Vergi Ceza Hukuku Dersi 1. Ünite Sorularla Öğrenelim
Vergi Ceza Hukukuna İlişkin Genel Bilgiler
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Vergi ceza hukuku nedir?
Vergi Hukukunun vergi kanunlarına aykırı davranışlara ve bunlara uygulanan cezalara ve/ya da yaptırımlara ilişkin bölümünevergi ceza hukuku denilmektedir.
Vergi hukuku ilişkisi nedir?
Vergi hukuku ilişkisi, devlet ile kişiler arasında kanunla kurulan bir kamu hukuku ilişkisidir. Bu ilişkinin düzenlenmesi amacıyla konulan kurallara uyulması, yani vergi ödevlerinin kanunlarda belirtilen kurallara uygun olarak yerine getirilmesi gerekmektedir. Ancak, mükelleflerin ve/ya da vergi sorumlularının bazı hallerde vergi ödevleri konusunda bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek kanunlara aykırı davrandıkları bilinmektedir. Hukuka aykırı davranışlar niteliklerine bağlı olarak farklı vergi suçlarını ve/ya da kabahatlerini oluşturmakta ve bu suçlara ve/ya da kabahatlere farklı nitelikte cezalar uygulanmaktadır.
Vergi ceza hukukunda yer alan suç ve kabahatlerin konu bakımından niteliği nedir?
Vergi ceza hukukunda suç ve/ya da kabahat olarak nitelendirilen fiillerden bir kısmı zarar suçu ve/ya da kabahati; diğerleri ise, tehlike suçu ve/ya da kabahati niteliği taşımaktadır. 4369 sayılı Kanunla vergi ceza hukukuna kazandırılan “vergi ziyaı”, bir zarar kabahatidir. Çünkü, bu kabahatin oluşması, Devlet Hazinesinin vergi zıyaı (kaybı) şeklinde bir zarara uğraması şartına bağlıdır. Buna karşılık, tehlike kabahatleri kategorisinin tipik örneğini usulsüzlük kabahatleri oluşturmaktadır. Usulsüzlük kabahatlerini oluşturan fiiller, Hazinenin ileride karşılaşabileceği bir zarar, bir vergi kaybı ihtimali nedeniyle kabahat sayılmaktadır. Buna karşılık, Vergi Usul Kanunu kapsamında yer alan vergi (vergi kaçakçılığı, vergi mahremiyetinin ihlâli, mükelleflerin özel işlerini yapma) suçlarının hiçbirinin oluşması vergi zıyaının doğmasına bağlı olmadığından, hepsi tehlike suçu niteliğindedir. Ancak, kaçakçılık suçunu oluşturan fiillerle vergi zıyaına yol açılması da mümkündür. Bu itibarla, vergi zıyaına yol açan bir fiille işlenmiş olan kaçakçılık suçunu, zarar suçu olarak nitelendirmek gerekir.
Vergi ceza hukukunun konusu nedir?
Bir hukuk dalının konusunu, bu hukuk dalına kaynaklık eden kuralların kimler arasındaki ilişkileri düzenlediği; bu ilişkilerin doğması, niteliği, kapsamı ve sona ermesi oluşturmaktadır. Vergi ceza hukuku, Devletle vergi ödevlileri arasında doğan ceza hukuku ilişkisini; hangi fiillerin kabahat ve/ya da suç oluşturduğunu ve bu fiillere uygulanacak ceza ve/ ya da yaptırımları; cezaların kesilmesini ve/ya da hükmolunmasını; ceza muhatabının hak arama yollarını ve ceza hukuku ilişkisinin sona ermesini konu edinmektedir.
Vergi ceza hukukunda Devlet ile kişiler arasında doğan ceza hukuku ilişkisi, vergi ve diğer malî yükümlülük kurallarına aykırı davranışlardan kaynaklanmaktadır. Vergi ödevi ilişkisinden kaynaklanan hukuka aykırılıklardan hangilerinin kabahat ve/ya da suç oluşturduğunun ve bunlara hangi cezaların ve/ya da yaptırımların uygulanacağının kanunlarda düzenlenmesi gerekmektedir. Bu, kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin bir gereğidir. Nitekim, vergi ödevi ilişkisi çerçevesinde hangi fiillerin kabahat ve/ya da suç oluşturduğu ve bunlara ne tür ceza ve/ya da yaptırım uygulanması gerektiği Vergi Usul Kanunu’nunDördüncü Kitabında düzenlenmektedir.
Vergi ceza hukuku kapsamında kesilen veya hükmolunan ya da kesilmesi ve/ya da hükmolunması gereken cezaların ve/ya da yaptırımların hangi hallerde sona erdiğinin/ ortadan kalktığının da kanunda açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Kabahat sayılan fiiller için kesilen ve/ya da kesilmesi gereken cezaların ve/ya da uygulanması gereken yaptırımların hangi hallerde kısmen veya tamamen ortadan kalkacağı-sona ereceği Vergi Usul Kanunu’nda; suç sayılan fiiller için ceza mahkemelerince hükmolunan ve/ya da hükmolunması gereken cezaların hangi hallerde kısmen veya tamamen sona ereceği ortadan kalkacağı ise, Türk Ceza Kanunu ve/ya da Ceza ve Güvenlik Tedbirlerin İnfazı Hakkında Kanun’da düzenlenmektedir.
Vergi ceza hukukunun konusu sadece maddî vergi ceza hukuku konularından ibaret değildir. Ayrıca, şeklî ceza hukukunun konusunu oluşturan, vergi kabahatlerinin ve/ya da suçlarının ve bu fiilleri işleyenlerin ortaya çıkarılması; kabahatliler için ceza kesilmesi; ceza kesme işlemlerinin dava konusu edilmesi ile suçluların yargılanması da vergi ceza hukukunun konusunu oluşturmaktadır. Bu bağlamda, vergi kabahatlerinin ve suçlarının belirlenmesi; kabahat işlemiş olanlar hakkında ceza kesilmesi Vergi Usul Kanunu’nda; ceza kesme işlemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümlenmesine ilişkin hükümler İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda; ceza mahkemelerinde yargılanacak suçlar için uy- gulanacak usûl hükümleri de Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmektedir.
Vergi ceza hukukunun kapsamı nedir?
Vergi ceza hukukunun kapsamı, bir bölümü olduğu kabul edilen vergi hukukunun kapsamına paralellik göstermektedir. Vergi hukuku, sadece vergi adı ile talep ve tahsil edilen kamu gelirlerini değil, bunun yanında diğer malî yükümlülükleri de kapsamaktadır. Başka bir deyişle, vergiler başta olmak üzere, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler olarak adlandırılan ve/ya da nitelendirilen cebrîlik unsuru taşıyan tüm malî yükümlülükler vergi hukukunun kapsamına girmektedir. Bu itibarla, vergi ceza hukukunun kapsamına da sadece vergileri düzenleyen kurallara aykırılıktan kaynaklanan kabahat ve/ya da suçlar ile bunlara uygulanacak ceza ve/ya da yaptırımlar değil, ayrıca resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklere ilişkin kurallara aykırılıktan kaynaklanan kabahat ve/ya da suçlar ile bunlara uygulanacak ceza ve/ya da yaptırımlar da dahildir.
Vergi ceza hukukunun kapsamı bakımından özellik arzeden bazı hususlara işaret edilmesinde yarar vardır. Bunlardan birincisi, mevcut düzenlemelere göre, gümrük idarelerince talep ve tahsil edilen vergiler ile ek malî yükümlülüklerin Vergi Usul Kanunu’nun kapsamı dışında olmasıdır (VUK.m.2). Bu nedenle, bu yükümlülükleri düzenleyen kurallara aykırılıklardan kaynaklanan kabahat ve/ya da suçlar, Vergi Usul Kanunu hükümlerine tâbi değildir. Nitekim, gümrük vergilerine ilişkin olarak gerçekleşen hukuka aykırı fiillerden hangilerinin kabahat ve/ya da suç oluşturduğu ve bunlara uygulanacak ceza ve/ya da yaptırımların neler olduğu farklı kanunlarda düzenlenmektedir. Gümrük Kanunu hükümlerine göre talep ve tahsil edilmesi gereken vergiler ile ek malî yükümlülüklere ilişkin kurallara aykırılıklardan kaynaklanan kabahatler ve bunlara uygulanacak ceza ve/ya da yaptırımlar Gümrük Kanunu’nda; suçlar ve bunlara uygulanacak ceza ve/ya da yaptırımlar ise, Kaçakçılıkla Mü- cadele Kanunu’nda düzenlenmektedir. Bu itibarla, Vergi Usul Kanunu esas alınarak kapsamı belirlenen Vergi Ceza Hukukunun kapsamına Gümrük Vergilerine ilişkin kabahat ve/ya da suçlar ile bunlara uygulanacak olan ceza ve/ya da yaptırımlar dahil değildir.
Vergi ceza hukukunun kapsamı bakımından işaret edilmesi gereken bir başka husus da Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da düzenlenen suçlar ile bunlara uygulanacak olan ceza ve/ya da yaptırımların durumudur. Bu suçlar ile bunlara uygulanacak olan ceza ve/ya da yaptırımların, Vergi Usul Kanunu esas alınarak kapsamı belirlenenVergi Ceza Hukukunun kapsamına dahil olmadığını belirtmek gerekir.
Bütün bu açıklamalardan sonra, Vergi Ceza Hukukunun aslında vergi ve diğer malî yükümlülükleri düzenleyen kurallara aykırılıklardan kaynaklanan kabahat ve/ya da suçlar ile bunlara uygulanacak olan ceza ve/ya da yaptırımları konu edinen bir hukuk dalı olarak tanımlanması mümkündür. Ancak, Vergi Ceza Hukuku, kural olarak, Vergi Usul Kanunu’nda yapılan düzenlemeleri konu almaktadır. Bu nedenle, bu kitapta Vergi Usul Kanunu hükümleri esas alınarak açıklamalar yapılmaktadır.
Vergi ceza hukuku daha ziyade hangi hukuk dalları ile ilişkilidir?
Vergi ceza hukukunun bazı hukuk dalları ile ilişkisinin bulunması kaçınılmazdır. Bu ilişkiler daha çok, anayasa hukuku, ceza hukuku, idare hukuku, devletlerarası hukuk ve devletlerarası vergi hukuku ile özel hukukun bazı dalları arasındadır.
Vergi ceza hukukunun anayasa hukuku ile ilişkisi ne şekildedir?
Vergilerin ve diğer malî yükümlülüklerin kanuna dayanması ilkesi ilk temel dayanağını Anayasada bulmaktadır (Any.m.73). Vergiler ve diğer malî yükümlülükler hiçbir zamanAnayasaya aykırı olarak alınamayacağı gibi, vergi ve diğer malî yükümlülüklere aykırı davranışlar nedeniyle kesilecek ve/ya da hükmolunacak cezalarda da durum aynıdır. Bu nedenle, Vergi Ceza Hukuku ile Anayasa Hukuku arasında temel bir ilişki bulunmaktadır. Nitekim, Genel Ceza Hukukunun ve bu bağlamda Vergi Ceza Hukukunun anayasal daya- nağını oluşturan Anayasa’nın 38’inci maddesinde göre, “Kimse, işlediği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suç işlediği za- man kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez./Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur./İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz” (Any. M. 38/I-III).
Vergi Ceza Hukuku ile Anayasa Hukuku arasındaki ilişki, sadece maddî vergi ceza hu- kuku bakımından değil, ayrıca şeklî vergi ceza hukuku açısından da geçerlidir. Örneğin, vergi kabahatlerine ilişkin yaptırımların denetimine vergi yargısı; vergi suçlarına ilişkin cezalara hükmedilmesine ise, ceza yargısı organlarınca karar verilmektedir.
Vergi ceza hukukunun ceza hukuku ile ilişkisi ne şekildedir?
Vergi Ceza Hukuku, hem Ceza Hukukunun hem de Vergi Hukukunun ilkeleri çerçevesinde düzenlenmektedir. Bu nedenle, Vergi Ceza Hukukunun bu iki hukuk dalı ile sıkı bir ilişkisi bulunmaktadır.
Ceza Hukukunun konusunu hem suç hem de kabahat niteliği taşıyan hukuka aykırı fiiller ve bunlara uygulanması gereken ceza ve/ya da yaptırımlar oluşturmaktadır. Vergi Huku- kunun Ceza Hukuku ile ilişkisi daha çok Vergi Hukukunun Vergi Ceza Hukuku adı verilen alt dalında kendini göstermektedir. Gerçekten, Vergi Ceza Hukukunda bir kısım hukuka aykırı fiiller ve bunlara uygulanan cezalar Vergi Hukuku ilkeleri çerçevesinde idarî kabahat niteliği taşıyan malî ihlâller ve bunlara ilişkin olarak idarî yaptırımlar esasına göre düzenlenmekte; diğer bir kısmı ise, doğrudan Türk Ceza Kanunu anlamında suç ve ceza niteliği taşımaktadır.
Vergi Ceza Hukukunun en önemli yasal dayanağı Vergi Usul Kanunu’dur. Ancak, bu tür bir düzenleme, Vergi Ceza Hukukunun Ceza Hukuku ile ilişkisini hiçbir zaman ortadan kaldırmamaktadır.
Vergi Ceza Hukuku hükümleri Vergi Usul Kanunu’nda ayrı bir bölümde toplanmaktadır. Bu bölüm, başlı başına özel bir ceza kanunu niteliği taşımaktadır. Vergi Usul Kanunu, vergi kabahatlerini ve suçlarını ayrıntılı olarak düzenlemektedir. Ancak, vergi mahremiyetinin ihlâli suçu ile mükelleflerin özel işlerini yapma suçunun cezası, Türk Ceza Kanunu’na atıf yapılmak suretiyle belirlenmektedir. Vergi Usul Kanunu’nun Dördüncü Kitabında, vergi cezalarına ilişkin Genel Esaslar, Vergi Cezaları ve Vergi Cezasının Kesilmesi, Ödenmesi ve Kalkması hakkında ayrıntılı düzenlemeler yer almaktadır. Buna rağmen, Vergi Ceza Hukuku düzenlemeleri her türlü anlaşmazlığın/uyuşmazlığın çözümüne yeterli olmamaktadır. Bu nedenle, zaman zaman genel ceza kanunlarına başvurmak gerekmektedir. Çünkü, genel ceza kanunları genel ve temel kanunlardır. Vergi Usul Kanunu (Dördüncü Kitabı) ise, genel ceza kanunlarının özel bir bölümü niteliğindedir. Örneğin, Türk Ceza Kanunu’nun 1-75’inci maddelerinde belirtilen ve Kanunun genel suç teorisini oluşturan hükümlerinin, sadece Türk Ceza Kanunu’nda yer alan suçlar bakımından değil, Vergi Usul Kanunu dahil diğer özel kanunlarda düzenlenen suçlar ve cezalar bakımından da uygulanması gerekir. Nitekim, “Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır” (TCK.m.5).
Kabahatler Kanunu, başka kanunlarda özel olarak düzenlenmiş olan kabahat niteliğindeki hukuka aykırı fiiller ve bunlara ilişkin yaptırımlar için de genel hükümlere yer vermektedir. Bu itibarla, Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenen kabahat niteliğindeki hukuka aykırılıkları suç olarak değil, kabahat olarak nitelendirmek/ifade etmek; bu bağlamda, malî nitelikli vergi suçları tâbiri yerine vergi kabahatleri tâbirini tercih etmek/kullanmak gerekmektedir. Kabahatler Kanunu’nun genel hükümleri, aksine özel bir düzenleme ol- madıkça, vergi kabahatleri için de geçerlidir (KabK.m.3). Çünkü, Kabahatler Kanunu ileVergi Usul Kanunu arasında genel kanun-özel kanun ilişkisi bulunmaktadır.
Bu nedenle, bazen Türk Ceza Kanunu’na ve/ya da Kabahatler Kanunu’na başvurma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Ancak, özel ceza kanunu niteliği taşıyan Vergi Usul Kanunu’nun Dördüncü Kitabında özel hüküm varsa, o hükmün uygulanması gerekir. Öte yandan, Türk Ceza Kanunu ve/ya da Kabahatler Kanunundaki hükümlerin uygulanması için, özel kanunlarda bu konuda bir atıf yapılmış olması da gerekmemektedir.
Kısacası, Vergi Ceza Hukuku ile Genel Ceza Hukuku arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Bunun böyle olmasını doğal karşılamak gerekir. Çünkü, Vergi Ceza Hukuku,Genel Ceza Hukukunun özel bir bölümü niteliğini taşımaktadır.
Vergi ceza hukukunun idare hukuku ile ilişkisi ne şekildedir?
Vergi Hukukunun İdare Hukuku ile yoğun ve yakın ilişkisi, Vergi Ceza Hukukunun daİdare Hukuku ile çok yakın bir bağlantısı olmasını gerektirmektedir. Örneğin, vergiyi tarh, tebliğ, tahakkuk ve tahsil eden idare olduğu gibi, vergi cezalarına ilişkin olarak yapılması gereken bu görev ve yetkilerin hemen hemen tümü de idareye aittir. Nitekim idare, vergi kabahatlerinin tesbiti ve bunlara uygulanacak olan cezaların kesilmesi görev ve yetkisine sahiptir. Ayrıca, suçların ve şüphelilerin belirlenmesi aşamasında da idareye birçok görev düşmektedir. Ancak, bu sıkı ilişkiyi, Vergi Hukukunun İdare Hukuku ile Ceza Hukukunun bir karışımı olduğu; vergi kabahatlerine ilişkin yaptırımların idarî para cezasına benzediği iddia ve gerekçesiyle, Vergi Ceza Hukukunun İdare Hukukunun bir bölümü olduğunu kabul etmeye kadar vardırmamak gerekir.
Vergi ceza hukukunun devletlerarası hukuk ile ilişkisi ne şekildedir?
Devletlerarası Hukuk, egemenliğe sahip devletlerin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen bir kamu hukuku dalıdır. Bu hukuk dalının da Vergi Ceza Hukuku ile yakın ilişkisi bulunmaktadır. Çünkü, günümüzde devletlerarası iktisadî ve dolayısıyla vergi ilişkileri çok genişlemektedir. Bugün, ülkeler arası emek, sermaye ve mal-hizmet (serbest) dolaşımı çok yaygındır. Karşılıklı bu ilişkiler, Devletler arasında çeşitli anlaşmazlıkların doğmasına yol açmaktadır. Çünkü, kural olarak, her Devletin vergi koyma, vergi cezası kesme ve yargı- lama sonucunda cezaya hükmetme yetkisi, kendi ülkesinde ve/ya da kendi vatandaşları için geçerlidir. Her Devletin, bunu bu biçimde uygulaması doğal olarak Devletler arasında uyuşmazlık konularını çoğaltmaktadır.
İşte, Devletler arasındaki vergilere ve vergi cezalarına ilişkin anlaşmazlıkların çözümlenmesi zorunluluğu, devletlerarası hukuka başvurmayı, bu iki hukuk dalı arasındaki ilişkinin genişlemesini gerektirmektedir.
Vergi ceza hukukunun devletlerarası vergi hukuku ile ilişkisi ne şekildedir?
Ülkeler arası emek, sermaye ve mal-hizmet (serbest) dolaşımı, teknolojik gelişmeler devletlerarası ilişkilerin daha geniş bir biçimde ortaya çıkmasını; devletlerarası hukuk ve uluslararası özel hukukun ilke ve kurallarına başvurarak yeni bir hukuk dalı olarak devletlerarası vergi hukukunun oluşmasını sağlamıştır. Devletlerarası vergi hukukunu, iki ya da daha çok Devlet arasındaki vergi ve vergiden doğan ilişkileri düzenleyen ve bu amaçla devletlerarası hukuk ilkelerine göre gerekli anlaşmaların yapılmasını sağlayan kuralları inceleme konusu yapan bir vergi hukuku dalı olarak tanımlamak mümkündür. Devletlerarası vergi hukukunun konusunu, devletlerarası vergi ilişkileri ve bu ilişkileri düzenleyen andlaşmalar oluşturmaktadır. Bir Devletin, devletlerarası vergi anlaşmaları yapmaksızın, diğer Devletlerle vergi ilişkilerini tek yanlı olarak kendi vergi kanunlarıyla düzenlemesi de bu hukuk dalının konusuna girmektedir. Örneğin, vergi suçlarından dolayı ülkesinden kaçıp başka bir ülkeye sığınan suçluların, ülkesinde suç işledikleri Devlet organlarına geri verilip verilmemesi konusu, vergi ceza hukukunun devletlerarası vergi hukuku ile olan ilişkisine örnek teşkil etmektedir.
Vergi ceza hukukunun özel hukuk ile ilişkisi ne şekildedir?
Özel hukuk, bir toplum içinde eşit hak ve ödevlere sahip kişiler arasındaki ilişkileri düzenlemektedir. Özel hukukun en geniş kısmını medenî hukuk oluşturmaktadır. Bu nedenle,medenî hukuk kavramı bazen özel hukuk anlamında da kullanılmaktadır. Medenî hukuk, kişilerin, şahıs, aile, miras, eşya ve borç ilişkilerini düzenlemektedir. Hiçbir hukuk kolunun, bu kadar geniş bir düzenleme alanı bulunan medenî hukuk ile ilişkisinin olmaması düşünülemez. Vergi ceza hukuku da, gerçek ve tüzel kişi, ehliyet, vesayet, velayet ve kayyım gibi kimi kavramlarını medenî hukuka dayandırmaktadır.
Öte yandan, belli bir ülkede yaşayan ve/ya da belli bir Devletin vatandaşı olan kişilerin başka bir ülkede yaşayan ve/ya da başka bir Devletin vatandaşı olan kişilerle olan ilişkilerinde uygulanacak hukuk kurallarını düzenleyen devletlerarası özel hukukun da vergi ceza hukuku ile yakın ilişkisi vardır. Her şeyden önce, devletlerarası özel hukuk, devletlerarası vergi hukukunun oluşmasında temel ilkeleri sağlamıştır. Bu nedenle, devletlerarası vergi hukuku ile olan ilişkisi bilinmektedir.
Vergi ceza hukukunun bağlayıcı kaynakları nelerdir?
Uygulamadaki etkinlikleri dikkate alındığında, hukukun kaynaklarını bağlayıcı kaynaklar ve yardımcı kaynaklar olmak üzere iki grupta ele almak mümkündür. Anayasa, kanun, devletlerarası andlaşmalar, kanun hükmünde kararname, Anayasa Mahkemesi kararları, içtihadı birleştirme kararları birinci grubu oluşturmaktadır.
Vergi ceza hukukunun yardımcı kaynakları nelerdir?
Uygulamadaki etkinlikleri dikkate alındığında, hukukun kaynaklarını bağlayıcı kaynaklar ve yardımcı kaynaklar olmak üzere iki grupta ele almak mümkündür.
Yürütme organının kendisine verilen düzenleme yetkisine dayanarak oluşturduğu metinler (tüzük, yönetmelik ve tebliğ gibi) ile hukukçuların görüşlerini ifade eden doktrin, ikinci grubu oluşturmaktadır.
Anayasasının bağlayıcı kaynaklar arasında vergi ceza hukukuna ilişkin düzenlemeleri nelerdir?
Çağdaş toplumlarda, Devlete üç temel yetki verilmektedir. Bunlar, vergilendirme, zor kullanma ve para basma yetkisidir. Bu üç yetki sayesinde Devlet, egemenliğini ve üstün iradesini gerçekleştirmektedir (AnyM. 27.9.1988 tarih ve E.1988/8, K.1988/27, RG. 26.12.1988-20031). Başka bir deyişle, çağımızda vergilendirme ve cezalandırma yetkisi Devletin varlık şartıdır ve bu bakımdan egemenliğinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Anayasa, Devletin temel organlarını, bunların örgütlenme biçimleri ile işleyişlerini ve kişilerin Devlete karşı olan temel hak ve ödevlerini düzenlemektedir. Anayasa, ayrıca diğer yazılı hukuk kurallarının uymak zorunda oldukları temel ilkeleri de göstermektedir. Çünkü Anayasa, diğer yazılı hukuk kurallarının dayanağını oluşturmakta ve bu niteliğiyle onların üstünde yer almaktadır. Başka bir deyişle, pozitif hukuk bakımından Anayasa hükümleri temel norm niteliği taşımaktadır.
Anayasa, vergi hukukunun temel kaynaklarındandır ve hiyerarşik sırada en başta gelmektedir. Çünkü, vergi konusundaki hükümlerin kaynağını Anayasa oluşturmakta (Any. m. 73) ve kanunların anayasaya uygun olması (Any. m. 11/II) gerekmektedir.
Vergi Ceza Hukukunun da en öncelikli bağlayıcı kaynağı Anayasa’dır. Anayasanın 38’inci maddesinde ceza hukukuna ilişkin kurallar yer almaktadır. Buna göre, “Kimse, işlediği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suç işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz” (Any. M. 38/I-III).
Vergi ceza hukukuna kaynak olan kanunlar nelerdir?
Vergi Ceza Hukukuna kaynak olan ana kanun, Vergi Usul Kanunu’dur. 1949 yılına kadar vergi suç ve cezalarına ilişkin hükümler, maddî vergi kanunları içinde dağınık olarak yer almıştır. Bu yılda yapılan vergi reformu ile bu dağınık düzenlemeler, çağdaş anlayışa uygun biçimde 7.6.1949 tarih ve 5432 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda bir araya getirilmiştir. Bu Kanun, bazı değişikliklerle, 1960 yılına kadar uygulanmıştır. 1961 yılında 5432 sayılıVergi Usul Kanunu yürürlükten kaldırılmış, yerine 4.1.1961 tarih ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu yürürlüğe konulmuştur. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun bazı hükümleri de zaman içinde birçok değişikliğe uğramıştır. Vergi Usul Kanunu’nun en çok değişikliğe uğrayan ve sistematiği kaybolan bölümü, Dördüncü Kitap “Ceza Hükümleri” bölümüdür. Oysa, en istikrarlı bölümün burası olması gerekir. Çünkü, kanunîlik ve hukukî güvenlikilkeleri bunu zorunlu kılmaktadır. Sürekli değişen suç ve/ya da kabahat ve bunlara uygulanacak olan ceza ve/ya da yaptırım hükümlerine uyum sağlamak imkânsız denecek kadar zordur. Yakın bir gelecekte de Vergi Usul Kanunu’nun yeniden düzenlenmesi halinde, yine bu bölümde köklü değişiklikler yapılması mümkün ve muhtemeldir.
Yürürlükte bulunan 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Ceza Hükümleri” başlığını taşıyan Dördüncü Kitabında, vergi suç ve cezalarına ilişkin Genel Esaslar, Vergi Cezaları, Vergi Cezasının Kesilmesi, Ödenmesi ve Kalkması konuları düzenlenmektedir.
Vergi Usul Kanunu, vergi kabahatleri ve/ya da suçları ve bunlara uygulanacak olan ceza ve/ya da yaptırımların büyük bir bölümünü kendi içinde toplamaktadır. Ancak, başka vergi kanunlarda da vergi suç ve/ya da kabahatlerine ve bunlara uygulanacak olan ceza ve/ya da yaptırımlara ilişkin hükümler yer almaktadır. Öte yandan, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da (AATUHK. m. 107 vd) da (vergi) suçlar(ın)a ilişkin hükümler bulunmaktadır. Vergi Usul Kanunu kapsamı dışında kalan Gümrük İdareleri tarafından tahsil edilmesi gereken vergilere ilişkin kabahatler ve bunlara uygulanacak yaptırımlarGümrük Kanunu’nda; suçlara ve bunlara uygulanacak cezalara ilişkin hükümler ise, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nda yer almaktadır.
Devletlerarası vergi anlaşmaları vergi ceza hukuku bakımından hangi konularda düzenlemeler içermektedir?
Devletlerarası vergi andlaşmaları, Devletlerin vergi kanunlarını, kanunların mülkîliği ve/ya da şahsîliği ilkelerinden birini ya da diğerini karşılıklı olarak uygulamamalarından ve/ya da birlikte uygulamalarından kaynaklanan çifte vergile(ndir)menin önlenmesi amacıyla yapılmaktadır. Çifte vergile(ndir)mede birden fazla Devletin vergilendirme yetkisi çakışmakta ve çatışmaktadır. Bu sorunun sadece iç hukuk hükümleriyle çözülememesi nedeniyle devletlerarası hukuk ilkeleri çerçevesinde çözümler aranmaktadır. Bu bağlamda, Devletler ya iç hukuk hükümleriyle tek taraflı olarak vergilendirme yetkisini sınırlandırarak ya da ikili ve/ ya da çok taraflı andlaşmalarla çifte vergile(ndir)me sorununu çözmeye çalışmaktadır.
Devletlerarası vergi andlaşmaları, çifte vergile(ndir)menin önlenmesi yanında vergilendirmeyi ilgilendiren bazı konularda da yapılabilmektedir. Nitekim, devletlerarası vergi andlaşmalarının, ülkelerarası vergi kaçakçılığının ve vergiden kaçınmanın önlenmesi; vergi idarelerinin verginin tahakkuku ve tahsilinde etkinliğinin artırılması; idareler arası bilgi alışverişinin yaygınlaştırılması ve hızlandırılması; vergi kanunlarının uyumlaştırılması ve uyuşmazlıkların çözümünün kolaylaştırılması gibi gerekçelerle de yapıldığı bilinmektedir.
Cumhurbaşkanı kararları ile vergi ceza hukukuna ilişkin hangi hususlarda düzenleme yapılabilir?
Cumhurbaşkanı Kararları, Cumhurbaşkanının yürütme yetkisinden kaynaklanan idari kararlarıdır. Vergileme konusunda vergi kanunları ile belirlenmiş olan alt ve üst sınırlar arasında kalmak kaydıyla vergilerin istisna, muafiyet indirim ve oranlarında değişiklik yapma yetkisi Cumhurbaşkanlığı Kararları ile düzenlenebilir. Bu kararlar idari işlem olması nedeniyle idari yargının denetimine tabidir. Görevli mahkeme ise Danıştay’dır (Danıştay Kanunu md 24/1-a).
Anayasa mahkemesi kararları hangi şekilde vergi ceza hukukunun kaynağı olarak değerlendirilebilir?
Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 148 vd. maddelerinde belirtilen kurallar çerçevesinde kanunların, (kanun hükmünde kararnamelerin) Cumhurbaşkanlığı Kararnamalerinin ve Türkiye Büyük Millet MeclisiM İçtüzüğü’nün Anayasaya uygunluğunu denetleyen bir yüksek mahkemedir.
Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmekte ve kural olarak, yayın tarihinden itibaren hüküm ifade etmektedir. Ancak, Mahkeme iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilmektedir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayınlandığı günden itibaren bir yılı geçemez. Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geçmişe yürümez. Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir ve yasama, yürütme ve yargı organlarını; idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlamaktadır. Vergi suç ve/ya da kabahatleri ile bunlara uygulanacak olan ceza ve/ya da yaptırımlara ilişkin düzenlemelerin anayasaya uygunluğunun yargısal denetimi kapsamında verilen Anayasa Mahkemesi kararları vergi ceza hukukunun da bağlayıcı kaynakları arasında yer almaktadır.
İçtihadı birleştirme kararları ne şekilde vergi ceza hukukununun bağlayıcı kaynakları arasında değerlendirilebilir?
İçtihadı birleştirme kararları, genel kapsamlı, uygulamada ayrı görüşler nedeniyle ortaya çıkan tereddütleri gideren ve uygulamada birliği sağlayan bağlayıcı kararlardır. Değiştirilene kadar tüm yargı organlarını bağlayıcı nitelikleri gereği, içtihadı birleştirme kararları vergi ceza hukukunun da bağlayıcı kaynakları arasında yer almaktadır. Nitekim, Danıştay ve Yargıtay’ın sadece kararlar arasındaki farklılıkları gidermeyen, aynı zamanda vergi ceza hukukunun gelişmesine ve bu alandaki uygulamaların hukuka uygun olarak yürütülmesine katkıda bulunan bazı içtihadı birleştirme kararlarının olduğu bilinmektedir.
Vergi kabahatleri ve bunlara uygulanacak ceza ve/ya da yaptırımlar bakımından Danıştay İçtihadı Birleştirme Kararları; vergi suçları ve bunlara uygulanacak ceza ve/ya da yaptırımlar bakımından ise, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları vergi ceza hukukunun bağlayıcı kaynakları arasında yer almaktadır.
Mahkeme kararları ne şekilde yardımcı kaynak olarak vergi ceza hukukunda etkilidir?
Mahkeme kararları, bir hukukî uyuşmazlığın çözümüne ilişkin olarak verilmiş olan her türlü nihaî kararı ifade etmektedir. Mahkeme içtihatları ise, yargı organı olan mahkemeler tarafından verilen kararlardan çıka(rıla)n ilkelerdir.
Mevzuatın boşluklarının doldurulması ve belirsizliklerinin giderilmesinin mahkeme içtihatlarına bırakılması halinde, sık sık değişen mevzuat karşısında içtihatların istikrar kazanması çok zordur. Bununla beraber, zamanla bazı kanunların yorumunda mahkeme içtihatları istikrar kazanmakta ve sonraki uygulamalara da ışık tutmaktadır. Müstakar (yerleşmiş) içtihatlar, vergi ceza hukuku uyuşmazlıklarının vergi yargısı ve/ya da ceza yargısı organları tarafından çözülmesi gerektiğinden/vesilesiyle, vergi ceza hukukunun önemli bir kaynağını oluşturmaktadır. Şüphesiz müstakar (yerleşmiş) bir içtihadın sonradan değişmesi ve bir başka yönde istikrar kazanması da her zaman mümkündür.
İçtihadı birleştirme kararları dışındaki mahkeme kararları vergi ceza hukukunda bağlayıcı olmayan-yardımcı kaynak niteliği taşımaktadır. Mahkeme kararları sadece davanın tarafları olanları o olayla sınırlı olarak bağlamaktadır. Vergi idaresinin, mahkeme kararına konu olmayan işlem ve/ya da davaya taraf olmayan kişiler hakkında, başka işlem ve/ya da kişilere ilişkin mahkeme kararına uyması zorunluluğu olmadığı gibi, başka mahkemelerin, hatta aynı mahkemenin başka bir olayda söz konusu karara uyması zorunluluğu da yoktur. Ancak, uygulamada Danıştay ve/ya da Yargıtay daire ve kurullarının kararları belli bir konuda, Hazine ve Maliye Bakanlığı görüşünden farklı bir biçimde, tekrarlanmaya başlarsa, Hazine ve Maliye Bakanlığı yayınladığı genelge ve tebliğlerle vergi idaresinin bu tür “müstakar içtihatlar (yerleşmiş kararlar)”a uymasını sağlamaktadır. Böyle bir geleneğin yerleşmesinde, yargı organlarını, Hazinenin kaybedeceği belli olmuş davalarla meşgul etmemek kaygısının yattığı açıktır.
Vergi ceza hukukunun yer bakımından uygulanmasında dikkate alınan ilkeler nelerdir?
Devletlerin egemenliği ancak kendi ülkeleriyle sınırlıdır. Bu nedenle, Devletlerin kanunlarının da, ancak kendi ülkeleri içinde uygulanması gerektiği ve ülke dışında uygulanmasının mümkün olmadığı kabul edilmektedir. Ayrıca, Devletlerin kendi ülkesi üzerindeki egemenliğinin mutlak olması nedeniyle, ülke içerisinde başka Devletlerin kanunlarının uygulanmaması da bu egemenliğin tabiî sonucu olarak sayılmaktadır. Ancak, bu anlayışın mutlak bir şekilde benimsenmesi ve bu anlayışa uyulması, günümüz şartlarında mümkün olamamaktadır. Çünkü, gelişen ve değişen şartlar hemen her ülkede başka Devletlerin vatandaşlarının geçici ve/ya da sürekli yaşamalarını mümkün hale getirmektedir. Bu durumda bulunan kişiler üzerinde Devletlerin denetim yetkisine sahip olması, hem yaşanılan ülkenin hem de kişilerin menfaatleri gereğidir. Bu nedenle, Devletler egemenlik yetkilerinden karşılıklı tavizlerde bulunarak, kendi ülkelerinde başka Devletlerin kanunlarının uygulanmasını sınırlı da olsa kabul etmektedir. Bu bağlamda, kanunların mülkîliği ve şahsîliği ilkelerinden söz edilmektedir.
Vergi ceza hukuku bakımından da bu iki ilkenin genel olarak geçerli olması benimsenmektedir. Ancak, ceza kanunlarının uygulanmasında esas itibariyle mülkîlik ilkesine uyulması, fakat yabancı ülkede işlenen suçlardan bazıları hakkında da suçlunun vatandaşı olduğu Devletin kanunlarının uygulanması gerektiği kabul edilmektedir. Böyle bir uygulamayı benimseyen sisteme, karma sistem denilmektedir. Ayrıca, ceza kanunlarının genel olmasının bir gereği ve sonucu olarak, suç nerede işlenmiş olursa olsun ve faili hangi Devletin vatandaşı bulunursa bulunsun, suçu işleyen kişiye bulunduğu ülkenin Devletinin kanununun uygulanması gerekir.
Türk Ceza Kanunu, mülkîlik ilkesini esas almakla birlikte, karma sistemi benimsemektedir (TCK. m. 8 vd)
Vergi ceza hukukunda da esas olarak mülkîlik ilkesi benimsenmektedir. Bu itibarla, vatandaş olsun veya olmasın, bir ülkede yaşayan kişiler, ülkede yürürlükte bulunan kanunların getirdikleri yükümlülüklere (vergi ve vergi kabahati/suçu) uymak zorundadır. Ancak, bazı durumlarda bu ilkenin istisnaları da bulunmaktadır. Diplomat muaflığı bunun bir örneğini oluşturmaktadır. Nitekim, diplomat muaflığı bulunan bir kişinin Türkiye’de bir vergi suçu işlemiş olması halinde, bu kişiyi Türk Vergi Mevzuatına göre vergilendirmek ve cezalandırmak mümkün değildir. Aynı şekilde, Türk Diplomatlara da diğer Devletler kendi vergi ceza hukuku hükümlerini uygulayamazlar. Çünkü, bu kişiler esasen muaflıktan yararlandıkları için onlara uygulanacak kanunlar da kendi Devletlerinin kanunlarıdır. Bu nedenle, vergi ceza hukukunda sınırlı da olsa, şahsîlik ilkesinin de uygulandığını söylemek mümkündür.