Tarih Felsefesi 2 Dersi 1. Ünite Sorularla Öğrenelim
Aydınlanma Ve İlerleme İdeası: Kant Ve Herder
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
18. yüzyılın felsefesi anlayışı ne olarak adlandırılır?
18. yüzyılın felsefi anlayışına genel olarak felsefe tarihinde Aydınlanma dönemi ya da Aydınlanma felsefesi denir.
Aydınlanma felsefesine hakim olan anlayış nedir? Açıklayınız.
Bu döneme hakim olan anlayış akıl eleştirileri yanında duyulan güvendir. Aklın yanlış kullanımı eleştirilirken doğru kullanımı yüceltilir. Aydınlanma felsefesi genel olarak insanın bilme yetilerinin eleştirisini yaparken insan aklının neleri bilip neleri bilemeyeceği üzerine odaklanarak aklın hem bir eleştirisini yapmış hem de aklın ancak bilebileceği konular üzerinde bilgi ortaya konabileceğini ileri sürerek aklı, doğru kullanımında bilimi, bilgiyi ortaya çıkarabilecek tek bilme yetisi olarak ele almış ve yüceltmiştir.
Aydınlanma felsefesinin merkezinde nasıl bir düşünce söz konusudur?
Ortaçağın her şeyin tanrı tarafından belirlendiği anlayışının karşısına, Aydınlanma felsefesi, tanrı yerine insanı merkeze alan bir düşünceyle çıkmıştır. Aydınlanma düşüncesi her şeyin belirleyicisi olarak insan eğilimlerini ve aklı almıştır. Rönesans’ta ortaya çıkan hümanist düşünce Aydınlanma döneminde toplumlar için de gitgide belirleyici olmuş ve Ortaçağın evrensel tanrı devleti anlayışının yerini ulus devlet düşüncesi alarak siyaset kurumlarının ve bilimin üzerindeki dinsel iktidar ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla Aydınlanma’dan insan yaşamı ile düşüncesinin her yanını laikleştirme çabası anlaşılır.
Aydınlanma ne demektir? Kökeni nedir?
Aydınlanma bu anlamda insan yaşamında geri ve barbarca olan bütün boş inanç ve dinsel dogmalardan kurtulmak demektir. Fransızların Les Lumières Almanlar’ın Aufklärung dediği Aydınlanma terimi Rönesans deyimi gibi İngilizler’in climate of opinion dedikleri bir düşünüş havasını, yani olan bitene özel bir bakış tarzını veya yeni bir yaşam anlayışını dile getirmek amacıyla kullanılmış ama özgürlük duygusunu açığa vurmak arzusunu da dile getirmiştir. Yine ‘Aydınlanma’ ile düşünme ve değerlemenin geleneklere bağlı olmaktan kurtulup insanın kendi usuyla, kendisinin yapmış olduğu denemeler ve gözlemlerle yaşamını aydınlatmaya girişmesi anlaşılır
Collingwood’a gore Aydınlanma düşüncel hareketinin altında yatan düşünce nedir?
Collingwood’a göre bu düşünsel hareketin altında yatan düşünce, birtakım zihinsel etkinlik biçimlerinin, zihnin olgunlaşmasıyla yok olacağı savıydı. Buna göre Aydınlanma Ortaçağın bilgiye karşı inancı öne çıkaran anlayışının yerine, yeni bir anlayışı, inanca karşı aklı öne çıkaran anlayışı geçirir. Aydınlanma düşüncesinin amacı dinin dogmalarını ortadan kaldırmak ve böylelikle de insanı özgürleştirmektir. Söz gelişi Voltaire gibi bir çok Aydınlanma düşünürüne göre Skolastik felsefe geleneğine yerleşmiş olan dinin dogmaları ve boş inançlar insan düşünüşünü, insan aklını tutsak etmişti
Aydınlanma dönemi özellikleri nelerdir?
Aydınlanma döneminde akıl ve insan merkezli bakış açısı dinsel bakış açısının yerini almıştır. Akla dayalı açıklamalar yapmak her alanda aranır hale gelmiştir. Böylece toplum ve devlet hayatında, genel olarak her türlü insan işlerinde laikleşme başlamıştır. Avrupa’nın her yerinde aynı karakteri taşımamıştır. ingiltere’de kılgıcı bir deneycilik, Almanya’da eleştirel akılcılık Fransa’da ise radikal bir bilimcilik ve akılcılığa dayalı bir din eleştirisi olarak ortaya çıkar. Bu dönemin düşünürleri düşüncelerini geniş çevrelere yaymak istemişler ve bunda da başarılı olmuşlardır. Özellikle Fransa’da Fransız Devrimi’nin gerçekleşmesinde Fransız düşünürlerinin etkileri olduğu genel olarak kabul edilir. Aydınlanma’nın Batı dünyasının kültür yapısına etkileri keskin olmuştur. Söz gelişi bu yüzyılın sonlarına doğru patlayan Fransız Devrimi, bir bakımdan bu düşüncelerin politik-sosyal alana uygulanmasından doğmuştur. Tocqueville Fransız Devrimi’nin geleneksel alışkanlıklardan değil, insan aklının kullanılması ve doğa yasasından çıkan yalın temel kurallar konulması olduğu inancından esinlendiğini ileri sürer.
Tarih felsefesi nedir?
Tarih felsefesi terimi ilk defa Voltairé tarafından kullanılmıştır ve Voltairé’e göre tarih felsefesi tarihin yasalarını araştıran disiplindir.
Aydınlanma döneminde tarih anlayışı ve akıl anlayışı arasındaki ilişki nedir?
Aydınlanma düşüncesinin ortaya çıktığı Aydınlanma döneminde tarih anlayışı da her şeyi belirleyen akıl anlayışıyla ilişki içinde ele alınmıştır. Tarih ve tarih yazımı da bu akıl anlayışı çerçevesinde ele alınarak tarihe aklın gelişiminin bir görünüşü olmak görevi yüklenmiştir. Böylece tarih ilerleyen bir süreç olarak tasarlanmıştır. Daha Rönesans’ta Machiavelli (1469-1527) tarafından tarih yazımına geçmişte olmuş olayların gerçek nedenlerini keşfetme görevi verilmiş, Francis Bacon da insanın sahip olduğu üç yeti olan akıl, hayalgücü ve anımsama içinde tarihin anımsama üzerine dayandığını belirtmiştir. Her iki anlayışın da sonradan Aydınlanmada belirecek olan, insanı belirleyici olarak ele alan anlayışlar olduğu görülebilir. Buna göre bütün bilme etkinliği insan yetilerine dayalı etkinlikler olarak olguların nedenlerini soruştururlar. Aydınlanmacı tavır, böylece insan merkezli bir tavırdır. insan merkeze bir kez geçince de insanın yapıp etmelerinde temellenen tarihsel varlık alanı da insanın ürünü olarak karşımıza çıkar. Başka bir deyişle aklın ürünü olarak tarih anlayışının temelleri ortaya çıkmaya başlar. Bu anlayış tarih yüzyılı olarak bilinen 19. yüzyıl tarih felsefelerini etkileyecektir.
Aydınlanma filozofları tarih konusunda tutumları nedir?
Bununla birlikte Aydınlanma filozoşarı tarih uğruna bir tarih bilimi kurmak için çok az şey yapmışlardır. Aydınlanma filozoşarı geçmiş tarihi usdışı ve karanlık bir süreç olarak görmüş ve aklın egemenliği ile insanlığın mutluluğa ulaşabileceğini ileri sürerek aklın gelişmesinin insanlığın da ilerlemesine yol açacağını düşünmüşlerdir. Sözgelişi ingiliz tarihçi Gibbon tarihi insan bilgeliğinin sergilenişi olarak görürken Fransız düşünür Condorcet tarihi tiranlık, kölelik ve dinsel bağnazlıktan kurtulmanın tarihi olarak ele alarak insanlığın özgürlük ve mutluluk içeren bir geleceğe doğru ilerlemekte olduğuna inanmıştır. Böylece Aydınlanma düşüncesi kendisinden önceki dönemleri karanlık olarak ele alırken kendisiyle başlayan gelişme sürecini de ussal bir ilerleme süreci olarak görmüştür.
Fransa’da Aydınlanma nasıl vücut bulmuştur?
Fransa’da Aydınlanma bir yandan akla olan güvenle dine ve boş inançlara karşı bir hareket olarak gelişirken diğer yandan bu akla güvenmenin ve boş inançlardan kurtulmanın da insanlığa bir bütün olarak ilerleme getireceği inancını içerir. Söz gelişi Condorcet Fransız Devrimi sırasında yazdığı insan Tininin ilerlemeleri Üzerine Bir Tablo Taslağı adlı yapıtında tiranlarla kölelerin, rahiplerle alıkların ortadan kalkacağı ve insanların yaşam ve özgürlük tadıyla, mutluluk arayışıyla ussal bir biçimde davranacağı ütopyalı bir gelecek umar. Turgot ise insanlığın gelişimin bir bireyin gelişimine benzetir. Turgot’ya göre bir filozof insanlığın başlangıcından itibaren insan türünü bir birey gibi çocukluğu ve ilerlemeleri olan bir bütünlük gibi görür.
Voltaire kimdir? Fransa’da Aydınlanmada nasıl bir rol oynamıştır?
Fransa’da Aydınlanmanın en büyük temsilcisi olan Voltairé aynı zamanda Tarih Felsefesi adının da bulucusudur. ilerleme idesinin bir savunucusu olan Voltairé’e göre doğabiliminde olduğu gibi tarihte de tek tek olayları birbirine bağlayan yasalar aranmalıdır; doğa bilgini gibi tarihçi de olayların çokluğu ve akışı arkasında gizli bulunan yasayı bulmaya çalışmalıdır. Bu yasalar da tarihte bulunduğu düşünülen tanrısal yasalar değil, deneysel yasalardır ve tarihte de olaylar açıklanırken son nedenler değil, deneysel nedenler kullanılmalıdır. Voltairé’e göre tarih insan zihninin (esprit) gelişmesidir. Voltairé Essay on the Manners and Mind of Nations adlı yapıtında olguların ayrntılarını izlemeyi değil, insanlığın barbarca bir köylülük durumundan hangi adımlarla geliştiğini göstermeyi önerir. Bunu yapmak için de düşüncenin (opinion) tarihini yazmak gereklidir çünkü dünyayı dönüştürmüş olan bütün başarılı toplumsal ve siyasal değişimler düşüncedeki değişmeden dolayı olmuştur ve Voltairé’e göre savaşlar ve dinler hümanitenin ilerlemesinin önündeki en büyük engellerdir, eğer onları ortaya çıkaran önyargılarla birlikte ortadan kaldırılırlarsa dünya daha hızlı ilerleyebilir. Voltaire olguların insan aklının rehberliğinde güdülmediğinde şans tarafından belirleneceklerine inanmıştır; eğer talih olguları yönetiyorsa imparatorlukların yükselişi ve düşüşü, devrimler ve tarihteki pek çok büyük bunalım rastlantıyla oluyor demektir ve bu durumda insan aklına inanmak için hiçbir inandırıcı temel yok demektir. Voltairé’e göre tarihe insan aklının egemen olmaması rastlantının egemen olması anlamına gelir ki bu ilerleme düşüncesi için zararlıdır, rastlantı ilerlemeye duyulan inancı ortadan kaldırır.
Condorcet’nin uygarlık tarihi üzerine düşünceleri nelerdir?
İnsan Tininin ilerlemeleri Üzerine Bir Tablo Taslağı adlı yapıtında Condorcet uygarlık tarihini on döneme ayırır ve onuncu dönem de gelecektedir, henüz yaşanmamıştır. Bu tarih taslağında tarih dönemleri büyük siyasi değişikler tarafından değil, bilgideki önemli ilerlemeler tarafından belirlenmektedir; buna göre bilginin ilerlemesi tasarımı toplumun ilerlemesi tasarımının da temelidir ve Condorcet’ye göre uygarlığın tarihi Aydınlanmanın tarihidir. Condorcet’ye göre uygarlık tarihi üzerine yapılacak çalışmanın iki yararı vardır: Biri, insanı ilerleme olgusunu kurmaya yönlendirir; diğeri de ilerlemenin gelecekteki yönünün belirlenebilmesini sağlar. Başka bir deyişle gelecekteki olguları önceden görmeyi olanaklı kılar. Toplum fenomenlerinin genel yasaları bilinirse olguları önceden görmek olanaklı olur ve bu yasalar da geçmiş tarihten türetilebilir Condorcet’nin amacı da uygarlık tarihinin gelecekte yatan onuncu döneminin bir taslağını çıkarmaktır.
Rousseau’nun Aydınlanma üzerine düşünceleri nelerdir?
Rousseau Aydınlanmanın ilerleme inancının karşısındaki düşünürlerden birisidir ve ona göre tarihin gidişatı bir ilerleme olarak görülemez. Çünkü tarihte uygarlaşmaya doğru gidiş aynı zamanda eşitsizliğin artmasıyla sonuçlanmaktadır. Rousseau ise doğa durumunda mülkiyet ve devlet olmadığından insanların gerçekten özgür ve eşit olduğunu ileri sürerek Aydınlanmanın kültür anlayışını eleştirmiştir. Ona göre insanlığın mutlu olacağı bir altın çağı varsa bu çağ gelecekte değil, geçmişte aranmalıdır. Bu zaman geçmişte çok uzaklarda kalmıştır ve insanın mutsuz geleceğini tehdit eden nedenlerin şimdiki koşulları yüzünden insan geçmişe bile dönmek isteyebilir. Böylece Rousseau’ya göre, tarihin gidişinde bir yükselme değil, bir gerileme, bir alçalma görülebilir. Aydınlanmacı tavır insanlığın mutluluğunu şimdide ya da gelecekte ararken Rousseau sanat ve bilimlerdeki ilerlemenin insanlığın moral olarak da ilerlemesini sağlayacağı yollu Aydınlanmacı tavrın karşısında olmakla aklın ve bilimin gelişmesiyle insanlığın ilerlemesi arasında zorunlu bir ilişki olduğunu yadsımıştır. Tarihin gidişindeki sürekli artan bir eşitsizlikten dolayı tarih aslında eşitsizliğin tarihidir, özgürlüğün değil. Bu anlamda Rousseau’ya göre aklın tarihteki ilerleyişi bir hastalığın tarihi gibi okunabilir.
Immanuel Kant’a Aydınlanma dönemi nedir?
Aydınlanma döneminin ne olduğuna ilişkin en önemli belirleme kendisi de bir 18. yüzyıl Aydınlanma filozofu olan Immanuel Kant’tan gelmiştir. Kant’a göre Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Kant burada insanın kendi aklını yanlış kullanması sonucu bir ergin olm ama durumu içine düştüğünü, ama yine aklını kullanarak bu ergin olmayış durumundan kurtulacağını kastetmekdir. Bu yüzden de Kant aklını kendi kullanma cesaretini göster der. Bu düşünce bir ilerleme tasarımını varsayar. Kant insanın kendi aklına güvenmesi, aklını doğru kullanması ile bir aydınlanma sürecine girece mına gelir. Böyle bir akıl eleştirisi insanlığın ilerlemesinin önündeki engelleri de kaldıracaktır.
Immanuel Kant yapıtlarında neyi amaçlamıştır?
Kant yazmış olduğu yapıtlarda insanın bütün yetilerinini eleştiriden geçirmiştir. Yapıtlarının adı bunun bir göstergesidir. Saf Aklın Eleştirisi (1787) insan aklının teorik kullanılışının bir eleştiri; Pratik Aklın Eleştirisi (1788) insan aklının eylem alanında pratik kullanışının eleştirisidir. Üçüncü eleştiri olarak bilinen yapıt Yargı Gücünün Eleştirisi (1790) estetik ve teleolojik düşünme yetilerinin bir eleştirisidir. Kant’a göre tarihte genel bir doğa planı ya da doğa yasasına bağlı bir işleyiş olup olmadığını ortaya çıkarmak zordur. Ama yine de tarihe sanki bir genel yasa ya da evrensel bir plana göre işliyormuş gibi bakmak gereklidir.
Immanuel Kant’a göre tarih kavramı nedir?
Kant’a göre tarih insan eylemleri alanıdır ve bu eylemler insanın amaçlı eylemleridir. Kant Dünya Yurttaşlığı Bakımından Genel Bir Tarih Düşüncesi adlı yazı-sında, tarihe genel bir doğa planına göre gelişen bir süreçmiş gibi bakılması gerek-tiğini belirtir. Eğer tarihe böyle bakılmazsa tarih kör rastlantının egemen olduğu bir süreç olarak görünecektir. Kant’a göre tarihte böyle genel bir yasa ya da bir doğa planı olduğu elbette bilimsel yöntemle kanıtlanamaz ama tarihe sanki böyle bir doğa planına göre ilerliyormuş gibi bakmak gerekir. Böyle bir bakış açısı insanlık idealinin gelişmesi açısından da son derece yararlıdır. Böylece insan eylemlerinin anlatımını üstlenen tarih insanın özgür eylemlerinde bir ilerleme keşfedilebileceği umudunu verir bize. Tek tek bireylerin eylemlerinde karmakarışık ve düzensiz görünen şeyleri insan türünün bütününün tarihi bakımından ele alırsak inana özgü yeteneklerin gelişmesi olarak yani insan türünün ilerlemesi olarak anlayabiliriz. Birey olarak insanlar, hatta uluslar her biri kendi yolunda, üstelik de sık sık birbirlerine karşı bir amaç güderlerken farkında olmadan doğanın seçtiği bir yöne doğru gittiklerini düşünmezler; doğanın bilmedikleri hedefine doğru ilerlerler.
Immanuel Kant’a göre doğa felsefesi ve şartı nedir?
Kant’a göre bir tarih felsefesinin olanaklı olabilmesi için tarihte yönetici bir ilke bulmak gereklidir. Tersi durumda, yani böyle bir ilkenin olmadığı durumda tarih kör rastlantının egemen olduğu bir süreç olarak görülür ki bu da tarihin genel bir felsefesinin yapılamayacağı anlamına gelir. Kant doğa planından ne anladığını ise Yargı Gücünün Eleştirisi adlı yapıtının ereksellik tasarımını anlattığı ikinci bölümünde dile getirir. Buna göre doğanın bir amacı olduğu tasarımı bilimsel olarak kanıtlanamaz veya çürütülemez bir tasarım olsa da onsuz doğayı anlayamayacağımız bir tasarımdır. Aslında böyle bir genel doğa planına ya da doğa amacına bilimsel bir yasaya inandığımız gibi inanmıyoruz ama bir bakış açısı olarak itiraf edildiği gibi doğa olgularına bakmanın yalnız olanaklı değil yararlı, yalnız yararlı değil, gerekli olduğu bir bakış açısı olarak onu benimsiyoruz. Buna göre doğanın bir amacı olduğu varsayımına inanmak olanaklıdır, aynı zamanda yararlıdır, üstelik de gereklidir. işte Kant aynı bakış açısının tarih için de olanaklı, yararlı ve gerekli olduğunu ileri sürer. Başka bir ifadeyle, tarih konusunda düşünürken bazı ereksel benzetmeler kullanırız. Kant’ın ileri sürdüğü gibi tarihe böyle bir bakış açısının ne anlama geldiği konusunda Collingwood’un verdiği örnek oldukça açıklayıcı olabilir: Tarih üzerine düşünürken Roma’nın Akdeniz dünyasını fethedişi gibi deyimler kullanırız; ama aslında Roma’yla kastettiğimiz ancak şu şu tek Romalıdır; Akdeniz dünyasının fethiyle kastettiğimiz de ancak bu insanların yürüttüğü şu şu tek tek savaşın ya da yönetimin toplamıdır. Collingwood’a göre şu şu tek Romalılar’ın hiçbiri de Roma’nın Akdeniz dünyasını fethedişinde rol oynuyorum dememiştir ama öyle demiş gibi eylemişlerdir ve biz de tarihe bakarken bu tek Romalılar’ın amacını doğanın amacı diye betimleme eğilimindeyizdir. Kant’ın tarih için yararlı ve gerekli gördüğü bakış açısı budur.
Kant tarihçinin tarihe nasıl bakması gerektiğini düşünmektedir?
Tarihçi, tarihte böyle evrensel bir yasa gibi işleyen genel bir doğa planı bulunduğunu söylediğinde gerçekten böyle bir plan olduğunu kastetmek istemez aslında; tarihçinin bunu söylerken demek istediği daha çok tarihin sanki böyle bir ilke ya da akıl varmış gibi işlediğidir. Kant tarihçinin tarihe böyle bakması gerektiğini söylemektedir. Bu bakış açısının olanaklılığını sağlayan şey, aklın kullanımına yönelik doğal yeteneklerin bireyde değil ancak türde gelişebilir olmasıdır. Çünkü doğal yeteneklerinin hepsinin nasıl kullanılacağını öğrenebilmesi için her tek insanın çok uzun yaşaması gerekirdi. Bu yüzden bu doğal yeteneklerin hepsinin kullanımın öğrenilebilmesi ancak insan türünde kendini gösterecektir. Bir anlamda doğal yeteneklerin gelişmesi insan türünde ortaya çıkacaktır. Bu gelişmenin varacağı zaman noktası da insanın aklındaki bir ide olarak çabalarının hedefi olmalıdır. Yoksa insanın doğal yeteneklerinin büyük kısmı boşunaymış ve amaçsızmış gibi görünür. Bu bakış açısına göre doğa sanki insanın kendi gelişmesini kendine borçlu olmasını istemiş gibidir. Doğa sanki insan türü için neyin iyi olduğunu bilerek bunu istemiştir. Bu yüzden tarihteki büyük savaşlara, uyumsuzluklara bile bir doğa planına göre, bir akla göre olup bitmekteymiş gibi bakmak gerekli dir. Kant doğa düzenini, parçaları bakımından ereğe uygunluk, ama bütün olarak erekten yoksunluk olarak kabul etmenin akla uygun olmayacağı düşüncesindedir. Aynı şekilde de tarihteki insan eylemlerini, yani tarihin oluşturucu öğelerini ereğe uygunluk olarak tasarlayıp tarihin bütününü erekten yoksunluk olarak tasarlamak da akla uygun olmayacaktır.
Johann Gottfried Herder’e göre tarihin yasaları nedir?
Herder’e göre tarihin yasaları da aslında doğanın yasalarıdır. Tarih dünyası doğa dünyasının içinde kendine yer açan doğadan farklı ama yasaları olan bir alandır. Bu yasalar tarihin doğal yasaları olmak bakımından doğanın daha üst derecedeki yasalarıdır. Bir anlamda tarihsel varlık alanı doğal varlık alanının üstünde yükselir.
Johann Gottfried Herder tarih felsefesini nasıl etkilemiştir?
Johann Gottfried Herder insanlık Tarihi Felsefesi Üzerine Düşünceler adlı yapıtında tarihe ve tarih bilgisine vurgu yaparak 19. yüzyılın tarih felsefelerini büyük ölçüde etkilemiştir. 19. yüzyılda yapılacağı gibi, Herder’in keskin bir doğa gerçekliği ve tarih gerçekliği ayırımı olamasa da Tarih gerçekliğini ele alarak ve uygarlığa, insanlığa hümanite kavramı çerçevesinde bakarak kendisinden sonra gelen 19. yüzyılın büyük tarih düşünürlerine öncülük etmiştir. Etkilediği düşünürler arasında Hegel gibi tarih metafiziği yapan düşünürlerden başka tarih bilimine önem veren Alman Tarih Okulu’nun temsilcileri de vardır.
Herder’in tarihe bakış açısı nedir?
Herder, Kant gibi tarihe dışarıdan bir ölçüt getirmez, bunun yerine doğrudan tarihin kendisine bakar; tarihin kendisinde, verisinde kalır, tarihin birliği ve anlamını yine tarihin kendi içinden çıkarmak ister Herder’e göre tarih içiçe geçmiş aşamaların bir oluşudur. Ayrıca Herder, Kant gibi doğa dünyası ile tarih dünyasını birbirinden ayırmaz, tersine bu iki dünyayı birarada bir bütün olarak görür; öyle ki doğa ile tarih içten bir bağla birbirine bağlı olduklarından tarihin yasaları aslında daha yüksek dereceden doğa yasalarıdır. Herder’e göre tarihin ve doğanın ereğini hümanite oluşturur. Tarih hümaniteye yönelmiş ilerleyen bir süreçtir. Herder tarihe hümanite kavramı bağlamında bakar. Ona göre tarihin her evresinde görülecek değişmez ilke hümanitedir.
Herder’e göre insanı diğer canlılardan yapıca ayıran özellik nedir?
Herder’e göre insanı diğer canlılardan yapıca ayıran en önemli şey insanın dik yürümesidir. Bu sayede insanın aklı gelişmiş, aklının gelişmesiyle de insan dili kullanmaya başlamış ve böylece de sanat ve bilim geliştirmiş, kültür dünyasını oluşturmuştur. Bütün bunlar da insanı bütün yeryüzünün efendisi kılmıştır. Doğa insanı bütün yeryüzüne egemen kılmak için bir biçim vermiştir. işte bu biçim insanlığın en son ereğinin din ve hümanite olduğunu gösterir. Doğa insana din ve hümanite ereğine uygun bir biçim vermiştir. Herder’in felsefesinde ‘hümanite’ kavramının büyük bir önemi vardır. Buna göre hem doğanın hem tarihin erek bildiği hümanite (Humanität), insanı öteki yaratıklardan ayıran çizgilerin bütünüdür
Herder insan dünyasına nasıl yaklaşır?
Herder insan dünyasına teleolojik olarak yaklaşır İnsan doğası mekanik nedensellikle belirlenmiş bir doğa değil, tersine yüksek amaçlarca belirlenmiş ereksel bir yapıda bir doğadır. Herder’e göre edilgin olmayan her şey amacını kendi içinde taşımak zorundadır. Hümanite (mankind) idesi de kendi amacını kendinde taşır, yani insanlık tarihi kendi içkin yasalarını kendinde taşır. Buna göre insan doğasının kendinde taşıdığı bir amaç vardır ve insan türünün kaderi de bu amaç doğrultusunda insanın kendisi tarafından belirlenmiştir. Herder’in hümanite kavramı onun insan doğası tasarımı üzerinde kuruludur. Herder mıknatıs çubuğunun hep kuzeye yönelmesini örnek vererek insanın bu tür bir yönlendirilme içinde olmadığı, yani doğada olduğu gibi bir zorunlu yönelmişlik ya da belirlenmişlik içinde olmadığı konusunda doğal olan ve insan ait olan arasında bir ayırım yapar. Ona göre insanlar kör makinalar değildir. Herder’e göre insanı böyle mekanik bir kadere zorunlu bırakan bir yaratıcı varlık olsaydı, bu varlık oldukça zalim bir varlık olurdu.
Herder’e göre tarihte insanlığın amacı nedir?
Herder’e göre tarihte insanlığın amacı yine insanın kendisi tarafından belirlenmektedir. Bu amaç bu yüzden insanın yaptığı tarihin yine kendi içinde aranmalıdır. Bu amaç tarihe aşkın olamaz.
Herder’in hümanite kavramıyla anlatılan nedir?
Herder’in hümanite kavramından çıkan sonuç insanın kendisini kendisine yabancı olan bir amaç altında düşünemeyeceğidir. Hümanite insanlığın amacıdır ve insana yabancı olan bir amaç değil, insanlık da içkin olan, temelini yine insan do-ğasında bulan bir amaçtır. Bununla Herder insanın kendisini ancak insana tanrının verdiği doğa ile bu dünyada yaşarken sahip olduğu konumlar toplamı içinde düşünebileceğini kasteder. Buna göre insan soyunun tarihteki amacı ancak insan doğasında bulunabilir.
Aydınlanma felsefesinin temelinde hangi tür bilgi vardır?
Aydınlanma dönemine hakim olan anlayış akıl eleştirileri yanında akla duyulan güvendir. Aklın yanlış kullanımı eleştirilirken doğru kullanımı yüceltilir. Aydınlanma felsefesi genel olarak insanın bilme yetilerinin eleştirisini yaparken insan aklının neleri bilip neleri bilemeyeceği üzerine odaklanarak aklın hem bir eleştirisini yapmış hem de aklın ancak bilebileceği konular üzerinde bilgi ortaya konabileceğini ileri sürerek aklı, doğru kullanımında bilimi, bilgiyi ortaya çıkarabilecek tek bilme yetisi olarak ele almış ve yüceltmiştir.
Aydınlanma felsefesinin ortaya çıkışında Fransız Devrimi'nin ne gibi bir etkisi olmuştur?
On sekizinci yüzyılın sonlarına doğru patlayan Fransız Devrimi, bir bakımdan bu düşüncelerin politik-sosyal alana uygulanmasından doğmuştur. Tocqueville Fransız Devrimi’nin geleneksel alışkanlıklardan değil, insan aklının kullanılması ve doğa yasasından çıkan yalın temel kurallar konulması olduğu inancından esinlendiğini ileri sürer.
Voltairé’e göre insanlığın ilerlemesinin önündeki en büyük engel nedir? Açıklayınız.
Voltairé’e göre savaşlar ve dinler hümanitenin ilerlemesinin önündeki en büyük engellerdir, eğer onları ortaya çıkaran önyargılarla birlikte ortadan kaldırılırlarsa dünya daha hızlı ilerleyebilir.
Rousseau'ya göre insanlığın mutlu olacağı bir mutlu çağ varsa, bu çağ neden gelecekte değil de geçmişte aranmalıdır?
Rousseau ise doğa durumunda mülkiyet ve devlet olmadığından insanların gerçekten özgür ve eşit olduğunu ileri sürerek Aydınlanmanın kültür anlayışını eleştirmiştir. Ona göre insanlığın mutlu olacağı bir altın çağı varsa bu çağ gelecekte değil, geçmişte aranmalıdır. Bu zaman geçmişte “çok uzaklarda” kalmıştır ve “insanın mutsuz geleceğini tehdit eden nedenlerin şimdiki koşulları” yüzünden insan geçmişe bile dönmek isteyebilir. Böylece Rousseau’ya göre, tarihin gidişinde bir yükselme değil, bir gerileme, bir alçalma görülebilir.
Immanuel Kant, aydınlanmayı, "insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır" diye tanımlarken neyi kastediyordu?
Kant’a göre “Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır”. Kant burada insanın kendi aklını yanlış kullanması sonucu bir ergin olmama durumu içine düştüğünü, ama yine aklını kullanarak bu ergin olmayış durumundan kurtulacağını kastetmekdir. Bu yüzden de Kant “aklını kendi kullanma cesaretini göster” der. Bu düşünce bir ilerleme tasarımını varsayar. Kant insanın kendi aklına güvenmesi, aklını doğru kullanması ile bir aydınlanma sürecine gireceğini ileri sürmektedir. Bu da insanlığın bir akıl eleştirisine gerek duyduğu anlamına gelir. Böyle bir akıl eleştirisi insanlığın ilerlemesinin önündeki engelleri de kaldıracaktır.
Johann Gottfried Herder ile Immanuel Kant'ın tarihe bakış açılarını karşılaştırınız.
Herder, Kant gibi tarihe dışarıdan bir ölçüt getirmez, bunun yerine doğrudan tarihin kendisine bakar; “tarihin kendisinde, verisinde kalır, tarihin birliği ve anlamını yine tarihin kendi içinden çıkarmak ister” (Gökberk 1997: 136). Herder’e göre tarih içiçe geçmiş aşamaların bir oluşudur. Ayrıca Herder, Kant gibi doğa dünyası ile tarih dünyasını birbirinden ayırmaz, tersine bu iki dünyayı birarada bir bütün olarak görür; öyle ki doğa ile tarih içten bir bağla birbirine bağlı olduklarından tarihin yasaları aslında daha yüksek dereceden doğa yasalarıdır.
Johann Gottfried Herder Aydınlanma felsefesinin "ilerleme" tasarımını hangi açılardan eleştirmiştir?
Herder 18. yüzyılın, Aydınlanma döneminin bir düşünürü olmakla birlikte kendi çağının egemen anlayışı olan insanın akıl varlığı olması ve bütün çağlarda tekrar eden bir genellik olduğu yollu düşüncelere karşı çıkarak Aydınlanma’nın ‘ilerleme’ tasarımının da karşısında olmuştur. Herder’e göre insanlık tarihinde ortaya çıkan ulusların kendilerine özgü tekrar etmeyen ayırdedici nitelikleri vardır ve bu nitelikler tarihin bütün çağlarını açıklayan soyut bir kavrama gidilerek genelleştirilemezler. Her çağın insanı kendi çağının anlayışından hareketle tarihi değerlendirebilir ama bu değerlendirme mutlak bir değerlendirme olamaz.
Johann Gottfried Herder'e göre insanı diğer canlılardan ayıran özellikler nelerdir?
Herder’e göre insanı diğer canlılardan yapıca ayıran en önemli şey insanın dik yürümesidir. Bu sayede insanın aklı gelişmiş, aklının gelişmesiyle de insan dili kullanmaya başlamış ve böylece de sanat ve bilim geliştirmiş, kültür dünyasını oluşturmuştur. Bütün bunlar da insanı bütün yeryüzünün efendisi kılmıştır. Doğa insanı bütün yeryüzüne egemen kılmak için bir biçim vermiştir. İşte bu biçim insanlığın en son ereğinin din ve hümanite olduğunu gösterir. Doğa insana din ve hümanite ereğine uygun bir biçim vermiştir. Herder’in felsefesinde ‘hümanite’ kavramının büyük bir önemi vardır. Buna göre “hem doğanın hem tarihin erek bildiği hümanite (Humanität), insanı öteki yaratıklardan ayıran çizgilerin bütünüdür.”
Johann Gottfried Herder'e göre insanlığın gelişimi ve tarihinde eğitimin önemi nedir?
Herder’e göre Hümanite eğitim yardımıyla düzenlenebilir. Bu düzenlemeler de insanın yaşamına yön verirler. Dolayısıyla insan, yaşamına kendisi için kurup tasarladığı ve var kıldığı bu anlam dünyasının içinde yine kendisi yön verir. Söz gelişi insan kendisinin barınması için konut yapmayı, çevresini düzenlemeyi, geçimi için üretmeyi, çeşitli yasalarla yönetim biçimlerini bulmuştur.
Johann Gottfried Herder'in ilerleme anlayışı diğer Aydınlanma dönemi felsefecilerininkinden nasıl ayrılır?
Herder kendi çağı olan Aydınlanma çağının ilerleme anlayışından farklı bir ilerleme anlayışına sahiptir. Aydınlanmadan farklı olarak bütün tarihin ilerlemesinin her evresinde bir hümaniteye doğru bir adım görmüştür. Herder kendi çağının önceki çağların üzerinde yükseldiğini düşünmektedir. Aydınlanma çağının diğer düşünürleri gibi önceki çağları reddeden bir anlayışı yoktur. Tarihe önem veren tutumu da bu anlayışından kaynaklanır görünmektedir.
"Tarih felsefesi" kavramını ilk olarak kim kullanmıştır?
Fransa’da Aydınlanmanın en büyük temsilcisi olan Voltairé aynı zamanda “Tarih Felsefesi” adının da bulucusudur.
Fransız düşünür Condorcet'in ilerlemeye bakış açısını açıklayınız.
Fransız düşünür Condorcet tarihi tiranlık, kölelik ve dinsel bağnazlıktan kurtulmanın tarihi olarak ele alarak insanlığın özgürlük ve mutluluk içeren bir geleceğe doğru ilerlemekte olduğuna inanmıştır.
Fransız düşünür Condorcet'e göre uygarlık tarihi üzerine çalışmanın faydaları nelerdir?
Condorcet’ye göre uygarlık tarihi üzerine yapılacak çalışmanın iki yararı vardır: Biri, insanı ilerleme olgusunu kurmaya yönlendirir; diğeri de ilerlemenin gelecekteki yönünün belirlenebilmesini sağlar. Başka bir deyişle gelecekteki olguları önceden görmeyi olanaklı kılar. “Toplum fenomenlerinin genel yasaları bilinirse olguları önceden görmek olanaklı olur ve bu yasalar da geçmiş tarihten türetilebilir.”
Rousseau'ya göre aklın ve bilim ilerleyişi ile insanlığın ilerleyişi arasında bir doğrusal ilişkiden söz edilemez?
Aydınlanmacı tavır insanlığın mutluluğunu şimdide ya da gelecekte ararken Rousseau sanat ve bilimlerdeki ilerlemenin insanlığın moral olarak da ilerlemesini sağlayacağı yollu Aydınlanmacı tavrın karşısında olmakla aklın ve bilimin gelişmesiyle insanlığın ilerlemesi arasında zorunlu bir ilişki olduğunu yadsımıştır. Tarihin gidişindeki sürekli artan bir eşitsizlikten dolayı tarih aslında eşitsizliğin tarihidir, özgürlüğün değil. Bu anlamda Rousseau’ya göre aklın tarihteki ilerleyişi “bir hastalığın tarihi gibi okunabilir.”
Immanuel Kant'a göre insanlığın bir plana göre işleyen yasalarını yazmak neden olanaksız görünür?
Kant’a göre insanlar amaçlarını ne sadece doğal içgüdüyle ne de yalnızca akla dayanan bir plana göre belirlediklerinden, insanlığın bir plana göre işleyen yasalara bağlı tarihini yazmak olanaksız gibi görünür. Üstelik de dünya tarihinde bilgeliğe dayalı eylemler çok seyrek ortaya çıkar; bunun yerine daha çok akılsızlık, çocukça haylazlıktır karşımıza çıkan.
Immanuel Kant'a göre aklın kullanımına yönelik neden bireyde değil de türde gelişebilir?
Bu bakış açısının olanaklılığını sağlayan şey, aklın kullanımına yönelik doğal yeteneklerin bireyde değil ancak türde gelişebilir olmasıdır. Çünkü doğal yeteneklerinin hepsinin nasıl kullanılacağını öğrenebilmesi için her tek insanın çok uzun yaşaması gerekirdi. Bu yüzden bu doğal yeteneklerin hepsinin kullanımın öğrenilebilmesi ancak insan türünde kendini gösterecektir. Bir anlamda doğal yeteneklerin gelişmesi insan türünde ortaya çıkacaktır. Bu gelişmenin varacağı zaman noktası da insanın aklındaki bir ide olarak çabalarının hedefi olmalıdır. Yoksa insanın doğal yeteneklerinin büyük kısmı boşunaymış ve amaçsızmış gibi görünür.
Immanuel Kant'a göre felsefi tarih yazmak için tarihe ne tür bir bakış açısıyla bakmak gerekir?
Kant'a göre insan türünün bütün tarihi doğanın gizli bir planının gerçekleşmesi olarak görülebilir. Bu plan da Kant’a göre, insanlığın bütün doğal yeteneklerinin gelişebilmesini sağlamaktır. Doğanın en üstün amacı da dünya yurttaşlığı düzenidir. Kant’a göre tarihe ancak böyle bir bakış felsefi tarih yazmak için bize bir temel sağlayabilir.
Herder'in insanın yaşamı ile onun doğa dünyasındaki konumu arasında nasıl bir ilişki kurmuştur?
Herder yapıtında “insan yaşamını onun doğa dünyasındaki konumuyla yakından ilişkili görür”. Ayrıca yine evrende yaşamın derecelenmesine ilişkin olarak evrimci bir gelişme teorisi de sunar. Ama doğaya ilişkin genel görüşleri açıkça erekseldir. Herder insan türünün doğa yapısı içinde tarihini inceler. Dört bölümden oluşna yapıtının ilk iki bölümü doğa dünyasını, son iki bölümü de tarih dünyasını inceler. Dolayısıyla Herder’in aslında yaptığı insanlığın tarihini doğanın oluşumuyla birarada ele alarak ortaya koymaktır. Herder’e göre bütün evrenin tarihine bakılırsa en basit yaşamdan en karmaşık yaşama doğru bir evrim görülür. Yeryüzü sürekli bir oluş sahnesidir; burada maddeden oraganik yaşama, organik yaşam içinde de en yüksek örgütlenimlere doğru bir yükseliş vardır. Bu evrim içinde gelişmiş en yüksek canlı da insandır. Herder’e göre insanı diğer canlı varlıklardan yapıca ayıran yanın ne olduğu sorusuna verilecek yanıt insanı insan yapan niteliğin ne olduğunu da belirleyecektir.
Herder insanlığın ortak amacını tartışırken dini bir otoritenin konumunu nasıl tartışmıştır?
Herder’e göre insanı mekanik bir kadere zorunlu bırakan bir yaratıcı varlık olsaydı, bu varlık oldukça zalim bir varlık olurdu. Üstelik insanı zorunlu olarak bir iyiye yönlendirmiş bir varlık olsaydı bile, insanın yaratıcısı, yine de “yetkinlikten uzak, zalim bir varlık olurdu çünkü kendimizin olmayan bir amaca yönelik harekette hiçbir iyi yoktur”. Oysa insanlık tarihine bakılacak olursa durumun bunun tam tersi olduğu görülür. Örnekse “kendi içkin yasalarına göre tanıdığımız insanlığa” bakılacak olursa görülür ki “insanda, hümanitenin üstüne konulabilecek daha yüksek hiçbir amaç yoktur”. O hâlde insanlık tarihi insanlığın en yüksek amacının hümanite olduğunu göstermektedir. Herder’e göre bunun nedeni şurada da çaçıktır: İnsan melekleri ve tanrıları düşündüğü sırada bile, bu varlıkları idealleştirilmiş yüksek insanlar olarak tasarlar.
Herder'e göre tarihsel çağları birbiriyle karşılaştırmak tarihin içindeki hakikati anlamak açısından neden manasızdır?
Herder’e göre tarihin içindeki dönemler kendilerini kendi doğalarından dolayı birbirlerine bağlarken onlarla birlikte “Zamanın çocuğu” olan insanlık da farklı aşamalarıyla birbirine bağalanır. Bir bütünün parçaları gibi birbirine bağlanmadır bu da. Sonuçta ortaya çıkacak tablo bu parçaların toplamından daha başka bir şey olacaktır. İşte bu yüzden de Herder’e göre çağları birbiriyle karşılaştırarak tarihin içindeki hakikati yakalamak olanaksızdır.