aofsoru.com

Yargı Örgütü Ve Tebligat Hukuku Dersi 1. Ünite Özet

Yargı Örgütü Hukukunun Temel Kavramları Ve Anayasa Yargısı

Giriş

Yargı örgütü hukuku, Anayasa tarafından aynı zamanda bir yetki olarak nitelendirilmiş bulunan yargı fonksiyonunu konu edinen, bu fonksiyonu yerine getirmeyi üstlenmiş olan mahkemelerin, kuruluş ve görevlerini, çalışmasına ilişkin dış koşulları, yargılama sürecinin işleyişine doğrudan veya dolaylı olarak katılan görevlilerin statülerini, görev ve yetkilerini belirleyen hukuk kuralları bütünüdür. Bu hukuk alanına ilişkin temel düzenlemeler, Anayasa’da (m. 2, 9, 37, 40, 138-160) yer almaktadır.

Yargı ayrılığı sistemini benimsemiş bulunan ülkemizde, kararları aynı yüksek mahkemede temyiz edilen mahkemelerin oluşturduğu birçok yargı kolu öngörülmüştür. Anayasa’nın 146-160. maddelerinde düzenlenen yüksek mahkemelerden hareketle, anayasa yargısı, adlî yargı, idarî yargı ve uyuşmazlık yargısı olmak üzere dört temel yargı kolunun varlığından söz edilebilir. Ayrıca, Anayasa’da yüksek mahkemeler arasında sayılmamakla birlikte, öğretide yargı fonksiyonunu yerine getirdiği kabul edilen Yüksek Seçim Kurulu ile Sayıştay da dikkate alındığında iki yargı kolundan daha söz etmek mümkündür. Bunlardan ilki, seçimlere ilişkin şikâyetleri ve itirazları karara bağlamakla görevli ilçe ve il seçim kurulları ile bu kurulların kararlarını kesin olarak incelemekle görevli Yüksek Seçim Kurulunun oluşturduğu seçim yargısıdır. Diğeri ise, sorumluların hesap ve işlemlerinden kamu zararına yol açan hususları kesin hükme bağlamakla görevli bulunan Sayıştay’ın oluşturduğu hesap yargısıdır. Son olarak belirtelim ki, Anayasa’da değişiklik yapan 6771 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih (16.04.2017) itibarıyla Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve askerî mahkemeler kaldırılmıştır. Anayasa’da açıkça disiplin mahkemeleri dışında askeri mahkemelerin kurulamayacağı öngörülmüş; ancak savaş halinde, asker kişilerin görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevli askerî mahkemeler kurulabileceği kabul edilmiştir. Bu çerçevede, 2017 yılı itibariyle askeri idari yargı Türk Yargı Örgütü sisteminden çıkarılmıştır. Gerek genel askeri ceza yargısının gerek askerî disiplin ceza yargısının ise sadece savaş zamanı işlerlik kazanacağı kabul edilmiştir.

Yargı Fonksiyonu Kavramı

Geleneksel olarak devlette belli başlı üç fonksiyon vardır. Yasama fonksiyonu, yürütme fonksiyonu ve yargı fonksiyonu.

Çağdaş bir demokraside devletin bu üç fonksiyonu ayrı organlarda toplanmıştır. Bunun nedeni, söz konusu organların birbirini denetlemesinin ve dengelemesinin sağlanması ve kişi hak ve hürriyetlerinin güvenceye kavuşturulmasıdır. Anayasamız da, kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsemiştir. Bu ilke uyarınca, yasama fonksiyonu, Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisince (Anayasa m.7); yürütme fonksiyonu, Cumhurbaşkanınca (Anayasa m.8); yargı fonksiyonu da, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce (Anayasa m. 9) yerine getirilir.

Yargı fonksiyonu, biri şeklî (organik), diğeri maddî olmak üzere iki ölçütten hareketle tanımlanabilir. Şeklî (organik) anlamdaki tanımlamanın ölçütü, faaliyette bulunan makamdır. Bu ölçüt esas alındığında, yargı fonksiyonu, yargı organlarının fonksiyonu olup, yargı organlarının her türlü faaliyetini ifade eder. Anayasa’nın “Yargı yetkisi” kenar başlıklı 9. maddesi de yargı fonksiyonunu organik içerikle tanımlamıştır. Buna göre, “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.” Maddî anlamdaki tanımlamanın ölçütü ise, devletin fonksiyonlarının ifasında başvurulan işlemlerin içeriği, maddî niteliğidir. Bu ölçüte göre, yargı fonksiyonu, hukukî uyuşmazlıkları ve hukuka aykırılık iddialarını kesin olarak çözümleyen ve karara bağlayan bir devlet fonksiyonudur. Bu anlamda, yargı fonksiyonu üç aşamadan geçerek gerçekleşir: 1. Yargı fonksiyonunun yerine getirilebilmesi için, her şeyden önce ortada hukuk düzeninin ihlâl edildiği yolunda bir iddia bulunmalıdır. 2. Bu iddia üzerine, bunun gerçek olup olmadığı araştırılıp tespit edilir. 3. Hukuk düzenin gerçekten ihlâl edildiğinin tespit edilmesinden sonra da, bunun giderilmesi ve bozulan hukuk düzeninin yeniden kurulması için bir müeyyide (yaptırım) uygulanır.

Maddî ölçüt yargı fonksiyonunu tanımlamak için gerekli, ama bu fonksiyonu diğer devlet fonksiyonlarından ayırmak için her zaman yeterli değildir. Zira, yasama ve yürütme organları da bazen maddî açıdan yargı fonksiyonuna benzer nitelikte işlemler yapabilmektedir. Yasama, yargı ya da yürütmenin uyuşmazlık çözme faaliyetleri arasındaki esas farkın işlemin yapılış şeklinde, yani “biçimsel ölçüt”te kendisini gösterdiği söylenebilir.

Sonuç olarak, şeklî (organik) ve maddî ölçüte getirilen eleştiriler dikkate alındığında, yargı fonksiyonu, bu iki ölçüte biçimsel ölçüt de eklenmek suretiyle şu şekilde tanımlanmalıdır: Yargı fonksiyonu, bağımsız ve tarafsız mahkemelerin yargısal usuller uygulayarak hukukî uyuşmazlıkları ve hukuka aykırılık iddialarını kesin olarak çözme ve karara bağlama fonksiyonudur.

Yargı Fonksiyonunun Devletin Diğer Fonksiyonları İle İlişkisi

Yargı fonksiyonu, yasama ve yürütme işlevlerinden, tümüyle ayrı ve özel bir konumdadır. Devletin hukuk devleti olabilmesi ve hukukun üstünlüğü ilkesinin gerçekleştirilebilmesi için, yargı fonksiyonu, yasama ve yürütme fonksiyonlarının bütünüyle dışında kalmak zorundadır. Anayasamızda da yargının, yasama ve yürütme organı karşısındaki bağımsızlığını sağlamak amacıyla çeşitli tedbirler öngörülmüştür. Bu tedbirlere ilişkin düzenlemeleri, genel olarak, mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi ve hâkimlik teminatı başlıkları altında toplamak mümkündür.

  • Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi: Anayasamıza göre, yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler. Hâkimlerin yürütme ve yasama organları karşısında bağımsızlığını koruyabilmek ve onların hiçbir baskı ve etki altında kalmadan, hukuka ve vicdanlarına göre karar vermelerini sağlayabilmek amacıyla, anayasal boyutta çeşitli ilkeler öngörülmüştür. Bu çerçevede, hiçbir organ, makam, mercii veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Mahkeme ve hâkimlere emir ve talimat verilemeyeceği, genelge gönderilemeyeceği, tavsiye ve teklinde bulunulamayacağına ilişkin bu kural, maddî anlamda yargı yetkisinin kullanılması ile sınırlıdır. Mahkemelerin, doğrudan doğruya hukukî uyuşmazlıkları çözme faaliyetleri dışındaki personelin yönetimi ve yazı işlerinin yürütülmesi gibi idarî işlem ve faaliyetlerinde, bu yasaklar ya da sınırlamalar geçerli değildir. Zira hâkimler ve savcılar idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlıdırlar. Bu çerçevede, Adalet Bakanı, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin görevler hariç olmak üzere hâkim ve savcılar üzerinde gözetim hakkını haizdir. Hâkimlerin bağımsız karar verebilmeleri için yasama, yürütme ve yargı dışında başkaca çevre faktörlerine karşı da korunmaları gerekir. Bu nedenle, hâkimlerin kanunda belirtilenlerden başka, resmî ve özel hiçbir görev alamayacakları kabul edilmiştir.
  • Hakimlik teminatı: Mahkemelerin organ olarak bağımsızlığı, ancak yargı fonksiyonunu ifa eden hâkimlerin hiçbir baskı veya tehditle karşılaşmaksızın görevlerini tam bir serbestlik ve tarafsızlıkla yerine getirebilmeleriyle gerçek bir anlam kazanır. Bu çerçevede, Anayasa’da hâkimlik teminatına ilişkin temel bazı ilkeler kabul edilmiştir: Hâkimler, azlonulamazlar ve kendileri istemedikçe 65 yaşından önce emekliye sevk edilemezler. Hâkimler, bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık ve ödeneklerden ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamazlar. Bunların yanı sıra, hâkim ve savcıların niteliklerinin, atanmalarının, hakları ve ödevlerinin, aylık ve ödeneklerinin, meslekte ilerlemelerinin, görevlerinin ve görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesinin, haklarında disiplin kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesinin, görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve yargılanmalarına karar verilmesinin, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik hallerinin, meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işlerinin “mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla” düzenleneceği öngörülmüştür. Hâkim ve savcıların, özellikle yürütme organına karşı bağımsızlıklarının sağlanabilmesi için özlük haklarının teminatlı olması zorunludur. Bu çerçevede, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarının mesleğe kabul edilme, atanma ve nakil, geçici yetki verilmesi, yükseltilme ve birinci sınıfa ayrılması, kadro dağıtılması, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verilmesi, disiplin cezası uygulanması, görevden uzaklaştırılması gibi bütün özlük işleri hakkında karar verme yetkisi, “Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na verilmiştir.

Mahkeme Kavramı ve Mahkemelerin Değişik Ölçütlere Göre Tasnifi

Devlet, toplumsal yaşamı düzenleyen kurallar koyması çerçevesinde, toplumsal barışın ve hukuk barışının korunması görevini de üzerine almıştır. Bu görev doğrultusunda devlet, sadece genel ve soyut kurallar koyma yükümlülüğü altında bulunmamakta, bunların uygulanmasını, kurulan dengenin bozulmamasını, hukuk düzeninin ve hukuk barışının devamını da yüklenmektedir. Bunu hem hukukî alt yapıyı oluşturarak hem de fiilî olarak yerine getirmekle yükümlüdür. Bu çerçevede bireylerin devlete karşı yargı hakkı bulunmaktadır. Bu hak Anayasa ile güvence altına alındığı gibi, çeşitli uluslararası belge ve sözleşmelerde de vurgulanmış, artık insan haklarının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Kişilerin devletten hukukî korunma talep etme (ve hakkın gerçekleşmesini isteme) hakkı bulunmaktadır. Devletin de gerek dava gerek takip yoluyla veya diğer yollarla kendisine yöneltilen talepleri karşılaması ve bağımsız olan mahkemeler önünde yargılama yapılarak, karar verilmesini ve bu kararların da hukuk devleti çerçevesinde uygulanmasını sağlaması gerekir. Bunun yanı sıra, günümüzde devlet tarafından bir hukukî koruma sağlanması da yeterli olmayıp, bu korumanın “etkili veya etkin” de olması gerekir.

  • Mahkeme kavramı: “Mahkeme”, etimolojik olarak, “hüküm” kökünden türetilmiş Osmanlıca bir kelimedir ve “hüküm verilen, muhakeme yapılan yer” anlamında kullanılır. Dar ve teknik anlamda mahkeme, devlet tarafından görevlendirilen ve adalet dağıtımı işiyle uğraşan yargılama yerlerini ifade eder. Geniş anlamda mahkeme ise, yargısal usuller uygulamak suretiyle, maddî anlamda yargı fonksiyonunu yerine getirmeyi üstlenmiş olan tüm kuruluşlar şeklinde tanımlanabilir. Anayasa’nın 142. maddesine göre, mahkemelerin kuruluşu, görevleri, yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Bu düzenleme, kanunî hâkim ilkesine atıf yapar. Mahkemelerin kuruluş ve görevlerinin belirlenmesinde gözetilmesi gereken diğer bir ilke de, tabii hâkim (doğal yargıç) ilkesidir. Yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yürürlükte bulunan kanunlar aracılığıyla görevi ve yetkisi belirlenmiş olan mahkemenin hâkimine, tabii hâkim (doğal yargıç) denir.
  • Mahkemelerin değişik ölçütlere göre tasnifi: Kuruluş ve çalışma biçimlerine göre mahkemeler, tek hâkimli mahkemeler ve çok hâkimli (toplu) mahkemeler olarak ikiye ayrılırlar. Tek hâkimli mahkemeler, yalnızca bir tek hâkimin görev yaptığı mahkemelerdir. Çok hâkimli (toplu) mahkemeler ise, birden çok hâkimin görev yaptığı mahkemelerdir. Bu mahkemelerde, mahkemenin üyesi konumunda bulunan hâkimlerin bütününden oluşan kurul davalara bakar. Yargı sistemine ilişkin derecelendirmede bulundukları yere göre mahkemeler, ilk derece mahkemeleri (bidayet mahkemeleri), ikinci derece mahkemeleri ve üst derece mahkemeleri olmak üzere üçe ayrılırlar. İlk derece mahkemeleri, bir davayı ilk evrede gören ve karara bağlayan yargı yerleridir. İlk derece mahkemeleri uyuşmazlıkların maddî ve hukukî yönlerini inceleyen mahkemelerdir. İstinaf mahkemeleri de denilebilecek ikinci derece mahkemeleri ise, konusu uyuşmazlığın maddî ve hukukî yönünün tekrar incelenmesi olan istinaf kanun yoluna başvuru mercileri olup, ilk derece mahkemeleri ile üst derece mahkemeleri arasında yer alan mahkemelerdir. Üst derece mahkemeleri (son derece mahkemeleri/yüksek mahkemeler), ilk ve ikinci derece mahkemelerinin hüküm ve kararlarının, kanun tarafından öngörülmüş bulunan yollara başvuru üzerine, sadece hukuka uygunluk ya da hem hukuka hem de vakıalara uygunluk yönünden doğruluğunu denetlemeye yönelik yargı yerleridir. Görmeyi üstlenmiş oldukları uyuşmazlıkların niteliklerine ya da taraarın statülerine göre mahkemeler, genel görevli mahkemeler ve özel görevli mahkemeler (uzmanlık mahkemeleri) olarak ikiye ayrılır. Bakacakları işler, belirli kişi ve konulara göre sınırlandırılmamış bulunan, aksi belirtilmiş olmadıkça aynı yargılama hukuku disiplininin uğraş alanına giren her türlü işe bakan mahkemelere, genel görevli mahkemeler denir. Sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemeleri, asliye ceza ve ağır ceza mahkemeleri bu mahkemelere örnek olarak gösterilebilir. Özel görevli mahkemeler (uzmanlık mahkemeleri) ise, belirli kişiler ya da meslek mensupları arasında çıkan uyuşmazlıklara veya belirli türdeki uyuşmazlıklara bakmak üzere kurulmuş olan mahkemelerdir. Özel görevli mahkemelerin kurulmasının ardında yatan neden, sosyal (hukukî) ilişkilerin karmaşıklaşması ve buna bağlı olarak ayrı bir uzmanlık gerektiren uyuşmazlıkların giderek artması ile ortaya çıkan ihtiyacın karşılanmasıdır. Bu cepheden bakıldığında, özel mahkemeler, birer uzmanlık yargı yeri durumundadırlar. İş, kadastro ve çocuk mahkemeleri bu mahkemelere örnek olarak gösterilebilir. Özel görevli mahkemelerde bakılacağı bir kanun hükmü ile belirtilmemiş olan bütün dava ve işler, genel görevli mahkemelerde görülür.

Genel Olarak Türk Yargı Örgütü

Türk yargı örgütünün kuruluşuna ilişkin temel düzenlemeler, Anayasa’da yer almaktadır. Anayasa’nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı düzenlenmiştir. Bu düzenlemede yer alan “mahkemeler” şeklindeki çoğul ifade çerçevesinde, yargı fonksiyonu, yasama gibi tek bir organdan değil, bir organlar topluluğundan, yani birçok mahkemeden oluşur. Anayasa’nın Türk yargı örgütünü doğrudan düzenleyen hükmü ise, mahkemelerin kuruluşu başlığını taşıyan “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” biçimindeki 142. maddesinde yer almaktadır. Bu hüküm çerçevesinde, çeşitli kanunlarla, uyuşmazlık ve görev farklılıklarına göre çok sayıda mahkeme kurulmuş ve bu mahkemelerin görev alanlarının gösterdiği özelliklere uygun farklı yargılama usulü kanunları yürürlüğe konmuştur. Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, İdarî Yargılama Usulü Kanunu bu farklı yargılama usullerine ilişkin düzenlemelerin temel örnekleridir. Böylece, hukukumuzda farklı yargılama kanunlarının uygulandığı çok sayıdaki genel mahkemeler ve uzmanlık mahkemelerinden oluşan bir yargı örgütü ortaya çıkmıştır. Anayasamız, yargı fonksiyonunu yerine getiren birden çok yargı kolu (çeşidi/düzeni) olduğunu, bunların başında yer alan yüksek mahkemeleri sayma yoluyla belirlemiştir. Uyuşmazlıkların temelinde yatan hukukî ilişkilerin nitelikleri ve devlet tarafından hukuken himaye edilecek menfaatler birbirinden farklıdır. Bu nedenle, yargı faaliyeti bir bütün oluşturmakla birlikte, bu faaliyetin daha iyi yerine getirilebilmesi için, yargı, çeşitli kollara bölünebilir. Yargı kolu (çeşidi/yolu/ düzeni) ise, hukukî nitelik ve özellikleri itibariyle birbirine benzeyen uyuşmazlıkların aynı yargılama hukuku disiplinine ait ilke ve kurallar çerçevesinde çözüme kavuşturulmasından kaynaklanan kümeleşme olarak tanımlanabilir. Türkiye’de yargı örgütü bakımından kabul edilen sistem, yargı ayrılığı sistemidir. Bununla birlikte, ülkemizde yargı ayrılığı, sadece adlî yargı-idarî yargı ayrımından ibaret değildir. Daha önce de ifade edildiği gibi, Anayasamız, kararları aynı yüksek mahkemede temyiz edilen mahkemelerin oluşturduğu birçok yargı kolu öngörmüştür. Anayasa’nın 146-160. maddelerinde öngörülen yüksek mahkemelerden hareketle dört temel yargı kolunun varlığından söz edilebilir: 1. Anayasa Mahkemesi ve Anayasa Yargısı, 2. Yargıtay ve Adlî Yargı, 3. Danıştay ve İdarî Yargı, 4. Uyuşmazlık Mahkemesi ve Uyuşmazlık Yargısı. Bu dört temel yargı kolunun yanı sıra, yargı kolu tanımından hareketle iki yargı kolundan daha söz etmek mümkündür. Bunlardan ilki, seçim yargısı; diğeri hesap yargısıdır.

Anayasa Yargısı ve Anayasa Mahkemesi

Türk hukukunda, dar ve teknik anlamda anayasa yargısını gerçekleştirmek ve anayasa ile verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere, bir yüksek mahkeme oluşturulmuştur. Bu, Anayasa Mahkemesi’dir. Anayasa Mahkemesi, Türk hukukunda ilk kez 1961 Anayasası ile kurulmuştur. Bugün Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşu, görev ve yetkileri ve yargılama usulü konuları, 1982 Anayasası’nın 146-153. maddeleri ile 1982 Anayasası’nda 07.05.2010 tarihinde gerçekleştirilen değişikliklere paralel olarak hazırlanmış bulunan 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun (6216 s. K. ) ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü ile düzenlenmiştir. Adlî ve idarî yargı düzenlerinde görmeye alışkın olduğumuzun aksine, Anayasa Mahkemesinin yurt düzeyine yayılmış ve kendisine bağlı olarak çalışan bir alt mahkemeler ağı bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi onbeş üyeden kurulur. Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıştay genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere üç üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; dört üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçer. Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş üyelik için, en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin hukukî statüsü ile özlük haklarına ilişkin güvenceler Anayasa’da, 2949 sayılı Kanun’da ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nde düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi üyeleri oniki yıl için seçilirler. Bir kimse iki defa Anayasa Mahkemesi üyesi seçilemez.

Anayasa Mahkemesinin temel görevi, anayasaya uygunluk denetimi yapmaktır. Ksaca “norm denetimi” olarak anılan bu görev çerçevesinde Anayasa Mahkemesi, kanunların, T.B.M.M. İçtüzüğü’nün ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin veya bunların belirli madde ve hükümlerinin Anayasa’ya şekil ve esas açısından uygunluğunu denetler. Anayasa Mahkemesi norm denetimi görevini, “soyut norm denetimi” ya da “somut norm denetimi” olmak üzere iki değişik yoldan yerine getirir. Birincisine “iptal davası yolu”, ikincisine “itiraz (def’i) yolu” da denir.

Soyut norm denetimi (iptal davası yolu), Anayasa’da belirtilen bazı organların bir kanun ya da Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya T.B.M.M. İçtüzüğü ya da bunların belirli madde ve hükümleri aleyhine doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmaları ile gerçekleşen denetimdir. Bu durumda kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin uygulandığı somut bir olay veya dava yoktur. Anayasa’ya aykırılık iddiası ve denetimi herhangi bir dava ile ilgili olmaksızın, soyut olarak gerçekleştirildiği için iptal davası yoluna “soyut norm denetimi” de denilmektedir. Anayasa’da kimlerin, hangi süreler içinde ve hangi gerekçelerle Anayasa Mahkemesi’nde doğrudan doğruya bir iptal davası açabileceği ayrıntılı olarak belirtilmiştir.

Somut norm denetimi (itiraz/def ’i yolu) ise, bir mahkemede görülmekte olan bir davanın karara bağlanmasının, o davada kullanılacak hukuk normunun Anayasa’ya uygun olup olmamasına bağlı olması halinde yapılan denetimdir. Somut norm denetimine, ancak kanunlar veya Cumhurbaşkanlığı kararnameleri konu olabilir.

Anayasa Mahkemesinin temel görev ve yetkisi olan norm denetiminin yanında ek görev ve yetkileri de vardır: Anayasa Mahkemesi, bir yandan siyasî partilerin malî denetimlerini yaparken (Anayasa m. 69, III), diğer yandan da Anayasa’nın koyduğu kurallara aykırı hareket eden siyasî partilerin kapatılmaları veya devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmaları talebiyle açılan davaları karara bağlar (Anayasa m. 69, IV). Anayasa Mahkemesinin bir diğer görevi de; Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Cumhurbaşkanı yardımcılarını, bakanları, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay (…)(5) Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hakimler ve Savcılar (…)(6) Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. Son olarak, Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruları karara bağlar (Anayasa m. 148, I, III-V; 6216 s. K. m.45). Bu kurum, Avrupa hukukunda genellikle “Anayasa şikâyeti” olarak anılmaktadır. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45- 51. maddelerinde bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar hükme bağlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi, iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışır. Bölümler, başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır. Genel Kurul, Mahkeme Başkanı’nın veya Başkan’ın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az on üye ile toplanır. Bölümler ve Genel Kurul, kararlarını salt çoğunlukla alır. Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir. Siyasî partilere ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara Genel Kurulca bakılır, bireysel başvurular ise bölümlerce karara bağlanır. Anayasa değişikliğinde iptale, siyasî partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır.


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email