Para ve Banka Dersi 6. Ünite Özet
Para Politikası Ve Parasal Aktarım Mekanizması
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Parasal Aktarım Mekanizması
Parasal aktarım mekanizması, para politikası uygulamalarının üretim ve fiyatlar genel düzeyi değişenlerini hangi kanallar aracılığıyla ne kadar bir gecikmeyle ne ölçüde etkilediğini incelemektedir.
Başka bir deyişle merkez bankalarının para politikası uygulamaları öncelikle kısa vadeli faiz hadlerini değiştirmektedir. Bu değişikliklerin de toplam talep üzerinde değişiklikler yaratması sonucu; üretim, istihdam ve fiyat düzeylerinde farklılıklar oluşmaktadır. Oluşan bu değişiklikler zincirine parasal aktarım mekanizması denir.
Parasal aktarım mekanizması aşağıdaki maddeleri içermektedir.
- Faiz Kanalı
- Döviz Kuru Kanalı
- Kredi Kanalı
- Varlık Fiyatları Kanalı
Parasal Aktarım Mekanizmasında Gecikme Sorunu
Merkez bankaları, fiyat istikrarını ve finansal istikrarı sağlamak gibi iki temel amacı gerçekleştirmek için hangi politika araçlarını kullanacaklarını belirlemek zorundadırlar. Bu süreçte para politikasını uygulayanların yaşadıkları problemlerden biri gecikme sorunudur. Uygulanan para politikasının hedef değişkenler üzerinde etki göstermesi zaman alabilir ve hedeflenen amaçlara ulaşılması gecikebilir. Para politikasının uygulanmasında iki tür gecikme söz konusudur:
- İç Gecikme
- Dış Gecikme
Maliye Politikası ve Para Politikası Arasındaki Etkileşim
Para politikasından arzu edilen sonuçların alınması için maliye politikasının da para politikası ile uyumlu olması gerekmektedir. Başka bir deyişle, parasal aktarım mekanizmalarının sağlıklı işleyebilmesi için maliye politikası ile para politikasının uyumu önemlidir.
Maliye politikası ile para politikası arasındaki etkileşimin daha iyi anlaşılması için öncelikle üzerinde durulması gereken konular vardır. Bunlar;
- Kamu borcu ve açıkların finansmanı
- Sevimsiz monetarist aritmetik
- Mali baskınlık ve parasal baskınlık
Kamu Borcu ve Açıkların Finansmanı
Hane halklarının ve şirketlerin olduğu gibi bir devletin de harcamaları gelirinden fazla olabilir. Harcamaları gelirinden fazla olan bir devletin bu açığın finansmanı için borç alması gerekir. Bu finansman üç şekilde ortaya çıkabilir; kendi parası cinsinden borçlanabilir, yabancı para cinsinden borçlanabilir ve son olarak merkez bankasına para bastırarak o parayı kendisine borç olarak vermesini isteyebilir.
Sevimsiz Monetarist Aritmetik
Maliye politikasının disiplinsiz olması ve para politikası ile arasında bir uyuşmazlık olması durumunda parasal genişlemeden kaçınılmasının uzun dönemde daha yüksek bir enflasyonist etki doğurabileceğini gösteren durumdur.
Mali Baskınlık ve Parasal Baskınlık
Mali baskınlık kısaca yüksek bütçe açığı ve enflasyonu az önemseyen bir ekonomik yapı olarak açıklanabilir. Parasal baskınlık ise, para politikasını uygulamakla yükümlü Merkez Bankası’nın para politikasını bağımsız bir şekilde oluşturduğu, maliye politikasını ise bütçe açıklarını para politikası hedeflerini destekleyecek şekilde belirlediği bir ekonomik yapıdır.
Enflasyon ve Enflasyonun Maliyetleri
Bir ekonomide fiyatlar toplam talep ile toplam arzı dengelemek üzerine değişmektedir. Buna göre bir ekonomide toplam talep toplam arzı aşarsa fiyatlar genel düzeyi yükselecektir. Fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artış ise enflasyon olarak tanımlanmaktadır.
Yıllık fiyat artışlarının yıllar, hatta on yıllarla ölçülen uzun dönemler boyunca yüksek rakamlarda seyretmesi ise kronik enflasyon olarak tanımlanmaktadır.
Enflasyonun Hesaplanması ve Fiyat Endeksleri
Ülke genelindeki fiyatlar genel düzeyindeki değişmeler, fiyat endekslerinden yararlanılarak hesaplanmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) fiyatlar genel düzeyinde gerçekleşen değişimleri izlemek amacıyla, üretici fiyatları endeksi (ÜFE) ve tüketici fiyatları endeksi (TÜFE) olmak üzere iki fiyat endeksi yayınlamaktadır.
TÜFE hane halklarının tüketim harcamalarında yer alan mal ve hizmetlerin belirli zaman aralıklarında fiyatlarındaki değimleri göstermektedir. ÜFE ise tarım, imalat sanayi, madencilik ve enerji sektörlerinde üretimi yapılan malların, üretici tarafından yurtiçi peşin satış fiyatlarındaki değişimleri göstermektedir.
Endekslerin hazırlanmasında ise öncelikle bir baz yılı seçilir. Belirli malları içeren bir sepet oluşturulur ve bu sepetin baz yıldaki parasal değeri tespit edilir. Takip eden yıllarda yine aynı sepetin aldığı değer tespit edilerek fiyat karşılaştırasında bulunulur.
Tüketici fiyat endeksinin amacı hane halkları tarafından belirli bir ihtiyacı karşılamak amacıyla satın alınan mal ve hizmetlerin genel fiyat düzeyindeki değişimini ölçmektir. Ancak piyasadaki tüm mal ve hizmetlerin fiyatlarının izlenmesi imkânsız olduğu için hane halklarının yaptıkları tüketim harcamaları içinde en fazla paya sahip mal ve hizmetler kapsama alınmaktadır. Aynı şekilde üretici fiyatları endeksinde ülke ekonomisi içinde üretimi yapılan tüm malların fiyatlarının takip edilmesi imkânsızdır. Bu nedenle, ürünün toplam satış değerinin, toplam satış gelirinden aldığı paya göre bir seçim yapılmaktadır.
Enflasyonun merkez bankaları için neden bu kadar önemli olduğu, ekonomide yarattığı maliyetler ve yüksek enflasyondan kimlerin zarar gördüğü konusu da oldukça önemlidir. Bu konular; beklenmeyen enflasyon maliyetleri ve beklenen enflasyon maliyetleri başlıklarıyla açıklanabilmektedir.
Beklenmeyen Enflasyon Maliyetleri
Önceden öngörülemeyen enflasyon ekonomik birimlere üç farklı maliyet yaratır. Bunlar; fiyatların yanlış belirlenmesi, servetin borç alanlar ve borç verenler arasında yeniden dağılımı ve son olarak geleceğe ilişkin belirsizliklerin artması olarak belirtilebilir.
Fiyatların yanlış belirlenmesi aynı zamanda bireylerin ve firmaların arz ve talep kararlarının hatalı olmasına neden olacaktır. Bu durumu özellikle para yanılgısı yol açar. Para yanılgısı , fiyatlar genel düzeyindeki artışa bağlı olarak paranın satın alma gücünde ortaya çıkan düşüşün ekonomik birimler tarafından anlaşılamamasıdır.
Beklenmeyen, aynı zamanda, servetin, kredi verenlerden (alacaklılar), kredi kullananlara (borçlular) doğru yeniden dağılımına yol açar. Yani enflasyon, borçluların lehine, alacaklıların aleyhine bir durumdur.
Beklenmeyen enflasyonun maliyetleri, enflasyon oranı yükseldikçe artmaktadır. Enflasyon oranı yükseldikçe bireyler bir sonraki dönemde enflasyon oranının artacağı veya azalacağı konusunda daha büyük bir belirsizlik ile karşı karşıya kalacaktır. Bu belirsizlik ekonomik birimlerin kredi kullanma veya yatırıma başlama gibi konularda verdikleri kararlardan vazgeçmesine yol açabilir.
Beklenen Enflasyon Maliyetleri
Ekonomik birimler gerçekleşecek enflasyonu tam olarak tahmin etseler bile, enflasyon ekonomiye bazı maliyetler yükler. Beklenen enflasyonun yarattığı maliyetleri dört maddede sıralayabiliriz:
- Enflasyon para bulunduranların gizli bir enflasyon vergisine maruz kalmasına yol açar. Enflasyon vergisi, ellerinde para bulunduranların sermaye kaybına uğraması şeklinde tanımlanabilir.
- Fiyat kataloglarını sürekli değiştiren firmalar “menü maliyeti” ile karşı karşıya kalır. Yeni katalogların basılması ve dağıtılması gibi unsurlar menü maliyetlerini oluşturmaktadır.
- Enflasyon nominal geliri sabit olan bireyleri doğrudan negatif etkiler.
- Enflasyon vergi sisteminin etkinliğini azaltarak tasarruflar ve yatırımlar üzerinden negatif etki yaratır. Bu durumun nasıl gerçekleştiğini bir örnekle açıklamak, konuyu daha anlaşılır kılacaktır. Buna göre; “Ülkemizde gelir vergisi ödenirken reel gelir değil, nominal gelir esas alınmaktadır. Yıllık enflasyon oranının %20 olduğu bir ekonomik ortamda mevduatlara ödenen faiz oranının %30 olduğunu düşünelim. Mevduat hesabımızda 1 yıl vadeli 10 bin liramız varsa vade sonunda 3 bin lira faiz geliri elde ederiz. Yalnız, reel getirimiz ancak nominal kazancımızın enflasyondan arındırılması ile bulunabilir. Yani, 3 bin liralık faiz gelirimizin 2 bin lirası enflasyon nedeniyle aşınmaya uğramıştır ve reel faiz gelirimiz bin liradır. Ancak gelir üzerinden ödeyeceğimiz vergi miktarı reel gelirimiz değil nominal gelirimiz esas alınarak hesaplanır. Vergi oranının %15 olması durumunda faiz gelirimiz için ödeyeceğimiz vergi miktarı 450 lira olacaktır. Oysaki reel kazancımız sadece bin liradır ve enflasyona bağlı olarak bu kazancın yarıya yakınını vergi olarak vermemiz gerekmektedir”.
Deflasyon ve Likidite Tuzağı
Deflasyon bir ekonomide fiyatlar genel düzeyinin belirli bir zaman aralığında sürekli düşüş göstermesi durumudur. Bu durumu daha açık anlatmak gerekirse, eğer toplam talep önemli ölçüde azalırsa toplam arz toplam talebi geçecek ve fiyatlar düşecektir. Bir diğer seçenek ise toplam arzda ani ve geniş çaplı bir artış olmasıdır.
Deflasyondan çıkış oldukça zaman alabilmektedir. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi deflasyonist sürece bir kere girildiğinde, ekonomik birimlerde gelecek dönemlerde fiyatların daha da düşeceği beklentisi oluşacak ve planlanan harcamalar sonraki dönemlere erteleyecektir. Bu durum hem şirketlerin karlılığını önemli ölçüde azaltacak hem de harcamaların azalmasına bağlı olarak toplam talepte ciddi bir düşüşe neden olacak. Bu süreçte maliyetlerde bir azaltma yoluna gidilecek ve işten çıkarmalar ve ücretlerde indirimler ortaya çıkacak.
Deflasyondan çıkışın zaman alabilmesinin ikinci nedeni ise, likidite tuzağı ile ilgili bir durumdur. Likidite tuzağı, bir ekonomide gerçekleşen üretim düzeyi, potansiyel üretim düzeyinin altındayken nominal faizlerin sıfır sınırına düşmesidir. Toplam talep eksikliği nedeniyle ekonomi, kapasitesinin oldukça altında üretim yapmaktadır. Böyle bir durumdan çıkmanın bir yolu para politikasını gevşeterek faiz haddini düşürmektir. Faiz haddindeki düşme bir yandan yatırımları artıracak, öte yandan da döviz kurunu artırarak net ihracatı yükseltecektir. Böylelikle toplam talep artacak ve deflasyonist baskılar azalacaktır. Ancak likidite tuzağının olduğu bir ekonomi de faiz haddi zaten sıfır ya da sıfıra yakın bir yerdedir ve daha fazla da düşemez. Bu durumda deflasyonist baskılardan kurtulmak için genişlemeci bir maliye politikası izlemek gerekir.