Türk Anayasa Hukuku Dersi 7. Ünite Özet
Yargı
- Özet
Yargı Fonksiyonu
Yargı fonksiyonunu, hukuki uyuşmazlıkların ve hukuka aykırılık iddialarının bağımsız mahkemeler tarafından kesin olarak çözümlenmesi ve karara bağlanması faaliyeti olarak tanımlamak mümkündür.
Yargının Tarafsızlığı ve Bağımsızlığı
Anayasaya göre yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır (m.9). Hâkimler görevlerinde bağımsız olup Anayasaya, kanuna, hukuka ve vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz (m.138). Anayasa, mahkemelerin bağımsızlığını sağlamak üzere “hâkimlik teminatı”nı getirmiştir. Buna göre, “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz (m.139). Yargı bağımsızlığını sağlamaya yönelik bir tedbir de, adli ve idari yargı hâkim ve savcılarının özlük işlerine bakmakla görevli Hâkimler ve Savcılar Kurulunun getirilmiş olmasıdır.
Yargı Düzeni ve Yüksek Yargı Organları
Yargı fonksiyonunun yerine getirilmesi, yargı organına aittir. Anayasaya göre yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır (m.9). Anayasa, kanunların anayasaya uygunluğunu denetlemek için Anayasa Mahkemesini; temyiz mercii olarak idari yargı alanında Danıştayı, adli yargı alanında Yargıtayı; mahkemeler arasındaki görev ve yetki uyuşmazlıklarını çözmek için Uyuşmazlık Mahkemesini; idarenin mali denetimi alanında görev yapmak üzere Sayıştayı ve seçim uyuşmazlıklarını kesin karara bağlamak üzere Yüksek Seçim Kurulunu öngörmüş bulunmaktadır. 1982 Anayasası ile getirilen askerî mahkemeler ise 2017 değişikliğiyle kaldırılmış bulunmaktadır. Bundan böyle askeri uyuşmazlıklar da genel mahkemelerce görülecektir. Anayasanın 2017 değişikliğiyle getirilen hükmüne göre, “Disiplin mahkemeleri dışında askerî mahkemeler kurulamaz. Ancak savaş halinde, asker kişilerin görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevli askerî mahkemeler kurulabilir.”
Anayasa Yargısı
Türkiye’de Anayasa yargısına ilk olarak 1961 Anayasası’nda yer verildiğini görmekteyiz. 1982 Anayasası, 1961 Anayasası’nın anayasa yargısına ilişkin düzenlemelerini büyük ölçüde aynen kabul etmiş, ancak Anayasa Mahkemesinin yetkilerini aşması sebebiyle, bazı konularda sınırlamalar getirmiştir. Bu sınırlardan en önemlisi, Anayasa Mahkemesinin Anayasa değişikliklerini sadece Anayasada belirtilen bazı şeklî sebeplerle denetleyebileceğinin belirtilmesi ve bu konuda esastan denetlemenin kesinlikle yasaklanmış olmasıdır.
Anayasa Mahkemesinin Görevleri
- Kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetlemek; Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından incelemek ve denetlemek (AY.m.148/1). Kanun hükmünde kararnameler ise, 2017 yılında Anayasada yapılan değişiklik ile yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte bulunan kanun hükmünde kararnameler, yürürlükten kaldırılmadıkça geçerliliğini sürdürür. Yürürlükte bulunan kanun hükmünde kararnameler hakkında somut norm denetimi yolunun işletilebilmesi mümkündür (AY. Geçici madde 21/F).
- Bireysel başvuruları karara bağlamak (AY.m.148).
- Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Cumhurbaşkanı yardımcılarını, bakanları, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hakimler ve Savcılar Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarını görevleri ile ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan (Ceza Mahkemesi) sıfatıyla yargılamak.
- Siyasi partilerin kapatılması davalarına bakmak (AY.m.69/4).
- Siyasi partilerin mali denetimini yapmak (AY.m.69/3).
- Milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına veya üyeliklerinin düştüğüne dair TBMM kararlarına karşı açılan iptal davalarına bakmak.
Anayasaya Uygunluk Denetiminin Konusu
Anayasaya uygunluk denetimi iptal davası, itiraz yolu ve bireysel başvuru olmak üzere üç şekilde gerçekleşebilir.
Soyut Norm Denetimi (İptal Davası): İptal davası (soyut norm denetimi), belirli organların, kamu otoritelerinin veya kişilerin bir kanunun aleyhine, anayasaya aykırılık davası açması ile yetkili mahkemece yapılan anayasaya uygunluk denetimidir. İptal davasının, genel korunma davası ve organ davası olmak üzere iki türü vardır. Genel korunma davası, belli bir menfaat şartı aranmaksızın, herhangi bir kanunun anayasaya aykırılığı iddiasıyla yetkili kılınan kişi veya organlarca açılabilen bir davadır. Organ davası ise, belirli organ ve kurumlar tarafından, kendi varlık ve görevlerini ilgilendiren alanlardaki kanunların anayasaya aykırılığı iddiasıyla açılan davadır. İptal davası, doğrudan doğruya kişilerin menfaatlerinin korumasını değil, anayasaya aykırı normların iptaline imkân hazırlayarak hukuk düzenini bu kurallardan arındırmayı ve anayasanın üstünlüğünü gerçekleştirmeyi amaçlayan bir dava türüdür. Bu nedenle iptal davasının kamusal bir amacı ve niteliği vardır. Anayasa, iptal davası açabilme yetkisini herkese değil, sadece belli makam, kurum ve topluluklara tanımış, bunun yanı sıra bu davanın açılmasını bir takım şartlara bağlamıştır. 1982 Anayasası iptal davası olarak genel korunma davasını düzenlemiş, organ davasına yer vermemiştir. Buna göre, kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve TBMM İçtüzüğünün tamamının veya bazı hükümlerinin Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmaya yetkili kişi ve organlar Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde en fazla üyeye sahip iki siyasi parti grubu ile TBMM üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyeleri olarak sayılmıştır (m.150). Kanunların ve anayasa değişikliklerinin şekil bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla iptal davası açma yetkisi ise sadece Cumhurbaşkanı ve TBMM üye tamsayısının beşte biri tutarındaki üyelere tanınmıştır (m.148,f.2). İptal davası açabilecek siyasi parti gruplarının, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki üye sayılarında eşitlik bulunması halinde, son milletvekili genel seçiminde alınan geçerli oy sayısına göre dava açma yetkisi belirlenir. Anayasaya göre, anayasa değişiklikleri ile kanunların şekil yönünden anayasaya aykırılığı iddiasıyla doğrudan doğruya iptal davası açma yetkisi, bunların Resmî Gazete’de yayımlanmalarından başlayarak on gün sonra düşer. Cumhurbaşkanlığı Kararnameleriyle TBMM İçtüzüğünün veya bunların belli madde ve hükümlerinin esas ve şekil, kanunların ise sadece esas bakımından anayasaya aykırılığı iddiasıyla doğrudan doğruya iptal davası açma yetkisi, bunların Resmî Gazete’de yayımlanmalarından başlayarak altmış gün sonra düşer.
Somut Norm Denetimi (İtiraz Yolu): Somut norm denetimi, “bir mahkemede görülmekte olan bir davanın karara bağlanmasının, o davada kullanılacak hukuk normunun anayasaya uygun olup olmamasına bağlı olması hâlinde yapılan denetimdir”. Doktrinde bu denetim yolu için “itiraz” veya “def’i” yolu deyimleri de kullanılmaktadır. Türk anayasa yargısında itiraz yolunun işletilmesi sadece tarafların itirazı ile değil, davayı görmekte olan mahkemenin davaya uygulanacak olan normu Anayasaya aykırı görmesi suretiyle de başlatılabilmektedir.
İtiraz yoluyla Anayasaya aykırılığı ileri sürülebilecek normlar kanunlar ve Cumhurbaşkanlığı Kararnameleridir ve bu da ancak esas bakımından söz konusu olabilir.
Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.
Anayasa Mahkemesi işin kendisine gelmesinden itibaren beş ay içinde kararını vermezse mahkeme, yürürlükteki kanun hükümlerini uygulayarak dâvayı sonuçlandırır.
Bireysel Başvuru: Genel olarak bireysel (kişisel) başvuru ya da anayasa şikayeti, kişilerin anayasal güvenceye sahip hak ve hürriyetlerinin, anayasa ve kanunlarda öngörülen usullerle korunmasını sağlayan, hakları ihlal edilen kişilerce belli şartlar çerçevesinde kullanılabilen ve sadece kanuna karşı değil, genellikle bütün kamusal işlemlere karşı anayasa mahkemesinde açılabilen bir davadır.
Bireysel başvuru yolu Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda yer alan hakların tamamı için değil, sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan haklar bakımından işletilebilir. Bu düzenlemenin sakıncası, Sözleşmede olmayan Anayasal hakların bireysel başvuru ile getirilen korumadan yararlanamayacak olmasıdır. Yararı ise ulusal düzeydeki bireysel başvuru ile AİHS ile öngörülen uluslararası düzeydeki kişisel başvuru yolunun paralel işlemesine imkân vermesidir. Bireysel başvuru yapılabilmesi için ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir. Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamaz. Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz.
Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir. Kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz. Özel hukuk tüzel kişileri sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilir. Yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak yabancılar bireysel başvuru yapamaz.
Anayasaya Uygunluk Denetiminin Kapsamı
Normların anayasaya uygunluğunun denetiminde Anayasa Mahkemesinin yaptığı denetim esas ve şekil bakımından olmak üzere iki açıdan yapılır.
Esas denetiminde bir normun içeriği, yani sebebi, amacı ve konusu bakımından anayasa hükümleri ile çatışıp çatışmadığı araştırılır.
Bir kanunun sebebi, o kanunun çıkarılmasında etkili olan faktörler olarak tanımlanabilir. Anayasa’mızda kanunların hangi sebeplerle çıkarılacağı istisnai olarak belirtilmiştir. Örneğin, Anayasa’nın 78’inci maddesine göre, “savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir.” O hâlde seçimlerin geri bırakılması için öngörülen sebep savaş hâlidir. Başka bir sebeple seçimler geri bırakılamaz. Anayasada çıkarılacak kanunlar için “sebep” belirten hükümler nadirdir. Bu nedenle, genel olarak bir kanunun çıkarılmasındaki sebepler yasama organının takdir yetkisine girer. Anayasa Mahkemesinin, Anayasada sebep gösterilen hâllerde bu sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırması mümkündür. Ancak, Anayasada sebep belirtilmeyen hâllerde Anayasa Mahkemesi kanunları sebep unsuru bakımından denetleyemez. Çünkü böyle bir durumda Mahkemenin hukukilik denetimi, yerindelik denetimine dönüşebilir.
Bir kanunun amacı, o kanun ile ulaşılmak istenen nihai sonuçtur. Bütün kamu işlemlerinde olduğu gibi kanunların amacı da kamu yararının gerçekleştirilmesidir. Bununla birlikte, bazı hâllerde Anayasa kanunlar için özel amaçlar da öngörmüştür. Örneğin, temel hak ve hürriyetler, Anayasanın ilgili maddelerinde yer alan devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, millî egemenlik, Cumhuriyet, millî güvenlik, kamu düzeni, genel asayiş, kamu yararı, genel ahlak ve genel sağlığın korunması gibi amaçlar için sınırlanabilir. O hâlde temel hak ve hürriyetlere sınırlama getiren kanunlar bu amaçlardan birini veya birkaçını gerçekleştirmeye yönelmelidir.
Bir hukuki işlemin konusu, o işlemin muhtevası veya doğurduğu hukuki durum ve sonuçtur. Yasama yetkisi geneldir. Anayasamız kanun koyma yetkisini, münhasıran Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenecek hususlar dışında, konu bakımından sınırlandırmamıştır. Yasama organı Anayasaya aykırı olmamak şartıyla her konuda kanun çıkarabilir. Yasama organının kanunun konusunu belirlemekte geniş bir takdir yetkisi vardır. Bu takdir yetkisinin tek sınırı, kanunun Anayasaya aykırı olmamasıdır. Kanunun konu unsuru bakımından Anayasaya aykırılığı bakımından, konunun Anayasada düzenlenmiş olup olmamasına göre değişik ihtimaller ortaya çıkabilir.
Şekil bakımından denetim , kanunların (normların) anayasada belirtilmiş usul, şekil ve yetki kurallarına uygun olarak yapılıp yapılmadıklarının araştırılmasından ibarettir. Anayasamızda ve TBMM İçtüzüğü’nde kanunların kabul edilmesine ilişkin olarak birçok şekil ve usul kuralı vardır. Bu nedenle şekil denetiminin kapsamı aslında çok geniş olmakla birlikte, Anayasa şekil denetimini belli noktalarla sınırlamıştır.
Kanunların şekil bakımından denetimi: Anayasa’nın 148’inci maddesinin ikinci fıkrasına göre, kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı hususu ile sınırlıdır. Toplantı yeter sayısı için oylamaya en az 200 üyenin katılması gerekir. Karar yeter sayısı, yani bir kanunun kabul edilebilmesi için gerekli olan kabul oyu sayısı ise en az 151’dir. Ancak, farklı bir yeter sayının arandığı hâllerde (örneğin; Anayasa’nın 87’nci maddesine göre, genel ve özel af çıkarılabilmesi TBMM üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun oyu gerekir) son oylamada bu çoğunluğun sağlanması zorunludur.
Anayasa değişikliklerinin şekil bakımından denetimi: Anayasa’nın 148’inci maddesinin ikinci fıkrasına göre, Anayasa değişikliklerinin şekil bakımından denetlenmesi, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır.
Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin şekil bakımından denetimi: Cumhurbaşkanlığı kararnameleri bakımından şekil denetiminde bakılacak husus yetkili merci (Cumhurbaşkanı) tarafından çıkarılıp çıkarılmadığı ile sınırlı kalacaktır. Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ilgili olarak Anayasada yer alan konu sınırlamalarıyla ilgili aykırılıklar ise, esas bakımından denetim alanına girer.
TBMM İçtüzüğü’nün şekil bakımından denetimi: Anayasada İçtüzüğün şekil bakımından denetimine ilişkin de bir sınırlama yoktur. Ancak Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’la bir sınırlama getirilmiş bulunmaktadır. Buna göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün şekil bakımından denetimi son oylamasının öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı hususuyla sınırlıdır (m.36). Kanunların ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin geçerliliğini, yani TBMM veya Cumhurbaşkanının kabul ettiği metinle Resmî Gazete’de yayımlanmış metin arasında fark olup olmadığını araştırma yetkisi ise bütün mahkemelere aittir.
Anayasa Mahkemesinin Kararları
Anayasa’nın 153’üncü maddesinin birinci fıkrasına göre, “Anayasa Mahkemesi kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.” Kararların kesinliğinin şeklî ve maddi olmak üzere iki farklı anlamı vardır. Kararların şeklî anlamda kesinliği, o kararlara karşı temyiz, karar düzeltme gibi kanun yollarına başvurulamaması demektir. Kararların maddi anlamda kesinliği ise, o karara konu olan uyuşmazlığın, aynı taraflarca aynı sebebe dayanılarak yeni bir dava konusu yapılamamasını ifade eder. Bununla birlikte, Türk anayasa yargısı sisteminde Anayasa Mahkemesinin red kararlarına “maddi anlamda kesin hüküm” gücü tanınmamıştır. Çünkü, iptal davası yoluyla verilmiş bir red kararından sonra, aynı kanun hakkında itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulması mümkündür. Yine itiraz yoluyla iptali reddedilen bir kanuna karşı 10 yıl sonra yeniden itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulması imkân dahilindedir. Anayasa’nın 153’üncü maddesinin altıncı fıkrasına göre, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” Anayasa Mahkemesinin iptal kararı dava konusu olan normu ortadan kaldırdığı için, bu karar herkes için (ergaomnes) hüküm ve sonuç doğurur. Anayasa Mahkemesinin olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı (interpartes) karar verme yetkisi yoktur. 1982 Anayasası’nın 153’üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre, “Anayasa Mahkemesi bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.” Esasen böyle bir hükmün Anayasaya konulmuş olması gereksizdir. Zira, Anayasa Mahkemesinin kanun koyucu gibi hareketle hüküm tesis etmesi zaten söz konusu olamaz. Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesinin bir kanunun bazı hükümlerini iptal etmesi sonucunda yasama organının iradesine uygun düşmeyen yeni bir durumun ortaya çıkması hâlinde (örneğin, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun yüzde 10’luk baraj öngören hükmü iptal edilirse, barajsız bir seçim sistemi ortaya çıkar), Anayasa Mahkemesinin kendisini yasama organının yerine koyduğu söylenemez. Bu kendiliğinden ortaya çıkan bir durumdur.
Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasaya aykırı bulunarak iptaline karar verilen kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya TBMM İçtüzüğü ya da bunların iptal edilen hükümleri, iptal kararının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Anayasa Mahkemesi, gereken durumlarda iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabilir (AY.m.153/3). Böyle bir durumda, TBMM, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar (AY.m.153/4). Anayasa Mahkemesine, iptal kararlarının yürürlüğe girmesini bir yıl süreyle erteleme yetkisi verilmesinin amacı, iptal kararının hemen yürürlüğe girmesi nedeniyle ortaya çıkabilecek hukuk boşluğunun kamu düzeni bakımından doğurabileceği tehlikeli sonuçların meydana gelmemesi için yasama organına yeni bir düzenleme yapma imkânının sağlanmasıdır. Bununla birlikte, Anayasaya aykırılığı saptanmış bir hukuk kuralının bir yıla kadar süreyle yürürlükte kalmasının da bazı sakıncaları ortaya çıkabilir. Böyle bir kural sosyolojik açıdan meşruluğunu yitirecektir. Öte yandan, bir yıllık süre içinde dava mahkemeleri önlerindeki olaylarda iptal edilmiş fakat yürürlüğü ertelenmiş bir kanunu uygulamak zorunda kalacaklardır. Bu şekilde uygulanan bir hükmün bir yıl sonra yürürlükten kalkacak olması ilgili taraf bakımından çok haksız bir sonuç doğuracaktır.
Anayasa Mahkemesi kararları kural olarak Resmî Gazete’de yayımlandıkları tarihte yürürlüğe girerler. Anayasa’nın 153’üncü maddesinin beşinci fıkrasına göre de, Anayasa Mahkemesi tarafından verilmiş olan iptal kararı geriye yürümez. Buna göre, iptal edilmiş olan kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya içtüzük hükümleri, iptal kararının Resmî Gazete’de yayımlandığı veya yürürlüğe gireceği güne kadar geçerli kabul edilir. Bu tarihe kadar söz konusu düzenlemelere dayanılarak yapılmış olan bütün işlemler de geçerliliğini muhafaza eder. Ancak, iptal kararının geriye yürümezliği, bir davada itiraz yoluyla anayasaya aykırılık itirazında bulunan tarafın iptal kararından yararlanmasını engellemez.
Anayasa Mahkemesinin Çalışma ve Yargılama Usulü
Anayasa’nın 149’uncu maddesine göre, Anayasa Mahkemesi, iki bölüm ve Genel Kurul hâlinde çalışır. Bölümler, başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır. Genel Kurul, Mahkeme Başkanının veya Başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az on üye ile toplanır. Bölümler ve Genel Kurul, kararlarını salt çoğunlukla alır. Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir. Siyasi partilere ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara Genel Kurulca bakılır, bireysel başvurular ise bölümlerce karara bağlanır.
Anayasa değişikliğinde iptale, siyasi partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır.
Şekil bozukluğuna dayalı iptal davaları Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanır.
Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, Genel Kurul ve bölümlerin yargılama usulleri, Başkan, başkanvekilleri ve üyelerin disiplin işleri kanunla; Mahkemenin çalışma esasları, bölüm ve komisyonların oluşumu ve işbölümü kendi yapacağı İçtüzükle düzenlenir. Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde inceler. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilir. Mahkeme ayrıca, gerekli gördüğü hâllerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir ve siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra kapatılması istenen siyasi partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin savunmasını dinler. Bu hükümden anlaşılacağı üzere, Anayasa Mahkemesi kural olarak dosya üzerinden inceleme yapar. Ancak gerekli gördüğü hâllerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir. Bu konuda bir zorunluluk olmayıp Anayasa Mahkemesinin takdir yetkisi bulunmaktadır. İlgililerin sözlü açıklama konusunda yapacakları müracaatlar, parti kapatma davalarıyla ilgili istisnai hüküm hariç, talep niteliğindedir. Anayasa Mahkemesi görüşmeleri gizlidir. Anayasa Mahkemesi, dava dilekçelerinde ileri sürülen gerekçelerle bağlı değildir. 6216 sayılı Kanuna göre (m.43), Anayasa Mahkemesi taleple bağlı (yani iptali istenen kanun hükümleri çerçevesinde) kalmak kaydıyla başka gerekçe ile de Anayasaya aykırılık kararı verebilir. Örneğin, Anayasa Mahkemesi, eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istenen bir kanun hükmünü hukuk devleti ilkesine aykırı bularak iptal edebilir. Öte yandan başvuru, kanunun belirli maddeleri aleyhine yapılmış olup da, bu maddelerin iptali, kanunun diğer hükümlerinin veya tamamının uygulanmaması sonucunu doğuracaksa Anayasa Mahkemesi bu durumu gerekçesinde belirtmek şartıyla, kanunun öteki hükümlerini veya tamamının da iptal edebilir.