İslam Kurumları ve Medeniyeti Dersi 6. Ünite Sorularla Öğrenelim
İslam Medeniyetinde Sosyal Dayanışma Ve Vakıflar
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Sosyal Dayanışmada aile ve toplum ilişkisinin rolü nedir?
Bu tür müesseselerin başında aile müessesesi gelir. Aile kurumu, bilindiği gibi, toplumun en küçük birimini oluşturur. İslâm toplumunun en sağlam müessesesi olan aile ocağını yalnız ana baba veya karı- kocadan ibaret saymamak gerekir. Bunlara, ailenin diğer fertlerini de ilâve ederek onların da sosyal haklarının teminat altına alınarak ana ve babaya iyi davranılmasını emreden Kur’ân; küçükken çocukların güzelce eğitilip büyütülmesi gerektiğini ve her türlü kötülükten korunarak onların maddî ve manevî bilgilerle yetiştirilerek toplumun yararlı bir üyesi olmalarının sağlanması hususuna dikkat çeker.
Zekat almaya hakkı olan kişilerde aranacak şartlar nelerdir?
Bu şartlar şunlardır: ? Fakir ve yoksullar, ? Düşkünler, ? Daha sonra, âmiller (zekât işlerinde çalışan ve çalıştırılanlar), ? Müellefe-i kulûb (kalpleri müslümanlığa ısındırılacaklar) geliyor, ? Ayrıca kölelikten kurtulacaklar, ? Borçtan kurtulacaklar, ? Allah yolunda çalışmakta olanlar ve ? Yolda kalanlar da zekât almayı hak edenler arasındadır.
Müellefetü’l-Kulûb nedir?
Müslüman olmadığı halde, Müslümanlığa meyilleri ve İslâmiyet’i kabulleri umulan ya da Müslümanlara eza ve cefa etmelerinden korkulup yapacakları eziyet ve kötülüklerin önlenmesi düşünülen kişiler bu kapsama girer. Böylece Müslüman olmayanlara karşı Müslümanların güçlenmesine katkısı bulunacak olanların kaplerinin kazanılarak İslâm’a ısındırılmaları düşünülenler bu grubun birinci sınıfını teşkil eder.
Müellefetü’l-Kulûb zümresinde aranan özellikler nelerdir?
Bu özellikler şunlardır: ? Kalplerindeki imân tam anlamıyla yerleşmemiş imanı zayıf kişiler, ? Herhangi bir kabilenin ileri gelenlerinden Müslüman olup da Müslüman olmayan dostları ile kendi kabileleri içindeki nüfuz sahibi kişilerin İslâmiyet’e rağbetlerini artıracağı umularak, bu kabilenin Müslüman olan büyükleri, ? Yahudi ve Hıristiyanlardan Müslümanlığı kabul edenlerin hem İslâm’a bağlılıklarını artırmak, hem de diğer Yahudi ve Hıristiyanların ilgilerini çekmek üzere Müslüman olanlar, ? Ayrıca hudut boylarında ve stratejik ehemmiyeti olan tehlikeli bölgelerde düşman hücumlarına karşı kendilerini savunmak durumunda bulunan Müslümanlar da zekâtın müellefetü’l-kulûb fonundan yararlandırılması gerekenler sınıfından kabul edilmişlerdir.
Zekattan pay alabilen diğer bir grup olan el Gârimin grubunun zekattan pay alabilmesi için esasları nelerdir?
Gârim borçlu, ağır borçlara batmış kimse demektir. Borçlular da iki kısımdır; şahsen borçlu olanlar ve toplum yararına borçlananlardır. Sel, yangın ve zelzele gibi tabii âfetlerden zarar görerek veya hiç bir kasdı olmaksızın kaza sonucunda bir kimsenin ölümüne sebep olarak tazminat ödemeye ya da kendi ihtiyaçları için borçlananlar şahsen borçlu olanlardır. Müslümanlar veya gayrimüslimler arasında umumun menfaatini sağlamak, fitneleri yatıştırıp sulh ve sükûnu temin etmek için kefil olan veya tazminatla borçlanarak, borcunu ödedikten sonra da geride nisab miktarı parası artmayan fakir veya zengin Müslümanlar bu sınıftan sayılırlar.
Zekattan faydalanma hakkı olan Yol oğlu grubuna mensup kimselerin özellikleri nelerdir?
Bu terimin amaçladığı kişiler, yola çıkmış yolcular, seyyah veya turistlerdir. Bunlar, kendi ülkelerinde zengin olsalar bile, yolculukları sırasında fakirleşen garip kimselerdir. Bu gibilere de zekât verilebilir. Şehir, kasaba veya köy gibi belli bir yerleşme bölgesinden gelip geçen bütün yabancılara üç gün müddetle yiyecek-içecek verilmesi, hatta barınması için yatacak yer gösterilmesi bütün Müslüman toplumların âdeti olarak yaygınlaşmıştır. Müslümanlar bu âdeti vakıf olarak, ribat ve kervansaray gibi yolcuların emniyet içinde yollarına devam edebilmeleri için kurulan sağlam ve korunaklı kalelerle müesseseleştirmişlerdir.
İslâmiyet bu tür müesseseler sayesinde neyi hedeflemiştir?
Toplum içinde fakirliği ve yoksulluğu yok denecek kadar azaltmayı hatta kaldırmayı hedeflemiştir.
Vakıf Müessesesi nasıl doğmuştur?
Sadakaların yaygınlaştığı toplumlarda, bunlara dayalı olarak yeni yeni müesseselerin doğması mümkün olabilir. Vakıf müessesesi de böylece doğmuştur denilebilir. Her sınıf insanın yararına olmak üzere tahsis olunan vakıflar, aynı zamanda toplumların, muhtaçlarına yönelik olduğu gibi, sosyal güvenlik ve sosyal sigortaları niteliğini taşımaları sebebi ile de dayanışmaya imkân veren müesseselerden biri durumundadır.
Vakıf nedir?
Sözlükte; durdurma, alıkoyma, ayırma, bağlama gibi manalara gelen, vakıf kelimesi ıstılahta; bir malı veya mülkü satılmamak kaydıyla bir hayır işine bağışlama, bırakma şeklinde ifade bulmaktadır.
İslâm hukukunda vakıf ne anlama gelmektedir?
İslâm hukukunda vakıf; Menfaatı ibâdullaha (kullara) ait olmak üzere bir aynı (vakfolunan malı) Cenab-ı Hakk’ın mülkü hükmünde olarak temlîk ve temellükten (sahiplenilmekten) ile’l-ebed habsetmektir şeklinde tarif edilmektedir. Bu tariften anlaşıldığına göre, bir malın veya mülkün gelirinin tamamen insanların yararına olarak, şahısların sahiplenmesine imkân verilmeksizin tahsis ve hayır işine terkedilmesine vakıf denilmektedir.
İslâm medeniyetinde vakfın sosyal yaşama ne gibi faydaları olmuştur?
Özellikle yoksul ve kimsesizlerin geçimine tahsis edilen vakıfların varlığı, İslâm medeniyetinde insana verilen değeri ortaya koyduğu gibi toplumdaki dengesizlikleri de önlemeye yardımcı oluyordu. Tarihî seyri içinde vakıfların, ne derece yaygın oldukları göz önüne alınırsa, iyi işlediği ve bozulmadığı zamanlarda İslâm toplumu içinde bir sosyal denge özelliği taşıdığı muhakkaktır. Toplumun sosyal dayanışması açısından önemli bir fonksiyonu olduğunu gördüğümüz vakıfların, iyi işlediği ve korunduğu zamanlarda insanların hayatta karşılaşabilecekleri maddî ve manevî zorlukların, ızdırap ve sıkıntıların giderilmesi, hayatın güzelleştirilip insan haysiyetinin korunması, sosyal düzenin her türlü tehlike ve sarsıntılardan kurtarılmasına da yardım ettiği görülür.
Vakıf eserlerinin vakfediliş sebepleri nelerdir?
Aslında vakfın en yararlı ve hayırlısını, insanların şiddetle ihtiyaç duydukları şeylerde olabileceğini kabul eden bir anlayışla, insanlar için daha faydalısını yapmanın hedef alındığı fark edilmektedir. Bu bakımdan, bölgelere ve zamana göre ihtiyaç duyulan hususlar farklılık gösterdiğinden, Türk-İslâm tarihinde çok değişik alanlarda vakıflar tesis edildiği anlaşılmaktadır. Çevreye gelen leyleklere yiyecek temininden, mahallede dolaşan köpeklere ekmek dağıtımına kadar, insanların dışındaki varlıklar, canlılar için bile vakıf belgelerinde şartlar bulunduğu, fakat daha çok insanların fakir, muhtaç, dul ve yetimlerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere vakıflar tesis edildiğini bilmekteyiz.
Vakıf yapılan eserlerin mahiyetleri kaç noktada toplanabilir?
Dinî ve ilmî gayeler ile sağlık ve sosyal hedeflere yönelik olmak üzere iki noktada toplanabilir.
İslâm tarihinde ilk vakıf hangi olay ile ne zaman başlamıştır?
İlk vakıf İbrahim (as) tarafından Kâbe-i Muazzamanın vakfedilmesiyle başlar.
Vakıf eserlerine örmek olarak gösterilebilecek eserler nelerdir?
İskenderiye Kütüphanesi, Kudüs havuzları, Zemzem kuyusu, yollar, köprüler, mabetler birer vakıf eseridir. Bütün bunlar bu kurumların gelir ve kazançlarından halkın tamamının yararlanması için vücuda getirilmiştir.
İmam Şafiî vakfın menşei konusunda nasıl bir değerlendirme yapmıştır?
İmam Şafiî vakfın menşei konusunda: İslâm’a mahsustur. Cahiliye çağında ev ve arazi olarak vakıf yapıldığı bilinmiyor. Kâbe ile zemzem kuyusu sevap kazanmak niyeti ile değil, övünmek için muhafaza olunmuştur demektedir. İmam Şafiî, cahiliye çağında vakıf yapılmamıştır demekle geçmiş nebilerin ve ehl-i kitabın vakıf yapmadığını söylememiştir. Onun ifadesinde nisbî bir tahsis söz konusudur.
İslâm tarihinde vakıf statüsü taşıyan ilk işlem olarak hangi olay zikredilir?
Hz. Ömer’e ait Semğ arazisindeki hurmalık İslâm tarihinde vakıf statüsü taşıyan ilk işlem olarak kabul edilmektedir.
Kutadgu Bilig’te sosyal yardımlaşma konusu hangi cümleler ile ele alınmıştır?
Yusuf Has Hacib’in söz konusu eserinde yer alan, İnsanlar arasında öğülmeye değer kimdir; cömert öğülmeye değer, hasîs ise söğülmeye değer (1731. beyit), Cömert, cesur, alçak gönüllü, sofrası açık ve soğukkanlı olmalıdır (2274. beyit) gibi beyitlerle Türkler cömert olmaya teşvik edilmeye çalışılmıştır. Bu anlayış Karahanlılardan Selçuklulara, onlardan da Osmanlılara intikal ederek manevî bir miras olarak günümüze kadar gelmiştir.
İmaret terimi ne anlama gelmektedir?
Devrin üniversite öğrencilerinin de yararlandığı ve yoksullarla yolcuların yemek ihtiyacının temin edildiği ve dar manasıyla aşevi demek olan imaret terimi geniş anlamıyla, bir şehrin veya kasabanın nüvesini teşkil eden külliye anlamlarına gelmektedir. Bu müesseselerin kapsamına giren cami, medrese, bîmârhane, aşevi, tâbhane, mektep, kervansaray, kütüphane, hângâh, arasta, hamam, meşrûta binâlar vs. gibi insanlara faydalı tesisler anlamına gelmektedir. İmaret (külliyenin) kapsamına giren tesislerin azlığı veya çokluğu, vakfın imkânlarına göre değişmektedir.
Fatih döneminde Mâhi’n-Nukûş adlı görevli imaretlerde ne gibi görevler yapmaktadır?
İmaret duvarlarına tebeşir, boya, kömür vs. ile yazı yazıp resim yapan çocukların karalamalarını silmekle görevlidir (duvar yazılarını temizleyici)
Darüşşifa kelime anlamı itibariyle ne anlama gelmektedir?
Sağlık Yurdu
İslâm dünyasında sağlık kurumları hangi adlarla anılmışlardır?
Bu adlar şöyle sıralanabilir: ? Daru’s-Sıhha, ? Daru’l-Afiye, ? Daru’r-Raha, ? Daru’t-Tıb, ? Mâristan, ? Bimarhane, ? Tabhane, ? Şifaiye.
İslâm dünyasında ilk defa tıp medresesi hangi devlet zamanında kim tarafından açılmıştır?
Abbasiler devrinde başlayan bu kurumların ilk büyük örneğini Tolunoğlu Ahmed’in Mısır’da 875 yılında yaptırdığı dârüşşifâ teşkil etmektedir.
Selçuklular döneminde gelişen bu hastahanelerin en önemlileri hangi şehirlerde kurulmuştur?
Bu şehirler şöyle sıralanabilir: ? Şam, ? Bağdat, ? Mardin ve ? Musul.
Selçuklular ve Osmanlılar döneminde Anadolu’da yapılan önemli dârüşşifalar hangileridir?
Bu dârüşşifalar şöyle sıralanabilir: ? Kayseri’de Gevher Nesibe (1206), ? Sivas’ta İzzeddin Keykâvus Şifahanesi (1217), ? Divriği’de Turan Melik Dârüşşifâsı (1228), ? Konya Dârüşşifâsı (1219-1236), ? Çankırı’da Atabey Cemâleddin Ferruh (1235), ? Bursa’da Yıldırım (1399), ? İstanbul’da Fatih (1470), ? Edirne’de Bayezid (1488), ? İstanbul’da Haseki Hürrem Sultan (1550), ? Manisa’da Hafsa Sultan (1538) ve ? İstanbul’da Sultan Ahmed (1617) dârüşşifâları zikredilebilir.
İstanbul’da halkın su ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılan çeşmelere örnek olarak hangileri söylenebilir?
İstanbul’daki bu çeşmelere; ? III. Ahmed, ? Tophane, ? Azapkapı ve ? Üsküdar çeşmeleri örnek gösterilebilir
İslâm dünyasında vakıf ve hayır duygusu ile kurulmuş bulunan ribatların devamı müesseseler olarak kabul edilen müesseselere ne ad verilir?
Kervansaray
Ribat nedir? Fonksiyonları nelerdir?
Uzaktan bakılınca bir kaleyi andıran kervansaraylar, daha önce İslâm dünyasında vakıf ve hayır duygusu ile kurulmuş bulunan ribatların devamı müesseseler olarak kabul edilebilir. Bundan dolayı, Selçuklu devrine ait vakfiye, kitabe ve kroniklerde bunlara, kervansaray ve han tabirlerine eş olarak ribat da denilmektedirler. Ortasında geniş bir avlusu bulunan ve iki katlı müstahkem binalar halinde yapılan kervansaraylar yalnız Müslümanların değil, gayrimüslim olanların ve her millete mensup insanların da yol emniyeti ve huzurunu sağlarlardı. Misafirlerin üç günlük yeme, içme ve yatmaları buradan sağlanırdı.