Fotoğraf Kültürü Dersi 3. Ünite Özet
Fotoğraf Tartışmaları
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Fotoğrafın İlk Yılları
Görsel-işitsel teknolojilerin oluşturduğu geleneğin başlangıcını fotoğraf sağlamıştır. Fotoğrafın bulunuşu (1827) ve yayılmaya başladığı yıllarda (1850’ler) yaşayanlar, kuşkusuz görsel teknolojileri en üst düzeyde yaşadıklarına inanmışlardır. Sanayi Devrimi sürecinde yaşanılan teknolojik ve toplumsal değişim, fotoğrafı ortaya çıkarmıştır. Burjuvazi başta olmak üzere işçiler, dönemin birçok yeniliğiyle birlikte, kendi portreleriyle duvarlarını süslemeye yönelmişlerdir. Dönemin portre ressamlarının ortak talebi karşılamaları kolay olmamıştır. Bu sosyal talebi fotoğraf karşılamıştır.
Fotoğraf, 1800’lü yılların ortalarından başlayarak görsel bir teknoloji olarak hızla yayılırken, bazı soruları da gündeme getirmiştir. Bunların başında, bu yeni resmetme teknolojisiyle üretilen fotoğrafların sanat olarak değerlendirilme konusu yer alır. Fotoğraf makinesi yoluyla yüzey üzerine kaydedilen görüntüler, insan elinin ürünü olmamasına rağmen kabul görmüştür. Bu yıllarda, fotoğrafın önemini fark eden Charles Baudelaire (1821- 1867) sanat eleştirmeni olarak yazdığı ünlü Fotoğraf Sanat mı? (1859) adlı denemesinde bu yeni teknolojiye karşı resim sanatının yanında yer almıştır. Baudelaire, yaşadığı dönem açısından fotoğrafı, sadece doğayı kopyalaması nedeniyle değil kopyaladığı şeyleri mekanik olarak bir çoğaltma teknolojisine dönüştürmesi nedeniyle de suçluyordu. Fotoğrafçılar 1850’lerden itibaren görsel düzenlemeleri fotoğraf yoluyla denemişlerdir. Eastlake, fotoğrafın gerçekleri herkese açık olarak sunduğunu ve demokratik bir temsil aracı olduğunu ilk savunan yazardır.
Modernizm Döneminde Fotoğraf
Modernleşmenin sanatla ilişkilendirilmesi modernizmdir. Modernizm, klasik olana karşı çıkıştır. Fotoğraf da modernizm sürecinde ortaya çıkmıştır; klasik olan bir reddediştir. Fotoğraf öncesinde bir insanın dış gerçeği, yürüyerek gidebildiği ve gözleriyle görebildiği coğrafi alanla sınırlıdır. Fotoğraftan sonra ise insan için dış gerçek, fotoğrafa gördüğü şeylerdir. Örneğin Avrupa’da yaşayan bir insan için dış gerçek Mısır ve Güney Amerika fotoğraflarını gördüğünde, fotoğraftaki resmedilen coğrafyaya kadar uzanır hale gelmiştir. Geçmişin estetik biçimlerini hor gören ve makineleri öven Avrupa modernizmi, doğal olarak fotoğrafı önemli bir temsil şekli olarak desteklemiştir.
Postmodernizm Döneminde Fotoğraf
Modernleşmenin oluşturduğu değişim içinde 1970’lerden başlayarak ve 1980’lerden sonra giderek yaygınlaşan yeni bir toplumsal durum ortaya çıkmıştır. Bu durum, felsefi bir kavram olan postmodernizm ile adlandırılmıştır. Postmodernizmin, modernite süreci içinde ortaya çıktığı yönündedir. Bu dönüşüm, sermaye birikimi ve gelişen bilgi teknolojileri nedeniyle olmuştur. Postmodernizm modernizme karşı çıkar; ancak onun yerine önerdiği bir şey de yoktur. Önemli olan farklılık ve çeşitliliktir.
Geniş kitlelere yayılmış küçük küçük üretimler önemlidir. Postmodernistlerin ürettiği metin ya da eserlerin belirleyici özelliği, önceden belirlenmiş kurallara göre hazırlanmamış olmasıdır. Fotoğraf, zaman ve mekân düzenlemesiyle postmodern dönemi hassas bir şekilde anlatabilmiştir. Jean Baudrillard Simülarklar ve Simülasyon (1998) adlı eserinde “Fotoğrafı çekilen konu, hem fotoğrafı ifade ettiği gerçekten, hem de fotoğrafı çeken fotoğrafçısından bağımsız olarak üretilebilmektedir.” demiştir. Bu yapı içinde fotoğraf da farklılaşmıştır. Artık 1960’larda olduğu gibi fotoğrafın, fotoğraf çekilen konuya aynen benzemesi söz konusu değildir. Çekilen tek bir kare ya da birden çok kare fotoğraf, bilgisayar ortamında yapay olarak üretilir. Baudrillard’ın simülasyon kavramı kapsamındaki belirlemeleri önemlidir. Ona göre bu çağda eserler, asıllarıyla değil kopyalarıyla ortaya çıkar. Simülasyon evresi olarak tanımladığı bu dönemin belirleyici özelliği, aslı ortada olmayan yapay görüntülerin dünyasıdır. Postmodern dönemle ilgili olarak üzerinde durulması gereken bir konu da, gerçekliğin parçalanması ve yeniden bir araya getirilmesidir. Gerçeğin sanatçının iç dünyasıyla, iç gözlemlerine dayanarak yapılandırılması önemlidir. Postmodern fotoğrafa, neyin anlatıldığından çok nasıl anlatıldığı önem kazanmıştır.
Fotoğraf Ve Kuram
Kuramın amacı bir olgu ya da durumu açıklamaktır. Kuram denildiğinde bir bilim alanına dayanmak gerekir. Kuramlarla ilgili bu tartışmaları fotoğraf açısından, fotoğrafın yapısıyla ilgili bir kavrama ve anlamı nasıl oluşturduğu konusuna dayandırmak gerekir. Fotoğrafla ilgili bu kavramsal tartışmalar iki temel ayrım içinde yer alır: İlki fotoğrafik görüntünün gerçeklikle olan ilişkisi üzerinedir. İkincisi ise fotoğrafın çekimi sürecinden çok okunması süreciyle ilgilidir. Fotoğrafik görüntünün yorumlanmasıyla ilgilidir. Fotoğrafı bilimsel, sosyal bilimler ve estetik yaklaşımları ile incelemek mümkündür. Eleştirel düşünme; akıl yürütme, analiz ve değerlendirme gibi fiziksel süreçlerden oluşan bir yaklaşım içerir. Görsel çalışmalar da bu düşünme biçiminden etkilenmiştir. akademik tartışmalar doğrultusunda ortaya çıkan kuramlar belirli bir bilim alanını temel alarak yapılır. Bu anlamda; temel bilimler, sosyal bilimler ve sanat başlığı altında bir ayrımdan söz edilebilir. Fotoğraf, teknolojik boyutuyla fizik ve kimya bilimleriyle ilgilidir. Fotoğrafın teknik olarak ortaya çıkma süreçleri hem geleneksel hem sayısal teknolojilerde bilimsel süreçleri içerir. Bu yönüyle de fotoğrafın bilimsel çalışma alanları, fizik ve kimya biliminin kuramlarına dayanan yaklaşımları fotoğrafçılıkta kullanılır. Fotoğrafın teknik yönü kuramsal olarak açıklanabilir. Başlı başına, kendine özgü fotoğraf kuramından söz edemeyiz; ancak fotoğrafa kuramsal olarak yaklaşmak mümkündür. Fotoğrafın resmetme tekniğiyle ilgili olarak şu çelişkili durum hep yaşanmıştır: Fotoğrafın nesnesi optik ve aygıt yoluyla elde edilir. İşte bu nedenle, fotoğraf el marifetiyle değil aygıt marifetiyle yapılır ve aygıta müdahale söz konusu değildir.
Fotoğrafçı, eğer bir yaratıcı kişi ise makinenin verdiği ile yetinme durumundadır. Tabii ki fotoğrafın gelişen teknolojisi, fotoğrafçıyı farklı bir konuma getirmiştir. Özellikle de postmodern dönemde bu tartışmalar giderek gündem dışında kalmaktadır. Fotoğraf her zaman ve her yerde vardır. Bu nedenle, kuramsal anlamda hangi alanların öncelik kazandığını belirlemek gerekir; fotoğrafın güvenirlilik sağlaması, güç oluşturması, görsel iletişim sağlaması üzerinde durulması gereken temel konulardır.
Fotoğraf Sanatın Ortamında: 1840-1850’li Yıllar
Resmetme tekniği olarak fotoğraf denildiğinde tarihsel olarak birbirine bağlı üç durum söz konusudur. Bunları fotoğrafın farklı ortamlarda bulunuşu olarak da sınıflandırabiliriz. İlki resmetme tekniği olarak bulunuşudur ve 1827 yılında gerçekleştirilmiştir. İkincisi mekanik çoğaltma tekniği olarak bulunuşudur. Bu da negatif görüntünün 1841 yılında bulunuşuyla gerçekleşmiştir. Üçüncüsü ise fotoğrafın sanatın ortamında yeni bir sanat alanı olarak bulunuşudur. Bu da negatif görüntünün 1841 yılında bulunuşuyla gerçekleşmiştir. Bu konu da 1845 yılında ortaya çıkmıştır. Fotoğrafın sanatın ortamındaki gelişmelerinden söz ederken güzel sanatlardan, sanatın nesnelerinden ve sanatçının konumundan söz edilmektedir. Sanat kavramının neyi içerdiği tarihsel olarak bellidir. Öncelikle bir insan vardır. Bu insan; düşünce ve duygularını başka insanlara iletme, aktarma süreci içine girer. Bu aktarma işini yaparken, becerilerini ve düş gücünü kullanır. Bu şekilde duygularını ve düşüncelerini başkalarına ifade etmiş olur. Fotoğraf, 1850’li yıllardan beri sergilenmektedir. İngiltere’de 1851’de hazırlanan Büyük Sergi’ye çeşitli fotoğraflar kabul edilmiştir. Yine 1852’de Kraliyet Sanat Derneği (Royal Society of Arts) ilk fotoğraf gösterisini gerçekleştirmiştir. Fotoğraf için her zaman anı yakalaması ve optik yoluyla yüzey üzerine kaydetme söz konusudur. 1850’li yıllarda, fotoğrafın teknolojiyle ilgili boyutu sanatın alanı dışında değerlendirmeye çalışılmış ve buna yönelik tartışmalar yapılmıştır. Fotoğraf, sanat eseri olarak algılanmamıştır. Bu dönemle ilgili olarak fotoğraf tarihçileri, bir fotoğraf elde etmek için birden çok negatifin kullanılarak birleştirilmiş baskı yapılmasını yaratıcı bir uygulama olarak görmüşlerdir. Fotoğrafın sanatın ortamına girmeye yöneldiği 1850’li yıllarda önemli bir olay da 1855 yılında açılan Paris Fotoğraf Sergisi olmuştur. Fotoğrafçı, Nadar ve Bayard bu sergiye zorlamayla kabul edilmişlerdir. Fotoğraf tarihçileri bu durumu, yani güzel sanatlar sergisinde fotoğrafçıların yer almasını “dışarıdan gelip yerleşen göçmenler” olarak değerlendirmişlerdir.
Fotoğraf, 1850 yıllarda bir resmetme tekniği olarak toplum içinde kabul görmüştür. Hatta fotoğrafın belgeleme özelliğinin büyük takdir topladığını söylemek yanlış olmaz. 1850’lerde, fotoğrafın sanatın alanındaki gelişimiyle ilgili üç ana görüş söz konusu olmuştur. Yaygın olan birinci görüş, fotoğrafın sanat olarak görülmemesi yönündedir. Bunun nedeni insan eli ya da ruhu yerine mekanik bir aygıt olan fotoğraf makinesinin söz konusu olmasıdır. İkinci yaygın görüş, fotoğrafın sanata faydalı olabileceği yönündedir. Bu anlamda resim sanatıyla da asla eşit görülmemesi gerekir. Üçüncü görüş ise fotoğraf makinesinin sağladığı görüntünün insan eliyle gerçekleştirilen eserler kadar değerli olduğunu savunan görüştür. Fotoğrafla birlikte, sanatta biriciklik, tek olma, eserin aslı gibi gelenekten gelen olgularını değiştirmiştir. Fotoğraf bu olguların önemini ortadan kaldırmıştır. Güzel sanatlar içinde fotoğrafın etkilendiği temel alan resim sanatı olmuştur. Fiziksel gerçekleri yakalamakla fotoğrafla yarışmanın olanaksız olduğunu fark eden sanatçılar, fotoğrafik betimlemelerden uzaklaşmışlardır. Fotoğrafla ışık, optik ve resmetme biçimi izlenimcileri çok etkilemiştir. Bir çoğu da fotoğraf makinesini bir not tutma ya da taslak oluşturma aracı olarak kullanmıştır.
Fotoğraf teknolojisinin iki belirleyici özelliği giderek önem kazanmıştır. İlki resmetme tekniğidir. Portre ve doğa ressamları bu yeni resmetme tekniğinden çok etkilenmişlerdir. İkincisi ise mekanik olarak çoğaltma özelliğidir. Fotoğraf güzel sanatların alanındaki eserleri mekanik olarak çoğaltarak yaymıştır. Fotoğraf, mekanik olarak çoğaltılırken aynı zamanda da bu eserlerin toplum içinde geniş kitlelere yayılmasını sağlamıştır. Dönemin ünlü fotoğrafçılarından olan Henry Peack Robinson, aynı konunun farklı fotoğrafçılar tarafından farklı olarak resmedileceğini vurgulamıştır. Ona göre fotoğraf bir sistem ya da kimyasal bir süreç değil, her fotoğrafçının farklı bir dokunuşudur.
Yeni Sanat Akımları Ve Fotoğraf
Fotoğraf 1900’lü yılların ilk yarısından itibaren Batı sanatlarının temelini oluşturan kurallara karşı meydan okumayı temsil ediyordu. Bu dönemde fotoğraf, görünümlerin teknik bir üretim süreci olması şeklinde değerlendirilerek yargılanmıştır. Bu dönem süresince, fotoğrafçılar, fotoğrafın tekniğini geliştirme çabaları içinde olmuşlardır. Bir yandan her yeni gelişme ressamların alanına bir başka açıdan saldırı olarak değerlendirilirken, diğer yandan ressamlar fotoğrafın yeni teknolojilerini kullanmaya yönelmişlerdir. Renkli kağıtlar, eski dergiler, duvar kağıtları vb. şeyleri keserek ve yeniden birleştirerek gerçeği ifade etmenin yollarını aramak yeni buluş olarak ortaya çıktı. Kolaj, fotomontaj gibi özelleştirilmiş şekil ve düzenlemeler, sanatın anlatım gücünü destekleyen olgular haline geldi. Fotoğrafçılar nesneleri yukarıdan, aşağıdan ve farklı bakış açılarından keşfetmeye başladılar. Fotoğrafçılar, görüntülerin doğal olmayan bir şey olmasına, değişikliklerine ve biçim bozulmalarına dikkat çektiler. Fotoğrafçılar giderek kendilerini, gerçeğin kopyacıları olmaktan kurtarmaya çalıştılar. Alvin Langdon Coburu soyut fotoğraflar elde edebilmek için merceksiz fotoğraf makinesi olan iğne deliği fotoğraf makinesi tekniğini kullandı. Man Ray ve Maholy-Nahy doğrudan ışığa duyarlı kağıt üzerine üçboyutlu nesneleri koyarak pozlama yaptılar. Bu şekilde, saydam ve yarı saydam nesneler kağıt yüzey üzerinde farklı gölgeler ve dokular ortaya çıkartarak, Fotogram (photogram) olarak adlandırılan sonuçlara çalıştılar. Fotoğraf teknolojisiyle birlikte 1920’lerden sonra ressamlar ve fotoğrafçılar tarafından geliştirilen yeni arayışlar ve ortaya çıkan yeni sanat akımları; dönemin sanatını geleneksel yapıdan uzaklaştırmıştır. Fotoğrafın üst üste pozlama, maskeleme, yönlendirmeler, karanlık odada uygulama teknikleri vb. tamamen fotoğrafa özgü teknik süreçler, bir tür anlatım dili haline gelmiştir. Bu sayede, fotoğraf gerçeği resmeden, kopyalayan bir olgu olmasının ötesine geçmiştir. 1960’lardan başlayarak fotoğraf, görüntü olarak hem kitle iletişim araçlarında hem de sanat dünyasında çok etkili bir hale gelmiştir. Fotoğrafın kullanım alanlarıyla ilgili olarak 1960’larda moda çekimleri ve plakların kapaklarında fotoğraf kullanılması çok önemlidir. Bir diğer konu da haber fotoğrafçılığının gazete ve dergilerde kendine özgü bir alan olarak belirmesi ve bu amaca yönelik yayınlardır. güzel sanatların geleneksel olarak oluşturduğu malzemeler ve bunlarla ilgili süreçler (örneğin resim, heykel, baskı vb. sanatlar gibi) bir şekilde fotoğrafa eklenmiştir. Sanatın ortamında fotoğraf denildiğinde, güzel sanatlar geleneğinden ve bu gelenekten beslenerek ortaya çıkan yeni bir somut alan olarak fotoğraf söz konusudur. Bağlamsal olarak resim, mimari, heykel ve müzik başta olmak üzere özellikle bütün plastik sanatlar bu durum içinde yer alır.
Fotoğraf Çağı: Sosyal Kültürel Yapı
Bir tarih şeridi içinde düşünüldüğünde fotoğraf çağı 1900’lü yıllardır. Bu dönemde; alüminyum ve plastik günlük kullanıma girmiş, transistör ve bu yolla üretilen araçlar sıradan insanın kullanımına sokulmuştur. Fotoğraf makinesi, optik, film ve fotoğraf kağıdı alanlarında üretim ve araştırma çalışmaları gelişmiştir. II. Dünya Savaşı sonrası yılları Batı toplumları için gerçekten bir refah dönemi olmuştur. Böyle bir dönemde fotoğraf da hem teknolojik olarak gelişmiştir hem de toplum içinde yaygınlaşmıştır. Tek objektifli refleks (SLR) fotoğraf makineleri başta olmak üzere farklı fotoğraf makineleri bu dönemde yaygınlaşmıştır. Bu yeni toplumsal yapı içinde fotoğraf, tüketim ortamına yönelik olarak sıradan insanın kullanımına, yaygın bir şekilde sunulmuştur. Fotoğraf açısından durumun toplumsal yaşam içinde daha çok gelişerek karmaşık bir hal alması ise sayısal (dijital) teknolojinin gelişmesiyle olmuştur. Fotoğraf, ilk dönemlerinde, sanatın ortamında, resim sanatıyla yaşadığı karşılaşmayı, 2000’li yıllarda bilgisayar teknolojisine karşı yaşamaktadır.