aofsoru.com

Hukukun Temel Kavramları 2 Dersi 1. Ünite Özet

Medeni Hukukun Genel Esasları

Medeni Hukuka Hakim Olan Temel İlkeler

Medeni hukuka hakim olan temel ilkeler; dürüstlük kuralı ve iyi niyettir.

Bu ilkeler TMK m.2 ve m.3’te açıkça kabul edilmiştir. TMK 2/I uyarınca “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır”. Bu ilke gereği, kişiden orta zekada, normal ve makul bir insanın davranışlarını göstermesi beklenecektir. TMK 2/II ‘de dürüstlük kuralına aykırı davranılmasına bağlanan sonuca yer verilmiştir. Anılan hükme göre “Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz”.

İyiniyet öğreti tarafından, bir hakkın kazanılmasına engel olan eksikliğin bilinmemesi veya bilinmesinin gerekmemesi şeklinde tanımlanır. Bu tanımdan anlaşılacağı gibi iyiniyet hakkın kazanılmasına hizmet eder.

Kişiler Hukuku

Kişiler hukuku, Medeni Kanunu’nun birinci kitabıdır. Kişiler hukuku kapsamında, kişi, kişilik kavramları, kişiliğin türleri, kişiliğin başlangıcı ve sonu, gerçek kişinin ehliyetleri, kişinin adı, hısımlık, yerleşim yeri ve tüzel kişi konularına yer verilmiştir.

Medeni hukukta tüm insanlar gerçek kişi kabul edilmiş, hak ve borçlara sahip olmada herkesin eşit oldğu ifade edilmiştir (TMK 8). Gerçek kişiliğin başlangıcı doğumdur. TMK 28/I’e göre “Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer”. TMK 28/II“Çocuk hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde eder”. Anılan hükme göre çocuk sağ doğmak koşulu ile doğumdan önceki bir zamanda hak ehliyetine sahip olur.

Kişilik ölümle, gaiplik kararıyla ve ölüm karinesi ile sona erer. Gaipliğe iki halde karar verilebilir. Bunlar, “ölüm tehlikesi içinde kaybolma”, “uzun zamandan beri kendisinden haber alınamama” dır.

Gerçek kişiler bakımından iki tür ehliyet söz konudur. Hak ehliyeti (medeni haklardan yararlanma ehliyeti), fiil ehliyeti (medeni hakları kullanma ehliyeti). Hak ehliyeti, haklara ve borçlara sahip olabilmeyi ifade eder. Hak ehliyetine sahip olabilmek için gerçek kişiler için tek koşul aranır; tam ve sağ doğum. Tüzel kişilerin hak ehliyetine sahip olabilmesi içinse kanunun öngörmüş olduğu şekilde kurulmuş olmak yeterlidir. Hak ehliyeti bünyesinde mirasçı olma ehliyeti ve davaya taraf olma ehliyetini barındırır.

Fiil ehliyeti, kişinin kendi fiil ve işlemleriyle hak kazanma ve borç altına girebilme ehliyetidir. Fiil ehliyetinin koşulları, ayırt etme gücüne sahip olma, ergin olma ve kısıtlı olmamadır.

Hak ehliyetinden farklı olarak fiil ehliyetine sahip olma bakımından tüm kişiler eşit değildir. Fiil ehliyetinin koşullarından birinin veya birkaçının yokluğuna bağlı olarak kişiler dört farklı ehliyet grubuna ayrılmıştır:

Tam ehliyetliler: Fiil ehliyetinin tüm koşullarını taşırlar. Her türlü hukuki işlemi tek başına yapabilirler, hukuka aykırı fiillerinden de sorumludurlar.

Sınırlı Ehliyetliler: Bu grupta yer alan kişiler aslında fiil ehliyetinin tüm koşullarını taşırlar. Ancak kanunda sayılan bir takım işlemler bakımından yasal temsilcilerinin veya eşlerinin işleme katılması veya izin vermesi gerekir.

Tam Ehliyetsizler: Ayırt etme gücüne sahip olmayan kişilerdir. Tam ehliyetsizlerin hukuki işlem ehliyeti yoktur. Tüm işlemleri yasal temsilcisi onun adına yapar. Ancak, yasal temsilci tam ehliyetsiz adına vakıf kuramaz, bağış yapamaz ve kefil olamaz.

Sınırlı Ehliyetsizler: Ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlılardır.

Hısımlık, insanlar arasında yakınlık bağını ortaya koyan bir kurumdur. Hısımlık doğuş şekillerine göre, kan hısımlığı, kayın hısımlığı ve evlat edinmeden doğan hısımlık olmak üzere üçe ayrılır. Kan hısımlığı, bir kimse ile onun kendilerine kan bağı ile bağlı olduğu kişiler arasındaki hısımlıktır. Kan hısımlığı, üstsoy-altsoy hısımlığı ve yansoy hısımlığı olmak üzere ikiye ayrılır. Kayın hısımlığı, evlenme dolayısıyla meydana gelen hısımlıktır.

Yerleşim yeri öğretide, bir kimsenin oturmakta olduğu, iş ve aile ilişkilerinin merkezi olan yer şeklinde tanımlanmıştır. Yerleşim yerine iki temel ilke hakimdir. Yerleşim yerinin tekliği ve yerleşim yerinin zorunluluğu ilkesi.

Kişilik hakkı, bir kimsenin maddi, manevi ve ekonomik bütünlüğü ve varlıkları üzerindeki mutlak haklardır. Kişilik hakkı kapsamında yer alan değerlerin ihlali çoğu zaman Türk Ceza Kanunu anlamında cezalandırmayı gerektiren bir fiil teşkil eder.

Kişiliğin korunması konusunu, kişiliğin içe karşı korunması ve kişiliğin dışa karşı korunması şeklinde ikili bir ayrım çerçevesinde incelemek gerekir. Kişiliğin içe karşı korunması kimsenin hak ve fiil ehliyetinden vazgeçemeyeceği şeklinde özetlenebilir. Kişiliğin dışa karşı korunması ise kişilik haklarını başkalarından gelebilecek hukuka aykırı saldırılara karşı korumayı amaçlamaktadır. Kişilik hakkının dışa karşı korunması amacıyla, saldırıya son verilmesi, önleme, tespit ve tazminat davaları ile vekaletsiz iş görme davası açılabilecektir.

Modern hukuk düzenlerinde ve ülkemizde gerçek kişi sayılan insanların yanı sıra, fiziki varlığı bulunmayan bazı topluluk ve kurumlarda hak sahibi sayılmıştır. Tüzel kişi olarak adlandırılan bu varlıkların gerçek kişiler gibi hak ve fiil ehliyetine sahip olduğu kabul edilmiştir. Bir kişi veya mal topluluğunun tüzel kişi olarak nitelendirilebilmesi için üç unsurun varlığına ihtiyaç vardır. Bunlar; örgütlenme, sürekli amaç ve hukuk düzeni tarafından tanınmadır.

Aile Hukuku

Kişilerin aile çevresindeki ilişkilerini konu alır. Aile hukuku düzenlemelerinin temelinde bir takım ilkeler yer alır. Bunlar, birlik ilkesi, süreklilik ilkesi, zayıfların korunması ilkesi, eşitlik ilkesi, düzenleme serbestisinin bulunmaması ilkesidir.

Nişanlanma farklı cinsten iki kişinin ileride evleneceklerini karşılıklı olarak vaad etmeleriyle olur. Nişanlamanın meydana gelmesi için tarafların karşılıklı olarak iradelerini açıklaması yeterlidir. Öğretide nişanlanmanın hukuki niteliği konusunda görüş birliği olmamakla birlikte bugün çoğunlukta olan görüş nişanlanmayı kendisine özgü bir aile hukuku sözleşmesi olarak nitelendirmektedir. Nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirine veya anne babanın veya onlar gibi davrananların diğer nişanlıya vermiş olduğu alışılmışın dışındaki hediyeler geri istenebilir.

Bir kadın ve bir erkeğin hukukun aradığı koşullarla sürekli bir birlik kurmak amacıyla bir araya gelmesine evlenme denir. Evlenmenin hukuki niteliği tartışmalı olmakla birlikte bugün çogunluğun görüşü nişanlanma gibi evlenmenin de kendisine özgü aile hukuku sözleşmesi olduğu yönündedir. Evlenmenin biri olumlu diğeri olumsuz iki maddi koşulu vardır. Bunlar: evlenme ehliyetinin olması ve evlenme engelinin bulunmamasıdır. Evlenme ehliyeti, ayırt etme gücüne sahip olmak ve 17 yaşını doldurmuş olmayı gerektirir. Evlenme engelleri ise kesin olan ve olmayan evlenme engelleri şeklinde ikiye ayrılarak incelenir. Kesin evlenme engelleri, yakın hısımlık, mevcut evlilik, akıl hastalığıdır. ”Kesin olmayan evlenme engelleri ise, bekleme süresi ve evlenmeye engel hastalıklardır. Bunlar yanında evlenme için birtakım şekli şartlar da aranır.

Eşler kural olarak diğer eşin rızası olmadan üçüncü kişilerle diledikleri gibi hukuki işlem yapabilirler. Ancak bu kuralın iki istisnası vardır. İlki aile konutudur. Aile konutuna ilişkin düzenleme TMK 194’te yapılmıştır. “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz”. İkinci istisna kefalet sözleşmesiyle ilgilidir. TBK 584 “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır”.

Eşler arasındaki mali ilişkilerin düzenlenmesine mal rejimi adı verilir. Eşler evlennmeden önce veya evlenmeden sonra aralarındaki mal rejimini diledikleri gibi seçebilirler. Eşler aralarında geçerli olacak mal rejimini serbestçe belirlememişlerse yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olurlar.

Evlilik birliği, Kanun’unda sayılan sebeplerle evlilik birliğinin geçersizliğine (mutlak ve nisbi butlan halleri) dayanılarak sona ereceği gibi boşanma davasıyla da sona erer. Mutlak butlan sebepleri, önceki evlilik, evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı, ayırd etme gücünden yoksunluk ve hısımlıktır. Mutlak butlan sebeplerinden birinin varlığı halinde mutlak butlan davası açılır. Davanın açılması herhangi bir süreye bağlı değildir. Dava sonunda hâkim kararı ile evlilik sona erer. Nisbi butlan sebepleri, evlenme sırasında eşlerden birinin geçici sebeple ayırt etme gücünden yoksun olması, eşlerden birinin herhangi bir sebeple iradesinin bozulması, yasal temsilcinin izninin bulunmamasıdır. Nispi butlan sebeplerinin bulunması halinde evlilik, iptal davası açmak suretiyle ortadan kaldırılabilir. Mutlak butlan hallerinden farklı olarak nisbi butlanı yalnızca eşler ve bir durumda yasal temsilci isteyebilir.

Evlilik birliğini sona erdiren sebeplerden bir diğeri boşanmadır. Boşanma Türk Medeni Kanunu’nda öngörülen durumlarda ve koşullarla mümkündür. Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sebepleri sınırlı şekilde sayılmıştır. Bu sebeplerden bir kısmı özel bir kısmı genel sebeplerdir. Özel boşanma sebepleri,

  • Zina
  • Hayata kast
  • Pek kötü ve onur kırıcı davranış
  • Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme
  • Terk
  • Akıl hastalığıdır. Genel boşanma sebepleri,
  • Evlilik birliğinin temelden sarsılması,
  • Eşlerin boşanma konusunda anlaşması
  • Ortak hayatın yeniden kurulamamasıdır.

Soybağı, öğretide birbirlerinin soyundan gelen iki kişi arasındaki bağ şeklinde tanımlanmıştır. Çocukla anne arasındaki soybağı kan bağına dayanır ve doğumla kurulur. Çocukla baba arasındaki soybağı ise anne ile evlilik, tanıma veya hakim hükmüyle kurulur. Çocukla anne baba arasındaki soybağı kimi zaman doğumla doğal yollardan gerçekleşir. Kimi zaman bir hukuki işlemle kurulmuş olur. Evlat edinme anne baba ile çocuk arasında veya bunlardan biri ile çocuk arasında yapay soybağının kurulmasını sağlar. Türk Medeni Kanunu’nda hem küçüklerin hem erginlerin evlat edinilmesine imkan tanınmıştır.

Velayet, küçüklerin ve ergin kısıtlıların kendilerine ve mallarına özen gösterilmesi ve onların temsil edilebilmesi için kanunen anne-babaya yüklenen yükümlülükleri ve onlara verilen yetki ve hakları ifade eder. Velayet kural olarak küçükler istisnai olarak kısıtlılar hakkında geçerli olduğu halde; vesayet kural olarak kısıtlılar istisnai olarak küçükler hakkında geçerlidir.

Miras Hukuku

Miras hukuku, Medeni Kanun’un üçüncü kitabıdır. Miras hukuku, miras bırakana ait olan malvarlığının kime hangi oranda intikal edeceğini, miras bırakanın ölüme bağlı tasarruflarını konu alır. Miras hukuku kuralları mirasbırakanın ölümü veya ölümüne denk tutulan ölüm karinesi ile veya mirasbırakanın gaipliğine karar verilmesiyle uygulama kazanır.

Kanun hükmüne dayanan mirasçılığa yasal mirasçılık denir. Yasal mirasçılığı doğuran dört farklı bağ ve buna göre dört farklı yasal mirasçı grubu vardır. Bunlar, kan bağına dayanan yasal mirasçılar, eş, evlatlık ve devlettir. Vasiyetname veya miras sözleşmesi ile terekenin tümünün veya belirli bir oranının bir kimseye bırakılması halinde iradi (atanmış) mirasçılıktan söz edilir.

Ölüme bağlı tasarruf, bir kimsenin ölümünden sonra hüküm ifade etmesini istediği hususları hukuki işlemle bildirmesidir. Ölüme bağlı tasarruf deyimi, hukuki olarak iki farklı anlamda kullanılmaktadır. Bunlardan ilki şekli anlamda ölüme bağlı tasarruflar ikincisi maddi anlamda ölüme bağlı tasarruflardır. Şekli anlama ölüme bağlı tasarrufla, miras bırakanın ölümünden sonra hüküm ifade edecek iradesini hangi kalıplar içerisinde açıklayacağı anlaşılır. Bunlar ise vasiyetname ve miras sözleşmesidir. Maddi anlamda ölüme bağlı tasarrufla, ölüme bağlı tasarrufların konusu, içeriği anlaşılır. İçerik konusunda mirasbırakan sınırlanmamıştır.

Miras bırakanın ölümü veya ölüme denk tutulan bir halin gerçekleşmesiyle miras açılır. Mirasın açılmasıyla külli halefiyet prensibi gereği mirasbırakanın terekesi bir bütün halinde mirasçılara intikal eder. Mirasın açılmasıyla kanun koyucu mirasçılara dört farklı hak tanımıştır. Bunlar, mirasın kabulü, mirasın reddi, terekenin defterinin tutulmasını isteme ve resmi tasfiye talebidir. Birden çok mirasçının bulunması halinde, mirasın geçmesiyle mirasın paylaşılmasına kadar geçen sürede mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir. Mirasçılar arasında kanundan doğan bu ortaklık bir elbirliği ortaklığıdır.

Eşya Hukuku

Eşya hukukunun konusunu, kişilerin eşya üzerindeki hâkimiyetleri, bu hâkimiyetin türü ve kişilerin bu hâkimiyetleri dolayısıyla birbirleriyle olan ilişkileri oluşturur.

Ayni hak sahibine hakka konu eşya üzerinde doğrudan doğruya hâkimiyet sağlayan ve herkese karşı ileri sürülebilen haktır ve sahibine sağladığı yetki bakımından mülkiyet ve sınırlı ayni haklar olarak ikiye ayrılır.

Bir şeyin hukuki anlamda eşya kabul edilebilmesi için bir takım özelliklerinin bulunması gerekir. Hukuki anlamda eşya ekonomik bir değer taşıyan, cismani, üzerinde hâkimiyet kurulabilen, kişi dışı şeylere denir.

Bir şeyin hukuki anlamda eşya kabul edilebilmesi için bir takım özelliklerinin bulunması gerekir. Hukuki anlamda eşya ekonomik bir değer taşıyan, cismani, üzerinde hâkimiyet kurulabilen, kişi dışı şeylere denir.

Zilyetlik fiili hâkimiyet ve zilyetlik iradesinden oluşan bir durumdur. Zilyetliğin korunması kuvvet kullanma, zilyetlik davaları ve taşınır davası ile mümkündür.

Gasp, zilyedin fiili hâkimiyetinin rızası dışında gizlice ve sinsice sona erdirilmesi, saldırı fiili hakimiyetin kullanılmasının güçleştirilmesidir.

Zilyetliği gasp veya saldırıya uğrayan zilyet, gasp veya saldırı henüz tamamlanmadan kuvvet kullanarak gasp ve saldırıyı defedebilir. Zilyet kuvvet kullanma imkânından yararlanamamış veya yararlanmayı tercih etmemiş olabilir. Bu durumda Zilyet, zilyetlik davalarından yararlanabilir. Gasp halinde zilyetliğin iadesi davası, saldırı halinde, saldırıya son verilmesi, saldırı sebebinin önlenmesi davalarını açabilir.

Bir taşınırın zilyedi onun maliki sayılır. Bu bir kanuni karinedir. Ancak aksi ispat edilebilir. Bir olayda önceki zilyet ile şimdiki zilyet karşılaştığında şimdiki zilyet tercih edilir. Ancak önceki zilyet taşınır davası aracılığıyla şimdiki zilyedin üstün hak karinesini çürütebilir. Zilyetliği iradesi dışında sona erdirilen önceki zilyet taşınır davası açabilir. Önceki zilyet davayı kazanabilmek için şimdiki zilyedin kötüniyetli olduğunu veya malın elinden iradesi dışında çıktığını ispatlamalıdır.

Tapu sicili, taşınmazların fiziksel ve hukuksal durumlarını göstermek amacıyla devlet tarafından tutulan defter, belge ve planlardan oluşan tümlüktür.

Ana siciller kadastro görmüş yerlerde ve kadastro görmemiş yerlerde farklılık gösterir. Kadastro görmüş yerlerde tutulan ana siciller, tapu kütüğü ve kat mülkiyeti kütüğüdür. Kadastro görmemiş olan yerlerde tapu kütüğü yerine zabıt defteri, kat mülkiyeti kütüğü yerine kat mülkiyeti zabıt defteri tutulur.

Kayıt Kütükte kadastro gören bir taşınmaza ilişkin yapılan ilk işlem kayıt işlemidir. Bu işlem sonucunda kütükte taşınmaza yeni bir sayfa açılır. Tescil Tapu kütüğünde, ayni haklara ilişkin yapılan işlem tescildir. Şerh Kanununda öngörülen bir takım kişisel hakların, tasarruf yetkisi kısıtlamalarının ve geçici tescilin şerhi yapılır. Kişisel hakların şerhi, eşyaya bağlı borç etkisi ve ayni etki yaratır. Tasarruf yetkisi kısıtlamaları ve geçici tescilin şerhi üçüncü kişilerin iyi niyetini ortadan kaldırır.

Mülkiyet sahibine en geniş yetkiler sağlayan ayni haktır. Mülkiyet hakkı, sahibine kullanma, yararlanma ve tasarruf yetkileri sağlar. Mülkiyet hakkı sahibi, hakkına yönelik saldırıları, istihkak davası ve haksız el atmanın önlenmesi davası açarak savuşturabilir. Mülkiyetin kazanılması mülkiyetin konusunun taşınır veya taşınmaz olması bakımından farklılık gösterir. Taşınır mülkiyetinin kazanılması için borçlandırcı işlemin zilyetliğin devri ile tamamlanması gerekir. Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması içinse borçlandırıcı işlemin tapuda yapılan tescille tamamlanması gerekir.

Sınırlı ayni haklar mülkiyetin içerdiği yetkilerden birini veya birkaçını bünyesinde barındırır. Türk Medeni Kanununda üç tür sınırlı aynı hak vardır. Bunlar; irtifaklar, taşınmaz yükü ve rehindir.

İrtifak, eşya üzerinde hak sahibine o eşyadan yararlanma yetkisi sağlayan ayni haktır. İrtifak hakkı sahibine eşya üzerinde sınırlı bir hâkimiyet sağlar. Taşınmaz yükü taşınmaz üzerinde bir yük teşkil eder. Bu yük gereğince taşınmaz maliki, taşınmazı teminat teşkil etmek üzere, yük alacaklısına karşı bir şey yapma veya verme borcu altına girer. Rehin, bir taşınırın veya taşınmazın değerinden alacağı elde etme yetkisi veren bir sınırlı ayni haktır.


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email