Anayasa 1 Dersi 6. Ünite Sorularla Öğrenelim
1924 Anayasası
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
1924 Anayasası’na göre çoğunluk ve azınlık yetkileri nasıl hazırlanmıştır?
1924 Anayasası’nın hükümleri incelendiğinde bu anayasanın çoğunluk iradesine sınırsız yetkiler sunduğu, bu irade karşısında azınlıktaki grupların menfaatlerini korumasız bıraktığı görülmektedir. Gerçekten Anayasanın 3. maddesi, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu düzenlemesine yer vermekte; 4. maddesi ise “Türk milletini ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi temsil eder ve millet adına egemenlik hakkını yalnız o kullanır” hükmünü içermektedir. Böylece TBMM, egemenliği temsil eden yegâne organ olarak vasıflandırılmaktadır. Bu ise uygulamada, meclise hâkim olan çoğunluğun millet adına egemenlik yetkisini sınırsız olarak kullanmaya yetkili kılındığı anlamına gelmektedir. Nitekim hak ve hürriyetleri düzenleyen maddelerde, hürriyetlerin sadece isminden söz edilmesi, bunların alanını tayin yetkisinin kanun koyucuya sunulması, parlamentoya hâkim olan çoğunluğu üstün bir güce dönüştürmüştür. Öte yandan, 103. maddeyle düzenlenen anayasanın üstünlüğü kuralını güvenceli kılacak bir anayasa yargısının olmaması, genel yetkili mahkemelerin de kendilerini anayasaya uygunluk denetimi yapmakla yetkili görmemeleri, meclise hâkim olan siyasî çoğunluğun gücünü daha da pekiştirmiştir. Bu ise anayasanın üstünlüğüne değil; yasamaya hâkim olan çoğunluğun üstünlüğüne dayanan bir sistemi ifade etmektedir.
1921 Anayasası kaç maddeden oluşmaktadır?
1921 Anayasası, sadece 23 maddeden oluşan çok kısa bir metindi. Bunun nedeni, Anayasanın millî mücadele yıllarının olağanüstü ihtiyaçlarını karşılamak üzere hazırlanmasıydı.
Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu ne zaman yürürlüğe girmiştir?
II. TBMM, kuruluşunun hemen ardından yeni anayasa ihtiyacını karşılamak üzere çalışmalara başladı ve 20 Nisan 1924’te yeni Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu kabul edilerek yürürlüğe girdi.
1924 Anayasası’nı hazırlayanlar hangi nedenlerle çoğunlukçu demokrasiyi benimsemiştir?
Ergun Özbudun, anayasa koyucunun bu yöndeki tercihini üç nedenle açıklamaktadır. Yazara göre, 1924 Anayasası’nı hazırlayanlar büyük ölçüde, çoğunlukçu demokrasi anlayışının izlerini taşıyan Fransız kamu hukukundan etkilenmişlerdir. Gerçekten 1924 Anayasası’nın hazırlandığı dönemde Fransa’da kanunların anayasaya uygunluk denetimi sistemi mevcut değildi. Öte yandan 1924 Anayasası’nı hazırlayanlar, millî menfaatlere yönelik tehditlerin ancak saltanat makamından gelebileceğini düşünmüşlerdir. Anayasa koyucuya göre, millet iradesine dayanan yasama organının milletin menfaatlerini tehdit etmesi ihtimal dâhilinde değildir. Nihayet anayasanın hazırlanmasında etkili olan Mustafa Kemal Atatürk ve yakın çevresinin planladıkları devrimci politikalar, ancak iktidar yetkilerinin sınırlanmadığı çoğunlukçu demokrasi düzeninde uygulanmaya elverişlidir. Bütün bu nedenlerle 1924 Anayasası, Rousseau’nun düşüncelerinden kaynaklanan çoğunlukçu demokrasi modelini benimsemiştir. 1924 Anayasası’nın dayandığı çoğunlukçu demokrasi anlayışının cumhuriyetin modernleşme ve laikleşme yönündeki devrimci politikalarının kabulünü ve uygulanmasını kolaylaştırdığı açıktır. Ne var ki bu demokrasi anlayışı, 1946’da çok partili siyasî hayata geçişi takiben, iktidar ve muhalefet ilişkilerinin dengelenmesini sağlayacak araçlardan yoksun olması nedeniyle 27 Mayıs 1960 askerî müdahalesinin şartlarını da hazırlamıştır.
1924 Anayasası 1. ve 3. maddelerinin önemi nedir?
1924 Anayasası’nın 1. maddesi, “Türkiye devleti bir Cumhuriyettir.” hükmüne, 3. maddesi ise “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” düzenlemesine yer vermektedir.
1924 Anayasası’nda hangi hükümet modeline yer verilmiştir?
Anayasanın yasama ve yürütmeyi düzenleyen hükümleri incelendiğinde, bu Anayasayla meclis hükûmetiyle parlamenter hükûmet arasında karma bir modelin benimsendiği görülmektedir. Gerçekten Anayasa, 4. Maddesinde “Türk milletini ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi temsil eder ve millet adına egemenlik hakkını yalnız o kullanır.” hükmüne yer vermektedir. Anayasa, 5. maddesiyle yasama ve yürütme yetkilerinin TBMM’ye ait olduğu hükmünü benimsemiştir. 7. maddenin 2. fıkrasında ise TBMM’ne hükûmeti her zaman için denetleme ve düşürebilme yetkisi sunulmuştur. Buna karşılık Anayasa, hükûmete TBMM’yi fesih yetkisi tanımamaktadır. Bu düzenlemeler, Anayasanın meclis hükûmeti sistemini benimsediği izlenimini uyandırmaktadır.
1924 Anayasası’nda anayasanın üstünlüğü kuralı niçin beklenen sonucu çıkarmamıştır?
Anayasanın üstünlüğü kuralının kendisinden beklenen sonucu yaratabilmesi, kanunların anayasaya uygunluğunu denetleyecek bir yargı mekanizmasının varlığını gerektirmektedir. Bu ise özel yetkili bir Anayasa Mahkemesi aracılığıyla veya genel yetkili mahkemelerce yerine getirilmektedir. 1924 Anayasası, 103. maddesiyle anayasanın üstünlüğü kuralına yer verdiği hâlde bu kuralı uygulayacak özel yetkili bir anayasa mahkemesi yaratmamıştır. Öte yandan bu anayasanın yürürlüğü döneminde genel yetkili mahkemeler de çözecekleri uyuşmazlıklara uygulayacakları kanunların anayasaya uygunluğunu denetleme yetkisini kendilerinde görmemişlerdir. Bu nedenle, Anayasa’nın 103. maddesinde yer alan anayasanın üstünlüğü kuralı, uygulamada beklenen sonucu yaratamamıştır.
1924 Anayasası’nın hangi yönüyle demokratik bir ruha sahip olduğu öne sürülebilir?
1924 Anayasası genel olarak incelendiğinde, bu anayasanın demokratik bir ruha sahip olduğu öne sürülebilir. Ne var ki Anayasanın benimsediği demokrasi anlayışı, çoğulcu değil; çoğunlukçu demokrasi anlayışıdır. Kökleri J. J. Rousseau’nun düşüncelerine uzanan çoğunlukçu demokrasi anlayışı, genel iradenin her zaman için kamunun menfaatine ve iyiliğine yöneleceği varsayımına dayanmaktadır. Genel irade ise uygulamada, çoğunluğun iradesi olarak tezahür etmektedir. Bu nedenle, çoğunluğun iradesi de tıpkı genel irade gibi, her zaman için kamunun menfaatine ve iyiliğine yönelecektir. Bu bakış açısının doğal sonucu olarak genel iradenin tezahürü olan çoğunluk iradesini sınırlamaya ihtiyaç olmayacaktır. Çoğunlukçu demokrasi anlayışının bu varsayımı, gerçekçi temellere dayanmamaktadır. Her şeyden önce, genel iradenin her zaman için kamunun menfaatine ve iyiliğine yöneleceği tezi, ispatlanması mümkün olmayan bir düşünceyi ifade etmektedir. Öte yandan, çoğunluk iradesini sınırlamamak, çoğunluk gücü karşısında azınlıkta olanların menfaatlerini tamamen korumasız bırakan bir sistemin doğmasına yol açmaktadır. Bu anlayışa dayanan bir sistemde ise azınlıkta kalan grupların zamanla çoğunluğa dönüşmeleri; böylece, siyasal iktidarın seçimler gibi demokratik yöntemlerle el değiştirmesi yok denecek kadar zayıf bir ihtimaldir. Bu nedenle, çoğunlukçu demokrasi anlayışına dayanan bir sistem, zamanla çoğunluğun diktatörlüğüne dönüşme eğilimi sergileyebilecektir. Buna karşılık çoğulcu demokrasi, çoğunluk iradesinin sınırlanması, azınlıkta kalan grupların menfaatlerinin çoğunluk gücü karşısında korunması esasına dayanmaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde çoğunluğun gücü sınırsız olmadığı gibi, azınlıkların çoğunluğa dönüşme olasılığı her zaman için mevcuttur. Buna bağlı olarak siyasal iktidarın seçimler gibi demokratik yöntemlerle el değiştirmesine de herhangi bir engel yoktur. Öte yandan, çoğulculuk esasına dayanan bir anayasa düzeninde çoğunluk iradesi, karar alma sürecini tek başına belirlememekte; azınlıkta yer alan gruplara da bu süreçte etkili olabilecekleri çeşitli vasıtalar sunulmaktadır.
1924 Anayasası’nın parlamenter hükümet sistemi nasıl açıklanmıştır?
Anayasa, çeşitli maddelerinde yer alan düzenlemelerle parlamenter hükûmet sisteminin özelliklerini de yansıtmaktadır. 7. maddenin ilk fıkrasına göre, “Meclis, yürütme yetkisini kendi seçtiği Cumhurbaşkanı ve onun tayin edeceği Bakanlar Kurulu eliyle kullanır.” Bu hüküm, Anayasa’nın 5. maddesiyle yasama ve yürütme yetkilerinin her ikisine de sahip kılınan TBMM’nin yürütme yetkisini doğrudan doğruya değil, cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu aracılığıyla yerine getireceğini göstermektedir. Nitekim uygulamada da TBMM, hiçbir zaman 5. maddeyle kendisine tanınan yürütme yetkisini doğrudan doğruya kullanmaya teşebbüs etmemiş; bu yetkiyi daima, 7. maddede düzenlendiği gibi cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu eliyle yerine getirmiştir. Öte yandan anayasa, hükûmetin kuruluş sürecini belirleyen 44. maddesinde, tıpkı parlamenter sistemlerdekine benzer bir yöntemi benimsemiştir. Bu hükme göre: “Başbakan, Cumhurbaşkanınca Meclis üyeleri arasından tayin olunur. Öteki bakanlar, Başbakanca meclis üyeleri arasından seçilip tamamı Cumhurbaşkanınca onandıktan sonra Meclise sunulur. Meclis toplanık değilse sunma işi Meclisin toplanmasına bırakılır. Hükümet, tutacağı yolu ve siyasi görüşünü en geç bir hafta içinde Meclise bildirir ve ondan güven ister.” Bu hüküm, 1921 Anayasası’nın 1923’te geçirdiği değişiklikle benimsenen hükûmetin kuruluş yönteminden açıkça ayrılmaktadır.
1924 Anayasası’nda hükümlerin değiştirilmesi nasıl olur?
1924 Anayasası’nın, anayasa hükümlerinin değiştirilmesinde izlenecek yöntemi düzenleyen 102. maddesi ise bu anayasanın katılığını gösteren bir hükme yer vermektedir. Bu hükme göre “Değişiklik teklifinin Meclis tam üyesinin en az üçte biri tarafından imzalanması şarttır. Değişiklikler ancak tam sayının üçte iki oy çokluğuyla kabul edilebilir. Bu kanunun, Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki birinci maddesinde değişiklik ve başkalama yapılması hiçbir türlü teklif dahi edilemez.” Görüldüğü gibi madde, anayasa hükümlerinin değiştirilmesinde teklif ve oylama aşamaları için özel çoğunluklar öngörmektedir. Öte yandan bu maddeyle, Anayasa’nın 1. maddesinde yer alan, devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu yönündeki kuralın değiştirilmesi de yasaklanmıştır. Bütün bu nedenlerle Anayasa, katı anayasa tanımına uygunluk göstermektedir.
1924 Anayasası’nı hazırlayanların nihaî hedefi nedir?
1924 Anayasası’nı hazırlayanların nihaî hedefi, geleneksel temellere dayanan Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasî ve hukukî mirasını kökten tasfiye ederek yerine modern bir devlet düzeni kurmaktı. Atatürk ve yakın çevresi, bu amaca ulaşmanın en etkili yönteminin devlet ve hukuk düzeni ile sosyal yaşamı laikleştirmek gerektiğine inanmaktaydı. Böyle olmakla beraber 1924 Anayasasının ilk metni, laik devlet ve laik hukuk ideali ile çelişen hükümlere yer vermekteydi. Bu hükümlerden en önemlisi, Anayasa’nın devletin resmî dinini İslam dini olarak beyan eden 2. maddesiydi. Bundan başka Anayasa, TBMM’nin görevlerini düzenleyen 26. maddesinde şeriat kanunlarının uygulanması hükmüne yer vermekteydi. Nihayet Anayasa’nın, milletvekillerinin ant içmelerini düzenleyen 16. maddesi ile Cumhurbaşkanı andını düzenleyen 38. madde dinsel ibareler içeren bir metne yer vermekteydi. Bütün bu hükümlerin, anayasayı hazırlayanların benimsedikleri laiklik idealiyle bağdaşmadığı açıktı. Nitekim Anayasa’da 1928’de yapılan değişiklikle yukarıda belirtilen hükümlerin tümü yürürlükten kaldırıldı. 1937’de yapılan değişiklikle ise laiklik ilkesi, Cumhuriyetin temel niteliklerinden biri olarak kabul edildi. Böylece anayasa koyucunun laikleşme projesiyle anayasa hükümleri arasındaki çelişki giderilmiş oldu.
Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu kim tarafından hazırlanmıştır
1924 Anayasası, 1923 Genel Seçimleri ile kurulan II. TBMM tarafından hazırlanmıştır.
1924 Anayasası niçin demokratik hazırlandığı izlenimi uyandırmamaktadır?
İlk bakışta 1924 Anayasası’nın demokratik yöntemlerle hazırlandığı izlenimini uyandırmaktadır. Ne var ki II. TBMM üyelerinin seçiminde izlenen yöntem, bu izlenimin doğru olmadığını göstermektedir. Gerçekten II. TBMM seçimleri, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) tek parti yönetiminin hâkim olduğu bir atmosferde yapılmıştır. Bu nedenle seçimler, sadece CHP’nin gösterdiği adaylar arasında cereyan etmiştir. Oysa bir seçim sürecinin demokratik olmasını sağlayan en önemli unsurlardan biri, seçmenler karşısında eşit şartlarda örgütlenen ve yarışan en az iki alternatifin mevcut olmasıdır. 1923 Seçimleri’nin tek parti yönetiminin hâkim olduğu bir ortamda yapılması, bu seçim sürecini demokrasinin olmazsa olmaz şartları arasında yer alan çoğulculuk ve yarışmacılık boyutundan yoksun kılmıştır. Öte yandan CHP, 1923 Seçimleri öncesinde içindeki muhalif unsurları tasfiye ettiğinden, seçim yarışına katılan adaylar, siyasî eğilimleri yönünden büyük ölçüde türdeş niteliktedir. Bundan başka 1923 Seçimleri, iki dereceli bir yöntemle yapıldığından, seçmen iradesi ancak seçicilerin belirlenmesinde etkili olmuştur. TBMM’nin üye kompozisyonunu belirleyen ise seçicilerin iradesidir. Buna ek olarak 1923 Seçimleri, kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmaması yönünden de demokratik bir özellik taşımamaktadır. Gerçekten bu seçimlerde, seçme ve seçilme hakkının süjesi, sadece erkek yurttaşlardır. Bütün bu nedenlerle 1924 Anayasası’nı hazırlayan II. TBMM seçimle belirlendiği hâlde, bu seçim sürecinin çoğulculuk, yarışmacılık, genel oy ve demokratik temsil ilkelerine dayanmaması, anayasanın yapımı sürecinin demokratik olmadığı sonucunu yaratmaktadır.
1923 değişikliğine göre cumhurbaşkanlığı makamı nasıl tanımlanmıştır?
1923 değişikliği, Cumhuriyetin ilânına bağlı olarak bir cumhurbaşkanlığı makamı yaratmış; cumhurbaşkanına, meclis üyeleri arasından başbakanı atama yetkisi sunmuştur. Bu değişikliğe göre başbakan, meclis üyeleri arasından bakanlar kurulunu oluşturmakta; bakanlar kurulu listesini TBMM’nin onay iradesini almak üzere cumhurbaşkanına sunmaktadır. TBMM’nin bakanlar kurulu listesini onaylaması ile birlikte hükûmet hukuken varlık kazanmaktadır. Bu model, hükûmetin kuruluş süreci yönünden meclis hükûmeti sisteminden ayrılan, parlamenter sisteme yaklaşan kendine özgü melez bir yapıyı ifade etmektedir. 1924 Anayasası’nın 44. maddesi ise hükûmetin kuruluş süreci yönünden parlamenter sistemlerde mevcut olan bir modeli benimsemiştir.
1924 Anayasası’na göre bakanlar kurulunun sorumluluğu nedir?
Anayasa’nın 46. maddesi, parlamenter sistemlerde olduğu gibi, bakanlar kurulunun kolektif ve bireysel sorumluluğu kuralına yer vermiştir. Bu hükme göre: “Bakanlar Kurulu, Hükümetin genel politikasından birlikte sorumludur. Bakanların her biri kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden ve politikasının genel gidişinden tek başına sorumludur.”
1924 Anayasası’na göre cumhurbaşkanın tüm işlemleri kimlerin karşı imzasına tabidir?
Anayasa, 39. maddesinde tıpkı parlamenter sistemlerde olduğu gibi cumhurbaşkanının tüm işlemlerinin başbakan ve ilgili bakanın karşı imzasına tâbi olduğu kuralına yer vermektedir. Bu hükme göre: “Cumhurbaşkanının çıkaracağı bütün kararlar Başbakan ile birlikte ilgili Bakan tarafından imzalanır.” 39. maddede yer alan bu kural, Anayasanın cumhurbaşkanının cezaî sorumluluğunu düzenleyen 41. maddesinin ilk fıkrasıyla da teyit edilmektedir. Bu hükme göre: “Cumhurbaşkanının çıkaracağı bütün kararlardan doğacak sorumluluk 39 uncu madde gereğince bu kararları imzalayan Başbakanın ve ilgili bakanındır.”
1924 Anayasası’na niçin yargı bağımsızlığından bahsedilemez?
Kanun koyucunun anayasanın kendisine sunduğu takdir yetkisini, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını dikkate alarak düzenlemesi ise garanti edilmemiştir. Her ne kadar Anayasa, 103. maddesiyle kanunların anayasaya aykırı olamayacağı kuralına yer vermişse de kanunların anayasaya uygunluğunu denetleyecek bir anayasa yargısı sisteminin mevcut olmaması, bu hükmün sonuç doğurmasını engellemektedir. Nitekim Anayasanın yürürlüğü döneminde anayasaya aykırı kanunların kabul edilmesi, anayasanın üstünlüğü kuralının uygulama bulmaması sonucunu yaratmıştır. Bütün bu nedenlerle 1924 Anayasası’nın 8. maddesinde yer alan yargının bağımsızlığı kuralına rağmen, bağımsız bir yargı gücünün varlığından söz etmek mümkün değildir.
1924 Anayasası’nda anayasanın üstünlüğü ilkesi nasıldır?
1924 Anayasası’nın 103. maddesi, anayasanın üstünlüğü ilkesine yer vermektedir. Bu hükme göre: “Anayasanın hiçbir maddesi hiçbir sebep ve bahane ile savsanamaz ve işlerlikten alıkonulamaz. Hiçbir kanun Anayasaya aykırı olamaz.” Maddenin ilk cümlesi, devletin tüm organ ve makamlarına yönelik emredici bir kurala yer vermektedir. Bu hüküm gereğince, yasama, yürütme ve yargı organlarıyla tüm idarî makamlar, yetkili oldukları alanlarda anayasa kurallarının gereğini yerine getirmekle yükümlülerdir. İkinci cümle ise kanun koyucuya yönelik bir direktifi içermektedir. Bu hüküm karşısında kanun koyma gücüne sahip olan TBMM, bu fonksiyonu yerine getirirken anayasanın üstünlüğü kuralını dikkate almakla yükümlüdür. Böylece anayasa, normlar hiyerarşisi içinde temel norm niteliğine sahip kılınmıştır.
1924 Anayasası’na yargı fonksiyonunun dayandığı esaslar nelerdir?
Anayasanın yargı başlıklı bölümünde yer alan 53-60. maddeler arasındaki hükümler ise yargı fonksiyonunun dayandığı diğer esasları düzenlemektedir. 53. madde, mahkemelerin kanunla kurulacağını; 54. madde, hâkimlerin bağımsızlığını; 55. madde, hâkimlerin kanunlarda öngörülen usûller dışında azledilemeyeceklerini; 56. madde, hâkimlerin özlük haklarının ve görevlerinin kanunlarla düzenleneceğini; 57. madde, hâkimlerin kanunlarda gösterilenler dışında herhangi bir görev üstlenemeyeceklerini; 58. madde, yargılamaların aleniyetini; 59. madde, herkesin mahkemeler önünde hak arama hürriyetine sahip olduğunu; nihayet 60. madde ise mahkemelerin görevleriyle ilgili davalara bakmayı reddedemeyecekleri kuralına yer vermektedir. Yargı fonksiyonunun temel esaslarını düzenleyen bu hükümler, bu fonksiyonun tarafsız ve bağımsız olarak yerine getirilmesini sağlamaya yeterli değildir. Çünkü bu esasları düzenleme yetkisi tümüyle kanun koyucunun takdirine sunulmuştur.
1924 Anayasası’na göre yargı bağımsızlığı nasıldır?
1924 Anayasası 8. maddesiyle, yargının bağımsızlığı kuralına yer vermektedir. Bu maddeye göre: “Yargı hakkı, millet adına usul ve kanuna göre bağımsız mahkemeler tarafından kullanılır.”
1924 anayasasının hazırlanması ihtiyacını ortaya çıkaran husus nedir?
1921 Anayasası, sadece 23 maddeden oluşan çok kısa bir metindi. Bunun nedeni, Anayasanın millî mücadele yıllarının olağanüstü ihtiyaçlarını karşılamak üzere hazırlanmasıydı. Üstelik 1921 Anayasası, 1876 tarihli Kanun-i Esasi’nin ilga edildiğini gösteren bir hükme de yer vermemekteydi. Bütün bu nedenlerle Cumhuriyet Türkiye’sinin ihtiyaçlarını karşılayacak yeni bir anayasanın hazırlanması zorunluydu. Nitekim II. TBMM, kuruluşunun hemen ardından yeni anayasa ihtiyacını karşılamak üzere çalışmalara başladı ve 20 Nisan 1924’te yeni Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu kabul edilerek yürürlüğe girdi.
1924 anayasası hangi meclis tarafından hazırlanmıştır?
1924 Anayasası, 1923 Genel Seçimleri ile kurulan II. TBMM tarafından hazırlanmıştır.
1924 anayasasının yapım sürecinin demokratik olmadığı düşüncesini ortaya çıkaran koşullar nelerdir?
1924 Anayasası, 1923 Genel Seçimleri ile kurulan II. TBMM tarafından hazırlanmıştır. Bu, ilk bakışta 1924 Anayasası’nın demokratik yöntemlerle hazırlandığı izlenimini uyandırmaktadır. Ne var ki II. TBMM üyelerinin seçiminde izlenen yöntem, bu izlenimin doğru olmadığını göstermektedir. Gerçekten II. TBMM seçimleri, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) tek parti yönetiminin hâkim olduğu bir atmosferde yapılmıştır. Bu nedenle seçimler, sadece CHP’nin gösterdiği adaylar arasında cereyan etmiştir. Oysa bir seçim sürecinin demokratik olmasını sağlayan en önemli unsurlardan biri, seçmenler karşısında eşit şartlarda örgütlenen ve yarışan en az iki alternatifin mevcut olmasıdır. 1923 Seçimleri’nin tek parti yönetiminin hâkim olduğu bir ortamda yapılması, bu seçim sürecini demokrasinin olmazsa olmaz şartları arasında yer alan çoğulculuk ve yarışmacılık boyutundan yoksun kılmıştır.
Öte yandan CHP, 1923 Seçimleri öncesinde içindeki muhalif unsurları tasfiye ettiğinden, seçim yarışına katılan adaylar, siyasî eğilimleri yönünden büyük ölçüde türdeş niteliktedir. Bundan başka 1923 Seçimleri, iki dereceli bir yöntemle yapıldığından, seçmen iradesi ancak seçicilerin belirlenmesinde etkili olmuştur. TBMM’nin üye kompozisyonunu belirleyen ise seçicilerin iradesidir. Buna ek olarak 1923 Seçimleri, kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmaması yönünden de demokratik bir özellik taşımamaktadır. Gerçekten bu seçimlerde, seçme ve seçilme hakkının süjesi, sadece erkek yurttaşlardır.Bütün bu nedenlerle 1924 Anayasası’nı hazırlayan II. TBMM seçimle belirlendiği hâlde, bu seçim sürecinin çoğulculuk, yarışmacılık, genel oy ve demokratik temsil ilkelerine dayanmaması, anayasanın yapımı sürecinin demokratik olmadığı sonucunu yaratmaktadır.
1924 anayasasının hükümet sistemi niteliği nedir?
1924 Anayasası’nın 1. maddesi, “Türkiye devleti bir Cumhuriyettir.” hükmüne, 3. maddesi ise “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” düzenlemesine yer vermektedir. Anayasanın yasama ve yürütmeyi düzenleyen hükümleri incelendiğinde, bu Anayasayla meclis hükûmetiyle parlamenter hükûmet arasında karma bir modelin benimsendiği görülmektedir. Gerçekten Anayasa, 4. maddesinde “Türk milletini ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi temsil eder ve millet adına egemenlik hakkını yalnız o kullanır.” hükmüne yer vermektedir. Anayasa, 5. maddesiyle yasama ve yürütme yetkilerinin TBMM’ye ait olduğu hükmünü benimsemiştir. 7. maddenin 2. fıkrasında ise TBMM’ne hükûmeti her zaman için denetleme ve düşürebilme yetkisi sunulmuştur. Buna karşılık Anayasa, hükûmete TBMM’yi fesih yetkisi tanımamaktadır. Bu düzenlemeler, Anayasanın meclis hükûmeti sistemini benimsediği izlenimini uyandırmaktadır.
Anayasa, çeşitli maddelerinde yer alan düzenlemelerle parlamenter hükûmet sisteminin özelliklerini de yansıtmaktadır. 7. maddenin ilk fıkrasına göre, “Meclis, yürütme yetkisini kendi seçtiği Cumhurbaşkanı ve onun tayin edeceği Bakanlar Kurulu eliyle kullanır.” Bu hüküm, Anayasa’nın 5. maddesiyle yasama ve yürütme yetkilerinin her ikisine de sahip kılınan TBMM’nin yürütme yetkisini doğrudan doğruya değil, cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu aracılığıyla yerine getireceğini göstermektedir. Nitekim uygulamada da TBMM, hiçbir zaman 5. maddeyle kendisine tanınan yürütme yetkisini doğrudan doğruya kullanmaya teşebbüs etmemiş; bu yetkiyi daima, 7. maddede düzenlendiği gibi cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu eliyle yerine getirmiştir. Öte yandan anayasa, hükûmetin kuruluşsürecini belirleyen 44. maddesinde, tıpkı parlamenter sistemlerdekine benzer bir yöntemi benimsemiştir. Bu hükme göre: “Başbakan, Cumhurbaşkanınca Meclis üyeleri arasından tayin olunur. Öteki bakanlar, Başbakanca meclis üyeleri arasından seçilip tamamı Cumhurbaşkanınca onandıktan sonra Meclise sunulur. Meclis toplanık değilse sunma işi Meclisin toplanmasına bırakılır. Hükümet, tutacağı yolu ve siyasi görüşünü en geç bir hafta içinde Meclise bildirir ve ondan güven ister.” Bu hüküm, 1921 Anayasası’nın 1923’te geçirdiği değişiklikle benimsenen hükûmetin kuruluş yönteminden açıkça ayrılmaktadır.
1924 anayasası bakanlar kurulu sorumluluğu bakımından hangi kuralı benimsemiştir?
Anayasa’nın 46. maddesi, parlamenter sistemlerde olduğu gibi, bakanlar kurulunun kolektif ve bireysel sorumluluğu kuralına yer vermiştir. Bu hükme göre: “Bakanlar Kurulu, Hükümetin genel politikasından birlikte sorumludur. Bakanların her biri kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden ve politikasının genel gidişinden tek başına sorumludur.”
1924 anayasası cumhurbaşkanı sorumluluğuna ilişkin hangi hükümlere yer vermiştir?
Anayasa, 39. maddesinde tıpkı parlamenter sistemlerde olduğu gibi cumhurbaşkanının tüm işlemlerinin başbakan ve ilgili bakanın karşı imzasına tâbi olduğu kuralına yer vermektedir. Bu hükme göre: “Cumhurbaşkanının çıkaracağı bütün kararlar Başbakan ile birlikte ilgili Bakan tarafından imzalanır.” 39. maddede yer alan bu kural, Anayasanın cumhurbaşkanının cezaî sorumluluğunu düzenleyen 41. maddesinin ilk fıkrasıyla da teyit edilmektedir. Bu hükme göre: “Cumhurbaşkanının çıkaracağı bütün kararlardan doğacak sorumluluk 39 uncu madde gereğince bu kararları imzalayan Başbakanın ve ilgili bakanındır.”
1924 anayasası yargı bağımsızlığı konusunda hangi hükümlere yer vermiştir?
1924 Anayasası 8. maddesiyle, yargının bağımsızlığı kuralına yer vermektedir. Bu maddeye göre, “Yargı hakkı, millet adına usul ve kanuna göre bağımsız mahkemeler tarafından kullanılır.”
1924 anayasasında yargı fonksiyonun dayandığı temel esaslar nelerdir?
53. madde, mahkemelerin kanunla kurulacağını; 54. madde, hâkimlerin bağımsızlığını; 55. madde, hâkimlerin kanunlarda öngörülen usûller dışında azledilemeyeceklerini; 56. madde, hâkimlerin özlük haklarının ve görevlerinin kanunlarla düzenleneceğini; 57. madde, hâkimlerin kanunlarda gösterilenler dışında herhangi bir görev üstlenemeyeceklerini; 58. madde, yargılamaların aleniyetini; 59. madde, herkesin mahkemeler önünde hak arama hürriyetine sahip olduğunu; nihayet 60. madde ise mahkemelerin görevleriyle ilgili davalara bakmayı reddedemeyecekleri kuralına yer vermektedir.
1924 anayasasının yargı fonksiyonunun tarafsız ve bağımsızlığı yerine getirmeye yetmediği düşüncesini ortaya çıkaran hususlar nelerdir?
Yargı fonksiyonunun temel esaslarını düzenleyen hükümler, bu fonksiyonun tarafsız ve bağımsız olarak yerine getirilmesini sağlamaya yeterli değildir. Çünkü bu esasları düzenleme yetkisi tümüyle kanun koyucunun takdirine sunulmuştur. Kanun koyucunun anayasanın kendisine sunduğu takdir yetkisini, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını dikkate alarak düzenlemesi ise garanti edilmemiştir. Her ne kadar Anayasa, 103. maddesiyle kanunların anayasaya aykırı olamayacağı kuralına yer vermişse de kanunların anayasaya uygunluğunu denetleyecek bir anayasa yargısı sisteminin mevcut olmaması, bu hükmün sonuç doğurmasını engellemektedir. Nitekim Anayasanın yürürlüğü döneminde anayasaya aykırı kanunların kabul edilmesi, anayasanın üstünlüğü kuralının uygulama bulmaması sonucunu yaratmıştır. Bütün bu nedenlerle 1924 Anayasası’nın 8. maddesinde yer alan yargının bağımsızlığı kuralına rağmen, bağımsız bir yargı gücünün varlığından söz etmek mümkün değildir.
1924 anayasasının anayasanın üstünlüğü ilkesine yer verdiği düzenlemesi nedir?
1924 Anayasası’nın 103. maddesi, anayasanın üstünlüğü ilkesine yer vermektedir. Bu hükme göre, “Anayasanın hiçbir maddesi hiçbir sebep ve bahane ile savsanamaz ve işlerlikten alıkonulamaz. Hiçbir kanun Anayasaya aykırı olamaz.” Maddenin ilk cümlesi, devletin tüm organ ve makamlarına yönelik emredici bir kurala yer vermektedir. Bu hüküm gereğince, yasama, yürütme ve yargı organlarıyla tüm idarî makamlar, yetkili oldukları alanlarda anayasa kurallarının gereğini yerine getirmekle yükümlülerdir.İkinci cümle ise kanun koyucuya yönelik bir direktifi içermektedir. Bu hüküm karşısında kanun koyma gücüne sahip olan TBMM, bu fonksiyonu yerine getirirken anayasanın üstünlüğü kuralını dikkate almakla yükümlüdür. Böylece anayasa, normlar hiyerarşisi içinde temel norm niteliğine sahip kılınmıştır.
1924 anayasasının anayasanın üstünlüğü kuralının kendisinden beklenen sonucu ortaya çıkarmada eksik bulunan hususu nedir?
Anayasanın üstünlüğü kuralının kendisinden beklenen sonucu yaratabilmesi, kanunların anayasaya uygunluğunu denetleyecek bir yargı mekanizmasının varlığını gerektirmektedir. Bu ise özel yetkili bir Anayasa Mahkemesi aracılığıyla veya genel yetkili mahkemelerce yerine getirilmektedir. 1924 Anayasası, 103. maddesiyle anayasanın üstünlüğü kuralına yer verdiği hâlde bu kuralı uygulayacak özel yetkili bir anayasa mahkemesi yaratmamıştır. Öte yandan bu Anayasanın yürürlüğü döneminde genel yetkili mahkemeler de çözecekleri uyuşmazlıklara uygulayacakları kanunların anayasaya uygunluğunu denetleme yetkisini kendilerinde görmemişlerdir. Bu nedenle, Anayasa’nın 103. maddesinde yer alan anayasanın üstünlüğü kuralı, uygulamada beklenen sonucu yaratamamıştır.
1924 Anayasası’nın, anayasa hükümlerinin değiştirilmesinde izlenecek yöntemi düzenleyen hükmü nedir?
1924 Anayasası’nın, anayasa hükümlerinin değiştirilmesinde izlenecek yöntemi düzenleyen 102. maddesi ise bu anayasanın katılığını gösteren bir hükme yer vermektedir. Bu hükme göre “Değişiklik teklifinin Meclis tam üyesinin en az üçte biri tarafından imzalanması şarttır.
1924 anayasasının katılığına ilişkin düzenlemeler nelerdir?
1924 Anayasası’nın, anayasa hükümlerinin değiştirilmesinde izlenecek yöntemi düzenleyen 102. maddesi ise bu anayasanın katılığını gösteren bir hükme yer vermektedir. Bu hükme göre “Değişiklik teklifinin Meclis tam üyesinin en az üçte biri tarafından imzalanması şarttır.
Değişiklikler ancak tam sayının üçte iki oy çokluğuyla kabul edilebilir.
Bu kanunun, Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki birinci maddesinde değişiklik ve başkalama yapılması hiçbir türlü teklif dahi edilemez.” Görüldüğü gibi madde, anayasa hükümlerinin değiştirilmesinde teklif ve oylama aşamaları için özel çoğunluklar öngörmektedir. Öte yandan bu maddeyle, Anayasa’nın 1. maddesinde yer alan, devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu yönündeki kuralın değiştirilmesi de yasaklanmıştır. Bütün bu nedenlerle Anayasa, katı anayasa tanımına uygunluk göstermektedir.
1924 anayasasının düzenlediği temel haklar nelerdir?
1924 Anayasası, hak ve hürriyetleri “Türklerin kamu hakları” başlıklı bölümünde 68 ve 88. maddeleri arasında düzenlemektedir. Bu bölümün başlığında yer alan “Türklerin kamu hakları” ifadesinin ne anlama geldiği, 88. maddeyle düzenlenen vatandaşlık hükmüne bağlı olarak değerlendirilmelidir. 88. maddenin ilk fıkrasına göre: “Türkiye’de din ve ırk ayırd edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese ‘Türk’ denir.” Şu hâlde Anayasa, Türklüğü, vatandaşlık kavramına özdeş olarak görmektedir. Bu nedenle, “Türklerin kamu hakları” ifadesi, vatandaşların kamu hakları anlamına gelmektedir.
Anayasanın 68. maddesi, 18. yüzyılın tabiî hukuk öğretisinin benimsediği hak anlayışına paralel bir hükme yer vermektedir. Bu hükme göre, “Her Türk hür doğar, hür yaşar. Hürriyet başkasına zarar vermeyecek her şeyi yapabilmektir.
Tabiî haklardan olan hürriyetin herkes için sınırı, başkalarının hürriyeti sınırıdır. Bu sınırı ancak kanun çizer.” 69. madde, kanun önünde eşitlik ilkesini; 70 ve devamı maddeleri ise çeşitli hak ve hürriyetleri düzenlemektedir. Anayasanın içerdiği hakların bir kısmı şöyledir: “kişi dokunulmazlığı, vicdan, düşünme, söz, yayım, yolculuk, bağıt, çalışma, mülk edinme, malını ve hakkını kullanma, toplanma, dernek kurma, ortaklık kurma hakları” (m. 70); “can, mal, ırz ve konut dokunulmazlığı” (m. 71); “yakalanmama ve tutuklanmama hürriyeti” (m. 72); “işkence, eziyet, zoralım ve angarya yasağı” (m. 73); “mülkiyet hakkı” (m. 74); “din hürriyeti” (m. 75); “konut dokunulmazlığı” (m. 76); “basın hürriyeti” (m. 77); “seyahat hürriyeti” (m. 78); “sözleşme, çalışma, ortaklık ve dernek kurma hürriyeti” (m. 79); “öğretim hürriyeti” (m. 80); “haberleşme hürriyeti” (m. 81); “tabiî hâkim ilkesi” (m. 83); “vergi ödeme yükümlülüğü” (m. 84); “verginin kanuniliği ilkesi” (m. 85); “savaş, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde hak ve özgürlüklerin ne şekilde sınırlanacağı” (m. 86); “ilköğretim mecburiyeti” (m. 87); “vatandaşlık hakkı” (m. 88).
1924 anayasasına göre temel hak ve hürriyetlerin alanını tayin etme yetkisi kimindir?
924 Anayasası, 18. yüzyılın anayasacılık hareketleriyle kabul edilen klasik hakların hemen hemen tümüne yer vermiştir. Anayasanın hak ve hürriyetlere ilişkin düzenlemeleri, sadece hak ve hürriyetlerin isminden söz etmekte; bunların alanını tayin yetkisini kanun koyucuya sunmaktadır. Hak ve hürriyetlerin alanını tayin yetkisini hiçbir sınır getirmeksizin, tümüyle kanun koyucunun takdirine terk eden bu anlayış, uygulamada anayasal güvencesi olmayan bir hürriyetler düzeninin doğmasına yol açmıştır. Anayasanın üstünlüğü kuralını uygulanır kılacak bir anayasa yargısının mevcut olmaması neticesinde kanunların anayasada yer verilen hak ve hürriyetleri ölçüsüz bir biçimde sınırlamasının önüne geçilememiştir.
1924 anayasasının benimsediği demokrasi anlayışı nedir?
1924 Anayasası genel olarak incelendiğinde, bu anayasanın demokratik bir ruha sahip olduğu öne sürülebilir. Ne var ki Anayasanın benimsediği demokrasi anlayışı, çoğulcu değil; çoğunlukçu demokrasi anlayışıdır.
Çoğunlukçu demokrasi anlayışı temelinde hangi varsayım yatmaktadır?
Kökleri J. J. Rousseau’nun düşüncelerine uzanan çoğunlukçu demokrasi anlayışı, genel iradenin her zaman için kamunun menfaatine ve iyiliğine yöneleceği varsayımına dayanmaktadır. Genel irade ise uygulamada, çoğunluğun iradesi olarak tezahür etmektedir. Bu nedenle, çoğunluğun iradesi de tıpkı genel irade gibi, her zaman için kamunun menfaatine ve iyiliğine yönelecektir. Bu bakış açısının doğal sonucu olarak genel iradenin tezahürü olan çoğunluk iradesini sınırlamaya ihtiyaç olmayacaktır.
Çoğunlukçu demokrasi anlayışı neden gerçekçi temellere dayanmamaktadır?
Çoğunlukçu demokrasi anlayışının bu varsayımı, gerçekçi temellere dayanmamaktadır. Her şeyden önce, genel iradenin her zaman için kamunun menfaatine ve iyiliğine yöneleceği tezi, ispatlanması mümkün olmayan bir düşünceyi ifade etmektedir. Öte yandan, çoğunluk iradesini sınırlamamak, çoğunluk gücü karşısında azınlıkta olanların menfaatlerini tamamen korumasız bırakan bir sistemin doğmasına yol açmaktadır. Bu anlayışa dayanan bir sistemde ise azınlıkta kalan grupların zamanla çoğunluğa dönüşmeleri; böylece, siyasal iktidarın seçimler gibi demokratik yöntemlerle el değiştirmesi yok denecek kadar zayıf bir ihtimaldir. Bu nedenle, çoğunlukçu demokrasi anlayışına dayanan bir sistem, zamanla çoğunluğun diktatörlüğüne dönüşme eğilimi sergileyebilecektir.
Çoğulcu demokrasi anlayışının dayandığı esaslar nelerdir?
Çoğulcu demokrasi, çoğunluk iradesinin sınırlanması, azınlıkta kalan grupların menfaatlerinin çoğunluk gücü karşısında korunması esasına dayanmaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde çoğunluğun gücü sınırsız olmadığı gibi, azınlıkların çoğunluğa dönüşme olasılığı her zaman için mevcuttur. Buna bağlı olarak siyasal iktidarın seçimler gibi demokratik yöntemlerle el değiştirmesine de herhangi bir engel yoktur. Öte yandan, çoğulculuk esasına dayanan bir anayasa düzeninde çoğunluk iradesi, karar alma sürecini tek başına belirlememekte; azınlıkta yer alan gruplara da bu süreçte etkili olabilecekleri çeşitli vasıtalar sunulmaktadır.
1924 anayasanın laiklik anlayışı nedir?
1924 Anayasası’nı hazırlayanların nihaî hedefi, geleneksel temellere dayanan Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasî ve hukukî mirasını kökten tasfiye ederek yerine modern bir devlet düzeni kurmaktı. Atatürk ve yakın çevresi, bu amaca ulaşmanın en etkili yönteminin devlet ve hukuk düzeni ile sosyal yaşamı laikleştirmek gerektiğine inanmaktaydı. Böyle olmakla beraber 1924 Anayasasının ilk metni, laik devlet ve laik hukuk ideali ile çelişen hükümlere yer vermekteydi. Bu hükümlerden en önemlisi, Anayasa’nın devletin resmî dinini İslam dini olarak beyan eden 2. maddesiydi. Bundan başka Anayasa, TBMM’nin görevlerini düzenleyen 26. maddesinde şeriat kanunlarının uygulanması hükmüne yer vermekteydi. Nihayet Anayasa’nın, milletvekillerinin ant içmelerini düzenleyen 16. maddesi ile Cumhurbaşkanı andını düzenleyen 38. madde dinsel ibareler içeren bir metne yer vermekteydi. Bütün bu hükümlerin, anayasayı hazırlayanların benimsedikleri laiklik idealiyle bağdaşmadığı açıktı. Nitekim Anayasa’da 1928’de yapılan değişiklikle yukarıda belirtilen hükümlerin tümü yürürlükten kaldırıldı. 1937’de yapılan değişiklikle ise laiklik ilkesi, Cumhuriyetin temel niteliklerinden biri olarak kabul edildi. Böylece anayasa koyucunun laikleşme projesiyle anayasa hükümleri arasındaki çelişki giderilmiş oldu.