Tarih Felsefesi 2 Dersi 5. Ünite Sorularla Öğrenelim
Pozitivist Tarih Kuramı
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Pozitivizm nedir?
Pozitivizm ya da olguculuk olarak bilinen düşünce akımı 19. yüzyılda ortaya çıkmış vebu akımın temsilcileri, bilimlerin yalnızca olgular arasındaki yasa bağıntılarını keşfetmeleri gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
Pozitivizmin görüşünü açıklayız.
19. yüzyılda Pozitivizm olarak adlandırılan bir felsefe akımı da ortaya çıkmıştır. 19. yüzyılda pozitivizme doğru genel bir eğilim de vardır ve pozitivizm ise Ortaçağ’ da felsefenin teolojinin hizmetinde bulunması gibi, doğa biliminin hizmetinde bulunan felsefe diye tanımlanabilir (Collingwood 1996: 163). Bu görüşün tarih tasarı mında hem Hegel ve Marx’da ortaya çıkan tarihin yasalı bir süreç ve bir ilerleme olarak görülmesi sonucu ilerlemenin belirli yasalara göre aşama aşama ortaya çıkan bir süreç olduğu anlayışı görülür; hem de 18. yüzyılda da görüldüğü gibi insanlığı n ilerlemesine duyulan güven olarak bir ilerleme inancı görülür. Bu bağlamda Auguste Comte gibi pozitivist düşünürler hem Aydınlanmanın tini içinde hem de 19. yüzyılın tini içinde görülebilir. Pozitivist felsefenin en büyük ismi kuşkusuz Auguste Comte’dur. Saint-Simon ise Bir Cenovalıdan Çağdaşlarına Mektuplar adlı yapıtında ilerleme ile bilimin ve aklın gelişmesi arasında gördüğü ilişkiyi dile getirmiştir. Önce Saint-Simon ve sonra da Comte bilimlerin tarihi açısından pozitif bilim çağına girilmiş olduğu iddiasındadırlar. Bu da artık bilim çağının başladığı anlamına gelir (Akarsu 1979: 6). Pozitivist ilerleme inancının arkasındaki en temel nedenlerden birisi bilimlerin gelişmesiyle aynı zamanda toplumsal ve siyasal alandaki bazı değişmelerin de ortaya çıkmaya başlamasıdır. Bilimlerdeki gelişmeler önce birer ilerleme olarak görülmüş, sonra da toplumsal alandaki gelişmelerin de bilimsel olarak düzenlenebileceğ i ve toplum bilimin de doğa bilimi model alınarak kurulabileceği inancıyla toplumsal alanda da bir ilerleme beklentisi olmuştur. Bilim ve aklın gelişmesiyle toplumsal alandaki gelişmeler arasında kurulan koşutluğun ve ilişkinin genel olarak nedeni budur. Ayrıca Pozitivist ilerleme anlayışında bir tarih tasarımı da vardır ve tarih bu tasarımda da ilerleyen bir süreç olarak ele alınır. Claud Henry comte De SaintSimon’a göre bilimin gelişmesi ile insan aklının gelişmesi dolayısıyla insanlığın ilerlemesi arasında doğrudan bir ilişki vardır. Saint- Simon insanlığın ilerlemesinden de insanlığın refaha ve mutluluğa kavuşmasını anlar. Temel savı bilimlerin kaydettiği ilerlemeyle insanlığın da mutluluğa kavuşaca- ğıdır. Marx tarafından ütopyacı sosyalizmin temsilcisi olarak görülen Saint-Simon toplumun mutluluğunu toplumbilimsel bir ülkü olarak belirler. O hem bilimlerin birliği ülküsünü savunmaktadır hem de bilimlerin pozitif dönem adı verilen döneme geçerek veya bilimlerin teolojik ve metafizik dönemlerinden kurtularak insanlığı n gelişmesine yön vereceği düşüncesine inanmaktadır. Saint-Simon’a göre bili min gelişmesi ile sanayinin gelişmesi, dolayısıyla insanlığın gelişmesi arasında bir bağlantı vardır. Saint Simon’a göre bütün evren bütün görünümleriyle tek bir de- ğişmez yasaya göre açıklanabilir olmalıdır. Bu tek genel yasa bilinirse doğa gibi toplum da bu yasaya göre düzenlenebilir. Bu da insanlığın ilerlemesini hızlandırarak insanlığın mutluluğu amacına hizmet eder. Pozitivist ontoloji tarihsel varlık alanı ile doğal varlık alanı arasında bir ayrım yapmaz. Buna göre tek bir gerçeklik vardır, doğa ve tarih bu tek gerçekliğin iki ayrı görünümüdür. Bu yüzden tarih de doğa da bilimler tarafından aynı yönteme göre, bilimsel yönteme göre incelenmelidir. Pozitivizm doğabiliminin yönteminin iki aşamalı bir süreç olduğunu düşünüyordu. İlki olguları belirleme, diğeri ise yasaları formüle etme. Bu anlayış yeni bir tarih yazımına, pozitivist tarih yazımı denilen bir tarih yazımına götürdü. Tarihçiler pozitivist yöntembilgisinin ilk aşamasının etkisinde 19. yüzyılda olguları belirlemek için çalışmalar yapmaya başladılar. Böylece tarihsel bilgi artmaya başladı. Bu, gizli ve açık kayıtların dökümleri gibi, Latin kayıtları külliyatı, tarihsel metinlerin ve her türden kaynağın yeniden yayımlanmaları gibi, arkeolojik araştırmanın bütün malzemesi gibi, dikkatle elenmiş büyük malzeme yığınlarının derlenmesiyle tarihi zenginleştiren çağdı (Collingwood 1996: 163). Böylece evrensel tarih yazma anlayışı bir kenara bırakılarak yalnızca Hegel’in deneysel tarih dediği olguları belirleme anlayışı yeni bir eğilim hâline geldi. Tarihsel yazım bir monograş biçimini aldı. Fakat pozitivist bilim anlayışı sadece olguları derlemekten oluşmuyordu, aynı zamanda olgular arasındaki yasa bağıntılarını da keşfetmeyi içeriyordu. Bu yüzden de pozitivist felsefeciler tarihçilerin sadece olguları belirleme ve derleme çabalarını kendi bilim idealleri açısından eksik görüyorlardı. Çünkü pozitivist bilim anlayışına göre yasalar bulunmadan salt olguları belirleme bilimsel olarak düşünülemezdi (Collingwood 1996: 163). Önemli olan olguları açıklamaktı. Böylece pozitivist varlık anlayışı tarihi doğaya indirgerken pozitivist bilim anlayı şı da tarih bilimini doğa bilimine indirgemiştir. Doğa bilimindeki nesnelliği tarih bilimlerine de aktarmak amacı güden pozitivistler olguları toplamaya bu yüzden önem vermişlerdir. Olguları toplamak anlayışı ise basitçe şu varsayımdan hareket eder: Olgular nesneldir ve tarihçiler de tıpkı doğa bilimcileri gibi her türlü önyargı dan bağımsız olarak öncelikle olguları toplamaya, sonra da bunlar arasındaki ilişkileri kurmaya yönelmelidir. Bu yüzden pozitivizmin önde gelen düşünürü Auguste Comte olguları toplama işini tarih bilimine bırakırken bu olgular arasındaki ilişkileri kurma işinin, adına sosyoloji dediği yeni bir bilimin işi olması gerektiğini söyleyerek böyle bir bilimin kurulması gerektiğini söylemiştir.
John Stuart Mill ve Diğer Pozitivistlerin pozitivizm hakkındaki görüşüleri nelerdir açıklayınız?
J. S. Mill (1806-1873) Comte’un anlayışına bilgi kuramsal bir temel kazandırmaya çalışmıştır. Mill’e göre pozitif dönemde farklılıklar azalarak toplumlar arası benzerlikler artmaya başlamıştır. Bu da tarih yazımı açısından daha bilimsel olmak adına kolaylıklar sağlamaktadır. Toplumların daha türdeş hâle gelmesi tarihin yasalarını bulmayı da kolaylaştıracak ve tarih yazımı sosyoloji olmaya doğru gidecektir (Özlem 2012: 163). Mill’e göre sosyoloji olmaya doğru giden bir tarih biliminin bulacağı yasalar toplum yasaları olacaktır ve toplum yasaları da doğa yasalarından farklı yasalardır. Çünkü Mill’in bilim anlayışına göre doğa yasaları tümevarımla elde edilmektedir. Oysa tarihteki yasaların tümevarım yoluyla elde edilmesi sorun olarak görünmektedir. Ayrıca Mill’e göre sosyal olguları doğal olgular gibi yapay deneylerle test etme olanağı da yoktur. Tarih yasaları tekil insan doğasından türetilebilecek olan biyolojik ya da psikolojik doğa yasalarının yönlendirdiği yasalardır (Mill 1843: 563). İnsan doğası yasaları ndan türetilen sonuçlar tarihteki genel olgularla tam bir uygunluk içindedirler. Mill’e göre de Comte’un dediği gibi insanlık belirli evrelerden geçerek ilerlemektedir (Özlem 2012: 163). İnsanlığın ilerlemesi ise insanlığın entellektüel gelişmesinin bir sonucudur ve Comte’un ileri sürdüğü üç hâl yasasının tarihsel gelişmeden çıkarılabileceği çok açıktır (Mill 1843: 517-518). Mill’e göre tarihsel gelişimi belirleyen yasalar birbirini izleyen toplum aşamaları arasındaki karşılıklı ilişkileri belirlerler. Bu yüzden de tarihin yasaları keşfedilmelidir. Tarihin genel olgularının analiziyle ilerleme yasasının keşş ve gelecek olguların öndeyisi olanaklı olabilecektir. Bunun için de doğa biliminin yöntemi uygulanmalıdır. Ancak doğa bilimle rinde tümevarma yoluyla nedenleri keşfederiz ve tümdengelim yoluyla da nedenlerden etkilere gideriz. Oysa tarihte nedenler olmuş bitmiştir ve artık karşımızda değildir. Bu yüzden tarihte etkilerden nedenlere gitmek gereklidir. Mill buna ters dedüktif yöntem der (Mill 1843: 504). Böylece tarihin olgularının incelenmesiyle tarihsel genelleştirmeler yapılabilecek ve tarihte toplum aşamalarının art arda gelişini belirleyen yasaların keşifi olanaklı olacaktır. Comte ve Mill’den sonra gelen düşünürler bu düşüncelerin etkisinde tarihe ilişkin bazı savlar ortaya koymuşlardır. Buna göre Buckle ve Taine tarihçilerin doğa bilimini model alarak tarih yazmaları gerektiğini savunmuşlardır. Herbert Spencer ise biyolojik evrim kuramını tarihe uygulayarak tarihte de evrensel bir ilkeye varılabileceğini savunmuştur. Haeckel ise insanlık tarihinin aslında doğa tarihinin küçük bir aşaması olduğunu ileri sürmüştür. Ancak, bazı sözcüklerin kalın, italik ya da altı çizili olarak biçimlendirilmesini sağlayabilirsiniz.
Neopozitişzmin tarih görüşünü açıklayınız?
20. yüzyılda Mantıkçı Deneycilik olarak da bilinen neopozitivizm birleştirilmiş bilim ideali ile ortaya çıkıp tüm bilimlerin birliğini savunarak 19. yüzyıl pozitivist düşüncesini takip etmiş ama bazı bakımlardan ondan ayrılmıştır. Bununla birlikte neopozitivizmin genel eğilimi de olgulara ve deneye yönelmek ve olguların yasaları nı keşfetmek yollu bilim anlayışı olmuştur. Neopozitivist bilim anlayışı bilim kavramını doğa bilimi kavramına indirgeyerek birleştirilmiş bilim (unişed science) ideali ile bütün bilimler için yöntem birliği anlayışını öne sürmüştür. Viyana Çevresi adıyla bilinen bir grup düşünürün geliştirdiği öğreti bilimsellik için de deneyle doğrulanabilir olma ölçütünü ortaya koymuştur. Bu düşünürler içinde Carl Gustav Hempel (1908-1997) tarihteki yasaların da doğa yasalarına benzediği görüşüyle öne çıkar. Hempel’e göre bir olayı açıklamak demek o olayı özel bir durumu olduğu genel bir yasanın altına koymak ya da bu olayı genel bir yasadan türetmek demektir. Bu açıklama anlayışı doğa bilimlerinden çıkarılmış bir açıklama anlayışıdır. Hempel doğa bilimlerinin ve tarih bilimlerinin açıklamaları arası nda yapı bakımından hiçbir fark görmez. Her iki tür bilimde de açıklamaların yapısı bakımından yasaların kullandığı görülebilir; aradaki tek fark tarih bilimlerinin açıklamalarındaki yasaların örtük yasalar olmasıdır. Böylece neopozitivist düşünürler tarihi de bilim hâline getirmek için bir takım yöntem ölçütleri önermiş oldular. Karl Raimund Popper’e (1902-1994) göre ise tarih yasa bulmaz, kuramsal bilimlerin bulduğu yasaları kullanarak açıklamalar yapar. Popper bilimleri kuramsal bilimler ve uygulamalı bilimler olarak ikiye ayırır. Kuramsal bilimler yasa önermeleri kurarlar oysa uygulamalı bilimler kuramsal bilimlerin yasa önermelerini kullanırlar. İşte bu anlamda tarih kuramsal bir bilim değildir. Bu yüzden kuramsal fizik gibi bir kuramsal tarih bilimi söz konusu değildir. Tarih olsa olsa kuramsal bilimlerin yasalarını kullanarak geçmiş olguları açıklayan bir bilim olabilir ama kuramsal fizik gibi geleceğe yönelik öndeyide bulunan kuramsal bir bilim olamaz. Bu yüzden de Hegel ya da Marx’ın yaptığı anlamda bir genel dünya tarihi olanaksızdır. Çünkü insanlık tarihinin gidişi insanların amaçlı eylemlerinden ve insan bilgisinin artışıyla sürekli değişir ve etkilenir. Böyle bir süreci önceden görmek ya da bu sürecin bütününü görmek olanaksızdır.
Pozitivizmi tanımlayınız.
19. yüzyılda ortaya çıkan, bilimlerin yalnızca olgular arasındaki yasa bağıntılarını keşfetmeleri gerektiğini ileri süren ve olguculuk olarak da bilinen düşünce akımıdır.
Pozitivist ontoloji tarihsel varlık alanıyla doğal varlık alanı arasında nasıl bir ayrım yapar?
Pozitivist ontoloji tarihsel varlık alanı ile doğal varlık alanı arasında bir ayrım yapmaz. Buna göre tek bir gerçeklik vardır, doğa ve tarih bu tek gerçekliğin iki ayrı görünümüdür. Bu yüzden tarih de doğa da bilimler tarafından aynı yönteme göre, bilimsel yönteme göre incelenmelidir
19. yüzyıl pozitivist bilim anlayışına göre bilimsel yöntem kaç aşamadan oluşur ve bunlar nelerdir?
19. yüzyıl pozitivist bilim anlayışına göre bilimsel yöntem iki aşamalıdır: 1. Olguları belirlemek, 2. Olgular arası yasa bağıntılarını keşfetmek.
Pozitivist bilim neden olgularla çalışmayı yeğler?
Böylece pozitivist varlık anlayışı tarihi doğaya indirgerken pozitivist bilim anlayışı da tarih bilimini doğa bilimine indirgemiştir. Doğa bilimindeki nesnelliği tarih bilimlerine de aktarmak amacı güden pozitivistler olguları toplamaya bu yüzden önem vermişlerdir. Olguları toplamak anlayışı ise basitçe şu varsayımdan hareket eder: Olgular nesneldir ve tarihçiler de tıpkı doğa bilimcileri gibi her türlü önyargıdan bağımsız olarak öncelikle olguları toplamaya, sonra da bunlar arasındaki ilişkileri kurmaya yönelmelidir.
Bilimde "öndeyi" kavramının tanımını yapınız.
Olgular arası yasa bağıntılarını keşfetme doğa bilimlerinde olduğu gibi tarihte de olguları önceden görebilme olanağı sağlar. Bilimde buna öndeyi denir.
Comte'a göre insan aklı tarihsel süreç içerisinde hangi üç aşamadan geçmiştir?
Comte'a göre insan aklı üç aşamadan geçmiştir. Bu aşamalar da art arda ortaya çıkmış yöntemlerdir. Dolayısıyla ussallık bilimsel yönteme uygun olma anlamına gelir ve insan aklının son aşaması olan pozitif aşamada pozitif yöntemin uygulanmasıyla doğa ve toplum ussal olarak ele alınabilir ancak. Comte’un akıl anlayışına göre akıl kavramsal bir sistemdir. Her felsefe akla dayalı bir kavramlar sistemi demektir. Ama akıl bir kavramlar sistemi olarak başlangıçtan itibaren de bugünkü durumunda olmamıştır. Akıl pozitif aşamaya, insan aklının felsefesi pozitif felsefeye tarih içinde yavaş yavaş gelişerek ulaşmıştır. Böylece insan aklının gelişmesi de tarih sürecinde ortaya çıkan bir gelişme olarak ele alınır. Bu da Comte’un tarihi ilerleyen bir süreç olarak tasarlaması demeye gelir. İnsan tarihi art arda gelen üç dönemden geçmiştir: teolojik dönem, metafizik dönem ve pozitif dönem.
Comte'un insanlık tarihinin üç aşamadan ilki olarak gördüğü teolojik dönemi nasıl karakterize etmiştir?
Teolojik hâlde insan aklı araştırmalarını varlıkların kendi doğasına, ilk ve son nedenlere, yani mutlak bilgilere yönelterek olguları keyfi bir biçimde ve doğaüstü etkenleri işin içine katarak açıklamaya çalışır. Teolojik hâl insan aklının ilk aşamasıdır ama yine de bir akıldır. Çünkü olguları açıklama çabası vardır. Comte’a göre teolojik aşama en yüksek seviyesine çok sayıdaki tanrısallıklar yerine tek bir varlığın tanrısal öngörü eylemini koyduğu zaman ulaşmıştır.
Comte'a göre yalnız insanlık tarihi değil, insanlar da kendi hayatlarında teolojik, metafizik ve pozitif dönemlerden geçmiştir. Buna göre insanların pozitif dönemde hayata bakışları nasıldır?
Pozitif aşamada gelişmiş insan aklı astrolog ve simyacıların gerçekleşmesi olanaksız hayallerini dikkate almadan yalnızca pozitif bilimin temelini oluşturan uzun gözlem ve deney dizilerine kendisini adamış durumdadır. Pozitif aşamada insan zihninin bütün bilimsel etkinliği olguların yasalarını keşfetme umuduyla ve bir kuramı doğrulamak ya da çürütmek isteğiyle güdülenmiştir. Ama bütün bunlar insan aklının emekleme çağında da olamazdı. Astrolojinin “çekici boş düşleri”, simyanın da düş kırıklıkları olmadan pozitif aşamaya geçilemezdi. Bütün bunlar, Comte’a göre, pozitif felsefenin insan aklının sürekli yöneldiği gerçek son durum olup olmadığını göstermeye yeter. Buradan anlaşılan, Comte’un insan aklının pozitif aşamaya ulaşabilmesi için, pozitif felsefe yapma yönteminin gerçekleşebilmesi için, aklın zorunlu olarak teolojik ve metafizik aşamalardan geçmesi gerektiğidir. Böylece tarihte aklın geçirdiği aşamalar arasında bir bağıntı kurulmaktadır ki Comte’un yasa tanımına göre yasa böyle zorunlu bir bağıntının önerme olarak ifadesidir.
Comte'a göre pozitif felsefesinin kuruluşunun tamamlanmasının önündeki tek eksiklik neydi?
Pozitif felsefenin kuruluşunun tamamlanabilmesi için giderilmesi gereken tek eksiklik toplumun düzenlenmesi konusunda da yararlı olabilecek pozitif bir toplumbilimin kurulamamış olmasıdır. İnsan aklı gök ve yer fiziğini, ayrıca organik fiziği kurmuş olduğundan geriye yapılması gereken toplum fiziğinin kurulması ve gözlem bilimleri sisteminin tamamlanmasıdır. Comte’un yapmak istediği doğa bilimlerinin ulaştığı gelişmişlikte bir toplumbilim kurmaktır. Kesin doğabilimi olarak gördüğü fizikten etkilenerek bu toplumbilime toplum fiziği der.
Mill'e göre toplum yasalarını kurmayı ne kolaylaştırmıştır?
Mill’e göre toplumlar arası farklılıklar tarihte giderek azalmakta, benzerlikler de artmaktadır. Bu benzerliklerden hareketle toplum aşamalarının birbirine dönüşümünü açıklayabilecek yasa bağıntıları kurmak da kolaylaşmaktadır.
Mill'in tarihi belirleyen yasalar hakkındaki temel görüşü nedir?
Mill’e göre tarihi belirleyen yasalar bireysel tek insanın biyolojisinden ve psikolojisinden türetilebilecek olan yasalardır. Tarihsel olgular insan psikolojisi ve biyolojisi yasalarıyla açıklanabilir.
Mill'e göre tarihsel olguları açıklamak için hangi yöntem kullanılmalıdır?
Mill tarihsel olguları açıklamak için kullanılması gereken yöntemin ters dedüktif yöntem olduğunu söyler. Ters dedüktif yöntem nedenlerden etkileri çıkarmanın tersine etkilerden nedenlerin bilgisini çıkarmak olarak tanımlanmaktadır
20. yüzyılda ortaya çıkan Neopozitivizm akımının tarihsel yöntem hakkındaki görüşü nedir?
Neopozitivizm tarafından benimsenen birleştirilmiş bilim anlayışı bütün bilimlerin tek bir yöntem kullanması gerektiğini savunan anlayıştır. Buna göre tarih de bilim olacaksa doğa bilimlerinin yöntemlerini kullanmalıdır.
Neopozitivist Hempel "örtük yasalar" terimiyle neyi kastetmiştir?
Hempel’in örtük yasa ile kastettiği şudur: Tarihsel bir olguyu açıklamak için kullanılan yasa herkesçe bilindiği gerekçesiyle açıklamalarda çoğu kez dile getirilmez ama açıklamalarda örtük olarak bulunur. Örneğin tarihte savaşan iki devletten birinin diğerini savaşta yenme nedeni olarak “eşit silahlanmış iki ordudan sayıca fazla olanı sayıca az olanını yener” biçimindeki örtük yasa dile getirilebilir.
Popper'e göre teorik bir tarih bilimi neden mümkün değildir?
Karl Raimund Popper’e (1902-1994) göre ise tarih yasa bulmaz, kuramsal bilimlerin bulduğu yasaları kullanarak açıklamalar yapar. Popper bilimleri kuramsal bilimler ve uygulamalı bilimler olarak ikiye ayırır. Kuramsal bilimler yasa önermeleri kurarlar oysa uygulamalı bilimler kuramsal bilimlerin yasa önermelerini kullanırlar. İşte bu anlamda tarih kuramsal bir bilim değildir. Bu yüzden kuramsal fizik gibi bir kuramsal tarih bilimi söz konusu değildir. Tarih olsa olsa kuramsal bilimlerin yasalarını kullanarak geçmiş olguları açıklayan bir bilim olabilir ama kuramsal fizik gibi geleceğe yönelik öndeyide bulunan kuramsal bir bilim olamaz. Bu yüzden de Hegel ya da Marx’ın yaptığı anlamda bir genel dünya tarihi olanaksızdır. Çünkü insanlık tarihinin gidişi insanların amaçlı eylemlerinden ve insan bilgisinin artışıyla sürekli değişir ve etkilenir. Böyle bir süreci önceden görmek ya da bu sürecin bütününü görmek olanaksızdır.
Saint-Simon'a göre insanlık mutluluk ülküsüne nasıl ulaşabilir?
Saint-Simon’a göre bilimin gelişmesi ile sanayinin gelişmesi, dolayısıyla insanlığın gelişmesi arasında bir bağlantı vardır. Saint-Simon’a göre bütün evren bütün görünümleriyle tek bir değişmez yasaya göre açıklanabilir olmalıdır. Bu tek genel yasa bilinirse doğa gibi toplum da bu yasaya göre düzenlenebilir. Bu da insanlığın ilerlemesini hızlandırarak insanlığın mutluluğu amacına hizmet eder
Tarihsel bilginin 19. yüzyılla birlikte artmaya, birikmeye başlamasının sebebi nedir?
Pozitivizm doğabiliminin yönteminin iki aşamalı bir süreç olduğunu düşünüyordu. İlki olguları belirleme, diğeri ise yasaları formüle etme. Bu anlayış yeni bir tarih yazımına, pozitivist tarih yazımı denilen bir tarih yazımına götürdü. Tarihçiler pozitivist yöntembilgisinin ilk aşamasının etkisinde 19. yüzyılda olguları belirlemek için çalışmalar yapmaya başladılar. Böylece tarihsel bilgi artmaya başladı. “Bu, gizli ve açık kayıtların dökümleri gibi, Latin kayıtları külliyatı, tarihsel metinlerin ve her türden kaynağın yeniden yayımlanmaları gibi, arkeolojik araştırmanın bütün malzemesi gibi, dikkatle elenmiş büyük malzeme yığınlarının derlenmesiyle tarihi zenginleştiren çağdı.”
19. yüzyılda pozitivist felsefeciler tarihçilerin olguları derleme ve belirleme çabalarını neden eksik buluyorlardı?
Pozitivist felsefeciler tarihçilerin sadece olguları belirleme ve derleme çabalarını kendi bilim idealleri açısından eksik görüyorlardı. Çünkü pozitivist bilim anlayışına göre yasalar bulunmadan salt olguları belirleme bilimsel olarak düşünülemezdi. Önemli olan olguları açıklamaktı.
Auguste Comte'a göre adına sosyoloji denecek bir bilim dalının kurulması neden gerekliydi?
Olguları toplamak anlayışı ise basitçe şu varsayımdan hareket eder: Olgular nesneldir ve tarihçiler de tıpkı doğa bilimcileri gibi her türlü önyargıdan bağımsız olarak öncelikle olguları toplamaya, sonra da bunlar arasındaki ilişkileri kurmaya yönelmelidir. Bu yüzden pozitivizmin önde gelen düşünürü Auguste Comte olguları toplama işini tarih bilimine bırakırken bu olgular arasındaki ilişkileri kurma işinin, adına sosyoloji dediği yeni bir bilimin işi olması gerektiğini söyleyerek böyle bir bilimin kurulması gerektiğini söylemiştir.
Comte'a göre insanlık tarihindeki ilerlemenin üç temel özelliği nelerdir?
Comte’un düşüncesine göre insanlık tarihindeki ilerlemenin düzenli ve yasalı olduğu, aynı zamanda da zorunlu olduğu var sayılmaktadır.