Sağlık Hukuku Dersi 6. Ünite Sorularla Öğrenelim
Tıbbi Müdahaleden Kaynaklanan Cezai Sorumluluk-I
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Suç nedir?
Suç, toplumda hakim olan hukuki değerlere tecavüz teşkil eden fiillerdir. Diğer hukuk dallarının yaptırımıyla hukuki korumanın yetersiz kaldığı ve ceza hukuku yoluyla korumanın zorunlu görüldüğü hâllerde (son çare olarak) ceza hukuku söz konusu ihlalleri suç olarak öngörür. Suçu, insanların toplum içinde birlikte yaşamalarının temini, toplumsal düzenin devamı için korunması gereken hukuki değerleri ihlal eden belli insan davranışları (tipik haksızlıklar) olarak tanımlamak mümkündür. Suç teşkil eden haksızlığı gerçekleştiren kişilere ceza ve güvenlik tedbiri olmak üzere iki tür yaptırım uygulanmaktadır. Ceza, işlediği haksızlıktan dolayı kusurlu bulunan kişiye uygulanabilir. Bazı hâllerde suç teşkil eden haksızlığı gerçekleştiren kişiye, gerek kendisini gerek toplumu belli tehlikelerden korumak amacına yönelik olarak güvenlik tedbiri yaptırımı uygulanabilmektedir. Ceza yaptırımının aksine, güvenlik tedbirine hükmedilebilmesi için gerçekleştirdiği haksızlık dolayısıyla kişinin kusurlu sayılması zorunlu değildir.
Suç teşkil eden bir haksızlığın oluşup oluşmadığı nasıl belirlenebilir?
Suç teşkil eden bir haksızlığın oluşup oluşmadığı, her bir haksızlığın tanımlandığı normdaki unsurların somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesiyle belirlenebilir. Kanun koyucu, bir suç tanımını yaptığında, örtülü bir şekilde ya bir yasaktan ya da bir emirden (davranış normu) bahsetmektedir. Kişilerin davranış normlarının gereklerine aykırı davranmaları durumunda, bu davranışlarından bir kısmı suç teşkil edip ceza hukukunun konusunu oluştururken diğer bir kısmı ise diğer hukuk disiplinlerinin ilgi alanına girer. Ceza hukukunun hareket noktasını, normun muhatabı olan insan tarafından gerçekleştirilen fiil oluşturur. İnsan hareketinin, ceza hukuku açısından bir anlam ifade edebilmesi için bunu gerçekleştiren kişinin tamamıyla iradi olarak hareket etmesi gerekir. İradi bir davranış bulunmadıkça ceza hukuku açısından değerlendirmeye konu bir fiilîn varlığından bahsedilemez. Suçların kanunda tarifinin yapılmış olması gerekir. Suç tipleri, kanun koyucunun cezaya layık olarak gördüğü davranış şekillerini belirler. Failin tipe uygun davranmasıyla kural olarak suç gerçekleşmiş olur. Diğer bir deyişle failce gerçekleştirilen somut hareket, daha önce yapılan bu soyut suç tanımlarından birine uygunsa bu hareketin tipe uygunluğundan ve dolayısıyla belli bir suç tipinin maddi ve manevi unsurlarının gerçekleştirildiğinden bahsedilir.
Türk Ceza Kanununa göre kast nedir?
Kast, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 21. maddesinin ilk fıkrasında “suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanıma göre kastın, bilme ve isteme olmak üzere iki kurucu unsuru bulunmaktadır. Kastın oluşumu bakımından suçun kanuni tanımında belirtilen tüm maddi (objektif) unsurların fail tarafından bilinmesi gerekir. Kastın kapsamında yer alan isteme unsurunu ise “bir suç tipinin gerçekleştirilmesine yönelik hareket iradesi” şeklinde tanımlamak mümkündür. Buradaki iradeyi, bir suç tipini gerçekleştirme hususundaki kararlı irade, iradi olarak “gerçekleştirmek” şeklinde anlamak gerekir.
Doğrudan kast ve olası kast arasındaki farklar nelerdir?
Doğrudan kastta, failin, suçun bütün maddi unsurları hakkındaki bilgisi tamdır, kesindir. Bir suç işlemeye karar veren failin bu suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların fiilîn icrası sırasında gerçekleşeceğini ve suç tanımında belirtilen neticenin meydana geleceğini kesin olarak bildiği hâllerde doğrudan kast söz konusudur. Olası kastta fail, suç tanımında yer alan somut bir tehlikenin varlığının bilincindedir ve bu tehlike fail tarafından ciddiye de alınmaktadır. Ancak fail bakımından asıl amaç o kadar önemlidir ki buna ulaşmak için muhtemel neticelerin gerçekleşmesi göze alınmaktadır.
Taksir nedir, türleri nelerdir?
Taksir ise bir kimsenin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle istemediği ve fakat öngörülebilir bir neticeyi gerçekleştirmesidir. Taksirin cezalandırılmasının nedeni, kişilere yüklenmiş olan dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlal edilmesidir. İki çeşit taksir söz konusudur: Bilinçli taksir ve bilinçsiz taksir. Bir fiilî özen yükümlülüğünün ihlali suretiyle gerçekleştiren ve bunu yükümlülüklerine aykırı bir şekilde öngörmeyen (bilinçsiz taksir) veya böyle bir fiilîn gerçekleşmesini muhtemel görmekle beraber neticenin meydana gelmeyeceğine yükümlülüklerine aykırı olarak güven besleyen (bilinçli taksir) kişi ise taksirle hareket etmiştir.
Karma Suç nedir?
Suçlar ya kasten ya da taksirle işlenirler. Ancak TCK’de kastın ve taksirin kombinasyonundan (bileşiminden) oluşan “karma suçlara” da yer verilmiş ve bunlar “netice sebebiyle ağırlaşmış suç” olarak isimlendirilmiştir (TCK m. 23). Netice sebebiyle ağırlaşmış suçlar, temel suç tipi ve bunun sebebiyet verdiği ağır veya başkaca neticenin birleşiminden meydana gelmektedir. Dolayısıyla netice sebebiyle ağırlaşmış suçlar, ilk kademede kural olarak kasten işlenen temel suç tipinin, ikinci kademede ise en azından taksirle sebebiyet verilen ağır neticenin yer aldığı (kast-taksir kombinasyonu) iki kademeli bir yapıya sahiptir.
Hukuka uygunluk nedenlerinin ortak özellikleri nelerdir?
Hukuka uygunluk nedenlerinin ortak özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
- Bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı hâlinde fiil kanuni tanımdaki unsurları gerçekleştirse de hukuka aykırı değildir.
- Hukuka uygunluk nedenleri belli şartlar altında ve ölçülü olmak kaydıyla bir başkasının hukuki alanına müdahale hakkı verir.
- Hukuka uygunluk nedenlerinin belirlenmesinde tüm hukuk düzeninin göz önünde bulundurulması gerekir. Hukuk düzeninin tekliği/bütünlüğü ilkesinin zorunlu bir sonucu olarak, bir fiilîn hukukun bir sahasında hukuka uygun, diğerinde hukuka aykırı olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, yazılı olsun veya olmasın, hukuka aykırılığı kaldıran nedenler hukuk düzeninin tamamı göz önünde bulundurularak belirlenmelidir.
- Hukuka uygunluk nedenleri aynı olayla ilgili olarak birbirinden bağımsız veya birbirinin yanında uygulanacak şekilde birleşebilirler.
Fail nedir?
Suçun kanuni tanımındaki fiilî gerçekleştiren, bu fiil üzerinde hâkimiyet kuran, kanuni tanıma uygun haksızlığı gerçekleştiren kişiye fail Ceza hukuku bakımından fiil ancak bir insan tarafından gerçekleştirilebilir. Buna göre, ceza hukukunda tüzel kişilerin suç faili olması mümkün değildir. Sadece gerçek kişiler fail olabilir.
Genel suçlar ve özgü suçlar arasındaki farklar nelerdir?
Suçlar, kural olarak herkes tarafından işlenebilir. Gerçekten suçlarda çoğunlukla fail, “kişi”, “kimse”, “her kim” gibi ifadelere yer verilerek belirtilir. Fiil yeteneğine sahip olan her gerçek kişi tarafından işlenebilen bu suçlara “genel suçlar” denilmektedir. Buna karşılık, bazı suçların kanuni tanımında, bu suçların ancak özel bir yükümlülük altında bulunan ve belli faillik özelliğini taşıyan kişiler tarafından islenebileceği belirtilmektedir. İşte, kanuni tanımında belli sıfat veya niteliklere sahip olanlarca işlenebilen suçlara “özgü suçlar” denilmektedir Örneğin, görevi kötüye kullanma suçu sadece kamu görevlilerince işlenebilir.
Ceza Hukukuna göre mağdur kimdir?
Ceza hukuku kavramı olarak mağdur ise suçun konusunun ait olduğu kişiyi veya kişileri ifade eder. Örneğin, ameliyat sırasında içinde sargı bezi unutulan hasta vücut bütünlüğü hakkı ihlal edilmiş kişi olarak yaralama suçunun mağdurudur.
Tipiklik kavramını açıklayınız.
Her bir suça kendi özelliğini veren ve onun haksızlık içeriğini karakterize eden unsurlardan oluşan bir kavramdır.
Endikasyon kavramını açıklayınız.
Hekimin tıbbi müdahalesinin hukuka uygun olması için aranan tıbbi zorunluluktur. Bir tıbbi müdahalede bulunmak bakımından tıbbi zorunluluk bulunmadığı takdirde gerçekleştiren hekimin hem cezai hem de hukuki sorumluluğu söz konusu olacaktır.
Tıbbi müdahaleyi ayrımsız olarak tipe uygun eylem olarak nitelendiren görüşlere göre tıbbi müdahalenin hukuka uygunluğu nasıl düzenlenir?
Bu görüş, tıbbi müdahalenin tipe uygun ve kusurlu bir eylem olduğunu kabul eder. Tıbbi müdahale, kasten yaralama suçuna uygun bir eylem olsa da hukuka uygunluk sebepleri dolayısıyla hukuka uygun bir eylem hâline gelir ve sağlık çalışanları yaptıkları tıbbi müdahaleler nedeniyle cezalandırılmazlar.
Hukuka uygunluk sebebi nedir?
Kanundaki suç tanımına uygun maddi ve manevi unsuru taşıyan fiilîn, hukuk düzeni ile çatışmasını ortadan kaldırıp fiilîn hukuka uygun sayılması dolayısıyla suç olmaktan çıkmasına neden olan sebeplere “hukuka uygunluk sebepleri” denir.
Hukuka uygunluk sebeplerinden hakkın kullanılmasını açıklayınız.
Türk hukukunda tıbbi müdahalelerin hukuka uygunluğu, geleneksel olarak “hakkın kullanılması” hukuka uygunluk sebebi ile izah edilmektedir. Hukuka aykırılık, hukuka karşı gelme, onunla çatışma hâlinde olma demektir. İşlenen fiile hukuk düzeni tarafından izin verilmemesi, fiilîn bütün hukuk düzeni ile çelişki ve çatışma hâlinde bulunmasını ifade eden hukuka aykırılık, tipe uygun eylemin cezalandırılabilmesi için gereklidir. İşlenen fiil ile bir suç tipinin unsurlarının gerçekleştirilmesi hâlinde bu fiilîn hukuka aykırılığı da kural olarak kabul edilir. Ancak somut olayda fiilîn, TCK m. 24-26 arasında öngörülen hukuka uygunluk nedenlerinden biri çerçevesinde işlendiğinin tespit edilmesi ile fiil suç olmaktan çıkar. TCK’nin 26. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez”. Hukuk düzeni kişilere herhangi bir konuda belirli bir hak tanımış ve bu hakkın sınırları içerisinde bir fiil gerçekleştirilmişse artık hakkın kullanımını oluşturan fiiller hukuka aykırı kabul edilmez. Hakkını kullanan kişinin fiilî, başkalarının zarar görmesine neden olsa bile, hukuk düzeni hakkın kullanılmasını üstün tutar. Fiilîn işlenmesine izin veren hukuk düzeni bu fiilî aynı zamanda yasaklayamaz.
Hakkın kullanılmasının hukuka uygunluk nedeni oluşturabilmesi için hangi koşulların bulunması gerekir?
Hakkın kullanılmasının hukuka uygunluk nedeni oluşturabilmesi için şu koşulların bulunması gerekir:
- Kişi tarafından doğrudan doğruya kullanılabilen subjektif bir hakkın bulunması: Subjektif hak, hukuken korunan ve bu korumadan yararlanmanın sahibinin iradesine bırakıldığı hakkı ifade eder. Kişi, bu hakkını, herhangi bir merciin ya da makamın aracılığına gerek kalmaksızın, doğrudan doğruya kullanabilmelidir. Şayet bir hakkın kullanılması, başka bir merciden alınacak bir karar veya izinle mümkün ise burada hukuka uygunluk nedeni söz konusu olmaz.
- Kişinin bu hakkını tanınma sebebinin sınırları içinde kullanması: Kişi kendisine tanınan hakkın sınırlarını aşmamalıdır. Hakkın sınırlarının aşılması veya kötüye kullanılması hâlinde artık bir hukuka uygunluk nedeninin varlığından söz edilemez. Medeni Kanun’un 2. maddesinin 2. fıkrasına göre: bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.
- Hakkın kullanılması ile işlenen ve tipe uygun olan fiil arasında nedensellik bağının bulunması: Kişiye hukuk düzeni tarafından tanınan hakkın kullanılması ile tipe uygun fiil arasında bir ilişkinin varlığı gerekir. Fail, kendisine tanınan hakkın amacına uygun olarak hareket etmiş ise bu bağ vardır.
Hakkın kullanılması görüşünün eleştirildiği noktaları açıklayınız.
Hakkın kullanılması görüsü, mağdurun rızasına önem vermemekte, hekim ile devlet arasındaki ilişkiyi esas almaktadır. Hastayı devre dışı bırakan, müdahalede bulunacak kişinin tıp fakültesi mezunu olması şartları arayan bu görüş diploması olmadığı hâlde bilgisi bulunduğu için müdahalede bulunanların cezalandırılması sonucunu doğuracağından eleştirilmektedir.
Hukuka uygunluk nedenlerinden biri olan ilgilinin (hastanın) rızası kavramının işlenen fiili hukuka uygun hale getirebilmesi için hangi şartların birlikte gerçekleşmesi gerekir?
İlgilinin rızasının islenen fiilî hukuka uygun hâle getirebilmesi için aşağıdaki şartların birlikte gerçekleşmesi gerekir:
- İlgilinin rızası, kişinin üzerinde mutlak surette tasarrufta bulunulabileceği haklar ile ilgili olarak hukuka uygunluk nedeni olabilir: Rıza açıklamasının bir hukuka uygunluk nedeni oluşturabilmesi için öncelikle, kişinin üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabileceği bir konunun bulunması gerekir. Topluma veya devlete ait konular üzerinde bir kişinin mutlak bir tasarruf hakkının olması mümkün değildir. Sadece kişiye ait hukuki değerleri koruyan suçlar bakımından ilgilinin rızası bir hukuka uygunluk nedeni olabilir. Bununla birlikte kişinin kendisine ait her hak üzerinde de serbestçe tasarrufta bulunma yetkisi yoktur.
- Beyanda bulunan kişinin, rızaya vermeye ehil olması gerekir: Ayırt etme yeteneği bulunan kişiler kural olarak rıza açıklamasında bulunabilirler. Önemli olan rıza verecek olan ilgilinin, söz konusu haktan vazgeçmesinin anlamını, kapsamını ve önemini algılayabilecek durumda olmasıdır. Eğer rıza gösteren hangi yararlardan ne oranda vazgeçtiğini ve rıza gösterdiğinde ortaya çıkabilecek riskleri anlayabiliyorsa rıza açıklamasında bulunmaya ehildir.
- İlgili rıza beyanında bulunmalıdır: Kural olarak rıza beyanı açık veya örtülü, yazılı veya sözlü olabilir. Ancak rıza açıklaması mutlaka suçtan önce veya suçun icra hareketlerinin yapılması sırasında yapılmalı, ayrıca suçun işlenmesi sırasında da bulunmalı, geri alınmamış olmalıdır. Rıza açıklaması özgür irade ile yapılmalı hata, tehdit veya hile ile alınmamış olmalı ve şaka amacıyla yapılmamalıdır.
Hasta Hakları Yönetmeliğinin 15. Maddesine göre hastaya hangi hususlarda bilgi verilmesi gereklidir?
Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 15. maddesine göre “Hastaya; a) Hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği, b) Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini süresi, c) Diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, ç) Muhtemel komplikasyonları, d) Reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri, e) Kullanılacak ilaçların önemli özellikleri, f) Sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri, g) Gerektiğinde aynı konuda tıbbî yardıma nasıl ulaşabileceği, hususlarında bilgi verilir”.
Hukuka uygunluk nedeni olarak ilgilinin (hastanın) rızası ile ilgili görüşün eleştirildiği noktaları açıklayınız.
Öğretide tıbbi müdahale bakımından ilgilinin rızasının bir hukuka uygunluk nedeni olarak sayılması yönündeki bu görüş, kişinin kendi bedeni üzerinde mutlak bir tasarruf yetkisi olmadığı ifade edilerek eleştirilmektedir.
Hekimlerin tıbbi müdahaleden önce hastadan onay alması hekimin meydana gelebilecek olumsuz sonuçlara yönelik sorumluluğunu nasıl etkilemektedir?
Öncelikle belirtmek gerekir ki hekimlerin tıbbi müdahaleden önce hastadan veya kanuni temsilcisini aydınlatıp onayını alması hekimin meydana gelen her tür olumsuz sonuçtan sorumlu olmasını engelleyen bir sebep teşkil etmemektedir. Rıza, tıbbi müdahalenin hukuka uygun olması için bir ön şart niteliğindedir. Rızanın bulunmasına rağmen müdahalenin tıp biliminin gereklerine uygun şekilde yapılmamış, hekim tıbbi müdahaleyi kusurlu bir şekilde yapmış ise aydınlatma ve rıza, hekimin sorumluluğunu kaldırmaz.
Malpraktis nedir?
Hekimlik mesleğinin veya diğer sağlık mesleğinin faaliyetlerinin mesleğin öngördüğü şekilde gerçekleştirilmemiş olması durumunda tıp literatüründe “malpraktis”ten, ceza hukukunda ise “taksir”den bahsedilir. Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının “Hekimliğin Kötüye Kullanılması (Malpractice)” başlığını taşıyan 13. maddesinde “tıbbi kötü uygulama” tarif edilmiştir. Buna göre, bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi “hekimliğin kötüye kullanılması” anlamına gelir.
Komplikasyon nedir?
Tıbbi müdahale sırasında özen yükümlülüğüne uygun davranılmış olmasına rağmen hasta iyileşmeyebilir. Bu duruma “komplikasyon” denir. Komplikasyon, tıbbi müdahalede, öngörülemeyen veya öngörülse bile önlenemeyen neticelerdir. Komplikasyon öngörülmesine rağmen iyileşme ihtimalinin yüksek görüldüğü veya başka çarenin kalmadığı durumlarda “izin verilen risk” kapsamındadır ve bu durumda hekimin cezai sorumluluğu bulunmayacaktır.
Ötanazi nedir?
Ötanazi, ölümün kaçınılmaz olduğu ve tıp biliminin verilerine göre iyileştirilmesi imkânı olmayan veya dayanılmaz acılar çeken kişinin tıbbi yollarla öldürülmesi veya tıbbi yardımın kesilerek ölüme terk edilmesidir. Anayasamız kişilere kendini öldürme hakkı tanımamıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre de hayat hakkı ölme hakkını kapsamamaktadır. Türk Ceza Kanunu’nda ötanazi özel olarak düzenlenmediğinden, genel hükümlere bakılması gerekmektedir. Hukukumuzda intihara teşebbüs suçu da bulunmamaktadır fakat başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını güçlendiren veya başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, intihara yönlendirme suçundan cezalandırılır (TCK m.84).
Suç ne şekilde tanımlanır?
Suçu, insanların toplum içinde birlikte yaşamalarının temini, toplumsal düzenin devamı için korunması gereken hukuki değerleri ihlal eden belli insan davranışları (tipik haksızlıklar) olarak tanımlamak mümkündür.
Suçun varlığından söz edilebilmesi için hangi şartlar gerçekleşmelidir?
Suçun varlığından söz edilebilmesi için fiil kanunda tanımlanmalı, maddi unsur ve manevi unsur bulunmalıdır. Ayrıca fiilin hukuk düzeniyle çatışma hâlinde olması yani hukuka aykırı bulunması gerekir.
Taksir ne demektir?
Taksir bir kimsenin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle istemediği ve fakat öngörülebilir bir neticeyi gerçekleştirmesidir. Taksirin cezalandırılmasının nedeni, kişilere yüklenmiş olan dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlal edilmesidir.
Ceza hukuku açısından fail ne demektir?
Suçun kanuni tanımındaki fiili gerçekleştiren, bu fiil üzerinde hâkimiyet kuran, kanuni tanıma uygun haksızlığı gerçekleştiren kişiye fail denir. Ceza hukuku bakımından fiil ancak bir insan tarafından gerçekleştirilebilir. Buna göre, ceza hukukunda tüzel kişilerin suç faili olması mümkün değildir. Sadece gerçek kişiler fail olabilir.
Tipiklik ne anlama gelir?
Tipiklik: Her bir suça kendi özelliğini veren ve onun haksızlık içeriğini karakterize eden unsurlardan oluşan bir kavramdır.
Hukuka uygunluk sebepleri ne ifade eder?
Hukuka uygunluk sebebi: Kanundaki suç tanımına uygun maddi ve manevi unsuru taşıyan fiilin, hukuk düzeni ile çatışmasını ortadan kaldırıp fiilin hukuka uygun sayılması dolayısıyla suç olmaktan çıkmasına neden olan sebeplere “hukuka uygunluk sebepleri” denir.
Hakkın kullanılmasının hukuka uygunluk nedeni oluşturabilmesi için hangi şartlar gerçekleşmelidir?
Hakkın kullanılmasının hukuka uygunluk nedeni oluşturabilmesi için şu koşulların bulunması gerekir:
- Kişi tarafından doğrudan doğruya kullanılabilen subjektif bir hakkın bulunması: Subjektif hak, hukuken korunan ve bu korumadan yararlanmanın sahibinin iradesine bırakıldığı hakkı ifade eder. Kişi, bu hakkını, herhangi bir merciin ya da makamın aracılığına gerek kalmaksızın, doğrudan doğruya kullanabilmelidir. Şayet bir hakkın kullanılması, başka bir merciden alınacak bir karar veya izinle mümkün ise burada hukuka uygunluk nedeni söz konusu olmaz.
- Kişinin bu hakkını tanınma sebebinin sınırları içinde kullanması: Kişi kendisine tanınan hakkın sınırlarını aşmamalıdır. Hakkın sınırlarının aşılması veya kötüye kullanılması hâlinde artık bir hukuka uygunluk nedeninin varlığından söz edilemez. Medeni Kanun’un 2. maddesinin 2. fıkrasına göre: bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.
- Hakkın kullanılması ile işlenen ve tipe uygun olan fiil arasında nedensellik bağının bulunması: Kişiye hukuk düzeni tarafından tanınan hakkın kullanılması ile tipe uygun fiil arasında bir ilişkinin varlığı gerekir. Fail, kendisine tanınan hakkın amacına uygun olarak hareket etmiş ise bu bağ vardır.
Tıbbi müdahalede rıza kural olarak kim tarafından gösterilmelidir?
Rıza, kural olarak müdahaleye maruz kalacak kişi tarafından, yani normun koruduğu menfaatin sahibi olan hasta tarafından gösterilmelidir.
Hasta hakları yönetmeliğine göre hastaya hangi hususlarda bilgi verilir?
Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 15. maddesine göre “Hastaya; a) Hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği, b) Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini süresi, c) Diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, ç) Muhtemel komplikasyonları, d) Reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri, e) Kullanılacak ilaçların önemli özellikleri, f) Sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri, g) Gerektiğinde aynı konuda tıbbî yardıma nasıl ulaşabileceği, hususlarında bilgi verilir”.
Öldürme suçları ile korunan hukuki değer nedir?
Öldürme suçları ile korunan hukuki değer, “yaşama hakkı”dır.
Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesine göre taksirle öldürme suçunu işleyen kişi ne ile cezalandırılır?
Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesinde taksirle öldürme suçu, “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde tanımlanmıştır.
Ceza hukuku bakımından ölüm ne zaman gerçekleşmiş kabul edilir?
Ölüm neticesi bakımından beyin ölümü dikkate alınmaktadır.
Bir fiilin yaralama sayılabilmesi için hangi sonuçların doğması gerekir?
Bir fiilîn yaralama sayılması için kanunda öngörülen neticelerin meydana gelmesi gerekmektedir. Bu sonuçlar üç türlüdür: Vücuda acı verme, sağlığı bozma ve algılama yeteneğinin bozulması.
Yüksek Sağlık Şurası raporu ile Adli Tıp raporu arasında çelişki bulunması durumunda ne yapılır?
Yüksek Sağlık Şurası raporu ile Adli Tıp raporu arasında çelişki bulunması durumunda Adli Tıp Genel Kurulundan görüş alınması gerektiği yönünde içtihat bulunmaktadır.
Sağlık personeli olmayan kişilerin tıbbı müdahalede bulunması durumunda tıbbi müdahale sonucunda hastanın ölmesi halinde hangi suç ortaya çıkar?
Sağlık personeli olmayan kişilerin tıbbı müdahalede bulunması durumunda da tıbbi müdahale sonucunda hastanın ölmesi veya örneğin bir organın kaybı gibi bir durumun ortaya çıkması hâlinde neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu söz konusu olur.
TCK’nın 81. maddesine göre, bir insanı kasten öldüren kişi hangi cezayı alır?
TCK’nın 81. maddesine göre, “Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır”.
Kasten öldürme suçunda doğrudan kast olası kast ayrımı nasıl yapılır?
Doğrudan kast ile olası kast arasındaki fark, ölüm neticesinin gerçekleşmesinin mutlak mı, muhtemel mi olduğu noktasında toplanmaktadır. Eğer failin işlediği fiilin ölüm neticesini meydana getirebileceği günlük hayat tecrübelerimize göre muhakkak sayılabiliyorsa bu neticeler ister failin asıl maksadını oluştursun isterse oluşturmasın, doğrudan kast söz konusudur.
Hekimin hastanın rızasını almaksızın, hastayı aydınlatmaksızın veya endikasyon bulunmaksızın yaptığı her türlü tıbbi müdahale hangi suçu oluşturur?
Hekimin hastanın rızasını almaksızın, hastayı aydınlatmaksızın veya endikasyon bulunmaksızın yaptığı her türlü tıbbi müdahale kasten yaralama suçunu oluşturur.
Pasif ötenazi ne demektir?
Pasif ötanazi ölmek üzere olan bir kişi üzerinde yaşamı uzatan tedbirlerin alınmasından vazgeçmek, ölümün doğal gerçekleşme sürecini geciktirecek tıbbi tedbirleri yarıda bırakmak demektir.