aofsoru.com

İslam Mezhepleri Tarihi Dersi 1. Ünite Sorularla Öğrenelim

Mezhepler Tarihine Giriş

1. Soru

Mezheplerin özellikleri nelerdir?

Cevap

Mezhepler beşeri oluşumlardır. İlahi kaynaklı vahyin ve nebevi öğretilerin yorumlanış farklılıklarıdır. Dolayısıyla dinin yerine geçemezler. Mezheplerin kendilerini din ile özdeşleştirmeleri yanıltıcıdır. Belki bir zenginlik sayılabilecek mezhepler, böyle bir iddiada bulunmak suretiyle fitne ve çatışma odaklarına dönüşürler. Zira bir mezhebin kendisini hak dinin yegane temsilcisi olarak görmesi demek, diğerlerini dışlaması, dalaletle suçlaması anlamına gelir. Bu durumda ümmetin birlik ve beraberliği kaybolur. Sosyal barış zedelenir. Dindarlar zarar görür. Dinin safiyeti bozulur.


2. Soru

Mezhepler tarihinin ne gibi faydalarından söz edilebilir?

Cevap

Öncelikle İslâm Mezhepleri Tarihi, İslâm düşüncesinin en önemli kaynaklarından olan çeşitli mezhep, akım ve cemaatleri geçmişe uzanan bir perspektif içerisinde tüm yönleriyle araştırmakta, böylece günümüz Müslümanlarının sahip oldukları değişik düşünce biçimlerini daha iyi anlamamızı sağlamaktadır. Bu bilim dalı bu sayede yeryüzündeki Müslüman toplumların dinî, siyasî, sosyolojik ve psikolojik bakımlardan potansiyel zaaf ve kuvvetlerinin ölçülmesinde çok önemli verileri bulup çıkartabilmekte, bu veriler üzerinden yararlı tespitler yapmak suretiyle çözümler sunabilmektedir. Mezhepler Tarihi araştırmaları, mezhep ve dinî grupların tarihte bıraktıkları olumlu ya da olumsuz izleri görünür kılarak bugün ve geleceğimiz açısından önemli dersleri toplumun ve bilhassa yetkili kişilerin önlerine koymaktadır. Mezheplerin bir kısmı, düşünce ve faaliyetleriyle İslâm medeniyetinin gelişimine önemli katkılar sağlamıştır. Teşkil ettikleri serbest tartışma ortamları düşünceyi geliştirmiş, diğer kültürlerle etkileşimi kolaylaştırmıştır. Yazdıkları eserler ve kurdukları müesseseler Müslümanlar tarafından hayırla yâd edilmiş, yetiştirdikleri ilim ve fikir adamları bu dinin mensupları için her zaman iftihar kaynağı olmuştur. Mezhep ve dinî grupların liderleri zaman zaman yanlış yollara sapmışlar, siyasî ya da mali çıkarları doğrultusunda din istismarına kalkışmışlardır. Liderlik sultası ve liderlerin kutsanması, mensuplar kitlesinin aldatılması, ekonomik sömürüye maruz kalması, bu bağlamda belirtilmesi gereken diğer olumsuzluklardır. Mezhepler Tarihi tüm bu yaşananları sağlam bir bilimsel zeminde ortaya koyarak önümüzü aydınlatmayı amaçlar. Olumlu gelişmelerin tekrarı, olumsuzlukların ise bir daha yaşanmaması için bir bilinç kazandırmaya çalışır. Tarihten alınması gereken dersleri görünür kılar. Bu dersler dinî eğitim ve öğretimin en verimli şekilde yapılabilmesi için lazım olan çok önemli malzemelerdir. Diğer taraftan Mezhepler Tarihi ortaya koyduğu objektif bulgularla mezhep ve gruplar arasındaki önyargıları giderici bir işlev görebilir, müminlerin birbirlerini daha yakından tanımalarına yardımcı olabilir.


3. Soru

Yetmiş üç fırka hadisi ne anlatmaktadır?

Cevap

“Yetmiş üç fırka hadisi” diye meşhur olan rivayette Hz. Peygamber, geçmişte Yahudi ve Hıristiyanların yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya ayrıldığını, kendi ümmetinin ise yetmiş üç fırkaya ayrılacağını, bunlardan birinin cennete, diğerlerinin ise cehenneme gideceğini haber vermektedir. Cennetlik grubu fırka-i nâciye, yani ‘kurtuluşa eren grup’ olarak vasıflayan Hz. Peygamber, bu topluluk için “benim ve ashâbımın yolu üzerine olanlardır” demekte, rivayetin başka bir varyantında, bu grubun çoğunluğu ve bütünlüğü (cemâat) temsil ettiğini belirtmektedir.


4. Soru

Mezhep sözcüğü ne anlama gelir?

Cevap

Türkçe’de “bir dinin görüş, yorum ve anlayış ayrılıkları sebebiyle ortaya çıkan kollarından her birini” tanımlamak için kullanılmaktadır. mezhep sözcüğü, hem bu kolların mensuplarını hep birden belirterek sosyolojik bir oluşumu betimlemekte, hem de çevresinde söz konusu mensubiyet bağının geliştiği fikrî ve fiilî bir sisteme işaret etmektedir.


5. Soru

Mezhep anlayışları içerisinde ne tür kavramlar yer almaktadır?

Cevap

Genellikle mezhepler kendilerinin ehl-i hak, kendilerinden olmayanların ise ehl-i bâtıl olduklarını ileri sürmüşlerdir. Mezhepler Tarihi edebiyâtında benzer bir vasıflama, ehl-i istikâmet–ehl-i dalâlet karşıtlığında görülmektedir. İstikâmet doğru yolu; dalâlet ise doğru yoldan sapmayı, sapkınlığı anlatmaktadır. bid’at kavramı Mezhepler Tarihi açısından önemli bir kavram haline gelmiştir. Bid’at sözlükte “önceden olmadığı halde sonradan icat edilen şey” anlamına gelir. İtikat söz konusu olduğunda bid’at, kader, ahiret gibi inanç konularına dair Hz. Peygamber ve dört halife döneminde mevcut olmayan, sonradan ortaya çıkan yeni fikirler, iddialar, yorumlar, açıklama usulleri, tartışma metotları için kullanılmıştır. kendilerine ehl-i sünnet adını veren geniş Müslüman topluluklar, itikadî konularda kendi görüşlerini kabul etmeyen mezhep ve dinî gruplara “bid’atçılar’ anlamında ehl-i bid’at, ashâbü’l-bida’ ya da mübtedia adlarını uygun görmüşlerdir. Ehl-i Hevâ ya da Ashâbü’l-Ehvâ adlandırması ise, sünnetin istikametinde gitmek yerine nefislerinin arzu ve isteklerini, yani hevâ ve heveslerini izleyen, böylece ilahi ve nebevi kaynaklardan uzaklaşarak beşeri fikir ve düşüncelere tabi olan, bid’atlara sarılan gruplar için kullanılmıştır. Diğer bir olumsuz kavram olan ehl-i furkat, mezhep ve grupların ayrılıkçı özelliklerini, fırkalaşma eğilimlerini öne çıkartmaktadır. Ehl-i Sünnet ifadesine eklenen cemaat kelimesi ve genel olarak ehl-i cemaat kavramı ise ayrılıkçılığı ve fırkalaşmayı değil, bütünleşmeyi, cemaat halinde birlik ve beraberlik içinde olmayı anlatmak istemektedir.


6. Soru

Klâsik Mezhepler Tarihi edebiyâtından tarihi okurken karşılaşabilecek belli başlı metodolojik problemler nelerdir?

Cevap

? Mezhepler ve dinî gruplar, en baştan, Meselâ Hz. Peygamber’in zamanından itibaren var olan fikirlerin ve yapıların temsilcileri değillerdir. Mezhepler Tarihi edebiyâtı ve mezheplerin kendi kaynakları ise yer yer bize böyle bir sahte görüntü vermektedirler. Tarihi gerçek ise şudur: Bu dünyaya ait sosyal ve psikolojik her türlü şart ve zaruret birbiriyle iç içe ve belli bir süreç içinde bu oluşumları doğurmuş ve onlara şekil vermiştir. O halde yapılması gereken, bir mezhebin inanç ve amellerini, mutlaka mezhebin doğuş ve gelişme dönemlerindeki tarihi, coğrafi, siyasi, hatta iktisadi şartları göz önüne alarak anlamaya çalışmaktır. ? Sosyal olaylarda tek sebeplilik değil, çok sebeplilik ve fonksiyonellik ilkeleri geçerlidir. Bu gerçek göz önüne alınmazsa, dinî veya ideolojik önyargılarımızla tarihi bir olayın aslında birden fazla olan sebeplerini tek sebebe indirgeriz. Meselâ ilk mezheplerin çıkışını Arap-Fars mücadelesi ile açıklarız. Yahut bunu sınıfsal çıkar çatışması olarak görürüz. Bu çeşit yanılgılara düşmemek için okumalarımızda “sosyal olayların karmaşıklığı”nı ve “çok sebeplilik” ilkesini dikkate almalıyız. ? Kavramlar tarihseldir. Her kavram, ait olduğu tarihin şartları içinde anlam kazanır. Şartlar değiştikçe anlamlar değişebilir. Meselâ Hz. Ali döneminde söylenmiş sözlerin, yapılan işlerin o gün nasıl anlaşıldığı, nasıl yorumlandığı “tarihe dönmek” suretiyle bulunursa, sonraki yüzyıllarda o söz veya fiillere yüklenen anlamların doğruluk ve geçerliliği sağlıklı olarak tespit edilebilir. ? Eş‘arî’ye göre, Mezhepler Tarihi alanında yazan çoğu yazar, karşı olduğu mezheplerin görüşlerini hatalı aktarmakta veya görüşleri özetle nakletmek suretiyle okuyucuyu ister istemez yanıltmaktadır. Muhalifleri hakkında yalan hikâyeler uydurarak onları kötü göstermek isteyen yazarlara bile rastlanmaktadır. Bazen de, muhalif mezhebin en zayıf delilini bulup çıkartarak sanki bu delilin onların tek delili olduğu izlenimi yaratmaktadırlar. Kaynak eserlerdeki tarafgirliklerin etkisinde kalmamak ve çarpıtmalar karşısında yanılmamak için yapılması gereken, her mezhep ve grubun kendi eserlerine müracaat etmek ve bu eserler ile diğerleri arasında karşılaştırmalar yapmaktır. ? İslâm tarihindeki mezhep ve grupların birçoğu, kendi görüşlerini savunmak, dinî meşruiyet kazanmak, toplum içindeki statülerini yükseltmek, kendilerine yöneltilen eleştirileri reddetmek gibi çeşitli amaçlarla gerçekdışı isnat girişimlerinde bulunmuşlardır. Bu tür sözlü ve yazılı faaliyetlerin izlerine, söz konusu grupların bizzat kendi kaynaklarında ya da onlardan bahseden tarih ve rivayet kitaplarında sıklıkla rastlamaktayız.


7. Soru

İslam Mezhepleri Tarihi nasıl tanımlanır?

Cevap

“Geçmişte ve günümüzde siyasî ve itikadî gayelerle vücut bulmuş ‘İslâm Düşünce Ekolleri’ diyebileceğimiz beşeri ve toplumsal oluşumların; doğdukları ortamı, doğuş sebeplerini, teşekkül süreçlerini, fikirlerini, mensuplarını, edebiyatını, yayıldıkları bölgeleri ve İslâm düşüncesine katkılarını temel kaynaklardan hareketle zaman-mekân bağlamında ve fikir-hadise irtibatı çerçevesinde betimleyici metotla ve tarafsız gözle inceleyen bir bilim dalıdır".


8. Soru

İslâm Mezhepleri Tarihi disiplininin bağımsız bir bilim dalı olma sürecinde atlattığı önemli aşama nedir?

Cevap

II. Meşrutiyet (1908) sonrası dönemde Müstakil bir ders hüviyetinde medrese müfredatına dahil edilen bu disiplin, bağımsız bir bilim dalı olma sürecinde önemli bir merhaleyi aşmış olmaktaydı.


9. Soru

Mezhepler Tarihi edebiyâtının gelişim dönemi özellikleri nelerdir?

Cevap

Büyük bölümü günümüze ulaşan bu dönemin kaynakları, oluşum dönemindeki edebiyâta kıyasla daha hacimli ve sistematik bir yapıya sahiptir. Bu dönemde büyük mezhepler neredeyse oluşumlarını tamamlamışlardı. Nevbahtî, Bağdâdî ve Şehristânî örneklerinde olduğu gibi dönemin bazı tanınmış müellifleri, eserleri vasıtasıyla Şia ve Ehl-i Sünnet gibi büyük mezheplerin tarihi süreçlerini kayda geçmek ya da mensubiyet sınırları ve inanç prensiplerini ortaya koymak suretiyle mezhepsel oluşumun son aşamasına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Dönemin müelliflerinin çoğunluğu Sünnî kelamcılardır. Bunlar arasından Mekhûl en-Nesefî’nin er-Red ‘ale’l-Bida’daki metodunu izleyen Hanefî-Mâturîdî yazarlar, diğerlerine nispeten daha muhafazakâr, normatif ve reddiyeci bir üslup benimsemişlerdir. Konumuz olan dönemin diğer bir özelliği, birçok yazarın ‘yetmiş üç fırka hadisi’ni mezhep tasniflerinde esas almış olmasıdır.


10. Soru

Din ile mezhep arasında ne tür bir sosyolojik bağlantı vardır?

Cevap

Her dinin başlangıçta bir ana bünyesi bulunur. Bir peygamber yahut kurucu önder etrafında toplanan ve öncülük yapan çekirdek dindarlar topluluğunun tebliğ ve gayretleriyle ilk halka genişler. Topluluk bir topluma dönüşür. Sonra da bazen peygamber ve önderin sağlığında ama çoğu defa onların ölümünden sonra fikir ve amelde farklılaşmalar başlar, ilk ayrılıklar zuhur eder. Sosyal bölünme, yani tefrika ilk aşamada mezhepleri doğurmaz. İnanç konusunda farklı dinî yorumları, ibadet ve hukuk alanında farklı usulleri veya farklı siyasî görüşleri benimseyen ve genellikle karizmatik vasıfları olan bir âlimin ya da siyasî önderin etrafında kümelenen müminler, ilk merhalede dinî grup veya cemaat denilen oluşumu teşkil ederler. Bu topluluk, ya ayrılma iradesi sergileyerek dinî ana bünyeden kopmak ve bağımsız bir alt cemaat kimliği kurmak ister. Veya ana bünyeye bağlı kalma iradesi sergiler. Fakat bu irade yeterli olmaz ve ana bünye tarafından dışlanır. Her iki durumda da tefrikanın ilk merhalesi gerçekleşmiş olur. Çoğu zaman tefrika bu boyutta kalır. Daha fazla büyümez. Uzun vadede ana bünyeye dönüşler olur veya başka bir cemaate katılım vuku bulur. Zayıflamanın ardından erime ya da kaybolma ile süreç sonuçlanır. Bazen de tefrika büyür. Söz konusu ayrılıkçı cemaat sosyalleşir, geniş bir kitleye hitap eder hale gelir. Bu arada kurumsallaşır ve kendi içinde idari bir hiyerarşi geliştirir. Alimler ve önderler tarafından kitaplar telif edilir, dolayısıyla bir literatür meydana gelir. Bu süreçte cemaatin farklı inanç ve uygulamaları kökleşerek doktrinleşir. Sonuçta cemaat artık mezhebî bir kimliğe kavuşmuş olur. Mezhepler de cemaatler gibi tarih sürecinde kaybolabilirler. Bölünerek başka cemaat ve mezhepleri doğurabilirler. Hatta çıktığı ana bünyeyi reddederek bağımsız bir din haline bile gelebilirler.


11. Soru

Kelam ilmi nasıl tanımlanmaktadır?

Cevap

Kelam ilmi gözettiği gayeler bakımından “kesin deliller kullanmak ve vaki olacak şüpheleri gidermek suretiyle dinî inanç esaslarını ispata kudret kazandıran bir ilim dalı” olarak tanımlanmaktadır.


12. Soru

İslam Mezhepleri Tarihinin metodolojik nitelikleri nelerdir?

Cevap

İslâm Mezhepleri Tarihi’nin adında her ne kadar tarih sözcüğü yer alıyor olsa da, bir bilim dalı o, olarak sadece tarihi değil günümüzü de konu edinir. Bugünkü vakıaları araştırmada izlediği metotlar, sosyal bilimlerin diğer modern disiplinlerinin kullandıkları metotlardan (deney, gözlem, anket, görüşme vd.) çok farklı değildir. Bugüne bakan yönüyle Dinler Tarihi’nin, Etnografi’nin, Folklor’un, Antropoloji’nin, Sosyoloji’nin ve Siyaset Bilimleri’nin geliştirmiş olduğu araştırma metot ve teknikleri ile bunları düzenleyen metodoloji, İslâm Mezhepleri Tarihi’nde de uygulanabilmektedir. Tarihi vakıaların araştırılmasında ise genel tarih metodolojisi, tarih felsefesi ve bunların araştırma metot ve teknikleri İslâm Mezhepleri Tarihi için de geçerli metot ve tekniklerdir. Diğer bilimlerle olan ortak taraflar yanında, İslâm Mezhepleri Tarihi’nin kendine özgü bazı özellikleri bulunmaktadır.


13. Soru

Makâle ne anlama gelmektedir?

Cevap

Fikir, söz, kanaat, inanç manalarına gelmektedir.


14. Soru

İslâm düşüncesinin itikadî, ideolojik ve politik geçmişini ve bugüne yansımasını mezhepler ve akımlar üzerinden incelemek isteyen bir Mezhepler Tarihi araştırmacısının ele alacağı belli başlı meseleler nelerdir?

Cevap

? Mezhep ve akım isimlerinin kaynakları, ? Mezhep ve akımların doğuş sebepleri, ? Teşekkül süreçleri, ? Bulundukları mekân ve coğrafya ile olan ilişkileri, ? Kimler ve hangi toplumsal yapılar ile başladıkları, ? İlk ve sonraki temsilcileri, ? Temel fikir ve kavramları, ? Oluşturdukları edebiyat, ? Yaşadıkları iç bölünmeler, ? Yayıldıkları bölgeler, ? Diğer dinî ve siyasî oluşumlarla ilişkileri ve tartışma konuları, ? Günümüzdeki durumları, ? İslâm düşüncesine katkıları, ? Haklarında yapılmış çağdaş araştırmalar.


15. Soru

Mezhep kavramı ne anlama gelmektedir?

Cevap

Arapça z-h-b sülasî fiilinden türeyen mezheb kelimesi “izlenen yol, gidilen yer” anlamına gelmektedir. Terim olarak ise mezhep, dinin anlaşılması ve algılanmasından, dinî farklılaşmadan kaynaklanan grupları ve bunların fikir ve pratiklerini, diğer bir ifadeyle, farklı fikir ve pratiklerin kurumsallaşmış halini ifade eder.


16. Soru

İslam Mezhepleri Tarihinin konusunu ne oluşturur?

Cevap

İslâm Mezhepleri Tarihi’nin konusunu esas olarak tarihte ortaya çıkmış ve günümüzde yaşamakta olan mezhepler teşkil etmektedir.


17. Soru

Din Sosyolojisinin konularını neler oluşturmaktadır?

Cevap

Mezhepler ve dinî gruplar sosyal gerçeklikler olduklarından Din Sosyolojisi’nin ilgi alanına girerler. Mezhebin oluşumu, isim alışı, bölünüşü, mezhebe giriş ve mensubiyet, dinî grup liderliği, cemaatsel hiyerarşi, grupsal dayanışma, ekonomik yardımlaşma, toplu ibadet gibi Mezhepler Tarihi’nin konusuna giren olgular Din Sosyolojisi tarafından derinlikli olarak araştırılmaktadır.


18. Soru

İslâm Mezhepleri Tarihi’nin klâsik kaynaklarında karşımıza çıkan mezhep isimlerinin büyük bölümünün problemli olmasının nedenleri nelerdir?

Cevap

? Birçok mezhep ismi yapay olarak üretilmiştir. Bunun başta gelen nedeni 73 fırka esaslı tasnif sisteminden doğan boşlukları doldurma gayretidir. Gruplaşmamış, belki de sadece bir âlim ve etrafındaki birkaç öğrencisini kuşatan bir düşünce kimliği, kaynaklara bir mezhep olarak kaydedilmiş, böylece batıl sayılan fırkaların sayısı olan 72 rakamına ulaşmak amaçlanmıştır. ? Mezhep isimlerinin bir kısmı muhalifler tarafından aşağılama kastıyla konulmuş isimlerdir. Şiî kelamcı Ebû Ca’fer el-Ahvel’in takipçilerine verilen Şeytâniyye ismi, düztaban (eftah) olduğu bildirilen Abdullah b. Ca’fer Sâdık’ın takipçilerine verilen Eftahiyye ismi, Ğurâbiyye (Kargacılar) ve Zemmiyye gibi isimler bu türden isimlerdir, muhalifler ya da sonraki müelliflerce konulmuşlardır ve birçoğunun kendi zamanlarında bir gerçekliği bulunmamaktadır. ? Klâsik kaynaklarımız, Mu‘tezile, Râfıza gibi bazı mezhep isimlerinin çıkışlarıyla ilgili bir takım hikâyeler nakletmektedirler. Bu meşhur hikâyelerin doğruluğuna ve isim kaynaklığı yaptıklarına dair elimizde sağlam kanıtlar bulunmamaktadır. Bunların karalama ya da dışlama amaçlı olarak sonradan üretildikleri ihtimali göz ardı edilmemelidir. ? Bazı mezhep isimlerinin, ayet ve hadislerde geçen isim ve kelimelerle irtibatlandırılması da çoğu zaman problemlidir. Eğer ayet ve hadisteki kelime olumlu çağrışım yapıyorsa mezhep ismini iyileştirip meşrulaştırma; olumsuz çağrışım yapıyorsa bu isim üzerinden mezhebi aşağılama gibi gayeler güdülmüş olabilir.


19. Soru

Din Psikolojisinin konularını neler oluşturmaktadır?

Cevap

Kişinin mezhep ve cemaati ile aynileşmesi, inancında müteassıplaşması, grubundan olmayan diğer müminleri ötekileştirmesi, bazen şiddete yönelmesi gibi vakıalar Din Psikolojisi’nin ilgi alanı içerisindedir. Aynı şekilde lider karizması, dinî lider hezeyanları, liderlerin kutsanması, ilahi kaynaklı olduğuna inanılan yol gösterici rüyalar, toplumdan soyutlanma davranışları, grup gerilemesi ve kurtarıcı bekleme, Kerbela örneğinde olduğu gibi tarihi örselenmelere bir cevap olarak yıldönümü tepkileri, mensuplara uygulanan beyin yıkama ve karizmatik ikna taktikleri yine Din Psikolojisi’nin konuları dâhilindedir.


20. Soru

Makâlât türü eserlerin ortaya çıkış amacı nedir?

Cevap

Batıl kabul edilen görüşleri ret ve hak addedilen fikirleri ispat amacıyla çeşitli mezheplere mensup müelliflerce kaleme alınmış kitaplardır. Bu çalışmalar, daha sonra Ehl-i Sünnet adını alacak yaygın dinî telakkiyi ve çoğunluğun siyasî eğilimini temsil eden merkezi zümrenin, ya da daha küçük başka bir itikadî/siyasi grubun bir veya birden fazla konudaki görüşünü eleştirmek için yazılmış eserler görünümündedir.


21. Soru

Ebû’l-Hasan el-Eş‘arî, İslâm mezheplerini ve onların görüşlerini tanıttığı meşhur eserine ne ad vermiştir?

Cevap

“İslâm’a mensubiyeti olanların fikirleri” anlamında Makâlâtü’l-İslâmiyyîn adını vermiştir.


22. Soru

Yetmiş üç fırka hadisinin önemi nedir?

Cevap

Tek bir mezhebi kurtuluşa ermiş, diğerlerini ise sapmış gösteren bu hadis, söz konusu eserlerde dinî oluşumlar hakkında verilmiş olan malumatın nesnelliğine gölge düşürmektedir. Ebû Dâvud, Tirmizî ve İbn Mâce’nin naklettiği bu hadiste Hz. Peygamber, geçmişte Yahudi ve Hıristiyanların yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya ayrıldığını, kendi ümmetinin ise yetmiş üç fırkaya ayrılacağını, bunlardan birinin cennete, diğerlerinin ise cehenneme gideceğini haber vermektedir.


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email