Türk İslam Edebiyatı Dersi 1. Ünite Sorularla Öğrenelim
Din Ve Edebiyat
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
"Edebiyat" terimi bir kavram olarak dilimizde ne zamandan beri kullanılmaktadır?
"Edebiyat" bir kavram olarak Bir kavram olarak dilimizde Tanzimat sonrasında kullanılmaya başlamıştır.
"Edebiyat" nedir?
Edebiyat, insana ait bir duyguyu, düşünceyi, hayali, yorumları, tutumları, gözlemleri dilin imkânlarıyla en güzel şekilde anlatma sanatıdır. Diğer bir ifadeyle duygu, düşünce veya hayallerin heyecan, hayranlık ve estetik zevk uyandıracak şekilde ifade edilmesidir (Okay:1994, 395).
Edebiyatın dinle olan ilişkisinin mahiyeti nedir?
Güzel sanatların başlangıcı hakkında araştırmalar yapan ilim adamları ve estetik zevkin ortaya çıkışını ve gelişimini araştıran uzmanlar, mûsikînin, raksın, şiir ve edebiyatın menşeinin din olduğu kanaatine sahiptirler (Köprülü: 1989, 49). Diğer bir ifadeyle sanatın ilk örnekleri ayinlerde ortaya çıkmıştır. Şiirin de ilk örnekleri bu ayinlerde söylenmiştir. En azından Türk şiirinin, Şeylân, Sığır ve Yuğ adlarıyla bilinen ayinlerde söylenerek geliştiğini bilmekteyiz. Dolayısıyla buralarda söylenen yahut okunan şiirler de dinî içeriğe sahiptir.
"Bu dönemde Kam, Oyun, Bahşı ve Ozan gibi isimlerle anılan şair, toplumsal hadiseleri ....... şeklinde şiire dönüştürmenin yanında, ölenlerin arkasından ......, lirik duyguları ifade eden ...... ve hikmete ilişkin ........ söylemiştir." cümlesindeki boşluklar hangi kelimelerle tamamlanmalıdır?
"Bu dönemde Kam, Oyun, Bahşı ve Ozan gibi isimlerle anılan şair, toplumsal hadiseleri destân şeklinde şiire dönüştürmenin yanında, ölenlerin arkasından sagu, lirik duyguları ifade eden koşuk ve hikmete ilişkin savlar söylemiştir."
Doğrudan doğruya dinî kaynaktan beslenen edebî eserlerin nasıl bir gelişim gösterdiği söylenir?
Doğrudan doğruya dinî kaynaktan beslenen edebî eserlerin iki koldan gelişim gösterdiğini söylemek mümkündür:
1. Dinî metinleri açıklamayı ve öğretmeyi amaçlayan edebî eserler.
2. Dinî duyguyu ve tecrübeyi aktaran edebî eserler.
Her iki kol da Kur’an, Hz. Peygamber’in sünneti, İslâm Tarihi gibi dinî metinlerden beslenerek gelişmiştir. Fakat ilkinde, İslâmi ilimlerin temel kavramları, mantığı ve metodundan yararlanarak gelişen bir edebiyat vardır. Daha doğrusu bu türden eserler, edebiyatın dil ve ifade imkânından yararlanarak
dinî düşünceyi ve ilmi birikimi sunan edebî eserlerdir. İkincisinde ise, din dilinin tecrübeyle, hayatla ve zamanla buluşması söz konusudur. Bu da kendi içinde iki kategoride kendini gösterir: Sanatı önceleyen eserler ve sufi şairlerin eserleri.
“Sanat sanat içindir.” görüşünü kısaca nasıl tarif edilebilir?
“Sanat sanat içindir” görüşünü benimseyen edebiyatçılar, din ve edebiyat arasında herhangi bir ilişkinin kurulamayacağı ve dolayısıyla da dinin edebî eserin oluşmasında herhangi bir katkısının olamayacağı fikrindedirler. Ancak bu görüş, edebiyata bir bütün olarak bakan edebiyat tarihçileri tarafından eksik bulunmuştur. Zira en saf şiirin bile, yazıldığı çağın, toplumun ve çevrenin düşüncesini, inançlarını yansıttığı muhakkaktır.
"Sanat toplum içindir." görüşü kısaca nasıl tanımlanabilir?
“Sanat toplum içindir” görüşünde olanlar, faydacı düşünceye sahiptirler. Edebî eserin insana iyi, doğru ve güzel olanı öğreteceği ve dolayısıyla da topluma yararlı olacağı fikrindedirler. Bunların yaklaşımı, klasik dönemin sanat anlayışını andırır. Zira edebî eser, tanıtıcı, öğretici ve hâli tasvir edici olmalıdır. Bu bakımdan da edebî eser, felsefi düşünce, ilmi bakış ve estetik kaygının yanında dinî mahiyete de sahip olabilir. Dolayısıyla din, edebî eserin oluşmasında etkili olabilir. Sadece din değil, estetikle beraber felsefe, ahlâk, psikoloji, sosyoloji, tarih gibi diğer fikir ve ilim alanları da edebiyatla ilgilidir. Fakat yine de edebî eserde temel belirleyici husus, estetik bir yapıya sahip olmasıdır; bu sebeple de sanat değerini tamamıyla ihmal eden, apaçık güdümlü bir edebiyat her zaman tenkide uğrar.
Toplumdaki değişmeler sanatı nasıl etkiler?
Toplum olarak yaşanan büyük hadiseler sanatı etkiler. Sanat, yapısı itibariyle, sübjektif ve şahsi yaşantılara dayalı olsa da, toplumsal hadiselerden uzak da değildir. Bir bakıma sanat, gerçekliği estetik ve zevk uyandıran sembollerle ifade etmektir. Dolayısıyla göçler, savaşlar, yenilgiler, başarılar ve doğal felaketler sanatçı üzerinde derin tesir yaratır. Diğer bir ifadeyle, bu hadiseler sosyal değişmeye sebep olduğu gibi, sanat anlayışının, formların, malzemenin ve dilin değişmesine de sebep olur. Sosyal değişme, sosyal ve kültürel yapılarda, gözlenebilir farklılıkları ifade eden bir kavramdır (Turhan:1987,49). Sanat, sosyal değişmenin göstergelerinden biridir. Toplumdaki değişmeleri sanat eserinden yola çıkarak izah etmek mümkündür.
Türk Edebiyatı, tarihi sosyal değişmeye göre kaç aşamada ele alınıp incelenmektedir?
Türk Edebiyatı, tarihi sosyal değişmeye göre üç aşamada ele alınıp incelenmektedir. Bunlar:
1.İslâm Öncesi Türk Edebiyatı
2.İslâm Kültürü Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı
3.Batı Kültürü Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı
İslâm Öncesi Türk Edebiyatı'ndan beri söylenegelen destanlara örnek veriniz.
Destanların çoğu İslâm Öncesi Türk Edebiyatı’nda ortaya çıkmıştır. Türk destanlarından bazıları şunlardır: Yaratılış, Alp Er Tunga, Oğuz Kağan, Bozkurt, Ergenekon, Türeyiş ve Göç destanları. Bu destanlardan en önemlisi, Oğuz Kağan Destanı’dır.
Türk-İslâm Edebiyatının ilk eserleri ne zaman yazılmaya başlamıştır?
Karahanlılar döneminde, Türk-İslâm Edebiyatının ilk eserleri de yazılmaya başlanmıştır.
Türk-İslâm Edebiyatı kısaca nasıl tanımlanabilir?
İslâm, Türk toplumlarının medeni hayatında etkili olmuş, sosyal ve kültürel alanda büyük değişmeler yapmış, dili ve edebiyatı geliştirmiştir. Türk-İslâm Edebiyatı, her şeyden önce bu yeni edebiyatın adıdır. Diğer bir ifadeyle bu terim, hem müslüman hem de Türk olan şair ve yazarın ortaya koyduğu edebî etkinlikleri ifade eder. Bu tanım genel bir tanımdır ve iki temel kavrama dayanır. Bunlar, Türk ve İslâm kavramlarıdır. Buradaki Türk, bir kültür coğrafyasını işaret etmektedir. Bu kültür coğrafyasında Türkçe’den başka, Arapça ve Farsça’yı da içeren zengin bir dil varlığı bulunmaktadır. Dolayısıyla herhangi bir edebî eserin Türk-İslâm Edebiyatı içerisinde değerlendirilmesi için, bu esere hayat veren sanatkârın etnik olarak Türk olması zorunlu değildir. Temel belirleyici husus, edebî eserin, bu kültür coğrafyasında yazılmış olması ve Türk kültür değerleriyle uyumlu olmasıdır. Bu bakımdan Türk-İslâm Edebiyatı, özellikle Osmanlı Devleti döneminde İranlı, Arap, Boşnak, Arnavut gibi farklı etnik kökenden gelen edebiyatçıların yazdıkları eserleri de içine alan geniş bir edebî alanı ifade eder.
M. Fuad Köprülü Türk Edebiyatı Tarihi’nde Türk-İslâm Edebiyatı hakkında nasıl bir değerlendirme yapmıştır?
Bu konuda M. Fuad Köprülü Türk Edebiyatı Tarihi’nde şu değerlendirmeyi yapar: “İslâmiyetten evvel kavmî bir takım husûsiyetlere mâlik olan Arab Edebiyatı, «Sâsânîler» devrindeki İran Edebiyatı, «Tu-kiie»ler zamanındaki Türk Edebiyatı birbirinden pek derin farklarla ayrılıyordu; hâlbuki İslâmiyet’ten sonra, Arab edebiyatı -başka medeniyetlerle ve meselâ İran'la temas neticesinde eski çöl edebiyatından çok farklı bir hâle geldiği gibi, Arab istilâsından yüzyıllarca sonra meydana çıkabilen İslâmî İran Edebiyatı da, birçok bakımlardan, İslâmî Arab edebiyatına benzedi; Türkler, İslâmiyet dâiresine lâyıkıyla girdikleri sırada, Arab ve Acem'lerin müşterek mahsûlü olarak «Klâsik bir edebiyat» ve ona dayalı olan bir takım umumî «edebiyat esasları» takarrür etmişti.” (Köprülü:1986, 99)
Türk-İslam edebiyatının kapsamını nasıl ifade edebiliriz?
Kronolojik olarak Karahanlılar döneminde ilk ürünlerini veren bu edebiyat, Selçuklular döneminde gelişmiş ve Osmanlı döneminde klasikleşmiştir. Bu tarihi seyir, edebî eserin özünde herhangi bir değişikliğe sebebiyet vermez. Çünkü bu üç dönemde de sanatkâr, İslâm ilimlerinin ve düşüncesinin imkânlarından yola çıkarak eserini yazmıştır. Dünya görüşü, hayat ve varlık anlayışı, sanata yüklediği anlam, edebî eserden beklentileri gibi temel konular aynıdır. Bu aynilik, Tanzimat ile birlikte kırılmaya uğrayacaktır. Tanzimat, III. Selim döneminden itibaren bir devlet politikası olarak uygulanmaya konan ıslahat hareketlerinin neticesi olarak hayata geçirilen modernleşme ve yenilenme döneminin adıdır. 1839 yılında Gülhane Hatt-ı Şerîfi’nin okunmasıyla başlayan bu süreç, bir kısım sosyal ve kültürel değişmeleri içerir. Bu değişim yeni edebî anlayışı da beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla bazı edebiyat tarihçileri, İslâm uygarlığı çerçevesinde gelişen Türk-İslâm Edebiyatı’nın yerini Tanzimat Edebiyatına bıraktığını ileri sürmüşlerdir (Levend:1962, 3).
Batı Kültürü Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı kaç kolda gelişme gösterir?
Batı Kültürü Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı iki koldan gelişme gösterir:
1.Devam eden klasik edebiyat,
2.Yeni edebiyat.
Encümen-i Şuarâ ne demektir?
Kasideleri, gazelleri, mesnevileri, manzum ve mensur eserleriyle kendine özgü bir dünya anlayışını aksettiren ve klasikleşen İslâm Kültürü Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı, bu dönemde de varlığını korumuştur. Kullanılagelen biçim, form ve zihniyetle eserler telif eden şair ve yazarların var olduğu bir gerçektir. Hatta bu şairlerin bir araya gelerek Encümen-i Şuarâ adıyla bir topluluk oluşturdukları da bilinmektedir.
İlahiyat eğitimi ve araştırmalarında Türk-İslâm Edebiyatı’nın önemi nedir?
İlahiyat eğitimi ve araştırmalarında Türk-İslâm Edebiyatı’nın önemine ilişkin şu değerlendirmeler önemlidir: “Dînî Edebî türlere ilişkin yapılan çalışmalar, geleneksel dil formlarını günümüze taşımaktadır. Meselâ münâcâtlara dair çalışmaların, Kelâm ve tasavvuf araştırmalarına zemin oluşturması beklenir. Osmanlı şairlerinin hemen hepsi münâcât yazmıştır. Bunların her şeyden önce Tanrı tasavvurları, kutsal olanı tasvirleri, hitap formları, varlık ve ahlak felsefesi açısından ilâhî olanı anlama çabaları gibi hususlar dikkat çekicidir. Aynı durum tevhîd ve esmâ-i hüsnâ türleri için de geçerlidir.
Türk-İslâm Edebiyatı içerisindeki edebî eserlerin bilimlerle ilişkileri kaç açıdan izah edilebilir?
Türk-İslâm Edebiyatı içerisindeki edebî eserlerin bilimlerle ilişkileri iki açıdan izah edilir:
1. Sanatkâr, dönemin ilimlerini, edebî form içerisinde manzum ve mensur telif etmiştir.
2. Sanatkâr, dönemin ilim ve bilim anlayışından yararlanmış ve bunların kavramlarını estetik değere dönüştürerek kullanmıştır.
Türk-İslâm Edebiyatının eserleri kaç bölümde ele alınabilir?
Türk-İslâm Edebiyatının eserlerini dört bölümde ele almak mümkündür. Bunlar:
1. İslâm inancının, düşüncesinin ve değerlerinin anlaşılmasını ve öğrenilmesini sağlayan eserler.
2 .İslâm inancını, düşüncesini ve değerlerini yayma (tebliğ) niyetiyle yazılan eserler.
3. Sadece sanatı önceleyen, ancak kullandığı dil, sembol ve mazmunlarla İslâm dinine ilginin oluşmasını sağlayan eserler.
4. Herhangi bir dinî sembol ve mazmundan yararlanmayan, sadece estetik değerleri öne çıkartan eserler.
Türk-İslâm Edebiyatının eserlerine birkaç örnek veriniz.
Kutadgu Bilig, Atabetü’l-Hakâyık, Divan-ı Hikmet; Dede Korkut Hikâyeleri, Mesnevi, Garibnâme, Vesiletü’n-necat, Muhammediye, Müzekki’n-Nufûs; Leylâ vü Mecnûn, Mantıku’t-Tayr, Gül ü Bülbül, Şem ü Pervâne, Bülbülnâme ve Hüsn ü Aşk; Hayriye vb.