İktisadi Düşünceler Tarihi Dersi 7. Ünite Sorularla Öğrenelim
Keynes Ve Keynesyenler
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Keynes, fiyatların aşağı doğru yapışkan olduğu savını ne şekilde açıklamaktadır?
Keynes, fiyatların neden aşağı doğru yapışkan olduğunu şu şekilde açıklamaktadır; efektif talepteki meydana gelen bir düşüş sonucunda firmalar fiyat düşürmekten ziyade öncelikle üretim ve istihdamı azaltır. Firmaların fiyat düşürme konusundaki isteksizliği fiyatların aşağı doğru yapışkan olmasına neden olur. Fiyatların genel düzeyinin sürekli olarak düşmesi yani deflasyon olgusu, sadece aşırı ciddi ekonomik bunalım dönemlerinde ortaya çıkar.
Keynesyen yaklaşıma göre ekonomik birimler hangi amaçlar doğrultusunda ellerinde para tutmak isterler?
Ekonomik birimler üç amaca bağlı olarak ellerinde para tutmak ister. Yani para talep ederler. Birincisi, işlem amacı; ekonomik birimler cari harcamalarını karşılamak için işlem amaçlı ellerinde para tutmak ister. İkincisi, ihtiyat amacı; ekonomik birimler öngörülemeyen durumlarla başa çıkmak için ellerinde para tutmak ister. Sonuncusu, Keynes klasik yaklaşımdan farklı olarak spekülasyon amacı ile de ekonomik birimlerin elde para tutmak istediğini savunmuştur
Keynes'in "efektif talep" kavramı neyi ifade eder?
Keynes efektif talep kavramı üzerine vurgu yapmıştır. Bu kavram günümüzde toplam talepolarak da nitelendirilmektedir. Keynes’e göre, toplam talep; ulusal gelirin, üretim düzeyinin ve istihdamın en önemli belirleyicisidir ve toplam talep toplam harcamalardan meydana gelir. Toplam harcamaların; ekonomideki tüketim, yatırım, kamu harcamaları ve net ihracatın toplamından oluştuğunu söylemiştir. Ekonomideki tüm firmalar satış yapmak ümidiyle reel bir çıktı düzeyi üretir. Fakat bazen toplam harcamalar üretilen tüm bu çıktı düzeyini satın olmak için yeterli olmayabilir. Satılamayan ürünler firmaların bünyesinde biriktikçe firmalar işçi çıkarmaya ve üretimlerini düşürmeye başlarlar. Yani ekonominin gerçek çıktı düzeyini efektif talep belirler ve bazen efektif talep ekono- minin tam istihdam düzeyinde üretebileceği çıktı düzeyinin altında kalabilir.
Keynes iktisadi yatırım kavramını ne şekilde tanımlar?
Keynes iktisadi yatırımı yeni sermaye malı satın alımı olarak tanımlamıştır. Buna ek olarak, satışlar düşerek, stoklar yükseldiğinde planlanmayan yatırımlar ortaya çıkar. Burada iktisadi yatırım ve finansal yatırımı birbirinden iyi ayırt etmek gerekir. Finansal yatırım pay senedi ve tahvil gibi finansal araçların satın alınmasını ifade eder. Keynes’e göre, finansal yatırımlar yatırım sayılamaz çünkü finansal yatırım doğrudan sermaye malı satın alımını ifade etmez, finansal yatırımlar basitçe bireylerin tasarruflarını değerlendirmek için kullandıkları alternatifler araçlardır.
Keynesyen düşüncenin ortaya çıktığı dönemin temel ekonomik dinamikleri nelerdir?
Keynes, hayatını sanayi devriminin bütün ekonomik ve sosyal sonuçlarının ortaya çıktığı yıllarda geçirmiştir. Keynes’in fikirleri Batı Dünyası’nın geçirdiği en büyük ekonomik bunalımlardan olan 1930’lu yıllardaki Büyük Buhran’dan çıkılmasına önemli ölçüde yardımcı olmuştur. Esasen Keynesyen iktisadın öne sürdüğü fikirler 1929 yılından öncelerine uzanmaktadır. Mitchell ve takipçilerinin de dahil olduğu birçok iktisatçı, iktisadi konulara Neo Klasik okulun mikro ekonomik temelli yaklaşımından ziyade makro ekonomik çerçeveden bakmaktaydı. Büyük ölçekli sanayi üretiminin artması ve ticaretteki gelişmeler iktisatta tümevarımsal istatistiki ölçümleme ve kontrol yöntemlerinin kullanılmasını daha kolay hale getirmiştir. Dolayısıyla ekonomiye makro çerçeveden bakmak geçmişte olduğundan daha makul hale gelmiştir. Keynes’in yaşadığı dönemde batı ekonomilerinde büyüme oranının hızla düşüyor olması, Keynes’i bu gibi konulara çözüm aramaya yönlendirmiştir. Batı dünyasının özel sektör girişimine dayalı ekonomileri Birinci Dünya Savaşı sonrasında savaş öncesine nazaran enerjisini kaybetmekte; nüfusun büyüme oranı düşmekte, çoğu kısmı sömürgeleştirilmiş olan dünyada, sömürgeci ülkeler coğrafi olarak daha fazla genişleyememekteydi. Gelirler ve tasarruflar artarken; üretim, tüketimi aşmaktaydı. Sanayi devrimi sonrasında buhar makinesi, otomobil ve demiryolları gibi icatlar devasa yatırımları teşvik etmişti. Ancak savaş sonrası dönemde yeni ve büyük çaplı sermaye yatırımlarını teşvik edecek buluşlar daha fazla ortaya çıkmıyordu. Ayrıca dinamik bir fiyat rekabetinin olmaması, firmaların maliyet azaltma girişimlerinin önüne geçmiş, eskiyen makinelerin yeni ve daha gelişmiş makinelerle değiştirilmesi konusunda firmalar iştahsız davranmışlardır. Buna bağlı geçmiş yatırımlardan biriken amortismanlar hızlı bir şekilde tekrar sisteme döndürülememiştir. İşsizlik hızla artarak kronik bir hal almış ve o ana kadar yaşanmış en büyük ekonomik bunalım olan Büyük Buhran, 1929 yılında ortaya çıkmıştır. Krizin etkileri o kadar büyüktü ki başta ABD’ye ardından da Avrupa ülkelerine yayıldı. ABD’de milli gelir yaklaşık %50 oranında düştü, her dört işçiden biri işsiz kaldı, firmalar art arda iflas ederken, sınai üretim yaklaşık %45 geriledi. İşte tam da bu noktada, Birleşik Devletler’deki birçok iktisatçı daha sonra Keynesyen politikalar olarak adlandırılacak olan politikaları krizden çıkılması için önermeye başlamışlardır.
Keynesyen düşünceye göre katı ücret politikası tam istihdama nasıl katkı sağlar?
Keynes, değişken ücret politikasının sürekli tam istihdamı sağlayamayacağı, bunun yerine katı ücretin benimsenmesi gerektiğini iler sürer. Çünkü katı ücret politikası, belirsizliği azaltabildiği ölçüde istikrarın korunmasına katkıda bulunacaktır. Yüksek nominal ücretler, işsizliğin nedeni olmadığı gibi, nominal ücretlerin düşürülmesi de işsizliğin azaltılması konusunda çok fazla etkili olmayacaktır. Esnek nominal ücretler, işsizliğin ortaya çıkmasını engellemeye yardımcı olsa bile nominal ücretleri düşürmenin işsizliği önlemek için faydalı bir politika olduğu söylenemez. Klasik çözüm yolu olan reel ücretleri düşürmek de işsizliği engellememekte aksine reel ücretleri düşürmek işsizliği daha kronik hale getirmektedir.
Keynesyen politikaların dünya ekonomisine katkıları nelerdir?
Keynesyen yaklaşım, durgunluk dönemlerinde tam istihdamı desteklemek üzere nominal ücretlerde kesinti yapmak yerine alternatif çözüm önerileri sunmuştur. Tam da o dönemde, artan işsizlikle mücadele etmek için, Neo Klasik İktisat’ın önerisi olan nominal ücretlerde kesinti yapmak, dönemin politikacıları tarafından pratik bir çözüm olarak görülmemekteydi. Keynes, ücret kesintileri yoluyla bir firmanın istihdamını arttırabileceğini; fakat firmanın ürünlerine olan talep değişmeyeceği için bu tip bir politikanın etkisiz kalacağını savunmuştur. O'na göre, ekonominin dışa kapalı olduğu varsayımı altında, bir bütün olarak ekonomideki satışlar ücret kesintileri yoluyla arttırılamaz, çünkü ücretler üretimin maliyeti olduğu kadar talebin kaynağını da teşkil eder. Ücretler düşmeye başladığında kişiler ücretlerin daha da düşeceği beklentisi içine girer, bu da firmaların yatırım kararlarını ertelemesine neden olur ve bunalımı daha da derinleştirir. Buna ek olarak, kar marjlarının küçülmesi de yeni yatırım yapma arzusunu azaltır. Ücret gelirlileri sınıfının en yüksek marjinal tüketim eğilimine sahip grubu oldukları için bunların ücretlerindeki bir kesinti ekonomideki tüketim eğiliminin hızla düşmesine sebep olur ki bu da krizi daha da kötüleştirir. Sonuç olarak, Keynes, ücret kesintilerinin krizle mücadele etmek için iyi bir politika olmadığına ekonomik kesimleri oldukça ikna etmeyi başarmıştır. Keynes, bakış açısıyla, ulusal gelir hesapları muhasebesinin ve ekonometrik tekniklerin geliştirilmesini teşvik etmiş, liberalizme farklı bir bakış açısı kazandırmıştır.
Keynesyen düşünce devletin ekonomiye müdahalesine ne şekilde yaklaşmaktadır?
Keynesyen analize göre, ekonomi kendi kendine denge durumuna yönelememekte, eksik istihdam dengesi söz konusu olabilmekte ve fiyat ile ücretlerin yapışkanlığından kaynaklı işsizlik ve yetersiz talep kendiliğinden giderilememektedir. O nedenle devletin tam istihdam, fiyat istikrarı ve ekonomik büyümeyi sağlamak için aktif bir şekilde uygun para ve maliye politikaları yoluyla ekonomiye müdahale etmesi gerekir. Keynes’e göre, durgunlukla mücadele etmek için devlet ya harcamalarını arttırmalıdır ya da vergileri azaltmalıdır. Vergileri azaltmak özel tüketim harcamalarının artmasına yol açar. Devlet ayrıca faiz oranını düşürmek amacıyla para arzını arttırabilir, bu durumda düşen faiz oranı ile birlikte yatırım harcamaları artabilir. Toplam harcamaların aşırı yüksek olmasından kaynaklı ortaya çıkan enflasyonla mücadele etmek için ise devlet harcamalarını azaltmalı, özel tüketim harcamalarını azaltmak için vergileri arttırmalı veya yatırım harcamalarını azaltmak için faiz oranını yükseltmek üzere para arzını kısmalıdır.
Keynes’e göre 1929 Büyük Buhranı'nın temel sorunu nedir?
1929 yılında yaşanan Büyük Buhran’da Keynes’e göre temel sorun talep yetersizliğiydi. Bu sorunla mücadele etmek, Keynes için talep yaratıcı genişletici para ve maliye politikaları ile devletin piyasaya müdahale etmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bu formül o yıllardaki 1929 Bunalımı ve II. Dünya Savaşı gibi olağandışı koşullarda ekonominin toparlanması konusunda işe yaradığı için Keynesyen Yaklaşım uzunca bir süre iktisat politikalarının temel dayanağı olmayı başarmıştır.
Keynes'in likidite tuzağı olarak adlandırdığı kavram neyi ifade etmektedir?
Devlet kriz dönemlerinde genişletici para politikası aracılığıyla faiz oranlarının düşmesini sağlayarak özel yatırımların artmasını sağlayabilir. Fakat faiz oranlarını düşürürken de bazı sınırlılıklar ortaya çıkmaktadır. Likidite tercihi (para talebi) eğrisi faiz oranlarının çok düşük olduğu seviyelerde oldukça yatıklaşmaktadır. Bu durumda merkez bankası tarafından piyasaya sokulan yeni parayla kişiler tahvil satın almak yerine ellerinde atıl vaziyette tutmaktadırlar, bu seviyeden sonra faiz oranı daha fazla düşmemektedir. Keynes’in likidite tuzağı olarak adlandırdığı bu şartlarda ciddi bunalımlarla mücadele etmekte para politikası etkililiğini yitirmektedir.
1929 Büyük Buhranı'na karşı önerilen Keynesyen politikaların altında yatan temel iktisadi açıklamalar nelerdir?
Büyük Buhranın patlak verdiği dönemde Birleşik Devletler’deki birçok iktisatçı, daha sonra Keynesyen politikalar olarak adlandırılacak olan politikaları krizden çıkılması için önermeye başlamışlardır. İlgili dönemde tartışılan bu politikalar; federal hükümetin harcamalarını arttırarak bütçe açığı vermesi, bayındırlık işleri programlarının oluşturulması ve merkez bankasının kredi kanalını gevşetmesi gerektiği idi. Önerilen bu politikaların altında yatan iktisadi açıklamalar şu şekilde özetlenebilir:
- Kamu harcamalarının arttırılmasının toplam harcama ve gelirde de artışa neden olabileceği,
- Ulusal gelir arttıkça tüketim harcamalarının toplam gelirden daha düşük fakat toplam tasarruftan daha yüksek bir oranda artacağı,
- Ücretler nasıl üretimin maliyeti ise talebin dekaynağı olduğu, bu yüzden ücretlerdeki kesintinin işsizliğe reel bir çözüm getirmeyeceği.
Keynesyen yaklaşıma göre iktisadi dalgalanmaların nedeni nedir?
Keynes’e göre, ekonomi her zaman büyüme ve daralmalara gebedir; çünkü planlanan yatırım harcamaları sürekli değişir. Planlanan yatırımlarda meydana gelen değişim, ulusal gelir ve çıktı düzeyinde daha büyük miktarda bir değişime yol açar. Yatırım harcamaları; faiz oranı ve sermayenin marjinal verimliliği tarafından birlikte belirlenir. Sermayenin marjinal verimliliği; yeni yatırımdan beklenen yatırımın maliyetinin üzerindeki bir getiri oranıdır. Faiz oranı; kişilerin likidite tercihlerine ve para miktarına bağlıdır. Sermayenin marjinal verimliliği yatırımın gelecekte beklenen karlılığı ve sermayenin tedarik fiyatı tarafından belirlenir. Yatırımların gelecekte beklenen karlılığı oldukça değişkendir, bu planlanan yatırımların sürekli değişmesine neden olur. Dolayısıyla planlanan yatırımlardaki sürekli değişme de iktisadi dalgalanmaları beraberinde getirir.
Keynesyen yaklaşım hangi iktisadi akıma tepki olarak ortaya çıkmıştır?
Keynesyen yaklaşım iktisadi düşüncenin en önemli okullarından biridir. Bu okul John Maynard Keynes tarafından 1936’da yazılan "İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi" adlı kitapla başlar ve halen Ortodoks İktisat’ın içinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Bizzat Marshallyan gelenek içinde yetişen Keynes’in fikirleri Neo Klasik İktisat’a bir tepki niteliğindedir. Her ne kadar Keynes Neo Klasik okulun bazı yanlarını sert bir şekilde eleştirse de bu okulun bazı varsayım ve yöntemlerini kullanmıştır. Keynes’in ele aldığı ana konu ekonomide genel dengenin her zaman tam istihdam düzeyinde oluşup oluşmadığıdır. Keynes ekonomide dengenin eksik istihdam düzeyinde de oluşabileceğini ortaya atmıştır. Modelinde, statik denge modeli dahil, marjinalist yaklaşımın bazı özelliklerini de içine alan öznel, psikolojik yaklaşım temelli bir sistem oluşturmuş ve devletin ekonomide etkin rol oynadığı müdahaleci kapitalist sisteme teorik altyapı kazandırmıştır.
Deflasyon olgusu hangi ekonomik dönemlerde ortaya çıkar?
Fiyatların genel düzeyinin sürekli olarak düşmesi yani deflasyon olgusu, sadece aşırı ciddi ekonomik bunalım dönemlerinde ortaya çıkar.
Keynes'e göre sermayenin gelecekteki gelirlere yapacağı katkı hangi unsurlara bağlıdır?
Sermayenin gelecekteki gelirlere yapacağı katkı üç unsura bağlıdır:
- Sermayenin üretkenliği,
- Firmanın sattığı ürünün fiyatına yapacağıkatkı,
- Yeni sermayenin kullanımıyla birlikte ortaya çıkacak ücretlerdeki artış ve ham madde maliyeti.
Keynesyen politikaların 1929 tarihli Büyük Buhran’daki rolü nedir?
Keynesyen yaklaşımın başarısının ardında yatan temel etkenlerden biri döneminin en büyük problemleri olan durgunluk ve işsizliği ele alması ve çözüm yolları sunmasıdır. Tam istihdamdan veya tam istihdam düzeyine yaklaşmaktan toplum bir bütün olarak yarar sağlar; fakat bu süreç bazı birey ya da grupların çıkarlarına ters düşebilir. Keynes esas meselenin toplumun refahı olduğunu ve bu birey ya da grupların kayıplarının ihmal edilebilir olduğunu savunmuştur. Büyük Buhran döneminde her ne kadar işçiler Keynes’in belli başlı politikalarına karşı çıksalar da onlar da Keynes’in toplumun refahına hizmet edecek politika önerilerini desteklemişlerdir. Çünkü artan toplam talep daha iyi bir iş gücü piyasası oluşmasına, sendikaların ücret ve çalışma koşullarıyla ilgili daha sıkı pazarlık edebilmesine yol açmış; işçilerin işsiz kalma korkularını azaltmıştır. İşletmeler ise devletten aldıkları ihaleler ve durgunluk koşullarının devlet tarafından ortadan kaldırılması yoluyla Keynesyen politikalardan fayda sağlamışlardır. Ellerinde fon fazlası bulunan bankerler için devlet tahvilleri karlı bir yatırım kanalı olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca geniş çaplı devlet kontrolü bankacılık sistemine likidite, güvenlik ve istikrar sağlamıştır. Çiftçiler genişletici para politikasıyla ortaya çıkan düşük faiz oranlarından yararlanmış; ayrıca tarım sektörüne yapılan kamu harcamaları bu sektörde faaliyet gösteren işletme sahiplerinin refahını yükseltmiştir. Özetle, Keynesyen politikalar sonucunda, toplam talepteki genişlemeyle birlikte ekonominin tüm kesimlerinin refahında bir iyileşme gözlenmiştir.
1929 ekonomik krizinin temel nedenleri nelerdir?
1929 ekonomik krizinin nedenleri maddeler halinde şöyle özetlenebilir:
- Kötü yapılanmış bankalar nedeniyle zaten zayıf ve spekülatif olan kredi yapısının Wall Street’teki çöküş nedeniyle yıkılması,
- Uygulanan yanlış para politikaları ve devletin piyasaya müdahale etmemesi,
- Tarım ürünlerine olan talebinin elastik oluşu yüzünden çiftçinin gittikçe azalan satın alma gücü,
- Teknolojik işsizliğin giderek artması,
- Kötü ve gittikçe kötüleşen gelir dağılımı,
- Bütün bu nedenlerin etkisi altında tamamen altüst olan sermaye birikimi,
- Yatırımlardaki düşüşün ulusal gelirde düşmeyi de beraberinde getirmesi,
- Yatırım harcamalarındaki ufak bir düşüşün çarpan etkisiyle ulusal gelirde çok daha şiddetli bir azalmayı ortaya çıkarması.
Keynes'in yaklaşımını, Klasik ve Neo Klasik İktisat teorilerinin varsayımlarından ayıran temel farklılık nedir?
Keynes’in temel varsayımları, Klasik ve Neo Klasik İktisat’ın varsayımlarından büyük farklılık göstermemektedir. Fakat Keynes bu teorilerden farklı olarak, ekonomiyi arz yönünden değil talep (toplam harcamalar) yönünden ele alır. Ayrıca Keynes ekonominin eksik istihdam durumundan ancak toplam harcamaların devlet tarafından uyarılmasıyla çıkabileceğini savunmuştur. Keynes’den önceki iktisatçıların neredeyse tamamı ekonomiyi arz yönünden ele almış ve emek-değer kavramlarından hareket ederek üretim maliyetlerini belirlemişlerdir. Bu iktisatçılar ekonomiyi mikro düzeyde ele almış ve mikro düzeyde tam rekabet koşullarının geçerli olduğu bir ortamda, firmaların üretim düzeylerini nasıl optimuma ulaştıracaklarıyla ilgilenmişlerdir. Piyasaları emek, para, mal piyasası şeklinde ele alarak ekonomiyi bütünlük içinde incelemesi, dinamik ekonomi analizinin temelini atması; Keynes’in görüşlerinin devrim olarak nitelendirilmesinin temel nedenleridir.
Keynes'e göre, fiyat ve ücretlerin aşağı doğru yapışkan olması, piyasaların tam istihdama yönlenme durumunu nasıl etkiler?
Keynes, Klasik İktisat’ın esnek fiyatlar varsayımına karşı çıkar ve bu doğrultuda piyasaların tam istihdama yönlenmesini engelleyen en önemli nedenlerden birisinin fiyat ve ücretin katılığını olduğunu savunur. Fiyatların ve ücretlerin aşağı doğru yapışkan olması nedeniyle fiyat mekanizması düzgün bir şekilde çalışamamaktadır. Dolayısıyla, piyasalar sürtünmesiz değildir; fiyatlar ve ücretler esnek değil, katıdır. Mal piyasasında fiyatlar, faktör piyasasında ise ücretler aşağı doğru gitmekte isteksizdir. Ekonominin genişlemekte olduğu dönemlerde ücret ve fiyatların yükselebilmesine rağmen, durgunluk dönemlerinde kolay kolay düşemezler. Fiyatlar esnek olmadığı için de mal piyasasında arz veya talep fazlalıkları kendiliğinden ortadan kalkmaz. Emek piyasasında da ücretler düşemediği için emek arz ve talebi eşitlenemez. Kısaca piyasaların kendi kendini temizleyeceği görüşü geçerli değildir, işsizlik kendi kendine ortadan kalkmaz. Keynes ücret katılığını hayatın bir gerçeği olarak, işçilerin adalet ve nispi gelir ile ilgili endişeleriyle ilgili olduğunu söyler. O'na göre işçiler reel değişkenlerden ziyade nominal değişkenlerle ilgilenir, bu da firmaların yüksek işsizlik dönemlerinde bile ücret düşürmelerini engellemektedir. Klasik İktisat ile aynı olarak, Keynes de iş gücü talebinin, reel ücretin azalan bir fonksiyonu olduğunu, yani reel ücretler artınca iş gücü talebinin azaldığını kabul etmiştir. Fakat Keynes, istihdam düzeyi ile işgücü arasındaki ilişkiyi nominal ücret açısından tanımlayarak, iş gücü arzının nominal ücretin artan bir fonksiyonu olduğunu belirtmiştir. Bu şekilde tanımlanan iş gücü talebi ile iş gücü arzının, her zaman piyasayı temizleyecek bir noktada dengeye gelmeyeceğini ve eksik istihdamın söz konusu olabileceğini söylemiştir.
"Sermayenin tedarik fiyatı" kavramı neyi ifade eder?
Keynes’e göre yatırım kararını etkileyen unsurlardan bir tanesi, sermayenin tedarik fiyatıdır. Sermayenin tedarik fiyatı, sermayenin üreticisine bir birim sermaye daha üretmek için yeterli olan fiyattır.