Ceza Hukukuna Giriş Dersi 2. Ünite Sorularla Öğrenelim
Suçun Yapısal Unsurları
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
SUÇUN MADDİ UNSURLARI nelerdir? Sadece sayınız.
SUÇUN MADDİ UNSURLARI
Suçun maddi unsurları, haksızlığı şekillendiren objektif nitelikli unsurlardır. Bu un- surlar; fiil, netice, nedensellik bağı, fail, mağdur, suçun konusu ve nitelikli hâllerden ibarettir.
Serbest Hareketli Suçlar'ı anlatınız.
Kanuni tarifinde hangi harekterle işlenebileceği hususunda herhangi bir özelleştirme ya- pılmayan suçlara “serbest hareketli suçlar” adı verilir. Örneğin, kasten öldürme suçunda (m. 81), ölüm neticesini meydana getirecek hareketin ne olduğu belirtilmemiştir. Dola- yısıyla, bu suç ölüm neticesini meydana getirmeye elverişli her türlü hareketle işlenebilir. Örneğin, bıçaklamak veya silahla ateş etmek gibi.
Nedensellik Bağı ve Objektif İsnadiyet'i detaylı olarak anlatınız.
Hiç kimse, kendi fiilinin sebebiyet vermediği bir neticeden dolayı sorumlu tutulamaz. Bir neticeden dolayı sorumlu tutulabilmenin temelini, fiil ile netice arasındaki sebep-sonuç ilişkisini ifade eden nedensellik bağı oluşturur. Sırf hareket suçlarında, suçun oluşması için fiilin icrası yeterli olduğundan, bu suçlarda nedensellik bağı problemi ortaya çıkmaz. Ne- densellik bağı neticeli suçlar bakımından aranan bir olgudur.
Neticeli suçlarda, tamamlanmış bir suçun kabulü, tipe uygun neticenin gerçekleşme- sine bağlıdır. Ancak bu suçlarda, sadece fiilin varlığının ve neticenin gerçekleştiğinin be- lirlenmesi yeterli değildir. Ayrıca fiil ile netice arasında neden-sonuç ilişkisi şeklindeki bağın kurulabilmesi gerekir. Şayet fiil ile netice arasında nedensellik bağı yoksa o netice faile yüklenemez. Bununla birlikte, fiil ile netice arasında nedensellik bağının kurulması, failin bu neticeden sorumlu tutulabilmesi için tek başına yeterli değildir. Ayrıca neticenin faile objektif olarak yüklenebilmesi gerekir (objektif isnadiyet). Objektif isnadiyet için ölçü, somut olayda ortaya çıkan neticenin doğrudan doğruya failin fiilinin eseri olarak görülebilmesidir. Örneğin A, B’ye öldürmek maksadıyla silahla ateş eder. B isabet alır, ancak ölmez ve yaralı şekilde hastaneye kaldırılır. Tedavi altına alınan B, hastenede çı- kan yangın sonucunda dumandan zehirlenerek hayatını kaybeder. Bu olayda, A’nın fiili, meydana gelen netice bakımından nedenseldir. Ancak, meydana gelen neticeyi faile isnat edebilmek mümkün değildir. Zira ölüm neticesi açısından her ne kadar nedensellik bağı var ise de ölüm doğrudan doğruya A’nın fiilinin eseri değildir. Zira B, hastanede çıkan yangın sonucunda ölmüştür. Dolayısıyla A bakımından kasten öldürme suçu teşebbüs aşamasında kalmıştır.
Bağlı Hareketli Suçlar'ı anlatınız.
Kanuni tanımında bir suçun hangi hareketlerle işlenebileceğinin bizzat gösterildiği hâllerde “bağlı hareketli suç”tan söz edilir. Bu suçlarda, serbest hareketli suçların aksine, suçu oluşturan hareketler somutlaştırılmıştır. Bu itibarla bağlı hareketli suçlar ancak ka- nunda gösterilen hareketlerle işlenebilir. Örneğin, yağma suçu bağlı hareketli bir suçtur (m. 148). Çünkü yağma suçunun kanuni tarifinde, cebir veya tehditle bir malın alınma- sından söz edilmektedir. Cebir veya tehdit dışındaki bir hareketle (örneğin hile ile) malın alınması hâlinde, yağma suçu oluşmaz.
Bir suçun temel şekli serbest hareketli suç olmakla birlikte nitelikli şekli bağlı hareketli suç olabilir. Örneğin, kasten öldürme suçunun yangın veya su baskını suretiyle işlenmesi bu suçun nitelikli hâlini oluşturur (m. 82, f. 1, c). Kasten öldürme suçunun temel şekli serbest hareketli suç iken yangın veya su baskını yoluyla ölüme sebebiyet vermek bağlı hareketli suçtur.
Tek Hareketli Suçlar'ı anlatınız.
Kanuni tarifine göre, oluşumu için tek hareketin icrasının yeterli görüldüğü suçlara “tek hareketli suç” denilir. Örneğin, kasten öldürme (m. 81) ve hırsızlık suçu (m. 141) tek ha- reketli suçtur. Kanuni tanımlarına göre bu suçların oluşması için, öldürme ve alma hareketlerinin gerçekleştirilmesi yeterlidir.
Fail'i detaylı olarak anlatınız.
Fail, suçun kanuni tarifindeki fiili gerçekleştiren kişidir. İradi olarak hareket edebilme ye- teneği sadece insana ait bir özellik olduğundan sadece gerçek kişiler suçların faili olabilir- ler. Hareket yetenekleri bulunmadığı için tüzel kişilerin bir suçun faili olabilmesi müm- kün değildir.
Bazı suçların kanuni tanımında, bu suçların ancak özel bir yükümlülük altında bulu- nan ve belli bir özelliğe sahip olan kişiler tarafından işlenebileceği kabul edilmektedir. Bu tür suçlara “özgü suçlar” adı verilir. Örneğin, görevi kötüye kullanma (m. 257) ve irtikâp (m. 250) suçlarının faili ancak bir kamu görevlisi olabilir.
Özgü suçları da kendi içerisinde “gerçek özgü suçlar” ve “görünüşte özgü suçlar” şek- linde ikiye ayırmak mümkündür. Sadece belirli özelliklere sahip kişiler tarafından işlene- bilen suçlara “gerçek özgü suçlar” denir. Örneğin, irtikâp ve görevi kötüye kullanma suç- ları sadece kamu görevlilerince işlenebilecek gerçek özgü suçlardandır. Temel şekli herkes tarafından işlenebilmekle beraber nitelikli şekli sadece belirli özelliklere sahip kişiler ta- rafından işlenebilen suçlara ise “görünüşte özgü suçlar” denir. Örneğin, resmî belgede sahtecilik suçunun (m. 204, f. 1) temel şekli herkes tarafından işlenebilir. Fakat bu suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesi suçun nitelikli hâlini oluşturmaktadır (m. 204, f. 2). Dolayısıyla resmi belgede sahtecilik suçu görünüşte özgü suçtur.
Çok Hareketli Suçlar'ı anlatınız.
Kanuni tarifine göre, suçun oluşumu için birden fazla hareketin icrası gerekli ise “çok ha- reketli suç” vardır. Bu tür suçların oluşması için, kanuni tanımda gösterilen hareketlerin tamamının gerçekleştirilmesi gerekir. Örneğin, yağma suçu (m. 148), cebir veya tehditle bir malın alınmasıyla oluşan bir suçtur (cebir veya tehdit + malın alınması). Yine özel belgede sahtecilik suçunun (m. 207) oluşumu için, failin hem sahte bir özel belge düzen- lemesi hem de bu belgeyi kullanması gerekir (sahte özel belge düzenleme + kullanma).
Suçun Konusu'nu detaylı olarak anlatınız.
Suçun maddi unsurlarından bir diğeri de konudur. Konusu bulunmayan bir suç olmaz. Suçun konusu, üzerinde fiilin icra edildiği eşya veya şahsın fiziki, maddi yapısıdır. Bazı suç tanımlarından, konuyu bir nesnenin oluşturduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Ör- neğin, hırsızlık suçunda taşınır bir mal; mala zarar verme suçunda taşınır veya taşınmaz mal. Bazı suçlarda konu ile mağdur iç içe olmakla birlikte aynı şeyler değildir. Örneğin, kasten yaralama suçunda mağdur yaralanan kişidir. Konu ise, bu kişinin vücududur.
Suç teşkil eden fiilin ihlal ettiği hukuki değer ile suçun konusunu karıştırmamak ge- rekir. Örneğin, kasten öldürme veya taksirle öldürme suçuyla ihlal edilen hukuki değer, kişinin yaşama hakkıdır. Suçun konusu ise belli bir kişinin (öldürülen kişinin) hayatıdır. Suç ile korunan hukuki değer, suçun işlenmesiyle ihlal edilmektedir. Buna karşılık, su- çun işlenmesiyle suçun konusuna zarar verilmekte veya suçun konusu tehlikeye maruz bırakılmaktadır.
Haksızlık teşkil eden fiilin işlenmesi ile suçun konusu ya zarara uğratılır ya da tehli- keye maruz bırakılır. İşte fiilin, suç konusu üzerinde meydana getirdiği etkiye göre suçlar;“zarar suçu” ve “tehlike suçu” şeklinde ikili bir ayrıma tabi tutulmaktadır.
Zarar suçlarında fiilin işlenmesi ile suçun konusu zarara uğratılmaktadır. Bu zarar, sadece ekonomik açıdan değer kaybı şeklinde değil suçun konusu bakımından gündeme gelen her türlü olumsuz sonuç şeklinde anlaşılmalıdır. Bu itibarla kasten öldürme veya taksirle öldürme ya da yaralama suçları da birer zarar suçudur.
Tehlike suçlarında ise icra edilen fiilin suç konusu üzerinde bir zarar meydana getirme tehlikesi söz konusudur. Tehlike suçları, kanun koyucunun bazı hukuki değerleri daha et- kin bir şekilde korumak amacıyla, bunları ihlal eden davranış dolayısıyla failin cezalandırı- labilmesi için herhangi bir zararın gerçekleşmesini aramadığı suçlardır. Tehlike suçları ken- di içinde “soyut tehlike suçları” ve “somut tehlike suçları” şeklinde ikiye ayrılmaktadır.
Soyut tehlike suçlarında suçun kanuni tanımında yer alan fiilin icra edilmesi yeterli olup suçun konusu üzerinde gerçekten bir tehlikenin meydana gelip gelmediğinin araş- tırılmasına ve tespite gerek yoktur. Örneğin, suç işlemeye alenen tahrik (m. 214), suçu ve suçluyu övme (m. 215) soyut tehlike suçlarındandır.
Somut tehlike suçlarında ise, suçun kanuni tarifinde belirlenen fiilin icra edilmesinin yanı sıra bu fiilin suç konusu bakımından somut bir tehlike meydana getirip getirmediği- nin, yani gerçekten bir tehlikeye sebebiyet verip vermediğinin hâkim tarafından araştırılıp tespit edilmesi gerekir. Ayrıca gerçekleşen somut tehlike ile failin icra ettiği fiil arasında nedensellik bağının bulunması gerekir. Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama (m. 216) ve genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması (m. 170) somut tehlike suçlarındandır.
İhmali Suçları detaylı olarak anlatınız.
Hukuk normları ya yasaklayıcı ya da emredici normlar şeklinde ortaya çıkar. Yasaklayıcı norm, belirli bir hareketin icrasını yasaklar. Ceza kanunlarındaki suçların çoğu, yasaklayı- cı normun ihlal edilmesi suretiyle işlenen suçlardır. Yasaklayıcı normun ihlali, ancak icrai bir hareketle gerçekleşebilir. Örneğin, bir kişiye silahla ateş etmek, tokat atmak, hakaret etmek gibi.
Emredici norm ise, belirli bir yönde davranma yükümlülüğünü yükler. Emredici nor- mun ihlali, normun yüklediği icrai davranışın ihmali, yani yapılmaması ile gerçekleşir. Örneğin, bir kamu görevlisinin görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme gös- termesi (m. 257, f. 2) veya kendini idare edemeyecek durumda olan kişilere karşı yardım etme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi gibi (m. 98). Bu bakımdan ihmal, icrai dav- ranışta bulunma yükümlülüğünün söz konusu olduğu hâllerde, bu yükümlülüğün yerine getirilmemesini ifade eder. Suç ile korunmak istenen hukuki değer, bu yükümlülüğün ye- rine getirilmemesi suretiyle ihlal edilmektedir.
Kişilere yüklenmiş olan icrai davranışta bulunma yükümlülüğünün soyut olarak ye- rine getirilmemesi, bir haksızlık teşkil eder. Bu yükümlülüklerden bir kısmının sadece yerine getirilmemesi, TCK’de suç olarak tanımlanmıştır. Bu tür suçlara “gerçek ihmali suç” adı verilir. Gerçek ihmali suçun oluşumu için herhangi bir neticenin gerçekleşmesi gerekli değildir. Örneğin, kendini idare edemeyecek durumda olan kişilere karşı yardım etme yükümlülüğünün sırf yerine getirilmemesi, TCK’nin 98. maddesindeki suçun olu- şumu için yeterlidir.
Kanunda serbest hareketli olarak tanımlanmış suçlar, icrai davranışla işlenebileceği gibi ihmali davranışla da işlenebilirler. Örneğin, kasten öldürme suçu, bir kişiye ateş et- mek suretiyle yani icrai bir hareketle işlenebileceği gibi bakmakla yükümlü olduğu bebe- ğini aç bırakarak, onun ölümüne sebebiyet veren anne örneğinde olduğu gibi ihmali bir davranışla da işlenebilir. İşte icrai davranışla işlenen suçların ihmali davranışla da işlene- bildiği durumlarda “görünüşte ihmali suç” tan söz edilir.
Görünüşte ihmali suçun oluşumu için, failin neticenin meydana gelmesini önleme hususunda bir yükümlülüğünün bulunması gerekir. Neticeyi önleme hususunda soyut ahlaki bir yükümlülüğün varlığı yeterli değildir. Bu hususta hukuki bir yükümlülüğün bu- lunması gerekir. Görünüşte ihmali suçlarda kimlerin neticeyi önleme yükümlülüğü altın- da olduğu, “koruma yükümlülüğü” veya “gözetim yükümlülüğü” kavramları kullanılmak suretiyle açıklanmaktadır.
Koruma yükümlülüğünün kaynağı öncelikle kanundur. Örneğin, Medeni Kanun’un düzenlediği velayet ilişkisi, velayet altında bulunan kişilerin davranışları açısından bir koruma veya gözetim yükümlülüğü oluşturur. Koruma yükümlülüğü, sözleşmeden de kaynaklanabilir. Bir çocuğun bakımını üstlenen çocuk bakıcısının durumu, sözleşme- den kaynaklanan koruma yükümlülüğüne örnek oluşturmaktadır. Koruma yükümlüğü, öngelen tehlikeli davranıştan kaynaklanabilir. Örneğin, bir trafik kazası sonucunda bir başkasının yaralanmasına neden olan kimse, yaralanan kişiye karşı yardım yükümlülü- ğü altındadır.
TCK’de kasten öldürme (m. 83) ve kasten yaralama suçlarının (m. 88) ihmali davra- nışla işlenebileceği belirtilmiş, bu kapsamda kişinin bu suçları işlemekten dolayı sorumlu tutulabilmesi için ihmali davranışın icrai davranışa eşdeğer olması aranmıştır. Bu eş de- ğerliliğin kanundan, sözleşmeden veya öngelen tehlikeli davranıştan kaynaklanan belli bir yönde hareket etme yükümlülüğünün ihlali hâlinde bulunduğu kabul edilmiştir. Örneğin, hız kurallarına riayet etmediği için duramayarak yaya geçidinden geçmekte olan kişiye çarpan ve yaralanmasına neden olan sürücü bakımından, yaralıya yardım yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülük, sürücünün trafik kurallarını ihlal ederek sebebiyet verdiği kaza- dan (öngelen hareket) kaynaklanmaktadır. Eğer sürücü, yaralıya yardım etmek yerine olay yerinden kaçar ve mağdur buna bağlı olarak zamanında müdahale edilememesi nedeniyle ölürse, ihmali davranışla işlenen kasten öldürme suçundan sorumlu tutulur (m. 83).
Ayrıca, görünüşte ihmali suçlarda failin sorumlu tutulabilmesi için, meydana gelen neticenin ona objektif olarak yüklenebilmesi gerekir. Yukarıdaki örnekte, sürücünün has- taneye kaldırdığı mağdur, hastanede hekimin yanlış veya geç tıbbi müdahalesi nedeniyle ölür ise meydana gelen ölüm neticesinin faile yüklenebilmesi mümkün değildir.
Belli bir yönde icrai davranışta bulunma hukuki yükümlülüğüne rağmen, bu yüküm- lülüğün yerine getirilmemesi, ihmali suçun haksızlık içeriğini oluşturur. Ancak bu haksız- lık dolayısıyla kişinin kusurlu sayılabilmesi için belli bir yönde icrai davranışta bulunma yükümlülüğünün gereklerine uygun hareket etme imkân ve iktidarına sahip olmasına rağmen, yükümlülüğün gereğini yerine getirmeyi ihmal etmiş olması gerekir.
Kast ve Taksir'i genel olarak açıklayınız.
Kast, TCK’nin 21. maddesinin birinci fıkrasında “suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Taksir ise, TCK’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında tanımlanmıştır: “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir”.
Suçun oluşumu kastın varlığına bağlıdır (m. 21, f. 1). Bu nedenle suçlar kural olarak kasten, istisnai hallerde ise taksirle işlenebilir. Taksirle işlenen bir fiilin cezalandıralacağı kanunda açıkça belirtilmedikçe bundan dolayı failin sorumlu tutulması mümkün değildir (m. 22, f. 1).
Suçun Nitelikli Unsurları nelerdir?
Ceza kanununun özel hükümler kısmında düzenlenen suç tipleri incelendiğinde, suçların önce temel şeklinin tanımlandığı görülür. Tipik haksızlığın oluşması için aranan temel unsurları taşıyan suç tipi, o suçun temel şeklini oluşturur. Örneğin, kasten öldürme suçu- nun (m. 81) temel şekli “bir insanın kasten öldürülmesi ile” gerçekleşir. Suçun temel şek- line ilave edilen ve suçun temel şekline nazaran cezanın artırılmasını veya indirilmesini gerektiren unsurlara, “suçun nitelikli unsurları” adı verilir.
Suçu nitelikli hâle getiren unsurları, niteliklerinden hareketle farklı bir sınıflandırma- ya tâbi tutmak mümkündür.
Fiilin işleniş tarzı itibarıyla nitelikli unsurlar: Örneğin, kasten öldürme suçunun canavarca hisle veya eziyet çektirerek işlenmesi (m. 82, f. 1, b).
Fiilin işlendiği yer veya zaman itibarıyla nitelikli unsurlar: Örneğin, hırsızlık suçu- nun gece vakti işlenmesi (m. 143).
Failin vasfı itibarıyla nitelikli unsurlar: Bazı suçlarda, suçun temel şekli herkes tarafın- dan işlenebilirken nitelikli şekli ancak belli özel faillik vasfını taşıyan kişi tarafından işlene- bilir. Örneğin, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi halin- de, fail suçun temel şekline nazaran daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaktadır (m. 204, f. 2).
Mağdurun vasfı itibarıyla nitelikli unsurlar: Örneğin, kasten öldürme suçunun kamu görevlisine karşı işlenmesi (m. 82, f. 1, g).
Fail ile mağdur arasındaki ilişki itibarıyla nitelikli unsurlar: Örneğin, kasten öldür- me suçunun eş veya kardeşe karşı işlenmesi (m. 82, f. 1, d).
Suçun konusu itibarıyla nitelikli unsurlar: Örneğin, hırsızlık suçunun kime ait olur- sa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına tahsis edilen eşya hakkında işlenmesi (m.142, f. 1, a). Buna karşılık, hır- sızlık suçunun paydaş veya el birliği ile malik olunan mal üzerinde işlenmesi hâlinde faile daha az ceza verilecektir (m. 144, f. 1, a).
Fiilin işlenişiyle güdülen amaç veya saik itibarıyla nitelikli unsurlar: Örneğin, kas- ten öldürme suçunun bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak amacıyla işlenmesi (m. 82, f. 1, h), kan gütme saikiyle işlenmesi (m. 82, f. 1, j), töre saikiyle işlenmesi (m. 82, f. 1, k).
Mağdur'u detaylı olarak açıklayınız.
Her suçun bir faili olduğu gibi bir de mağduru vardır. Mağduru olmayan bir suç yoktur. Suçun mağduru, suçun konusunun ait olduğu kişidir. Örneğin, öldürme veya yaralama suçlarında suçun mağduru, saldırıya uğrayan kişidir. Bazı suçlarda ise toplumu oluşturan herkes mağdurdur. Örneğin, rüşvet (m. 252) ve kamu görevinin terki veya yapılmaması (m.260) suçlarında olduğu gibi.
Mağdur, aynı zamanda suçun işlenmesiyle zarar gören kişidir. Fakat suçtan zarar gören kişi, her zaman bu suçun işlenmesiyle mağdur edilen kişi değildir. Örneğin, bir kurumun parasını veya başka bir malvarlığı değerini korumakla yükümlü bir görevliye cebir veya tehdit uygulanarak yağma suçu işlenmiş olabilir. Bu durumda, suçun mağduru kendisine cebir veya tehdit uygulanan görevli, suçtan zarar gören ise mal varlığında azalma meydana gelen kurumdur.
Ayrıca fail gibi mağdur da ancak gerçek kişi olabilir. Tüzel kişiler ise, suçtan zarar gören olabilir.
Kast'ı detaylı olarak açıklayınız.
Kast, TCK’nin 21. maddesinin birinci fıkrasında, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre fail, fiili işlerken suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmekte olduğunu biliyorsa kasten hareket etmiştir. Suçun kanuni tarifinde yer alan bütün maddi unsurlar kastın kapsamına dâhildir. Örneğin, aldığı eşyanın başkasına ait olduğunu bilmeyen kimse, hırsızlık suçu bakımın- dan kasten hareket etmiş olmaz. Çünkü hırsızlık suçunda failin suçun konusunu oluştu- ran malın bir başkasına ait olduğu bilinci ile hareket etmesi gerekir.
Suçun nitelikli unsurları da kast kapsamına dâhildir. Dolayısıyla suçun nitelikli şeklinin oluştuğundan bahsedilebilmesi için somut olayda failin nitelikli unsurların gerçekleştiği bi- linci ile hareket etmesi gerekir. Örneğin, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret edilmesi hakaret suçunun nitelikli hâlini oluşturmaktadır. Şayet fail, somut olayda hakaret ettiği kişinin kamu görevlisi olduğunu bilmiyor ise suçun bu nitelikli şeklinin oluştuğun- dan söz edilemez ve fail sadece hakaret suçunun temel şeklinden dolayı sorumlu tutulur.
Somut olayda bir hukuka uygunluk nedeni mevcut ise fail bu hukuka uygunluk nede- ninin maddi şartlarının gerçekleştiğinin bilinciyle hareket etmelidir. Hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarının mevcudiyeti, kast kapsamında değerlendirilmesi gereken bir husustur. İşlediği fiil açısından bir hukuka uygunluk sebebinin maddi şartları gerçek- leşmediği hâlde, bu şartların gerçekleştiği zannıyla hareket eden kişinin kasten hareket ettiği söylenemez.
Suçun kanuni tarifinde yer almakla birlikte, fiilin haksızlık içeriğinin belirlenmesinde etkili olmayan hususlar kast kapsamına girmezler. Örneğin, objektif cezalandırılabilme şartına yer verilen suçlarda bu şartın gerçekleştiğinin bilinip bilinmemesi önemli değildir. Benzer şekilde, şahsi cezasızlık sebebi veya cezayı kaldıran şahsi sebeplerin fail tarafından bilinmesi gerekmez. Örneğin, hırsızlık suçunun üstsoy veya altsoydan birine karşı işlen- miş olması durumunda fail bakımından bir şahsi cezasızlık sebebi öngörülmüştür (m. 167, f. 1, b). Çaldığı malın babasına ait olduğunu bilmeyen fail hakkında, işlediği hırsızlık suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz.
SUÇUN MANEVİ UNSURU'nu genel hatlarıyla açıklayınız.
Haksızlığın diğer unsuru, manevi unsurdur. Manevi unsur, işlenen fiil ile kişi arasındaki manevi bağı ifade eder. Bu bağ kurulmadan suçun oluştuğundan söz edilemez.
Belirtmek gerekir ki, manevi unsur ile kusurluluk birbirinden farklı kavramlardır. Ku- surluluk, haksızlığın unsurlarının oluştuğunun tespitinden sonraki safhada işlediği fiil ile bağlantılı olarak fail hakkında bulunulan bir değer yargısıdır (kusur yargısı). Kusurluluk suçun bir unsuru değildir. Örneğin, kusur yeteneğine sahip olmayan bir akıl hastasının bir başkasını öldürmesinde veya yaralamasında ortada haksızlık oluşturan dolayısıyla suç teşkil eden bir fiil vardır. Fakat kusur yeteneğinin bulunmaması nedeniyle fail hakkında cezaya hükmedilmez (kusursuz ceza olmaz/kusur prensibi). Buna karşılık, manevi unsur gerçekleşmediği takdirde, suçun varlığından söz edilemez. Bu itibarla TCK’ye hâkim olan suç teorisinde, suçun manevi unsuru ile kusurluluk, birbiriyle bağlantılı; fakat içerik ve fonksiyonları bakımından birbirinden farklı kavramlardır. Kusur yargısının temelinde, fail tarafından kasten veya taksirle işlenen ve haksızlık teşkil eden bir fiil bulunmaktadır.
Suçun manevi unsuru denildiği zaman, fiilin kasten veya taksirle işlenmiş olması an- laşılır. Kast ve taksir haksızlık teşkil eden fiilin işleniş şeklidir.
Seçimlik Hareketli Suçlar nasıldır?
Kanuni tanımında birbirinin alternatifi olarak gösterilen hareketlerden herhangi biri ile işlenebilen suçlara “seçimlik hareketli suç” adı verilir. Kanuni tanımda gösterilen seçimlik hareketlerden birinin icrasıyla suç oluşur; seçimlik hareketlerin hepsinin gerçekleştirilmesi gerekmez. Buna karşılık, seçimlik hareketlerden birkaçının ya da hepsinin icrası, gerçekleşti- rilen hareket sayısınca suç işlendiği anlamına gelmez. Böyle bir durumda, ortada tek bir suç vardır. Seçimlik hareketli suça örnek olarak mala zarar verme suçu gösterilebilir (m. 151, f. 1). Bu suç kanunda şu şekilde tarif edilmiştir: “Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılmaz hale getiren veyakirleten kişi... cezalandırılır”. Bu hareketlerden birinin icrası, suçun oluşması için yeterlidir.
SUÇUN MADDİ UNSURLARI'ndan fiili anlatınız.
Fiil, yönlendirici iradenin ürünü olan, belli bir amaca yönelen ve dış dünyada tezahür eden insan davranışıdır. Fiil, her suçta bulunması gereken zorunlu bir unsurdur. Fiil ol- maksızın suç olmaz. İnsan davranışına fiil niteliğini kazandıran, bunun bir irade ürünü olması ve belli bir amaca yönelik olarak gerçekleştirilmesidir.
Fiil niteliğini taşıyan insan davranışının bir özelliği, bunun irade ürünü olmasıdır. An- cak bu irade, kusurluluk ve dolayısıyla sorumluluk için aranan irade ile aynı değildir. Bu itibarla cebir veya tehdide maruz kalan kişinin davranışı da fiil olarak nitelendirilir. Bura- da, zorlanmış da olsa kişiye yüklenebilen bir irade vardır.
İradenin mutlak şekilde devre dışı kaldığı durumlarda fiilden söz edilemez. Ör- neğin, refleks hareketler fiil niteliği taşımaz. Refleks, iradi etkileşim olmaksızın vücudun gösterdiği reaksiyondur. Yine, sara hastası olan kişinin nöbet halinde iken gerçekleştirdiği davranışlar iradilik unsurundan yoksun olduğu için fiil değildir.
Fiilden söz edilebilmesi için, davranışı gerçekleştiren kişinin kusur yeteneğine sa- hip olması gerekmez. Bu nedenle, kusur yeteneğine sahip olmayan yaş küçükleri ve akıl hastalarının davranışları da fiil özelliği taşır.
Fiil, mutlaka dış dünyada görünümü olan bir insan davranışıdır. Bu nedenle, salt dü- şünce cezalandırılmaz. Bununla birlikte, düşüncenin sözle ya da herhangi bir şekilde dış dünyada ifade edilmesi fiildir. Bu itibarla insanların suç işlemeye alenen tahrik edilmesi, toplum kesimlerinin birbirlerine karşı kin ve düşmanlığa alenen tahrik edilmesi, kişilerin şeref ve haysiyetine saldırı oluşturan sözler söylenmesi halinde ceza hukuku anlamında bir fiil mevcuttur.
Fiil niteliğini taşıyan insan davranışının diğer bir özelliği de belirli bir amaca yö- nelik olmasıdır. Fiil, belirli bir amaca yönelen iradi insan davranışını ifade eder. Gerek kasten gerek taksirle işlenen suçlarda failin davranışı daima bir amaca yöneliktir. Kasten işlenen suçlarda; failin iradesi ve amacı suç teşkil eden bir haksızlığı gerçekleştirmektir. Örneğin, hasmına öldürmek amacıyla silahla ateş eden kişi, hukukun yasakladığı bir hu- susu gerçekleştirme iradesi ve amacıyla hereket etmektedir (kasten öldürme).
Taksirle işlenen suçlarda ise fail kural olarak hukuken önem taşımayan bir amaca yönelik olarak fiilini icra etmektedir. Ancak fail bu fiilin icrasıyla bağlantılı olarak dik- kat ve özen yükümlülüğü altındadır. Fail, hukuku ihlal gayesi gütmeyen fiilin icrasıyla bağlantılı olarak kendisine yüklenen dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması, hukuken önem taşıyan bir başka neticenin gerçekleşmesine neden olmaktadır. Örneğin, dolu bir silahı temizlerken karşısındakinin ölümüne sebebiyet veren kişi, amaca yönelik bir hareketle (silahı temizleme), amaca uymayan bir neticeye (başkasının ölümü) sebe- biyet vermektedir. Burada failin amacı silahın temizlenmesidir. Bu amaca yönelik olarak gerçekleştirilen hareket, kişinin dikkat ve özen yükümüne aykırı hareket etmesi nedeniyle olması gerektiği gibi sonlandırılamamakta, hukuken önem arz eden başka bir neticenin ortaya çıkmasına sebebiyet vermektedir (taksirli hareket).
Kesintisiz Suç nedir? Detaylı olarak anlatınız.
Fiilin icrasının süreklilik arz ettiği suçlara “kesintisiz suç” adı verilir. Örneğin, kişiyi hür- riyetinden yoksun kılma kesintisiz bir suçtur (m. 109). Mağdurun özgür olarak hare- ket etmesi engellendiği sürece fiilin icrası devam eder. Bu örnekte, mağdurun hareket hürriyetinin kısıtlandığı anda suç tamamlanır, mağdurun hareket serbestîsini yeniden kazandığı anda ise sonlanır. Dolayısıyla kesintisiz suçlarda suçun tamamlanması ve son- lanması ayrımı yapılır. Söz konusu ayrım, teşebbüs, zamanaşımı, yer bakımından yetkili mahkemenin tespiti gibi konularda önem taşır. Örneğin, dava zamanaşımı, suçun ta- mamlandığı andan itibaren değil, sonlandığı andan itibaren işlemeye başlar. Kesintisiz suç tamamlanıncaya kadar suça teşebbüse ilişkin hükümler uygulanabilir. Buna karşılık, suç tamamlanmış olmakla birlikte, fiilin icrası devam ederken failin elinde olmayan ne- denlerle sona ermesi hâlinde, artık teşebbüse ilişkin hükümler uygulanmaz. Bu durumda suç tamamlanmıştır. Ayrıca, fiilin icrası devam ettiği sürece, yani suç sonlanıncaya kadar kesintisiz suça iştirak mümkündür.
Belirtmek gerekir ki, kesintisiz suçlarda süreklilik arz eden netice değil fiilin icrasıdır. Bu nedenle, örneğin kasten yaralama suçunun işlenmesi sonucunda mağdurun yüzünde sabit bir iz kalması yahut mağdurun görme ya da işitme kabiliyetini kaybetmesi, bu suçun kesintisiz suç olduğu anlamına gelmez. Kasten yaralama suçu, ani suçtur.
Bir suç esas itibarıyla ani suç olmakla birlikte bazı durumlarda kesintisiz suç şeklinde de işlenebilir. Örneğin, hırsızlık suçu ani bir suçtur. Ancak petrol boru hattına yapılan bağlantı ile süreklilik arz edecek şekilde petrol çekilerek işlenen hırsızlık, kesintisiz suç niteliği taşır (m. 142, f. 3).
Olası Kast'ı detaylı olarak açıklayınız.
Olası Kast: TCK’nin 21. maddesinin ikinci fıkrasında, olası kast şu şekilde tanım- lanmıştır: “Kişinin suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâlinde, olası kastı vardır.”
Doğrudan kasttan farklı olarak, olası kast hâlinde suçun maddi unsurlarının gerçek- leşmesi, fail tarafından muhakkak değil muhtemel (olası) addedilir. Olası kastta, tipik ne- ticenin gerçekleşmesi olayın seyrine bırakılmakta; neticenin gerçekleşmemesi için özel bir çaba sarf edilmemekte; “olursa olsun” düşüncesi ile hareket edilmektedir. Örneğin, otomobilin içinde bulunan kişiye silahla ateş edilirken hemen yanında oturmakta olan ki- şinin yaralanması ya da ölmesi de ihtimal dâhilindedir. Kurşunlardan birinin bu kişiye de isabet etmesi hâlinde, ortaya çıkan ölüm ya da yaralama neticesi bakımından failin olası kastla hareket ettiği kabul edilir.
Olası kast hâlinde failin, işlediği suçun maddi unsurları hakkındaki bilgisi, doğrudan kasttaki kadar kesin değildir. Olası kastın haksızlık içeriği doğrudan kasta nazaran daha azdır. Bu yüzden TCK, bir suçun olası kast hâlinde işlenmesi durumunda, faile verilecek cezada indirim öngörmüştür (m. 21, f. 2).
Netice'yi detaylı olarak açıklayınız.
Netice, fiilin dış dünyada meydana getirdiği değişikliktir. Ancak, fiilin dış dünyada mey- dana getirdiği her değişiklik değil sadece suçun kanuni tanımında gösterilen değişiklik ceza hukuku bakımından önem taşır. Kanuni tanımında neticeye unsur olarak yer veren suçlara “neticeli suçlar” adı verilir. Neticeli suçlar, ancak kanuni tanımda yer alan netice- nin gerçekleşmesi ile tamamlanır. Örneğin, kasten öldürme (m. 81), kasten yaralama (m. 86) neticeli suçlardandır.
Buna karşılık, kanuni tanımında neticeye unsur olarak yer verilmeyen suçlara “sırf hareket suçları” adı verilir. Sırf hareket suçları, fiilin icrası ile tamamlanır. Örneğin, ha- karet suçunda (m. 125) hakaret teşkil eden söz ve davranışların gerçekleştirilmesiyle suç tamamlanır.
Kastın Türlerini detaylı olarak açıklayınız.
Kastın Türleri
Kast, failin işlediği suçun maddi unsurları hakkındaki bilginin derecesine göre; doğrudan kast ve olası (muhtemel, gayrimuayyen) kast şeklinde ikiye ayrılmaktadır.
Doğrudan Kast: Suçun kanuni tarifindeki maddi unsurların bilerek gerçekleştirildiği hallerde doğrudan kast vardır (m. 21, f. 1). Fail, işlediği suçun maddi unsurlarını tümüyle düşünmüş, öngörmüş ve dolayısıyla bütün bunlar hakkında bilgiye sahip olmuş ise doğ- rudan kast vardır. Bunun dışında, icra edilen fiilin olağan hayat tecrübelerine göre mu- hakkak surette sebebiyet vereceği neticeler bakımından da failin doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilir. Örneğin, bir siyasi şahsiyeti öldürmek amacıyla bu kişinin bindiği uçağa bomba yerleştirilmesi hâlinde, bu bombanın patlaması sonucunda uçakta bulunan diğer kişilerin de ölmesi olağan hayat tecrübelerine göre muhakkak addedilir. Benzer şekilde, pencere camının arkasında bulunan kişiyi yaralamak amacıyla atılan taşın pencere camını da kıracağı muhakkaktır. Bu yüzden pencere camının kırılması halinde, mala zarar verme suçu bakımından failin doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilir.
Kasten işlenebilen suçlar, hem doğrudan kastla hem de olası kastla işlenebilir. Ancak, bir suçun kanuni tanımında “bilerek”, “bildiği hâlde”, “bilmesine rağmen” gibi ifadelere yer verilmiş ise bu suç ancak doğrudan kastla işlenebilir. Örneğin, iftira suçu (m. 267) ancak doğrudan kastla işlenebilir. Zira fail işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma veya kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kim- seye hukuka aykırı bir fiil isnat etmektedir.
Olası Kast: TCK’nin 21. maddesinin ikinci fıkrasında, olası kast şu şekilde tanım- lanmıştır: “Kişinin suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâlinde, olası kastı vardır.”
Doğrudan kasttan farklı olarak, olası kast hâlinde suçun maddi unsurlarının gerçek- leşmesi, fail tarafından muhakkak değil muhtemel (olası) addedilir. Olası kastta, tipik ne- ticenin gerçekleşmesi olayın seyrine bırakılmakta; neticenin gerçekleşmemesi için özel bir çaba sarf edilmemekte; “olursa olsun” düşüncesi ile hareket edilmektedir. Örneğin, otomobilin içinde bulunan kişiye silahla ateş edilirken hemen yanında oturmakta olan ki- şinin yaralanması ya da ölmesi de ihtimal dâhilindedir. Kurşunlardan birinin bu kişiye de isabet etmesi hâlinde, ortaya çıkan ölüm ya da yaralama neticesi bakımından failin olası kastla hareket ettiği kabul edilir.
Olası kast hâlinde failin, işlediği suçun maddi unsurları hakkındaki bilgisi, doğrudan kasttaki kadar kesin değildir. Olası kastın haksızlık içeriği doğrudan kasta nazaran daha azdır. Bu yüzden TCK, bir suçun olası kast hâlinde işlenmesi durumunda, faile verilecek cezada indirim öngörmüştür (m. 21, f. 2).
Doğrudan Kast'ı detaylı olarak açıklayınız.
Doğrudan Kast: Suçun kanuni tarifindeki maddi unsurların bilerek gerçekleştirildiği hallerde doğrudan kast vardır (m. 21, f. 1). Fail, işlediği suçun maddi unsurlarını tümüyle düşünmüş, öngörmüş ve dolayısıyla bütün bunlar hakkında bilgiye sahip olmuş ise doğ- rudan kast vardır. Bunun dışında, icra edilen fiilin olağan hayat tecrübelerine göre mu- hakkak surette sebebiyet vereceği neticeler bakımından da failin doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilir. Örneğin, bir siyasi şahsiyeti öldürmek amacıyla bu kişinin bindiği uçağa bomba yerleştirilmesi hâlinde, bu bombanın patlaması sonucunda uçakta bulunan diğer kişilerin de ölmesi olağan hayat tecrübelerine göre muhakkak addedilir. Benzer şekilde, pencere camının arkasında bulunan kişiyi yaralamak amacıyla atılan taşın pencere camını da kıracağı muhakkaktır. Bu yüzden pencere camının kırılması halinde, mala zarar verme suçu bakımından failin doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilir.
Kasten işlenebilen suçlar, hem doğrudan kastla hem de olası kastla işlenebilir. Ancak, bir suçun kanuni tanımında “bilerek”, “bildiği hâlde”, “bilmesine rağmen” gibi ifadelere yer verilmiş ise bu suç ancak doğrudan kastla işlenebilir. Örneğin, iftira suçu (m. 267) ancak doğrudan kastla işlenebilir. Zira fail işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma veya kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kim- seye hukuka aykırı bir fiil isnat etmektedir.