Uluslararası Ticaret Hukuku Dersi 6. Ünite Sorularla Öğrenelim
Kanunlar İhtilafı Hukuku
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Türk milletlerarası özel hukuk kuralları hangi belgeyle düzenlenmiştir?
Türk milletlerarası özel hukuk kuralları da esas itibariyle 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun’da (MÖHUK) düzenlenmiştir. MÖHUK, yabancılık
unsuru taşıyan özel hukuka ilişkin işlem ve ilişkilerde uygulanacak hukuk, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin tayini ve yabancı kararların tanınması ve tenfizine ilişkin kurallardan oluşur.
Taraflar arasındaki hukuki işlem veya ilişkinin yabancılık unsuru taşıması hâlinde ne yapılır?
Bu hukuki işlem ya da ilişki birden fazla devlet hukukuyla bağlantılı hâle gelmektedir. Bu şekilde uyuşmazlığa konu olan işlem ya da ilişkinin yabancı unsurlu olması durumunda, her zaman Türk hukukunun uygulanarak uyuşmazlığa çözüm getirileceğini söylemek mümkün olmaz. Böyle bir durumda, hangi devletin maddi hukuk hükümlerinin uygulanarak uyuşmazlığa çözüm getirileceği problemi ortaya çıkar. Bir başka ifadeyle yabancılık unsuru taşıyan işlem ya da ilişkiye uygulanacak hukukun tayini gerekir. İşte “Kanunlar İhtilâfı Hukuku” yabancılık unsuru taşıyan işlem ya da ilişkiyle irtibatlı olan birden fazla devlet hukukundan hangisinin somut uyuşmazlığa uygulanacağını gösteren kurallardan oluşur.
Tâbiiyet nedir?
Tâbiiyet, gerçek kişileri, tüzel kişileri ve şeyleri (hava araçları ve deniz gemileri) bir devlete bağlayan hukukî ve siyasî bağdır. Vatandaşlık ise sadece gerçek kişilerin bir devletle olan hukukî ve siyasî bağını ifade eder. Bu sebeple gerçek kişiler bakımından “tâbiiyet” ve “vatandaşlık” aynı anlamda kullanılmakla birlikte, tâbiiyet sadece gerçek kişilerideğil, tüzel kişiler ve şeyleri de içeren daha geniş kapsamlı bir kavramdır.
Bağlama kuralları nelerdir?
Kanunlar ihtilâfı hukuku kurallarının büyük bir kısmı, “bağlama kuralı” niteliğindedir.
Bağlama kuralları, taraflar arasındaki uyuşmazlığa esastan çözüm getirmeyen, ancak hangi devlet hukukunun uygulanacağını gösteren kurallardır. Bu anlamda bağlama kuralları, gösterici nitelikte kurallardır. Her bağlama kuralı, “bağlama konusu”, “bağlama noktası” ve “uygulama emri”nden oluşur. Bağlama konusu, uyuşmazlığa sebep olan, çözümlenmesi gereken hayat ilişkisinin kendisidir. Bağlama noktası ise bağlama konusunu belli bir devlet hukukuna bağlayarak çözümlenmesini sağlayan maddi vakalardır.
Bağlama kurallarının türleri nelerdir?
Bağlama kuralları çeşitli ayrımlara tâbidir. Bağlama kurallarına ilişkin bir ayrım, “yalın bağlama kuralları”, “basamaklı (şelale) bağlama kuralları” ve “alternatif bağlama kuralları” şeklindedir. Bağlama kuralının, bağlama konusunun, tek bir bağlama noktasıyla uygulanacak hukuka bağlanmasını öngördüğü durumlarda, kural “yalın bağlama kuralı” ismini alır.
Bağlama kuralının birden fazla bağlama noktasından oluşması da mümkündür. Birden fazla bağlama noktasından oluşan bağlama kuralı, “basamaklı (şelale) bağlama kuralı” veya “alternatif bağlama kuralı” niteliğinde olabilir.
Bağlama kuralında birden fazla bağlama noktası birbirine alternatif oluşturacak şekilde yer aldıysa, bu kural “alternatif bağlama kuralı” olarak isimlendirilir.
Mutad mesken nedir?
Milletlerarası özel hukukta özellikle kişinin hukuku ve aile hukukuna ilişkin
bağlama kurallarında yer verilen bağlama noktalarından biridir. Ancak “mutad mesken” kavramı pozitif düzenlemelerde tanımlanmamıştır. Mutad mesken, kişinin hayat ilişkilerinin merkezi niteliğinde olan ve gerçek ve fiilî duruma uygun bulunan yer (fiilî ikametgâh) olarak kabul edilmektedir.
Maddi milletlerarası özel hukuk kuralları nelere verilen addır?
Kanunlar ihtilâfı hukuku kurallarının büyük bir kısmı, bağlama kuralı niteliğinde olmakla birlikte, bir kısım kanunlar ihtilâfı hukuku kuralı, bağlama kurallarından farklı olarak
yabancı unsurlu uyuşmazlıklara esastan çözüm getirirler. Bu tür kanunlar ihtilâfı kuralları
“maddi milletlerarası özel hukuk kuralları” olarak adlandırılırlar. Örneğin MÖHUK’un
20. maddesinin 3. fıkrasında yer alan kural maddi milletlerarası özel hukuk kuralı niteliğindedir. Söz konusu kural uyarınca “Türkiye’de bulunan mirasçısız tereke devlete kalır”. Görüldüğü üzere söz konusu kural, uyuşmazlığa konu olan hayat ilişkisi bakımından hangi devlet hukukunun uygulanacağını göstermemekte, aksine, uyuşmazlığa esastan çözüm getirmektedir.
Atıf sorunu nedir?
Yabancılık unsuru taşıyan bir uyuşmazlığa uygulanacak hukuk olarak yabancı bir devlet hukukunun tayin edildiği durumlarda, bu hukukun hangi kapsamda dikkate alınarak uygulanacağı problemi doğar. Uygulanacak hukuk olarak tayin edilen yabancı devlet
hukukunun kanunlar ihtilâfı hukuku kuralları da dâhil edilmek üzere bir bütün olarak
dikkate alınarak uygulanacağının kabul edilmesi durumunda atfın kabul edilmesi, buna
karşın söz konusu hukukun sadece uyuşmazlığın esasına ilişkin çözüm getiren maddi
hukuk hükümlerinin dikkate alınması durumunda atfın reddedilmesi söz konusu olur.
Dolayısıyla yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklarda uygulanacak hukuk olarak yabancı
bir devlet hukukunun tayin edildiği durumlarda “atıf ” problemiyle karşılaşılır.
Jukukun uygulanmasını hangi durumlar engelleyebilir?
Yabancı unsurlu uyuşmazlıklarda, yukarıda da açıklandığı üzere, Türk kanunlar ihtilâfı
kuralları uyarınca uygulanacak hukuk tayin edilir. Hâkimin görevi uygulanacak hukuk
olarak tayin ettiği devlet hukukunu somut uyuşmazlığa uygulamaktır. Bununla birlikte,
birbirinden farklı iki durum uygulanacak hukukun uygulanmasını engelleyebilmektedir.
Bu durumlardan ilki kamu düzenine aykırılık, diğeri ise doğrudan uygulanan kurallardır.
Doğrudan uygulanan kurallar nelerdir?
Doğrudan uygulanan kurallar da kamu düzeni gibi yabancı devlet hukukunun uygulanmasını engellerler. Söz konusu kurallar, bir devletin hukuki, ekonomik ve sosyal menfaatlerinin ya da toplumun menfaatlerinin korunmasını amaçlayan kurallar olup uyuşmazlığın yabancı unsurlu olup olmadığına bakılmaksızın uygulanırlar. Hâkim önüne gelen yabancı unsurlu uyuşmazlık hakkında Türk hukukunda doğrudan uygulanan kural olarak kabul edilebilecek bir kuralın varlığını tespit ettiği takdirde kanunlar ihtilâfı kurallarına başvurmaksızın bu kuralı uygulayacak ve uyuşmazlığa çözüm getirecektir.
“İrade serbestisi prensibi” nedir?
MÖHUK’un 24. maddesinin birinci fıkrasında sözleşmeden doğan borç ilişkileri alanında
“irade serbestisi prensibi” benimsenmiştir. Söz konusu prensip uyarınca taraflar, aralarındaki sözleşmeden doğan uyuşmazlıklara uygulanacak hukuku seçme imkânına sahiptir.
Söz konusu seçim imkânından yararlanan taraflar diledikleri bir devlet hukukunu uygulanacak hukuk olarak seçebilirler. Söz konusu hukukun taraflarla ya da aralarındaki
sözleşmeyle bağlantılı bir hukuk olma şartı yoktur. Bu anlamda MÖHUK m. 24 sözleşme
taraflarının hukuk seçimi imkânını sınırlandırmamıştır.
Taraflar sözleşmeye uygulanak hangi hukuk türlerini seçebilirler?
Taraflar, sözleşmeye uygulanacak hukuk olarak seçtikleri hukukun sözleşmenin tamamına uygulanacağını kararlaştırabilecekleri gibi, aralarındaki sözleşmeyi parçalamak suretiyle farklı kısımlarına farklı devlet hukuklarının uygulanmasını da kararlaştırabilirler
(MÖHUK m. 24, f.2). Dolayısıyla kısmi hukuk seçimi de geçerlidir. Ancak taraflarca kısmi
hukuk seçiminin yapılması durumunda, sözleşmenin makul şekilde bölünebilen kısımları
bakımından farklı devlet hukuklarının uygulanması kabul edilmelidir. Örneğin satıcının
hak ve yükümlülükleri bakımından A devleti hukukunun, alıcının hak ve yükümlülükleri
bakımından B devleti hukukunun uygulanması kararlaştırılabilir.
taraflar sözleşmelerine uygulanacak hukuku ne kadar sürede seçmelidirler?
MÖHUK m. 24, f. 3 uyarınca taraflar sözleşmelerine uygulanacak hukuku her zaman
seçebilecekleri gibi, yapmış oldukları hukuk seçimini değiştirebileceklerdir. Ancak yine
aynı hüküm uyarınca sözleşmenin kurulmasından sonraki hukuk seçimi, üçüncü kişilerin hakları saklı kalmak kaydıyla, geriye etkili olarak geçerlidir (MÖHUK m. 24, f. 3).
Sözleşmenin kurulmasından sonra yapılan hukuk seçimine ilişkin bu sınırlandırmanın
amacı, sözleşmenin tarafı olmamakla birlikte söz konusu sözleşmeden belli haklar elde
etmiş olan kişilerin söz konusu haklarının korunması isteğidir.
"MÖHUK m. 24, f. 4 uyarınca tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan ilişkiye o sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukuk uygulanır."
Maddede belirtilen "en sıkı ilişkili hukukun tespiti" nasıl gerçekleştirilir?
Buna göre, sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukuk;
• karakteristik edim borçlusunun, sözleşmenin kuruluşu sırasındaki mutad meskeni
hukuku,
• ticari veya mesleki faaliyetler gereği kurulan sözleşmelerde karakteristik edim
borçlusunun işyeri, bulunmadığı takdirde yerleşim yeri hukuku,
• ticari veya mesleki faaliyetler gereği kurulan sözleşmelerde karakteristik edim
borçlusunun birden çok işyeri varsa söz konusu sözleşmeyle en sıkı ilişki içinde
bulunan işyeri hukuku olarak kabul edilir.
Sözleşme statüsüne girmeyen husus olarak ehliyete ne hüküm uygulanır?
MÖHUK m. 24’te sözleşme taraflarının sözleşme yapma ehliyetine uygulanacak hukukun tayinine ilişkin özel bir hükme yer verilmemiştir. Bu sebeple sözleşme taraflarının
ehliyetine ilişkin bir uyuşmazlıkta, MÖHUK m. 9’da yer alan ehliyete ilişkin genel hüküm
uygulanır.
MÖHUK m. 9, f. 1'de geçen “[h]ak ve fiil ehliyeti" nedir?
Hak ehliyeti, medeni haklardan yararlanma ehliyetidir. Kişi hak ehliyetine sahip olmadıkça hak ve borçlara sahip olma ehliyetinden yararlanamaz. Fiil ehliyeti ise, medeni hakları kullanma ehliyetini, bir diğer ifadeyle kişinin hukukî sonuç doğuran hukukî işlemlerde bulunma ehliyetini ifade eder.
Statüdeki idare merkezi ve fiilî idare merkezi nedir?
Statüdeki idare merkezi: Buradaki “statü” kavramı tüzel kişinin ana belgesini ifade eder. Dernekler bakımından dernek tüzüğü, vakıflar bakımından vakıf senedi, şirketler bakımından ana/ esas sözleşme gibi.
Fiilî idare merkezi: Tüzel kişinin veya kişi ya da mal topluluğunun işlerinin fiilen yönetildiği, yönetim ve denetim organlarının bulunduğu yeri ifade eder.
MÖHUK yabancı unsurlu sözleşmelerin şeklî geçerliği üzerine ne der?
MÖHUK m. 24’te yabancı unsurlu sözleşmelerin şeklî geçerliği konusunda da özel bir
hükme yer verilmemiştir. Bu sebeple, sözleşmelerin şeklî geçerliği hakkında da MÖHUK
m. 7’de yer alan hukuki işlemlerin şeklî geçerliğine ilişkin genel kural uygulanacaktır. MÖHUK m. 7 uyarınca hukuki işlemler, yapıldıkları ülke hukukunun veya o hukuki işlemin esası hakkında yetkili olan hukukun maddi hukuk hükümlerinin öngördüğü şekle uygun olarak yapılabilir.
Yabancı bir devlet hukukunun tayin edildiği durumlarda, bu uygulama Türk kamu düzenine aykırı bulunursa hangi eylem uygulanır?
Yabancı unsurlu sözleşmeye uygulanacak hukuk olarak yabancı bir devlet hukukunun
tayin edildiği durumlarda, bu hukukun uygulanması Türk kamu düzenine açıkça aykırılık
teşkil ediyorsa, bu durumda MÖHUK m. 5 uyarınca söz konusu hukuk uygulanmaz, gerekli görülen hâllerde Türk hukuku uygulanır. Yukarıda ifade edildiği üzere, uygulanacak hukuk olarak tayin edilen yabancı hukukun, uyuşmazlığa uygulanacak hükmünün Türk hukukundan farklı düzenleme getirmesi tek başına kamu düzeni müdahalesine sebebiyet vermez.
Türk hukukunda bulunan doğrudan uygulanan kurallar da uygulanacak yabancı hukukun uygulanmasını ne yönde etkilemektedir?
Yukarıda da ifade edildiği üzere, hâkimin hukukunda (Türk hukukunda) bulunan
doğrudan uygulanan kurallar da uygulanacak yabancı hukukun uygulanmasını sınırlandırmaktadır. MÖHUK’ta hâkimin hukukunda yer alan bu tür kuralların uygulanmasına ilişkin düzenleme 6. maddede hükme bağlanmıştır. Hâkimin hukukunda yer alan doğrudan uygulanan kurallar, uyuşmazlığın yabancı unsurlu olup olmadığından bağımsız şekilde uygulanırlar. Zira söz konusu kuralların amacı, devletin hukuki, ekonomik ve sosyal menfaatlerinin ya da toplumun menfaatlerinin korunmasını amaçlamaktadır. Dolayısıyla yabancı unsurlu sözleşmeden doğan uyuşmazlığı çözmek durumunda olan hâkim, kendi hukukunda söz konusu uyuşmazlığın konusu bakımından yer alan doğrudan uygulanan kuralı uygulamak durumundadır.