Tarih Felsefesi 2 Dersi 8. Ünite Sorularla Öğrenelim
Çağdaş Tarih Felsefesi Ve Sorunları
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Tarihselcilik-tarihsicilik tartışması ne zaman başlamıştır?
20. yüzyılda ‘tarih’ kavramı bir yandan tarihselcilik-tarihsicilik tartışması bağlamında ele alınırken diğer yandan da tarih biliminin yöntem bilgisi açısından ve tarih nedir? sorusuna verilen yanıt bakımından ele alınmıştır. Tarihin ne olduğu sorusuna farklı çağdaş düşünce akımlarınca farklı yanıtlar verilirken, bir yandan da 19. yüzyılda yapıldığı gibi tarihsel sürecin öngörülebilir olup olmadığı ya da tarihin bir sonu ya da ereğinin olup olmadığı gibi sorunlar üzerinde de tartışılmıştır.
Tarihsicilik (historicism) sözcüğünü ilk kullanan düşünür kimdir?
Tarihsicilik (historicism) sözcüğünü tarihi mutlak ve zorunlu olarak ele alan idealist ve materyalist felsefelerin tarih anlayışının eleştirisi bağlamında ilk kez kullanan Friedrich Nietzsche’dir.
Tarihselcilik (historism) sözcüğünün anlamı nedir ve ilk kez kullanan düşünür kimdir?
İdealist, Materyalist ve Pozitivist tarih felsefeleri tek bir ilkeyle bütün tarihi açıklamaya yönelen tarihsici tarih felsefeleridir. Tarihselcilik her tarihsel olayı içinde bulunulan çağa özgü koşullardan hareketle açıkladığından bir tarihsel olaya tarih dışından mutlak bir ölçütle bakılmasına karşıdır. 19. yüzyılda Tarihselcilik (historism) sözcüğünü ilk kez kullanan kişi Novalis’tir.
Tarih felsefeleri nasıl ifade edilmektedir?
Tarih felsefelerinin mitolojik, teolojik ve metafizik karakterleri vardır ve bu tür tarih felsefelerinde felsefe hep tarihin üzerine yerleştirilmiştir. Başka bir deyişle tarihe tarihin dışından getirilmiş ölçütlerle tarihin bütünü hakkında yargılar verilmiştir. Oysa bu tarih felsefeleri hem bütün insan doğasını tarihin ürünü saymakta ve tarih içinde ortaya çıkan bir şey olarak ele almakta hem de tarihin bütününe bir açıklama getirmektedirler.
Tarihselcilik ve tarihsicilik kavramlarını açıklayınız?
Tüm insani olaylar eğer tarihin içinde ortaya çıkıyorlarsa tarihseldirler. Başka bir deyişle içinde ortaya çıktıkları çağın koşulları demek olan tarihsel koşullara bağlıdırlar. Tarihselciliğin karşısında yer alan tarihin bütünü hakkında konuşan ve tarihte sıkı bir belirlenimcilikle bir ilerleme ya da bir ereğe doğru gelişme gören düşünceler ise tarihsicilik diye adlandırılır. O halde tarihselcilik ve tarihsicilik birbirine karşıt iki düşünce biçimidir; tarihe bakışları birbirine karşıt iki eğilimdir.
Tarihselcilik ve tarihsicilik kavramlarının aralarındaki farkları açıklayınız?
Tarihsiciler tarihte genellikler bulamayacakları için tarihe kendi ürettikleri genellikleri koymuşlardır ve bu tümel kavramlar ve ilkelerle tarihin tümünü bilmeyi olanaklı görmüşlerdir. Oysa Croce’ye göre bu ilkelerin kendileri de onları üreten zihinlerin tarihsel olmalarından dolayı tarihseldir. Tarihselcilik tarihsiciliğin tersine tarihe ilişkin mutlak bir açıklama yapılamayacağını belirtir. Tarihte ortaya çıkan bir ilkeyi mutlak olarak belirleyebilecek bir ölçütten yoksun olduğumuz için tarihsiciliğe epistemolojik bir itiraz yöneltir.
Tarihsici tarih felsefelerinin amacı nedir?
Tarihsici tarih felsefeleri tarihin bütünü hakkında konuşabildiklerine inandıklarından tarihin sonuna ilişkin de öngörülerde bulunmuşlardır. Başka bir deyişle gelecek hakkında da konuşabileceklerine inanmışlardır. Oysa insanın kendisi tarihsel bir varlık olduğundan ve tarihin belirli bir anında, kendi bugün ünde yaşamakta olduğundan tarihe ilişkin yorumunun tarihin tümünü kapsamayacağını ve gelecek hakkında da hiçbir şey içermeyeceğini anlamak zorundadır.
Croce’ye göre tarih felsefeleri neyi ifade etmektedir?
Croce’ye göre böyle bir anlayış insanın kendisini, yine kendi içinde bulunduğu tarihsel koşulların dışında, üstünde bir yerde görmesiyle olanaklı olabilir ama tarihin koşullarına bağlı olanın tarihin koşullarından bağımsız görülmesi çelişki içerir. Tarihin tümünü açıklamaya çalışan tarih felsefeleri kendilerini tarihsel koşulların üstünde görmeye başlayınca da gelecek hakkında konuşmaya başlarlar oysa Croce’ye göre bunu yapmak bir kehanette bulunmaktan farksızdır.
Rothacker tarihselcilik (historism) ve tarihsicilik (historicism) arasında nasıl bir ayırım olduğunu söylemiştir?
Rothacker (1888-1965) tarihselcilik (historism) ve tarihsicilik (historicism) arasında bir ayırım yapmıştır. Tarihsicilik birçok düşünür tarafından kötü tarihselciliğin ya da olumsuz anlamda tarihselciliğin bir adı olarak görülmüştür.
Tarihsicilik ya da kötü tarihselcilik tarihi nasıl ifade edilmektedir?
Kötü tarihselcilik veya tarihsicilik tarihi büyük ölçüde genel yasalar, ilkeler, sistemler ve doğa bilimci zorunluluklar altında yanlış bir benzeşimle ele alan tarihselcilik biçimidir. Kötü tarihselcilik ya da diğer adıyla tarihsicilik kehanetçi ve kaderci bir tarih felsefesi kurmaya çalışan düşünce biçimidir.
Günümüzde tarihselcilik terimi nasıl kullanılmaktadır?
Günümüzde tarihselcilik terimi hem tarihsel görelilik anlamında kullanılırken hem de Hegel ve Marx’da olduğu gibi tarihe tarih dışından bir ilkeyle bakarak tarihi mutlaklaştıran ve tarihsel süreci belirli ilke ve yasalarla açıklamaya çalışan bir tarih metafiziğinin adı olarak da kullanılmaktadır. Tarihsel görelilik anlamıyla tarihselciliğe olumlu bir anlam yüklenirken tarih metafiziği olan aşkıncı tarih anlayışı anlamıyla tarihselliğe olumsuz bir anlam yüklenmektedir. Kimi düşünürler olumsuz anlamda tarihselciliği olumlu anlamda olan tarihselcilikten ayırmak için tarihsicilik terimini kullanmışlardır.
Popper’e göre tarihsicilik nasıl ifade edilmektedir?
Popper’e göre tarihsici bir kader anlayışı düpedüz hurafedir ve insanlık tarihinin akış yönünü ne bilimsel ne de başka bir yolla tahmin etmek olanaksızdır. Bu akış yönünü tahmin etmenin olanaksızlığının mantıksal nedenleri vardır. ‹lkin, insanlık tarihinin akışı insan bilgisinin artışından etkilenir. ‹kinci olarak, ussal veya bilimsel yöntemlerle gelecekteki bilgimizin artışını önceden haber veremeyiz. Üçüncü olarak tarihin akışı bilgimizin artışına bağlıysa ve bilgimizin artışını önceden haber veremezsek o zaman buradan çıkan mantıksal sonuç insanlık tarihinin gelecekteki akışını da haber veremeyeceğimizdir. Dördüncü olarak bu anlamda teorik fizik gibi bir teorik toplum bilimi de olamaz. Yani tarihsel öndeyide bulunabilecek bir tarihsel gelişme kuramı olanaksızdır. Beşinci olarak tarihsici yöntem ve tarihsicilik bu nedenlerle olanaksızdır. Tarihte genel geçer ilkeler, yasalar yoktur ve buna bağlı olarak da öndeyide bulunmak olanaksızdır.
Husserl’in Dilthey’i tarihsici olarak görmesinin nedeni nelerdir?
Husserl, Dilthey’ı tarihselci olarak görmez tarihsici olarak görür. Çünkü Husserl’e göre her şeyi doğaya bağlayarak bütün gerçekliği doğa yasalarıyla açıklamaya çalışan doğalsıcılık (naturalicism) gibi her şeyi tarihsel olana ve tine bağlayan tarihsicilik de yanılgı içindedir. Çünkü Dilthey tüm felsefeleri ve dünya görüşlerini göreli olarak görmüştür. Oysa bu savın kendisine de tarihsel yöntemlerle ulaşmak olanaksızdır. Dolayısıyla tarihselciliğin kendisi de tarihsiciliğin yaptığı hataya düşmüş ve tarihe tarihin dışında olan tümel bir ilkeyle her şeyin tarihsel göreli olduğu yollu tümel ilkeyle bakmıştır.
Çizgisel tarih anlayışı ile döngüsel tarih anlayışı neden tartışılmaktadır?
Tarih üzerine yapılan tartışmalardan birisi de tarihin çizgisel bir süreç mi yoksa döngüsel bir süreç mi olduğu sorunu üzerinedir. Antikçağ tarih anlayışı tarihin tıpkı doğa gibi döngüsel bir süreç olduğunu düşünmüştü. Modern tarih felsefesi ise Antikçağ’ın tarih anlayışının tersine tarihi çizgisel ilerleyen bir süreç olarak tasarlamıştır. Sözgelişi Hegel ve Marx’ın tarih felsefelerinde tarih döngüsel değildir, tarihte ortaya çıkan her şey yeni bir oluşumdur ve önceki oluşum üzerinde temellenir. Üstelik tarih ilerleyen bir süreçtir. Çizgisel tarih anlayışları tarihte bir gelişme gören, hatta tarihi belirli bir noktaya göre ilerleyen süreçler olarak ele alır.
Spengler’e göre tarih nasıl ifade edilmektedir?
Spengler’e göre tarih kör bir doğa oyununa benzer ve kendisinde hiçbir erek taşımaz. Spengler’e göre tarih bir bilim değildir çünkü tarihte doğru ya da yanlış diye bir şey yoktur. Olsa olsa ilgi ve beklentilerimize göre önemli ya dünkü insan tarihe hep kendi ilgi ve beklentileri açısından bakar. Bu yüzden de tarihe kuramsal olarak bakılamaz. Tarihte bir gelişigüzellik vardır ve bu yüzden de tarih bir erek taşımaz. Ona göre tarihe kader kavramıyla bakılabilir. Ama bu çizgisel tarih anlayışlarındaki gibi yasalı bir zorunluluktan doğan kadercilik gibi anlaşılmamalıdır. Tarihte kültürler gelişigüzel doğarlar, yaşarlar ve ölürler.
Spengler’e göre tarihteki gelişme basamakları nelerdir?
Spengler tarihte üç değişik gelişme basamağı olduğunu söyler: 1. Metafizik-dinsel yüksek kültürler, 2. Simgeci erken kültürler, 3. Sivil geç kültürler. Ama bu gelişme basamakları çizgiselliği akla getirse de aslında değildir. Çünkü her kültür bu üç basamaktan geçer ve her kültürü sonunda çöküş bekler. Bu anlamda tarihte döngüsellik vardır. Spengler’e göre tarih bu üç basamaktan geçen kültürlerin art arda gelişidir.
Spengler kültür kavramını nasıl açıklamaktadır?
Her bir kültürün kendine özgü özellikleri ve yapısı vardır. Her bir kültürün bir organizmanın olduğu gibi bir yaşam dönemi vardır. Spengler’e göre bu aşamaların döngüleri değişmez; aldıkları zaman da değişmez. Böylece her bir kültürün hangi aşamada olduğu saptanabilir. Spengler böylece tarihsel olmayan doğalcı olan bir tarih görüşü ortaya koymuştur. Çünkü bir kültürdeki her aşama o kültürdeki tek tek kişiler ne yaparsa yapsın vakti gelince bir sonraki aşamaya dönüşür. Bu bağlamda Spengler Batı kültürünün de çöküş döneminde olan bir kültür olduğunu söylemiştir.
Toynbee’nin tarihe bakış açısı nasıldır?
Toynbee de Spengler gibi tarihe doğalcı bir bakış açısıyla bakmıştır. Ona göre de tarihin konusu birimler olarak toplumlar ya da kültürlerdir, ama Spengler gibi kültürleri birbirlerinden yalıtılmış olarak görmemiştir. Tarihsel çalışmanın anlaşılabilir olan birimi ne tek bir ulus-devleti ne de bir bütün olarak insanlıktır, adına toplum dediğimiz insanlığın belirli bir grubudur. Toynbee’ye göre bütün toplumlar döngüsel süreçlerden geçerek doğar, gelişir ve yıkılırlar. Toynbee’ye göre uygarlıklar birbirine dönüşerek ya da birbiri içine geçerek yeni biçimlere değişemezler, her uygarlık başkasından kesin sınırlarla ayrılabilmelidir.
Toynbee’ye göre kültür gelişimi nasıl gerçekleşmektedir?
Toynbee’ye göre tarihte ortaya çıkan kültürlerin anlaşılabilir çalışma alanları olmaları dışında hiçbir ortak karakteristiği yoktur. Kültürlerin birbirlerine bağlı olması Toynbee’nin görüşünün temelidir. Toynbee tarihi yasa koyucu bilimler ile şiir arasında bir yerde görür. Tarih kültürleri karşılaştırmalı olarak ele alan bir bilimdir. Tarihin nesnesi olan kültürler de dinamik yapılardır. Kültürlere bu dinamik yapıyı veren ise her kültürün içindeki yaratıcı kişilerdir. Toynbee’ye göre bütün kültürler belirli aşamalardan geçerler. Bütün uygarlıklar doğarlar, gelişirler ve yıkılırlar. Dolayısıyla tarihte bir döngüsellik vardır.
Toynbee’ye göre kültürlerin gelişiminde rol oynayan etmenler nelerdir?
Toynbee kültürlerin gelişimini ise meydan okuma ve bu meydan okumaya yanıt verme girişimi ile açıklar. ‹lk olarak doğaya meydan okuyan kültürler doğaya egemen olmakla ortaya çıkarlar; daha sonra ise başka kültürlere meydan okumakla gelişirler. Kültürlerin meydan okumaya yanıt vermeleri ise toplumun içindeki yaratıcı kişilerce olur. Bu yüzden de kültürlerin gelişimlerinde yaratıcı kişilerin rolü vardır. Bir uygarlık ortaya çıktıktan sonra, bunu gelişme dönemi izler, sonra bir kırılma yaşanır ve o uygarlık dağılmaya, parçalanmaya başlar. Toynbee’ye göre bir uygarlığın ortaya çıkışı, doğuşu onun çevresine, doğal, coğrafi ve siyasi-toplumsal çevresine meydan okumakla olacaktır. Sonrasında Toynbee bir uygarlığın gelişme ve yükselmesini analiz ederek bunu bir toplumun içindeki yaratıcı bir azınlığın ya da tek tek yaratıcı bireylerin başarısına bağlar. Kültürlerin birbirlerinden farklılaşmalarında bu gelişme dönemlerinde başardıklarının büyük etkisi vardır. Kültürlerin çevreleri üzerindeki egemenliklerinin yitmesiyle de kültürler gelişmelerinde bir kırılma yaşarlar ve dağılma sürecine girerler.
Tarih zorunlu mu yoksa olumsal bir süreç midir?
Tarihte belirli olguların gerçekleşmesinin zorunlu mu olduğu yoksa rastlantıya mı bağlı olduğu da çağdaş tarih felsefesinde ele alınan konulardan biri olmuştur. Hegel, Marx ve bazı Aydınlanma filozofları tarihte gerçekleşmiş olanın kaçınılmaz olmasına vurgu yapmışlardır. Bu anlayış tarihsel kaçınılmazlığı (inevitability) ileri süren ve tarihte zorunlu bir gelişme çizgisi gören anlayıştır. Oysa çağdaş felsefede bu anlayış sıkça eleştirilmiştir. Sözgelişi Nietzsche, Foucault, Berlin ve Rorty gibi düşünürler tarihsel olanın kaçınılmaz olmadığını ileri sürmüşler ve tarihi olumsal bir süreç olarak ele almışlardır. Tarihin geri döndürülemez bir ilerleyişi olup olmadığı bu bağlamda tartışılan temel konudur.
Isaiah Berlin tarihte kaçınılmazlık düşüncesini nasıl ifade etmektedir?
Isaiah Berlin tarihte kaçınılmazlık düşüncesinin insan özgürlüğü ve sorumluluğun önünü kapayan bir düşünce olduğunu ileri sürmüştür. Bu bağlamda Berlin, Hegel’in kullandığı anlamda tarihte bir ereklilik olduğu düşüncesine de karşı çıkmıştır. Bu bağlamda Hegel ve Marx’ın tarihsiciliğini eleştirmiştir. Tarihsel kaçınılmazlık ve zorunluluk anlayışına karşı çıkan filozoşar genelde tarihte bir ereklilik ya da yasalılık olduğu anlayışını eleştirmek üzerinden bunu yapmışlardır. Bu bağlamda zorunluluk nedensellikle bir tutulmuş, olumsallık ise talih ya da rastlantılılık ile beraber ele alınmıştır.
Carr’a göre tarih nasıl ifade edilmektedir?
Carr tarihin rastlantılardan oluşmuş bir olgular dizisi olamayacağını söyler. Çünkü tarihte bugün olanlar geçmişte olanların bir sonucudur. Carr’a göre tarihte olgular arasında neden-etki ilişkileri kurulabilir. Tarih çalışması da olguların nedenleri üzerine bir çalışmadır. Ama tarihin rastlantıya dayalı olgular dizisi olmaması tarihsel kaçınılmazlığın olduğu anlamına da gelmez. Üstelik tarihçiler bir olayın kaçınılmaz olduğunu söylediklerinde bile aslında olguların kaçınılmaz bir zorunlulukla meydan geldiğini söylemek istemezler. Çünkü tarihte hiçbir şey kaçınılmaz olmak anlamında zorunlu değildir.
Carr Kleopatra’nın burnu örneğini nasıl açıklamıştır?
Carr tarihte rastlantıların ve talihin belirleyici olduğuna ilişkin verilen Kleopatra’nın burnu örneğini de eleştirir. Carr’a göre Actium savaşının sonucunun Antonius’un Kleoptra’ya duyduğu aşktan etkilendiğini söylemek tarihte neden ve etkinin rol oynamadığı anlamına gelmez. Başka bir deyişle Carr’a göre Kleopatra’nın burnu türünden etkenler tarihin olguların rastgele bir akışı olduğu savı için yeterli gelmez. Ne Antonius’un Kleopatra’ya aşkı ne de Actium savaşının sonucu rastlantıyla ortaya çıkmış şeylerdir. Ama Carr tarihin geçmişin araştırması olduğunu söyleyerek tarihin rastlantıların bir akışı olmamasının, tarihte neden ve etkilerin olmasının insan özgürlüğünü ortadan kaldıran bir durum olmadığını ileri sürer. Çünkü özgürlük yasasızlık ya da nedensiz eyleme durumu değildir. Bu yüzden özgürlüğün varlığı, tarihin rastlantıların akışından oluşan bir süreç olmasına bağlı değildir.
20. yüzyılda yapısalcı (structuralist) tarih anlayışı nasıl ifade edilmektedir?
20. yüzyılda yapısalcı (structuralist) tarih anlayışı tarihsel olgular arasında yasalılık rastlantılılık tartışmasını bir yana bırakıp bir dilin, bir kültürün, bir toplumun yaşama tarzının kavranması gerektiğini ileri süren bir düşünce akımıdır. Bu yüzden de yapısalcılar daha çok dilbilim ve etnoloji çalışmalarına yönelmek gerektiğini ileri sürer. Böylece her tarihsel dönem, çağ ya da halk kendi içindeki yapısal özellikleriyle kavranmalıdır.
Barthes tarihte dönemleri nasıl açıklamaktadır?
Yapısalcı filozof Roland Barthes tarihte dönemlerin böyle yapısal dizilişinin artık tarihin erekli ve sürekli gelişen bir süreç olarak çizgisel bir süreç olarak tasarlanamayacağını gösterdiğini söyler. Çünkü tarih art arda gelen yapılardan oluşan bir süreçse bu onun belirli bir hedefe doğru kesintisiz ilerleyen bir süreç olmadığını, tersine kesintili bir süreç olduğunu gösterir. Yapısalcılara göre tarih geçmişte kalmış dilbilimsel ve etnografik yapıların saptanması için başvurulabilecek bir malzeme deposudur; bu yüzden tarihten herhangi bir yöntemle genel açıklamalar yapmamızı sağlayabilecek bir süreklilik ve düzenlilik çıkarılamaz. Çünkü tarihte tarihin tümüne yayılmış ne genel olgular bulunabilir ne de tarih süreklilik gösteren ve çizgisel bir süreç olarak görülebilir.
Claude Lévi-Strauss’a göre ise tarihi nasıl irdelemiştir?
Claude Lévi-Strauss’a göre ise tarihçi geçmişe çağının ya da kendisinin eğilim ve talepleriyle yaklaşmamalıdır çünkü bunu yaparsa bir dönemin kendine özgü yapısını değiştirerek o dönemi kendi çağının ilgi ve çıkarlarına göre yorumlamış olur. Lévi-Strauss tarihin hep insan merkezli kavramlarca ele alındığını, oysa bunun, tarihi Hristiyan ütopyası olan çizgisel ilerleme anlayışı bağlamında değerlendirmek olduğunu ileri sürmüştür. Ona göre bu Hristiyan ütopyasından kurtulmak ve tarihi yapılardan hareketle ele almak gereklidir.
Michel Foucault modern tarih anlayışını nasıl eleştirmiştir?
Michel Foucault da modern tarih anlayışını eleştirmiştir. Ona göre çizgisel tarih anlayışı nedenselci düşüncenin bir ütopyasıdır; bu yüzden insanın ilgi ve yönelimleri ile tarih kavramı ayrılmalıdır. Yapısalcılığa göre tarihi insan eylemlerini önceden belirleyen büyük yapıların dönüşümü olarak görmek gerekir.
Jacques Lacan’a göre de tarih nasıl açıklanmıştır?
Jacques Lacan’a göre de tarih bir tekrardan, yapıların döngüsel olarak sıralanmasından başka bir şey değildir. Bütün bunlardan hareketle yapısalcığın çizgisel tarih anlayışını eleştiren döngüsel bir tarih anlayışını savunduğu söylenebilir.
Hermeneutik tarih anlayışı nasıl bir düşünce akımıdır?
Hermeneutik tarih anlayışı ise daha çok Dilthey Okulunun etkisinde ortaya çıkmış bir düşünce akımıdır. Buna göre Tin bilimleri dilsel ürünlere, yazılı metinlere yönelmelidir, çünkü onlar yaşamayı anlamaya çalışan bilimlerdir ve yaşama, tinsellik kendisini dilsel olarak nesneleştirir. Geçmişe ait tarihsel bir yazılı metin bugünkü tinselliğin içinden bize verilebileceğinden her yorumlama ve anlama tarihsel olarak görelidir. Hermeneutik tarih anlayışı geçmişin ancak bugünden hareketle, bugünün tinselliği içinde yorumlanabileceğini söyler.
Martin Heidegger Dilthey varoluş kavramını nasıl tanımlamaktadır?
İnsan varoluşunun temel yönelimi de insanın kendisini ve yapıp ettiklerini anlamaya çalışmasıdır. Heidegger’e göre insan ancak kendi tarihi içinde kendisini anlayabilir. Bu da hermeneutik yapmakla olanaklıdır. Hermeneutik insan varoluşunun kendini anlama biçimidir.
Hans Georg Gadamer’e göre ise tarih kavramını nasıl ifade etmektedir?
Hans Georg Gadamer’e göre ise tarih bizi önceden belirleyen şeydir. Ona göre tarih olmuş ve olmakta olduğumuz her şey olarak bizi belirleyen şeydir. İnsan varlığı kendisi saran tinsellikten, dolayısıyla tarihten bağımsız olabilecek bir varlık değildir. Bununla birlikte tarihin ve tinselliğin bütününe ilişkin açıklamalar yapmak yine insan tinselliğinin doğasında vardır. Bu insanın dogmatik bir olanağıdır. Bu olanaktan yoksun olsaydık tarihin bütünü hakkında konuşamazdık, eğer konuşabiliyorsak böyle bir olanağa sahibiz demektir. Tarihi anlamak da bir bakıma bu olanağın kendisini ve bizi tarihe ait kılan şeyi anlamaktır.
Varoluşçu hermeneutik tarih anlayışının savunduğu tarihselcilik ile Dilthey’ın hermeneutik tarihselciliği arasındaki farklar nelerdir?
Varoluşçu hermeneutik tarih anlayışının savunduğu tarihselcilik ile Dilthey’ın hermeneutik tarihselciliği birbirinden farklıdır. Varoluşçu hermeneutik Dilthey’ın tarihsel göreliliğinin tersine kendi çıkış noktalarının dogmatik varsayımlar olduğunu kabul etmiştir. Bu yüzden tarihin bütününe ilişkin felsefi bir yorumu olanaklı kabul etmişlerdir. Varoluşçu hermeneutik anlayışta halının bir kenarına basıldığında halının bütününe bir adım atılmış olacağı varsayımından hareketle tarihin bütünü üzerine konuşmak olanaklı kabul edilmiştir. Bunun için de dile yönelmek gerekir çünkü her çağda ve tarihsel dönemde anlamın taşıyıcısı dildir. Varoluşçu hermeneutik anlayış tarihin bütününü anlamaya yönelik evrenselci bir tutuma sahip olarak Dilthey’ın göreli tarihsel anlayışından farklılaşır.
Frankfurt Okulu neyi ifade etmektedir?
20. yüzyıl düşünce akımlarından birisi de Frankfurt Okuludur. Frankfurt Okulu’ndan Jürgen Habermas varoluşçu hermeneutiği Hegel’in yaptığı anlamda tarihsici bir tarih felsefesi anlayışına dönüş olarak görerek eleştirmiştir. Frankfurt Okulu bir yandan Hegel ve Marx’ın tarih felsefelerini onaylarken diğer yandan eleştirmiştir. Pozitivizme karşı tavır almakta Hegel ve Marx’ın tarih felsefelerini onaylamışlardır ama Hegel ve Marx’ın çizgisel ilerleyen tarih anlayışlarını eleştirmişlerdir. Bu akımın önde gelen temsilcileri Max Horkheimer, Theodor Adorno ve Herbert Marcuse’dir. Bu düşünürler tüm tarih sürecini insanın hem doğa hem de kendisi üzerinde egemenlik kurma süreci olarak ele almışlardır. Tarihin bundan sonra da böyle devam etmemesi için şimdiye kadar ki tarihin yadsınması gereklidir. Dolayısıyla Frankfurt Okulu düşünürleri bir yandan tarihe Hegel ve Marx’ın baktığı gibi bakarken diğer yandan tarihin bu hâliyle onaylanamayacağını ve yadsınması gerektiğini belirtmişlerdir.
Hegel ve Marx’ın tarih felsefelerinin etkisi neden önemli olmuştur?
Hegel ve Marx’ın tarih felsefelerinin önemli etkisi olacaktır. Bu felsefelerde tarih hep ‘tin’in, ‘akıl’ın ya da ekonomi yasalarının belirlediği süreç olarak görülmüştür. Oysa Frankfurt Okulu düşünürlerine göre gerçek tarih insanın tutkularının oluşturduğu bir süreçtir. Tarihte tahakküm kurmanın görülebilmesi için insanın insana hükmetme tutkusunun anlaşılabilmesi gerekir. Bu anlaşılmadan da nesnel bir tarih eleştirisi olanaksız olacaktır.
Postmodern dönemin tarih anlayışları nelerdir?
20. yüzyılda ortaya çıkan Yapısalcılık, Hermeneutik ve Frankfurt Okulu’nun tarih anlayışları modern, çizgisel ilerleyen tarih anlayışının eleştirisi olarak ortaya çıkan postmodern dönemin tarih anlayışlarıdır.
Tarihselcilik sözcüğünü ilk kullanan kimdir?
Romantiklerden Novalis tarihselcilik sözcüğünü terime olumlu bir anlam yükleyerek
ilk kez kullanan kişidir.
Tarihsicilik sözcüğünü ilk kullanan kimdir?
19. yüzyılda Alman İdealizmi, Tarihsel Materyalizm ve Pozitivizm tarihi bü-
tününde bir ya da birkaç ilkeden hareketle açıklamaya çalışmışlardır. Nietzsche bu tür tarih felsefelerini “tarihsici” diye adlandırarak eleştirmiştir.
Croce’ye göre tarih felsefesi nasıl olmalıdır?
Bir tarihselci olan Croce’ye göre her tarih felsefesi kendi çağının bilgisiyle sınırlı olmak zorundadır, o asla bütün çağları bilemez. Çünkü kendi çağının tiniyle sınırlanmıştır; bu da her tarih felsefesinin kendisinin de tarihsel olduğunu gösterir. Tarihselciliğin tarih felsefesine yönelik bu eleştirisi
epistemolojik bir eleştiridir. Croce’ye göre de tarihin belirli bir anında yaşayan insan tarihin tümü üsüne bir şey söyleme hak ve olanağına sahip değildir. Bu yüzde de tarihin tümü üstüne konuşan bir tarih felsefesini epistemolojik olarak olanaksız görmüştür.
Tarihsel görecilik nedir?
Dilthey’ın felsefesi de tarihselci felsefeler arasında görülür. Dilthey ve Dilthey Okulu’nun tarihselciliğine tarihsel görecilik adı verilir. Dilthey’ın felsefesinde bir görelilik (relativizm) anlayışı vardır. Çünkü Dilthey geçmişin bugünden hareketle yorumlanabileceğini söylemişti. Tinselliğin kendisinin mutlak
değil, tarihsel göreli olduğunu ileri sürmüştü. Aslında Dilthey’ın tin bilimleri için önerdiği tarihsel düşünme yöntemine 20. yüzyılda tarihselcilik adı verilmiştir.
Günümüzde tarihselcilik teriminin açıklaması nedir?
Günümüzde tarihselcilik terimi hem tarihsel görelilik anlamında kullanılırken hem de Hegel ve Marx’da olduğu gibi tarihe tarih dışından bir ilkeyle bakarak tarihi mutlaklaştıran ve tarihsel süreci belirli ilke ve yasalarla açıklamaya çalışan bir tarih metafiziğinin adı olarak da kullanılmaktadır. Tarihsel görelilik anlamıyla tarihselciliğe olumlu bir anlam yüklenirken tarih metafiziği olan aşkıncı tarih anlayışı
anlamıyla tarihselliğe olumsuz bir anlam yüklenmektedir. Kimi düşünürler olumsuz anlamda tarihselciliği olumlu anlamda olan tarihselcilikten ayırmak için tarihsicilik terimini kullanmışlardır.
Popper’e göre tarihsicilik nedir?
Popper’e göre tarihsici bir kader anlayışı düpedüz hurafedir ve insanlık tarihinin akış yönünü ne bilimsel
ne de başka bir yolla tahmin etmek olanaksızdır. Bu akış yönünü tahmin etmenin olanaksızlığının mantıksal nedenleri vardır. Tarihte genel geçer ilkeler, yasalar yoktur ve buna bağlı olarak da öndeyide bulunmak olanaksızdır.
Spengler’e göre tarih nedir?
Spengler’e göre tarih kör bir doğa oyununa benzer ve kendisinde hiçbir erek taşımaz. Spengler’e göre tarih bir bilim değildir çünkü tarihte doğru ya da yanlış diye bir şey yoktur. Olsa olsa ilgi ve beklentilerimize göre önemlidir, çünkü insan tarihe hep kendi ilgi ve beklentileri açısından bakar. Bu
yüzden de tarihe kuramsal olarak bakılamaz. Tarihte bir gelişigüzellik vardır ve bu yüzden de tarih bir erek taşımaz.
Spengler'a göre tarihte üç gelişme basamağı nedir?
Spengler tarihte üç değişik gelişme basamağı olduğunu söyler: 1. Metafizikdinsel yüksek kültürler, 2. Simgeci erken kültürler, 3. Sivil geç kültürler. Ama bu gelişme basamakları çizgiselliği akla getirse de aslında değildir. Çünkü her kültür bu üç basamaktan geçer ve her kültürü sonunda çöküş bekler. Bu anlamda tarihte döngüsellik vardır. Spengler’e göre tarih bu üç basamaktan geçen kültürlerin art
arda gelişidir. Her bir kültürün kendine özgü özellikleri ve yapısı vardır. Her bir kültürün bir organizmanın olduğu gibi bir yaşam dönemi vardır. Spengler’e göre bu aşamaların döngüleri değişmez; aldıkları zaman da değişmez. Böylece her bir kültürün hangi aşamada olduğu saptanabilir.
Toynbee’ye göre tarih nasıl açıklanır?
Toynbee’ye göre tarihte ortaya çıkan kültürlerin anlaşılabilir çalışma alanları olmaları dışında hiçbir ortak karakteristiği yoktur. Kültürlerin birbirlerine bağlı olması Toynbee’nin görüşünün temelidir. Toynbee tarihi yasa-koyucu bilimler ile şiir arasında bir yerde görür. Tarih kültürleri karşılaştırmalı olarak ele alan bir bilimdir. Tarihin nesnesi olan kültürler de dinamik yapılardır. Kültürlere bu dinamik yapıyı veren ise her kültürün içindeki yaratıcı kişilerdir. Toynbee’ye göre bütün kültürler belirli aşamalardan geçerler. Bütün uygarlıklar doğarlar, gelişirler ve yıkılırlar. Dolayısıyla tarihte bir döngüsellik vardır.
Toynbee kültürlerin gelişimini nasıl açıklamıştır?
Toynbee bir toplumun yaşamını tinsel bir yaşam olarak değil, doğal bir yaşam olarak görmüştür. Toynbee kültürlerin gelişimini ise meydan okuma ve bu meydan okumaya yanıt verme girişimi ile açıklar. İlk olarak doğaya meydan okuyan kültürler doğaya egemen olmakla ortaya çıkarlar;
daha sonra ise başka kültürlere meydan okumakla gelişirler.
Toynbee’ye göre kültürlerin gelişimlerinde yaratıcı kişilerin rolü nedir?
Kültürlerin meydan okumaya yanıt vermeleri ise toplumun içindeki yaratıcı kişilerce olur. Bu yüzden de kültürlerin gelişimlerinde yaratıcı kişilerin rolü vardır. Bir uygarlık ortaya çıktıktan sonra, bunu gelişme dönemi izler, sonra bir kırılma yaşanır ve o uygarlık dağılmaya, parçalanmaya başlar. Toynbee’ye göre bir uygarlığın ortaya çıkışı, doğuşu onun çevresine, doğal, coğrafi ve siyasi toplumsal çevresine meydan okumakla olacaktır.Sonrasında Toynbee bir uygarlığın gelişme ve yükselmesini analiz ederek bunu bir toplumun içindeki yaratıcı bir azınlığın ya da tek tek yaratıcı bireylerin başarısına bağlar.
Carr “Kleopatra’nın burnu” örneğini eleştirir nasıl?
Carr tarihte rastlantıların ve talihin belirleyici olduğuna ilişkin verilen “Kleopatra’nın burnu” örneğini de eleştirir. Carr’a göre Actium savaşının sonucunun Antonius’un Kleoptra’ya duyduğu aşktan etkilendiğini söylemek tarihte neden ve etkinin rol oynamadığı anlamına gelmez. Başka bir deyişle Carr’a göre “Kleopatra’nın burnu” türünden etkenler tarihin olguların rastgele bir akışı olduğu savı için yeterli gelmez. Ne Antonius’un Kleopatra’ya aşkı ne de Actium savaşının sonucu rastlantıyla ortaya çıkmış şeylerdir.
Postmodern tarih anlayış nedir?
Modern sonrası dönemde ortaya çıkan ve modern tarih anlayışını eleştiren çağdaş tarih eleştirileri postmodern tarih anlayışlarıdır.
Yapısalcılara göre tarih nedir?
Yapısalcılara göre tarih geçmişte kalmış dilbilimsel ve etnografik yapıların
saptanması için başvurulabilecek bir malzeme deposudur; bu yüzden tarihten
herhangi bir yöntemle genel açıklamalar yapmamızı sağlayabilecek bir süreklilik
ve düzenlilik çıkarılamaz. Çünkü tarihte tarihin tümüne yayılmış ne genel olgular bulunabilir ne de tarih süreklilik gösteren ve çizgisel bir süreç olarak görülebilir.
Michel Foucault modern tarih anlayışını nasıl eleştirmiştir?
Ona göre çizgisel tarih anlayışı nedenselci düşüncenin bir ütopyasıdır; bu yüzden insanın ilgi ve yönelimleri ile tarih kavramı ayrılmalıdır. Yapısalcılığa göre tarihi insan eylemlerini önceden belirleyen büyük yapıların dönüşümü olarak görmek gerekir.
Hermeneutik tarih anlayışı nedir?
Hermeneutik tarih anlayışı ise daha çok Dilthey Okulunun etkisinde ortaya
çıkmış bir düşünce akımıdır. Buna göre Tin bilimleri dilsel ürünlere, yazılı metinlere
yönelmelidir, çünkü onlar yaşamayı anlamaya çalışan bilimlerdir ve yaşama,
tinsellik kendisini dilsel olarak nesneleştirir. Geçmişe ait tarihsel bir yazılı metin
bugünkü tinselliğin içinden bize verilebileceğinden her yorumlama ve anlama tarihsel olarak görelidir. Hermeneutik tarih anlayışı geçmişin ancak bugünden hareketle, bugünün tinselliği içinde yorumlanabileceğini söyler.
Gadamer’e göre tarih nedir?
Hans Georg Gadamer’e göre ise tarih bizi önceden belirleyen şeydir. Ona göre
tarih olmuş ve olmakta olduğumuz her şey olarak bizi belirleyen şeydir. İnsan varlığı kendisi saran tinsellikten, dolayısıyla tarihten bağımsız olabilecek bir varlık
değildir. Bununla birlikte tarihin ve tinselliğin bütününe ilişkin açıklamalar yapmak
yine insan tinselliğinin doğasında vardır. Bu insanın dogmatik bir olanağıdır.
Bu olanaktan yoksun olsaydık tarihin bütünü hakkında konuşamazdık, eğer konuşabiliyorsak böyle bir olanağa sahibiz demektir. Tarihi anlamak da bir bakıma
bu olanağın kendisini ve bizi tarihe ait kılan şeyi anlamaktır.
Frankfurt Okulu’nun tarihsellik eleştirisini nasıl özetleyebiliriz?
Tarihi tarihin dışına çıkarak bütününde bir ilerleme süreci olarak tasarımlamak olanaksızdır. Tarihe gerçekçi bakılırsa böyle bir iyimserlikten vaz geçmek gerektiği anlaşılacaktır. Adorno’ya göre tarihin tin gibi ya da akıl gibi evrensel bir öznesi olmamıştır. Üstelik içinde bulunulan çağda dünyanın savaş gibi felaketler geçirmiş olması tarihe ilerleyen bir süreç olarak iyimser bir bakışla yaklaşmamızı engeller. Daha gerçekçi bir bakış altında görülecektir ki tarih aslında insanın dünyaya ve başka insanlara egemen olma sürecidir. Dolayısıyla tarihte akıl değil, akıl dışı tutkular egemendir. Bu yüzden bu akılcı tarih anlayışlarının eleştirisi üzerinden daha gerçekçi bir tarih anlayışına gitmek gereklidir. Bu akılcı tarih anlayışı akılcı toplum tasarımının doğmasına yol açmıştır ve bu da modern insanı aklın baskısı altında yaşamaya maruz bırakmıştır. Başka bir deyişle toplum akılcı bir anlayışa göre belirlenmeye başlamıştır. Bunu şöylede dile getirmek mümkündür:
modern toplumda tarih insanın insan üzerinde egemen olması aşamasından
aklın herkes üzerinde egemen olma aşamasına geçmiştir.
Frankfurt Okulu'nun önde gelen temsilcileri kimlerdir?
20. yüzyıl düşünce akımlarından birisi de Frankfurt Okuludur.Frankfurt Okulu’ndan Jürgen Habermas varoluşçu hermeneutiği Hegel’in yaptığı anlamda tarihsici bir tarih felsefesi anlayışına dönüş olarak görerek eleştirmiştir. Bu akımın önde gelen temsilcileri Max Horkheimer, Theodor Adorno ve Herbert Marcuse’dir.
Varoluşçu hermeneutik nedir?
Varoluşçu hermeneutik kendi çıkış noktalarının dogmatik varsayımlar olduğunu kabul etmiştir. Bu yüzden tarihin bütününe ilişkin felsefi bir yorumu olanaklı kabul etmişlerdir. Varoluşçu hermeneutik anlayışta halının bir kenarına basıldığında halının bütününe bir adım atılmış olacağı varsayımından hareketle tarihin bütünü üzerine konuşmak olanaklı kabul edilmiştir.