aofsoru.com

İktisadi Kalkınma Dersi 7. Ünite Özet

Teknolojik Gelişme Ve Kurumsal Yapının Önemi

Giriş

Küresel rekabet 1980’li yıllarda zirveye ulaştı. Gümrük vergisi oranlarının dünya genelinde hızlı şekilde düşürülmesinin ardından birçok üründe rekabet derecesi yükseldi. Neoliberal politikalar iktisat politikalarına egemen oldu. gelişmekte olan ülkeler başlangıçta yüksek büyüme oranları yakaladı. Ancak bu performansları uzun sürmedi.

Küresel rekabette avantaj sağlayan ve uzun soluklu kalkınma hızı sağlayan en önemli unsurların neler olduğu konusunda araştırmalar devam etmekte. Elde edilen tecrübeler teknolojinin ve kurumsal yapının hayati öneme sahip olduğunu gösteriyor.

Teknolojik Gelişme ve Kalkınma

Gelişmekte olan ülkelerin sanayileşme süreçlerinde ve rekabet güçlerini yükseltmelerinde teknolojik birikim ve öğrenme konuları gözardı edilemez. Günümüz gelişmiş ülkeleri teknolojik değişimi sağlamak ve sürdürmek amacıyla politikalar geliştirmeye devam etmektedirler. Bu nedenle, gelişmekte olan ülkelerin teknoloji yeteneği kazanmaya yönelik teknoloji politikaları belirlemeleri ve uygulamalarının yaşamsal öneme sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Ekonomik kalkınmanın temel belirleyicilerinden biri daha verimli ve daha kaliteli üretebilme gücüne sahip olmaktır. Bu süreçte başarıya ulaşabilmek içinse, bilim ve teknoloji geliştirme yeteneğinin artırılması temel koşuldur.

Teknolojik gelişme, sadece üretim tekniğinde ortaya çıkan bir gelişme değildir. Teknolojik gelişmeyle birlikte toplumun sosyal ve kültürel değer yargıları da değişmekte ve böylece kalkınmanın önündeki sosyokültürel engeller de ortadan kalkmaktadır.

Teknoloji sözcüğü sanat, beceri ya da herhangi bir uygulama anlamına gelen Yunanca “techne”; bilim ya da çalışma anlamına gelen “logia” sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur. Farklı yaklaşımlarla tanımlanabilen teknoloji kavramını, ihtiyaç duyulan mal ve hizmetlerin üretimi için gereken üretim faktörlerinin organizasyonu olarak tanımlamak iktisadi kalkınma yaklaşımı içerisinde daha doğrudur.

Teknolojik gelişme kavramı, daha büyük miktarlarda çıktı üretmeyi ya da belirli bir kaynaktan daha kaliteli çıktı üretmeyi olanaklı hâle getiren çeşitli bilgilerin ortaya çıkması biçiminde ifade edilebilir. Teknolojik gelişme incelenirken içerisinde üç aşamayı barındırdığı görülebilir. Bu aşamalar;

  • Yeni bir fikrin yaratıldığı buluş,
  • Buluşun ticarileştiği ya da kullanıma geçtiği yenilik,
  • Yeniliğin kullanıcılar arasında geçmesinin ve benimsenmesinin tamamlandığı yayılma aşamaları olarak sıralanabilir.

Teknolojik gelişmenin en önemli aşaması olan yenilik aşaması daha detaylı biçimde ele alındığında bu aşamanın çeşitli biçimlerde sınıflandırıldığı görülmektedir. Evrimci/Yeni Schumpeterci Kuram olarak adlandırılan yaklaşıma göre yenilikler aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir:

  • Ürün Yenilikleri: Yeni ürünün ilk ticari üretimi ya da mevcut bir ürünün kalitesini artıran yenilikler.
  • Süreç Yenilikleri: Mevcut bir ürünün yeni bir yöntemle üretilmesi.
  • Organizasyonel Yenilikler: Üretiminin organizasyonunda yapılan yenilikler.

Yenilikleri önemlerine göre sınıflandırmak da kullanılan bir diğer yaklaşımdır. Bu yaklaşımda aşağıdaki sınıflandırmada yer almaktadır:

  • Küçük Artımsal Yenilikler: Çeşitli sektörlerde farklı oranlarda ve sürekli olarak ortaya çıkan yeniliklerdir. Bu yeniliklerin etkileri uzun dönemde verimlilik ve kalite artışı biçiminde görülebilir. Ekonomide önemli bir değişime neden olmayan bu yenilikler, kaynakların daha etkin kullanımını sağlar.
  • Radikal/Köklü Yenilikler: Var olan ürün ya da üretim süreçlerinden bağımsız olarak ortaya çıkan ve süreklilik göstermeyen gelişmelerdir. Bu yenilikler üretim araçlarını değiştirdikleri, yeni bir ürünün üretilmesi ya da hizmetin sunulması için yeni becerileri gerektirdikleri için yapısal değişim yaratırlar.
  • Yenilik Grupları: Ekonomik, bilimsel ve teknik açılardan birbiriyle ilişkili, bir dizi köklü ve zaman içerisinde ortaya çıkan yeniliklerdir. Ekonomideki eski faaliyet alanlarının ortadan kalkmasına neden olurlar.
  • Tekno-Ekonomik Paradigmayı Değiştiren Yenilikler (Teknolojik Devrim): Ekonomi üzerinde uzun süreli etkileri olan büyük teknolojik değişmelerdir. Ekonominin bütün alanlarını etkiler. Sadece yurtiçi ekonomik ilişkileri değil, aynı zamanda uluslararası ticareti de etkiler.

Buluş ve bulgular, elde edilen yeni bilgi ya da kuramlar sürekli olarak güncel hayata uygulanmaktadır.

Teknolojinin Yayılması ve Transferi

Teknolojinin yayılmasını ve transfer edilmesini etkileyen bilgiyi, üretim sürecinde kullanılan diğer faktörlerden ayıran üç temel özellik aşağıda sıralanmıştır:

  • Rekabete Konu Olmama: Bilgi, sermaye (makine, donanım, bina vb.) ve işgücü gibi geleneksel üretim faktörlerinden farklı olarak bir kişi veya işletme tarafından kullanılması durumunda değeri azalmamakta, tersine artırmaktadır. Diğer bir ifadeyle, bilginin değeri kullanıldıkça artmaktadır.
  • Dışlanamazlık: Bilginin sahibi veya işletme bu bilginin başka kişi veya işletmeler tarafından kullanılmasını kolayca engelleyememektedir. Fikri mülkiyet hakları yoluyla bilginin sahibi dışındakiler tarafından kullanılması üzerine sınırlamalar getirilebilse de bu sınırlamaların kısıtlı olduğu ve birçok durumda etkin bir şekilde uygulanamadığı bilinmektedir.
  • Birikimlilik: Bilgi birikimli olarak artış gösterir. Her bilgi daha önce ortaya konulan bilgilerin oluşturduğu havuza eklenerek yeni bilgilerin ortaya çıkmasına ortam hazırlamaktadır. Diğer bir ifadeyle, bilgi üretme süreci dinamik bir süreçtir.

Teknolojinin uluslararası yayılması, uluslararası ticarette olduğu gibi malın bir ülkeden diğerine gönderilmesiyle kısıtlı değildir. Teknolojinin uluslararası yayılması birbirinden kesin olarak ayrılamayan dört aşamadan oluşmaktadır:

  • Edinme/Benimseme: Bu aşamada ihtiyaç duyulan teknolojinin seçimi, elde edilmesi, tanımlanması ve öğrenilmesi yer almaktadır. Teknolojinin alıcılar tarafından nasıl kullanılacağı ya da uygulanacağı bilinirse edinilmiş kabul edilir.
  • Özümseme/Uyarlama: Bu aşamada, teknolojinin ulusal ihtiyaçlara ve koşullara uygun hâle dönüştürülmesi, yeni özelliklerin eklenmesi ve teknolojide gerekli mühendislik ve uygulama ayarlamalarının yapılması yer alır. Böylece üretimin sağlanabilmesi ve teknolojinin kullanılabilmesi mümkün hâle gelir.
  • İyileştirme/Geliştirme: Bu aşamada edinilmiş olan teknoloji geliştirilir. Bunun için teknolojiyi bir üst düzeyde yeniden üretebilme yeteneği gereklidir.
  • Yaratma/Yayma: Bu aşamada, ülkeler yalnızca teknoloji alıcısı olmak yerine, kendisi de teknoloji yaratmaya başlar. Transfer edilerek ulusal koşul ve gereksinimlere uyarlanan ve geliştirilen teknolojilerin en yaygın şekilde kullanımının sağlanması da önemlidir. Bu teknolojilerin sektör içinde ve sektörler arasında yaygınlaştırılmasına çalışılmalıdır. Ülkeler yurt dışından edinilen teknolojide köklü değişiklikler yaparak, kendisi teknoloji tasarlar ve geliştirir

Uluslararası teknoloji transferleri birçok şekilde gerçekleşmektedir. Bu transfer yöntemleri doğrudan ve dolaylı teknoloji transfer yöntemleri olarak iki ana başlık altında tanımlanabilir.

Doğrudan transfer yöntemleri üç şekilde olur:

  • Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları: Bir ülkeden diğerine transfer edilen sermayenin, o ülkede yatırıma dönüşmesidir. Bu tür yatırımlar, bir firmanın yabancı ülkede yatırımda bulunması, mevcut bir yerli firmayı satınalması ya da ortak olması şeklinde gerçekleşebilir.
  • Lisans Anlaşmaları: Gelişmekte olan ülkelerin yaygın bir biçimde kullandıkları teknoloji transfer yöntemidir. Başka bir kullanıcıya ücret karşılığında belirli bir süre için çeşitli hakların devredilmesini kapsayan hukuki sözleşmelerle uygulanmaktadır.
  • Yatırım Malı İthalatı: Gelişmekte olan ülkelerin sanayileşme sürecinde ithalat kalemleri arasında en büyük paya sahip olan unsurlardan biri yatırım malları ithalatıdır. Özellikle katma değeri yüksek ürünlerin üretim bilgisine sahip olmayan gelişmekte olan ülkeler, bu ürünleri ithal ederken teknolojiyi de transfer etmiş olmaktadırlar.

Dolaylı transfer yöntemleri üç şekilde olur:

  • Eğitim: Çeşitli düzeylerde uygulanan eğitim programları ve mesleki bilginin paylaşıldığı eğitim uygulamalarını kapsamaktadır.
  • Açık Bilgi Kaynakları: Bilimsel dergi ve kitaplar, mesleki yayınlar, teknik yayınlar ve broşürler bu kapsama girmektedir. Ayrıca bilimsel toplantılar, kongreler ve konferanslar gibi etkinlikler de dolaylı teknoloji transferi kapsamında yer almaktadır.
  • İşgücünün Dolaşımı: İşgücünün dolaşımı kapsamında yabancı çalışanların ve uzman yöneticilerin istihdam edilmesi dolaylı teknoloji transferi kapsamında değerlendirilmektedir.

Teknolojik gelişmenin iktisadi kalkınmanın önemli bir unsuru olduğu günümüzde yaygın olarak kabul görmekle birlikte, kalkınma-teknoloji ilişkisi uzunca bir süre gözardı edilmiştir. Gelişmekte olan ülkeler için teknolojik gelişmenin önemi sanayileşmiş ülkelere oranla daha büyüktür. Kalkınmanın temel itici güçlerinden biri teknolojik gelişmedir.

Gelişmekte olan ekonomilerin kalkınmaları sanayileşme ile mümkündür. Sanayileşme sürecinde etkili olan en önemli unsur da teknolojik gelişmedir.

Teknolojik gelişme ile birlikte ortaya çıkan esnek üretim teknolojileri, geleneksel üretim teknolojilerinin üretimin maliyetini düşürerek, ürün kalitesini artırma konusundaki başarısızlığını ortadan kaldırmıştır. Esnek üretim teknolojileri, farklı parça ve ürünleri önemli bir değişikliğe gerek kalmadan üretebilme yeteneğine sahip olan sistemlerdir.

Teknoloji seçimi, aynı çıktı düzeyini sağlayacak biçimde değişik girdi bileşimleri arasında seçim yapmaktır. Belirli bir mal ya da hizmeti üretmek için birden çok alternatif bulunması durumunda bunlar arasından bir seçim yapılması gerekmektedir. Bu durum da uygun teknoloji seçimi olarak adlandırılmaktadır.

Teknolojik açık genel olarak iki ülkenin teknoloji düzeyi arasındaki farktır. Teknoloji düzeyi ile belirtilen fark ülkeler arasındaki buluş ve yenilik düzeyleri arasındaki fark olarak değerlendirilebilir.

Teknolojik açığın kapatılabilmesi için hâlihazırda kullanılan makine ve benzeri donanımın yenilenmesi gerekir. Buradaki koşul, yeni makine ve benzeri donanımın eskilerine oranla daha üstün olmasıdır.

Teknolojik gelişmeyi belirleyen temel faktör bilgi birikiminin zamana bağlı değişmesidir. Bilgiyi üretim sürecinin bir yan ürünü olarak kabul eden Arrow, “yaparak öğrenme” modeliyle ekonomik büyümeyle bilgi birikimi arasında doğrudan ilişki kurmaya çalışmıştır. Yaparak öğrenme modeline göre, öğrenme deneyimin ürünüdür ve tekrarlamalara sıkı sıkıya bağlıdır.

Kalkınma literatürüne Horndal Etkisi olarak geçen bir olay yaparak öğrenme modeline iyi bir örnektir. İsveç’te Horndal demir işletmelerinde 15 yıllık bir süreçte hiçbir yatırım yapılmadığı, üretim yönteminde de önemli hiçbir değişiklik meydana gelmediği hâlde üretimin %30 oranında artığı tespit edilmiştir. Köklü sanayi kuruluşlarının hepsinde gözlenebilecek olan bu durum deneyimin, dolayısıyla yaparak öğrenmenin etkisini göstermektedir.

Gelişmekte olan ülkelerdeki girişimcilerin teknoloji geliştirme stratejisini, dışardan edinilen üretim yeteneğinin özümsenmesi oluşturmaktadır. Bu durum pasif öğrenme stratejisi olarak açıklanabilir. Pasif öğrenmede; en az teknolojik çaba ile teknolojinin özümsenmesine, yaparak öğrenme yoluyla edinilen deneyim sonucu, neredeyse otomatik ve maliyetsiz olarak artımsal yeniliğe ulaşılır.

Gelişmiş ülkeler ise özümsediği teknolojide uzmanlaşmayı ve onu geliştirmeyi hedeflemektedir. Bu eğilim de aktif öğrenme stratejisi olarak nitelenebilir. Aktif öğrenme, özümsenen teknolojide uzmanlaşma yönünde çaba göstermeyi gerektiren bir teknik değişim sürecidir. Yeni sanayileşen ekonomilerden Güney Kore, yaparak öğrenmeden araştırarak öğrenmeye geçiş yapan ülkelere iyi bir örnek olmuştur. Güney Kore aynı zamanda aktif öğrenme stratejisinin önemli bir örneğidir.

Geriden Gelmenin Avantajı yaklaşımı, gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki teknolojik açığın her zaman gelişmiş ülkeler lehine olmayacağını savunmaktadır. Geriden Gelmenin Avantajı yaklaşımına göre Sanayi Devrimi’ne öncülük etmiş teknoloji üreten gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki teknolojik açık, geriden gelenlerin sanayileşmiş ülkelerin teknolojik birikimini değerlendirerek kapanacaktır. Bu ülkeler araştırma ve geliştirme faaliyetlerine özgü risk ve maliyetlerden kurtulma potansiyeline erişebildiklerinde bu fark zaman içinde kapanacaktır.

Geç gelenlerin avantajı olarak da adlandıran bu teze göre, az gelişmiş ülkeler sanayileşmiş ülkelerden daha yüksek bir hızla kalkınma olanağına sahiptirler.

Ülkelerin bilim ve teknoloji politikalarına verdikleri önem, bilim ve teknoloji yönetim sistemlerini biçimlendirir.

Bilim ve teknoloji yönetim sistemleri, ulusal politikaların üretilmesine ve hayata geçirilmesine hizmet edecek, etkin kurum ve mekanizmaları da içerir. Bu sistemler günümüzde Ulusal Yenilik Sistemleri kavramıyla adlandırılmaktadır.

Ulusal yenilik sistemini oluşturan kuruluşlar temel olarak altı grup içerisinde değerlendirilmektedir:

  • Bilim sistemi: Bilim sistemi içerisinde, bilimsel bilginin üretilmesi, buluşların gerçekleştirilmesi ve araştırmacıların yetiştirilmesi gibi görevler üniversitelere düşmektedir.
  • Araştırma kuruluşları: Ulusal Yenilik Sistemi içerisinde kâr amacı gütmeden faaliyet gösteren, teknoloji üreten ve yayan özel veya kamu araştırma kuruluşları sistem içerisinde çok önemli bir yere sahiptir. Laboratuvarları, patent ofisleri ve teknoloji transferi sağlamayı amaçlayan kuruluşlar bu kategoride yer almaktadır.
  • Özel işletmeler ve kamu kurumları ile bunların oluşturduğu ağ biçiminde yapılanmalar: Günümüzde işletme, yeniliğin ve ekonomik büyümenin temel kaynağı olarak görülmektedir.
  • Politika geliştiren, uygulayan ve değerlendiren kuruluşlar: Ulusal yenilik sisteminin kurulması ve etkin bir şekilde çalışması, sistem içerisindeki kurum ve kuruluşların faaliyetlerinin eşgüdümü, sistemin doğabilecek sorunlara karşı korunması ve yasal-düzenleyici faaliyetleri üstlenen ve politikalar geliştiren, uygulayan ve politikaları değerlendiren kuruluşların bulunması, sistem içerisinde önemli fonksiyonlara sahiptir.
  • Destek ve köprü kuruluşlar: Yeni teknolojilerin yaygınlaştırılması, eğitim ve laboratuvar destek hizmetleri standartlarının belirlenmesi gibi faaliyetlerde bulunan destek ve köprü kuruluşlar, yenilik faaliyetinde bulunan kurumlara teknolojik altyapıya yönelik destek hizmetleri sunmaktadır.
  • Finansman kuruluşları: Teknolojik yenilik faaliyetlerinin finansmanı, diğer yatırım faaliyetlerinden farklı özelliklere sahiptir. Bu nedenden dolayı teknolojik yenilik faaliyetleri AR-GE bağışları, krediler, vergi indirimi gibi araçlarla desteklenmektedir.

Kurumsal Yapı ve Kalkınma

Kurumsal yapının kalkınma üzerinde önemli etkileri bulunmaktadır. Kurumsal yapı, üretim sürecinde maliyetleri etkileyerek yapılacak harcama miktarını etkilemesi nedeniyle kalkınma sürecini etkilemektedir.

Kurumlar, insan ilişkilerinde beklentiler oluş- turmalarında yardımcı olan ve bireylerin etkileşimleri sırasında aralarında eşgüdüm kurmalarını sağlayan, toplumun ya da organizasyonların kurallarıdır.

Ekonomik faaliyetin üzerine inşa edileceği formel ve informel kurallardan ibaret bir hukuk olan kurumlar, değişim ve dönüşüm maliyetleri üzerindeki etkileri aracılığıyla ekonominin performansını etkiler. İşlem maliyetleri olarak adlandırılan bu maliyetler;

  • sözleşmelerin yapılması sırasında,
  • sözleşme kurallarına sadık kalıp kalmadıklarını görmek için sözleşmeye taraf olanların izlenmesi gerektiği durumlarda,
  • sözleşmenin uygulanması ve tarafların sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmede başarısız oldukları zaman, ortaya çıkan zararın tazmin edilmesi gerektiğinde,
  • üçüncü bir kişinin saldırısına karşı, mülkiyet haklarının korunması gerektiği zaman ortaya çıkmaktadır.

Kurumsal iktisat düşünce akımına göre iktisat bilimi, disiplinlerarası bir bilimdir ve inceleme konusu, esas olarak bireyler değil kurumlardır. Bu yaklaşıma göre iktisadi olaylar incelenirken sosyoloji, psikoloji, siyaset, yönetim, tarih gibi bilim dallarından yararlanılmalıdır. Kurumsal iktisadın temel ilgi alanları aşağıdaki biçimde özetlenebilir:

  • İktisadi başarı ve kurumsal değişim sü- reçleri üzerinde kurumların etkisi üzerine odaklanır. Özellikle kurumların insanlar tarafından oluşturulduğu ve istemli ya da istemsiz olarak değişime uğradıkları görüşünü savunur.
  • Kurumların oluşumunu ve işleyişini bireylerin ve insan topluluklarının toplumsallaşmış davranış biçimleri açısından ele alırken, kurumları iktidar yapısının nedeni ve sonucu olarak inceler.
  • İktisadi etkinlikleri belirleyici konuma sahip olan kurumların ve devletin oluşumunu ve değişimini temel sosyal süreç olarak değerlendirir. Yasal sistemi ve devleti bağımlı ve bağımsız değişkenler olarak iktisadi analiz içerisinde değerlendirir.
  • Teknolojiyi iktisadi yapının başarısına ve gelişimine neden olan temel etken olarak ele alır. Teknolojinin önemi üzerinde durarak kaynakların göreli kıtlığını belirleyen etken olarak görür.
  • Toplumun kurumsal yapısının kaynak dağılımının temel mekanizması olduğunun savunur. Kurumsal yapının kurumlar, iktidar yapısı ve bunların etkileşimi sonucunda oluşarak zaman içerisinde değişime uğradığını öne sürer.
  • Değer kavramının bireysel ve toplumsal yaşam sürecinde ortaya çıkan davranış kalıpları, alışkanlıklar ve geleneklerden etkilendiğini belirtir. Değer kavramını yasal süreçleri etkileyen, toplumdaki iktidar yapısının bir ürünü olarak görür. Değeri veri kabul eden geleneksel varsayımın tersine, toplumsal yaşam içerisinde değerin nasıl oluştuğu ve değiştiğini odak noktası olarak ele alır.

Kurumsal kalitenin belirlenmesinde önemli görülen olgulardan biri yolsuzluktur. Yolsuzluklara neden olarak, devletin ekonomideki büyüklüğü, enflasyon, bürokrasinin kalitesi, regülasyonlar, sivil ve siyasal özgürlükler, hukuk kuralları, mülkiyet haklarının korunamaması, kamu sektörü ücret düzeyi, iktisadi politikalar, rekabet eksikliği, kişi başına düşen düşük gelir, gelir dağılımındaki eşitsizlikler, doğal kaynak zenginliği (petrol ve maden), etnik farklılık, dinsel ve kültürel faktörler gösterilmektedir.

Neo-klasik iktisat teorisinin temel varsayımlarından biri, alıcı ve satıcıların piyasa hakkında tam bilgiye sahip olmalarıdır. Ancak gerçek hayatta alıcı ve satıcıların piyasa hakkında tam bilgiye sahip olmadıkları ve taraflardan birinin diğerinden daha fazla bilgiye sahip olduğu görülmektedir. Asimetrik bilgiden kaynaklanan bu durum, alım-satım işlemlerinde güç dengesizliğine neden olur.

İktisadi kalkınmayı etkileyen kurumsal kalite konusundaki önemli unsurlardan biri de bürokratik yapıdır. Bürokrasi kavramı sosyal bilimlerde, toplumların oluşturduğu yasaları uygulayan idari yapıyı anlatmak için kullanılmaktadır.

Bürokrasi, örgütlerin olumsuzluklarını ve resmî otoritenin kötüye kullanılmasını anlatmakta kullanılan bir kavramdır. Bu anlamda bürokrasi verimsizlik, işlerin ağır yürümesi, kuralcılık, yetki devretmekte isteksizlik gibi olumsuz davranış ve işlemlerdir.

Finansal sistemler, yeni teknolojilerin yayılması ve sermaye birikiminin gerçekleşebilmesi için fon sağlama fonksiyonu üstlenmelerinden dolayı ekonomik büyüme sürecinde önemli bir unsurdur.

Sağlam bir kurumsal yapı içerisinde yer alan etkin bir yargı sistemi, mülkiyet haklarının korunması, sözleşmelerin güvencesinin sağlanması ve işlem maliyetlerinin düşürülmesi konusunda büyük öneme sahiptir.


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email