aofsoru.com

Havacılık Emniyeti Dersi Genel Özet

Performansı Etkileyen Faktörler

Giriş

Havayolu taşımacılığı sektörü teknoloji yoğun bir yapıya sahip olmasının yanı sıra emek yoğun bir özellik de göstermektedir. Havayolu taşımacılığı hizmetinin üretimindeki süreçlerde ileri teknoloji kullanımı söz konusu iken insan performansı en kritik unsur olarak önemini korumaktadır. Uçuşun üretilmesine katkıda bulunan tüm süreçlerde insan performansı kalite ve emniyet düzeylerinin oluşumuna en önemli katkıyı sunmaktadır. Diğer yandan, insan unsuru sürdürülebilir bir performans düzeyine sahip değildir. Sistem içerisinde yer alan insanın, fiziksel ve bilişsel kapasitesinin aynı kalmasını garanti etmek mümkün değildir. Nitekim yaşanan birçok kaza ve emniyetsiz olay insan performansındaki azalmadan kaynaklanmaktadır. Yorgunluk, uyku eksikliği, stres ve zaman baskısı gibi faktörler havacılık çalışanlarının performansını önemli ölçüde etkilemektedir. Bu anlamda insan performansının artırılması ve sürdürülebilir seviyede tutulması oldukça önemlidir. İnsan faktörleri disiplini insan unsurunun performansı üzerindeki kısıtları ve etkileri de incelemektedir. Birçok eğitim düzenlemesi ve konuya ilişkin araştırmalar; stres, uykusuzluk, yorgunluk, zaman baskısı, ilaç ve madde kullanımı gibi etkenlerin insan performansını olumsuz yönde etkilediğini ortaya koymaktadır. Kuşkusuz insan performansını etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır. Bu ünitede önemli görülen ve yukarıda sıralanan faktörler ele alınacaktır.

Stres

Stres, Türk Dili Sözlüğü tarafından “ruhsal gerilim” olarak tanımlamaktadır. Gerilim ise “İhtiyaçların karşılanamadığı veya bir hedefe yönelmiş davranışlar engellendiğinde ortaya çıkan coşkulu durum” olarak ifade edilmektedir (Türk Dil Kurumu). Stres, içeriden veya dışarıdan gelen ve kişinin mevcut dengesini ya da duygusal, bilişsel, toplumsal işleyişini bozma eğilimi gösteren ve bozulan bu dengeyi yeniden kurmaya yönelik yeni davranışlara zorlayan, gerçek ya da algılanan uyarıcılara verdiği fiziksel, ruhsal ve bilişsel tepkiler olarak tanımlanabilir. Gerilim, baskı, zorlanma, sıkıntıya düşme gibi sözcüklerle de tanımlanan stres, bütün fizyolojik, psikolojik ve patolojik etmenlerin organizma üzerinde yaptığı kaba ve sert etki olarak ele alınır (Can vd., 2006, s.238). Stres, bireyin kendisine yönelik içsel ve dışsal kaynaklardan gelen talepleri karşılayamaması durumunda ortaya çıkmaktadır. Taleplerin, bireyin cevap verebileceğinden fazla olması stresi artırmaktadır. Kişiden talep edilen görevin gerektirdikleri bireyin bilgi ve becerileriyle ilgili algılamalarının ötesine geçiyorsa kişisel performans üzerinde etkili olan fizyolojik (fiziksel) ve psikolojik (zihinsel, bilişsel) tepkiler oluşmaktadır (Campbell ve Bagshaw, 2002, s.159). Havacılık sisteminde yer alan insanların, performansın düşerek hataların artmasını engellemek amacıyla stres düzeyi ve etkileriyle ilgili farkındalık geliştirmiş olmalarında ve stresle başa çıkma yöntemlerini bilmelerinde fayda görülmektedir.

Bireyler, stresin niteliğine ve bağlamına göre birçok yöntem benimseyebilmektedirler. Amerikan Psikoloji Birliği (APA-American Psychological Association) stres ile başa çıkma yöntemlerini; “sosyal faaliyetlere katılma”, “kendine iyi bakma”, “olumlu şeylere odaklanma”, “önem verilen insanlarla birlikte olma”, “daha önce karşılaşılmış ve üstesinden gelinmiş stresli durumları düşünme”, “çaresizlik yerine çözüme odaklanma”, “rahatlama ve meditasyon tekniklerini öğrenme”, “destek gruplarından yardım alma” şeklinde sıralamaktadır (APA, 2009). Ayrıca, stresi azaltmak için; kilonun ideal düzeyde tutulması, kafein kullanımından kaçınma, gevşemeye düzenli zaman ayırma, stres yaratan durumlardan kaçınma, bilinen durumları daha az stresli hâle getirmek stres yönetimi için tavsiye edilmektedir (Sarp, 2000, s.135). Genel olarak bireysel stresin yönetiminde kullanılan yöntemler aşağıda verilmiştir:

  • Egzersiz
  • Gevşeme
  • Zaman Yönetimi
  • İletişim Kurma
  • Biyolojik Geri Besleme
  • Dengeli Beslenme
  • Meditasyon
  • İleri Gevşeme

Zaman Baskısı

Zaman baskısı, bireyin herhangi bir görevin yerine getirilmesinde zamanın yetersizliği konusundaki algısı olarak tanımlanmaktadır (Schreuder ve Mioch, 2011, s.65). Havacılık faaliyetleri genel olarak zaman kısıtının ön planda olduğu görevleri içermektedir. Çünkü uçuşun müşterilere taahhüt edilen zamanda gerçekleşmesi işletmenin sunduğu hizmetin kalitesi açısından önemlidir. Uçuşun önceden belirlenen zaman dilimleri içerisinde yapılması kalite ve müşteri memnuniyeti açısından önemli olduğu kadar maliyetlerin kontrol altında tutulması açısından da önemlidir. Uçuşun taahhüt edilen zamanda gerçekleşmesi olarak ifade edilen zamanında kalkış performansının (on-time performance) yüksek olması gecikmeden kaynaklanan yolcu tazminatlarının, terminal ve havaalanı kullanım giderleri gibi maliyet kalemlerinin azaltılmasına ve diğer uçuşların zamanında yapılmasına yardımcı olmaktadır. Zamanında kalkış başarısını artırma çabası da kuşkusuz hem örgüt hem de çalışanlar üzerindeki zaman baskısını artırmaktadır. Havayolu taşımacılığı hizmetinin üretilmesi pek çok sürecin farklı birimler tarafından birbirine bağlı olarak yapılmasını gerektirmektedir. Bazı süreçler tamamlanmadan diğerlerini gerçekleştirmek mümkün olamamaktadır. Bu durum, havayolu taşımacılığı hizmetinin üretimine katkıda bulunan birçok çalışan üzerindeki zaman baskısını artırmaktadır.

Zaman baskısı ile alternatif belirlemeden harekete geçme veya karar verme durumu havacılık sektörü ile ilgili çalışmalarda “acelecilik sendromu” (hurry-up syndrome) olarak adlandırılmaktadır. Meydana gelen kazalarda zaman baskısı nedeniyle yeterli bilgi toplamadan ve alternatifler değerlendirmeden verilen zayıf kararların etkisi görülebilmektedir. Kısacası zaman baskısı algı ve karar hatalarına neden olabilmektedir (McElhatton ve Drew, 1994, s.19).

İş Yükü

Havacılık çalışanları aynı anda birçok farklı görevi yürütmek durumunda kalabilmektedirler. Fakat bireylerin bilişsel ve fiziksel olarak kısıtları bulunmaktadır. İş yükü kavramı, işin bireyin bilişsel ve fiziksel kapasitesini kullanma talebi üzerindeki etkisini ifade etmektedir. İş yükü bir işin bireyde yarattığı, bu işin yapılabilmesi için gerekli olan kaynaklarla ilgili talep derecesine işaret eder. Başka bir ifade ile işin gerektirdiği kaynakların işi görecek çalışanın o andaki mevcut kaynaklarına oranı iş yükü olarak görülür. Çalışanlar, fiziksel ya da bilişsel olarak kapasite ve mevcut kaynaklarını aşan durumlarla karşılaştıklarında, başka bir anlatımla aşırı iş yüküne maruz kaldıklarında performansları düşmektedir. İş yükünün aşırı olduğu durumlarda, havacılık çalışanları odaklanma problemi yaşayabilmekte, dikkat ve algı süreçleri zedelenebilmekte ve bu nedenle hata yapabilmektedir. İş yükü farklı bireyler tarafından farklı biçimde algılanan öznel bir kavramdır. İş yükünün öznelliği, üzerinde etkili olan birtakım etkenlerden kaynaklanır. Bu etkenler yüzünden çoğu zaman aynı işi yapan bireylerin iş yükü algılamaları farklılık göstermektedir. Örneğin işin bireyler üzerinde yarattığı fiziksel ya da bilişsel baskının olduğundan fazla algılanması durumu iş yükünün artmasına neden olacaktır. Diğer yandan, yapılan iş aynı olmasına rağmen fiziksel ya da zihinsel kapasitenin düştüğü durumlarda algılanan iş yükü derecesi artacaktır. Bu durumda çalışanların, işin gerektirdiği kaynakların miktarını neden daha fazla algıladığı sorusu önem kazanır. Örneğin zihinsel yorgunluk, zaman baskısı ya da kronik stres bu algıyı yaratarak çalışanın maruz kaldığı iş yükünü ve hata yapma olasılığını artırabilir. Kuşkusuz çalışanların sahip olduğu bilgi, beceri ve tecrübe gibi kaynaklar da iş yükü algılamaları üzerinde etkili olur. Bu anlamda iş yükünün bireyin sahip olduğu kaynaklar açısından da değerlendirilmesi gerekir. Havacılık çalışanının, görev ile ilgili geçmiş deneyimleri, eğitimi ve becerileri iş yükü üzerinde etkili olmaktadır. Aynı görev, bireyin durumuna göre farklı zamanlarda farklı iş yükü yaratabilir. İş yükü üzerinde etkili olan unsurları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür (UK CAA-CAP715, 2002, s.4-8):

İşin doğası:

  • İşin gerektirdiği zihinsel kapasite
  • İşin gerektirdiği fiziksel kapasite

Görevin yapıldığı koşullar:

  • Gerek duyulan standart performans düzeyi
  • Görevi yerine getirebilmek için sahip olunan zaman
  • Aynı anda paralel görevlerin yürütülmesi ile ilgili gereklilikler
    • Görev üzerinde kontrol sahipliği derecesi
    • Görevin yürütülmesi üzerinde etkili olan çevresel faktörler

Bireysel faktörler:

  • Bireyin sahip olduğu bilişsel ve fiziksel beceriler
  • Bilgi ve deneyim seviyesi
  • Sağlık ve göreve fizyolojik uygunluk durumu
  • Duygusal durum

Uyku

Uyku, dış dünyaya olan duyarlılığın ve farkında oluşun azaldığı bir durumda faaliyetsizlik hâlinin geri dönüşü sayılabilir (Arkonaç, 2005, s. 113). Uyku, asgari fiziksel hareket ve çevreye en alt tepki düzeyi ile karakterize edilen bir bilinç durumuna işaret etmektedir (Franzoi, 2006, s.157). Uyku hâli anesteziye veya ilaç, alkol alımına bağlı olarak veya hastalık sebebi ile ortaya çıkan komaya bağlı bilinçsizlik hâlinden; uyuyan kişinin uykudan kolaylıkla uyandırılabilmesi ile ayırt edilebilir (Arkonaç, 2005, s.113). Uyku, genlerden ve hücre içi mekanizmalardan, hareketi, uyarılmışlığı, otonomik işlevleri, davranışı ve bilişsel işlevleri kontrol eden sinir ağlarına kadar biyolojik yapının her düzeyinde kontrol edilen ve biyolojik yapıyı her düzeyde etkileyen bir durumdur. Yapılan araştırmalar, uzun süreli uykusuzluğun vücudun ısı kontrolünde, beslenmede, bağışıklık sisteminde ve diğer düzenleyici sistemlerde bozulmaya yol açtığını göstermektedir (Ertuğrul ve Rezaki, 2004, s.301). Uyku eksikliği hem mevcut yorgunluğu artırmakta, hem de dinlenme işlevi yerine getirilmediği için yorgunluk miktarında çarpan etkisi yaratmaktadır. Uyku eksikliğinin hazır bulunuşluğun düşmesine neden olabilmektedir. Bu durum, motor becerilerin yavaş- lamasına, zamanında ve uygun tepkilerin üretilememesine neden olabilir.

Yorgunluk

Yorgunluk, genel olarak fiziksel ve zihinsel olarak bitkinlik olarak tanımlanmaktadır (Eurocontrol Skybrary- Fatigue, 2015). Diğer bir tanıma göre yorgunluk; iş yapma kapasitesinin düşmesini, görevin ifasında düşük verimliliği, herhangi bir uyarıcıya tepki verme konusunda güç düşüklüğünü ve genel olarak bitkinliği ifade etmektedir (US FAA, 2007). Yorgunluk; uykusuzluk ve sirkadyen ritminin bozulmasından meydana geldiği gibi aynı zamanda düşük motivasyon ve yeterli dış uyarıcının olmamasından da meydana gelebilmektedir. Yorgunluk, uykuya dalma olasılığını artıran bir faktör olarak ifade edilebilir (Campbell ve Bagshaw, 2002, s.173; UK CAA- CAP737, 2014, s.113). Yorgunluğun birbirleri ile doğrusal olmayan bir biçimde etkileşerek zaman içerisinde insanın hazır olma durumu ve bilişsel performansı üzerinde değişikliklere neden olan uyku ihtiyacının nörobiyolojik düzeni ve sirkadyen ritimleri tarafından etkilediği düşünülmektedir. Uzun seyahatler, düzensiz ve öngörülemez şekilde değişebilen uçuş programları, uzun çalışma saatleri, vardiyalı çalışma düzeni, gece uçuşları ve yetersiz uyku havacılık faaliyetlerindeki yorgunluğun tamamen ortadan kaldırılmasını engellemektedir. Bu nedenle birçok havacılık faaliyeti çalışanların sirkadyen ritimlerinin bozulmasına ve yorgunluk düzeyinin artmasına neden olmaktadır (Salas ve Maurino, 2010, s.402).

Vardiyalı Çalışma Düzeni

Vardiyalı çalışma (shift work) düzeni havacılık sektöründe yaygın bir çalışma şeklidir. Havayolu seyahatine olan talep günün saatlerine göre farklılaşmaktadır. Bu anlamda, gündüz ki kadar gece uçuşlarına hizmet verebilecek personele de ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durum, gündüz ve gece vardiyalarında personel planlanmasını gerektirir. Diğer yandan, vardiyalı çalışma düzeni çalışanların performansları üzerinde olumsuz etkiler yaratabilmektedir. Bunlar aşağıda verilmektedir (UK CAA-CAP715, 2002, s.4-14):

  • Aile ve diğer arkadaşlar ile sosyalleşilebilecek saatlerde iş yerinde olmak,
  • İnsan performansının düşük olduğunun bilindiği saatlerde (örneğin, 04:00 ve 06:00 saatleri arası) çalışıyor olmak,
  • Sirkadyen ritminin bozulması sonucu doğacak problemlerle karşılaşmak.

Gece vardiyası, bireyin gündüz uyumasını gerektirdiğinden birtakım problemlerin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Melatonin hormonunun gün ışığında baskılanması nedeniyle uykuya geçiş süresi uzamaktadır. Gündüz ışığının yanı sıra yüksek çevresel gürültü de uyku kalitesinin düşmesine neden olan etkenlerden birisidir. Uyku kalitesinin düşmesinin yanı sıra gündüz uyuyup gece çalışmak vücut sirkadyen ritimlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Uyku ve uyanıklık; karanlık ve ışık, açlık ve tokluk döngüsü gibi insan fizyolojisi ve davranışları sirkadyen ritimleri ile etkileşim hâlindedir. Bu nedenle uyku ve uyanıklık döngüsünün bozulduğu durumlarda vücudun sirkadyen ritimlerini düzenleyen saat de bozulmakta, yorgunluk baş göstermekte ve stres etkisi doğabilmektedir (Morris vd., 2012, s.12).

İlaçlar, Alkol ve Madde Bağımlılığı

Alkol, ilaçların kötüye kullanımı ve diğer madde kullanımları bireylerin performansları üzerinde ciddi olumsuzluklara neden olmaktadır. Birçok ulusal ve uluslararası havacılık otoritesi görev öncesinde alkol kullanımının havacılık faaliyetlerine olumsuz etkileri ile ilgili farkındalığı artırıcı çalışmalar yürütmektedir. Aynı zamanda, görev sırasında alkol ve diğer maddeler ile ilgili testler yapılmaktadır. Alkol tüketimi bireyin sinir sistemi üzerinde etkili olarak kas aktivitesinin azalmasına, motor becerilerin zayıflamasına neden olmaktadır. Bu nedenle çok az alkol tüketimi dahi bireyin reflekslerinin ağırlaşmasına ve görüş keskinliğinin azalmasına neden olabilmektedir. Buna ilave olarak, alkol tüketimi, bilişsel etkinliğin de zayıflamasına neden olmaktadır (Hitchcock vd., 2010, s.336). Alkol, tedrici olarak kandan atılmakta, bilinenin aksine bu sürecin hızlandırılması (örneğin kahve ile) mümkün olmamaktadır. Alkol alımından sonra uyumak da metabolizmanın yavaşlaması nedeni ile alkolün kandan atılması sürecini uzatmaktadır (UK CAA- CAP715, 2002, s.4-17). Alkol, sakinleştirici ve uyku ilaçları ile benzer etkiler göstermektedir. Özellikle yiyeceklerle birlikte alınması durumunda daha uzun süre kanda kalabilmektedir. Alkol kullanımından sonra en az 8 saat boyunca çalışılmaması gerekmektedir. Ayrıca, alkolün yorgunken, hastayken ve ilaçlar ile alınması durumunda etkileri önemli düzeyde artmaktadır. (UK CAA-CAP715, 2002, s.4-17). Bireyin aldığı ilaçlar da bir takım fizyolojik ve psikolojik etkilere neden olabilmektedir. Özellikle, kullanılan ilacın içeriğinde bireyin hassas olduğu bir bileşen bulunması durumunda yan etkiler ciddi bir biçimde artabilmektedir. Bu nedenle ilk defa alınan ilaçlarda dikkatli olunmalı, yan etkiler mümkün olduğunca izlenmelidir. (UK CAACAP715, 2002, s.4-17). Alkol ve ilaçların yanı sıra psikoaktif madde kullanımı da personelin hayatını tehdit edebilmekte ve performansları üzerinde olumsuz etkilere neden olabilmektedir. Alkol ve ilaçların dışında bireyin performansı üzerinde etkili olan maddeler psikoaktif madde olarak kabul edilmektedir. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Alkol ve Psikoaktif Madde Kontrollerine İlişkin Talimatında “psikoaktif madde”; tütün ve kahve hariç olmak üzere bağımlılık veya sorunlu kullanıma yol açabilen, bilinçte, algılarda, duygu durumda, bilişsel işlevlerde değişikliklere yol açan, alkol ayrı olarak değerlendirileceğinden, opioidler, kannabinoidler, hipnotik ve sedatifler, kokain, amfetamin ve diğer uyarıcılar, halüsinojenler, uçucu solventler ve benzeri kimyasal maddeleri ifade etmektedir. Örneğin; ekstasi, kokain ve eroin gibi psikoaktif maddeler merkezi sinir sistemini olumsuz yönde etkilemekte ve bilişsel işlevlerin etkinliğini ortadan kaldırmaktadır (UK CAA-CAP715, 2002, s.4-18)


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email