Fotoğraf Tarihi Dersi 6. Ünite Sorularla Öğrenelim
Postmodern Dönemde Fotoğraf
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Sürrealizm hakkında bilgi veriniz.
Dadaizm’in sanattaki irrasyonel ve yıkıcı üslubunun ve özellikle de Duchamp’ın “hazıryapıt”larının, “Sürrealist Nesne” (Man Ray, “Yok Edilemez Obje”, 1923; Meret Oppenheim, “Kürk Kahvaltı”, 1936; Salvador Dali, “Afrodizyak Telefon”, 1936) üzerinde büyük bir etkisi olmuştur. Avrupa’da iki dünya savaşı arasında gelişen Sürrealizm (Gerçeküstücülük), “otomatik” sanata; mantık, ahlak ya da estetik yargılarla biçimlenmeden doğrudan bilinçaltın dan çıkan konulara odaklanmış, fantezi, düş ve imgelemin üst gerçekliğini aşan görüntüler üretmeyi amaçlamıştır. Her ne kadar kendi aralarında muhalif olsalar da avangart sanatların tümü, klasik anlamdaki form anlayışını ve alışılmış anlatım biçimlerini dışlayarak, insanın ve özellikle de sanatın doğasıyla ilgili temel soru(n)lara yanıt aramışlardır.
Fotoğrafia tipoloji nedir?
Fotoğrafia tipoloji, bir biriyle ilişkili ele alınan konuların tiplerini, benzerliklerini ya da farklılıklarını ortaya koyarak sınıflandıran, böylece belirlemeye ve ayırt etmeye olanak tanıyan bir yaklaşım biçimidir. Bu doğrultuda, değişkenlerin daha görünür olabilmesi amacıyla, konulara aynı açıdan, benzer ışık koşulları ve kompozisyonlarla; net, açık, yalın ve doğrudan bir şekilde yaklaşarak, fotoğrafçının öznel dışavurumlarını fotoğrafın içerisinden maksimum düzeyde çıkartmaya yönelik gerçekleştirilen bir çekim tekniğidir. Bu üslup bir çok fotoğrafçı tarafından kullanılmıştır.
Kanadalı Jeff Wall, haber fotoğrafı geleneğini kendi sanatına nasıl mal etmiştir?
Kanadalı sanatçı Jeff Wall (d.1946), 1992 yılında gerçekleştirdiği “Dead Troops Talk (A Vision after an Ambush of a Red Army Patrol, near Moqor, Afghanistan, Winter 1986)” [“Ölü Askerler Konuşuyor (Kızıl Ordu Devriyesinin Pusuya Düşürülmesinden Sonraki Bir Görüntü, Afganistan, Moqor Yakınları, Kış 1986)”] isimli çalışmasında, “karar anı”nın belgelenmesine dayalı geleneksel foto muhabirliği ilkelerinden yararlanarak haber fotoğrafı geleneğini kendi sanatına mal etmiştir. Wall, fotoğrafına verdiği isim ve sanki savaş alanında çekilmiş gibi bir haber fotoğrafını taklit ederek oluşturduğu görselliğiyle, seyircisini bir yanılgı içerisine sürüklemeye çalışmıştır. Aslında Wall, Afganistan’a hayatı boyunca hiç gitmemiş, tamamen kurgu ürünü olan bu fotoğrafını da stüdyosunda çekmiştir. Böylece, gerçek bir tanıklığı gösterdiğini iddia eden haber fotoğrafçılığı anlayışını ve algılayışını kavramsal olarak tartışmaya sunmuştur.
Pop Art ve Andy Warhol hakkında bilgi veriniz.
İnsanın bir makine aracılığıyla gerçekliğin kopyasına sahip olması ve ondan orijinalinden farksız olarak sayısız görüntü çoğaltabilmesi, insanoğlunun yaşamında büyük bir devrim yaratmıştır. Benjamin’in de 1930’larda öngördüğü üzere fotoğraf, sanat dünyasını kendi lehine doğru dönüştürmeye başlamıştır. Pop Art (Pop Sanatı) 1960’lı yıllarda kitle iletişim araçlarını kullanarak sanatın gündemini oluşturmaya başladığında, fotoğraf makinesinin sunduğu olanaklar da çağdaş sanatta oldukça önemli bir hâle gelmiştir. Fotoğrafın çoğaltılabilir yapısı, sanat eserinin orijinalinin öneminin azaldığı, yeniden üretimlerin değerlendiği bu dönem ve sonrasının sanat anlayışında büyük bir önem kazanmıştır. İngiltere ve Amerika’da birbirlerinden bağımsız olarak ortaya çıkan Pop Art, sanatta kitle iletişim araçlarını, popüler kültür imgelerini ve gündelik tüketim nesnelerini yücelten bir tavır sergilemiştir. Böylelikle sanat nesnesinin özgünlüğünü ve biricikliğini önemse yen geleneksel sanat yaklaşımına tepki göstermiştir. Pop Art, popüler basının, sinemanın, televizyonun, reklamların gerçekliğinin çok daha ağır bastığı bir yaşamın egemenliğini ilan etmiştir. Pop Art’ın önemli temsilcilerinden Roy Lichtenstein (1923-1997) şöyle bir ifadede bulunmuştur: “bir ağacı düşündüğümde, ağacın medya (filmler, fotoğraflar, reklamlar, vs.) tarafından yapılan taklididir aslında aklıma gelen. Ben nesnenin kendisinden çok, taklidini algılarım.” Andy Warhol (1928-1987) ise, “Bir gün benim yerime bir başkası resimlerimi yapabilmeli. Resimlerim böyle, çünkü makine olmak istiyorum” diyerek, çalışmalarında tekrarlanan görüntülerin kişiliksizleşen seri üretimleri ile “farklılaşmanın yok olmaya yüz tuttuğu bir dünyayı” gözler önüne sermek istemiştir. Warhol, Marilyn Monroe’nun intiharından birkaç ay sonra ürettiği “Marilyn Diptiği” isimli işinde, bir orijinalin kaybı ve onun yerine konan kopyaları vasıtasıyla, “bireylerin ölümlerinden sonra dergilerde ve reklamlarda çok sayıda yayımlanan kopya görüntüleriyle ‘ölümsüzlüğe’ ulaşabilme yolunu” sorgulamıştır.
İnsanın bir makine aracılığıyla gerçekliğin kopyasına sahip olması ve ondan orijinalinden farksız olarak sayısız görüntü üretebilmesi, en belirgin olarak hangi sanat akımında karşılık bulmuştur?
İngiltere ve Amerika’da birbirlerinden bağımsız olarak ortaya çıkan Pop Art, sanatta kitle iletişim araçlarını, popüler kültür imgelerini ve gündelik tüketim nesnelerini yücelten bir tavır sergilemiştir. Böylelikle sanat nesnesinin özgünlüğünü ve biricikliğini önemseyen geleneksel sanat yaklaşımına tepki göstermiştir. Pop Art, popüler basının, sinemanın, televizyonun, reklamların gerçekliğinin çok daha ağır bastığı bir yaşamın egemenliğini ilan etmiştir.
Kavramsal sanat hakkında bilgi veriniz
Kavramsal sanatın önde gelen savunucularından Sol LeWitt (1928-2007), Eadweard Muybridge’in insan ve hayvanların hareketlerini konu alan seri fotoğraflarından etkilenerek, benzer gerçekliklerin farklı varyasyonları üzerinden algı ve temsil arasındaki ilişkilere dikkat çeken, serilere ve gruplamalara dayalı üretimler gerçekleştirmiştir. Kavramsal sanatçı Victor Burgin (d.1941), kavramsal sanat bağlamında fotoğraf kullanımına karşı geliştirilen iki tutumu şu şekilde belirtmiştir: “Aygıt üzerine saf teknolojik terimlerle düşünebilirsiniz: Fotoğraf çekmek, çok sayıda seçeneği (odak düzeyi, deklanşör hızı, açıklık [diyafram], çerçeveleme, açı ve benzeri) denemek anlamına gelir ve yapıtın ‘içeriği’ bu seçenekler içinden yaptığınız tercih ve söz konusu seçenekleri yapılandırma biçiminiz olur. Bu tutumun kökleri Greenbergci modernizmdedir. Ya da, fotoğrafın, objektifin önündeki dünyaya dair bir bakış açısının yanılsamasını sunmak için icat edildiği gerçeğini kabul ederek başlayabilirsiniz ki, bu aynı zamanda temsil ve anlatı üzerine düşünmeye teşvik edecektir. Benim tercihim bu yöndedir.”
90’lar ile fotoğraf sanatı ve sanatçıları nasıl evrilmiştir?
1990’lı yılların ortalarında internetin hızla gelişmesi, insanların birbirleriyle kurdukları iletişim biçiminde bir devrim yaratmıştır. Sanatçılar arasında küresel çapta bir paylaşım başlarken, uluslararası bir katılımcı-izleyici kitlesi oluşmuştur. İnternet ve dijital fotoğraf kısa sürede hayatın vazgeçilmez bir parçası hâline gelmiştir. Dijital fotoğraf bugün görün tüyü kaydetmedeki hızıyla, yüksek görüntü çözünürlüğündeki keskinliğiyle, kopyalana bilir ve taşınabilir özellikleriyle, konvansiyonel tekniklerin çok üzerinde bir performans göstermektedir. Çekimini gerçekleştirdiği anda görseliyle iletişim kurabilen fotoğrafçı, saniyeler içerisinde de çektiği fotoğrafı tüm dünyayla paylaşabilmektedir.
İtalya’da ortaya çıkan ve kısmen Kübizm’in araştırmalarından faydalanan Fütürizm akımının özellikleri nelerdir?
Fütürizm, klasik dönemin sanatını ve kültürünü şiddetli bir şekilde reddederek modern teknolojiyi, hızı ve şehir yaşamını sanatının merkezine yerleştirmiştir. Fütüristler, güzelliğin yeni biçimi olan hızı yakalamak arzusuyla yarış arabaları, lokomotifler gibi mekân içinde sürekli yer değiştiren ve hızla hareket eden nesneleri konu edinmişlerdir. Tahrik edici toplantıları ve sokak gösterileriyle sanata hareket, canlılık, saldırganlık ve dinamizm kazandırmışlardır.
Dadaizm hakkında bilgi veriniz.
I. Dünya Savaşı yıllarında ilk olarak tarafsız kalan Zürih’te etkisini gösteren Dadaizm, savaşın barbarlığına, sanat alanında ve gündelik hayattaki entelektüel zorbalığa karşı bir protesto olmuştur. Dadacılar, rastlantıyı ve saçmalığı yücelterek, şok yaratarak ve endüstriyel ya da günlük yaşam nesnelerini kullanarak sanata karşı yıkıcı ve özgürleştirici bir yaklaşımın savunuculuğunu yapmışlardır.
Pop Art ve “simülasyon” kavramı nasıl birarada anılmaktadır?
Temsilî sanatın ve anlam üreten sanatçı kavramının da sonuna işaret eden Pop Art, Fransız düşünür Jean Baudrillard’a (1929-2007) göre “simülasyon” adını verdiği yeni bir sanat formunun başlangıcını temsil ederek, sanat tarihinde bir dönüm noktası oluştur muştur. Baudrillard’ın hiper-gerçek modellerin hem sanatı hem de toplumsal hayatı belirlemeye başladığı 1970’lerin ortalarıyla, 1980’lerin başında geliştirdiği simülasyon olarak ve hiper-gerçekçi sanat kuramları, günümüz postmodern sanat dünyası üzerinde belirleyici olmuştur. Baudrillard’a göre gittikçe kurgusallaşmakta olan dünyamız sonuç itibariyle bir “simülasyon evreni”ne dönüşmüştür. Gerçeğin tüm göstergelerine sahip (taklit ya da parodi olarak değil) aslı olmayan bir gerçeğin (simülakra) sonsuz sayıda yeniden üretildiği bu evrende, artık gerçek ile imgeleri arasında ayırım yapmak imkânsız hâle gelmiştir.
Kübizm hakkında bilgi veriniz
20. yüzyılın ilk çeyreğinde Fransa’da ortaya çıkan Kübizm, farklı zaman, mekân ve bakış açılarının tek bir yüzeyde geometrik olarak tasvir edilmesine öncülük eden bir sanat akımı olmuştur. Kübistler, nesnelerin zaman ve mekân içerisindeki hareketlerini araştırmışlar kumaş, ip, kibrit çöpü, cam, kum vb. resme yabancı ögeleri tablolarında (asamblaj) kullanmışlardır.
Aydınlanma düşüncesi hangi olaylar ile sorgulanmaya başlanmıştır?
I. Dünya Savaşı’nın yaşanması, 1929 Dünya Büyük Ekonomik Krizi ile kapitalist üretim biçiminin iflasın eşiğine gelmesi, II. Dünya Savaşı’nda insanların toplama kamplarında soykırıma uğratılması ve savaşın sonunda atom bombaları ile yüzbinlerce sivilinin öldürülmesi; modernizmin ileri sürdüğü ideal dünya düzeni düşüncesinin geçerliliğini yitirmesine neden olmuştur. Bu anlamda dünyada yaşanan ekonomik ve sosyal değişimler, modernizmin sorgulanmasına yönelik yeni bir toplumsal dönüşümü zorunlu kılmıştır.
Fotoğrafın bulunuşu ile 19. ve 20. yüzyıl sanat anlayışı nasıl değişiklikler göstermiştir?
Fotoğrafın bulunuşuyla birlikte radikal bir değişim gösteren 19. ve 20. yüzyıl sanat anlayışı, hayatın hemen hemen her alanını işgal eden fotoğrafa diğer sanat disiplinlerine göre çok daha ayrıcalıklı bir rol biçmiştir. Kendilerinden önceki sınırlamaların dışına çıkmak isteyen tüm avangart sanatların ruhunu şekillendiren fotoğraf, aynı zamanda Pop Art ve Kavramsal Sanat içerisinde de belirleyici bir rol üstlenerek, Walter Benjamin’in de 1930’larda öngördüğü üzere sanat dünyasını kendi lehine doğru dönüştürmeye başlamıştır. Diğer yandan, buluşun gerçekleştiği ilk dönemlerde bilime ve sanata yardımcı bir araç olarak görülen fotoğraf, sanat yapıtı olarak değerlendirilebilmesi için nasıl bir biçime ya da içeriğe sahip olması gerektiğinin ve bu belirlemede üreticiler ile izleyicilerin ayrıca üretilen işleri sergileyen kurumların oynadıkları rollerin tartışıldığı bir süreçle birlikte sınıflandırması oldukça zor, çok katmanlı ve karmaşık bir yapıya bürünmüştür.
Postmodern dönem sanatı nasıl etkilemiştir?
Postmodern dönem sanata çoksesli bir anlayış getirmiştir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan Pop Art, Kavramsal Sanat, Fluxus, Performans Sanatı, Beden Sanatı, Video Sanatı, Arazi Sanatı, Yoksul Sanat ve Süreç Sanatı gibi yeni ifade olanakları postmodern sanatın dinamiklerini oluşturmuştur. Postmodern sanat, özellikle 1970’lerde beliren çeşitli sanatsal eğilimleri ve eleştirileri kapsayan Yeni-Kavramsalcılık (ya da PostKavramsalcılık) ile ya kından ilişkili olmuştur. YeniKavramsalcılık, 20. yüzyılın ikinci yarısında sanat olgusuna bakışı ve sanatın işlevini temelden değiştiren Kavramsal Sanat’ın devamı niteliğinde olmasının yanı sıra, çoğunlukla postmodern sanat kapsamında değerlendirilmiştir. 20. yüzyılın başlangıcından itibaren birçok akımdan, pek çok sanatçının eylemleri ve düşünceleri bağlamında gelişmiş olan postmodern sanat içerisinde fotoğrafın önemli bir yeri bulunmaktadır.
Fotoğrafın gerçekliği temsili dendiğinde neden bahsedilir?
Fotoğrafta gerçekliğin temsilini sunan sanatçıları, postmodern sanatın önemli stratejilerinden birisi hâline gelen “kendine mal etme” yöntemi üzerinden açıklamak konunun ait olduğu bağlamdan koparılıp başka bir bağlam içerisine taşınmasını ve farklı anlamlar kazanmasını ifade eden “kendine mal etme” yöntemi, yukarıda bahsedildiği üzere sanatta Duchamp’tan beri kullanılagelen bir uygulama olmuştur. Fotoğraf disiplini bağlamında özellikle 1970’li yıllardan sonra etkisini güçlü bir şekilde hissettiren bu yaklaşım, özgünlük, kimlik, cinsellik, aidiyet, gerçeklik ve temsil gibi kavramlar çerçevesinde postmodern sanatın önemli stratejilerinden birisi olarak sıklıkla kullanılmıştır.
Fütürizm hakkında bilgi veriniz.
Kübizm ile aynı dönemde İtalya’da ortaya çıkan ve kısmen Kübizm’in araştırmalarından faydalanan Fütürizm (Gelecekçilik), klasik dönemin sanatını ve kültürünü şiddetli bir şekilde reddederek modern teknolojiyi, hızı ve şehir yaşamını sanatının merkezine yerleştirmiştir. Fütüristler, güzelliğin yeni biçimi olan hızı yakalamak arzusuyla yarış ara baları, lokomotifler gibi mekân içinde sürekli yer değiştiren ve hızla hareket eden nesneleri konu edinmişlerdir. Tahrik edici toplantıları ve sokak gösterileriyle sanata hareket, canlılık, saldırganlık ve dinamizm kazandırmışlardır.
Dadaist sanatçı Marcel Duchamp‘ın sanat anlayışı nasıldır?
Dadaist hareket içerisinde yer alan Marcel Duchamp (1887-1968), “ready-made” (hazır-yapıt/nesne) ve “found object” (bulunmuş obje) gibi kavramlarıyla, geleneksel sana tın beceriye dayalı özgün ve biricik yapıtlarına karşı sert bir eleştiride bulunmuştur. Seri üretilmiş bir pisuarı ters çevirip sergileyerek bağlamından koparmış, “R.Mutt” imzasıyla bir sergiye göndererek, bir nesnenin sanat olarak nitelendirilebilmesi için belirlendiği varsayılan kuralları sorgulamaya açmış ve bu kuralların oluşumunda kurumların ve izleyicinin oynadığı rolleri irdelemek gerektiğinin altını çizmiştir. Duchamp, geleneksel resmin kullandığı boya, fırça, kalem vb. araçlarına olan bağımlılığını terk ederek, endüstriyel ya da sıradan günlük yaşam nesneleriyle oluşturduğu “hazıryapıt”larıyla biçimden çok düşünceye odaklanarak, sanatı zihinsel bir sorgulama platformuna taşımıştır. Duchamp’ın sanata getirdiği bu eleştirel tavır, sonrasında gerçekleşen tüm sanat hareketlerini de derinden etkilemiştir.
20. yüzyılın ilk çeyreğinde Fransa’da ortaya çıkan Kübizm akımının özellikleri nelerdir?
Kübizm, farklı zaman, mekân ve bakış açılarının tek bir yüzeyde geometrik olarak tasvir edilmesine öncülük eden bir sanat akımı olmuştur. Kübistler, nesnelerin zaman ve mekân içerisindeki hareketlerini araştırmışlar kumaş, ip, kibrit çöpü, cam, kum vb. resme yabancı ögeleri tablolarında (asamblaj) kullanmışlardır.
Dijital çağda fotoğraf nasıl değişmiştir?
Dijital çağda fotoğraf, yaşanan teknolojik gelişmelerle birlikte artık hayatın ve sanatın bütün alanlarına dâhil olmuştur. Çağdaş sanat üretiminin önemli bir aracı olmasının yanı sıra, İnternet ile birlikte aynı zamanda ortamı ve medyası durumuna gelmiştir. William J. Mitchell’e göre, günümüzde dijital kopyalama çağı, Benjamin’in ifade ettiği mekanik yeni den üretim çağının yerine geçmiştir. Artık dijital görüntüleme ve manipülasyon teknikleriyle birlikte fotoğrafın sunduğu aslı olmayan kopyalar dünyasında yaşayan insanoğlu, Baudrillard’ın simülasyon ve simulakra kavramları ile açıklamaya çalıştığı taklit ve parodinin çok ötesinde gerçek ile imgeleri arasında ayrım yapmanın imkânsız hâle geldiği bir döneme girmiştir.
Jean Baudrillard, temsilî sanatın ve anlam üreten sanatçı kavramının sorgulanması üzerine hangi fikirleri ileri sürmüştür?
Jean Baudrillard’a göre bu durum “simülasyon” adını verdiği yeni bir sanat formunun başlangıcını temsil ederek, sanat tarihinde bir dönüm noktası oluşturmuştur. Baudrillard’a göre gittikçe kurgusallaşmakta olan dünya, sonuç itibariyle bir “simülasyon evreni”ne dönüşmüştür. Gerçeğin tüm göstergelerine sahip (taklit ya da parodi olarak değil) aslı olmayan bir gerçeğin (simülakra) sonsuz sayıda yeniden üretildiği bu evrende, artık gerçek ile imgeleri arasında ayırım yapmak imkânsız hale gelmiştir.
Modernizm nasıl bir süreçte yeni bir döneme girmiştir ve yerine hangi kavram kullanılmaya başlanmıştır?
Modernizm, akıl ve bilimi ilerlemenin bir aracı olarak gören ve inanca karşı bilimi ön planda tutan bir düşünce sistemini ifade eden “aydınlanma” ilkelerini benimsemiştir. Ancak, I. Dünya Savaşı, 1929 Dünya Büyük Ekonomik Krizi, atom bombası gibi askerî teknolojilerin kullanıldığı II. Dünya Savaşı ve hemen ardından gelen soğuk savaş ortamı ile birlikte, modernizmin peşinde koştuğu ideal dünya düzeni yerle bir olmuştur. Bu anlamda dünyada yaşanan ekonomik ve sosyal değişimler, modernizmin sorgulanmasına yönelik yeni bir toplumsal dönüşümü zorunlu kılmıştır. Bu yeni dönem ise özellikle 1980’lerin başlarından itibaren yaygın olarak kullanılan ve kelime olarak “modernizm sonrası” anlamına gelen, Postmodernizm kavramıyla ifade edilmiştir.
İlk dönemlerde fotoğraf neden sanat olarak değerlendirilmemiştir?
Fotoğraf makinesi, tarihsel süreç içerisinde çoğunluklu olarak objektif gerçekleri üreten bir araç olarak algılanmıştır ve bu anlamda bilim adamları, arkeologlar, tarihçiler, suçlular la savaşan kurumlar, vb. tarafından, sistematik ve güvenilir kayıtlar yapmak üzere sıklıkla kullanılmıştır. Fotoğrafın bu niteliği, özellikle yaygınlaşmaya başladığı ilk dönemlerinde fotoğrafın bir sanat formu olarak kabul edilebilmesini güçleştirmiştir.
“İliştirilmiş (Embedded) fotoğrafçılık” anlayışının beraberinde getirdiği tartışmalar nelerdir?
Özellikle 2003 yılında Irak Savaşı’yla birlikte başlayan “Embedded/İliştirilmiş Fotoğrafçılık” anlayışı devletlerin kendi çıkarlarına olabilecek bir durumla karşılaşmalarını önlemek adına uygulamaya konmuştur. Bu doğrultuda iliştirilmiş bir fotoğrafçı kendi seçimi doğrultusunda değil de fotoğrafçı için oluşturulan dış çevrenin çekimini gerçekleştirir. Olaylarda ve savaşlarda görev alacak haber fotoğrafçılarına çok büyük kısıtlamalar getirilmiştir. İliştirilmiş fotoğrafçılarla birlikte şekillenen, bir kurum, kuruluş ya da güç odağı adına hareket eden taraflı haber fotoğrafçılığı anlayışı, aynı dijital manipülasyonlar gibi, meslek etiği boyutlarında ciddi tartışmalara yol açmıştır.
Çağdaş fotoğraf sanatçılarına örnek veriniz.
• Joel-Peter Witkin • Jan Saudek • Spencer Tunik • Gerard Rancinan • Gregory Crewdson • Toshi Kazama • Gregory Colbert • Loretta Lux • Michael Macku • Chema Madoz
Postmodern sanat ve fotoğraf anlayışı, modernizmin hangi özelliklerine karşı çıkıp yeni olarak hangi düşünceleri ileri sürmüştür?
Postmodern sanat, modernizmin netlik, kesinlik ve çelişkisizlik gibi istikrarlı, rasyonel ve ideal düzen arayışlarını reddetmiştir. Modern sanatın biriciklik, orijinallik ve aidiyet meselelerini sorgulamaya tabi tutmuştur. Postmodernistler, modernistlerin tersine sanatı evrenselliği ve zaman ötesi oluşuyla değil, hiçbir toplum ya da kültürün ötekinden daha önemli olmadığı inancıyla, geçici, kusurlu, sıradan, ulaşılabilir, elden çıkarılabilir olmasıyla değerlendirmişlerdir. Dolayısıyla büyük yapıtların ve anlatıların değil, yerel farklılıkların ve çeşitliliklerin peşinde koşmuşlardır. Postmodern sanat anlayışı, tarihi ve geleneği yeniden değerlendirerek, sınırları ve sınıflandırmaları ortadan kaldırarak geçmiş üretimleri kendine mal eden, farklı üslupları bir araya getiren heterojen/çoğulcu bir yapı sergilemiştir. Bu bağlamda, öznellik, kişisellik, belirsizlik, düzensizlik, kayıtsızlık, bayağılık, tuhaflık, paradoks, ironi, kitsch, metinlerarasılık, yapı-bozumculuk, eklektizm, çoğulculuk, vb. kavramlar, postmodern sanatın ve dolayısıyla da fotoğrafın dinamikleri hâline gelmiştir.
Kanadalı sanatçı Jon Rafman’ın, 2012 yılında gerçekleştirdiği sergiyi diğer fotoğraf sergilerinden ayıran unsurlar nedir?
Rafman’ın “The Nine Eyes of Google Streetview” (Google Sokak Görünümünün Dokuz Gözü) isimli kişisel sergisini, çektiği değil, seçtiği fotoğraflardan oluşturmuştur. Arama motoru Google’ın uygulamalarından “Street View”ün (Sokak Görünümü) ücretsiz olarak sunduğu ve kullanıcısına dünyadaki istediği bir yerin görüntüsüne ulaşmasını sağlayan özelliğini, Rafman sanatsal bir bağlamda değerlendirmiştir. Bu sokak kameraları tarafından çekilen görüntüleri bilgisayarı başında saatlerce tarayan Rafman, dünyanın büyük bir kısmının farkında bile olmadığı sayısız çekim arasından kendince en tuhaf olanları seçmiştir.
Fotoğrafçının fotoğrafa müdahale ederek manipüle etmesi, habercilik açısından nasıl etkiler yaratmıştır?
Fotoğrafçının, fotoğrafının akıllardan silinmeyecek heyecan verici ikonik bir görüntü hâline gelebilmesi amacıyla birçok şeyi kadraj dışarısında bıraktığı ve fotoğrafik gerçekliğe isteği doğrultusunda yaptığı seçimlerle müdahale ettiği zaten bilinen bir gerçektir. Çoğunlukla “iyi” bir fotoğrafçı olmanın ölçütü, olayın olduğu gibi değil de, çok daha göze çarpacak bir şekilde en “etkileyici” anlarını kaydederek tüm dikkatleri üzerine çekecek, dramatik, sarsıcı ya da şok edici fotoğraflar üretmektir. Bu yaklaşımın getirdiği sorunlar bir yana, fotoğrafı çeken ya da sonrasında onu medyaya uygun hâle getirenler tarafından basın fotoğraflarında da sıklıkla kullanılmaya başlanan dijital manipülasyonlar, haberin gerçeklik değerinin çok daha ciddi boyutlarda sorgulanmasına sebep olmuştur. Nispeten dijital döneme kadar fotoğrafın gerçeğe tanıklık eden saygın bir kayıt cihazı olarak üstlenmiş olduğu rol, hızlı bir şekilde etkisini kaybetmektedir.
Dadaizm hangi olguya karşı bir tepki olarak doğmuş ve akımın genel özellikleri neler olmuştur?
I. Dünya Savaşı yıllarında ilk olarak tarafsız kalan Zürih’te etkisini gösteren Dadaizm, savaşın barbarlığına, sanat alanında ve gündelik hayattaki entelektüel zorbalığa karşı bir protesto olmuştur. Dadacılar, rastlantıyı ve saçmalığı yücelterek, şok yaratarak ve endüstriyel ya da günlük yaşam nesnelerini kullanarak sanata karşı yıkıcı ve özgürleştirici bir yaklaşımın savunuculuğunu yapmışlardır.
Fotoğraf genel anlamda tüm avangart sanatları nasıl etkilemiştir?
Fotoğraf makinesinin yüksek örtücü hızıyla zaman içerisinden bir anı çekip durdurabilmesi [Eadweard Muybridge (1830-1904)] veya ardışık birçok anı tek bir görüntüde biraya getirebilmesi [Etienne-Jules Marey (1830-1904)] ya da düşük örtücü hızıyla bir objeye hareket ediyormuş izlenimi verebilmesi, tüm avangart sanat hareketlerinin düşünce ve üretim biçimlerini önemli ölçüde etkilemiştir. Ayrıca fotoğrafın, bir objenin birden farklı zaman aralıklarını ve bakış açılarını aynı yüzey üzerinde (üst üste pozlama) kaydedebilmesi [Anton Giulio Bragaglia (1890-1960)] ya da fotomontaj [John Heartfield (1891-1968)] ve fotogram [Man Ray (Emmanuel Radnitzky, 1890-1976); László Moholy-Nagy (1895- 1946)] gibi tekniklere olanak tanıyabilmesi, klasik sanatın sınırları dışına çıkmak isteyen avangart sanatçılara yeni ifade olanakları sunmuştur. Böylelikle “fotoğraf kullanan sanatçı”, ifadesi ilk olarak bu dönemlerde kullanılmaya ve yaygınlaşmaya başlamıştır.
Postmodern sanatın dinamikleri hangi unsurlardan oluşmaktadır?
II. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan Pop Art, Kavramsal Sanat, Fluxus, Performans Sanatı, Beden Sanatı, Video Sanatı, Arazi Sanatı, Yoksul Sanat ve Süreç Sanatı gibi yeni ifade olanakları postmodern sanatın dinamiklerini oluşturmuştur. Postmodern sanat, özellikle 1970’lerde beliren çeşitli sanatsal eğilimleri ve eleştirileri kapsayan Yeni-Kavramsalcılık ile yakından ilişkili olmuştur.
Fotoğrafta tipoloji nasıl tanımlanmaktadır?
Fotoğrafta tipoloji, bir biriyle ilişkili ele alınan konuların tiplerini, benzerliklerini ya da farklılıklarını ortaya koyarak sınıflandıran, böylece belirlemeye ve ayırt etmeye olanak tanıyan bir yaklaşım biçimidir. Bu doğrultuda, değişkenlerin daha görünür olabilmesi amacıyla, konulara aynı açıdan, benzer ışık koşulları ve kompozisyonlarla; net, açık, yalın ve doğrudan bir şekilde yaklaşarak, fotoğrafçının öznel dışavurumlarını fotoğrafın içerisinden maksimum düzeyde çıkartmaya yönelik gerçekleştirilen bir çekim tekniğidir. Bu üslup birçok fotoğrafçı tarafından kullanılmıştır.
Marcel Duchamp’ın sanat alanına getirdiği yenilikler nelerdir?
Dadaist hareket içerisinde yer alan Marcel Duchamp, “ready-made” (hazır-yapıt/nesne) ve “found object” (bulunmuş obje) gibi kavramlarıyla, geleneksel sanatın beceriye dayalı özgün ve biricik yapıtlarına karşı sert bir eleştiride bulunmuştur. Seri üretilmiş bir pisuvarı ters çevirip sergileyerek bağlamından koparmış, “R.Mutt” imzasıyla bir sergiye göndererek, bir nesnenin sanat olarak nitelendirilebilmesi için belirlendiği varsayılan kuralları sorgulamaya açmış ve bu kuralların oluşumunda kurumların ve izleyicinin oynadığı rolleri irdelemek gerektiğinin altını çizmiştir. Duchamp, geleneksel resmin kullandığı boya, fırça, kalem vb. araçlarına olan bağımlılığını terk ederek, endüstriyel ya da sıradan günlük yaşam nesneleriyle oluşturduğu “hazır-yapıt”larıyla biçimden çok düşünceye odaklanarak, sanatı zihinsel bir sorgulama platformuna taşımıştır. Duchamp’ın sanata getirdiği bu eleştirel tavır, sonrasında gerçekleşen tüm sanat hareketlerini de derinden etkilemiştir.
Sistematik ve seri hâlde üretilmiş tipolojik fotoğraflar hangi unsurları konu almıştır?
Kavramsal Sanat pratikleri içerisinde belirgin bir yere sahip olan serilere ve gruplamalara dayalı, benzer gerçekliklerin farklı varyasyonlarına dikkat çeken analitik ya da metodolojik olarak üretilmiş fotoğraf anlayışı, endüstriyel, toplumsal, ekonomik, kültürel ya da sanatsal değişimini konu olarak kullanmıştır.
Kavramsal sanatçılar bir sanat formu olarak fotoğrafa nasıl yaklaşmışlardır?
Kavramsal sanatçılar, fotoğrafın bir sanat formu olarak güzel sanatlara kabul edilebilmesi adına gerçekleştirdiği üretim biçimlerini eleştirmişlerdir. Sanatsal olarak “iyi fotoğraf”ın nasıl olacağına dair birtakım teknik ve içerik sınıflandırmalar ile sınırlandırılmış fotoğraf yaklaşımlarını, özellikle amatör fotoğraf pratikleri üzerinden sorgulamaya tabi tutmuşlardır. Bu tavır aynı zamanda hem fotoğrafın kavramsal kullanım alanlarını ve çağdaş sanat içerisindeki önemini arttırmış, hem de postmodern olarak adlandırılan sanat formunun kendi dinamiklerini belirlemesinde önemli bir etken oluşturmuştur.
Özellikle 20. Yüzyılın son çeyreği itibari ile fotoğrafa yüklenen sanatsal değer nasıl değişmiştir?
20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren fotoğrafa yüklenen sanatsal değer gittikçe yükselmiştir. Postmodern olarak adlandırılan bu dönemin fotoğraf pratikleri, endüstriyel, toplumsal, ekonomik, kültürel ya da sanatsal değişimi gösteren, kamuoyunu bilgilendiren belgeler içermelerinin yanısıra, geçmiş üretimleri ve farklı üslupları kendine mal ederek, sanat, orijinallik, özgünlük, biriciklik, gerçeklik, zaman ve varoluş gibi kavramları; kendi ifade olanaklarını; kolaylıkla inandırıcı bir kanıta dönüşebilen ve ideolojik olarak kullanılabilen güvenilir niteliğini; çağdaş kültür içerisinde politik, toplumsal, kültürel olarak kimliklere uygun görülen ya da dayatılan rolleri; seyircisiyle kurduğu ilişkisini, vb. sorgulamaya tabi tutmuştur. Postmodern dönemde fotoğraf disiplininin geçirmiş olduğu evreleri tarihsel süreç içerisinde birtakım önemli örnekler üzerinden konu alan bu bölüm, birçok akımdan pek çok kişinin eylemleri ve düşünceleri bağlamında fotoğrafın günümüzdeki konumuna odaklanmaktadır.
İlk ortaya çıktığı dönemde fotoğrafın hangi niteliği, fotoğrafın bir sanat formu olarak kabul edilebilmesini güçleştirmiştir?
Fotoğraf makinesi, tarihsel süreç içerisinde çoğunluklu olarak objektif gerçekleri üreten bir araç olarak algılanmıştır ve bu anlamda bilim adamları, arkeologlar, tarihçiler, suçlularla savaşan kurumlar, vb. tarafından, sistematik ve güvenilir kayıtlar yapmak üzere sıklıkla kullanılmıştır. Fotoğrafın bu niteliği, özellikle yaygınlaşmaya başladığı ilk dönemlerinde fotoğrafın bir sanat formu olarak kabul edilebilmesini güçleştirmiştir.
Resimselcilik nasıl ortaya çıkıştır?
Özgün ve biricik sonuçlara ulaşabilmek ve böylelikle fotoğrafa yüksek sanat değeri kazandırabilmek amacıyla, 19. yüzyılın ikinci yarısında fotoğrafta Resimselcilik olarak adlandırılan bir üslup ortaya çıkmıştır. Bu dönemde, fotoğrafın plastik sanatlar alanına dâhil edilebilmesi için resim sanatına benzer bir şekilde öznel bir yorum içermesi gerektiği görüşü benimsenmiştir. Bu anlayışa göre fotoğrafçı, kendi yorumunu ve varlığını fotoğrafı üzerinde en özgün şekilde göstermelidir. Çünkü sanatçılar, bir yapıt üretirken kendi özgün yorumlarını çalışmalarında ne kadar çok ortaya koyarlarsa o ölçüde de başarılı bir sanatçı olarak değerlendirilmişlerdir. Bu sebeple, daha çok bilim insanları tarafından tercih edilen ve çekim sırasında sanki bilimsel bir kanıtı ortaya koymaya çalışır gibi, fotoğrafçısını kadrajı içerisinden maksimum düzeyde çıkarmaya yönelik gerçekleştirilen yaklaşımlar, 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar çoğunlukla fotoğrafta sanatsal bir tavır olarak değer görmemiştir.
Cep telefonlarına kameranın eklenmesi ile fotoğrafçılık anlayışı nasıl değişmiştir?
Dijital çağ içerisinde refah toplumlarındaki kameralı telefonların yaygınlaşan kullanımı, “vatandaş muhabir” kavramını da beraberinde getirmiştir. Profesyonel haber fotoğrafçılarının endişe duydukları dijital manipülasyonla birlikte büyüyen fotoğrafın gerçekliğine olan güvensizlik, aslında amatör kameralar için belli ölçüde geçerli olmamıştır. Örneğin, 2004 yılında Ebu Garip Hapishanesi’nde askerlerin çektiği fotoğrafların dijital olması, görüntülerin gerçekliğini ve güvenirliliğini hiçbir şekilde zedelememiştir. Bu noktada, özellikle 2003 yılında Irak Savaşı’yla birlikte başlayan “Embedded/İliştirilmiş Fotoğrafçılık” anlayışının, seyircinin profesyonel haber fotoğrafçılarına olan güvenini oldukça sarstığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu durum özellikle Amerika’nın Vietnam Savaşı’nda (1955- 1975) yaptığı yıkımı ve Amerikan askerlerinin içinde bulunduğu dramı gösteren fotoğrafların, kamuoyunu bilinçlendirerek kitleler hâlinde hükümeti protesto etmesine sebep olmasıyla baş göstermiştir. Bu tarihten itibaren, olaylarda ve savaşlarda (Afganistan, 2001) görev alacak haber fotoğrafçılarına çok büyük kısıtlamalar getirilmiş tir. İliştirilmiş fotoğrafçılarla birlikte şekillenen, bir kurum, kuruluş ya da güç odağı adına hareket eden taraflı haber fotoğrafçılığı anlayışı, aynı dijital manipülasyonlar gibi, meslek etiği boyutlarında ciddi tartışmalara yol açmıştır. Bu doğrultuda, kameralı bir amatörün, pek çok profesyonel fotoğrafçıdan daha iyi bir bilgi kaynağı olup olamayacağı, günümüzde önemli hâle gelen başka bir tartışma konusu oluşturmuştur.
Avrupa’da iki dünya savaşı arasında gelişen Sürrealizm akımının özellikleri nelerdir?
Sürrealizm, “otomatik” sanata; mantık, ahlak ya da estetik yargılarla biçimlenmeden doğrudan bilinçaltından çıkan konulara odaklanmış, fantezi, düş ve imgelemin üst gerçekliğini aşan görüntüler üretmeyi amaçlamıştır. Her ne kadar kendi aralarında muhalif olsalar da avangart sanatların tümü, klasik anlamdaki form anlayışını ve alışılmış anlatım biçimlerini dışlayarak, insanın ve özellikle de sanatın doğasıyla ilgili temel sorulara yanıt aramışlardır.
Kavramsal Sanat hangi düşünceler üzerinde temellenmektedir?
Kavramsal Sanat, sanatın maddi bir nesneden çok bir “kavram” olduğu düşüncesini savunmuştur. Bu anlayışa göre sanat, düşünsel bir süreçtir. Ticari değer hâline getirilmiş -fetişleştirilmiş- bir nesneye de ihtiyacı yoktur. Kavramsal sanatçılar, sanatın ticaretini yapan kurumların sanat anlayışını belirlemelerine ve sanatın kapitalist düzenin bir parçası olmasına karşı çıkmışlardır. Bu doğrultuda resim ve heykel gibi geleneksel sanat nesnesini ortadan kaldırmaya çalışan Kavramsal sanatçılar, orijinali olmayan kopyalar olarak fotoğrafın hem düşüncede hem de uygulamada sunmuş olduğu tüm olanaklardan faydalanmışlardır. Kavramsal sanat içerisinde fotoğraf, özellikle sonsuz sayıda çoğaltılabilen bir bilgi nesnesi ve gerçeklik yanılsaması yaratan bir görüntü türü olarak kullanılmıştır.
Amerikalı kavramsal sanatçı Sherrie Levine çalışması ile neden tepki çekmiştir?
Amerikalı kavramsal sanatçı Sherrie Levine (d.1947), Walker Evans (1903-1975), Aleksandr M.Rodçenko (1891-1956) ve Edward H.Weston (1886- 1958) gibi çok ünlü fotoğrafçıların çalışmalarını yeniden fotoğraflayarak, 1979 yılında “İlk ve Son” isimli bir sergi açmıştır. Weston fotoğrafında oğlu Neil’a ait bir imgeyi sanat nesnesine dönüştürürken, Levine ise Weston’un oğluna ait görüntüsünü kullandığı bu fotoğrafını sahiplenerek, başka bir sanat nesnesine dönüştürmüştür. Levine’nın dönemi itibariyle büyük tartışmalara yol açan bu tavrı, modern sanat anlayışının benzersiz sanat eserine yüklediği yüksek değere karşı göstermiş olduğu bir tepkidir.
Fotoğrafa yüksek sanat değeri kazandırabilmek amacıyla ortaya çıkmış olan Resimselcilik üslubunun genel özellikleri nelerdir?
Özgün ve biricik sonuçlara ulaşabilmek ve böylelikle fotoğrafa yüksek sanat değeri kazandırabilmek amacıyla, 19. yüzyılın ikinci yarısında fotoğrafta Resimselcilik olarak adlandırılan bir üslup ortaya çıkmıştır. Bu dönemde, fotoğrafın plastik sanatlar alanına dâhil edilebilmesi için resim sanatına benzer bir şekilde öznel bir yorum içermesi gerektiği görüşü benimsenmiştir. Bu anlayışa göre fotoğrafçı, kendi yorumunu ve varlığını fotoğrafı üzerinde en özgün şekilde göstermelidir. Çünkü sanatçılar, bir yapıt üretirken kendi özgün yorumlarını çalışmalarında ne kadar çok ortaya koyarlarsa o ölçüde de başarılı bir sanatçı olarak değerlendirilmişlerdir.
Teknolojik gelişmeleri sanatın üretiliş ve varoluş biçimlerini etkilemeye başladığı dönemde Walter Benjamin fotoğrafa ilişkin hangi düşünceleri ileri sürmüştür?
Benjamin, “Teknik Olanaklarıyla Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı” isimli makalesinde, fotoğraf ve sinemayla artık sanatın geleneksel konumunun son bulduğunu ilan etmiştir. Benjamin’e göre, mekanik yeniden üretim çağında sanat eserinin “aura”sı (biricikliği) kaybolmuştur. Böylelikle yapıtların orijinalliği ve sanatçının ne denli özgün kalabileceği gibi konular sanatın tartışma konusu haline gelmiştir.
Hangi gelişmeler fotoğrafın gerçeklikle kurduğu ilişkinin yeniden tanımlamasına neden olmuştur?
Dijital fotoğraf makinelerinin ürettiği elektronik görüntülerin bilgisayarlarda “photoshop” benzeri yazılımlarla birlikte kullanımı, fotoğrafta hiç fark edilemeyecek derecede düzenlemeler yapılabilmesine olanak tanımıştır. “Dijital manipülasyon” olarak adlandırılan bu durum, fotoğrafın görünür gerçeklere çok daha az bağımlı olmasını sağlamakla birlikte, fotoğrafın gerçeklikle kurduğu ilişkinin yeniden tanımlamasına sebep olmuştur.