Türk İdare Tarihi Dersi 5. Ünite Sorularla Öğrenelim
Tanzimat Dönemi’Nde (1839-1876) Yönetim Yapısı
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
1876 Kanun-i Esasi ile belediyeciliğe getirilen düzenlemeler nelerdir?
Kanun-ı Esasi, hem başkentte hem de taşrada kurulacak belediyelerin, üyeleri seçimle belirlenen meclisler tarafından yönetilmesini öngörmekteydi. Kanun- ı Esasi; belediyelerin kuruluş, görev ve meclis üyelerinin seçiminin kanunla belirlenmesini de öngörmekteydi. Her şehir ve kasabada bir belediye örgütünün kurulmasını öngören 1876 Vilayet Belediye Kanununa göre; taşrada kurulacak her belediyenin üç organı bulunacaktı. Bunlar; belediye başkanı, belediye meclisi ve Cemiyet-i Belediye idi. Belediye meclisinin üyeleri halk tarafından seçilecekti. Belediye başkanı, belediye meclisi üyeleri arasından hükümet tarafından atanacaktı.
Sadaretin başvekâlete dönüştürülmesi sadrazamın konumu nasıl etkilenmiştir?
Uzmanlaşmaya dayalı yeni birimler olan nezaretlerin kurulmasıyla Babıalinin klasik yapısı büyük ölçüde değişmiş, bu köklü değişimin bir sonucu olarak padişahın mutlak vekili olan sadrazamın konumu da değişmişti. Yetkilerinin bir kısmının yeni kurulan nezaretler tarafından kullanılması, sadrazamın eski önemini kaybetmesine neden olmuştur. 1838 yılında yapılan yeni bir düzenlemeyle sadaret makamının adı, yeni konuma uygun şekilde bütün vekillerin başı olmak üzere başvekalete dönüştürüldü. Sadrazamlık unvanı da "Başvekile" çevrilerek Dahiliye Nezareti başvekile bağlandı. Böylece padişahın mutlak vekili olarak onun adına iş görme yetkisine sahip sadrazamın konumu değişmişti. Artık sadrazam, vekiller heyetinin başı durumunda ve elinde Mühr-i Hürnayünu bulunduran sembolik bir memurdu.
Tuna Vilayeti Nizamnamesinin çıkarılma gerekçesi nedir?
1863 yılında yeni düzenleme için hazırlıklarına başlanan yeni vilayet nizamnamesi, dönemin iç ve dış siyasal ve sosyal gelişmelerinin ortaya çıkardığı sorunları çözebilmek için hazırlanmıştır. 1860 yılında Fransız sefareti tarafından Niş Sancağı’nda Hristiyanlara zulmedildiği iddia edilince, içlerinde Ahmet Cevdet Paşa’nın da bulunduğu üç Müslüman, iki Rum, bir Bulgar ve bir Ermeniden oluşan bir komisyonca Rumeli eyaletleri teftiş edildi. Mithat Paşa, vezir rütbesiyle Niş valiliğine tayin edildi. Mithat Paşa’nın Niş valiliğinde başarılı olmasıyla 1864 yılında Niş, Silistre ve Vidin eyaletleri Tuna Vilayeti adıyla birleştirildi. Mithat Paşa, bu yeni idari birimin valiliğine getirildi. Önceden hazırlanan vilayet nizamnamesinde bazı değişiklikler yapılarak çıkarılan Tuna Vilâyeti Nizamnamesi, 7 Kasım 1864te Takvim-i Vekayide yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Osmanlı bürokrasisinde yaşanan değişim resmi evrak yazışmalarında ne gibi düzenlemeleri getirmektedir?
Tanzimat’ın ilanıyla girişilen kapsamlı reformlarla, bürokrasinin yazışma ve iş hacmi olağanüstü bir şekilde artmıştır. İmparatorluğun dört bir tarafından gelen evraka cevap verme zorunluluğu, yazışmaların niteliğini de değiştirmiştir. Alınan kararların uygulanabilirliğini sağlamak için resmi evrakın dili ve üslubunda da büyük ölçüde sadeleşmeye gidilmiştir. Abartılı lakap, unvan ve övgülerle dolu satırlar yerine, sade ve standartlaşmış bir belge sistemine geçilmiştir. Gönderilen bütün resmi evraka gönderenin mühür veya imzasının yanı sıra tarih konulması zorunluluğu getirilmiştir. Merkez ve taşrada her düzeydeki memurun yeni yazışma usulüne uymaya mecbur tutulması, dönemin kalıcı reformlarından birisi olmuştur.
Yerel yönetim birimi olarak kurulan modern belediyelerin başarılı olamama nedenleri nelerdir?
Bu yeni birim; şehrin zorunlu ihtiyaç maddelerini temin etmek, fiyatları belirlemek ve denetlemek, yol ve kaldırımları yapmak ve onarmak, temizlik işlerini yaptırmaktan sorumluydu. Ancak bu ilk deneme, mali sıkıntılar ve nitelikli personel eksikliği yüzünden başarılı olamamıştır. Osmanlı hükümeti, sakinlerinin çoğu yabancı olan ve limanın da bulunduğu Galata ve Beyoğlunu kapsayan bölgede, Paris örneğini izleyerek Altıncı Daire-i Belediyeyi kurdu. Yeterli bütçeye sahip olan Altıncı Daire-i Belediye ayrıcalıklı konumu nedeniyle başarılı bir uygulama olmuştur. Bu başarılı uygulamaya bakılarak İstanbul’un diğer semtlerinde de kurulan yeni belediye daireleri aynı başarıyı gösterememişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda anayasal sisteme giden yolu açan gelişmeler nelerdir?
19. yüzyıl Osmanlı devlet yapısında merkezi idare ve kanun yapma yetkisini kullanan hükümet kurumları ve meclisler, Tanzimat Döneminde artan entelektüel hayatın meydana çıkardığı fikir hareketleri ve yazılı basın, özellikle 1865 yılından sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti nin muhalefeti parlamenter monarşi isteklerini ön plana çıkarmıştır. Tanzimatın ortaya çıkardığı yeni aydın kitlesi Tanzimatı eleştirerek Kanun-i Esasiyi gündeme getirmiştir. Hem yurtiçinde hem de yurtdışında hızlanan muhalefetin, Meşveret Meclislerini örnek göstererek, bir millet meclisi kurulması talepleri Osmanlı İmparatorluğu’nda anayasal sisteme giden yolu açmıştır.
Divan-i Hümayun’dan Babıali’ye geçişte merkez teşkilatında nasıl bir değişim vardır?
Klasik Osmanlı devlet teşkilatında Divan-ı Hümayun, padişahın Mühr-i Hümayununu elinde bulunduran sadrazam başkanlığında, kuvvetler birliği esası içerisinde çalışmaktaydı. Başka bir deyişle Divan-ı Hümayun, yürütme ve yüksek yargıyla birlikte yasama görevini de yürüten bir organdı. Özellikle 18. yüzyıldan sonra bu meclisin yetkileri sadrazam tarafından kullanılmaya başlanmış, böylece 19. yüzyılın modem Babıalisine giden süreç başlamıştır. Divan-ı Hümayun’ un önemini kaybetmesi, onun yürütme ve yargıya ilişkin yetkilerinin sadrazamca yönetilen diğer meclislere geçmesi, yasama işlemine ilişkin önemli bir fonksiyonel boşluğun doğmasına neden olurken, İkindi ve Cuma divanlarının ve bunun sonucu olarak Babıali’nin ve sadrazamın yetkilerinin artışıyla sonuçlanmıştır. II. Mahmud ve Tanzimat Dönemlerinde oluşturulan yeni meclislerin temel kuruluş amacı da işte bu Divan-ı Hümayun’ un boşluğu doldurulamamış olan yasama erklerinin yürütülmesine yöneliktir.
Tanzimat Fermanı’nın ortaya çıkış amacı nedir?
Osmanlı devlet yönetimini, dönemin idari esaslarına dayandırmak isteyen Tanzimat hareketinin amacı, devlet gücünün tek merkezden en etkili şekilde kullanılmasını sağlamaktır. Tanzimat merkeziyetçiliği olarak adlandırılan bu istek, ülkenin tüm mali işlerinin tek merkezden yönetilmesini, yükümlülüklerin kanuni esaslara dayandırılmasını ve yargı gücünün düzenli şekilde işlemesini amaçlamaktadır. Tanzimat hem merkezde hem de taşrada çeşitli meclislerin, uzmanlık kurullarının ve mahkemelerinin oluşması dönemidir.
Tanzimat Fermanı’nda yer alan üç temel esas nelerdir?
Birinci esas; Osmanlı vatandaşlarının can, mal ve ırz dokunulmazlıklarının sağlanması ve bunun devletin garantisi altına alınmasıdır. İkincisi, mali ve ekonomik yapının üzerine oturtulacağı, herkesin geliriyle orantılı vergi vermesini sağlayacak düzenlemelerin yapılmasıydı. Üçüncüsü ise derin sosyal ve ekonomik etkileri olabilecek askerlik yükümlülüğünün adil ve belirli bir süre için yapılmasını sağlayacak önlemlerin kararlaştırılmasıdır. Bu üç temel esas, gerçekte imparatorluğun bütün kurumlarının yeni baştan gözden geçirilmesini gerektiren geniş kapsamlı reformların yapılmasını gerektiriyordu.
Osmanlı Sadaret makamının başvekâlete çevrilmesinin nedenleri nelerdir?
Sadaret makamının başvekalete çevrilmesi, idarede büyük bir anlayış değişikliğinin de işaretidir. Çünkü Osmanlı kabinesinin yapısı yeni baştan düzenlenerek, yürütmeye işlerlik ve çağdaş bir nitelik kazandırmaktaydı. Başvekil bundan sonra kurulan bakanlıklar arasında iş birliği ve koordinasyonu sağlayan bir üst makam olacaktı. Divân-ı Hümayun’un önemini kaybedişinden bu yana sadrazamın kişiliğinde tek bir kişiye yüklenen ve her biri uzmanlık isteyen hükümet işleri nazırlar arasında paylaştırılacaktı. Amaç, uzmanlaşmaya gidilerek devlet işlerine işlerlik kazandırmaktı. Sadrazam yine padişahin mutlak vekili olacak ve sadrazamlığın geleneksel simgesi olan Mühr-i Hümayun’un kendilerine verilmesiyle bu göreve atanacaktı.
7 Kasım 1864’te yürürlüğe giren Tuna Vilayeti Nizamnamesi’nde göze çarpan belli başlı özellikler nelerdir?
Başta idare amirleri olmak üzere, bütün memurların vazifelerini düzene koyması, belediye teşkilatı ve nahiye idarelerinin kurulmasıyla köy ihtiyar heyetlerinin görev ve yetkilerinin genişletilmesidir. Ayrıca, vilayet yönetiminde valinin başkanlığında toplanacak olan bir dizi danışma meclisleri kurulmuştur. Vilayet İdare Meclisi, Liva İdare Meclisi ve köylerde İhtiyar Meclisleri oluşturulmuştur. Vilayet İdare Meclisinde, valinin dışında kadı, mektupçu, defterdar ve hariciye memurları bulunacaktı. Ayrıca, müftü, gayrimüslimleri temsilen ruhani liderleri ve yerel halkın temsilcisi olarak halk tarafından seçilen ikisi Müslüman, ikisi gayrimüslim üye olmak üzere dört kişi meclise katılıyordu. Sancak ve kazalarda da bu meclisler aynı şekilde oluşturulacaktı. 1864 Nizamnamesi’yle bu meclislerin yanı sıra, hukuk, cinayet ve ticaret mahkemeleri de vilayet yönetiminde yer alan yeni idare ve yargı organları olmuşlardır.
1861 tarihli Lübnan Nizamnamesi’nin Osmanlı İmparatorluğu açısından risk taşımasının nedenleri nelerdir?
1860 yılında Orta Doğuda Durziler ile Maruniler arasında çatışmalar meydana gelmiştir. Olaylar Avrupa devletlerinin de müdahalesiyle bir iç sorun olmaktan çıkarak uluslararası bir boyut kazanmıştır. İngiltere, Fransa, Avusturya, Rusya ve Osmanlı hükümetlerinin katılımlarıyla oluşturulan bir komisyon, 9 Haziran 1861 tarihli Lübnan Nizamnamesi’ni hazırladı. Cebel-i Lübnan Vilayeti‘ ne özerk bir statü veren nizamnameye göre, vilayet Hristiyan bir mutasarrıf tarafından yönetilecekti. Mutasarrıfın başkanlığında, üyeleri Lübnandaki etnik toplulukların temsilcilerinden oluşan bir meclis görev yapacaktı. Mutasarrıf, Suriye ve Beyrutta bulanan Osmanlı valilerinden bağımsız davranabilecekti. Cebel-i Lübnan Vilayeti nin Osmanlı İmparatorluğu’na bağlılığı yalnızca yıllık bir vergi ödemekle sınırlandırılacaktır. Avrupalı büyük güçlerin baskısıyla ortaya çıkan bu düzenlemenin Osmanlıyı parçalayabilecek bir model olma riski taşımamaktadır.
Tanzimat Dönemi’nde merkez teşkilatında meydana gelen değişimler nelerdir?
Osmanlı yönetim kurumlarında 16. yüzyılda başlayan gerileme 18. yüzyıla doğru devam etmiştir. Bununla birlikte merkezileşme eğilimi II. Mahmut’un saltanatı sırasında güçlenmiştir. Askeri alanda yaşanan önemli bir gelişme Yenice Ocağı’nın kaldırılmasıdır. Devletin önceden doğrudan ilgilenmediği ziraat, ticaret, bayındırlık ve sanayi gibi alanlarda da yeni bir teşkilat yapısı ortaya çıkmıştır, Yeni kurulan heyetler ve nezaretler merkez teşkilatının yapısında gerçeklesen önemli değişikliklerdir.
Osmanlı maliyesinde yaşanan modern yapılanma nasıldır?
Osmanlı maliyesi, geleneksel devlet hazineleri olan Hazine-i Amire ve Darphane-i Amireyle birlikte 1826 yılında kurulan Hazine-i Mansure (Mukataat Hazinesi) adlarıyla ayrı hazinelerle yürütülüyordu. 1838 yılında işlemlerde düzen ve birlik sağlamak amacıyla söz konusu hazineler birleştirilerek Umur-ı Maliye Nezareti kurulmuştur. Böylece gelir ve giderler tek hazinede toplanacak, taşrada vergi işleri tek elden kontrol edilecek, usulsüzlük ve vergi adaletsizliği önlenerek gelirler artırılacaktı. Taşra teşkilatı da merkezi maliye teşkilatına bağlanarak yeniden düzenlenecekti.
Babıali ile oluşan yeni güç dengelerini açıklayınız?
Geleneksel Osmanlı idare teşkilatında yönetim işleri, Divan-ı Hümayun’ da görülmekteydi. Bu meclis, sadrazamın başkanlığında Kubbealtı vezirleri, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri, defterdar ve nişancının katılımıyla, padişahın şahsında toplanan yasama, yürütme ve yargı görevlerini yürütmekte ve kuvvetler birliği esasına göre çalışmaktaydı. Ancak 18. yüzyıldan itibaren devlet teşkilatındaki bozulmadan etkilenen Divân-ı Hümayun bu işlevi yerine getirememeye başlamıştır. Divân-ı Hümayunun yetkileri giderek sadrazama geçmiş ve onun tarafından kullanılır olmuştur.
Babıali’nin 1856’ da Islahat Fermanı’nı ilan etme gerekçeleri nelerdir?
1856 Paris Konferansı ile Avrupalı devletler camiasına kabul edilen Osmanlı İmparatorluğu, bu antlaşmayla Avrupalı devletlerin Tanzimat Fermanı hükümlerinin genişletilerek uygulaması taleplerini kabul etmiştir. Bu nedenle Babıali 25 Şubat 1856da Islahat Fermanını ilan etmiştir. Tanzimat Fermanı nın hükümlerini tekrarlayan Islahat Fermanı, Müslüman ve gayrimüslim tebaa arasındaki mevcut eşitsizliklerin giderilmesini öngörüyordu. Kanunlar önünde eşitlik, vergi eşitliğinin sağlanması, mahkemelerde gayrimüslimlere şahitlikte eşitlik tanınması, karma mahkemelerin kurulması ve gayrimüslim tebaanın hem merkezi hem de taşra idare meclislerinde üye bulundurmaları öngörülüyordu. Kısaca, Islahat Fermanı’yla idare daha geniş ve katılımcı bir yapıya kavuşturulmaya çalışılmıştır.
Islahat Fermanı halk tarafından nasıl karşılanmıştır?
Islahat Fermanı ile bir kere daha vurgulanan eşitlik prensibi, genel olarak tebaa arasında hoşnutsuzluk yaratmış, Müslüman tebaa, fermanın getirdiği eşitlikten hoşlanmamıştır. Gayrimüslim tebaa da fermanla getirilen askerlik yükümlülüğünden dolayı memnuniyetsizlik içerisindedir. Gayrimüslimler arasında yüzyıllardır sürdürmekte oldukları imtiyazlı konumlarını kaybettikleri için Rumlar da çıkarlarının zedelendiğini düşünüyorlardı. Rusyanın Ortodoks Hristiyanlar, Fransanın Katolikler arasında yaptıkları kışkırtmalar, imparatorluk için ayrı bir sorun oluşturuyordu. Islahat Fermanı’nın ilanını izleyen yıllarda özellikle Balkanlarda Bosna, Hersek, Sırbistan, Niş; Orta Doğuda Suriye ve Lübnanda hoşnutsuzluklar artmış ve ayaklanmalar çıkmıştır.
22 Eylül 1858 Talimatnamesi ne için oluşturulmuştur?
Talimat, vali, mutasarrıf ve kaymakamları, gayrimüslim tebaanın da Müslüman tebaa ile aynı haklardan yararlanmalarını sağlamakla yükümlü tutuyordu. 1858 Talimatnamesi, valilerin yetkilerini oldukça kısıtlayan 1849 düzenlemesinin tersine, meclislere bırakılmış görevleri valilere devrederek valilerin meclislerin üzerinde yetkilere sahip olmalarını sağlamıştır. Merkezi yönetim bu talimatla valilere, meclisleri denetleme yetkisini de vererek taşrayı valiler aracılığıyla denetlemek istemiştir.
Muhassıllık Meclisleri hangi ihtiyaçlarla ortaya çıkmıştır?
Tanzimatın ilk uygulamaları vergi işlerini düzenleyebilmek için yapılmaya başlanmıştır. Meseleyi Meclis-i Valada detaylı bir şekilde tartışan Tanzimat bürokratları, halkın yıllardır şikayetçi olduğu iltizam usulünden vazgeçilmesine karar vermişlerdir. Bu nedenle, Tanzimat Fermanında öngörüldüğü üzere herkesin geliriyle orantılı bir şekilde vergilendirilmesi için maaşlarını devletten alan memurlarca vergilerin toplanması gündeme gelmiştir. Bu amaçla iltizam usulü kaldırılarak taşraya muhassıl adı verilen görevliler gönderildi. 24 Ocak 1840 tarihli talimatla görev ve sorumlulukları belirlenen muhassılların temel görevi, verginin adil bir şekilde toplanmasıydı. Vergilerin belirlenip, toplanmasında muhassıla yardım edecek olan Muhassıllık Meclisleri kurulmuştur. Bu meclisler, muhassıl başkanlığında iki katip, kadı, müftü, zabit ve meclisin bağlı bulunduğu bölgenin dört ileri geleninden oluşmaktaydı. Ayrıca, bölgede gayrimüslim cemaat varsa bunları temsil etmek üzere metropolit ve kocabaşlardan iki temsilci de meclise atanıyordu.
Muhassıllık Meclisleri’nin basarisizliga ugramasinin sebepleri nelerdir?
Bu yeni sistem, mültezimlerin sabote etmeleri ve vergi ödememeye alışmış olanların çıkardıkları engellemeler nedeniyle, beklenen yararı sağlayamayarak başarışız oldu. Halk genellikle gerçek gelirini gizlemiş, özellikle gayrimüslim tebaanın gelirleri olduğundan fazla yazılarak pek çok usulsüzlük yapılmıştır. Artan şikayetlerin önü alınamayınca pek çok yerde isyanlar çıkmış ve imparatorluğu bir huzursuzluk ortamı kaplamıştır. Devlet gelirlerinin önemli bir kısmı toplanamayınca Mart 1841de muhassıllık kaldırılarak tekrar iltizam uygulamasına geri dönülmüştür. Fakat taşradaki meclisler, isim değiştirerek varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Osmanlı Devleti’nde bir yerel yönetim birimi olarak 13 Haziran 1854’te “İstanbul Şehremaneti” adıyla kurulan ilk modern belediye hangi ihtiyaçlar sonucu ortaya çıkmıştır?
19. yüzyılda başta İstanbul olmak üzere dış dünya ile artan ticari ilişkilerin yoğunlaştığı liman kentleri yeni bir idari yapılanma içerisine girmiştir. Avrupayla giderek artan ekonomik ilişkiler, Doğu Akdenizin önemli liman ve ticaret kentlerini, değişen yapıya uygun idari birimler kurmaya zorlamaktaydı. Söz konusu kentler, artan nüfuslarıyla yeni karantina ve konaklama mekanlarına, sağlık koşullarının iyileştirmesine ve şehir ulaşmanın geliştirilmesine ihtiyaç duymuşlardır. Kentlerin fiziki büyümelerine paralel olarak, değişen şartlara uygun modern yerel hizmetleri yürütebilecek yeni belediye idarelerinin kurulması gerekmektedir.
1871 Vilayet Nizamnamesi‘ne egemen olan yönetim anlayışından bahsediniz?
Bu nizamnameyle Vilayet Umumi Meclisleri de oluşturulmuştu. Kademeli olarak, liva, kaza, nahiye ve köylerde oluşturulacak meclisler, bölge halkını temsilen seçilen Müslüman ve gayrimüslim üyelerin katılımıyla şekillenecekti. Osmanlı İmparatorluğu’nda, yönetime halkın da katılımıyla oluşan bir dizi danışma meclisi sayesinde merkezi yönetimin gücü ve vilayetler üzerindeki kontrolü artırılmıştır. Öte yandan, meclislere gönderdikleri çeşitli düzeylerdeki temsilcileri vasıtasıyla halk da meselelerini yönetime ulaştırarak çözüme kavuşturabileceklerdi. Tanzimatçılar bu yolla Osmanlı vatandaşlarını imparatorluğun yönetimine ortak ederek birlik duygusunu geliştirip dağılmanın önüne geçebileceklerini düşünüyorlardı.
Tanzimat döneminde kalemiye sınıfı ile ilgili yapılan yeni düzenlemeler nelerdir?
İlk kez devlet memurları iç ve dış işlerine bakmak üzere iki sınıfa ayrılmıştır. Böylece kalemiye sınıfı yeni ve modern bir yapıya kavuşturulmuştur. Merkezi devletin oluşumunda en önemli adımlardan birisi olan devletin geleneksel maaş ödeme sistemi değiştirilerek, memurlara merkezi hazineden maaş ödenmesi usulüne de geçilmiştir. Böylece imparatorluk düzeyinde merkezi kontrol arttırılarak rüşvetle de etkili bir mücadeleye girişilmiştir. Devlet memurlarının tabi oldukları unvan ve rütbelerin hiyerarşik ve hakkaniyete bağlı bir sistem oturtulmasının yanı sıra tayin ve azillerde de adalet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu amaçla, bir ceza kanunnamesinin kaleme alınması, bu alanda atılan en büyük adım olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası olan Kanun-i Esasi hakkında bilgi veriniz?
1876 yılında 11. Abdülhamit tarafından Osmanlı’nın ilk anayasası olan Kanun-i Esasi ilan edildi. Yeni meclis, padişah tarafından atanan Meclis-i Ayan ve seçimle oluşan Meclis-i Mebusan olmak üzere iki yapılı bir Meclis-i Umumi olarak şekillenecekti. Yasama, bu iki meclisle birlikte Şura-yı Devlet’in yasa tasarılarının hazırlanması sürecine katılması şeklinde oluşmaktaydı. Meclis-i Mebusanda bulunacak mebuslarının seçiminde, Tanzimat Döneminin eseri olan Vilâyet Meclislerinin seçimle gelen üyeleri önemli rol oynamıştı. Bu nedenle Tanzimat Döneminde merkez ve eyalet yönetim teşkilatında kurulan meclisler, meşrutiyetin ilanıyla sonuçlanacak süreçte kurumsal adımlar olarak işlev görerek önemli rol oynamışlardır.
1826 yılında İstanbul’da İhtisab Nezareti’nin kurulma gerekçesi nedir?
Geleneksel Osmanlı kent yönetiminde, mülki idare ve belediyeye dair işler birbirinden ayrılmaksızın yürütülmekteydi. Kadı, adalet dağıtma görevinin yanında, vakıfların denetlenmesi, kentin güvenliği ve belediye hizmetlerinin karşılanmasını sağlayan kişiydi. İmparatorluğun yönetiminde meydana gelen bozulmadan kadılık kurumu da nasibini almıştır. Yeniçeri Ocağı’nın bozulmasıyla kadı, belediye yönetimine ilişkin fonksiyonlarını yerine getirememeye başlamış, 1826 yılında Yeniçeri Ocağı nın kaldırılmasıyla da kadı yaptırım gücünü tamamen kaybetmiştir. Kadıların beledi ve mali yetkilerini yerine getirememeleri üzerine 1826 yılında İstanbul’da İhtisab Nezareti kurulmuştur.
Osmanlı'da merkezileşme eğilimi ne zaman başlamıştır?
18. yüzyıl sonundan başlayarak kendisini hissettiren merkezileşme eğilimi, II. Mahmut’un saltanatı sırasında (1808-1839) daha da güçlenmiştir.
II. Mahmut orduyla ilgili olarak hangi ıslahatı gerçekleştirmiştir?
18. yüzyıl sonundan başlayarak kendisini hissettiren merkezileşme eğilimi, II. Mahmut’un saltanatı sırasında (1808-1839) daha da güçlenmiştir. Osmanlı devlet teşkilatı içinde idare organındaki en esaslı değişiklikler, II. Mahmut zamanında başlamıştır. Islahata askeri alandan başlayan II. Mahmut, reformların önünde bir engel olarak duran Yeniçeri Ocağı’nı kaldırarak “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye” adıyla düzenli ve eğitimli bir ordu kurmuştur.
Devlet işlerinin yürütülmesinde gelişen yeni anlayışla birlikte hazine ile ilgili ne tür değişiklikler gerçekleştirilmiştir?
Devlet işlerinin yürütülmesinde yeni anlayışın gerektirdiği kurumlar, 1836 yılında kurulmaya başlamıştır. Osmanlı maliyesi, geleneksel devlet hazineleri olan Hazine-i Amire ve Darphane-i Amire’yle birlikte 1826 yılında kurulan Hazine-i Mansure (Mukataat Hazinesi) adlarıyla ayrı hazinelerle yürütülüyordu. 1838 yılında işlemlerde düzen ve birlik sağlamak amacıyla söz konusu hazineler birleştirilerek Umur-ı Maliye Nezareti kuruldu. Böylece gelir ve giderler tek hazinede toplanacak, taşrada vergi işleri tek elden kontrol edilecek, usulsüzlük ve vergi adaletsizliği önlenerek gelirler artırılacaktı. Taşra teşkilatı da merkezî maliye teşkilatına bağlanarak yeniden düzenlenecekti.
Osmanlı Devleti'nde Adliye Nezareti nasıl kurulmuştur?
1836’da çavuşbaşılık ve Divân-ı Hümayûn’a bağlı tezkereci kalemi birleştirilerek Deavi Nezareti kurulmuş, daha sonra adı Adliye Nezareti olarak değiştirilmiştir.
Mühr-ü Hümayun nedir?
Mühr-i Hümâyûn, saltanatı sembolize eden mühürdür. Padişahların mutlak vekâletine sahip olduğuna işaret etmek üzere sadrazamlara verilen çoğu zaman altından yapılan mühürdür.
Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye nedir?
Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye, Tanzimat’tan sonra oluşturulan yeni meclislerin başında gelir. Bu meclisin en önemli görevi, kanun ve tüzükleri hazırlamak ve suç işleyen üst düzey memurları yargılamaktı.
Tanzimat Fermanı'na göre modern, hızlı işleyen, merkezi devlet hangi temel esaslar üzerine inşa edilecektir?
3 Kasım 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı’nın getirdiği yeni prensipler, Osmanlı İmparatorluğu’nun artık yeni bir anlayışla yönetilmek istendiğini göstermekteydi. İmparatorluk, bu fermanla geleneksel yapısından sıyrılarak yeni bir hukuk ve devlet anlayışına yönelmekteydi. Ferman’a göre; modern, hızlı işleyen, merkezî devlet üç temel esas üzerine inşa edilecekti: Birinci esas; Osmanlı vatandaşlarının can, mal ve ırz dokunulmazlıklarının sağlanması ve bunun devletin garantisi altına alınmasıdır. İkincisi, mali ve ekonomik yapının üzerine oturtulacağı, herkesin geliriyle orantılı vergi vermesini sağlayacak düzenlemelerin yapılmasıydı. Üçüncüsü ise derin sosyal ve ekonomik etkileri olabilecek askerlik yükümlülüğünün adil ve belirli bir süre için yapılmasını sağlayacak önlemlerin kararlaştırılmasıdır. Bu üç temel esas, gerçekte imparatorluğun bütün kurumlarının yeni baştan gözden geçirilmesini gerektiren geniş kapsamlı reformların yapılmasını gerektiriyordu.
Meclis-i Âli-i Umûmî'nin özellikleri ve görevleri nelerdir?
Tanzimat Fermanı’nın ilânından sonra kurulan önemli diğer bir meclis de “Meclis-i Âli-i Umûmî”dir. Meclis-i Hâss-ı Umûmi ya da Meclis-i Vâlâ-yı Umûmi de denilen bu meclisin üye sayısı zaman zaman 300 kişiye ulaşmaktaydı. Meclis-i Âlî-i Umûmi; görev, yetki ve işleyişi bakımından geniş yetkilere sahipti. iki görevi olan Meclis-i Umûmi, olağanüstü durumlarda geniş üyeli yapısıyla temsili bir nitelik arz ederek geleneksel Meclis-i Meşveret gibi bir işlevle toplanmaktaydı. Meclis-i Umûmi’nin diğer görevi de haftada iki gün yapılan rutin toplantılarıydı ve Meclis-i Vâlâ kararlarının bir kez daha ele alınıp onaylandığı bir senato işlevini görmekteydi. Hem Meclis-i Vâlâ hem de Meclis’i Umûmî’nin kararları padişahın onayından geçtikten sonra yürürlüğe girmekteydi.
Ölümüyle Tanzimat Dönemi'nin kapandığı kabul edilen kişi kimdir?
Ölümüyle Tanzimat Dönemi'nin kapandığı kabul edilen kişi Sadrazam Mehmed Emin Âli Paşa'dır.
Kurulan ilk nezaret meclisi hangisidir?
Tanzimat Dönemi’nde kabineyi oluşturan nezaretlere bağlı, nezaret meclisleri de bulunmaktadır. II. Mahmud tarafından 1836 yılında başlatılan, modern Meclis-i Vükelâ’nın kurulması gayretleri Tanzimat’tan sonra amacına ulaşmış ve modern Bâbıalî ortaya çıkmıştır. Bu amaçla kurulan nezâretler de her biri uzmanlık kurulu olan Nezâret Meclisleriyle desteklenmiştir. Bu yolda kurulan ilk meclis 1838 yılında kurulan Sanayi ve Ticaret Meclisidir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda anayasal sisteme giden yolu açan hadiseler nelerdir?
19. yüzyıl Osmanlı devlet yapısında merkezî idare ve kanun yapma yetkisini kullanan hükümet kurumları ve meclisler, Tanzimat Dönemi’nde artan entelektüel hayatın meydana çıkardığı fikir hareketleri ve yazılı basın, özellikle 1865 yılından sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin muhalefeti parlamenter monarşi isteklerini ön plana çıkarmıştır. Tanzimat’ın ortaya çıkardığı yeni aydın kitlesi Tanzimat’ı eleştirerek Kanûn-ı Esasi’yi gündeme getirmiştir. Hem yurtiçinde hem de yurtdışında hızlanan muhalefetin, Meşveret Meclislerini örnek göstererek, bir millet meclisi kurulması talepleri Osmanlı ‹mparatorluğu’nda anayasal sisteme giden yolu açmıştır. Yeni Osmanlı aydınları, ülkenin Müslüman ve gayrimüslim vatandaşları tarafından seçimle belirlenen temsilcilerinin oluşturduğu bir millet meclisince yönetilmesinin, dağılmakta olan çok uluslu imparatorluğu bir arada tutacağı görüşündeydiler. Bütün bu gelişmelerin sonucunda, 1876 yılında II. Abdülhamit tarafından Osmanlı’nın ilk anayasası olan Kanun-i Esâsî ilan edildi. Yeni meclis, padişah tarafından atanan Meclis-i Âyan ve seçimle oluşan Meclis-i Meb’ûsân olmak üzere iki yapılı bir Meclis-i Umûmî olarak şekillenecekti. Yasama, bu iki meclisle birlikte Şûrâ-yı Devlet’in yasa tasarılarının hazırlanması sürecine katılması şeklinde oluşmaktaydı.
Osmanlı yönetimi geleneksel tımar sistemine bağlı vergi düzeni bozulunca neye başvurmuştur?
Osmanlı yönetimi, geleneksel tımar sistemine bağlı vergi düzeni bozulunca, iltizama başvurmak zorunda kalmıştı.
İltizam sistemi nedir?
Osmanlı yönetimi, geleneksel tımar sistemine bağlı vergi düzeni bozulunca, iltizama başvurmak zorunda kalmıştı. İltizam adı verilen sistem, devletin vergi gelirlerini önceden merkezî hazinede toplamak için ihaleye vermesidir. Vergi ihalesini alan kişiler olan mültezimler, bu işi yaparken devlete peşinen ödediği paradan daha fazlasını halktan çıkarmaya çalıştıkları için vergi mükellefi tebaa ağır vergiler altında bunalıyordu.
Muhassılların görevleri nelerdir?
Tanzimat’ın ilk uygulamaları vergi işlerini düzenleyebilmek için yapılmaya başlanmıştır. Meseleyi Meclis-i Vâlâda detaylı bir şekilde tartışan Tanzimat bürokratları, halkın yıllardır şikâyetçi olduğu iltizam usulünden vazgeçilmesine karar vermişlerdir. Bu amaçla iltizam usulü kaldırılarak taşraya muhassıl adı verilen görevliler gönderildi. 24 Ocak 1840 tarihli talimatla görev ve sorumlulukları belirlenen muhassılların temel görevi, verginin adil bir şekilde toplanmasıydı. 1840 tarihli talimat, muhassıllara vergi toplama görevi dışında Osmanlı ülke yönetiminde bir ilki gerçekleştirme sorumluluğu da yüklüyordu. Çünkü talimatın ikinci bendi, taşrada meclislerin kurulmasını öngürüyordu. Bendin devamında bu meclislerin nasıl oluşturulacakları da belirtilmişti. Buna dayanarak vergilerin belirlenip, toplanmasında muhassıla yardım edecek olan Muhassıllık Meclisleri kurulmuştur. Bu meclisler, muhassıl başkanlığında iki kâtip, kadı, müftü, zabit ve meclisin bağlı bulunduğu bölgenin dört ileri geleninden oluşmaktaydı. Ayrıca, bölgede gayrimüslim cemaat varsa bunları temsil etmek üzere metropolit ve kocabaşlardan iki temsilci de meclise atanıyordu.
Muhassıl uygulamasında ortaya çıkan sorunlar nelerdir?
Bu uygulamada, mültezimlerin sabote etmeleri ve vergi ödememeye alışmış olanların çıkardıkları engellemeler nedeniyle, beklenen yararı sağlayamayarak başarısız oldu. Halk genellikle gerçek gelirini gizlemiş, özellikle gayrimüslim tebaanın gelirleri olduğundan fazla yazılarak pek çok usulsüzlük yapılmıştı. Artan şikâyetlerin önü alınamayınca pek çok yerde isyanlar çıkmış ve imparatorluğu bir huzursuzluk ortamı kaplamıştı. Devlet gelirlerinin önemli bir kısmı toplanamayınca Mart 1841’de muhassıllık kaldırılarak tekrar iltizam uygulamasına geri dönülmüştür.
Islahat Fermanı'yla vurgulanan öğeler nelerdir?
1856 Paris Konferansı ile Avrupa devletler camiasına kabul edilen Osmanlı İmparatorluğu, bu antlaşmayla Avrupalı devletlerin Tanzimat Fermanı hükümlerinin genişletilerek uygulaması taleplerini kabul etmiştir. Bu nedenle Babıâli 25 Şubat 1856’da Islahat Fermanı’nı ilan etmiştir. Tanzimat Fermanı’nın hükümlerini tekrarlayan Islahat Fermanı, Müslüman ve gayrimüslim tebaa arasındaki mevcut eşitsizliklerin giderilmesini öngörüyordu. Kanunlar önünde eşitlik, vergi eşitliğinin sağlanması, mahkemelerde gayrimüslimlere şahitlikte eşitlik tanınması, karma mahkemelerin kurulması ve gayrimüslim tebaanın hem merkezî hem de taşra idare meclislerinde üye bulundurmaları öngörülüyordu. Kısaca, Islahat Fermanı’yla idare daha geniş ve katılımcı bir yapıya kavuşturulmaya çalışılmıştır. Osmanlı İmparatorluğundaki gayrimüslim tebaanın koruyuculuğunu üstlenen Avrupa devletlerinin gayrimüslimler için yeni imtiyazlar elde etmeye çalışmaları, onların imparatorluğun iç ve dış işlerine müdahale etmelerinin de yolunu açmıştır.
Islahat Fermanı'yla vurgulanan eşitlik ilkesi nasıl halk tarafından nasıl karşılanmıştır?
Islahat Fermanı ile bir kere daha vurgulanan eşitlik prensibi, genel olarak tebaa arasında hoşnutsuzluk yaratmış, Müslüman tebaa, fermanın getirdiği eşitlikten hoşlanmamıştır. Gayrimüslim tebaa da fermanla getirilen askerlik yükümlülüğünden dolayı memnuniyetsizlik içerisindedir. Gayrimüslimler arasında yüzyıllardır sürdürmekte oldukları imtiyazlı konumlarını kaybettikleri için Rumlar da çıkarlarının zedelendiğini düşünüyorlardı. Rusya’nın Ortodoks Hristiyanlar, Fransa’nın Katolikler arasında yaptıkları kışkırtmalar, imparatorluk için ayrı bir sorun oluşturuyordu. Islahat Fermanı’nın ilanını izleyen yıllarda özellikle Balkanlar’da Bosna, Hersek, Sırbistan, Niş; Orta Doğu’da Suriye ve Lübnan’da hoşnutsuzluklar artmış ve ayaklanmalar çıkmıştı. Rumeli bölgesinde isyanlar giderek yaygınlaşıyordu. Balkanlar’da Slav ayrılıkçı hareketlerini destekleyen Rusya, Bâbıâlî nezdinde bunların koruyuculuğunu üstlenmişti. Müslümanlar da Bosna-Hersek, Suriye ve Lübnan’da ayaklanmışlardı.
Lübnan Nizamnamesi neden hazırlanmıştır?
Niş’te çıkan karışıklıklar Avrupa devletlerinin müdahalelerine yol açmış, Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Paşa, 1860 yılında Rumeli vilayetlerini denetlemek üzere Varna’ya gitmişti. Bu sırada Orta Doğu’da Dürzîler ile Marûniler arasında çatışmalar meydana gelmişti. Olaylar Avrupa devletlerinin de müdahalesiyle bir iç sorun olmaktan çıkarak uluslararası bir boyut kazanmıştı. İngiltere, Fransa, Avusturya, Rusya ve Osmanlı hükümetlerinin katılımlarıyla oluşturulan bir komisyon, 9 Haziran 1861 tarihli Lübnan Nizâmnâmesi’ni hazırladı.
Lübnan Nizamnamesi'nin sonuçları nelerdir?
Niş’te çıkan karışıklıklar Avrupa devletlerinin müdahalelerine yol açmış, Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Paşa, 1860 yılında Rumeli vilayetlerini denetlemek üzere Varna’ya gitmişti. Bu sırada Orta Doğu’da Dürzîler ile Marûniler arasında çatışmalar meydana gelmişti. Olaylar Avrupa devletlerinin de müdahalesiyle bir iç sorun olmaktan çıkarak uluslararası bir boyut kazanmıştı. İngiltere, Fransa, Avusturya, Rusya ve Osmanlı hükümetlerinin katılımlarıyla oluşturulan bir komisyon, 9 Haziran 1861 tarihli Lübnan Nizâmnâmesi’ni hazırladı. Cebel-i Lübnan Vilayeti’ne özerk bir statü veren nizâmnâmeye göre, vilayet Hristiyan bir mutasarrıf tarafından yönetilecekti. Mutasarrıfın başkanlığında, üyeleri Lübnan’daki etnik toplulukların temsilcilerinden oluşan bir meclis görev yapacaktı. Mutasarrıf, Suriye ve Beyrut’ta bulanan Osmanlı valilerinden bağımsız davranabilecekti. Cebel-i Lübnan Vilayeti’nin Osmanlı İmparatorluğu’na bağlılığı yalnızca yıllık bir vergi ödemekle sınırlandırılacaktı. Avrupalı büyük güçlerin baskısıyla ortaya çıkan bu düzenlemenin Osmanlı’yı parçalayabilecek bir model olma riski taşıması, Bâbıalî’yi yeni arayışlara sevk etmiştir.
1864 Vilayet Nizamnamesi'nin özellikleri ve getirdiği değişiklikler nelerdir?
1864 tarihli Vilayet Nizâmnâmesi’ne göre her daireye “vilayet” adı veriliyordu. Vilayetler sancaklardan, sancaklar kazalardan, kazalar da köylerden oluşuyordu. Vilayet idaresi valiye, sancak idaresi mutasarrıfa, kaza idaresi de kaymakamlara veriliyor; köylerde ise seçimle gelen muhtarlar görev alıyordu. Nizamnamede göze çarpan belli başlı özellikler; başta idare amirleri olmak üzere, bütün memurların vazifelerini düzene koyması, belediye teşkilatı ve nahiye idarelerinin kurulmasıyla köy ihtiyar heyetlerinin görev ve yetkilerinin genişletilmesidir. 1864 Vilayet Nizamnamesi, vilayetlerin yönetiminde Vilayet İdare Meclisi ve Vilayet Umumi Meclisi adlarını taşıyan iki kurulun söz sahibi olmasını öngürüyordu. Bu kurullarda, Müslüman ve gayrimüslimlerin temsilcisi olarak seçilen üyelerin yer alması halkın yönetime katılmasını sağlamak amacını taşıyordu. Ayrıca, vilayet yönetiminde valinin başkanlığında toplanacak olan bir dizi danışma meclisleri kurulmuştu. Vilayet İdare Meclisi, Liva İdare Meclisi ve köylerde İhtiyar Meclisleri oluşturulmuştur. Vilayet İdare Meclisi’nde, valinin dışında kadı, mektupçu, defterdar ve hariciye memurları bulunacaktı. Ayrıca, müftü, gayrimüslimleri temsilen ruhani liderleri ve yerel halkın temsilcisi olarak halk tarafından seçilen ikisi Müslüman, ikisi gayrimüslim üye olmak üzere dört kişi meclise katılıyordu. Sancak ve kazalarda da bu meclisler aynı şekilde oluşturulacaktı. 1864 Nizâmnâmesi’yle bu meclislerin yanı sıra, hukuk, cinayet ve ticaret mahkemeleri de vilayet yönetiminde yer alan yeni idare ve yargı organları olmuşlardır.