Günümüz Fıkıh Problemleri Dersi 5. Ünite Sorularla Öğrenelim
Tıbbi Uygulamalar
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Fiyat belirtmeden veresiye olarak satılan malın fiyatının müşterinin ödemede bulunacağı günün fiyatından hesaplanması caizdir düşüncesini açıklayınız?
Çünkü bu tür bir satışa insanların ihtiyacı olup, söz konusu satış örf haline gelmiştir. Ahmed b. Hanbel ile bu mezhepten olan İbn Teymiyye ve İbnü’l-Kayyım da bu görüşü benimsemektedirler. Bu görüşte olanlara göre, böyle bir satışın haram olduğuna dair hiçbir şer‘î delil yoktur. Ayrıca onlar, bu alışverişin ecri misil (denk ücret) ile yapılan kira akdine ve nikâh akdine benzediğini söylemişler, maslahatın da bu tür satış işleminin caiz olması yönünde olduğunu iddia etmişlerdir. Bu yolun dışına çıkılarak, hileli yollarla söz konusu işlemin yapılmasını dinî alanda gerçekleşen bir âfet olarak değerlendirmişlerdir.
Kaparonun satıcıda kalmasının caiz olduğu görüşünü açıklayınız?
Bir kısım sahabe ve genelde Hanbelî âlimleri kaparolu sözleşmenin caiz olduğu görüşündedirler. Bu görüş sahipleri, kaparoyu yasaklayan hadislerin senedinin zayıf olduğunu ve bunlardan böyle bir yasağın çıkmayacağını ifade etmektedirler. Bu kişiler kaparo şartının “sebepsiz zenginleşme” vesilesi olarak değerlendirilemeyeceğini, mal sahibinin müşteriyi beklemesinin karşılığı ya da akitten caymayı önleyici yaptırım niteliği taşıdığını belirtmişlerdir. Ayrıca, akidlerde mubahlığın esas olup, imkân ölçüsünde şartlara riayetin gerektiğini gerekçelerine eklemişlerdir. Günümüz İslam hukukçularının genel eğilimi de kaparolu satışın caiz olduğu yönündedir. Ayrıca İslam Fıkıh Akademisi 1994 yılında Bruney’de yaptığı toplantıda konuyu ele almış ve şu sonuca ulaşmıştır: Kaparolu satış, genel olarak satım ve kira gibi akidlerde cari olmakla birlikte, bedellerden birinin veya her ikisinin peşin olarak tesliminin gerektiği durumlar bundan müstesnadır. Kaparolu satış, muhayyerlik süresinin sınırlandırılması şartıyla, ilke olarak caizdir. Akid yapılırsa kaparo bedele mahsup edilir, müşteri sözleşmeden cayarsa kaparo satıcının hakkı olur.
İbrahim Kâfi Dönmez, telgraf, faks, kaset, disket vb. Gibi materyallerle yapılan sözleşmeleri nasıl değerlendirmektedir?
İbrahim Kâfi Dönmez’ye göre, telgraf, faks, kaset, disket vb. materyallerin gönderilmesi suretiyle yapılan sözleşmeler, klasik dönemde mektupla yapılan sözleşmelere benzetilerek, gaibler arası akit gibi değerlendirilmiştir. Bilgisayar ağı ile (internet) yapılan akitlere gelince, bunların uygulama tarzı gözden geçirilerek farklı sonuçlara ulaşılabilir. Şayet akdin içeriğine uygun olarak programlanmış bir bilgi-işlem cihazı ile sözleşme gerçekleştiriliyorsa, “cihazın tarafların veya birinin yerini tutması” durumu söz konusudur. Fakat her iki taraf ekranlarının başında irade beyanı alış verişinde bulunuyorsa, bunu büyük ölçüde telefon görüşmesine benzetmek mümkün olmakla beraber, telefonla ilgili açıklamalarımız ışığında bu yolun da –faks gibi- gaibler arasında gerçekleşen sözleşmeye benzetilmesi uygun olacaktır.
Ticari sigortaların hiçbir türünün caiz olmadığı görüşündeki ticari sigorta sözleşmesinde akdi yaralayan olumsuzluklardan 3 tanesini yazınız?
? İslam hukukuna göre, “belirsizlik” ve “karşılıklar arasındaki ciddi fark” gibi sözleşmeleri kusurlu yapan şeyler, bu sözleşmede mevcuttur. Zira bazen sigortalı uzunca bir süre sigorta primi ödediği halde, sigortalanan eşyaya her hangi bir hasar isabet etmemesi nedeniyle, hiçbir sigorta tazminatı alamamaktadır. Bazen de sigortalı, kısa bir süre içerisinde ve birkaç defa sigorta primi ödemesi sonrasında sigortalanan risk gerçekleşince, sigorta şirketinden astronomik bir sigorta tazminatı alabilmektedir. Her iki durumda da aşırı/fahiş bir şekilde risk söz konusu olup, bu durum sigorta akdini İslam’ın yasakladığı akitler arasında görmeyi gerektirmektedir. ? Ticari sigortalardaki sigorta primi ve bunun karşılığında satılan sigorta tazminatının her ikisi de nakit sayılmaktadır. Bu nakitlerin aynı cinsten (para cinsinden) olması sebebiyle, sigorta primi kadar sigorta tazminatı alınması halinde, aradaki gecikme nedeniyle gecikme faizi (ribe’n-nesîe) gerçekleşecektir. Birinin diğerinden daha fazla olması halinde ise, hem gecikme hem de fazlalık faizi (ribe’l-fadl) gerçekleşecektir. ? Ticari sigorta sözleşmesinde bilinmezlik, tehlike ve gararın (aldanmanın) varlığının kabul edilmesi halinde, bu sözleşmede kumar unsurunun da varlığının kabul edilmesi zorunluluk arz edecektir. Zira bahis ve kumarı haram kılan illetin, bunların sadece bir oyun oluşunda aranması doğru değildir, aksine bu oyunlarda tarafların kazanması ya da kaybetmesi şansa/ihtimale yani, aşırı riske dayandığından, bu oyunların haram kılınma illeti; içerdikleri “ihtimal” ve “garar (aldanma)” unsurudur. Bu görüşte olanlar, aşırı garar içeren alışverişin bir nevi kumar sayılması gerektiği düşüncesiyle, ticari sigorta sözleşmesinin de bir nevi kumar olarak görülmesi gerektiğine inanmaktadırlar.
Hava parası nedir?
“Peştemallik” olarak da bilinen hava parası; bir ticarethanenin devri durumunda ticarethanenin yeri, müşterileri, şöhreti gibi nedenler göz önünde bulundurularak asıl değerinin yanında alınan, tabir caizse, manevi sermaye karşılığında ödenen paradır.
Sigorta nedir?
Sigorta, prim karşılığında cana veya mala karşı oluşan risklerin zararlarını tazmin etme güvencesi anlamına gelmektedir. Ticari anlamıyla sigortacılık ise “cana veya mala karşı oluşma ihtimali bulunan risklerin zararlarını tazmin etme güvencesi satışı” anlamındadır. Buna göre, sigortacılık bir ticaret türüdür.
Kiracının mal sahibinden hava parası alması durumunu açıklayınız?
İslam hukukuna göre kiracı ile mal sahibi, karşılıklı rıza ile kira akdinde kararlaştırılan müddet tamamlanmadan önce akdi sona erdirme hakkına sahiptirler. Ancak, kiracının rızası olmadıkça mal sahibi kira sözleşmesini sonlandıramaz. Kira müddeti devam ederken mal sahibinin kiracıdan kirada bulunduğu iş yerini boşaltmasını istemesi halinde, kiracının burayı boşaltmama hakkı vardır. Buna rağmen, bir miktar “hava parası” karşılığında boşaltmayı kabul ederse, buna karşılık alacağı hava parası kendisine helaldir. Çünkü boşaltmama hakkını, aldığı bir bedel mukabilinde mal sahibine satmış olmaktadır. Kiracının belirlenen süre öncesinde dükkânı boşaltmasının ve kira akdini sonlandırmasının kendisine bir zarar vermiş olma ihtimali bulunmaktadır ki, aldığı hava parası bu zararın tazminatı olarak da görülebilir. Bu takdirde kiracının aldığı hava parasının “kira sözleşmesinden kalan müddetin menfaatinin bedeli” olduğu ifade edilmektedir. Nitekim bir gayrimenkulün menfaatine mâlik olan kiracı, bu hakkından bir bedel mukabilinde veya bedelsiz olarak feragat edebilir.
İslam Konferansı Teşkilatına bağlı İslam Fıkhı Akademisi’nin sigortaya ilişkin görüşünü açıklayınız?
İslam Konferansı Teşkilatına bağlı İslam Fıkhı Akademisi’nin 1985 yılında gerçekleştirdiği II. Dönem toplantısında ise sigortayla ilgili şu karar alınmıştır: “Ticari sigorta şirketlerinin uygulamakta olduğu sabit prim esasına dayalı ticari sigorta sözleşmesi, akdi geçersiz kılacak ölçüde büyük garar/belirsizlik içermekte olup, dinen haramdır. İslam’daki muamelat ilkelerine uygun alternatif sigorta sözleşmesi ise, teberru ve karşılıklı yardım esasına dayalı yardımlaşma sigortası akdidir, bu esasa dayalı reasürans işlemi de aynıdır.
Vade farkının caiz olduğunu söyleyenler ve delillerinden 3 örnek veriniz?
? Hadis âlimleri şartlı satışı yasaklayan hadisin sahih olmadığını, senedinde tenkide uğramış ravilerin bulunduğunu tespit etmişlerdir. Ayrıca Hz. Peygamber’in şartlı alışveriş yaptığına ve buna müsaade ettiğine dair sahih hadisler mevcuttur. Hadiste yasaklanan “bir satış içinde iki satış”ı hiçbir müçtehit “vade farkı ile satış” manasında anlamamıştır. Aksine söz konusu hadis; peşin mi veresiye mi olduğu belli olmayan, belli bir bedele karar verilmeksizin yapılan satışın caiz olmayacağı şeklinde yorumlanmıştır. “Peşin şu fiyata, veresiye şu fiyata” denildikten sonra fiyatlardan birinde karar kılınarak satışın yapılması halinde vade farkının caiz olduğu, fakihlerin çoğunluğu tarafından benimsenmiştir. ? Veresiye satıştaki vade farkı faiz değildir. Çünkü para karşılığında para olmayan bir mal -gerek peşin gerekse veresiye olarak- satıldığı zaman, fiyat farkı faiz sayılmaz. İslam’ın faiz anlayışı buna müsait değildir. Burada faizden bahsedenler satılan malı aradan çıkararak, alışverişin, peşin fiyat olarak belirlenen para ile veresiye satış esnasında belirlenen para arasında gerçekleştiğini varsayıyorlar ve sanki peşin için belirlenen 100 liranın veresiye için belirlenen 110 lira karşılığında satıldığını farzederek bunun faiz olduğunu iddia ediyorlar. Hâlbuki gerçek bunun aksine olup, ortada “paranın para karşılığında satışı” söz konusu değildir; dolayısıyla konu faizin alanı dışındadır. ? Veresiye satıştaki fiyat farkının, vadenin karşılığı olarak görülmesi de doğru değildir. Çünkü çok değişik etkenler, veresiye şeklinde gerçekleşen satıştaki fiyatın peşin fiyatından daha fazla olmasını gerekli kılabilir. Örneğin bunlardan biri ilave külfettir; yani malını peşin olarak satıp parasını alan kişi işini bitirmiştir; malını veresiye satan esnaf ise, alacağını yazmak, takip etmek, tahsil etmek, bunun için masraf etmek gibi külfetlerle karşı karşıyadır ki, bütün bunlar bir fiyat farkını gerektirebilir.
I. Uluslararası İslam Ticaret Hukukunun Günümüzdeki Meseleleri Kongresi’nde sigortaya ilişkin düşünceleri yazınız?
1996 yılında Konya’da gerçekleştirilen I. Uluslararası İslam Ticaret Hukukunun Günümüzdeki Meseleleri Kongresi’nde sigorta da tartışılmış ve bu konuya tahsis edilen oturumun sonuç bildirgesinde şu kararlara yer verilmiştir: “Heyet, prensip olarak sigorta sisteminin caiz ve gerekli olduğunda görüş birliği içindedir. Bununla birlikte, özellikle ticari hayat sigortası olmak üzere, günümüzde cari olan diğer ticari sigorta uygulamalarının düzeltilmesi gereken bazı unsurlar içerdiğini kabul etmiştir.
Ticari sigortaların bütün türlerinin caiz olduğunu savunanların 3 görüşünü yazınız?
? Sigortanın klasik dönemdeki bazı akitlerle benzerliğine rağmen bu sözleşme yeni bir sözleşmedir ve bunu yasaklayan açık bir nass da bulunmadığı için, ticari sigortalar caiz olmalıdır. Bu bağlamda ayrıca şu gerekçeleri ileri sürerler: İslam hukukunda “Akitlerde asıl olan hüküm mubahlıktır” ilkesi benimsenmiştir. Bunun yanında ticari sigortalar toplumun maslahatına bir işlev görmektedirler. Günümüzde sigortalanmak genel bir örf halini almıştır. Günümüz dünyasında sigortacılık bir nevi zaruret haline gelmiştir. Bütün bunlar ticari sigortaların mubah görülmesini gerektirmektedir. ? Ticari sigortalar temelde birer “teberru sözleşmesi” üzerine kurulduğundan, bu akitlerde gararın ve cehaletin varlığı akde tesir etmeyecektir. Zira teberru sözleşmeleri birer yardım niteliğinde olduğundan, verilenle alınan arasındaki azlık ya da çokluk faiz veya garar olarak görülemeyecek ve bunların yok olduğu bir yardımlaşma akdinin de kumar içerdiği savunulamayacaktır. ? Bu grupta yer alan bazı âlimler, ticari sigortaların bedelli/ticari bir akit olduğunu benimsemekte ve alım satıma konu olan bedellerin; sigortacının sunduğu güven ile sigortalının ödediği sigorta primi olduğunu kabul etmektedirler. Sonuç itibariyle bu akitlerde primin ödendiği ve her prim karşılığında sigortalının sigorta güvencesini elde ederek iç huzuruna kavuştuğunu savunmuşlardır. Bu durumda sigortalı, ödediği sigorta primine bir karşılık alıp alamama riskiyle karşı karşıya olmayacaktır.
Malın bir kısmının fiyatını belirleyerek yapılan alışverişi açıklayınız?
Ticarî mallar genellikle kilo, ölçek, litre ya da metre gibi ölçü ve tartı birimleriyle ölçülüp tartılarak satılır. Bununla birlikte herhangi bir ölçü ya da tartı birimiyle ölçülüp tartılmadan, tahmine dayanarak da satış yapılmakta olup, bu durum hükmü etkilememektedir. Ancak günümüzde kişilerin bu konuda tecrübelerinin olmadığı, dolayısıyla da bu tür tahmin usulüyle yapılan alışverişlerde müşterilerin ciddi sayılabilecek oranda yanıldıkları iddia edilmektedir. Bu tür yanılmadan/aldanmadan korunmak için bulunan çözümlerden biri de, bir malın tamamının fiyatı belirlenmeksizin, belli bir biriminin fiyatının belirlenmesidir. Mesela bu şekilde, hayvanın komple fiyatı belirlenmeksizin kilo fiyatı üzerinden hayvan satışı yapılmaktadır. Bu şekilde satın alınan hayvan kesilir, kaç kilo geldiği ortaya çıkar, önceden anlaşılan birim kilo fiyatından parası hesaplanarak sahibine verilir. İşte bu şekilde alışveriş yapmanın İslam fıkhı açısından uygun olup olmadığı günümüzde tartışılmaktadır.
Sosyal ve hususi sigortaları açıklayınız?
Sigortalar “sosyal sigortalar” ve “özel/hususi sigortalar” olmak üzere iki ana kola ayrılmaktadır. Sosyal sigortalar, belirli halk gruplarının sosyal güvenliklerini temin amacıyla kanunla kurulan ve belirli iş kolunda çalışanların iştirak etmeleri çoğu defa mecburi olan sigortalardır. Hususi sigortalar ise bireylerin özel menfaatlerinin çeşitli rizikolara karşı teminat altına alınması için serbest iradeleriyle vücuda getirdikleri bir riziko teminatıdır.
Sigorta şirketlerinin diğer yardım dernekleri ve vakıflarından ayıran özelliklerini yazınız?
Sigorta şirketleri, yalnızca prim ödeme yükümlülüğü altına giren üyelerine maddi yardımda bulunmaları sebebiyle diğer yardım dernekleri ve vakıflardan ayrılmaktadır. Sigortalar sigortalıların bedenlerinin ya da mal varlıklarının karşılaşacakları hasarları tazmin ederek onlar için bir güvence sunma yanında, sosyal güvenliğe belirli oranda katkı sağlamak gibi bir işlev de görmektedirler. Bu açıdan bakıldığında, karşılıklı sigortaların sosyal güvenliğe katkısının ticari sigortalardan daha fazla olduğu iddia edilmektedir.
Akit sırasında veresiye olarak satılan malın fiyatı belirlenmediği için bu tür alışveriş uygun değildir düşüncesini açıklayınız?
Bu durumda satılan malın mülkiyeti meşrû bir şekilde satıcıdan müşteriye intikal etmez. Mal, fâsid bir akitle el değiştirdiği için, gasba benzer bir durum söz konusu olur ki, böyle bir işlem caiz değildir. Böyle bir işlem ancak şu şekildeki bir hileyle caiz olur: Müşteri satın almak istediği malı “borç” olarak esnaftan alır. Fakat burada müşteri malın bedelini değil benzerini (mislini) borçlanmış olur. Daha sonra borcunu ödeyeceği zaman, aldığı malın parasal karşılığında anlaşarak esnafa nakit ödemede bulunur ki, borç işleminde, tarafların anlaşması halinde, alınan malın mislini ya da parasal karşılığını ödemek caizdir. Bu, çoğunluğun kabul ettiği görüştür. Günümüz fıkıh âlimlerinden Vehbe Zuhaylî de, gelecekte belirlenecek bir fiyatla yapılacak satışın uygun olmadığı görüşünü tercih etmektedir.
Sigortanın temelinde yatan unsurları açıklayınız?
Sigortanın temelinde, oluşmasından korkulan tehlikenin vukuu halinde, meydana gelen zararın sigortalılar arasında müştereken karşılanma fikri yatmaktadır. Sigortalar sayesinde aynı tehlike ile karşı karşıya bulunan bireyler birbirleri ile doğrudan doğruya veya bir şirket aracılığı ile yardımlaşmak suretiyle, bireysel olarak üstesinden gelemeyecekleri büyük rizikolara karşı koyma gücüne erişmektedirler. Sigorta, muhtemel tehlikenin meydana gelmesi ile oluşan zararı, büyük bir grup teşkil eden sigortalılar arasında hissedilmeyecek nispette ufak parçalara bölerek giderme imkânı sağlamaktadır. Modern sigortacılık dönemine kadar bu imkân bir kazanç/ticaret yolu olarak değerlendirilmemişken, sonraki dönemde sigortacılık diye bir ticaret şekli doğmuştur.
Kiracının sonraki kiracıdan hava parası alması durumunu açıklayınız?
Çoğunluğun görüşüne göre, kiracı meşrû olarak kiraladığı bir dükkân ya da işyerini bir başkasına daha fazla fiyatla kiraya verebilir, yani kiralık gayrimenkulün el değiştirmesi durumunda önceki kiracı sonradan kiralayacak olandan hava parası alabilir. Bunun gerekçesi olarak şunlar söylenmektedir: Belirli bir müddet gayrimenkulün menfaatine sahip olan kiracı, bu menfaatinden vazgeçmek için para alabilir. Nitekim İslam fıkhında bir haktan vazgeçme anlamı taşıyan durumlarda ücret alınması genelde meşrû görülmüştür. Şâfiî mezhebinde bazı vazifelerden ferağat etme karşılığında para alınması müsamaha ile karşılanmıştır. Günümüz âlimlerine göre de, kiracının gayrimenkul üzerinde aynî hakkı olup bundan vazgeçmesi için ücret alması caizdir. Bütün bunlar, kira sözleşmesinin devam ettiği süre için söz konusu olup, sözleşme bitmiş ise, kiracının boşaltma yükümlülüğünü yerine getirmemesi bir suçtur. Bu durumda iken gayrimenkulü boşaltmak için gerek mal sahibinden ve gerekse ikinci kiracıdan hava parası istemesi caiz değildir.
Vade farkının caiz olmadığını söyleyenler ve delillerinden 3 örnek veriniz?
? Hadislerde “Bir satış içinde iki satış” (Ahmed b. HanbelI, 394), “Bir satış içinde bir veya iki şart” yasaklanmıştır (Buhârî, "Büyû‘" 73). Veresiye satışta da, “Peşin şu fiyata, veresiye şu fiyata” denilerek sözleşme gerçekleştirildiğine göre, bu işlem yasak olmalıdır. ? Bir malın “Peşin şu fiyata, veresiye şu fiyata” denilerek satılması halinde, akde konu olan malın fiyatındaki belirsizlik nedeniyle sözleşme fâsid ya da batıl olmaktadır. Veresiye satışta da bu nevi bir belirsizlik bulunduğundan, veresiye satış caiz olmamalıdır. ? Veresiye satışta vadeyi bahane ederek alınan fazla parayı mal karşılığı görmek çok zordur. Her ne kadar ortada bir mal varsa da, veresiye satışta her artan vadeye/zamana göre fiyat da artmakta olup, bu artışı meşrû bir şeymiş gibi göstermek güçtür; bu fiyat farkı tamamen vadeye bağlı karşılıksız bir artış ve karşılıksız bir kazançtır. Bu artışın yasak olduğunu söyleyebilmek için adının ille de faiz olması mı gerekir? İslam’da her nevi sebepsiz, haksız kazanç kesin olarak yasaktır.
Kaparonun satıcıda kalmasının caiz olmadığı görüşünü açıklayınız?
Sahabe döneminden itibaren İslam fıkıhçılarının çoğunluğu, bu tür bir sözleşmenin caiz olmadığı kanaatindedir. Hanefîler, Malikîler ve Şafiîler de bu işlemi sahih görmemişler ve kaparonun satıcıya helal olmayacağını belirtmişlerdir. Bu görüş sahiplerinin gerekçeleri şunlardır: Bu tür işlem yapmak genel kurala aykırıdır. Bu işlemde iki fasit şart bulunmaktadır. Bunlardan birisi, akdi dilediğinde reddedebilme, diğeri ise, müşterinin vazgeçmesi halinde satıcıya bir miktar hibede bulunma şartıdır. Ayrıca bu tür sözleşmede riskli bir belirsizlik vardır. Satıcı açısından müşterinin verdiği kaparoyu karşılıksız olarak yemesi söz konusudur ki, karşılıksız olarak başkasının malını yemek caiz değildir. Dolayısıyla bu sözleşme haksız bir iktisap, karşılıksız kazanç, belirsiz muhayyerlik gibi sakatlıklar taşımaktadır.
Kaparo nedir?
Kaparo, ön ödeme, pey akçesi, pişmanlık akçesi gibi isimlerle de anılmakta olup şöyle tanımlanmaktadır: “Bir satış ya da kira sözleşmesinde müşterinin, sözleşmeyi tamamlaması halinde toplam fiyattan düşülmesi, feshetmesi durumunda ise akitten dönmenin karşılığı olarak mal sahibinde kalması şartıyla yaptığı ön ödemedir."
Hz. Peygamberin yasakladığı vadeli satış şeklini açıklayınız?
Hz. Peygamber’in yasakladığı vadeli satış; malların takasedilmesi şeklindeki vadeli satıştır ki, günümüz ticareti çoğunlukla para ile mal satışı şeklinde cereyan ettiğinden, hadislerde yasaklanan vadeli satış şekli, yani takas işlemi günümüzde yok denecek kadar azdır.
Sabit pirimli sigortayı açıklayınız?
Sabit primli sigorta: Bu sigortalarda, sabit olarak belirlenmiş bir sigorta primi karşılığında sigorta güvencesi sunulmaktadır. Burada sigortalının, sözleşme esnasında belirlenen primi ödeme dışında başkaca bir maddi yükümlülüğü bulunmadığı için bu sigortalar “sabit primli” olarak anılmaktadır. Bu tür sigortalarda sigortalı ile sigortacı arasında veya sigortalıların kendi aralarında sigorta sözleşmesi ilişkisinden başka bir hukuki ilişki olmadığı gibi, bu sigortalarda sigortacı ile sigortalı arasındaki ilişki yardımlaşma ilişkisi de değildir. Söz konusu ilişki ticari bir ilişki olup, sigortacı sigortalılardan alacağı prim karşılığında onlara sigorta güvencesi satmaktadır.
Değişken pirimli sigortayı açıklayınız?
Değişken primli sigorta: Bu sigortalarda sigortalıların ödeyecekleri prim miktarı sözleşme esnasında sabit olarak belirlenmeyip, sigortalıların gerçek yükümlülükleri belirli dönem sonunda tespit edilebilmektedir. Doğal olarak bu sigortalarda sigortalıların gerçek yükümlülüğü dönemlere göre değişiklik arz etmekte, bu sebeple de bu tür hususi sigortalara “değişken primli sigortalar” denmektedir. Değişken primli sigortalar kooperatif şirket şeklinde müesseseleştiklerinden, burada sigortacı sigortalılardan ayrı değildir.
E-ticaret nedir?
Geçmiş dönemlerde bu aracılar ya elçi veya mektupken, günümüzde bu aracılar telefon, faks, internet gibi elektronik aygıtlardır. Bunlarla yapılan ticarete e-ticaret veya elektronik ticaret ismi verilmektedir.
İslam bilgini Şevkânî, kaparonun satıcıda kalmasının caiz olmadığı görüşünü nasıl değerlendirmektedir?
Ünlü İslam bilgini Şevkânî de konuyla ilgili lehte ve aleyhte rivayetler bulunmasından hareketle kaparonun caiz olmayacağı sonucuna varır. Onun bakış açısı şöyledir: Bir konu hakkında onun hem helal hem de haram olduğuna dair nass bulunuyorsa, haram kılan nass helal kılan nassa tercih edilir. Kaparolu satışı yasaklayan ancak sened olarak zayıf görülen rivayetin farklı varyantları olup, hepsi birlikte düşünüldüğünde ilgili rivayet güç kazanmış olmaktadır. Bu gruba göre, müşteriden alınan kaparoyu, malın satışını geciktirip bekletmenin karşılığı olarak görmek doğru değildir. Dolayısıyla böyle bir akit tamamlanmadığı takdirde kaparo müşteriye iade edilmelidir. Alıcı akdi tamamlamayı seçse bile, bu görüşe sahip olan âlimlerin çoğuna göre, söz konusu şartla yapılan akit baştan batıl olduğu için hüküm değişmez, akit feshedilir. Alıcının elinde iken zayi olan malın da kabzedildiği günkü kıymeti üzerinden tazmin edilmesi gerekir.