Uluslararası İktisat Teorisi Dersi 6. Ünite Sorularla Öğrenelim
Dolaysız Yabancı Sermaye Yatırımları
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Firmalar piyasada tekelci konumuna nasıl gelmektedir?
İçsel ekonomiler nedeniyle azalan maliyetlerle karşılaşan firmalar, eğer üretim artışlarını engelleyecek başka durumlarla karşılaşmazlarsa, potansiyel olarak piyasadaki tüm üretimi kendileri yaparlar. Tekelci konuma geçen bu firmalar özellikle farklılaştırılmış ürünler söz konusu olduğunda, farklı talep koşulları az sayıda firmanın piyasadaki üretimi paylaşmasını getirir ki bu da tekelci rekabet dediğimiz piyasa yapısını ortaya çıkarır.
Tekelci firma denge maliyetini nasıl hesaplar?
Kârını maksimize eden bu tekelci firma üreteceği QM denge miktarını, marjinal maliyetin, marjinal gelire eşit olduğu nokta yardımıyla, yani MC doğrusu ile MR eğrisinin kesiştiği noktadan yatay eksene çizilecek dikme tarafından belirleyecektir. Denge fiyatı PM’de yine bu dikmenin talep eğrisine kadar uzatılıp, talep eğrisini kestiği noktadan bu kez de dikey eksene bir dikme çizilmesiyle bulunur. Burada fiyatın aynı zamanda ortalama gelire (AR) de eşit olduğunu anımsamamızda yarar var. Tekelci firma, tam rekabetçi bir firmadan farklı olarak, denge miktarı QM’nin fiyatını marjinal maliyetin üstünde koymaktadır. Bu ikisi arasındaki farka, yani PMMCye, kâr marjı denir. Bunun da ötesinde, tekelci firma denge fiyatı olan PM’yi ortalama maliyet AC’nin de üstünde koyabilmektedir. Böyle olunca denge durumunda PM .Q kadar gelir elde etmekte ve maliyeti de AC.Q kadar olmaktadır. Elde edilen bu gelirle maliyet arasındaki fark, PMQ-AC.Q tekelci kârını göstermektedir. Tekelci firma, konumu gereği, herhangi bir rekabetle karşılaşmadığı için, bu kâr uzun vadede de devam edecektir.
Paul Krugman kimdir?
Uluslararası iktisat alanında, özellikle Eksik Rekabet Teorisine birçok önemli katkıda bulunmuş günümüz iktisatçılarından Paul Krugman doktorasını Massachusetts Teknoloji Enstitüsünde yapmıştır ve halen Princeton Üniversitesinde profesör olarak çalışmaktadır. Uluslararası İktisat yazınına yaptığı bu katkılar için hem 1991 yılında Amerikan İktisat Derneği tarafından “40 yaşın altındaki başarılı iktisatçılara” verilen John Bates Clark madalyasını hem de 2008 yılında Nobel ödülünü almıştır. Krugman, yazdığı ve derlediği kitaplar ile yüzlerce akademik makale yanında, New York Times gazetesinde haftada iki defa köşe yazıları yazmaktadır.
Ürettiği mal açısından kendini tekelci gören bir firma ne kadar satacağını ve bunu nasıl fiyatlandıracağını nasıl belirler?
Tekelci firmanın talep eğrisinin (D) aşağıya doğru eğimli ve doğrusal olduğunu anımsayalım. Bu durumda firma her bir yeni birim ürünü satabilmek için fiyatını (P) düşürmek zorunda kalacaktır, ancak bundan elde edeceği marjinal gelir (MR), fiyattan daha düşük olacaktır çünkü bu düşük fiyat yalnızca o ek birim için de değil, önceki tüm birimler için geçerlidir. Dolayısıyla, marjinal gelir doğrusu (MR),hep talep doğrusunun altında seyredecektir. İkinci olarak, bir ek birim üretmek için gereken maliyet artışının, yani marjinal maliyetin (MC) sabit olduğunu, üretim değişikliğinden etkilenmediğini varsayalım. Bu durumda ortalama maliyet (AC), birim başına düşen sabit maliyet artı marjinal maliyet olacaktır. Ortalama maliyet, marjinal maliyetten hep daha yüksek olacaktır ancak ölçeğe göre artan getiri nedeniyle, üretim arttıkça ortalama maliyet de giderek azalacaktır.
Eksik rekabet durumunda firmalar arasında yaşanabilecek durumlar nelerdir?
Eksik rekabet piyasalarındaki firmalar, ürettikleri ürünün fiyatını etkileyebileceklerini ama ancak fiyatı düşürürlerse daha fazla satabileceklerini bilirler. Böyle bir piyasada ya belli bir ürünü satan çok az sayıda firma vardır ya da firma, en azından tüketicilerin “farklı” diye düşündüğü bir malı üretmektedir. Firmaların içsel ekonomilerden yararlandıkları böyle bir durumda, firmalar arası rekabet kaçınılmaz olacaktır. Bunun sonucu olarak da karşımıza şu iki sonuçtan biri ya da ikisi birden çıkacaktır; • Rekabet edebilecek firma sayısında azalma • Firmaların ürünlerini öteki firma ürünlerinden kesinlikle farklılaştırmaları Bu durumlardan hangisi olursa olsun, artık bu piyasadaki firmalar fiyatı belirleyebileceklerdir ve her biri bu durumun bilincindedirler. Firmaların fiyatı belirleyebileceklerinin farkında olmaları, bunu gelişigüzel değiştireceklerini göstermez, tam tersine, biraz sonra da açıklayacağımız gibi, fiyatlarını, kârlarını maksimize edecek biçimde belirlerler.
Tekel (monopol) ve tekelci firma modeli hangi durumda tercih edilir?
Firmaların fiyatı belirleyici olduğu durumlarda, denge fiyatı ve üretiminin nasıl belirlendiğini açıklayabilmek için eksik rekabet piyasalarını anlatabileceğimiz modellere ihtiyaç vardır. Bu model Tekel (Monopol) ve Tekelci Firma modelidir. İçsel ekonomiler nedeniyle azalan maliyetlerle karşılaşan firmalar, eğer üretim artışlarını engelleyecek başka durumlarla karşılaşmazlarsa, potansiyel olarak piyasadaki tüm üretimi kendileri yaparlar yani tekelci konuma geçerler ya da özellikle farklılaştırılmış ürünler söz konusu olduğunda, farklı talep koşulları az sayıda firmanın piyasadaki üretimi paylaşmasını getirir ki bu da tekelci rekabet dediğimiz piyasa yapısını ortaya çıkarır. Önce tekelci firmanın davranışlarına bakmak, tekelci rekabet koşulları altında çalışan firmaların davranışlarını anlamamızda çok yararlı olacaktır.
Tam rekabet nedir ve bu durumda firmaların davranışları nasıldır?
Ölçek ekonomileri dışsal (endüstri üretiminin artması sonucu ortalama maliyetlerde azalmaya yol açtığı durum) ya da içsel (ortalama maliyetteki azalmanın, firmanın kendisinin büyümesinden kaynaklandığı durum) olabilir. İçsel ölçek ekonomilerinin varlığı küçük firmaların, büyük firmalarla rekabet edememesi sonucunda, piyasadan elenmesine neden olur ve bu nedenle piyasada rekabet edecek firma sayısı azalır. İçsel ölçek ekonomisi özelliği olan mallar, tam rekabet piyasasının öngördüğünün tersine, az sayıdaki büyük firmalar tarafından üretilir. Çok sayıda alıcı ve satıcı firmanın bulunduğu tam rekabet piyasasında, firmaların hiçbiri piyasa üretiminin çok büyük bir kısmını üretebilme şansına sahip değildir, piyasada belirlenen fiyatı kabul edip, bu fiyattan istedikleri kadar satabilirler ama hiçbir zaman piyasa fiyatını etkileme ya da belirleme gibi bir güçleri yoktur.
İçsel ölçek ekonomileri için bir örnek vererek açıklayınız.
Henry Ford’un otomobil üretimine getirdiği yenilik, ölçek ekonomileri için iyi bir örnek olabilir. 20. yüzyıl başlarında ABD’de otomobil üretimi genelde küçük işyerlerinde yapılmaktaydı. Henry Ford ise otomobil üretimi için, üretim hattı boyunca sürekli tekrar eden, basitleştirilmiş, belli bir iş yapmayı içeren üretim sürecini devreye sokarak, çok daha büyük işyerlerinde üretim yapmaya başladı. Bu büyük ölçekli işyerlerinde, işbölümü ve Ford’un geliştirdiği üretim hattı sayesinde, girdilerdeki artıştan çok daha büyük ölçüde üretim artışı gerçekleştirildi ve böylelikle Henry Ford, ürettiği otomobillerin ortalama maliyetinin rakiplerininkinden daha düşük olmasını sağlamış oldu.
Tekelci rekabet ortamında firmaların karşılaşabileceği durumlar nelerdir?
Tekelci rekabet ortamındaki bir firma, iki durumla karşı karşıya kalacaktır: 1. Bir firmanın piyasada kalabilmesi için kâr payının hep sıfırdan büyük olması gerekir. Eğer tersi olursa, firma zarar edecek ve piyasadan çekilmek zorunda kalacaktır. 2. İgili firma tekelci kârını ancak kısa dönemde elde edebilecek, piyasaya yeni firmaların girmesiyle, bu kâr sıfırlanacaktır. Yani, denge fiyatı ortalama maliyete eşit olacaktır.
Tekelci rekabet piyasasında çalışan bir firma dış ticarete açıldığında karşılaşabileceği durumlar nelerdir?
• Bu firma kendi ürününü talep eden ülkelere ürününü ihraç edebilecek, • Kendi ülkesinde yabancı ürünleri tercih edenlerin oluşturduğu talep doğrultusunda ve yabancı markaların ithal edilmesi nedeniyle daha çok rekabetle karşı karşıya kalacak ve bunların sonucunda, sektör dış ticarete açıldığında, tekelci rekabet piyasasında çalışan bu firmanın hem üretimi artacak hem de fiyatı düşecektir.
Tekelci firmanın talep eğrisi, tam rekabet piyasasındaki bir firmadan farklı olarak, aşağıya doğru eğimli olması neyi gösterir?
Bu durumda firma her bir yeni birim ürünü satabilmek için fiyatı nı (P) düşürmek zorunda kalacaktır, ancak bundan elde edeceği marjinal gelir (MR), fiyattan daha düşük olacaktır çünkü bu düşük fiyat yalnızca o ek birim için değil, önceki tüm birimler için geçerlidir. Dolayısıyla, marjinal gelir doğrusu (MR) hep talep doğrusunun altında seyredecektir. Ortalama maliyet (AC), birim başına düşen sabit maliyet artı marjinal maliyet (MC) olacaktır. Ortalama maliyet, marjinal maliyetten hep daha yüksek olacaktır ancak ölçeğe göre artan getiri nedeniyle, üretim arttıkça ortalama maliyet de giderek azalacaktır. Denge miktarı ve denge fiyatı marjinal gelir ve marjinal maliyetin kesiştiği noktalardan, sırasıyla yatay eksene, talep eğrisine ve oradan da fiyat eksenine çizilen dikmeler yardımıyla bulunacaktır.
Bir sektör dış ticarete açıldığında, o sektörde yer alan tüm firmalar bundan yararlanabilecekler midir?
Bir firmanın piyasada faaliyete devam edebilmesi için kâr marjının sıfırdan büyük olması gerektiğini söylemiştik. Bu marjın negatife dönüşmesi, marjinal maliyetin sıfır üretimde karşılaşılan maliyetten yüksek olması durumunda gerçekleşir. Eğer firma, ticarete açılmadan önceki mali yet eşiği MC0’dan daha düşük bir marjinal maliyete sahip ise, yurt içi piyasada faaliyet gösterebilecektir. Sektör dış ticarete açılıp, piyasa büyüdüğünde bu eşik de MC1’e inecektir. Eğer firmanın marjinal maliyeti hâlâ bu düşük eşiğin altında ise, faaliyete devam edecektir. Ama marjinal maliyeti bu eşiğin, yani MC1’in üstünde kalırsa, o zaman piyasadan çıkacaktır. Bu da şu noktaya işaret etmektedir: Ticarete açılmadan önce düşük maliyette üretim yapan firmalar, ticarete açıldıktan sonra hem faaliyete devam edecekler hem de üretimlerini arttırabileceklerdir. Öte yandan yüksek maliyetle çalışan firmalar, ticarete açıldıktan sonra, büyük olasılıkla piyasadan çekilmek ya da üretimlerini azaltmak zorunda kalacaklardır. Yani, tekelci rekabet koşullarında, bir sektörün dış ticarete açılması, ürün çeşitlerini arttıracak ama bunların üretiminin daha az sayıda fakat düşük maliyetle çalışan firmalar tarafından gerçekleştirilmesine yol açacaktır.
İşin içine ulaştırma masrafları gibi ticaret maliyetleri girdiği zaman firmalar ihracat kararlarını nasıl vereceklerdir?
O sektörde faaliyet gösteren tüm firmaların marjinal maliyetleri yeni maliyet eşiğinin altında kaldı. Bu, tüm firmaların ihracat yapabilmeleri için yeterli midir? Ulaştırma ve benzeri ticaret maliyetlerini hesaba katmadığımız sürece bu sorunun yanıtı “evet”tir. Ancak, bu maliyetleri hesaba kattığımız zaman, bu sorunun yanıtı değişebilecektir.
Kar marjı nedir?
Tekelci firma, tam rekabetçi bir firmadan farklı olarak, denge fiyatını marjinal maliyetin üstünde koymaktadır. Fiyat ve marjinal maliyet arasındaki farka kâr marjı denir. Tekelci firma, konumu gereği, herhangi bir rekabetle karşılaşmadığı için, bu kâr uzun vadede de devam edecektir.
Bir ülkenin ithalatının taşıma ve sigorta masraflarını içeren maliyet nasıl hesaplanır?
Bir ülkenin ithalatının taşıma ve sigorta masraflarını içeren maliyetinin (CIF değeri), bu masrafları içermeyen değerine (FOB değeri) oranı şeklinde bulunur. Bir malın CiF (cost+insurance+freight) değeri, maliyetine ek olarak sigorta ve ulaşım değerlerini içerir. FOB (free on board) değeri ise yalnızca malın maliyetini gösterir. Türkiye Ödemeler Dengesinde hem ihracat hem ithalat FOB değerleriyle verilmektedir.
Tekelci rekabet ortamındaki böyle bir firmanın karşılaşabileceği durumlar nelerdir?
• Bir firmanın piyasada kalabilmesi için kâr marjının hep sıfırdan büyük olması gerekir; yani PM>MC olmalıdır. Eğer tersi olursa, firma zarar edecek ve piyasadan çekilmek zorunda kalacaktır. • İlgili firma tekelci kârını ancak kısa dönemde elde edebilecek, piyasaya yeni firmaların girmesiyle, bu kâr sıfırlanacaktır. Yani, denge fiyatı PM ortalama maliyete eşit olacak, bu da doğrusunun ortalama maliyet eğrisine teğet olduğu noktada gerçekleşecektir.
Damping nedir?
Damping e karşı alınan önlemler nelerdir?
Bu değişik örnekler sırasıyla, yurt dışında sürekli ucuzluk (persistent dumping), ara ara yapılan ucuzluk (sporadic dumping) ve rakibi ortadan kaldırmaya yönelik olan ve bu amaca ulaşana dek fiyatı daha ucuz tutarak, rakip firmayı piyasadan sildikten sonra yine fiyatı arttırmaya ve bu şekilde uluslararası piyasada oluşan tekelci kârını toplamaya yönelik olarak yapılan fiyat kırmasıdır. Doğaldır ki bu en son sözünü ettiğimiz çeşit en tehlikeli olanıdır ve hükümetleri, karşı önlem alması için yeterli geçerli nedeni de oluşturmaktadır. Haksız rekabet şikâyetleri göz önüne alındığında damping için yapılan başvurular, örneğin sübvansiyonlardan çok fazladır. 2001 yılında dünyada dampinge karşı 347 tane şikâyet yapılmışken bu sayı sübvansiyonlar için yalnızca 27 tanedir. (Dunn ve Mutti, 2004: 154)
Heckscher-Ohlin modeli hangi ticareti açıklamaya yöneliktir?
Heckscher-Ohlin modeli endüstriler arası ticareti açıklamaya yöneliktir. Ancak, gerçek dünyada ticaretin büyük bir yüzdesi, özellikle gelir düzeyi yüksek ve faktör donanımları benzer olan ülkeler arasında olmaktadır. Yani, bu ülkeler karşılaştırmalı üstünlüğe sahip oldukları benzer malları birbirlerine satmaktadırlar.
Endüstri içi ticaret nedir?
Benzer ülkeler arasındaki ticaretin, arz açısından bir açıklaması tekelci rekabet ortamında uluslararası ticaret konusunda yatmaktadır. Bu ülkeler birbirleriyle, aynı sektörde üretilen fakat firmaların tekelci yapıları gereği farklı bir mal gibi algılanan ürünlerin ticaretini yapmaktadırlar. Benzer gelir düzeyindeki ülkelerin benzer tüketici kalıplarına sahip olmaları birbirlerinden, aynı sektörde üretilen fakat tekelci firmalar tarafından farklılaştırılmış ürünleri talep etmelerine yol açmaktadır. Bu çeşit ticarete endüstri içi ticaret (EİT) denir.
Endüstri içi ticaretin ortaya çıkma nedenleri nelerdir?
• Ürün farklılaşması, • Ölçek ekonomileri, • Ulaşım giderleri, • Ürün toplulaştırılması ve • Ülkeler arasındaki gelir dağılımlarının farklı olması.
Endüstri içi ticaretin ölçülmesi neden önemlidir?
Endüstri içi ticaret özellikle 1960’lı yıllardan itibaren önem kazanmış ve EİTnin ölçülmesi öncelikle gelişmiş ülkeler açısından ele alınmıştır. EİTnin ölçülmesi, o ülkenin ticaret yapısı hakkında bilgi vermesi açısından önemlidir. Bunun için, genelde, bu konudaki ilk katkıları yapan iki kişinin Herbert G. Grubel ve Peter Lloyd’un soyadlarının baş harfleriyle gösterilen GL endeksi (Grubel ve Lloyd,1971) kullanılır.
GL endeksi nasıl hesaplanır?
Bu endeksi, i sektörü için aşağıdaki gibi ifade edebiliriz; GLi=1-(Xi-Mi)/(Xi+Mi) Burada Xi, i sektörünün ihracatını, Mi ise ithalatını göstermektedir. GLi endeksi 0 ile 1 arasında yer alır.
Endüstri içi ticaret endeksinin 1’e yakın çıkması neyi gösterir?
Xi ile Mi birbirlerine ne denli yakın değerler alırlarsa, GLi endeksi o denli 1’e yakın olur. Yani, i sektörünün toplam ticareti içinde endüstri içi ticaretin payı o denli yüksek olur. Xi ile Mi arasındaki fark büyük olduğu durumlarda ise GLi endeksi 0’a yakın olur. Bu, i sektörünün ticaretinin, karşılaştırmalı üstünlüklere uygun olarak endüstriler arası bir nitelik taşıdığı anlamına gelir.
Yatay ve dikey endüstri içi ticareti karşılaştırınız.
Yatay EİT dediğimizde benzer kalitedeki malların ihraç ve ithal edilmesini, Dikey EİT dediğimizde ise farklı kalitede malların ihraç ve ithal edilmesini anlatmak istenir.
Bir malın kalitesi nasıl ölçülür?
Bu konuda yapılan tüm çalışmalarda kalite göstergesi olarak malın ihracat ve ithalat birim fiyatları kullanılıyor. Birim fiyat malın ihracat ya da ithalat değerinin, ihracat ya da ithalat miktarına bölünmesiyle elde edilir. Bazı çalışmalar ihracat birim fiyatının ithalat birim fiyatına oranını, bazıları ise ikisi arasındaki farkı ölçüt olarak alıyorlar. Burada ayrıntısına girmeyeceğimiz bu yöntemlerden biriyle malları Düşük Kaliteli Dikey Endüstri İçi Ticaret (DEİT) ve Yüksek Kaliteli Dikey Endüstri İçi Ticaret (YEİT) olarak ikiye ayırabilir ve yine GL endeksinden yararlanarak Düşük Kaliteli Dikey Endüstri-İçi Ticaret ve Yüksek Kaliteli Dikey Endüstri İçi Ticareti ölçebiliriz.
Günümüzde dolaysız sermaye yatırımlarını kimler yapar?
Çok uluslu şirket adı verilen dev firmalar tarafından yapılır.
Yabancı ülkelerde bir üretim tesisi nasıl elde edilir?
Yabancı ülkelerde üretim tesisi edinmenin de iki yolu olabilir. Birincisi, sıfırdan başlayarak tamamen yeni bir fabrika veya sermaye tesisi kurmaktır (“greenfield investment”: yeşil alan yatırımları). İkincisi ise yabancı ülkede halen mevcut bir tesisi devralmak biçiminde olur ve şirket birleşmeleri (merger) veya şirket satın alımları (acquisition) biçiminde gerçekleşir.
"Şirket birleşmeleri" ve "şirket satın alımı" kavramları nedir?
Şirket birleşmeleri, şirket evliliği olarak da adlandırılır; burada iki şirket (birisi yabancı) eşit koşullarda birleşerek tek şirket hâline gelmektedir. Şirket satın alımı durumunda ise bir şirketin yabancı ülkedeki başka bir şirkete ait hisse senetlerinin tamamını veya çoğunluğunu satın alarak onu kendisine katması söz konusudur.
Şirket birleşmeleri ve şirket satın alımının yatırımı alan ekonomi açısından ne gibi etkileri vardır?
Çok uluslu işletmelerin yabancı bir ülkede tamamen yeni üretim tesisi kurmaları, yatırımın yapıldığı ülkenin (ev sahibi ülke) sermaye stokunu artırıcı etki doğurur. Oysa o ülkedeki mevcut bir şirketle birleşme veya onun satın alınması (merger and acquisition: M&A investments) sermaye stokunda bir artışa neden olmaz. Bu tür yabancı sermaye yatırımları için ancak yeni teknoloji ve yönetim bilgileri getirme, çok uluslu işletmenin dış pazarlama kanallarından yararlanma gibi etkiler söz konusu olabilir.
Portfolyo yatırımı nedir?
Portfolyo yatırımları tasarruf sahiplerinin hisse senedi ve tahvil satın alımı biçiminde yaptıkları yatırımlardır
Hisse senedi ve tahviller yatırımcısına ne gibi haklar sağlar?
Hisse senetleri, temsil ettikleri paylar ölçüsünde, onu çıkartan işletmelerin mülkiyetine ortaklık hakkı sağlar; dolayısıyla yatırımcı, şirket kârından bir pay alır. Tahviller ise bir tür ödünç fon elde etme araçlarıdır, ortaklık hakkı vermezler; tahvil sahibi ödünç verdiği fonlar karşılığı bir faiz geliri elde eder.
Dolaysız yatırımlar ve portfolyo yatırımlarında yatırımcının şirket yönetimi üzerindeki hakları nelerdir?
Dolaysız yatırımların ana özelliği yurt dışında yeni yapılan veya satın alınan mevcut bir üretim tesisinin yönetiminin yabancı şirketin elinde veya denetiminde olmasıdır. Portfolyo yatırımlarında ise hisse senedi sahibinin işletme yönetimi üzerinde ancak dolaylı bir denetim hakkı vardır. Bu hak, elinde hisse senedi bulunan yatırımcının şirket genel kurulunda vereceği oylarla kullanılır. Fakat özellikle işletmenin hisse senetlerinin çok sayıda yatırımcı arasında dağıtılmış olduğu bir durumda, bireysel olarak yatırımcının yönetim üzerinde uygulayabileceği denetim çok önemsizdir. Dolaysız yatırımlarda ise yabancı yatırımcı, şirket hisselerinin en az yüzde 10 gibi bir payına sahip olup yönetimde etkin bir rol oynamaktadır.
Yatırımı alan ekonomiye yarar sağlamak açısından dolaysız yatırımlar ve portfolyo yatırımları nasıl etkiler yaratır?
Portföy yatırımları bir şirketin hisse senetlerinin yabancılar tarafından satın alınmasından ibarettir. Bu tür yatırımlarda yerli ülkeye yalnızca bir döviz girişi söz konusu olur. Dolaysız yabancı sermaye ise çoğunlukla sermaye ile birlikte başka faktörleri de içerir. Başka bir deyişle dolaysız yabancı sermaye yatırımları maddi ve maddi olmayan kaynaklardan oluşan bir paket durumundadır. Bu paketin içinde döviz, makine ve donatım, teknoloji, iş becerisi ve yönetim bilgileri ile birlikte pazarlama kanalları da yer alabilir.
Portfolyo yatırımları ve dolaysız yatırımların ekonomiye giriş çıkış hızı nasıldır?
Portfolyo yatırımları dolaysız yatırımlara göre çok daha hareketli, değişken ve geçici niteliktedir. Bu tür yatırımları yapanların hedefi kısa dönemde olabildiğince yüksek getiri elde etmektir. O bakımdan yatırım ortamını etkileyen ekonomik ve siyasal koşulların olumlu yönde değişmesi, ülkeye akan yabancı portfolyo yatırımlarında büyük artışlar doğurabileceği gibi beklentilerin olumsuza dönüşmesi de ülkeden ani olarak büyük ölçüde portfolyo sermayesi çıkışına neden olabilir. Dolaysız yabancı sermaye yatırımlarında ise yatırımcı, uzun vadeli hedeflere göre hareket eder. Bu tür yatırımların ülkeyi terk etmesi çok daha güçtür çünkü üretim tesisinin satılıp nakte dönüştürülmesi ve yatırımın ülke dışına çıkartılması kolayca sağlanamaz. Ayrıca portfolyo yatırımı ülkeyi terk ettikten bir süre sonra, koşullar düzelince tekrar geri dönebilir. Dolaysız yatırımlar için bu çoğu kez söz konusu değildir
Dolaysız ve portfolyo yatırımlarını gerçekleştirenler kimlerdir?
Yatırımları yapanların kimlikleri birbirinden farklıdır. Dolaysız yatırımlar ağırlıklı olarak çok uluslu şirketler tarafından yapılır. Portfolyo yatırımlarını yapanlar ise finansal kurumlar, kurumsal yatırımcılar veya doğrudan doğruya bireysel yatırımcılardır.
Mali krizlerle portfolyo fonları arasında nasıl bir ilişki vardır?
Günümüzde yaşanan deneyimler gösteriyor ki mali krizlerle portfolyo fonlarının çıkışı arasında yakın bir ilişki vardır. Bu da yukarıda belirtildiği üzere, portfolyo yatırımlarının hareketliliğinden ileri gelmektedir. Ülkede oluşan koşullar yatırımcının beklentilerini karşılamaktan uzaklaşınca, öteki kısa vadeli yatırım fonları (sıcak para) ile birlikte portfolyo fonları da vakit kaybetmeden ülkeyi terk etmeye başlamaktadır. Bu çıkışların ani ve büyük kütleler hâlinde yapılması ise ev sahibi ülkenin dış rezervleri üzerindeki baskıyı büsbütün artırarak, ekonomik istikrarsızlığın kolayca bir mali krize dönüşmesine bile neden olabilmektedir.
İç piyasada faaliyet gösteren ve dış piyasalara açılmayı tasarlayan bir firmanın deneyebileceği dışa açılma yöntemleri nelerdir?
- İhracat yoluyla dış piyasaya girme
- Doğrudan dış yatırım
- Lisans anlaşmaları
Dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının nedeni olarak ileri sürülen belli başlı etkenler nelerdir?
Ham madde kaynakları
Üretim faaliyetlerinde dikey veya yatay bütünleşme
Aktarılamayan bilgilerin varlığı
Şirket unvanının korunması
Şirketin marka veya unvanından yararlanmak istemesi
Şirket sırlarının korunması
Ürünün yaşam dönemlerinde son aşamaya ulaşılmış olması
Oligopolcü piyasa yapısı
İthalâtçı ülkenin koyduğu tarife ve kotalardan kaçınma
Ulusal piyasadaki yasal düzenlemelerden ve kısıtlamalardan kurtulma
Firmanın müşterilerini izlemesi
Yatırımları uluslararası çeşitlendirme
Ucuz yabancı faktör kullanımı
Yabancı sermaye hareketleri konusundaki bir teoriden en az hangi sorulara cevap vermesi beklenir?
- Ana ülkede kurulu şirketler neden başka bir ülkeye yatırım yaparlar?
- Yabancı bir ülkeye dolaysız yatırım yapan şirketler nasıl oluyor da o piyasa hakkında daha fazla bilgi sahibi olan yerli şirketlerle rekabet edebilmektedirler?
- Şirketler ihracat veya lisanslandırma yerine yabancı ülkeye neden yatırımı tercih ederler?
Tekel Üstünlüğü Teorisi'ne göre çok uluslu şirketin yerel şirketler karşısındaki üstünlüğünün nedeni nedir?
Bu teoriye göre, çok uluslu şirketin yerel şirketler karşısındaki üstünlüğünün nedeni, ona tekel gücü sağlayan etkenlerdir. Tekel üstünlüğü yaratan bu etkenler yabancı şirkete özgüdür, piyasadaki öteki işletmeler bunlardan yararlanamazlar. Dolayısıyla tekel üstünlüğü teoremi, yabancı sermaye yatırımlarını bu firmaların faaliyet gösterdikleri yabancı piyasalarda rekabetçi koşulların bulunmaması ile açıklar. Buradan anlaşılacağı gibi yukarıda gözden geçirilen dikey bütünleşme, yatay bütünleşme, aktarılmayan bilgiler, şirket unvanından yararlanma, ürünün yaşam dönemleri modeli vs. gibi etkenler tekel üstünlüğü yaratan etkenler arasında düşünülebilir.
Oligopolcü tepki teoremi'nin temel çıkarımı nedir?
Oligopolcü tepki teoremine göre, birkaç büyük firmanın egemen olduğu bir piyasada (oligopol piyasası) firmaların birisinin kâr, fiyat, satış, yatırım vs. gibi kritik konularda aldıkları bir karara, diğerleri de benzer bir kararla tepkide bulunurlar. Buna göre, benzer malı ihraç eden iki firmadan birinin yabancı piyasada doğrudan yatırım yaparak orada bir üretim üssü oluşturması, onun dış piyasayı ele geçirerek öbür firmanın ihracatının azalmasına yol açabilir. Çünkü bu firma, yabancı piyasada daha düşük maliyetle üretim yaparak, müşterilere yakın olduğu için onlara satış sonrası hizmetleri sağlayarak yeni bilgi, beceri elde ederek ve değişik mal ve hizmetler üreterek bir rekabet üstünlüğü sağlayabilir.
İçselleştirme Teorisi'ne göre şirketler lisanslandırma yerine neden yabancı ülkeye yatırımı tercih ederler?
Bir firmanın sahip olduğu özel bilgilerden tam olarak yararlanabilmesinin, o yeni bilgilerin başkalarının eline geçerek üretimde kullanılmasını önlemenin en etkin yolu, onu içselleştirmek, yani lisans anlaşmaları yerine bu bilgileri şirketin kendi üretiminde kullanmasıdır.
OLI Modeli'ne göre şirket bir piyasaya neden başka yollarla değil de doğrudan yatırım biçiminde girmek ister?
Model, içerdiği kavramların İngilizcedeki baş harflerinin bir araya getirilmesinden oluşur. Buna göre O (ownership) sahiplik üstünlüklerini, yani işletmenin yalnız kendisinde bulunan üretim ayrıcalıklarını, L yerle ilgili üstünlükleri (location), yani yatımın yapılacağı piyasa konumuyla ilgili üstünlükleri, I de içselleştirme (internalization) üstünlüklerini, diğer bir deyişle, şirketin bir piyasaya neden başka yollarla değil de doğrudan yatırım biçiminde gireceğini açıklamaktadır.
Özel bir dolaysız yabancı sermaye yatırımı yöntemi olarak "Montaj Sanayii" nedir?
Montaj (kurgu, takma sanayii) özel bir dolaysız yabancı sermaye yatırımı yöntemidir. Şöyle ki dışarıdaki ana firmadan sağlanan temel nitelikteki ara malları, ev sahibi ülkede yapılan bazı basit parçalarla birleştirilerek üretimin son aşaması ana merkezin dışında gerçekleştirilir.
Özel bir dolaysız yabancı sermaye yatırımı yöntemi olarak "Yap-İşlet-Devret Modeli" nedir?
Yap-işlet-devret (build-operate-transfer) modeli, bir ülkede temel alt yapı yatırımlarının yapılmasında, özel kesime açılmayı ve yabancı sermaye katkısını sağlamayı amaçlayan, dünyada ve Türkiye’de oldukça yeni sayılan bir modeldir. Bu yöntemle daha çok büyük elektrik santralleri, barajlar, hava alanları, metrolar ve bazı kara yollarının yapımı gerçekleştirilir. Devletin bu gibi projeleri bütçe kaynaklarından karşılaması, büyük bir mali yük doğurur. Yap-işlet-devret modeli hükümetlere bu alanlardaki faaliyetlerde bir tür destek gibi düşünülmüştür.