Tefsir Dersi 8. Ünite Sorularla Öğrenelim
Kur’An’Da Takva
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Kur’an-ı Kerim’in iyi anlaşılıp doğru tefsirinin yapılabilinmesi için bilmesi gerekli ilimler hangileridir?
bir müfessirin, lugat, nahv, sarf, belagat, kıssalar, nâsih ve mensûh, hadisler, mücmel, mübhem ve mevhibe ilmi gibi ilimlere ihtiyacı vardır. Ayrıca, muhakkik ve müdekkik bir müfessirin, Kur’ân’da geçen kelimeleri, nâzil olduğu asırda kullanılan anlamlarına göre tefsir etmesi gerekir.” (Zerkânî, 1988)
Kur'an bilgisini edinmenin ilk yolu kelime bilgisine sahip olmaktır. bu bakımdan Kur'an'ın diline hakim olmak için o dilin inceliklerini bilmek gerekmektedir. Bir dilin çekirdek ve özü kelimelerdir. Eğer kelimelerin doğru anlamları tesbit edilemezse cümleler anlaşılamaz.
Dolayısıyla okunan bir metin de doğru anlaşılmamış olur. böylelikle insan zihnindeki fikirlere giydirilen kelimelerin anlamını belirleyen unsurlar belirlenmiştir söz konusu unsurlar nelerdir?
kelimelerin anlamını belirleyen unsurlar şunlardır: 1. Dilin ait olduğu kültür; 2. İlgili kelimenin semantiği; 3. Konuşanın kelimeyi kullanırken taşıdığı niyet; 4. Kelimenin, muhatabın zihnindeki arka planı.
Terim ve kavram ne demektir? açıklayınız.
Dilciler, dili teşkil eden kelimeleri, içinde yer aldıkları metin/anlam bütünlüğündeki durumuna ve kullanılışına göre belli gruplara ayırmışlardır. Bunlardan birisi de “terim”dir. Hangi bağlamda geçerse geçsin ve semantik geçmişi ne olursa olsun, muayyen ve sabit bir
anlam ifade edecek şekilde kullanılan kelimelere “terim” denmektedir. İşte Kur’ân’da Takvâ terimin işaret ettiği bu muayyen ve sabit anlama da -zaman zaman birbirlerinin yerine kullanılsalar da- “kavram” denmektedir.(Özsoy, 1994)
Kur’an lafızlarını öğrenmenin işlevi nedir?
Kur’ân’ın lafızları, Arap dilinin özü ve kaynağı, onu anlamanın vasıta ve dayanağıdır. Zira fakih ve hakîmler hüküm ve hikmetlerinde ona müracaat ederler. Şair ve yazarlar nazım ve nesirlerinde ona koşarlar. Kur’ân kelimeleri ve türevlerinin/müştaklarının dışındakiler, - onlara nispetle- meyveye göre kabuk ve çekirdek; taneye nispetle elenti ve saman durumundadır. Bir dilin çekirdek ve özü kelimelerdir
Bir müfessirin Kur'an'ı tefsir ederken dikkat etmesi gereken hususlar nelerdir?
Bir müfessirin, bu kelimelerin ilk defa kullanıldıklarında ve onların ilk okuyucusu olan Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) tarafından okunduğunda, O’nun etrafında bulunan kimselerin yani Ashâb’ın onlardan ne anladıklarını tespit etmeye bilhassa dikkat etmesi gerekir.(Hûlî, 1988). Esasen, bir müfessirin, lugat, nahv, sarf, belagat, kıssalar, nâsih ve mensûh, hadisler, mücmel, mübhem ve mevhibe ilmi gibi ilimlere ihtiyacı vardır. Ayrıca, muhakkik ve müdekkik bir müfessirin, Kur’ân’da geçen kelimeleri, nâzil olduğu asırda kullanılan anlamlarına göre tefsir etmesi gerekir.
"Semantik analiz" ne demektir?
Semantik Analiz, kelimelere, üzerinde ittifak edilen manâlar vererek, cümlenin manasının doğruluğunu ifade etme merhalesidir. Ayrıca anlamın köküne inmek amacıyla yapılan bir çalışmadır. Semantik Analiz, sadece kelimenin anlamını oluşturan ilk/kök anlamı bulmak değil, aynı zamanda onun bu ilk/kök anlamından hareketle tarih boyunca kazandığı anlamların bir analizini yapmak ve gerek bu anlamların ve gerekse türevlerin içinde ilk/kök manânın olup olmadığına bakmaktır.
Semantik analizin daha iyi anlaşılabilmesi için hangi özelliklerin de bilinmesi gerekir?
Semantik Analizin daha iyi anlaşılabilmesi için “Semantik Alan ya da Kavram Alanı” ile “Etimoloji” ve “Odak Kelime/Focus Word”nin ne anlama geldiğinin bilinmesinde yarar vardır.
"Semantik veya Kavram Alanı" ne demektir?
“Kavram alanı” veya “semantik alan” ifadesiyle kastedilen şey, kelimeleri, tıpkı, mozaik bir yüzeyde olduğu gibi, aynı düzlem üzerinde birbirini sınırlandıran ve de tamamlayan parçacıklara benzer şekilde değerlendirmektir. Bu alan içindeki her kavramın değeri, ancak kaplamış olduğu yerle belli olmaktadır. Çeşitli kelimelerin ilişkilerinden doğan ve birbirinden bağımsız olmayan bölgelere “semantik alanlar” denir.
Takva kavramının daha iyi anlaşılabilmesi için bu kavramın semantik alanına giren başka
kavramlar ile birlikte analiz edilmesi gerekir? söz konusu kavramlar hangileridir?
Kur’ân’da “Takvâ/ ?????? ” kelimesinin doğru anlamının tespit edilebilmesi için, bu kelimenin kavram alanına ya da semantik alanına giren “elhavf/ ????? ”, “el-vera’/ ?????“ ,” ????? /ez-zuhd”, “el-haşyet/ ?????? ”, “er-rahbet/ ,”?????? “el-işfak/ ??????? ”, “el-vecel/ ????? ”, gibi kelimelerle aralarındaki ince ayrımların/ nüansların anlam farklarının da bilinmesi gerekir. Böylece “Takvâ” kelimesinin Kur’ân Siyâkı/Bağlamı’ndaki anlamı daha iyi anlaşılacaktır.
Etimoloji nedir?
Etimoloji, bir dildeki kelimelerin ilk/kök anlamlarını meydana çıkarmayı amaç edinen bir ilim
dalıdır. Daha açık bir ifadeyle, etimoloji, kelimelerin şekil yapılarıyla, anlamları arasında irtibat sağlayan ve bu kelimelerin yapı ile anlamlarını köklerine doğru takip ederek ilk defa hangi köke dayandıklarını, hangi kavramları yansıttıklarını ve zaman içinde hangi evrelerden geçerek ne gibi gelişmeler gösterdiklerini inceleyen ve köken bilgisi ile diğer konuları araştıran dilbilimi dalıdır.
Etimolojinin semantik analizdeki yeri ve önemi nedir?
Etimoloji, işte bu manâda Semantik Analizde çok önemli bir yere sahiptir. Özellikle Kur’ân dili olan Arapçada kelimenin değişik manâlara gelmesi sık karşılaşılan bir görünümdür. Bir iki manâyı birleştirerek ikisinin birbirine yardımcı ve destekleyici olacak şekilde anlaşılması mümkün görülmektedir. Bu gibi birleştirmeyi Arap dilcileri çoğu kez yapmaktadırlar. Burada hareket noktaları, onlardan birini asıl alıp, öbürünü onun üzerine bina etmeleridir. Milletlerin ilkel zamanlarında ortaya koydukları kelimeleri, somut ve maddî nesnelere vermeleri normaldir. Çünkü ilk ihtiyaçları ve günlük kullanışları bunu gerektirir. Sonra o kelimeyi soyut ve maddenin dışında ama ilk/kök anlam ile ilişkili olacak şekilde geliştirerek kullanırlar. Netice itibariyle, bir kelimenin esas anlamı tespit edileceği zaman, o kelimenin etimolojisi iyi bilinmelidir. Kelimelerin etimolojilerinde, ait oldukları milletin kültürüne ait unsurlar bulunduğu için, doğru anlamı tespit ederken, bu unsurlar büyük ölçüde yardımcı olacaktır. İşte bu açıdan etimoloji, semantik analizde ilk basamaklardan birini oluşturmaktadır
Odak kelime nedir ve işlevleri nelerdir?
Herhangi bir kelimenin anlamı analiz/tahlil edilirken o kelimenin anlamıyla ilgili birçok kelimeyle karşılaşılır. Fakat bu kelimelerin hepsinin bileşkesi olan anlamı taşıyan bir kelime vardır ki buna “odak kelime/focus word” adı verilir. Odak kelimeyle, özel bir anahtar kelime yani ilk/kök manâ anlaşılmalıdır. Bir kelime hazinesi içinde “Semantik Alan”ın yeri ne ise, “Odak Kelime”nin de diğer kelimeler içindeki yeri odur. Ayrıca odak kelime, bir alan içinde bulunan özel bir grup anahtar kelimeyi birbirinden ayıran bir kelimedir. Odak kelime snek bir kelimedir. Eğer bir kelime, bir semantik alanda odak kelime kabul edilmişse bu, kelimenin başka alan veya alanlarda normal bir kelime kabul edilmesine engel olmaz.
Takva kelimesinin sözlük anlamı ve etimolojik kökeni nedir?
“Takva/??????” kelimesi, dilimize Arapçadan geçmiş olan bir kelimedir. Bu kelimenin Türkçe sözlüklerdeki karşılığına baktığımızda, söz konusu kelimenin, birbirine yakın anlamlar erilerek tanımlandığını görüyoruz. Meselâ Şemseddin Sâmî, “takva”yı, Allah (celle celelûhu)’tan korkup, yasaklanan şeylerden çekinme, perhizkârlık, zühd”diye açıklarken; Ferit Devellioğlu ise “takva” kelimesini: “Allah (cc)’tan korkma, Allah (cc) korkusuyla dînin yasak ettiği şeylerden kaçınma” şeklinde, “ehl-i takva”yı da: “dînin yasak ettiği şeylere sımsıkı bağlı kalan veya kalanlar” diye tanımlamaktadır. Bu tanımlar; kısmen doğru olsalar da, “Takva” kelimesinin içinde bulunan anlam derinliğini ve zenginliğini yansıtmaktan uzaktır. Takva, Allah (cc)’ın vikâyesine (korumasına) girmek, emrini tutup azabından korunmaktır. Elmalılı’nın tespitlerine göre takva, sebebin müsebbebine bağlılığı türünden olarak, takva için en gerekli kelime “korumaktır.” Takva, takva ehlinin kelimesi, korunanların alameti olan kelimedir. Takva kelimesi takvanın aslı demek olur. Birçoklarına göre takva sözünden murad, tevhid ve şehadet sözleridir. Takva aynı zamanda fücûr kelimesinin zıddıdır. Nefsi kurtarmanın, Allah (cc)’ın korumasında fenalıktan korunmanın ismidir. Sonucu korunmak olan hayır, iyilik, itaati kapsar. Bazen “korku”ya takva denilir olmuştur. Dinde iki anlamda
kullanılır. Birincisi, sonunda ahirette zararlı olandan sakınıp korunmak demektir. Bunun eksiği ve fazlayı kabul eden geniş bir sahası vardır. En aşağısı cehennemde ebedî kalmaya neden olacak şirkten uzak kalmaktır. En yükseği de bütün duyularıyla Allah (cc)’a yönelme ve O’nun korumasına girmektir. Hakîkî takva budur. İkincisi ise, dinde bilinen özel anlamı vardır ki, mutlak olarak takva denildiğinde ve karine bulunmadığında maksat bu olur. Nefsi günahtan korumaktır. Bunun içinde nefsi büyük günahlardan korumak özellikle gereklidir. Takvalı olabilmek için, korunulması gereken günahları bilmek önemlidir. İlim olmadan takva olmaz
Kur’an’da "hûdudullah" neyi ifade etmek için kullanılır?
Kur’ân’da “Hudûdullâh” yani “Allah (cc)’ın sınırları”ndan söz edilir ki, işte bu, Allah (cc)’ın içinde kalınmasını emrettiği korusunun sınırlarıdır. Mü’minlere sürekli olarak “Allah (cc)’ın sınırlarını aşmayın” değil, “Allah (cc)’ın sınırlarına yaklaşmayın”diye emredilir. Yaklaşıldığında sınırların aşılması her zaman mümkündür. İşte bu şekilde, Allah (cc)’ın çizdiği sınırları aşma korkusuyla bu sınırlara yaklaşmamak, nefsi bu sahada korumak ve sınıra yaklaştırmamak, takvadır. Yani nasıl dikenli veya mayınlı bir arazide yürürken son derece dikkatli bir şekilde kontrollü ve sakınarak, korunarak yürünüyorsa aynı şekilde, İslâm dinini yaşarken aynı titizlik ve hassasiyetle, Allah (cc)’ın emirlerine karşı gelmekten sakınarak, Allah (cc)’a saygısızlık etmekten çekinerek ve içtinap ederek yaşamak takvadır.
Takva kelimesinin "el-vera" kelimesi ile ilişkisi nedir?
Bu anlamıyla takva, Arapçada geçen “elVera’/?????”kelimesiyle de yakından ilişkilidir. Verâ’, kelime olarak, günahtan ısrarla kaçmak ve çekinmek anlamına gelir. Terim manâsı, helalliği şüphe götüren her türlü yiyecek, eşya, para, söz ve davranışlardan ısrarla sakınmak ve kaçınmak demektir. “Harama düşme endişesiyle şüpheli şeylerden kaçınmak” diye de tanımlanan “el-Vera’/?????” hakkında, Hz. Peygamber (sav) bir hadîsi şeriflerinde; “Verâ’ sahibi ol ki, insanların en çok ibadet edeni olasın.” buyurmuştur. Takvaya bu anlamı ile çok benzeyen “el-Vera’/????? ”, çok önemli bir kavramdır. Şüpheli şeyleri almak, kullanmak, yemek, söylemek konusunda titizlik göstermeyen kimse, mânevî olgunluğa ve kalp zenginliğine ulaşamaz. Desûkî’nin ifadesiyle; dilimiz haramı tattığı sürece kalbimiz irfân ve ma’rifetten nasip alamaz. Süfyan Sevrî de, “Verâ’”dan kolay bir şey görmediğini belirterek; “Vicdanında iz bırakan şeyi terk et, olur biter.” demiştir. “Vera’”nın daha iyi anlaşılabilmesi için şöyle bir misal verilebilir: Kişinin uyuyup kalmasından korktuğu zaman, sabah namazı için kendisini uyandıracak birisini görevlendirmesi durumudur. Nitekim Hz. Peygamber (sav) gazvelerinden birinde, kendisini uyku bürüdüğünde Hz. Bilâl (ra)’i bu şekilde görevlendirmişti. Vera’, bizim zanna dayanarak amel etmekle mükellef tutulduğumuz konularda kesin bilgi (yakîn) elde etmekle ilgilidir. Meselâ, mükellef olmadığımız halde kıblenin tespitinde astronominin verilerinden hareketle araştırmada bulunmak, Ramazanda güneşin battığından iyice emin olmak için batıştan sonra da bir müddet daha oruca devam etmek, yine aynı şekilde fecir doğmadan bir müddet önce yemek ve içmeyi terk ederek oruca başlamak, dahası oruçlunun misvak kullanmaktan kaçınması bu çeşit örneklerdendir.
Haya ve takva arasındaki ilişki nedir?
Hayâ, insanda yer ettiği zaman, onu şüpheli şeylerden alıkoyar. İşte bu da “vera’” ya da “takva” olmaktadır. Bu anlamda Hz. Peygamber (s.a.v) “İçini tırmalayanı bırak ve içini tırmalamayana bak; çünkü doğruluk iç huzurudur ve yalan huzursuzluktur. buyurmuştur. Yine bu anlamı vurgulamak için Hz. Peygamber (sav); “Kul sakıncalı olan şeylerden korunabilmek için sakıncalı olmayan bazı şeyleri terk etmedikçe, muttakîlerden olamaz’’ diye buyurmuştur
"İttika", "havf", "haşyet" kavramları ile takva arasındaki ilişki nedir?
Râgıb Isfahânî ve Fîrûzâbâdî gibi Arap filologları, Kur’ân’da, “takva” ve “ittikâ” kelimelerinin,
bazen “havf” ve “haşyet” anlamında, bazen de hem “havf” hem de “haşyet” kelimelerinin ise “takva” manâsında kullanıldığını belirtmişlerdir. Rağıb İsfahânî’ye göre “Allah (cc)’tan havf” denildiğinde kastedilen, “aslandan korkmak” denildiği zaman akla gelen bir korku türü değildir. Bilâkis “Allah (cc)’tan korkmak” ile kastedilen şey, “isyanlardan uzak durmak (Allah (cc)’a karşı gelmemek ve O’na) itaati seçmektir”. Bundan dolayı, günahları terk etmeyen kişi, “Allah (cc)’tan korkan” olarak kabul edilmez. İşte “takva” kelimesi ile “havf” kelimesinin anlam açısından örtüştüğü nokta bu anlamdır. Yani “Allah (cc)’a karşı gelmekten sakınmaktır.” Bahse konu kelimeler arasındaki ince ayrımları/nüansları açıklayan Ebû Hilâl Askerî; “havf”ın, “olması şüpheli bir zararın meydana gelmesinden korkmak” anlamına geldiğini; “hazer”in ise, “vuku bulması şüpheli olsun ya da olmasın (her türlü) zarardan sakınmak (yani daima ihtiyat halinde bulunmak)” demek olduğunu belirterek bu iki kelimeyi şu şekilde kıyaslamaktadır: “Hazer”de zarara karşı savunma söz konusu iken, “havf”ta savunma anlamı yoktur. Bundan dolayı “önlemini/tedbirini al” anlamında denmez “?? ????” ;rağmen denmesine “?? ????” Askerî’ye göre “havf” ile “haşyet” arasında da şu farklar vardır: “Havf”, sevilmeyen (mekrûh) bir şeyle ve o (hoşlanılmayan/sevilmeyen) şeyin terk edilmesiyle alâkalıdır. Meselâ “????? ???” “Hastalıktan havfettim/ korktum” ve “?????? ??? ???????...” “...ve en kötü hesaptan korkarlar.” (Ra’d, 13/21) denilir. “Haşyet” ise, sevilmeyen şeylerin kendisinden değil, onlara sebep ve kaynak olan varlıklardan korkmaktır. Yani “havf”
kelimesi daha genel, “haşyet” ise daha özel bir anlam ifade etmektedir. “Havf” duygusunu hisseden kişi, çareyi; terk etmekte, uzaklaşmakta ya da kaçmakta bulurken; “haşyet” sahibi kimse ise çareyi, ilmine sarılmak suretiyle bulmaktadır. Bu iki kelime arasındaki fark, tıp bilgisi olmayan herhangi bir kimse ile tıp ilmiyle mücehhez olmuş hâzık bir doktor arasındaki fark gibidir. Tıp ilmini bilmeyen kimse, kaçmaya ya da bir başkasının himayesine iltica ederken; doktor ise bilgisine ve bu bilgiyle elde ettiği ilaç ve deva bilgisine sığınır. “Takva” ve “ittikâ” kelimeleri, doğrudan “korku” anlamına gelmemekle birlikte, tamamen “korku”dan da hâlî olmadıkları içindir ki, bazen “havf” ve “haşyet” anlamında, bazen de hem “havf” hem de “haşyet” kelimeleri, “takva” manâsında kullanılmıştır. Bu nedenledir ki Allah (cc) katında, en yüksek dereceleri elde edenler müttakîler olup, Allah (cc)’ın sevgisine mazhar olanlar da bunlardır
Kur’an’da doğrudan ‘’takva’’ ile ilgili ayetlere bakıldığında takva ile ilgili hangi sonuçlara varılabilir?
Kur’ân, baştan sona incelenip; bilhassa “Takva” kelimesinin geçtiği âyetler üzerinde düşünüldüğünde, bu kelimenin doğrudan “korkmak ve korku” gibi anlamlara gelmediği; genellikle sakınmak, Allah (cc)’ın azâbından korunmak, çekinmek, haramlardan içtinap etmek gibi anlamlara geldiği görülür. Nitekim Râgıb İsfahânî de “Allah (cc)’tan korkmak”dan maksadın “Aslan, kurt v.b. yırtıcı bir hayvandan korkmak” denildiğinde akla gelen bir korku türü olmadığını; bilâkis “Allah (cc)’tan korkmak” ile kastedilen şeyin, isyanlardan uzak durmak(Allah (cc)’a karşı gelmemek ve O’na) itaati seçmek olduğunu belirtmiş ve bundan dolayı, günahları terk etmeyen kişinin, “Allah (cc)’tan korkan” olarak kabul edilmediğini zikretmiştir
Abdullah Draz ,’’takva,sevgi,korku’’ kavramlarına nasıl bakmıştır?
“Takva”yı, “sevgi” ile “korku” gibi iki duygunun arasında tam merkeze yerleştiren Abdullah Draz, Allah (cc)’ın kanunlarına tam anlamıyla “en derin bir saygı”nın diğer adının “takva” olduğunu söylemektedir. Draz’a göre “takva”, duygusal alan üzerinde iradeyi harekete geçiren güç olarak ortaya çıkmış ödev fikridir. Dolayısıyla takva, sevgi ve korku’nun birleşmesinden doğan bir hürmet duygusu olup, onların çift yönlü rolünü oynamakta, aynı zamanda hem hareket ettiricilik, hem de frenleyicilik görevini yapmaktadır. Özellikle bu frenleyicilik vasfından da “hayâ” kavramı doğmuştur. Hz. Peygamber (sav) de ahlâkın rûhunu “hayâ” duygusu ile tanımlamıştır.
Fahruddîn Razî ‘’takva’’ nın geçtiği ayetleri nasıl yorumlamıştır?
Âyette geçen “takva”yı Fahruddîn Râzî şöyle yorumlamaktadır: İnsanın iki yolculuğu vardır; birincisi dünyadaki yolculuğu; ikincisi ise dünyadan âhirete yolculuğu. Dünyadaki yolculuk için azık hazırlamak kesindir. Bunlar da yiyecek, içecek, binek ve maldır. Aynı şekilde dünyadan âhirete yapılacak yolculuk için de azık gerekir. Bu da marifetullah, muhabbetullah ve O’nun dışındaki bütün varlıklardan yüz çevirmektir. Bu azık, birçok sebepten dolayı birinci azıktan daha hayırlıdır: Dünya azığı kişiyi vehm olunan bir azâptan kurtarırken, âhiret azığı kesin ve ebedî olan bir azaptan kurtarır. Dünya azığı her an gidebilir ve noksanlaşabilir; ahiret azığı ise her an, her saat gelir ve yaklaşır ve seni âhirete götürür. Dünya azığı bireyi, şehvet ve nefsin kürsüsüne götürürken; âhiret azığı Allah (cc)’ın celâl ve kuds basamağına ulaştırır. Dolayısıyla azıkların en hayırlısı takvadır. Birey, takva azığı almadan gidip de, ölümden sonra takva ile azıklanmış kimselerle karşılaştığı zaman, onlar gibi olamadığı ve onların mükâfatlandırıldığı gibi mükâfatlandırılmadığı için pişman olur.