Kamu Ekonomisi 1 Dersi 1. Ünite Özet
Piyasa Başarısızlığının Anatomisi Ve Kamu Ekonomisi Rasyoneli
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Bir ekonomideki tüm iktisadi faaliyetleri içine alan yapı “milli ekonomi” olarak adlandırılır. Üretici ve tüketicilerin oluşturduğu iktisadi birimlerin faaliyetleri esasen “piyasa ekonomisi” adı verilen yapı içerisinde gerçekleşir. Devletin bir iktisadi birim olarak faaliyetlerde bulunması ve/veya üretici ve tüketicilerin oluşturduğu özel iktisadi birimlerin faaliyetleri üzerinde düzenleyici kararlar alması “kamu ekonomisi” adı verilen iktisadi yapı ve kurumu oluşturur.
Kamu Ekonomisi Rasyonelinin Neoklasik İktisat Açıklaması: Piyasa Başarısızlığı Teorisi
Devletin ekonomik rasyonelini iki ana başlıkta özetleyebiliriz. Bunlardan birincisi, “ Piyasa Başarısızlığı Teorisi ”, ikincisi “ Fonksiyonel Devlet Teorisi ”dir. Piyasa Başarısızlığı Teorisi Neoklasik iktisatçılar, Fonksiyonel Devlet Teorisi ise John M. Keynes ve Keynesyen iktisatçıları tarafından geliştirilmiştir. Klasik iktisatçılara göre piyasa ekonomisi sosyal refahın optimizasyonu için yeterlidir ve kamu ekonomisine sınırlı bazı fonksiyonlar dışında ihtiyaç yoktur. Bunun aksini savunan Neoklasik iktisatçılara göre ise kamu ekonomisine gerek vardır çünkü piyasa ekonomisi tek başına sosyal refahın optimizasyonu için yeterli değildir. Neoklasik iktisatçılara göre piyasa ekonomisini başarısızlığa uğratan dört unsur vardır. Bunlar:
- Tam rekabet modelinin gerçekleştirilememesi,
- Dışsallıkların varlığı (dışsal ekonomiler),
- İçsel ekonomiler,
- Kamusal malların varlığıdır.
Tam rekabet piyasaları , çok sayıda alıcı ve satıcı bulunan, piyasaya giriş ve çıkış serbestisi sağlanmış, homojen malların bulunduğu ve bütün piyasa ilişkilerinin açıkça cereyan ettiği bir piyasa modelidir. Bu modelde fiyat mekanizması yoluyla kaynakların optimal dağılımı için yerine getirilmesi gereken “serbestlik”, “atomiste” “homojenite”, “akılcılık”, “saydamlık”, üreticilerde “kar maksimizasyonu”, tüketicilerde ise “fayda maksimizasyonu” olması gibi şartlar bulunmaktadır. Ancak gerçek hayatta bahsi geçen bu şartlar hep birlikte sağlanamadığı için tam rekabet söz konusu değildir.
Piyasa ekonomisini başarısızlığa iten bir diğer neden, dışsal ekonomiler dir. Genel anlamda tanımlayacak olursak dışsal ekonomi, bir ekonomik birimin üretim ve/veya maliyet fonksiyonlarının pozitif ya da negatif yönde etkilenmesidir. Dışsal ekonomi, pozitif dışsallık ve negatif dışsallık olarak iki başlıkta incelenebilir. Bir ekonomik birimin üretim ve/veya tüketim faaliyeti sonucunda, başka birey ya da firmaların fayda ve/veya maliyet fonksiyonlarının olumlu olarak etkilenmesine “pozitif dışsallık” adı verilir. Pozitif dışsal ekonomiye göre ekonomide oluşan sosyal fayda fonksiyonu genellikle piyasada oluşan özel fayda fonksiyonundan yüksektir. Bir ekonomik birimin üretim ve/veya tüketim faaliyeti sonucunda, başka birey ya da firmaların fayda ve/veya maliyet fonksiyonlarının olumsuz olarak etkilenmesine “negatif dışsallık” denir. Negatif dışsal ekonomiye göre ise, ekonomide oluşan sosyal maliyet fonksiyonu, piyasada oluşan özel maliyet fonksiyonundan yüksektir. Dışsal maliyeti ortadan kaldırmak için çeşitli yaklaşımlar ileri sürülmüştür. Bunlardan bazıları Kaldor- Hicks Yaklaşımı, Scitovsky Yaklaşımı ve Düzenleyici Vergiler’dir.
Piyasa ekonomisinin başarısızlığının ardında yatan nedenlerden biri de içsel ekonomiler dir. İşletme büyüklüğü ve üretimdeki artış sebebiyle işletmelerin içinde sakladığı pozitif ve negatif etkilere içsel ekonomi denir. İçsel ekonomiler pozitif ve negatif olarak ikiye ayrılır. Eğer firma ölçeğinin değişmesi sonucu firmanın maliyetlerinde azalma olursa pozitif içsel ekonomi, Ölçek değişiminde firma bazı dezavantajlar elde ediyorsa negatif içsel ekonomi söz konusudur. Ayrıca ölçeğin büyümesiyle firmada ortalama ve marjinal maliyetlerde düşüş gözlemleniyorsa bu firma ölçeğe göre artan getiri elde edecektir. Ancak ölçeğin büyümesiyle ortalama ve marjinal maliyetlerde artışlar gözlemleniyorsa ölçeğe göre azalan getiri söz konusu olacaktır.
Ölçek ekonomileri olarak da adlandırılan içsel ekonomiler, teknolojik gelişmeye bağlı olarak bazı sektörlerde “doğal tekel” adı verilen tekelci eğilimlerin ortaya çıkmasına sebep olur. Böylece özellikle, elektrik, gaz vb. endüstrilerde doğal tekel durumu ortaya çıkar.
Piyasa ekonomisini başarısızlığa uğratan nedenlerden biri olarak ortaya çıkan Kamusal malların genel özellikleri şunlardır:
- Arzın siyasal talepçe düzenlenmesi,
- Bölünmezlik/ Bölünebilirlik,
- Dışlanabilirlik/Dışlanamazlık,
- Kişisel ve ortak tüketim,
- Dışsal ekonomiler,
- İçsel ekonomiler,
- Bedavacı sorunu
- Talebin zorunlu olması.
Bir kamusal mal yukarıda temel başlıklarla belirtilen özelliklerin tümünü barındırabileceği gibi sadece bazılarını da barındırabilir.
Mal ve hizmetler, “ pür mallar ” ve “ pür olmayan mallar ” olarak ikiye ayrılır. Pür mallar da kendi içinde pür kamusal mallar ve pür özel mallar olarak ikiye ayrılır. Tam kamusal mal ise bölünmezlik ve dışlanmazlık özelliğine sahip mallara denir. Örneğin, savunma ve adalet hizmetleri. Bölünebilir ve pazarlanabilir mallara da tam özel mallar denir. Pür olmayan mallar ise bu iki özelliği bir arada taşımayan mallardır. Pür olmayan malları, yarı kamusal mallar , doğal tekel mallar, ortak havuz malları , merit ve demerit mallar olarak sınıflandırabiliriz. Yarı kamusal mallar faydası bölünebilen, pazarlanabilen ve topluma önemli ölçüde dışsal fayda yayan mallardır. Örneğin, eğitim ve sağlık hizmetleri. Doğal tekel malları, bölünebilir, pazarlanabilir ve fiyat yoluyla tüketiciye intikal ettirilebilir. Telekomünikasyon, havayolu demiryolu, ulaşım, elektrik üretimi vb. bu mallara örnek olarak verilebilir. Ortak havuz mallarının temel özelliği, bu tür malların kullanımının gerçekte serbest olması, ancak tüketimine ulaşmanın güç ve maliyetli olmasıdır. Okyanusta bulunan petrol ve diğer doğal zenginlikler, balıklar vb. bu tür mallara örnek olarak verilebilir. Merit ve demerit mallar, bir bedel karşılığında sunulması istenmeyen mallardır. Bu özellikteki mallardan pozitif dışsal ekonomiler yayan mallar “merit mallar”, (örneğin, ilkokul eğitimi, huzurevleri), negatif dışsal ekonomiler yayan mallar ise “demerit mallar”, (örneğin, sigara ve alkol kullanımı), olarak adlandırılır. (tablo 1.1)
Kamu Ekonomisi Rasyonelinin Keynesyen İktisat Açıklaması: Fonksiyonel Devlet Teorisi
Keynes’in kendi düşünceleri ve ona yapılan katkılar iktisat politikasında “Keynesyen İktisat” olarak adlandırılmıştır. Keynesyen iktisatçılar,” fonksiyonel devlet teorisi” çerçevesinde devletin, bazı fonksiyonları sağlamak üzere ekonomiye aktif olarak müdahale etmesi gerektiğini savunmuşlardır. Keynesyen iktisatçılara göre iktisat politikasının amaçları ve bu amaçları gerçekleştirmek için kamu ekonomisinin üstlenmesi gereken fonksiyonlar,
- Kaynak dağılımında ve kaynak kullanımında etkinlik sağlanması,
- Adil bir gelir ve servet dağılımının sağlanması,
- İktisadi istikrarın sağlanması,
- İktisadi büyüme ve kalkınmanın sağlanması,
- Ödemeler bilançosunda denklik sağlanması fonksiyonlarıdır.
Kaynak kullanımında etkinlik, ekonomideki kıt kaynakların, en fazla toplumsal faydayı sağlayacak şekilde, ihtiyaçları tatmin edecek mal ve hizmet üretimine tahsis edilmesidir. Kaynakların etkin kullanımı kadar etkin dağılımı da önemlidir. Bazı nedenlerden dolayı üretim faktörlerinin dağılımında dengesizlikler söz konusu olabilir. Bu durumda devlet, teşvik edici tedbirler (vergiler vb.) yoluyla üretim faktörlerinin mobilitesini sağlamaya çalışır.
Milli gelirden, üretim faaliyetine katılanların dengeli ve adil bir pay almalarına “gelir dağılımında adalet” diyoruz. Gelir dağılımı dendiğinde genellikle “kişisel gelir dağılımı” akla geliyor Kişisel gelir dağılımı, milli gelirin toplumu oluşturan bireyler arasında nasıl dağıldığını, diğer bir deyişle kişilerin toplam milli gelirden ne oranda pay aldıklarını gösteren bir gelir dağılım ölçüsüdür. Gelir dağılımı sorunu piyasa ekonomisi içinde kendiliğinden çözülemediği için devlet ekonomiye müdahale eder ve “yeniden dağılım politikası” denen bir mekanizma ile adil bir gelir dağılımı gerçekleştirmeye çalışır. Bunu da bir ülkedeki milli gelirin bir kısmını vergi ve diğer cebri tasarruf araçları ile topluma yeniden vererek yapar.
Bir ekonomide denge, genel olarak toplam arz, toplam talep eşitliği ya da yatırım tasarruf eşitliğidir. Eğer bu büyüklükler birbirine eşit değilse ekonomide istikrarsızlık olur. Bu da fiyat istikrarının bozulması ve ekonominin tam istihdam denge düzeyinden sapması demektir. Sonuç olarak ekonomik istikrarın sağlanabilmesi için fiyat istikrarı ve tam istihdamın birlikte sağlanması gerekir. İktisadi büyüme kısaca, milli gelirde meydana gelen artış şeklinde tanımlanmaktadır. İktisadi kalkınma ise iktisadi büyümeyi de kapsayacak şekilde ekonomideki kantitatif ve kalitatif bütün değişiklikleri ifade eder. Gerek iktisadi büyüme ve gerekse iktisadi kalkınmada devlete büyük görevler düşmektedir.
Dar anlamda “dış ticaret dengesi” adını alan ödemeler dengesi, geniş anlamda, bir ülkenin bir yıl içinde diğer ülkelere çeşitli nedenlerle yaptığı ödemelerle, dış ülkelerden sağladığı dövizleri gösteren bir tür bilanço olarak adlandırılır. Ödemeler bilançosunda denklik sağlanması son derece önemlidir. Çünkü bir denge sağlanamazsa ülkenin uluslararası alanda itibarı sarsılacaktır.
Kamu Politikası
Kamu ekonomisinin amaçlarını gerçekleştirecek olan araçları,
- Para ve Kredi Politikası,
- Maliye Politikası,
- Dış Ticaret Politikası,
- Regülasyon ve Kontroller Politikası
- KİT Politikası
olarak sıralayabiliriz. Sıraladığımız bu araçlar bütününe ise “ Kamu Politikası ” adı verilmektedir. (tablo 1.2)
Para ve Kredi Politikası, para hacminin daraltılması veya genişletilmesi suretiyle para arzı ve para talebi arasında denge kurmaya çalışan bir politikadır. Bunları yapmaya çalışırken de,
- Munzam Karşılıklar,
- Açık Piyasa İşlemleri,
- İskonto ve Reeskont Politikası,
- Kantitatif ve Kalitatif Kredi Kontrolü
gibi araçlar kullanmaktadır.
Devletin vergi almak, harcama yapmak, borçlanmak ve bütçe yapmak gibi hak ve yetkilerinden yararlanarak kamu ekonomisinin amaçlarını gerçekleştirmesini sağlayan politikaya Maliye Politikası denir. Kullandığı başlıca araçlar ise, kamu gelirleri politikası, kamu harcamaları politikası, borçlanma ve borç idaresi politikası ve bütçe politikasıdır.
Ödemeler bilançosunda meydana gelebilecek açığı kapatmak ve ödeme güçlüklerini gidermek için alınan önlemlerin ve yapılan müdahalelerin bütününe Dış Ticaret Politikası denmektedir. Tarifeler, miktar kısıtlamaları, kambiyo rejimi ve kambiyo denetimi, anlaşmalı ticaret, ihracatın teşviki gibi araçlar dış ticaret politikasının araçlarından bazılarıdır.
Devletin ekonomiye müdahalesi bazen belirli ekonomik faaliyetleri direkt olarak düzenlemeye tabi tutması (regülasyon), ve/veya mal ve faktör piyasalarında serbestçe oluşabilecek fiyatlara müdahale etmesi şeklinde olabilir. Birinci türde devlet müdahalesine “ekonomik regülasyon” ikincisine de “ekonomik kontrol” adı verilir. Miktar kontrolleri, fiyat kontrolleri, ücret kontrolleri, faiz kontrolleri gibi araçlar da bazı uygulama araçlarını oluşturmaktadır.
Kamu ekonomisinin amaçları olan makro ekonomik hedeflere ulaşmada Kamu İktisadi Teşebbüsleri politikası da önemlidir. Devlet çeşitli amaçlarla kamu iktisadi teşebbüsleri oluşturarak kamu ekonomisinin amaçlarını gerçekleştirmeye çalışır.
Buraya kadar yapılmış olan tüm açıklamaların sonucu olarak diyebiliriz ki: Milli ekonomi içinde piyasa ekonomisi dışında bir de kamu ekonomisine ihtiyaç vardır.