun eğmektir. İman, sadece imama velâyet ile mümkün olur. İmânın ve İslâm’ın diğer esasları, velâyetin sadece yardımcı unsurlardır.
Nizârî İsmâilîlerinin İslâm’ın şartlarını nasıl yorumlarlar?
Nizârî İsmâilîlere göre imanın en önemli şartı, zamanın imamını bilmek ve onun emirlerine boyun eğmektir. Nizârîlere göre zekat, ikinci önemli esastır. Genel olarak 1/10 olan zekat oranı, son zamanlarda 1/8’e kadar yükseltilmiştir. Tahâret, adet ve örften geçmek; şeriatın zâhirine uyanlardan kendini korumaktır. Namaz, imamın bilgisine ve gerçek dine ulaşmaktır. Dua adını verdikleri namaz için özel vakitler tespit edilmiştir. Bu dualar, sabah, akşam, yatsı ve gece dualarıdır. Namazda Mekke’ye yönelinmez. Kıblenin manası, zarurî olarak herkesin huccete karşı dönmesidir. Oruç, imamın söz ve fiilleri karşısında sükut edip sırrı ifşâ etmemektir. Nizârîler’de oruç, Ramazan ayında sadece bir gün tutulur. Bununla birlikte Ramazan ayı kutsal sayılır. Hac, imama gidiş ve onu görüşe işaret eder. Cihat ise insanın kendini Allah’ın varlığı karşısında yok kılması ve kişinin kendi nefsiyle savaşmasından ibarettir.
Musta‘lî İsmâilîler İslâm’ın şartlarını nasıl yorumlamışlardır?
Musta‘lî İsmâilîler de esasta bâtınî inancı ve daîlik sistemini benimsemiş olmakla birlikte, Nizârîler’e nispeten daha mutedil bir yöne meyletmişlerdir. Allah, Hz. Muhammed, Kur’ân ve Sünnet hakkındaki görüşleri, Ehl-i Sünnet’inkine yakındır. Bunlara göre dinin esasları velâyet, namaz, zekat, oruç, hac ve cihaddan ibarettir. Velâyet İslâm’ın ilk direği olup kelime-i şehâdete şöyle yansır: “Lâ ilâhe illallâh, Muhammedun Resûlullâh ve ‘Aliyyun veliyyullâh ve vasiyyu’n-Nebi (Allah’tan başka ilah yoktur; Muhammed O’nun resulüdür ve Ali Allah’ın dostu ve Nebi’nin vasîsidir)”. Farz olan beş vakit namazı günde üç vakitte birleştirmek (cem) suretiyle eda ederler. Abdest Sünnîlik’teki gibidir. Caferî Şiîler’in yaptığı gibi namazın kıyâmında ellerini yana salarlar. Zekat, taşınır-taşınmaz mallar, paralar, mücevherat, binek veya besi hayvanlarından olmak üzere âmiller veya daîler tarafından toplanarak cemaatin işlerinde harcanmak üzere Dâî Mutlak’a teslim edilir. Oruç, Ramazan ayında otuz gün tutulur. Mekke’ye hac mecburi olduğu gibi Kerbela ve diğer meşhur daîlerin türbeleri ayrıca ziyaret edilir. Nefisleri, malları ve hayatları için, imam veya dâî istediğinde cihat etmek, Müsta’lîler üzerine farzdır. Sünnîler ve Zeydîler gibi bunlar da mut‘a nikahını kabul etmezler.
İsmâilî düşüncenin en önemli unsuru olarak ne gösterilebilir?
İsmâilî düşüncenin en önemli unsuru zâhir-bâtın ayrımıdır. İlk İsmâilîler kutsal kitapların ve şer’î hükümlerin zâhir ve bâtını arasında ayrıma gitmişler, her zahirî ve lafzî mananın bir batınî ve hakikî manası olduğunu ileri sürmüşlerdir. Sonuçta onlara göre Kur’ân ve İslâm şeriatının zahirî manası ile batınî manası birbirinden tamamen ayrılır. Yeni bir şeriatla gelen her peygamberin getirdiği dinîn zahiri yönü değişirken, sonsuz ebedî hakikatleri ihtiva eden batınî yönü değişmeden kalır. Farklı din ve şeriatlarda bu değişmez hakikatlere ulaşmak, yalnızca İsmâilîler (havâs) için mümkün iken, İsmâilî olmayanlar (avâm) sadece dinin zahirî manalarını anlayabilirler. Bâtınî mana ise ancak imamın öğretmesiyle (ta‘lîm) anlaşılabilir.