Temel İnsan Hakları Bilgisi 1 Dersi 2. Ünite Özet
İnsan Hakları Hukukunun Kaynakları
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
İnsan haklarının kaynakları denilince, onun nereden ve nasıl ortaya çıktığı anlatılmak istenir. İnsan hakları ile ilgili hukuk kurallarının, ulusal ve uluslararası hukuk düzeni içerisinde varlık kazanması için büründüğü şeklini gösteren kaynaklara insan hakları hukukunun şeklî kaynakları adı verilmektedir.
Milli Kaynaklar
Belgeler ve Fermanlar
1808 tarihli, şart niteliğinde olan ve Padişah ile Rumeli yanı arasında imzalanan Sened-i İttifak yedi maddeden oluşmaktadır. Hükümdar ile beyler arasında imzalanmış olması bakımından Magna Carta ’ya benzetilen bu belge, hak ve hürriyetleri sıralamak yerine, merkezi idareyi güçlendirerek kamu düzenini getirmek, dolayısıyla can ve mal güvenliğini sağlamaya yöneliktir. Belgenin temel haklarla ilgili hükmü vergi toplamada zulüm ve eziyet yapılmamasıdır.
Osmanlı Devletinde insan haklarının tanınması yolunda atılan ilk önemli adım 1839 Gülhane Hattı Hümayun-u (Tanzimat Fermanı) ile olmuştur. 3 Kasım 1839 tarihli Fermanla; can güvenliği, mal güvenliği, şeref ve haysiyetin korunması, kişi güvenliği ile ilgili esaslar belirtilerek din ayrımı gözetilmeksizin bütün tebaaya bu haklar eşit olarak tanınmıştır.
Doğrudan doğruya Batılı devletlerin baskısı ile yapılan ve Müslüman ile Hıristiyan tebaa arasında eşitlik getiren 1856 tarihli Islahat Fermanı ile, artık din ve mezhep farkı kalkmış, bütün Osmanlılar eşit duruma getirilmiştir.
13 Kasım 1875 tarihli Adalet Fermanı ile adalet teşkilatına, hâkim güvencelerine (azledilmeme, yer değiştirmeme, emeklilik), vergilerde yapılacak yeni düzenlemelere, iltizam usulünün kaldırılarak vergilerin taşrada seçilmiş tahsildarlar eliyle toplanmasına, taşınmazların alım-satımında geçerli belge olarak tapu sicili düzenlenmesine ve bu belgelerin Defter-i Hakani Nezareti tarafından verilmesine ilişkin hükümler bulunmaktadır.
Gerek 1839 ve gerekse 1856 tarihli fermanlar, Batı’da görülen “haklar beyannameleri” gibi, bir tepki veya direnme sonucu ortaya çıkan belgeler değildir.
Bu yüzden, söz konusu edilen fermanlar doğrudan doğruya padişahın istemi ile ortaya çıkmış belgelerdir. Ancak, Osmanlı Devletinin gittikçe zayıflaması, Müslüman olmayan tebaanın haklarının korunması konusundaki baskılar, Padişahı bu fermanları ilan etmeye iten nedenlerdir.
Anayasalar
1876 tarihli Kanun-u Esasî’nin Türk toplumunun ilk yazılı Anayasası olması bakımından ayrı bir önemi vardır. Kişi hak ve hürriyetlerine ilk defa olarak diğer devletlerin anayasalarındaki gibi yer verilmiş, geniş bir liste halinde sıralanmıştır. Kanun-u Esaside 8-26 maddeler arasında sıralanan hak ve hürriyetlerden bazıları; kişi güvenliği, ibadet özgürlüğü, basın özgürlüğü, dilekçe hakkı, konut dokunulmazlığı, eğitim özgürlüğü, kanun önünde eşitlik, devlet hizmetine alınmada eşitlik, mülkiyet hakkı, angarya ve işkencenin yasaklanması, tabi hakim ilkesi, kanunsuz vergi konulamayacağı şeklindedir.
1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanından sonra 1909 yılında Kanun-u Esasi’de önemli değişiklikler yapılmıştır. Bunlardan insan hak ve hürriyetleri ile ilgili olanlardan padişahın sürgün etme hakkının kaldırılması, basın hürriyetinin genişletilmesi, sansür yasağının getirilmesi, Osmanlı vatandaşlarına toplantı ve dernek kurma hürriyetlerinin tanınması sayılabilir.
Hazırlanışında Fransız İhtilali’nin ve 18. yüzyıl felsefesinin etkilerinin yoğun olarak görüldüğü, 1924 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda (1924 Anayasası) tabi haklar doktrininin etkisiyle hak ve hürriyetler düzenlenmiştir.
1924 Anayasasında kişi hak ve hürriyetleri klasik anlamda kabul edilmekte olup bunlar; düşünce, vicdan, söz, basın, haberleşme, dernek kurma, çalışma, eğitim hürriyetleri ile mülkiyet hakkı, kişi güvenliği, konut dokunulmazlığı, eşitlik ilkeleri olarak sıralanmıştır.
1961 Anayasası ’nda temel hak ve hürriyetler düzenlenirken İHEB ve İHAS’tan oldukça yararlanılmış bu belgelerde yer alan hükümlerin hemen hepsine yer verilerek, 1924 Anayasası’na göre daha geniş ve daha güvenceli hazırlanmıştır. 1961 Anayasası temel hak ve hürriyetler bakımından ferdi esas almıştır. Herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu belirtilmek suretiyle, siyasi iktidarın arzu ve takdirine göre yok edilemeyeceği tabi hak ve hürriyetler benimsenmiştir. 1961 Anayasası’nın getirdiği en önemli yeniliklerden biri de çağdaş hürriyet anlayışı olmuştur.
Temel hak ve hürriyetleri doğrudan doğruya Türk toplumunun temel hak ve hürriyet ihtiyacını göz önünde tutarak yeniden ele alan 1982 Anayasası, hak ve özgürlüğe sahip olma, kullanma ve yararlanma karşılığında kişinin de birtakım görevleri olduğu anlayışını benimsemiştir.
İnsan hakları kavramı, 1982 Anayasası’nın çeşitli maddelerinde 1961 Anayasası’ndan daha geniş ve ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Uluslararası Kaynaklar
Uluslararası kaynaklar, çeşitli uluslararası kuruluşların aldığı bildirge niteliğinde kararlar, uluslararası antlaşmalar, şartlar ve protokollerdir. Bunların maddelerinin incelenmesi halinde insan haklarının evrensellik, kapsamının geniş olması, devletlerin çifte sorumluluğu ve yasal ve ahlaki temellere sahip olma gibi temel özelliklerinin ağır bastığı görülür. İnsan hakları insana sırf insan olduğu için tanınan haklar olduğundan, tüm insanlar bu haklara sahiptirler.
Tüm uluslararası insan hakları belgelerinde insan hakları alanında devletlerin çifte sorumluluğu öngörülmüştür. Devletler bir taraftan halka karşı sorumluluğunu yerine getirmelidir. Bu, kendi yetki ve sorumlulukları dâhilinde yeterli anayasal, yasal ve idari tedbirleri alarak ve her bir insan hakkını koruyarak mümkün olabilir.
Devletlerin kendi anayasaları ve kanunları ile uluslararası anlaşmaları, hem yasal hem de ahlaki geçerlilik temellerine oturtmalıdırlar.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
BM Şartı (m.10) uyarınca sadece tavsiye niteliğinde karar almakla yetkili olan BM Genel Kurulu’nun 10.12.1948 tarih ve 217 A (III) sayılı kararıyla kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Uluslararası sözleşmelerin henüz pek çok devlet tarafından imzalanmadığı veya onaylanmadığı dönemlerde, uluslararası alanda geçerli tek uluslararası insan hakları aracı olarak kabul edilmiş, yeni ortaya çıkan, bağımsızlığına yeni kavuşan devletlerde anayasal bir belge olarak kullanılmıştır.
İHEB, birey ve toplumun isteklerini, kişi haklarıyla sosyal ve ekonomik hakları dengeleyen ve bütünlük içinde ele alan bir belge niteliğindedir.
Bildirge, aydınlanma geleneğine bağlı, sosyalist görüşün tüm etki ve katkılarına rağmen klasik bildiriler anlayışı ile esas olarak uyumlu, bu nedenle de büyük ölçüde doğal haklar yaklaşımının temel kavramları olan “hürriyet” ve “eşitlik” kavram ve ideallerini evrensellik temelinde sunan ve bunu da “herkes” kavramında formülleştirerek ifade eden bir belgedir.
Uluslararası Adalet Divanı ve ulusal mahkemelerin pek çoğu Bildirgeyi yorum aracı veya örf ve âdet hukuku olarak uygulamaktadırlar. Bildirge, özellikle yeni devletlerde, anayasal sorunların çözümünde bir başvuru noktası olarak kullanılmaktadır.
İkiz Sözleşmeler ve Protokoller
BM Anlaşması’nda insan hak ve hürriyetlerine karşı saygıyı sağlama ve geliştirme amacı vurgulanmış, İHEB ile de insanların temel hak ve hürriyetleri ilan edilerek evrenselleştirilmiştir. Ancak hukuken bağlayıcılığı bulunmayan İHEB, yerine BM Genel Kurulu, hukuken bağlayıcılığı olan iki farklı sözleşme tasarısı hazırlamayı kabul etmiştir. Müzakereler ve tartışmalar sonucunda, BM Genel Kurulu’nun, 16 Aralık 1966 gün ve 2200A (XXI) sayılı kararı ile, hukuksal bağlayıcılıkla donatılmış “Kişisel ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme” ile, “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme” kabul edilmiştir. “İkiz sözleşmeler” olarak da bilinen bu sözleşmeler yeterli sayıda devletin onaylamasıyla 23.06.1976 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi
Başlangıcı izleyen IV ana bölüm altında toplam 53 maddeden oluşan KSHS, Türkiye tarafından 15.08.2000 tarihinde New York’ta imzalanmış, TBMM tarafından beyanlar ve çekince ile onaylanması, 4.6.2003 tarih ve 4868 sayılı Kanunla (RG: 18.06.2003-25142) uygun bulunması üzerine, 07.07.2003 tarih ve 2003/5851 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla (RG: 21.07. 2003-25175) onaylanmıştır.
KSHS doktrinde klasik haklar ya da kişisel (medenî) ve siyasal haklar olarak adlandırılan hakları düzenlenmiş ve bunları güvence altına almak amacıyla birtakım mekanizmalara yer verilmiştir.
Kişisel Siyasal Haklar Sözleşmesine Ek Seçimlik Protokolü
BM Genel Kurulu’nun 16.12.1966 tarih ve 2200 A(XXI) sayılı kararıyla kabul edilip imza, onay ve katılıma açılan KSHS Seçimlik Protokolü 23.03.1976 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Ek Seçimlik Protokol, Türkiye tarafından, 03.02.2004 tarihinde New York’ta imzalanmış, 01.03.2006 tarih ve 5468 sayılı Kanun’la (RG: 17.03.2006-26111) onaylanmasının uygun bulunması üzerine, Bakanlar Kurulunun 29.06.2006 tarih ve 2006/10962 sayılı kararıyla (RG: 05.08.2006-26250) beyan ve çekincelerle birlikte onaylanmıştır.
Kişisel Siyasal Haklar Sözleşmesi İkinci Seçimlik Protokolü
Giriş ile 11 maddeden ibaret olan KSHS’ne Ek İkinci Seçimlik Protokol, BM Genel Kurulu’nun 15.12.1989 tarih ve 44/128 sayılı kararı ile benimsenmiş ve ilan edilmiştir. Protokol, Türkiye tarafından 06.04.2004 tarihinde imzalanmış, TBMM tarafından 28.10.2005 tarih ve 5415 sayılı Kanun’la (RG: 02.11.2005-25984) onaylanmasının uygun bulunması üzerine, Bakanlar Kurulunun 27.12.2005 tarih ve 2005/9813 sayılı kararıyla (RG: 27.12.2005-26036) onaylanmıştır.
Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi
Türkiye tarafından 15.08.2000 tarihinde New York’ta imzalanmış, TBMM tarafından beyanlar ve çekince ile onaylanması 4.6.2003 tarih ve 4867 sayılı Kanun’la (RG: 18.06.2003- 25142) uygun bulunması üzerine, 10.07.2003 tarih ve 2003/5923 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla (RG: 11.08.2003-25196) onaylanmıştır.
Sözleşmeye göre taraf devletler, gerek kendi başına ve gerekse uluslararası alanda özellikle ekonomik ve teknik yardım ve iş birliği vasıtasıyla bu Sözleşmede tanınan hakları mevcut kaynakları ölçüsünde gerçekleştirmek için, yasal düzenlemeler dâhil, gerekli her türlü tedbiri almayı taahhüt etmektedirler.
Ayrımcılığın Önlenmesi
Ayrımcılık yapılmaması kuralının pratik uygulaması, ayrımcılığa karşı özel standartların eklenmesiyle güçlendirilmiştir. Irk, cinsiyet, din, istihdam ve eğitim ayrımcılığı yasağı için özel anlaşmalar yapılmıştır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (UÇÖ) Genel Konferansı tarafından 29.06.1951 tarihinde, kabul edilen ve 23.05.1953 yılında yürürlüğe giren 1951 Tarihli ve 100 Nolu Eşit Ücret Sözleşmesi, bir giriş ile 14 maddeden oluşmakta ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın, kadın erkek tüm işçilere eşit işe eşit ücret ilkesinin uygulanması öngörülmektedir.
UÇÖ tarafından 25.06.1958 tarihinde kabul edilen ve 15.06.1960 tarihinde yürürlüğe giren 111 No.lu Ayrımcılık (İş ve Meslek) Sözleşmesi, bir giriş ile 14 maddeden oluşmaktadır.
Sözleşme, BM Genel Kurulu’nun 21 Aralık 1965 tarih ve 2106 (XX) sayılı kararıyla benimsenerek imza ve onaya Her Türlü Irk Ayrımcılığının Kaldırılması Sözleşmesi, 04.01.1969 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşme ile ırk ayrımcılığı, “siyasî, ekonomik, sosyal, kültürel veya toplumsal yaşamın herhangi bir alanında, insan hakları ve temel özgürlüklerin tanınmasını, uygulanmasını, bu hak ve özgürlüklerden yararlanılmasını ortadan kaldırmak veya zayıflatmak amacına ya da etkisine yönelik, ırk, renk, soy ya da ulusal veya etnik kökene dayalı her türlü ayrım, dışlama, kısıtlama ya da tercih” olarak tanımlanmış ve taraf devletlerin sorumlulukları belirlenmiştir.
Kadın Hakları
Kadınların erkeklerle eşit şekilde sahip olduğu hakların tamamına kadın hakları denilmektedir. BM, tarafından kadın haklarına verilen önemin ilk belirtisi olarak, 1952 tarihli Kadınların Siyasi Hakları Üzerine Sözleşme ile kadınların seçme ve seçilme hakları kabul edilmiştir. Ancak kadınlara karşı ayrımcılığın kesin olarak yasaklanması, 1967 tarihli Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Kaldırılması Bildirgesi ve 1979 tarihli Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi ile ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
Türkiye’nin Sözleşmeye katılması 11.6.1985 tarih ve 3232 Sayılı Kanun’la, ekli çekincelerle uygun bulunmuş (RG: 25.06.1985-18792), Bakanlar Kurulu’nun 24.7.1985 tarih ve 85/9722 sayılı kararıyla (RG: 14.10.1985-18898) onaylanmıştır.
Taraf devletler, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı kınama ve tüm uygun yollarla bu ayrımcılığın kaldırılması yolunda bir politika izlemeyi kabul etmişlerdir. Ayrıca devletler, kendi toplumlarında var olan iki cinsten birinin üstünlük ve aşağılık düşüncesine dayalı önyargıları, gelenek ve diğer uygulamaları ortadan kaldırmaya yönelik gerekli tüm tedbirleri almak yükümlülüğü altındadır.
Kadınlara Karşı Hür Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine İlişkin İhtiyari Protokolü, BM Genel Kurulu’nun 06.10.1999 tarih ve 54/4 sayılı kararıyla kabul edilen, 10.12.1999 tarihinde imzaya açılan ve 22.12.2000 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Ayrıca, 28 Şubat 2014 tarihinde New York’ta “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlendirilmesi Birimi (BM Kadın) Arasında BM Kadın Avrupa ve Orta Asya Bölge Ofisi’nin İstanbul’da Kurulmasına İlişkin Anlaşma” imzalanmış ve bu anlaşmanın onaylanması 01.07.2014 tarih ve 6548 sayılı Kanun’la (RG: 10.07.2014-29056) uygun bulunmuştur.
Çocuk Hakları
Çocuk hakları, kanunen veya ahlaki olarak dünya üzerindeki tüm çocukların doğuştan sahip olduğu; eğitim, sağlık, yaşama, barınma; fiziksel, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan evrensel kavramdır.
Çocuklarla ilgili ek koruma tedbirlerinin kabul edilmesi ihtiyacı üzerinde evrensel uzlaşmanın ilk örneği Milletler Cemiyeti’nin kabul ettiği 1924 tarihli Çocuk Hakları Üzerine Cenevre Bildirgesi ’dir. BM Genel Kurulu’nca 20.11.1959 yılında Çocuk Hakları Bildirgesi ve 1979 yılı da Uluslararası Çocuk Yılı olarak ilan edilmiştir. 20.11.1989 yılında kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS), 20.09.1990 günü, hemen hemen evrensel düzeyde bir onaylanma ile yürürlüğe girmiştir. 193 ülkenin taraf olduğu Sözleşmeyle ilk defa, küçüklerin kişisel, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel hakları , tarafları bağlayıcı bir sözleşmeyle tespit edilmiştir. Türkiye bu sözleşmeye bazı çekincelerle 1995 yılında taraf olmuştur (RG: 27.1.1995- 22184).
Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari Protokol, BM Genel Kurulunun 25.05.2000 gün ve A/RES/54/263 sayılı kararıyla kabul edilip, imza, onay ve katılıma açılmış; 18.01.2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
İnsan Kaçakçılığı, Kölelik, Kölelik-Benzeri Uygulamalar ve Zorla Çalıştırma
Milletler Ligi’nin kurulmasından önce, köle ticaretinin yasaklanması konusundaki uluslar arası çabaların ilki, 18 Avrupa Devletinin imzaladığı 1890 Brüksel Kanunu ’dur. Kanun, köle ticaretini kontrol ve önleme konusunda etkili tedbirler içermekte, süreci kontrol etmek üzere bir Kölelik Bürosu kurmaktadır. 28 Nisan 1919 tarihli Milletler Ligi Sözleşmesini takiben üye devletler, adil ve insanca çalışma şartlarının güvenliği yanında, cinsel sömürü amacıyla, kadın ve çocuk kaçakçılığının kaldırılması konusunda da çalışma yapmışlardır.
Kölelik aşağı yukarı yüzyılı aşkın süredir hukuk dışı bir uygulama olarak kabul edilmektedir. Milletler Ligi Kölelik Sözleşmesi’ nde kölelik 1926 yılında yasadışı kabul edilmiş, İHEB m.4’te ise insanlık dışı muamele ve insan haklarının ihlali sayılmıştır. Kölelikten özgürlük çeşitli uluslar arası sözleşmelerde kabul edilmiştir.
Vatansızlık ve Mülteciler
Vatansızlık
Vatansızlığın azaltılması ve mültecilerin korunması ile ilgili pek çok uluslararası sözleşme kabul edilmiştir. BM Genel Kurulunun 4 Aralık 1954 tarih ve 896 (IX) sayılı kararına uygun olarak 30 Ağustos 1961 tarihinde benimsenen ve 13 Aralık 1975 yılında yürürlüğe giren Vatansızlığın Azaltılmasına İlişkin Sözleşme, vatansız kişilerin, doğum veya soy yoluyla devletle yerleşik bir bağ kurarak vatandaşlık kazanmalarının veya vatandaşlıklarını korumalarının usullerini belirlemektedir.
Irkı, dini, etnik veya siyasi görüşleri nedeniyle hiç kimsenin vatandaşlıktan yoksun bırakılamayacağı belirtilen Sözleşmede ayrıca, ülkelerinden çıkarılma sonucunda vatansız durumuna düşmelerini engelleyici önlemler ve bir ülkede doğan insanlara vatandaşlık hakkı tanınmasına ilişkin kurallar ortaya konulmaktadır.
V atansız Kişilerin Hukuki Statülerine İlişkin Sözleşme, BM Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından düzenlenen Tam Yetkili Temsilciler Konferansında kabul edilmiş, New York’ta 28.09.1954’te imzalanmış, 06.06.1960’ta yürürlüğe girmiştir.
BM Genel Kurulunun 13 Aralık 1985 tarih ve 40/144 sayılı kararıyla kabul edilen ve 10 maddeden ibaret olan Yaşadığı Ülkenin Vatandaşlığına Sahip Olmayan Bireylerin İnsan Hakları Üzerine Bildirgede yabancı, bulunduğu ülkenin vatandaşı olmayan kişi olarak tanımlanmakta ve yabancılarla ilgili kanun ve diğer düzenlemelerin ilan edilmesi belirtilmektedir.
Mülteciler
İkinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki gelişmeler, zulüm korkusu yüzünden kendi ülkelerine dönemeyen ya da dönmek istemeyen geniş bir yurtsuz insan kitlesi yaratmıştır. Bu durum, büyük ölçüde Milletler Cemiyeti çatısı altında, iki dünya savaşı arasında üzerinde hemfikir olunan mültecilere ilişkin olarak yapılmış birkaç anlaşma ve sözleşmenin uzantılarını ve ayrıntılarını oluşturan yasal koruma mekanizmalarının oluşması sonucunu doğurmuştur.
BM Genel Kurulunun 14 Aralık 1950 tarih ve 429 (V) sayılı kararıyla toplanan konferansta kabul edilen, 28.07.1951 yılında Cenevre’de imzalanan ve 22.04.1954 tarihinde yürürlüğe giren Mültecilerin Hukukî Durumuna Dair Sözleşme (Cenevre Sözleşmesi) ile tarihte ilk kez bir mülteci tanımı yapılmış, mültecilerin hakları ve standartlarının çağdaş bir listesi verilmiş, mülteci iadesinin sınırları ile geleneksel hukukta bulunan “geri göndermeme” (non-refoulement) ilkesi hüküm altına alınmıştır.
Türkiye, Sözleşmeyi 24.08.1951’de imzalamış ve 29.08.1961’de ise bazı çekincelerle onaylamıştır.
Sözleşme’de; mültecilerin yükümlülükleri, ayrımcılık yasağı, din hürriyeti ve din eğitimi hakkı, mülkiyet hakkı, dernek kurma, mahkemelere başvurma, çalışma hakkı, meslek edinme hakkı, temel eğitim hakkı gibi hakların bazılarından vatandaşlarla eşit, bazılarını da en azından yabancılar kadar yararlanma hakları düzenlenmiştir.
Savaş Suçları, İnsanlığa Karşı Suçlar ve Soykırım
Savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan bireylerin suçlandığı Nürmberg Mahkemesi’ nden beri uluslararası insan hakları hukukunda dikkate değer gelişmeler olmuştur. Soykırım (Genocide) suçunu uluslararası suç olarak ilan eden 11 Aralık 1946 tarih ve 96(1) sayılı BM Genel Kurulu Bildirgesi ile İkinci Dünya Savaşından sonra BM desteğiyle yapılan ilk sözleşmelerden biri olan ve 9 Aralık 1948 günü imzaya açılan ve 12 Ocak 1951 günü uygulanmaya başlanan BM İnsanlığa Karşı Suçların Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi bunlardan başlıcalarıdır.
Taraf devletler, insanlığa karşı suç ve soykırım suçunu işleyenlere etkili cezaların verilmesi için Anayasalarında gerekli değişiklikler yapılması ve insanlığa karşı suç işlemekle suçlanan kişilerin geri verilmesinin kolaylaştırılması konusunda birbirlerine söz vermişlerdir.
20. yüzyılda, Rwanda’ da ve Eski Yugoslavya’ da uluslararası vicdanı derinden yaralayan insanlığa karşı suçların işlenmesi üzerine, uluslararası toplum daha yakın bir ilgi göstermiş ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Statüsü 1998’de Roma’da kabul edilmiştir.
Adalet Yönetiminde İnsan Hakları: Tutuklu ve Hükümlülerin Korunması
BM Genel Kurulunun 10.12.1984 tarih ve 39/46 sayılı kararıyla kabul edilerek imzaya açılan İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Küçültücü Muameleye ve Cezaya Karşı Sözleşme, 26.06.1987’de yürürlüğe girmiştir. Türkiye bu Sözleşmeyi ekli çekince ve beyanlarla 21.04.1988 tarih ve 3441 sayılı Kanun’la onaylanmasını uygun bulmuş, 2 Ağustos 1988 tarihli ve 88/13023 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla (RG: 10 Ağustos 1988-19895) onaylamıştır.
İşkenceye Karşı Sözleşme, Devletlerin bu yasağı, ulusal ve uluslararası düzeyde hayata geçirmeleri için, soruşturma yürütülmesi ve suçluların adalet önüne çıkarılması gibi yöntemlere dair standartları belirler.
18.12.2002 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Küçültücü Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme Seçimlik Protokolü, işkencenin önlenmesi için, işkence ve kötü muamelenin sıklıkla meydana geldiği yerler olan polis karakolları ve hapishaneler gibi gözaltı yerlerindeki koşullar ve uygulamaları değerlendirmek amacıyla ziyaretlerde bulunacak uluslararası ve ulusal mekanizmaların kurulması için hazırlanmıştır.
Göçmen İşçilerin ve Ailelerinin Hakları ve Göçmen Kaçakçılığı
BM Genel Kurulunun 18.12.1990 tarih ve 45/158 sayılı kararıyla benimsenen Tüm Göçmen İşçilerin ve Ailelerinin Haklarının Korunması Uluslararası Sözleşmesi, 01.07.2003 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşmeyi 13.01.1999 tarihinde imzalamış, 26.04.2001 tarih ve 4662 sayılı Kanunla onaylanmasının uygun bulunması üzerine, 27.09.2004 tarihinde onaylamıştır.
Sözleşmenin uygulanmasının denetlenmesi amacıyla bir “Tüm Göçmen İşçiler ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunması Komitesi” kurulmuştur.
Protokolün amacı, başta kadın ve çocuklar olmak üzere insan ticaretini önlemek ve mücadele etmek, insan ticareti mağdurlarını korumak ve yardım etmek ve bunları gerçekleştirmek için devletler arasında iş birliğini geliştirmektir. Protokole göre her devlet insan ticareti, çocuk istismarını suç hâline getirecektir. İnsan ticareti mağdurlarına, yaşlarına ve cinsiyetlerine uygun barınma imkânı, tıbbı, psikolojik ve maddi yardım, çalışma ve eğitim-öğretim, fiziksel güvenlik ve gördükleri zararlar için tazminat imkânları verilecektir.
Engellilerin Hakları
BM Genel Kurulu’nca 1981’de Uluslararası Engelliler Yılı ilan edilmiş ve söz konusu yılın sonucu olarak aynı yıl BM Dünya Engelliler Eylem Programı kabul edilmiş ve engelliliğin tam anlamıyla bir insan hakları meselesi olarak tanınması konusunda sivil toplum kuruluşları uzun mücadele göstermişlerdir. Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme (EHİS), BM Genel Kurulu’nun 13 Aralık 2006 tarihli ve A/RES/61/106 tarihli kararıyla kabul edilmiş ve 3 Mayıs 2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye, Sözleşme’yi 30 Mart 2007 tarihinde imzalamıştır. Engelli bireylerin insan haklarının korunmasını, teşvik edilmesini ve geliştirilmesini sağlamak üzere devletlerin yükümlülüklerini açıklığa kavuşturan Sözleşme engelliler için yeni haklar yaratmamakta; bunun yerine, mevcut insan haklarının engelliler için ne anlam taşıdığı sorusunu ele almakta ve sözleşmeye taraf olan Devletlerin bu hakların korunması ve desteklenmesi konularındaki yükümlülüklerini açıklamaktadır.
Zorla Kaybolmalar
Kişileri zorla kaybetme 2. Dünya Savaşı’ndan itibaren dünyanın her bölgesinde sistem muhaliflerini bastırmanın planlı bir yöntemi ve yaygın bir devlet terörü aracı olarak kullanılmıştır. 21. yüzyılın başına kadar devletlere zorla kaybetmeyi cezalandırma yükümlülüğü getiren bir uluslararası metin kabul edilmemiştir.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulun 18 Aralık 1992 tarih ve 47/133 sayılı Kararıyla “Zorla Kaybedilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildiri” kabul edilmiştir.
Herkesin Zorla Kaybedilmeye Karşı Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, BM Genel Kurulu’nun 20 Aralık 2006 tarih ve 61/177 sayılı kararıyla kabul edilmiş ve 23 Aralık 2010’da yürürlüğe girmiştir. Türkiye, Sözleşmeye taraf değildir.
Öte yandan Sözleşme, kaybedilen kişilerin ve yakınlarının haklarını kapsamlı bir şekilde düzenlemekte ve güvenceye almaktadır. Kayıp aileleri için tazminat hakkı, kayıpların iadesi, rehabilitasyon, kişinin onurunun ve saygınlığının yeniden iadesi, (m. 24), kayıp yakınlarının ve meşru bir ilgisi olan kişilerin gerçeği bilme hakkı (m.18, 19 ve 20) bunlardan bazılarıdır.
Bölgesel Kaynaklar
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Belgeleri
Avrupa Konseyi Statüsü
05.05.1949’da aralarında Belçika, Danimarka, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, İsveç ve İngiltere’nin de bulunduğu 10 ülke tarafından merkezi Strasburg olmak üzere Avrupa Konseyi (AK) Statüsü Londra’da imzalanmış ve 03.08.1949’da yürürlüğe girmiştir. Konsey statüsünün Türkiye tarafından onaylanmasına ilişkin 5446 sayılı Kanun, 12 Aralık 1949’da kabul edilmiş ve Türkiye AK’ye 8 Ağustos 1949’da katılmıştır. Türkiye ve Yunanistan AK kurulduktan sonra Konseye üye oldukları için “kurucu üye” statüsündedirler.
AK’ye bugün 47 devlet üyedir. Konsey’in başlıca hedefi, Avrupa ulus ve vatandaşlarının vakarını, temel değerleri olan demokrasiye, insan haklarına ve yasa düzenine saygıyı sağlamak yolu ile güvence altına almak olmuştur.
AK’nin amaçları arasında yer alan ilkelerden en önemlisi, insan haklarının ve özgürlüklerinin geliştirilmesi ve korunmasıdır.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS), 1949 yılında hazırlanmış, 4 Kasım 1950’de aralarında Türkiye’nin de bulunduğu oniki devlet tarafından Roma ’da imzalanmış ve 3 Eylül 1953 yılında yürürlüğe girmiştir. İHAS yalnız insan haklarının korunmasını sağlayan bir belge değil, aynı zamanda Batı demokrasisini somuta indirgeyen bir belgedir.
İHAS, Türkiye tarafından 1954 yılında 6366 sayılı Kanun’la (RG: 19.03.1954-8662), herhangi bir çekince ileri sürmeksizin onaylanmıştır.
İHAS, Avrupa’da insan haklarının korunması açısından en temel Sözleşmedir.
Ülkemiz, Sözleşmeyi 1924 Anayasası hükümlerine göre bir kanunla iç hukuka geçirmiştir. Böylece, usulüne göre yürürlüğe konulduğu için, Sözleşme Türk iç hukukunun bir parçası hâline gelmiştir. Sözleşmenin bireylere tanıdığı temel hak ve özgürlükler Türk mahkemeleri tarafından doğrudan uygulanabilir nitelikte hukuk kurallarıdır.
Avrupa Sosyal Şartı
İHAS’daki ekonomik, sosyal, kültürel hak ve özgürlüklerle ilgili eksikliği gidermek için AK üyesi 13 devlet 18.10.1961’de, Torino’da Avrupa Sosyal Şartı ”nı (ASŞ) imzalamış ve Şart, 26.02.1965’te yürürlüğe girmiştir. ASŞ, beş ana bölüm altında toplam 38 madde ve bir Ek’ten oluşan bir belgedir. 1961 yılında kabul edilen Orijinal ASŞ ile düzenlenen ekonomik ve sosyal hakların sayısı, 1988, 1991 ve 1995 tarihli üç Protokolle artırılmıştır. Daha sonra, 1996 yılında, yeniden gözden geçirilen Sosyal Şart imzaya açılmış, 01.07.1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Şartın amaçları; (1) hiç bir ırk, renk, cinsiyet, din, siyasi görüş, ulusal soy ve sosyal köken ayrımı yapmaksızın, bütün insanların sosyal haklardan yararlanmasını sağlamak; (2) uygun kuruluş ve faaliyetlerle kent ve kırsal nüfusun yaşam düzeyini geliştirmek ve sosyal refahını yükseltmektir.
İşkence ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele ve Cezayı Önleme Avrupa Sözleşmesi
Sözleşme, 26.11.1987 yılında Strasbourg’da imzaya açılmış ve 01.02.1989 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşme ile, adlî olmayan, önleyici nitelikte bir mekanizma öngörülerek, İHAS’in bazı güvenceleri güçlendirilmek istenmiştir. Sözleşme, “bazı kimselerin, bir kamu otoritesi tarafından özgürlüklerinden yoksun bırakıldıkları” her yerde ziyaretler yoluyla, “gerektiğinde, insanlık dışı ya da aşağılayıcı ceza ve davranışlara karşı korunmalarını inceleyen bir “İşkencenin İnsanlık Dışı ya da Aşağılayıcı Ceza ve Davranışların Önlenmesi Avrupa Komitesi” kurulmasını (m. 1) öngörmüştür.
Ulusal Azınlıkları Koruma Çerçeve Sözleşmesi
İHAS’da azınlıkların haklarını koruyan hükümlere yer verilmemiş olması nedeniyle, AK bünyesinde hazırlanan ve AK Bakanlar Komitesi’nin 10 Kasım 1994 yılında kabul ettiği, 1 Şubat 1995 yılında imzaya açılan ve 1 Şubat 1998’de yürürlüğe giren Ulusal Azınlıkları Koruma Çerçeve Sözleşmesi, ulusal azınlıkların haklarını korumak suretiyle bölgesel barışı ve istikrarı sağlamayı amaç edinen, yasal olarak bağlayıcılığı olan çok taraflı ilk belgedir.
Çerçeve Sözleşme’nin uygulanması ile ilgili denetim mekanizması, AK Bakanlar Komitesinin 17 Eylül 1997 tarih ve (97)10 sayılı Kararı ile düzenlenmiştir.
Bölgesel ve Azınlık Dilleri Avrupa Şartı
5 Kasım 1992’de imzaya açılan Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı, 1 Mart 1998’de yürürlüğe girmiştir. Türkiye bu Şartı imzalamamıştır.
Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı’nın amacı, Avrupa’daki tarihsel azınlık ve bölgesel dillerini korumak ve geliştirmektir. Bu şart, bir yandan Avrupa kültürel mirasını ve geleneklerini geliştirmek ve sürdürmek öte yandan özel ve kamusal yaşamda bölgesel ya da azınlık dillerini kullanma hakkının yaygın ve devredilmez biçimde tanınmasına saygı göstermek için kabul edilmiştir.
Birinci bölümde bölge ve azınlık dilleri tanımlanmıştır (m. 1). Bölge ve azınlık dilleri, sayıca nüfusun geri kalanına göre azınlıkta kalan ülke vatandaşlarının kullandıkları ve resmî dilden farklı olan dillerdir. Resmî dilin lehçeleri ve göçmenlerin konuştukları diller azınlık dillerinden sayılmaz. İkinci Bölümde, siyasi hedefler ve amaçları sıralanmış, Üçüncü Bölümde ise bölgesel veya azınlık dilinin kamusal hayatta kullanılmasını desteklemek için alınacak önlemler öngörülmüştür.
Çocuk Haklarının Kullanılması Avrupa Sözleşmesi
Sözleşme, 25.02.1996 tarihinde Strasbourg’da imzalanmış, 01.07.2000 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme Türkiye tarafından 9.06.1999 tarihinde imzalanmış ve onaylanması 18.01.2001 tarih ve 4620 sayılı Kanunla (RG: 01.02.2001-24305) TBMM’ce uygun bulunması üzerine, ilişik beyanla Bakanlar Kurulu’nun 2002/3910 sayılı kararı ile onaylanmıştır (RG: 02.05.2001- 24743).
Sözleşme, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin daha da ileri götürülmesini amaçlamaktadır. Sözleşme, çocukların karar verme sürecine katılımına odaklanmakta ve çocukların uygun yargısal usul ve süreçlerle bilgilendirilmesini öngörmektedir.
İnsan Hakları ve Biyo-Tıp Sözleşmesi
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi: İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi” (Oviedo Sözleşmesi) Avrupa Konseyi bünyesinde 04.04.1997 tarihinde imzaya açılmış, 01.12.1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir. TBMM, 3.12.2003 tarih ve 5013 sayılı Kanun (RG: 9.12.2003- 25311) ile Sözleşme’nin onaylanmasının uygun bulunması üzerine, Sözleşme 16.03.2004 tarihinde onaylanmıştır. Biyotıp Araştırmalarına İlişkin İnsan Hakları Biyotıp Sözleşmesine Ek Protokol’ ün Onaylanması 10.03.2011 tarih ve 6212 sayılı Kanun’la uygun bulunmuştur.
Terörizmin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi
27.01.1977 tarihinde Strasbourg’da imzalanan ve 04.08.1978 tarihinde yürürlüğe giren Sözleşme, Türkiye tarafından 27.01.1977 tarihinde imzalamış ve 27.10.1980 tarih ve 2327 sayılı Kanunla (RG: 28.10.1980-17145) onaylanmıştır.
Göçmen İşçilerin Hukuki Statüsü Hakkında Avrupa Sözleşmesi
Sözleşme, 24.11.1977 tarihinde Strazbourg’ta imzaya açılmış, Türkiye tarafından 24.11.1977 tarihinde imzalanmış, 25.12.1979 tarih ve 2257 sayılı Kanun’la (RG: 06.01.1980- 16861) onaylanmasının uygun bulunması üzerine Bakanlar Kurulu’nun 06.01.1980 tarih ve 8/2006 sayılı kararı (RG: 27.01.1981-17233) ile onaylanmıştır.
Sözleşmede, “Göçmen İşçi” terimi akit taraflardan biri tarafından, ülkesinde, ücretli bir iş görmek üzere yerleşmesine izin verilmiş olan diğer akit ülkenin yurttaşları olarak (m. 1/1) tanımlanmaktadır.
Schengen ve Dublin Sözleşmeleri
Schengen Sözleşmesi, Fransa, Almanya, Belçika, Lüksemburg ve Hollanda arasında, 14 Haziran 1985 tarihinde, Lüksemburg’un Schengen köyünde imzalanan ve sınır kapılarındaki polis ve gümrük kontrollerini bütünüyle ortadan kaldırmayı amaçlayan antlaşmadır. 19 Haziran 1990 yılında imzalanan Schengen Anlaşmasını Uygulama Sözleşmesi ise Sözleşmeyi uygulamaya koymuştur. 1990’de İtalya, 1991’de İspanya ve Portekiz, 1992’de Yunanistan, 1995’de Avustralya daha sonra 2004’te Finlandiya, Danimarka, İsveç, Estonya, Letonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Malta, 2004’ün sonlarında İsviçre ve 2007’de Birliğe yeni üye olan Bulgaristan ve Romanya Schengen Sözleşmesi’ne imza atmıştır. Schengen Sözleşmesi İngiltere ve İrlanda tarafından onaylanmamıştır.
Sözleşmesin amacı, iç sınırları kaldırıp dış sınırları daha çok güçlendirerek serbest dolaşım bölgesindeki vatandaşların güvenliğini artırmak olmuştur.
Bir sığınma başvurusu ile ilgilenme konusunda hangi devletin sorumlu olduğunu belirleyen bir ölçüt içeren Schengen Anlaşması’nı Uygulamaya Koyan Anlaşma ve Avrupa İltica Sözleşmesi, Haziran 1991’de Dublin’de imzalanmıştır.
Avrupa Birliği Hukukunda İnsan Hakları
Avrupa bütünleşmesi sürecinde, temel hak ve özgürlüklerin korunması konusunda ATAD önemli sorumluluklar üstlenmiş, adeta hak ve özgürlükler hukuku oluşturmuştur. Buna paralel olarak, temel hak ve özgürlükler konusu, Avrupa Parlamentosu, Konsey ve Komisyonun çabalarıyla giderek kurucu antlaşmalarda da yer almaya başlamıştır. Ancak Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’ na kadar AB bünyesinde bir temel haklar kataloğu yer almamıştır.
1987’de yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedinde; insan haklarının topluluk içinde korunması, üye devletlerin anayasaları ve yasaları ile Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ ne atıfta bulunularak üçüncü ülkelerle ilişkilerde insan haklarının korunmasından söz edilmiştir.
1993’te yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması’nda; yaşama hakkı, özel yaşamın korunması hakkı, işkence yasağı, yargılanma hakkı, düşünce ve basın özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı gibi hak ve özgürlüklerden bahsedilmiştir.
1999’da yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması ile; insan hakları, demokrasi, temel özgürlükler ve hukukun üstünlüğü ilkelerine verilen önem vurgulanmıştır.
İstanbul Sözleşmesi
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi), 11 Mayıs 2011’de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısında imzaya açılmış, 01.08.2014 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Sözleşme, sadece kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetle mücadele etmemekte, aynı zamanda kadın-erkek eşitliği ilkesinin hayata geçirilmesini amaçlamaktadır. Medeni durumlarına bakılmaksızın tüm kadınları şiddetten korumayı hedefleyen Sözleşme, şiddete uğramış kişilerin haklarını korumaya yönelik önlemler alırken cinsel kimlik ve cinsel yönelim de dahil olmak üzere hiçbir ayrımcılık yapılmamasını (m. 1) öngörmektedir.
Sözleşmeyi imzalayıp onaylayan devletler, en başta kadına yönelik her türlü şiddeti önlemek ve bununla mücadele etmek için devlet çapında etkili, kapsamlı ve birbiriyle uyumlu politikaların benimsenmesi ve uygulaması olmak üzere belli bazı sorumlulukları yüklenmişlerdir.
Amerikalılararası İnsan Hakları Belgeleri
Amerikan Bildirgeleri
Amerikan Devletler Teşkilatı’nın 2 Nisan 1948 yılında yaptığı Bogotá/Colombiya Konferansında kabul ettiği, içerik itibariyle İHEB ile oldukça benzer ama aynı olmayan Amerikan İnsan Hakları ve Ödevleri Bildirgesi’nde, kişisel ve siyasal haklara yer verildiği gibi, ekonomik, sosyal ve kültürel haklara da yer verilmektedir. Bildirge Amerikan vatandaşlarına yönelik kimi ödevler de yüklemektedir: Herkesin topluma, çocuklara ve ailesine karşı ödevlere sahiptir; eğitim görme, oy kullanma, hukuka uygun davranma, ülkeye hizmet etme, vergi ödeme, çalışma ve yabancıların siyasi faaliyetlere katılmaması gibi. Bildirge bir sözleşme olmamakla birlikte, 1967 yılında Amerikan Devlet Teşkilatı, Buenos Aires Protokolü ile Amerikan Devlet Teşkilatı’nın Kuruluş Şartını değiştirerek Bildirgenin tüm üye devletler için bağlayıcı olduğunu karara bağlamıştır.
Amerikan Sözleşme ve Protokolleri
Kosta Rika’nın San José kentinde 22 Kasım 1969 yılında imzalanan ve 1978 Temmuz ayı itibariyle, yürürlüğe giren Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), kişisel ve siyasal hakları bir çizelge halinde düzenlenmiştir.
1988 Tarihli ekonomik, sosyal ve kültürel haklar alanında Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesine Ek Protokol’ün (San Salvador Protokolü) giriş kısmında, her iki grup hakların bölünmezliğine vurgu yapılmıştır.
Amerikan Devlet Teşkilatı Genel Kurulu’nun 20. olağan oturumunda, Paraguay’ın Asuncion kentinde, 08.06.1990’de imzaya açılan ve 28.08.1991’de yürürlüğe giren AİHS’nin Ölüm Cezasını İlga Eden Protokolü, ile barış zamanında ölüm cezası kaldırılmıştır.
Diğer Sözleşmeler ve Araçlar
Amerikan Devletler Teşkilatı, insan haklarının korunmasını genişletmek amacıyla, Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi ve protokollerinin dışında pek çok sözleşme kabul etmiştir.
1985 yılında Genel Kurul’un olağan oturumunda imzaya açılan ve iki yıl sonra yürürlüğe giren Amerikalılararası İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi ile işkence tanımlanmakta ve bireylerin buna karşı sorumlulukları belirlenmektedir.
Brezilya’nın Belém de Pará kentinde 1994 yılında kabul edilen ve 1996 yılında yürürlüğe giren K işilerin Zorla Kaybolmaları Üzerine Amerikalılararası Sözleşme ile Amerikan Devlet Teşkilatına üye Devletler, Sözleşmenin girişinde, kişilerin sistematik bir şekilde zorla kaybolmasının insanlığa karşı bir suç teşkil ettiğini kabul etmişler, beklenmedik kaybolmalar Sözleşmenin ikinci maddesinde de insanlığa karşı suç olarak düzenlenmiştir.
1994 Tarihli Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesi, Cezalandırılması ve Kaldırılması Amerikalılararası Sözleşmesi, (Belém do Pará Sözleşmesi), daha önce kabul edilen Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi’nin ve çeşitli bölgesel uluslararası sözleşmelerin bir birleşimini ifade etmektedir.
Afrika İnsan Hakları Belgeleri
Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı
Şart, 28.06.1981 yılında Kenya’nın Başkenti Nairobi’de Afrika Birliği Teşkilatı devlet ve hükümet başkanlarının XVIII. Dönem Asamblesi ’nde oy birliği ile kabul edilmiş ve 21 Ekim 1986 yılında yürürlüğe girmiştir. Şartın en önemli özelliği, diğer uluslararası ve bölgesel sözleşme ve anlaşmaların aksine, insan ve halkların haklarına vurgu yapmakta ve bireylerin ve birey topluluklarının devlete karşı görevlerinin alfabetik bir dizisini vermektedir. Şartın maddelerinin devletlerce değiştirilmesine izin verilmemektedir. Bu nedenle, haklar ve görevler olağanüstü durumlarda uygulama alanı bulmaktadır.
Şartta kolektif olarak gerçekleştirilebilen yaşama hakkı, doğal zenginlik ve kaynakların serbestçe yararlanma hakkı, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişme hakkı, uluslararası barış ve güvenlik hakkı, halkın kalkınmasıyla uyumlu yeterli bir çevre hakkı gibi halkların haklarına da yer verilmektedir.
Diğer Sözleşmeler
20 Haziran 1974 yılında yürürlüğe giren Afrika’daki Mülteci Sorunlarının Özel Yönlerini Düzenleyen 1969 Sözleşmesi, Mültecilerin Hukuki durumuna Dair BM Sözleşmesinin Afrika’da etkili bir tamamlayıcısıdır. Sözleşmeye göre “mülteci, kendi menşe ülkesi ya da vatandaşı olduğu ülkenin bir bölümünde ya da tümünde dış saldırı, işgal, yabancı egemenliği ya da kamu düzenini ciddi biçimde bozan olaylar nedeniyle ülkesini terk etmeye zorlanan herkestir”. Bu tanıma göre iç karışıklıklar, geniş çaplı şiddet ve savaştan kaçan kişiler, haklı zulüm korkusu duyup duymadıklarına bakılmaksızın, Sözleşmeye taraf olan ülkelerde mülteci statüsü için başvuruda bulunma hakkına sahiptir.
Çocuk Hakları ve Refahı Afrika Şartı, Afrika Birliği Teşkilatı Genel Kurulu’nda 11.07.1990 yılında kabul edilmiş ve 29.11.1999 yılında yürürlüğe girmiştir.
Ekonomik ve sosyal hakların devletlerin gelişmesine paralel olarak gerçekleştirilebileceği öngörülen Şartta, ÇHS’nden farklı olarak, silahlı çatışmalarda çocukların askere alınması kesin olarak yasaklamaktadır.
Uluslararası Örf ve Adet Hukuku ve Hukukunun Genel İlkeleri
Uluslararası insan hakları hukukunun kaynaklarından birisi de uluslararası örf ve adetlerdir. Devletler arasında oy birliği sağlanmış ve geniş bir kabul gerçekleşmiş BM Genel Kurulunun bir kararı, zamanla geleneksel olarak devletleri bağlayıcı kurallar olarak kabul edilebilmektedir. İHEB bu konuda tam bir örnek teşkil etmektedir. İHEB’in birçok maddesi şimdi uluslararası örf ve adet hukuku olarak kabul edilmektedir.
Öğreti, Denetim ve Yargı Kararları
Bilim adamlarının görüşleri insan hakları hukukunun analiz ve gelişimine katkıda bulunmaktadır. Ancak, uzmanların etkisi dolaylı olmakla birlikte, bazı insan hakları birimlerinde çalışan bilim adamlarının ve uzmanların insan hakları hukukuna önemli katkıları olmaktadır.
Resmi anlaşmaların uygulanmasını ve kararları denetlemek için çok sayıda denetleme birimi kurulmuştur. BM sisteminde bu denetleme birimlerine genelde “Anlaşma İzleme Birimleri” denilmektedir. Bu birimler genelde önlerine getirilen sorunlar ve somut durumlarla ilgilenmekte, düzenli olarak kararlar almakta ve uluslararası standartları değerlendirmektedirler.
İnsan Hakları Hukuku Normlarının Yorumu
Tüm hukuk kurallarında olduğu gibi, genel ve soyut olması nedeniyle insan hakları hukuku normlarının da uygulanabilmesi için öncelikle yorumlanması gerekir. Ancak, insan haklarını düzenleyen normların yorumlanması, kanunların yorumlanmasından iki açıdan farklılık arzeder. Öncelikle, insan hakları ile ilgili normların hükümleri genellikle İHEB, BM İkiz Sözleşmeleri veya Bölgesel İnsan Hakları Sözleşmelerinden alınmıştır. İkinci olarak, insan hakları genellikle anayasalarda düzenlenir ve bu nedenle de iç hukuktaki diğer kanunlara göre üst hukuk normu statüsü kazanır. Dolayısıyla, insan hakları normlarının yorumlanması, iç hukuktaki normal kanunların yorumlanmasından farklıdır.
Uluslararası anlaşmalar, yapıldığı dönemin şartları ışığında değil, uluslararası toplumun bugünkü (hâlihazır) şartlarının ışığında yorumlanmalıdır. Ayrıca, anlaşmanın yorumu esnasında içinde bulunulan yargı sisteminin çerçevesi içinde kalınmalıdır.