Tarih Felsefesi 2 Dersi 3. Ünite Sorularla Öğrenelim
19. Yüzyıl Alman İdealizmi Ve Tarih Metafiziği-2: Hegel
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Akla dayalı süreçlerin temelinde Mutlak, ide ya da Tin gibi bir kavramın olması gerektiğidir. Ancak bu yolla tarih nesnel olarak kavranabilir bir biçimde tasarımlanabilir.
Akla dayalı süreçlerin temelinde Mutlak, ide ya da Tin gibi bir kavramın olması gerektiğidir. Ancak bu yolla tarih nesnel olarak kavranabilir bir biçimde tasarımlanabilir.
Hegelin genel felsefesi nedir?
Bütün felsefe sistemi diyalektik mantık temelinde kuruludur. Hegel’in genel olarak felsefesini, özel olarak da tarih felsefesini belirleyen diyalektik ilke çelişki ilkesi ve çelişkinin aşılması gerekliliği üzerine kuruludur. Hegel’e göre tarihte her çelişki aşılmalıdır. Tarihin ileriye doğru olan devinimini bu aşma düşüncesine bağlar. Diyalektik mantığı da üçlü adımlar hâlinde ilerler: Tez, Anti-tez ve Sentez, Tez ve Anti-tez karşıt savlar olarak ortaya çıkarlar ve bir çelişkiye neden olurlar. Hegel’e göre her çelişkinin akıl tarafından aşılması gerektiği ilkesinden dolayı Tez ve Anti-tezin daha yüksek bir sentez içinde birleştirilmeleri gerekir. Sentez Tez ve Anti-tezi kendinde kapsar, ama onların toplamından daha yüksek bir şeydir. Kavramın diyalektiğindeki bu yükselme veya aşma bir gelişmedir. Ortaya çıkan yeni kavram önceki diğer iki kavramı kapsamakla beraber onlar karşısında bir ilerleme olarak görülmelidir. Kavramın bu üçlü diyalektik mantığı Hegel’in bütün bir gerçekliği türetmek için başvuracağı temel ilke olacaktır. Hegel akıl anlayışında kavramın diyalektik gelişimini ele alarak aklı dinamik bir süreç olarak kurar. Alman idealist düşüncesinde diyalektik, mantığın temel ilkesidir (daha önce Fichte’de ve Schelling’de de temel ilke olduğu vurgulanmıştır.) Hegel’in akıl anlayışında diyalektik, bir yöntem olarak mantığın temel ilkesidir. Fichte ve Schelling’in tarih tasarımlarında bütün tarih aklın kendi bilincine varmasına doğru bir ilerleme olarak ele alınmıştır; Hegel’de bu anlayış iyice önem kazanır ve akıl ile ilerleme arasında sıkı bir ilişki kurulan bir tarih tasarımı ortaya konulur. Hegel’in bütün felsefesi kapalı ve mantıksal bir sistem olarak görülebilir. Hegel de diğer Alman İdealist filozofları gibi bir sistem geliştirmek, bütün öğretisini dizgeci bir birlik içinde toplamak ister. Bunun için de yapılması gereken şey çözümlemek değil, birleştirmektir. Bütün ayrılıkları bir ve tek aynılık içinde birleştirmek başka bir deyişle karşıtları bir sentez içinde birleştirmek gereklidir. Hegel’in akıl tasarımında akıl zorunlu olarak gelişen bir süreçtir. Bu Hegel’in Mantık Bilimi adlı yapıtında da bu kavramın içkin zorunluluğu olarak ortaya konulur, öyle ki kavramlar arası ilişkiler yine kavramların kendi mantık yapısından zorunlu olarak türetilmektedir. Hegel’in akıl anlayışı karşıtların birliğini bir sistem içinde toplamaya dayandığından ve sistem de bütün kavramların tek en başta gelen bir kavrama indirgenmesi demek olduğundan bir çıkış noktası gereklidir. Diğer bütün kavramlar ya da ilkeler ve önermeler bu ilk gelen temel önermeden tutarlı olarak türetilebilecektir. Salt düşünce ya da îde bütün varolanın nedenidir; yani hem doğa gerçekliğinin hem de tinsel gerçekliğin nedeni olduğu için Mantık hem Doğa felsefesinin hem de Tin felsefesinin temelidir. Hegel’e göre hep doğruluğun düşüncenin nesnesine uygunluğu görüşü savunulmuştur. Oysa bu görüşün tersine nesneyi belirleyen salt düşüncenin kendisidir. Yani düşüncenin kendisini nesneye uyarlaması değil, düşüncenin nesneyi belirlemesi söz konusudur. Bu belirleme de diyalektik yöntemle olacaktır.
Hegel felsefesinde diyalektik yöntem nasıl ifade edilir?
Hegel felsefesinde bir yöntem olarak diyalektik, kavramın türetilişindeki zorunluluğun ifadesidir. Buna göre Kavramın kendi kendisini ortaya koymasını sağlayan şey, yine kavramın kendi içinde taşıdığı olumsuzluktur. Böylece kavramın kendi içkin zorunluluğunu diyalektik yöntem ortaya koymalıdır, gerçek diyalektik öğeyi oluşturan kavramın kendinde taşıdığı olumsuzluktur. Hegel’e göre diyalektik karşıtların birliğinde ya da olumsuzdaki olumlunun yakalanmasındaki spekülatif düşünce olarak anlaşılmalıdır. Hegel diyalektik yöntemi kullanarak kavramları birbirinden türetir ve bir kavramlar sistemi, ideler sistemi kurar. Hegel’e göre diyalektik, düşüncenin ya da kavramın (İdenin) gelişmesidir. Diyalektik yöntemin dayandığı ilke olan çelişme ilkesi tüm değişmenin ve devinimin de belirleyici olan ilkesidir. Dolayısıyla Hegel’in mantığında, yani akıl tasarımında gelişme kavramı çelişme, karşıtların birliği, süreç, devinim gibi yine birbirleriyle ilişkili olan kavramlarla bağıntı içerisinde çözümlenir. Hegel’e göre gelişme öyle bir etkinlik ya da edimdir ki birbirinden farklı anları/uğrakları içerir. Gelişme sürecinin kendisi aynı zamanda gelişme sürecinin içeriğidir de. Gelişme hem süreçtir hem de içeriktir, bunların ikisi de birdir ve aynıdır, bu da üçüncü terimi verir. Üçüncü terimin karşılık geldiği kavram aynı zamanda hem daha önceki iki terimi kapsayan hem de bu iki terimden daha fazla bir şey olarak bu iki terimi aşan bir terim olarak gelişmeyi kendisinde gösterir.Hegel’e göre eğer bilime doğru giden yol bir süreçse bu sürecin aşamaları arasındaki ilişkiyi de kavramak gereklidir ve birbirini takip eden aşamalar arasındaki ilerleme de rastlantısal değil, zorunludur. Hegel’in bu anlayışına göre her gelişme aşamalılık gösteren bir etkinlik sürecidir ve her aşama başka bir aşamanın sonucudur. Başka bir deyişle bir aşamanın bir durak yeri, uğrağı, bir anı olduğu için, sonuç olan bu aşama, aynı zamanda yeni bir gelişme aşamasının da başlangıcı olarak yeni bir uğrağın ilk terimi olur. Diyalektik gelişme içindeki her terim ya da kavram bir uğrak olarak hem başka bir terimin ya da kavramın sonucudur hem de başka bir terimin ya da kavramın öncülüdür. Hegel’e göre felsefe bilgisinde kavramın zorunluluğu en başta gelen şeydir ve bir oluşun sonucu olarak ona erişmek için alınan yol, onun kanıtı ve dedüksiyonudur.
Hegel’in tarih felsefesi nedir?
Bir tarih tasarımı olarak Hegel’in tarih felsefesi, Collingwood’a göre tarihi felsefi düşünce aşamasına ilk kez tam olarak ulaştıran bir yapıt olarak görülebilir. Hegel doğal gerçekliğin karşısına tinsel gerçekliği ikinci bir dünya olarak koyar. Tinsel gerçeklik özgürlük dünyasıdır ve Tin’in kendi kendisinden hareketle ikinci bir doğa hâlinde meydana getirdiği dünyadır. Hegel’in tarih tasarımı tarihi erekli ve kendi amacına ilerleyen bir gelişme süreci olarak ortaya koyar. Hegel’e göre bilgi ve varlık arasındaki ilişki gereği tarih, tarih yazımıyla başlar. Bir dünya tarihi, dünya tarihi kavramı olmadan söz konusu olamaz. Bir halkın asıl nesnel tarihi, ilk olarak bir tarih bilimine sahip olmasıyla başlar.
Hegel’e göre kaç tür tarih yazımı vardır?
Tarih yazımı söz konusu olduğunda Hegel üç tür tarih yazımından söz eder, çünkü amacı diğer tarih yazımlarının genel bir dünya tarihi kavramını ve genel bir dünya tarihi tasarımının ilkelerini verecek olan dünya tarihi felsefesinden ayrımını ortaya koymaktır. Bu üç tür tarih yazımını şöyle belirler: Kaynaktan tarih, refleksiyonlu tarih ve felsefi tarih ya da tarih felsefesi.İlk tür tarih yazımı Herodotos, Thukydides gibi betimledikleri eylemler, olguları kendileri yaşamış ya da anlattıkları çağın tininin içinde yaşamlarını sürdürmüş olan tarihçilerin yazdıkları tarihtir. Bu tür tarih yazımında yazar kendisinin de katıldığı, içinde bulunduğu olgu durumunu anlatır. Başka bir deyişle kaynaktan tarih denilen tarih yazımında kaleme alanın tini ile anlattığı eylemlerin tini bir ve aynıdır. Bu yüzden de yazarın refleksiyona gereksinimi yoktur. Hegel’e göre ikinci tür tarih yazımı ise refleksiyonlu tarih diye adlandırılabilir. Bu tür tarih yazımında yazar kendi zamanının ötesine geçmektedir. Bu tür tarih yazımında yapılmak istenen tüm geçmişi tinde bulunan bir şey olarak sergilemektir. Bu tür tarih yazımında yapılan tarihçinin kendi tininden ayrı bir tinsel içerik taşıyan malzemeyi ele almasıdır. Yazar belli bir kültürden gelen bir bireyken ele aldığı tarih olguları ve yararlandığı geçmişteki tarih yazarları başka bir kültürdendir. Dolayısıyla refleksiyonlu tarih yazımında tarihçinin kendi çağının bakış açısından geçmişi değerlendirmesi için refleksiyona gereksinimi vardır. Hegel’e göre üçüncü tür tarih yazımı da dünya tarihi felsefesidir. Dünya tarihinin genel bir tasarımını verecek olan bu tür tarih yazımı bir genel tarih yazımıdır. Hegel kendi tarih tasarımını da bir dünya tarihi felsefesi olarak sunar. Hegel’e göre dünya tarihi felsefesinin genel bakış açısındaki genellik soyut bir genellik değil, tersine somuttur, olduğu gibidir. Bu dünya tarihi felsefesi de sonrasız olarak kendinde olan ve kendisi için geçmiş diye bir şeyin olmadığı tindir ya da İde’dir. İde halkların ve dünyanın kılavuzudur, Tin ise İde’nin olayları yönlendiren akla dayalı istencidir. Dünya tarihi felsefesinin ya da genel olarak tarih felsefesinin ereği de İde’nin bu akla dayalı istencini tarih içinde olayları yönlendirmesi içinde tanımaktır. Tarihin ne olduğu konusunda asıl önemli olan da bu üçüncü tür tarih yazımıdır.
Hegel’e göre felsefenin tarihe getirdiği kavram nedir?
Hegel felsefi dünya tarihi kavramını açıklamak için felsefenin tarihe getirdiği tek kavramın akıl kavramı olduğunu söyler. Buna göre us dünyaya egemendir ve dünya tarihinde her şey usa uygun olmuştur. Başka bir deyişle usun dünyayı yönettiğini ve bununla kalmayıp dünya tarihini de yönettiğini ve yönetmeye devam ettiğini söyler. Akıl (us) hem kendi kendisinin ön koşulu ve varmak istediği ereği olarak mutlak son-erektir hem de doğal ve tinsel dünyalar olarak görünüş alanında kendisinin dışlaşmasıdır. İşte bu idenin der Hegel, doğru, sonsuz ve kesinlikle güçlü ide olduğu, dünyaya kendisini açtığı ve bu açtığı şeyin kendi yüceliğinden başka bir şey olmadığı felsefede kanıtlanır.
Hegel’e göre felsefe araştırmaların amacı nedir?
Hegel’e göre felsefe araştırmasının rastlantısaldan kurtulmaktan başka bir amacı yoktur, felsefe zorunlu olanın peşinden gider. Hegel’e göre rastlantısallık dış zorunluluk ile aynı şeydir. Bu yüzden de Hegel tarihte öznel tini ya da tikel bir nedeni değil, genel bir ereği, dünyanın son ereğini aramalı, onu usumuzla kavramalıyız der. Hegel’e göre akıl tikel ve sonlu bir erekle değil, yalnızca mutlak erekle ilgilenir. Dolayısıyla isteme dünyası rastlantıya bırakılmamıştır. Bu yüzden dünya tarihinde aklın, ama tikel bir öznenin sonlu aklının değil, mutlak aklın egemen olduğu varsayılmalıdır. Bunun kanıtı da dünya tarihi kavramının kendisi olacaktır. Dünya tarihi yalnızca bu tek usun görünüşüdür. Dolayısıyla genel tarih, Hegel’e göre, sadece kuvvetin yargısı, yani kör bir talihin soyut ve irrasyonel (akıldışı) zorunluluğu değildir. Tersine Tin kendinde ve kendisi için akıl olduğuna ve evrensel tarih kendi için varlığını Tin’de bilgi olarak gösterdiğine göre bu tarih, mutlak Tin’in kavramı gereği, aklın uğraklarının, yani Tin’in özbilincinin ve özgürlüğünün uğraklarının basamaklı bir biçimde zorunlu olarak gelişmesidir.
Hegel felsefesinde özgürlük kavramı nasıl ifade edilir?
Hegel’e göre insanın özgürlüğü özgürlüğünün bilinciyle aynı şeydir, yani özgürlüğün gelişmesi bilinçliliğin gelişmesidir ve kavramın zorunlu aşamalarının ya da anlarının (uğraklarının) birbiri ardına mantıksal bir süreç içinde gelişmesidir. Hegel felsefesinde özgürlük, özgürlüğün bilinciyle aynı anlama gelir.
Hegel’in tarihsel felsefesine göre tarih sürecinin itici gücü nedir?
Hegel’e göre tarih sürecinin itici gücü akıldır ve Hegel’in bununla söylemek istediği, tarihte olup biten her şeyin insan istenciyle olup bittiğidir, çünkü insan eylemleri insan istencinin dışsal olarak ifadesinden başka bir şey değildir. Böylece tarih düşüncenin nesnesi hâline gelir ve böyle olmakla da belirli kategoriler altında tasarımlanan bir varlık alanı hâline gelir. Hegel’e göre tarihi düşüncenin nesnesi yapar yapmaz, düşüncenin tarihsel gerçekliği bir tasarım, ide olarak kurmasında iş gören bazı kategoriler ortaya çıkar. İlk kategori bireylerin, halkların ve devletlerin değişen görünümünden elde edilen değişme kategorisidir. Tarihsel varlık alanı sürekli bir değişme ve oluş sürecidir. Tin her seferinde yalnızca gençleşmiş olarak doğmaz, aynı zamanda incelmiş ve yükselmiş olarak doğar. Kendi kendisine doğallıkla karşı çıkar, kendi olduğu biçimi yiyip tüketir ve bu yoldan yeni oluşumuna yükselir. Bu kategori tinle ilgili ikinci kategoridir. Tin’in gençleşmesi Hegel’e göre aynı biçime bir geri dönüş değildir, çünkü tarihte yinelenme yoktur; bu kendi kendini düzeltme ve işlemedir. Tin’in Kendi oluşumu ona malzeme olmakta, bu malzeme üzerindeki çalışması da onu yeni tinsel oluşumlara yükseltmektedir. Hegel’e göre bütün bu oluşumların da bir son-ereği olmalıdır. Tarihteki bu çeşitlilik Tin’in içerdiği karşıtlıkların bir görünüşüdür. Dolayısıyla ilerleme de Hegel’de bir yükselme, yeni biçimlere doğru gelişme anlamına gelir. Hegel’e göre karşıt olanların yerini birbirine bırakmasının nedenini ide’de bulma isteği de kendinde ve kendi için olan bir son-erek tasarımına götürür. Bu son- erek sorunuyla da üçüncü kategoriye, us kategorisine varılır. Buna göre tarihin gidişi usun tasarladığı ve eylediği gibidir. Buna göre akıl kendisini gerçeklikte doğal gerçeklikte olduğu gibi tinsel gerçeklikte de, yani tarihte de açmaktadır. Aklın kendisini tarihte açması da genel olanın, aklın tek tek bireylerde kendini göstermesi demektir. Hegel dünya tarihinde bireylerin tek tek halklar ve devletler olduğunu söyler . Hegel’in akıl anlayışı gereği akıl ya da tanrısal ide doğada kavramsızlık hâlindeydi oysa şimdi dünya tarihinde kendindedir; tinsellik onun kendi vatanıdır, bu yüzden bu alanda bilinir olması gerekir. Akıl ancak dünya tarihinde kendi ereğini gerçekleştirebilir; bu arada tek tek bireylerin dayanıksızlığı usu işinden alıkoymaz: tek tek erekler kendilerini genel erekte yitirirler. Dolayısıyla Hegel’e göre tarih aklın genel ereği yönünde ilerlemektedir ve böylece aklın kendisi de genel ereğine doğru gelişmektedir. Bireylerin, halkların, devletlerin tek tek öznel ereklerinin bu genel erekte yitmeleri, dünya tarihine yön verenin Mutlak olan aklın genel ereği olduğunu söylemek demeye gelir.
Hegel’in tarih felsefesine göre kültür nedir?
Tinsel etkinlik bir halkın tarihinde ilerlemeler ve gerilemeler yapar. Böylece kültür kategorisi ortaya çıkar. Bu da bir halkın tarihinde kültür bakımından zenginleşmesini ve kültürsüzleşmesini tasarlamaya olanak veren bir kategoridir. Buna göre kültür sayesinde bireyler kurumsal davranmaya alışırlar. Kültüre sahip olan insanlar ereklere göre davranma alışkanlığındadırlar.
Hegel’in tarih felsefesine göre tin nedir?
Hegel’e göre îde ilk olarak kendi başınadır, başka bir biçimiyle doğadır, üçüncü ve sonuncu biçimiyle de Tin denilen şeydir. İnsan özgürlüğü idesi kendini gerçekleştirmek ereğindedir ve doğada bu olamaz, öyleyse tarihte bu gerçekleşecektir. Tin dünya-tarihinde bu ereği gerçekleştirmek ister. Dolayısıyla dünya-tarihinin sonereğinin ne olduğu sorusunun yanıtı, Hegel tarafından, insan özgürlüğü ya da genel olarak Tin’in özgürlüğünün kendisi olarak verilir. Özgürlük de Tin’in belirleniminde kendi kendisinden başka hiçbir şeye bağlı olmaması demektir. Genel dünya tarihinde Tin’in varlık kazandığı yer etkinlik hâlindeki tinsel gerçekliktir. Öyleyse Hegel’in düşüncelerinden çıkan bir sonuç olarak dünya tarihi aslında Tin’in tarihidir. Çünkü dünya tarihi Tin’in kendi eylemidir, yani Tin’in etkinliğinin bir sonucudur. Dünya tini mutlaktır ve herkesin bilincinde ortaya çıkar. Hegel’e göre bir halkın özel tini yok olup gidebilir fakat o dünya tarihinin ilerleyiş zincirinde bir halkadır, bu genel tin ise yok olamaz ve halk-tini de özel biçime girmiş genel tindir. Genel tin varoluşunu böyle özel biçimlerde gerçekleştirir, ama özel biçimleri de aşan bir şeydir. Genel tin halk-tini olarak kendisini bir halkın tanrı tasarımında, dininde, hukukunda, ahlak tasarımlarında gösterir. Bütün bu şeyler tinsel şeylerdir, dolayısıyla Hegel halk tin’inden ne anladığını bu şekilde belirler. Bütün özel biçimlerin varoluşunu dünya tininin genel amacı belirler.
Hegel’in tarih felsefesinde birey ve devlet nasıl tanımlanır?
Hegel’e göre bireylerin özel ilgileri ve çıkarları genel olandan ayrı tutulamaz; tutkuyla birlikte ortaya çıkan özel ilgi ve yarar genelin eyleminden ayrılamaz: çünkü genel olan, özel ve belirli olan ile bunun olumsuzlanmasının sonucudur. Özel olana dünya tarihinde kendine özgü bir ilginin karşılık geldiğini söyleyen Hegel’e göre bu ilgi sonlu bir şeydir ve son bulacaktır. Genel ide tutkuları kendi ereği için kullanır. Genel îde’nin tutkuları kendi amacı için kullanmasına Hegel aklın hilesi (the cunning of reason) der. Dolayısıyla eyleyicilerin kişiliğinde tutkuları oyuna getiren bir akıl anlayışı var Hegel’in; ama burada söz konusu olan somut bireyin aklı ve tutkusu değil, insan aklı ve insan tutkusudur. Hegel insan aklı ve insan tutkusu arasındaki ilişkiden söz etmektedir burada. Bu ilişki de akıl dışı tutkuların da aklın özüne ait olduğu sayıltısıdır; Hegel’in akıl anlayışı tutkuları da içeren bir aklı varsayar. Bu anlayışta bireyler gözden çıkarılır, tarihte etkisizdir. Bu araçlarla gerçekleşen ereğin gerçeklikteki oluşumunun ne olduğuna gelince, ‘Devlet’ bu araçlarla gerçekleşen mutlak ereğin uygulanacağı malzemedir yani bu mutlak son-erek kendisini ‘Devlet’te gerçekleştirir. Devlet hukukun, sanatın, bilimin, felsefenin kendisinde buluştuğu birliktir. Devlette özgürlük nesneleşir ve gerçekleşir. Çünkü Hegel’e göre tek kişinin keyfi davranışları özgürlük değildir, özgürlük yasasızlık değildir. İnsanların gelip geçici olan öznel düşüncelerinde ve eylemlerinde kalıcı öğe olarak bu genel olan, ussal olandır. Bunların kalıcı olması da Hegel’e göre devletin amacıdır. Yalnızca devlet tabanı üzerinde sanat ve din diye bir şey olabilir. Bu yüzden dünya tarihinde yalnız devlet kurmuş olan halkların sözü edilebilir yani yalnız devlet kurmuş olan halkların tarihi vardır. Dünya tarihinin konusu da devlettir çünkü özgürlük devlette nesnellik kazanır.
Hegel’e göre tarihsel gelişmenin diyalektik ilkesi nedir?
Hegel tarih tasarımında ‘tarih’i Tin’in gelişme süreci olarak tasarlar, dolayısıyla tarih bir ilerleme sürecidir. Dünya tarihinin gidişi Hegel’e göre bir ilerlemedir; gelişme ilkesi tarihte kendini gösterir. Tarih daha iyiye, daha yetkin olana doğru bir ilerleyiştir. Doğadaki çeşitlilikler sayıca ne kadar çok olsalar da kendilerini yineleyen bir döngüyü gösterdiği için doğada ilerleme yoktur ama tarihte bir yineleme yoktur, ilerleme vardır. Hegel’e göre tarihe gelişme ilkesi ile bakılırsa bir yetkinleşme görülür. Tin’in gidişinin der Hegel, bir ilerleme olduğuna dikkat etmek gerekir. Burada Hegel Aydınlanma’nm ilerleme tasarımından başka bir ilerleme tasarımı ileri sürmektedir. Hegel’e göre ‘ilerlemeden yalnızca insanın yetkinleşme peşinde koşması, daha kusursuz olmanın olanak ve zorunluluğuyla davranması anlaşılırsa bu tasarım yetersizdir. Bu durumda, aynı bir sonerek ve bir amacın söz konusu olmadığı durumda ilerleme yalnızca nicelik düzeyinde kalır yani nicelik bakımından bir ilerleme söz konusu olur. Başka bir deyişle hep daha çok bilgi, daha ince kültür peşinde gitme anlaşılır, nitelik bakımından ilerleme çok anlaşılamadan kalır. Böylece ilerleme olgusu belirsizlik içinde kalır çünkü amaç edinilmemiştir. Oysa Hegel’e göre ‘ilerleme’den kavramı belirleyerek söz edilecekse nicelik boş laftır; bu yüzden de erek bilinmelidir, ereğe erişilmelidir. Tin’in etkinliğiyle ortaya çıkan oluşumlarının ve ürünlerinin değişimini nitelik değişimi olarak tasarlamak gerekir. Gelişim ilkesinin bir sonucu değişimin nitelik bakımından olmasıdır. Hegel’e göre tarihteki gelişme zaman içinde olan bir gelişmedir ve bu da Tin kavramıyla uygunluk içindedir. Hegel bunu şöyle açıklar: Zaman içinde her şey değişir. Doğadaki her şey ve tinle ilgili her şey değişir. Ama doğada bireyler değişerek ortadan kalksa da tür değişmeden kalır. Doğada kendini yineleyen döngüselliğin olması bu anlama gelir, yani bireyler değişse de doğada tür değişmeden kaldığı için, kendini yineleyen türdür. Oysa tinle ilgili oluşumlar alanında, zaman içinde değişen Tin’dir, yani değişme kavramın kendisindedir. Tin’de her değişim ilerlemedir. Tin alanında daha yüksekte yer alan oluşum daha önceki daha aşağı basamaktaki oluşumun yeniden işlenmesiyle görünüş alanına girer. Bir sonrakinin bir öncekini aydınlatarak görünüş alanına girmesi nedeniyledir ki, tinsel oluşumlar zaman içinde görünür. Bu da gösterir ki tıpkı İde’nin uzamda doğa olarak yayılması gibi dünya tarihi Tin’in zaman içinde yayılımıdır. Dünya tarihi de içeriği özgürlük bilinci olan ilkenin basamak basamak gelişiminin sergilenmesinden başka bir şey değildir. Bu basamaklanış da Hegel’in akıl anlayışına göre - diyalektik mantığa göre - üçlü basamaklar hâlinde ortaya çıkar. Dolayısıyla ilerleme kendisini üçlü basamaklar hâlinde ortaya koyar ya da Tin üçlü basamaklar hâlinde gelişir de denebilir.
Hegel’e göre tarihin başlangıcı nasıldır?
Hegel bu konuda ileri sürülen doğa durumu varsayımını, varsayım olduğu için ve tarihsel temelleri olmadığı gerekçesiyle kabul etmez. Ona göre tarih doğa durumu varsayımında olduğu gibi başlayamaz, insan hayvan karanlığından gelerek gelişemez, ancak kendi karanlığı içinden çıkarak gelişebilir. Başlangıcı Tin yapar der Hegel, ama Tin’in en başta kendinde olduğunu söyler. Bu ilk durumunda Tin insan olma karakteri ön planda olan doğal tin hâlindedir. Çocuğun ussallığı yoktur ama ussal olmak için real olanağa sahiptir oysa buna karşılık hayvanda kendisini bilme olanağı yoktur. Hegel’e göre felsefi düşünüş de tarihi ussallığın başladığı noktada ele almalıdır; Tin’in en başta bir olanak olarak var olduğu noktada değil, tersine Tin’in bilinç, istenç ve eylem olarak ortaya çıktığı durumda ele almalıdır. Bu yüzden Hegel halkların devletsiz yaşadığı dönemi tarih-öncesi sayar ve tarihin dışında bırakır. Hegel’e göre bu iki anlamın aynı sözcükte bir araya gelmesini dış bir rastlantıdan daha fazla bir şey olarak anlamak gereklidir. Hegel’in bununla söylediği tarihin tarih yazımıyla başladığıdır. Başka bir deyişle tarih Tin’in kendini bilme sürecidir. Dolayısıyla Hegel’e göre, ister yüzyılları ister bin yılları içine alsın, ister devrimlerle, göçlerle, en beklenmedik değişiklerle geçmiş olsun, tarih yazımından önce geçmiş olan zamanlar, halkların nesnel anlamda tarihini oluşturmazlar çünkü öznel öge yani tarihin anlatılması ögesi eksiktir. Bir rastlantı sonucu o dönemlerde anlatılmadığı için değil, anlatılamadığı için tarih olmamıştır. Bir halkın tarihinin olabilmesi için bu halkın bir ereğinin, üstelik de ussal bir özgürlükle yani devlette ortaya çıkacak bir özgürlükle gerçekleşecek bir ereğinin olması gerekir. Bir halkın tarihi ancak böyle kendisinden yaratılabilir. Hegel’in tarih anlayışında ilerleme Tin’in kendi özbilincine varmasıyla son bulacaktır. Hegel kendi felsefesiyle bu sürecin tamamlandığını düşünür ve tarihin kendi felsefesinde sona erdiğini iddia eder. Hegel’in bununla kastettiği artık tarihsel değişmenin bir gelişme olarak yorumlanabilmesini olanaklı kılan bir kavramın ortaya çıkamayacağıdır. Yoksa tarihin duracağı gibi bir anlam aramamak gerekir bu savda. 20. yüzyıl düşünürlerinden Francis Fukuyama tarihin sonu tezinde Hegel’in bu anlayışından etkilendiğini belirterek tarihin sonunu liberal demokrasi sisteminin dünya tarihindeki son sistem olmasından hareketle belirlemiştir.
Hegel'e karşı kaç tür tarih yazımı vardır ve bunlar nelerdir?
Tarih yazımı söz konusu olduğunda Hegel üç tür tarih yazımından söz eder, çünkü amacı diğer tarih yazımlarının genel bir dünya tarihi kavramını ve genel bir dünya tarihi tasarımının ilkelerini verecek olan dünya tarihi felsefesinden ayrımını ortaya koymaktır. Bu üç tür tarih yazımını şöyle belirler: Kaynaktan tarih (original history), refleksiyonlu tarih (reflective history) ve felsefi tarih (philosophical history) ya da tarih felsefesi.
Hegel'in kaynaktan tarih olarak tanımladığı tarih yazımını tanımlayınız.
Hegel'e göre kaynaktan tarih Herodotos, Thukydides gibi betimledikleri eylemler, olguları kendileri yaşamış ya da anlattıkları çağın tininin içinde yaşamlarını sürdürmüş olan tarihçilerin yazdıkları tarihtir. Bu tür tarih yazımında yazar kendisinin de katıldığı, içinde bulunduğu olgu durumunu anlatır. Başka bir deyişle kaynaktan tarih denilen tarih yazımında “kaleme alanın tini ile anlattığı eylemlerin tini bir ve aynıdır”. Bu yüzden de yazarın refleksiyona gereksinimi yoktur.
Hegel'e göre felsefi tarihi konusu nedir?
Hegel'e göre felsefi tarihin konusu gerçek bir toplumsal ilişkiler dizgesi içinde sergilenen ahlaki insan aklıyla özdeş olan özgürlüğün gelişmesidir; bu yüzden de felsefi tarihin yanıtlaması gereken soru ‘devlet’in nasıl ortaya çıktığı sorusudur. Çünkü özgürlük en somut ifadesini devlette bulur.
Hegel'e göre dünyayı ve dolayısıyla dünya tarihini ne yönetir?
Hegel felsefi dünya tarihi kavramını açıklamak için felsefenin tarihe getirdiği tek kavramın “akıl” kavramı olduğunu söyler. “Buna göre us dünyaya egemendir ve dünya tarihinde her şey usa uygun olmuştur”. Başka bir deyişle “usun dünyayı yönettiğini ve bununla kalmayıp dünya tarihini de yönettiğini ve yönetmeye devam ettiğini” söyler. Akıl (us) hem kendi kendisinin ön koşulu ve varmak istediği ereği olarak mutlak son-erektir hem de doğal ve tinsel dünyalar olarak görünüş alanında kendisinin dışlaşmasıdır. “İşte bu idenin” der Hegel, “doğru, sonsuz ve kesinlikle güçlü ide olduğu, dünyaya kendisini açtığı ve bu açtığı şeyin kendi yüceliğinden başka bir şey olmadığı felsefede kanıtlanır.”
"Hegel'in tarih felsefesinde rastlantısallığın yeri yoktur" önermesini açıklayınız.
Hegel’e göre felsefe araştırmasının rastlantısaldan kurtulmaktan başka bir amacı yoktur, felsefe zorunlu olanın peşinden gider. Hegel’e göre rastlantısallık dış zorunluluk ile aynı şeydir. Bu yüzden de Hegel tarihte öznel tini ya da tikel bir nedeni değil, “genel bir ereği, dünyanın son ereğini aramalı, onu usumuzla kavramalıyız” der. Hegel’e göre akıl tikel ve sonlu bir erekle değil, yalnızca mutlak erekle ilgilenir. Dolayısıyla isteme dünyası rastlantıya bırakılmamıştır. Bu yüzden dünya tarihinde aklın, ama tikel bir öznenin sonlu aklının değil, mutlak aklın egemen olduğu varsayılmalıdır.
Hegel'e göre tarihsel varlık alanının kategorileri nelerdir?
Hegel’e göre tarihsel varlık alanının kategorileri ereklilik, değişme, gelişme, ilerleme, us ve kültür kategorileridir.
Hegel'in tarihsel varlık alanının kategorilerinden biri olarak gördüğü kültür kategorisini açıklayınız.
Halk-Tin’inin somut devinimi olarak ortaya çıkan tinsel etkinlik bir halkın tarihinde ilerlemeler ve gerilemeler yapar. Böylece “kültür kategorisi” ortaya çıkar. Bu da bir halkın tarihinde kültür bakımından zenginleşmesini ve kültürsüzleşmesini tasarlamaya olanak veren bir kategoridir. Buna göre kültür sayesinde bireyler kurumsal davranmaya alışırlar. Kültüre sahip olan insanlar ereklere göre davranma alışkanlığındadırlar.
Hegel'e göre dünya tarihinin son ereği nedir?
Dünya-tarihinin son-ereğinin ne olduğu sorusunun yanıtı, Hegel tarafından, insan özgürlüğü ya da genel olarak Tin’in özgürlüğünün kendisi olarak verilir. Özgürlük de Tin’in belirleniminde “kendi kendisinden başka hiçbir şeye bağlı olmaması demektir”. Genel dünya tarihinde Tin’in varlık kazandığı yer etkinlik hâlindeki tinsel gerçekliktir. Öyleyse Hegel’in düşüncelerinden çıkan bir sonuç olarak dünya tarihi aslında Tin’in tarihidir. Çünkü dünya tarihi Tin’in kendi eylemidir, yani Tin’in etkinliğinin bir sonucudur.
Hegel'in kullandığı zeitgeist kelimesininin anlamı nedir?
dünya tarihindeki her bir döneme karşılık bir ilke vardır. Bu ilke hem belirli bir dönemin varlık nedenidir hem de açıklayıcı ilkesidir. Başka bir ifadeyle belirli bir tarihsel dönemde olmuş bitmiş olaylar açıklanmak istenirse söz konusu tarihsel dönemin ilkesini bilmek gereklidir. Çünkü belirli bir tarihsel dönemde olmuş bitmiş her şeyin nedeni ve başka türlü olamamasının nedeni böyle bir ilke olarak o dönemin Tin’idir. Zeitgeist çağın ruhudur.
Hegel aklın hilesi ifadesini ne için kullanır?
Hegel tutkuları aklın kendi amacı için kullanmasına aklın hilesi der. Aklın hilesi ile tutkular farkında olmadan aklın daha yüksek ereğine hizmet ederler. Akıl bireylerin tutkularını araç olarak kullanır.
Hegel'in devletin gerekliliğiyle ilgili görüşleri nelerdir?
Mutlak son-erek kendisini ‘Devlet’te gerçekleştirir. Devlet hukukun, sanatın, bilimin, felsefenin kendisinde buluştuğu birliktir. Devlette özgürlük nesneleşir ve gerçekleşir. Çünkü Hegel’e göre tek kişinin keyfi davranışları özgürlük değildir, özgürlük yasasızlık değildir. İnsanların gelip geçici olan öznel düşüncelerinde ve eylemlerinde kalıcı öğe olarak bu genel olan, ussal olandır. Bunların kalıcı olması da Hegel’e göre devletin amacıdır. Yalnızca devlet tabanı üzerinde sanat ve din diye bir şey olabilir. Bu yüzden dünya tarihinde yalnız devlet kurmuş olan halkların sözü edilebilir yani yalnız devlet kurmuş olan halkların tarihi vardır. Dünya tarihinin konusu da devlettir çünkü özgürlük devlette nesnellik kazanır.
Hegel dünya tarihinin ilerleyişinde kaç basamaktan söz eder ve bunlar nelerdir?
Hegel'e göre dünya tarihi içeriği özgürlük bilinci olan ilkenin basamak basamak gelişiminin sergilenmesinden başka bir şey değildir. Bu basamaklanış da Hegel’in akıl anlayışına göre - diyalektik mantığa göre - üçlü basamaklar hâlinde ortaya çıkar. Dolayısıyla ilerleme kendisini üçlü basamaklar hâlinde ortaya koyar ya da Tin üçlü basamaklar hâlinde gelişir de denebilir. Buna göre ilk basamağa Tin’in dolaysızlık aşaması, doğallık hâlinde olduğu aşama. “Bu aşamada” der Hegel, “tin özgür olamayan tikelliktir” yani bir kişi özgürdür. İkinci basamakta Tin kendi içinden çıkarak özgürlüğünün bilincine varır yani kimileri özgürdür. Ancak bu eksik bir özgürlüktür çünkü tin doğa aracılığıyla ortaya konmuştur, doğa ile ilişki içindedir yani. Üçüncü basamak ise tikel özgürlüğün, özgürlüğün saf genelliğine yükselmesidir ve bu aşamada insan, insan olarak özgürdür. Bu son aşama kendisinin bilinci aşamasına, tinselliğin özünü kendisinde duyma aşamasına yükselmesidir. Dünya tarihinin aşamalarından her biri “dünya-tini İde’sinin zorunlu bir aşamasına yani o andaki gelişme basamağına karşılık gelir”. Bu aşamayı, uğrağı (momenti) temsil eden halk, Hegel’e göre parlak bir talihe ve mutluluğa erişir ve tarihteki görevini tamamlar.
Hegel tarafından kullanılan res gestae kavramı ne anlama gelmektedir?
Res gestae yapılmış işler, başarılar anlamında tarihsel varlık alanına karşılık gelir.
Hegel'in kullandığı historia rerum gestarum kavramı ne anlama gelmektedir?
Historia rerum gestarum, tarihsel varlık alanının anlatımı anlamında tarih bilimine karşılık gelir.
Hegel'e göre bir halkın tarihinin olabilmesi için gerekli şart nedir?
Bir halkın tarihinin olabilmesi için bu halkın bir ereğinin, üstelik de ussal bir özgürlükle yani devlette ortaya çıkacak bir özgürlükle gerçekleşecek bir ereğinin olması gerekir. Bir halkın tarihi ancak böyle kendisinden yaratılabilir.
20. Yüzyıl düşünürlerinden Francis Fukuyama Hegel'den ne açıdan etkilenmiştir?
Hegel’in tarih anlayışında ilerleme Tin’in kendi özbilincine varmasıyla son bulacaktır. Hegel kendi felsefesiyle bu sürecin tamamlandığını düşünür ve tarihin kendi felsefesinde sona erdiğini iddia eder. Hegel’in bununla kastettiği artık tarihsel değişmenin bir gelişme olarak yorumlanabilmesini olanaklı kılan bir kavramın ortaya çıkamayacağıdır. Yoksa tarihin duracağı gibi bir anlam aramamak gerekir bu savda. 20. yüzyıl düşünürlerinden Francis Fukuyama “tarihin sonu” tezinde Hegel’in bu anlayışından etkilendiğini belirterek tarihin sonunu liberal demokrasi sisteminin dünya tarihindeki son sistem olmasından hareketle belirlemiştir.
Georg Wilhelm Friedrich Hegel hangi yıllar arasında yaşamıştır?
Hegel 1770 ve 1831 yılları arasında yaşamıştır.
Hegel'e göre tarih felsefesini deneysel tarihten ne ayırır?
Tarih felsefesi Hegel’e göre, yalnızca “tarih üzerine felsefi olarak düşünme değil, daha büyük bir güçle ortaya çıkan tarihin kendisidir” (Collingwood 1996: 150) ve salt deneysel tarihten farklı olarak felsefi tarih, olguların niçin oldukları gibi olup bittiklerinin nedenlerini kavrar
Hegel'e göre İde'nin kaç şekli vardır ve bunlar nelerdir?
Hegel’e göre İde ilk olarak kendi başınadır, başka bir biçimiyle doğadır, üçüncü ve sonuncu biçimiyle de Tin denilen şeydir.
Hegel'in tarih yazımı türlerinden biri olarak tanımladığı refleksiyonlu tarihi açıklayınız.
Refleksiyonlu tarih yazımında yazar kendi zamanının ötesine geçmektedir. Bu tür tarih yazımında yapılmak istenen “tüm geçmişi tinde bulunan bir şey olarak sergilemektir” (Hegel 2003: 17). Bu tür tarih yazımında yapılan tarihçinin kendi tininden ayrı bir tinsel içerik taşıyan malzemeyi ele almasıdır. Yazar belli bir kültürden gelen bir bireyken ele aldığı tarih olguları ve yararlandığı geçmişteki tarih yazarları başka bir kültürdendir (Hegel 2003: 19). Dolayısıyla refleksiyonlu tarih yazımında tarihçinin kendi çağının bakış açısından geçmişi değerlendirmesi için refleksiyona gereksinimi vardır