Eğitim Felsefesi Dersi 5. Ünite Sorularla Öğrenelim
Türk Eğitim Sisteminin Felsefi Temelleri
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
İslâmiyet öncesi Türk toplumundaki eğitim felsefesinin temelleri nereye dayanmaktadır?
İslâmiyet öncesi Türk toplumundaki eğitim felsefesi, büyük ölçüde Türklerin yaşam biçimlerinden ve bu yaşam biçimini etkileyen ekonomik, toplumsal ve politik ortamlara dayanmaktadır.
İslamiyet öncesi Türk toplumunun yaşam biçimi nasıldır?
Türkler, İ.Ö. 1000 - İ.S. 453 yılları arasında Büyük Hun, Batı Hun, Göktürk (552-745) ve Uygur (745840) devletlerini kurmuşlardır. Yaklaşık 1450 yıl süren bu dönemde, yerleşik Uygur toplumu haricinde genelde göçebe bir yaşam tarzı sürdürmüşlerdir. Bu yaşam biçiminde savaş, hayvancılık ve bunlarla ilgili el zanaatları eğitimin temel konularını oluşturmuştur. Ayrıca Türklerin devlet kurdukları coğrafî, ekonomik ve politik çevre, onların yaşamlarını sürdürmeleri için bazı değerler oluşturmalarına etki etmiştir. Bu değerler asırlarca devam eden ve pek çok durumda sınanan ve topluma yarar sağlayan gelenek ve görenekler olarak belirlenmiş, günlük yaşamda geçerli ve düzenleyici öğeleri oluşturmuştur. İşte bu töreler, Türk toplum yaşamını düzenleyen, uyulması gerekli ve zorunlu kuralları, gelenek ve görenekleri kapsar.
Gelenek nedir?
Saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen kültürel kalıntılar, alışkanlıklar ve davranışlardır.
Görenek nedir?
Bir şeyi eskiden beri gördüğü gibi yapma alışkanlığıdır.
İslamiyet’ten önceki Türk toplumlarındaki gelenek ve görenekler (töreler) ve toplumsal hedefler nelerdir?
- Cihan imparatorluğu kurma
- Hakan ve hatuna itaat etme
- Yiğit, cesur, adil, iyi, güzel vb. Olma
- Anaya, babaya, büyüğe saygı gösterme, küçükleri koruma ve sevme
- Hayvanları ve bitkileri tanıma ve koruma
- Bağımsız yaşama
- Yoksulun ve güçsüzün yanında olma ve onlara yardım etme
- Dayanışma, danışma, paylaşma, bilge olma, sözünü tutma
- Türk yurdunu, milletini, töresini her ne pahasına olursa olsun koruma, yüceltme
- At binme, kılıç, ok, yay vb. en iyi şekilde kullanmadır.
- Hayvanları ehlileştirme; onları besleme, büyütme, üretme, onlardan yiyecek, içecek, giyecek elde etme
- Demir, bakır, tunç vb. Madenleri işleme, bunlardan araç gereç yapma; çok önemli hedeflerdendir.
İslamiyet öncesi Türk toplumunda eğitimin dayandığı temel felsefe toplum açısından nasıldır?
Toplum, göçebe olduğundan dolayı, yerleşik okul kurumu yoktur: Kişi, toplum ve aile tarafından cinsiyete göre eğitilmektedir. Erkekler; savaş, maden işleri, hayvancılık vb. kadınlar; ev işleri, çocuk büyütme vb. işlerle uğraşmaktadır. Böyle olmakla birlikte, kadınların da savaş oyunlarını öğrendikleri, ok, yay, kılıç vb. kullandıkları, ata bindikleri, avlandıkları, savaşlara katıldıkları bilinmektedir. Erkeklere belirgin bir ayrıcalık tanınmamıştır. Hatta bazı durumlarda kız çocuklarının erkeklerden üstün tutuldukları zamanlar olmuştur. Kız çocuğun annesi (anaç), erkek çocuğun babası (ataç) gibi olması beklenmiştir.
İslamiyet öncesi Türk toplumunda eğitimin dayandığı temel felsefe eğitim açısından nasıldır?
Eğitim ortam: gerçek yaşamdır Eğitimde esas olan, gerçek durumlarda yaparak yaşayarak öğrenmektir. (Sineğin küçük çocuklar önceleri at yerine koyunlara bindirilir; ava götürülür, onlara kuş ve fareleri okla vurma alıştırmaları yaptırılır. Yaparak ve yaşayarak, taklit ederek, örnek alarak öğrenme ile kademeli yaklaşım kullanılır. Her çocuğa, yaptığı kahramanlık, güzel, iyi vb. bir işten sonra bir ad verilmiştir.
İslamiyet öncesi Türk toplumunda eğitimin dayandığı temel felsefe sınama durumları nasıldır?
Sınama durumları yaşam içindeki gerçek durumlardır: Kişi, yaşamın içinde sınanır. Yaşamın kendisi, savaş ve savaş oyunları, av, öğrenen bireyin yapıp ettikleri, ortaya koyduğu araç gereç ve ürünler sınama durumlarının temel ögeleridir. Kişinin gerçek yaşamdaki sınama durumlarında yapıp ettiklerine göre adı, unvanı, yeri gibi toplumsal statüsünün ögeleri belirlenir.
İslamiyet öncesi Türk toplumunda eğitim doğacılık (natüralizm) felsefesinde nasıldır?
Doğacılık akımına göre eğitim gerçek yaşam ortamında, doğada yapılmalıdır. Kadın ve erkekler aynı eğitimden geçerler. Genellikle ayırım yoktur. Kişi toplumsal ve doğal ortamda karşılaştıkları güçlükleri giderecek biçimde yetiştirilmektedir. Genellikle öğretmen bilge ve yaşlı kişilerdir. Aynı zamanda doğanın ve yaşamın kendisinin de öğretmen olduğu düşünülür. Yaşamdan ve doğadan bireyin öğreneceklerinin, yaşamda kalmasını ve sağlıkla bir yaşam sürmesini sağlayacağı görüşü benimsenmektedir.
İslamiyet sonrası yeni ve eski kültürel değerler arasında nasıl bir ilişki olmuştur?
Eski değerlerin bir kısmı, yeni kültürel değerlerle donatılmaya başlanmıştır. Türk toplumu, eski değerleriyle yani töresiyle, İslami değerleri sentezlemiş; bununla kalmamış aynı zamanda eski Grek, Latin kültürüyle de bu değerleri zenginleştirmiştir. Böylece yeni kültürel değerler oluşturmuştur. Bu kültürel değerlerde baskın olan özellik, İslamiyet’ tir. İslamiyet’e göre, tüm bu evreni yaratan, ebedî ve ezelî, mutlak bilge, adil, güzel, iyi vb. özelliklere sahip olan Allah’tır. Allah; buyruklarını peygamber aracılığıyla kullarına bildirmiş ve bunlara uyulmasını buyurmuştur. Bunlar, uyulması gerekli kesin buyruklardır ve Kur’an’da yazılıdır.
İslamiyet sonrası Türk toplumunda felsefi yaklaşımlar ortaya koyan 4 önemli düşünür kimlerdir?
- Farabi
- İbni Sina
- Gazali
- İbni Rüşt
Farabi Allah ve varlıkları nasıl tanımlar?
Farabi’ ye göre, tüm varlıklar Allah' tan çıkar ve tekrar O'na dönerler. Allah, 'vacib-ul vücut’ tur; yani varlığını ve tözünü (cevher, zat) hiçbir şeye borçlu değildir. Ezeli ve ebedi, salt iyilik, akıl, güzellik, bilgelik vb. özelliklere sahiptir. Diğer varlıklar, O'ndan sudur (çıkış, meydana geliş yoluyla ortaya çıkar). Aristo'ya göre, Tanrı, evrenin merkezindedir, maddeye biçim verir. Farabi’de Allah ile madde arasında ikilik yoktur; madde, zorunluluğunu Allah'tan alır. Her şeyin varlık nedeni Allah' tır. O'ndan olurlar ve O 'na dönerler. İnsanın en son amacı Allah' ı anlamak ve O'na ulaşmaktır. Bunu tasavvufla sağlayabilir.
Farabi’ ye göre ahlak anlayışı nasıldır?
Ahlakı, bilim saptar. Mutluluk, insanın kendisine iyilik etmesiyle gerçekleşir. İyilik, zorla değil; özgürlük içinde ve isteyerek yapılmalıdır. O zaman iyilik, özüne uygun olur ve kişi mutluluğa erişir.
Farabi’ye göre devlet nasıl olmalıdır?
Devlet tüm insanlığı içine alan, adil, bilgiye dayalı, sevgi, kardeşlik, iyiliğin vb. bulunduğu bir dünya devleti olma anlayışına dayanır. Bu devleti; aristokrat aydınlar yönetmelidir. Devleti yönetenin; peygamberlik hırkasını giymiş, Tanrısal bir Eflatun olması gereklidir. Böyle bir başkanın özelliklerini "organlarını tam, kusursuz, anlayışı ve belleği güçlü, zeki, öğrenmek ve öğretmek isteyen, güzel konuşan, perhize uyan, yalandan iğrenen, doğru söyleyen, nefsine güvenen, Allah'a tapan, adil ve işlerinde sebat eden" bir kişi olarak tanımlar. Üstelik başkan, aydınlar tarafından seçilmelidir. Farabi böyle bir şehri (devleti), erdemli kent (El Me¬dinetü-1 Fâzila) olarak tanımlar.
Farabi’ ye göre öğretim ve eğitim nasıldır?
Farabi, öğretim ve eğitimi birbirinden ayırır. Öğretim, milletler ve şehirlerde nazar (kuramsal) erdemleri var etmedir. Eğitim ise ahlaki ve sanatsal
erdemleri kazandırmadır. Öğretim, konuşmayla, bilgi aktarmayla olur. Eğitim ise, uygulamalı olarak meslekleri ve işleri öğrenme, beceri kazanmayla gerçekleşir. Bu tür işler ve sanatlar alışkanlıklarla kazanılır. Öğretim ve eğitim yapılırken, kolaydan zora, basitten karmaşığa, somuttan soyuta, yakından uzağa ilkesine uyulmalıdır. Farabi, öğretim yöntemi olarak iki yoldan söz eder. Birincisi; inandırıcı ve etkin sözler söyleyerek öğretme; ikincisi ise, zorlama yoludur. Zorlama yolu, kabul edilemez.
Farabi’ ye göre eğitimci nasıl olmalıdır?
Farabi’ ye göre üç tür eğitimci vardır. Bunlar; aile reisi, öğretmen ve devlet başkanıdır. Aile reisi, ailenin içindekileri; öğretmen, çocuk ve gençleri; devlet başkanı milleti eğitir. O'na göre bir eğitici de iki tür nitelik bulunmalıdır. Bunlar doğuştan gelen ve sonradan kazanılan niteliklerdir. Doğuştan gelenler; beden, zekâ, bellek, güzel konuşma, öğrenme ve öğretme sevgisi, yeme, içme ve kadına düşkün olmama, doğruluğu sevme, yumuşak huy, azim ve irade sahibi olmadır. Sonradan kazanılanlar ise, bilgelik, bilginlik, aklını kullanabilme, toplumun yararı gözetme, iyi bir öğretici olma, güçlüklere ve yorgunluğa dayanmadır.
İbni Sina’ya göre ruh nasıldır?
İbni Sina'ya göre ruh, madde türünden değil, manevi bir tözdür ve bedenin beden olmasını sağlar. Bedenle birleşmeyen ruhun, bireysel varlığı yoktur. Onun tek ve kişisel oluşu, bedenle birleşmesinden ve onu bir araç olarak kullanmasından sonradır. Ruh ölmez; fakat beden ölümlüdür. Başka bir deyişle ruh, bedene eklenen, bedeni tamamlayan, bedenin etkinliklerini sağlayan bir güçler toplamıdır ve bitkisel, hayvansal, zihinsel olmak üzere üçe ayrılır. Ona göre, insanın ruhu kandil; bilim onun ışığı, tanrısal bilgelik ise, bu kandilin yağıdır.
İbni Sina’ya göre ahlak anlayışı nasıl olmalıdır?
İbni Sina'ya göre Ahlak anlayışında Eflatun ve Aristo çizgisindedir. En yüksek mutluluk, Allah'la insan aklının birleşmesidir. Ancak saf ve temiz insanlar, etkin aklın yardımıyla bu birleşmeyi sağlayabilir. Bu noktaya ulaşmak için, ruhun ve aklın temizlenmesi gerekir.
İbni Sina’nın eğitim anlayışı nasıldır?
İbni Sina, eğitimin doğumla başlaması gerektiğini savunur. Çocuğa, babası iyi bir ad koymalı; çocuk her gün yıkanmalı, üşütülmemeli, annesi tarafından günde iki üç kez emzirilmeli ya da iyi bir sütana tutulmalıdır. Çocuk sütten kesildikten sonra, kötü huylar edinmeden eğitilmeye başlanmalıdır. Çocuk, iyi arkadaşlarla oynamalı, onun tutarlı davranışları desteklenmeli, ona fazla baskı yapılmamalıdır. Yaptığı hatalar uygun bir biçimde düzeltilmeli, düzeltmiyorsa, azarlanmalıdır. Yine bu tutarsız davranışlarını sürdürüyorsa, o zaman şiddete başvurulmalıdır. Altı yaşına gelince okula gitmeli, 14 yaşına kadar öğrenim görmelidir. Çocuklar teker teker değil, birlikte eğitilmelidir; çünkü tek tek eğitim hem çocuğa, hem de öğretmene sıkıntı verir.
İbni Sina’ya göre okulda okutulacak dersler nedir ve nasıl olmalıdır?
İbni Sina'ya göre okulda okutulacak dersler; Kur'an, din kuralları (Şeriat), dil, ahlaki şiirler, beden eğitimi, sanat ve mesleki becerilerdir. Beden eğitimi dersinde; yürüyüş, yüksek adama, top oynama, ip adama, koşma, güreş, ata binme, kılıç kullanma gibi beceriler kazandırılmalıdır. Din kuralları dersinde, İslâm'ın temel ilkeleri, bilimin yararları ve üstünlüğü, cahilliğin kötülüğü örneklerle işlenmelidir.
İbni Sina’ya göre öğretmen nedir ve nasıl olmalıdır?
İbni Sina'ya Göre Öğretmen: Öğretmen, her çocuğun yeteneğini, ilgisini, zevkini araştırıp bilmeli; bunlara uygun bir sanatı ya da mesleği ona öğretmelidir. Öğretmen, dindar, dürüst, bilgili, insaflı, temiz, kibar olmalı; çocuklarla sürekli ilgilenmeli, onları yalnız bırakmamalıdır. O; "çocuğa karşı, ne onun küstahlık yapabileceği kadar yumuşak; ne de korkup soru sormayacağı kadar sert davranmalıdır. Öğretmen, meslek ve iş eğiliminde, gereken ortamlarda öğrencinin çabuk öğrenmesini ve davranışın kalıcılığını sağlamak için araç gereç (eğitim teknolojisini) kullanmalıdır" görüşünü savunur. Genç, öğrendiği meslek, ya da işle yaşamını kazanmaya başlayınca, babası onu iyi bir eşle evlendirip, artık evinden ayırmalıdır; çünkü bu, onun kendine güvenini sağlar.
İbni Sina’ ya göre eğitim ve öğretim nasıl olmalıdır?
İbni Sina' ya göre eğitim, kadın, erkek herkes içindir. Eğitim işini anne, baba yani aile yüklenmelidir. Çocuklar, oyunla eğitilmelidir; çünkü oyun çocuğun doğal bir etkinliğidir. İbni Sina' ya göre eğitim ve öğretimin altı türü vardır:
- Düşünsel (Zihni) öğretim Bu tür öğretimde, öğretmen genel bir konuyu, yaşamdan örnekler vererek açıklar. Söz gelişi kışın suyun donunca, kabını parçalayacağını belirterek nedenlerini ortaya koyar.
- İş içinde (Sina?) öğretim: Öğretmen testere, rende, burgu gibi araç gereç kullanmayı ve bir iş yapmayı öğretir.
- Ezberle (Telkin?) öğretim; Öğretmen, şiirleri, otların adlarını vb. tekrar ettirerek öğretir.
- Öğütle (Tedild) öğretim: Öğretmen öğüt vererek, bazı değerleri öğretir.
- Taiditie öğretim: Öğretmenin söylediklerinin, yapıp ettiklerinin öğrencilerce hemen yapılması, gösterilmesidir.
- Nasihade (Tenbild) öğretim: Öğrenciye, çevresinde karşılaştığı olayların nedenlerinin öğretilmesidir. Söz gelişi, cisimlerin yerçekimi nedeniyle düşmesi, yağmur yağması, yıldızların parlaması gibi olguların öğretilmesinde nasihatle öğretim kullanılmalıdır.
Gazzali’ye göre neden sonuç ilişkisi nasıldır?
Gazzali'ye göre, neden-sonuç bağlantısı zorunlu bir bağlantı değil, tersine alış-kanlık bağlantısıdır. Doğa kanunları, Allah'ın eylemleridir. Yani bunlar Allah'ın koyduğu kanunlardır; çünkü evrendeki düzeni yaratan, koyan ve sürdüren Allah'tır. Öyleyse Allah, bu düzeni, kanunları her an değiştirebilir. Nitekim insanlara, peygambere yaptırdığı mucizelerle, bu düzeni değiştirebileceğini göstermiştir.
Gazzali’nin ahlak anlayışı nasıldır?
Gazzali'ye göre, ahlaklı insan, kesin bilgiye sahip olandır; çünkü kesin bilgi, hakiki ahlaktır. Bu tür ahlak anlayışında, makamdan, maldan, paradan, puldan vb. özelliklerden yani insanı yüksek amaçlardan alı koyan tüm dünyevi (maddi) özelliklerden kaçmak gerekir.
Gazzali’nin eğitim anlayışı nasıldır?
Gazzali'nin Eğitim Anlayışı: Gazali insanın, hem bu, hem de öteki dünya için yetiştirilmesini istediğinden öğrencilere tıp, matematik, dini bilgilerle; mesleki beceriler kazandırılmasının fakat din ve şeriata aykırı felsefe gibi derslerin okutulmamasının gerektiği görüşündedir. Öğretmen sınıfta, ezber, tekrar, tartışma, dikkatli ve ayrıntılı tartışmayı kullanmalıdır; fakat bunların içinde tartışma ve düşünme önemlidir. "İki harfi anlamak, iki satır ezberlemekten iyidir. Bir saatlik tartışma, bir aylık tekrar değerindedir." önermeleriyle tartışma ve düşünmenin daha tutarlı olduğunu savunur.
Gazzali’ye göre öğretmen nasıl olmalıdır?
Gazzali'ye Öğretmen, çocuklara kendi çocukları gibi davranmalı; öğüt vermeli; kötü davranışı olanları uyarmalıdır. Örnek insan olmalı, peygamber gibi davranmalıdır. Öğrencinin iyi hareketleri övülmeli, kötü davranışları olunca uyanmalı; tekrar ederse, gizlice azarlanmalıdır. Son çare olarak dayağı önerir. Çocuğun geçmişte yaptığı hatalar, onun yüzüne her zaman vurulmamalıdır.
İbni Rüşt’e göre evren nasıldır?
İbni Rüşt'te Farabi ve İbni Sina gibi Eflatun, Aristo ve Yeni Eflatuncuların görüşleriyle İslamiyet’i sentezlemeye çalışmıştır. Arke (töz), Allah'tır. Allah, ilk hareket ettiricidir. Evren, sürekli bir değişme ve oluşum halindedir. Evren, zorunludur; olası değildir. Onun tözü (cevheri), madde ve biçimden oluşmuştur. Evren, öncesiz ve sonrasız bir birliktir. Ona yokluk, hiçlik vb. özellikler yüklenemez.
İbni Rüşt’e göre toplum ve devlet nasıl olmalıdır?
İbni Rüşt de Eflatun gibi devleti filozof, bilge ve yaşlıların yönetmesini savunur. Devlet, insanları mutluluğa götürmeli, onlara erdemleri öğretmelidir. Kesinlikle insanlara eziyet, işkence, edilmemeli, birlik, kardeşlik, adalet sağlanmalıdır. Toplum, organik bir bütündür. Bu nedenden dolayı, toplum yaşamına kadınlar da katılmalıdır; çünkü kadınlarla erkekler eşit haklara sahiptirler. Kadınlar iradelerini hür olarak kullanmalı, düşüncelerini açıklamalı, bilgin, fakih, kadı olmalı; çalışma yaşamına katılmalıdırlar; eğer böyle olmazsa, devlet hem ekonomik, hem de politik açıdan zayıf düşer ve yıkılır.
Selçuklular ve Osmanlılar döneminde 16. Yüzyılın sonuna kadar medresede hangi dersler verilmiştir?
Medreselerde dersler; İslam hukuku (fıkıh), Tanrının varlığı ve birliği bilgisi (kelâm), konuşma (belâgat), sözcükler ve dilbilgisi (mani), geometri (hesap, hendese), astronomi (heyet), felsefe (ilm-i hikmet), tarih, coğrafya, morfoloji, dilbilgisi (sarf), cümle yapısı (nahiv), hadis ve mantıktı dersleri 16. Yüzyılın sonuna kadar okutulan derslerdir.
Türk ve Osmanlı eğitim sistemi hakkında bilgi veriniz?
Türk ve Osmanlı Eğitim Sistemi, Türk örfü ve İslami temellere dayanmaktadır. Belirlenen hedefleri gerçekleştirmek için genelde eğitim durumlarında öğretmen merkezdedir. Bu duruma; "Bilginler, peygamberin varisleridir; onları sayan Allah ve peygamberi saymış olur. Bilginlere itaat ediniz; çünkü onlar dünya ve ahretin kandilidir." hadisleri ve "Türk örfündeki değerler" etki etmiştir. Bunların bir sonucu olarak, öğretmenin söylediği, kitapların yazdıkları, İslam bilginlerinin ileri sür-dükleri kesin doğrudur. Öğrenci bunlar üzerinde tartışmamalı, ezberleyip aynen söylemelidir. Öğrenci, kendisine verileni hazırlar, onu öğretmenin karşısında yapıp gösterir, ya da okuyup ezberden aynen söyler. Yanlışlar ve eksikler anında düzeltilir. Kalıcılığı sağlamak için, eğitim ortamında tekrara sıkça yer verilmekteydi. Ayrıca "Her erkek çocuk, ailesini geçindirecek bir iş ya da meslek sahibi olmalıdır." görüşü tüm Türk-İslam düşünürlerince savunulmaktaydı. Bu dönemde iş ve meslek sahibi olma, genelde "yaygın eğitimle" sağlanmaktaydı. Bunun için erkek çocuk bir ustanın yanına, iş ve meslek sahibi olmak için verilirdi. Bu tür eğitimde ise, gözlem, sınama-yanılma ve ustanın yönetiminde, gözetiminde yapma gibi etkinlikler işe koşulmaktaydı.
Osmanlı İmparatorluğunun son dönemine ilişkin eğitimin dayandığı felsefenin özellikleri nelerdir?
Osmanlı İmparatorluğunun son dönemine ilişkin eğitimin dayandığı felsefenin özeliklerinden bazıları şu biçimde sıralanabilir:
- Eğitim daha çok kimi bürokratik seçkinler tarafından önemi anlaşılmış, ancak kitlesel bir nitelik kazanmamış bir süreçtir. 1876 tarihli Osmanlı anayasasının (Kanun-i Esasi) 15., 16., 110. ve 114. maddeleri eğilim ve öğretime yer vermesine ve devletin eğitim yükümlüğünü kabul etmesine karşın, kitlesel bir eğitimi gerçekleştirmeye yönelik bir birbiriyle tutarlı bir yapı, sistem ve eğilim felsefesi yaklaşımı geliştirilememiştir.
- Eğitim felsefesine ilişkin görüşler kimi bürokratik seçkinler ve aydınlar tarafından ortaya atılmış, ancak devletin benimsediği belirgin bir eğitim felsefesi yoktur.
- Tanzimat, I. Meşrutiyet ve II. Meşrutiyet ideolojilerinin getirdiği yeni devlet felsefesi ve öngördüğü eğitim etkinlikleri merkezi yönetimce üstten zorlanarak kabul ettirilmeye çalışılırken, sosyal ve ekonomik yapıdan kaynaklanan değerler, inançlar ve normlar tepeden gelen değerlerle çatışmış ve daha da önemlisi kitlelere ulaşamamıştır.
- Osmanlı Türk toplumunda çeşitli süreçler sonrasında ortaya çıkan düşün akımları, söz gelimi İslamcılık, Batıcılık, Ulusçuluk, Türkçülük, Yeni Osmanlıcılık, Tanzimatçılık ve Batıdan ithal edilen Olguculuk (pozitivistim), Kurumsalcılık, Materyalizm (maddecilik), Yararcılık (pragmatizm), Varoluşçuk (eksistanyalazim) eğitim sistemine yansırken toplumsal yapının temellerine yabancılaşmış, toplumun sosyal ve kültürel yapısıyla uyuşmamış, tek tek ideolojik duruşlar olarak yüzeysel kalmıştır.
- Vatandaş kimliği henüz benimsenmediğinden daha çok ümmet kültürüne dayalı birey yetiştirmek eğitimin genel niteliklerinden biri olmuştur.
1924 yılında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat yasası ile yapılan değişiklikler nelerdir?
1924 yılında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat (öğretim birliği) yasasıyla tüm farklı okul sistemleri ortadan kaldırılmış ve Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı tek tip okul sistemi kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi ideolojisine göre milli eğitimin hedefleri, okul sistemleri, dersler ve içerik yeniden düzenlenmiş ve bu düzenlemeler yapılırken Türkiye'ye Dewey, Künhe, Albert Malche ve Ömer Buyse gibi yabancı uzmanlar çağrılmış, eğitim sistemine ilişkin görüşleri alınmıştır.
Mustafa Kemal’ in felsefe ve eğitime ilişkin görüşleri/sözleri nelerdir?
Mustafa Kemal'in tüm yaşam alanlarında felsefeyi yaşamın merkezine yerleştirdiği görülmektedir. Ona göre "Felsefe, evren karşısında insanın akılcı davranışlarıdır. Bu yüzden felsefe bilmeyen insan edebiyatçı da politikacı da olamaz. Felsefe bilmeyen asker belki bir savaş kazanır ama savaşı anlayamaz. "Atatürk felsefi açıdan olgucu (pozitivist), işlevselci (foksiyonalist), yararcı (pragmatist), insancıl (hümanist) gerçekçi (realist) ve akılcı (rasyonalist) olarak nitelenmektedir. Bu nedenle felsefi tutumda tüm bu akımları bütünleştiren ve eyleme dönüştüren bir yaklaşımı benimsemiştir. Örneğin, Mustafa Kemal'in "...Bir taraftan cehaletin giderilmesiyle uğraşırken bir taraftan da çocuklarımızı toplumsal ve ekonomik yaşamlarında verimli, başarılı kılabilmek için gerekli olan bilgi ve becerileri iş içinde iş aracılığıyla vermek eğitim yönetimimizin temelini oluşturmalıdır." sözleri benimsediği yararcı felsefeye yönelik vurguyu ortaya koymaktadır.
Köy enstitülerinin ortaya çıkması kim tarafından ve nasıl olmuştur?
Köy Enstitüleri'nin mimarlarından İsmail Hakkı Tonguç Almanya'da eğitim görmüş, Leibzig İş Eğitimi Semineri'ne katılmış, "iş eğitimi" üzerine çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Bu arada Elişleri Rehberi (1927), Resim-elişleri ve Sanat Eğitimi (1932) derlemesi, Kerschensteiner'den çevirdiği 'Öğretmenin Ruhu ve Öğretmen Yetiştirme Meselesi' adlı yapıtlarıyla Tonguç görüşlerini olgunlaştırmıştır. Ayrıca Pestalozzi ve J. Dewey'yi de inceleyen Tonguç; `Muhtıra', 'Köyde Eğitim', ‘Canlandırılacak Köy' ve 'İlköğretim Kavramı' adlı yapıtlarıyla bir senteze gitmiş; kendi eğitim anlayışın' oluşturup uygulamıştır.
Köy enstitülerinin kurulması ve sosyo-ekonomik kalkınma süreci nasıl olmuştur?
1930'1u yıllarda Türkiye nüfusunun %80' i köylerde yaşamaktadır. Köylerin büyük bir çoğunluğunda su, yol, elektrik, sağlık ocağı, okul yoktur. İlkel bir yaşam vardır, yokluk, hastalık kol gezmektedir. Toplumsal bir kalkınma için bu durumun değiştirilmesi gerekmektedir. Çağdaş bir tarım, hayvancılık, sağlıklı bir yaşam ancak eğitimle gerçekleşebilir düşüncesi baskındır. Bu nedenden dolayı, Türkiye'nin kalkınmasına köyden başlanmalı, köyler her yönüyle ele alınıp geliştirilmeliydi: "Eğitim toplum hayatından kopuk olursa, yani hayatın kendisi değil de bazı pedagogların ileri sürdüğü gibi, hayata hazırlık olarak programlanırsa, günün birinde kendi yaşamsal durumunu anlamaktan aciz kalabilirdi." İşte tüm bu gerekçelerden dolayı "iş için iş içinde eğitim" ilkesi temel alınarak, 1940'lardan başlayarak dört eğitim ve kalkınma bölgesine ayrılan Anadolu'nun her kesiminde bir enstitü kurulmasına hemen başlandı.
İslâmiyet öncesi Türk toplumundaki eğitim felsefesi temelde neye dayanmaktadır?
İslâmiyet öncesi Türk toplumundaki eğitim felsefesi, büyük ölçüde Türklerin yaşam biçimlerinden ve bu yaşam biçimini etkileyen ekonomik, toplumsal ve politik ortamlara dayanmaktadır.
İslamiyet öncesi Türk toplumlarının gelenek ve görenekleri nelerdir?
cihan imparatorluğu kurma • hakan ve hatuna itaat etme • yiğit, cesur, adil, iyi, güzel vb. olma • anaya, babaya, büyüğe saygı gösterme, küçükleri koruma ve sevme • hayvanları ve bitkileri tanıma ve koruma • bağımsız yaşama • yoksulun ve güçsüzün yanında olma ve onlara yardım etme • dayanışma, danışma, paylaşma, bilge olma, sözünü tutma • Türk yurdunu, milletini, töresini her ne pahasına olursa olsun koruma, yüceltme • at binme, kılıç, ok, yay vb. en iyi şekilde kullanmadır.
İslamiyet öncesi Türk toplumunda eğitimin dayandığı temel felsefenin özellikleri nelerdir?
Toplum, göçebe olduğundan dolayı, yerleşik okul kurumu yoktur.
Eğitim ortamı, gerçek yaşamdır.
Sınama durumları yaşam içindeki gerçek durumlardır.
İslamiyet öncesi Türk toplumunda eğitim, genellikle doğacılık (natüralizm) felsefesine uygundur.
Farabi'nin eğitim anlayışını özetleyiniz.
Fârâbî, öğretim ve eğitimi birbirinden ayırır. Öğretim, milletler ve şehirlerde nazarî (kuramsal) erdemleri var etmedir. Eğitim ise ahlaki ve sanatsal erdemleri kazandırmadır. Öğretim, konuşmayla, bilgi aktarmayla olur. Eğitim ise, uygulamalı olarak meslekleri ve işleri öğrenme, beceri kazanmayla gerçekleşir. Bu tür işler ve sanatlar alışkanlıklarla kazanılır. Öğretim ve eğitim yapılırken, kolaydan zora, basitten karmaşığa, somuttan soyuta, yakından uzağa ilkesine uyulmalıdır (Ülken, 1957, s.183). Fârâbî, öğretim yöntemi olarak iki yoldan söz eder. Birincisi; inandırıcı ve etkin sözler söyleyerek öğretme; ikincisi ise, zorlama yoludur. Zorlama yolu, kabul edilemez
İbni Sina’nın eğitim-öğretim anlayışını ve sunduğu eğitim türlerini özetleyiniz.
İbni Sina’ya Göre Eğitim ve Öğretim: Eğitim, kadın, erkek herkes içindir. Eğitim işini anne, baba yani aile yüklenmelidir. Çocuklar, oyunla eğitilmelidir; çünkü oyun çocuğun doğal bir etkinliğidir. İbni Sina’ya göre eğitim ve öğretimin altı türü vardır (Akyüz, 1997, ss.21-27): • Düşünsel (Zihnî) öğretim: Bu tür öğretimde, öğretmen genel bir konuyu, yaşamdan örnekler vererek açıklar. Söz gelişi kışın suyun donunca, kabını parçalayacağını belirterek nedenlerini ortaya koyar. • İş içinde (Sınaî) öğretim: Öğretmen testere, rende, burgu gibi araç gereç kullanmayı ve bir iş yapmayı öğretir. • Ezberle (Telkinî) öğretim: Öğretmen, şiirleri, otların adlarını vb. tekrar ettirerek öğretir. • Öğütle (Tedibî) öğretim: Öğretmen öğüt vererek, bazı değerleri öğretir. • Taklitle öğretim: Öğretmenin söylediklerinin, yapıp ettiklerinin öğrencilerce hemen yapılması, gösterilmesidir. • Nasihatle (Tenbihî) öğretim: Öğrenciye, çevresinde karşılaştığı olayların nedenlerinin öğretilmesidir. Söz gelişi, cisimlerin yerçekimi nedeniyle düşmesi, yağmur yağması, yıldızların parlaması gibi olguların öğretilmesinde nasihatle öğretim kullanılmalıdır
Gazali’nin eğitim anlayışını özetleyiniz.
Gazali’nin Eğitim Anlayışı: Gazali insanın, hem bu, hem de öteki dünya için yetiştirilmesini istediğinden öğrencilere tıp, matematik, dinî bilgilerle; mesleki beceriler kazandırılmasının fakat din ve şeriata aykırı felsefe gibi derslerin okutulmamasının gerektiği görüşündedir. Öğretmen sınıfta, ezber, tekrar, tartışma, dikkatli ve ayrıntılı tartışmayı kullanmalıdır; fakat bunların içinde tartışma ve düşünme önemlidir. “İki harfi anlamak, iki satır ezberlemekten iyidir. Bir saatlik tartışma, bir aylık tekrar değerindedir.” önermeleriyle tartışma ve düşünmenin daha tutarlı olduğunu savunur.
Selçuklu ve Osmanlı döneminde medreselerde okutulan dersler nelerdir?
Medreselerde dersler; İslâm hukuku (fıkıh), Tanrının varlığı ve birliği bilgisi (kelâm), konuşma (belâgat), sözcükler ve dilbilgisi (mani), geometri (hesap, hendese), astronomi (heyet), felsefe (ilm-i hikmet), tarih, coğrafya, morfoloji, dilbilgisi (sarf), cümle yapısı (nahiv), hadis ve mantıktı (Akyüz, 1985, ss.59-61). Bu dersler 16. yüzyılın sonuna dek okutulmuştur. 18. ve 19. yüzyıllarda ise, ağırlık İslâmî bilimlere yani fıkıh, kelâm, belagat, hadis derslerine verilmiştir. Hesap, geometri, astronomi, felsefe, tarih ve coğrafya gibi dersler ya programlardan çıkarılmış, ya da gereği gibi işlenmemiştir.
İkinci Meşrutiyet döneminde öne çıkan köylünün eğitilmesi fikrinin özellikleri nelerdir?
İkinci Meşrutiyet döneminde Ahmet Tevfik, İsmail Mahir, Ethem Nejat ve Şemsettin Sami “köylünün eğitilmesini” gereğini ortaya koymuşlardır. “Bunun için uygun yerlere köyün sorunlarını giderecek, köylülerin modern tarım ve hayvancılık yapmalarını sağlayacak okullar kurulması gereğine işaret etmiştir. Bu okullardan yetişenler; geldikleri köylere öğretmen olarak tekrar yollanmalı ve bu yolla köylü yetiştirilmelidir.” görüşlerini savunurlar
İslamiyet sonrası Türk toplumlarının eğitim anlayışında öğrenciye yaklaşım nasıldır?
Doğru yanıtlayanların ödüllendirilmesi, çocuklara şefkatle yaklaşılması, öğretmenin adil, bilge, sevecen, fakat otoriter, İslâmî bilgi ve becerilerle donanık, iyi ve güzel huylu, hoşgörülü olma gibi özelliklere sahip olması ön plana çıkarılmıştır. Öğrenciye kademeli yaklaşılmalı, okul bir cennete çevrilmeli görüşü temel idealler arasında yer almıştır. Ancak Selim Sabit hariç; diğer tüm Türk-İslâm düşünürleri “Öğrenciye dayak atılmalıdır.” görüşündedirler. Gerektiği zaman, öğrenci tüm nasihat ve uyarılara karşın, yanlış ve tutarsız davranışı göstermede ısrar ediyorsa, öğretmen tarafından dövülmelidir. Bu görüş tüm eğitim sisteminde genellikle kabul görmüştür.
16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren medreselerin bozulması ve özellikle de 17, 18, 19. yüzyıllarda “Skolastik Düşünce” eğitim sistemine egemen olmasının sonuçları nelerdir?
Cahil, alanını dahi bilmeyen, bilim ve teknikten habersiz kişiler müderris ve öğretmen olmuş; kitapların yazdıkları, İslâm bilginlerinin söyledikleri yüzde yüz doğru kabul edilmiştir. Bu yüzyıllarda medreselerden yetişenler genellikle her türlü bilimsel ve teknik gelişmeyi kâfirlik, bunları benimseyip savunan ve uygulayanları da din düşmanı kabul etmişlerdir. Tüm bunların yanı sıra ekonomik, politik ve toplumsal nedenlerin bir sonucu olarak Kur’ân ezberleyen, bağnaz, bilim ve teknikten habersiz, her türlü gelişme ve yenileşmeye karşı, çekingen, yaratıcı olmayan, körü körüne otoriteye bağlı, tutarlı değerlerden yoksun, aşağılık duygusu içinde bocalayan, her şeyi Allah’tan bekleyen vb. özelliklerle donanmış kişiler yetişmiştir
Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında yeniden yapılanma içine giren Türk eğitim sistemini etkileyen kişiler kimlerdir?
Bu dönemin eğitim anlayışına, Osmanlı dönemi düşünürleri, Atatürk, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç ve Rüştü Uzel gibi pek çok kişinin katkıları olmuştur. Türk toplumunun ekonomik, politik ve sosyal yapısı, Batı dünyasının etkisi, bilim ve teknikteki gelişmeler, yabancı uzmanların görüşleri Cumhuriyet dönemindeki eğitim anlayışını etkilemiş ve geliştirmiştir
Atatürk'in felsefeye verdiği önemi ve sahip olduğu felsefi özellikleri özetleyiniz.
Mustafa Kemal’in tüm yaşam alanlarında felsefeyi yaşamın merkezine yerleştirdiği görülmektedir. Ona göre “Felsefe, evren karşısında insanın akılcı davranışlarıdır. Bu yüzden felsefe bilmeyen insan edebiyatçı da politikacı da olamaz. Felsefe bilmeyen asker belki bir savaş kazanır ama savaşı anlayamaz.” Atatürk felsefi açıdan olgucu (pozitivist), işlevselci (foksiyonalist), yararcı (pragmatist), insancıl (hümanist) gerçekçi (realist) ve akılcı (rasyonalist) olarak nitelenmektedir.
Türkiye'nin sosyoekonomik kalkınmada köy enstitüleri fikrine neden şiddetle ihtiyaç duyduğunu açıklayınız.
1930’lu yıllarda Türkiye nüfusunun %80’i köylerde yaşamaktadır. Köylerin büyük bir çoğunluğunda su, yol, elektrik, sağlık ocağı, okul yoktur. İlkel bir yaşam vardır, yokluk, hastalık kol gezmektedir. Toplumsal bir kalkınma için bu durumun değiştirilmesi gerekmektedir. Çağdaş bir tarım, hayvancılık, sağlıklı bir yaşam ancak eğitimle gerçekleşebilir düşüncesi baskındır. Bu nedenden dolayı, Türkiye’nin kalkınmasına köyden başlanmalı, köyler her yönüyle ele alınıp geliştirilmeliydi: “Eğitim toplum hayatından kopuk olursa, yani hayatın kendisi değil de bazı pedagogların ileri sürdüğü gibi, hayata hazırlık olarak programlanırsa, günün birinde kendi yaşamsal durumunu anlamaktan aciz kalabilirdi.” İşte tüm bu gerekçelerden dolayı “iş için iş içinde eğitim” ilkesi temel alınarak, 1940’lardan başlayarak dört eğitim ve kalkınma bölgesine ayrılan Anadolu’nun her kesiminde bir enstitü kurulmasına hemen başlandı.
Köy enstitülerinde eğitim ve öğretimin konularının günlük yaşamla bağlantılı olarak iş içinde öğrenilmesi kavramı neyi ifade etmektedir?
Enstitülerde, öncellikle çadır hayatından başlanmış daha sonra yeni binalar kurulmuş; fizik, kimya, aritmetik ve geometri dersleri öğretilirken aynı zamanda toprağı ekip biçmeye, hayvan beslemeye de yer verilmiştir. Öğretmenler, öğrencilere yurdun tarihsel değerlerini tanıtma, onları yurt gezilerine çıkarma, öğrencileri yazılı metin üzerinde çalıştırma, derste harita, resim ve çeşitli araçlardan yararlanma, yazılı inceleme yapmaya hazırlama gibi yöntemleri benimsemiş ve uygulamıştır
Köy enstitülerinde felsefe, sanat ve müzik öğretiminin eğitim sürecinin bütünleşik ögeleri olması ne demektir?
Felsefe, sanat, müzik, bilim, teknik; hayattan korkmayanlarla, onları seven, kayıtsız şartsız bir tutkuyla bağlanabilen insanlarla yaratılır. “Onun için bu olanakları içinde saklayan halka dönmek ve halktan güç ve esin almak.” fikri egemendir. Her enstitüde başta radyo olmak üzere, gramofon, mandolin, davul, zurna, kaval gibi müzik aletlerinin bulunması şarttır. Ayrıca enstitülerde, tiyatro oyunları seçilirken dikkat etmeli, çocukların en çok hoşlandıkları şeyleri seçerek programa alma yolu tutulmalıydı. Köylerde yaşamakta olan ulusal oyunları öğrenciler iyice öğrendikten sonra öteki enstitülerle iletişim yoluyla, orada oynanmakta olan oyunların öğretilmesi de sağlanmaktaydı
İş içinde işbirlikli öğrenme yaşantısının temel olması ne anlama gelmektedir?
Enstitülerin bütün işleri nöbetle öğretmen ve öğrenci tarafından görülmektedir. Bu kurumlarda çamaşır yıkama, hasta bakma gibi birkaç iş dışındaki hizmetler için öteki okullarda olduğu gibi hademe kullanılmaz. Herkes kendi işini geniş ölçüde kendi görür, topluluğu ilgilendiren bütün işler, nöbetçi öğretmenler ve öğrenciler tarafından gerçekleştirilip yönetilirdi.
Köy enstitülerinde demokratik yurttaş kimliğinin merkezde tanımlanması niçin önem kazanmıştır?
Demokrasinin gelişip tutunabilmesi her şeyden önce eşit haklara sahip ve çağımız uygarlığının gereklerine göre çalışabilen, görevi her şeyin üstünde tutan demokrat yurttaşların varlığına bağlıdır. Bir ülkede demokrasinin yerleşip kökleşmesinin birinci koşulu eğitim düzenini demokratikleştirmek, yeteneklere tüm eğitim yollarını açık tutmak, vatandaşlar arasında farklar yaratan seçkinci eğitim sistemine son vermek, okulları hak ve adalet ilkelerine göre örgütlemektir. Eğitim ortamında doğrudan demokrasi kullanılmalı, herkes her işte görev ve sorumluluk almalıdır. Bu demokrasi için kaçınılmaz bir koşuldur. Öğrenci kesinlikle dövülmemelidir. Çağdaş, bilimsel bir eğitim verilmelidir. Öğrencinin kafası ve eli birlikte işlemelidir. Çok yönlü düşünen bireyler olmalıdır
Öğrencilerin değerlendirilmesinin bir bütün olarak ele alınmasının sonuçları nelerdir?
Değerlendirmede öğrenci bir bütün olarak düşünülmeli ve yaptıkları, ortaya koydukları, arkadaşlarıyla geçimi, iletişim kurması, görev ve sorumluluk anlayışı, demokratik tutumu, ilgisi, güdülenmişliği göz önüne alınarak değerlendirilmelidir. Not bir silah olarak kullanılmamalıdır
Cumhuriyet dönemi Türk Eğitim Sisteminin temel anlayışını nasıl özetleyebiliriz?
Pragmatik felsefeye ve onun eğitimde uzantısı olan ilerlemecilik akımına dayanmaktadır. Bu dönemdeki anayasalar, ve tüm hükümet programları ilerlemecilik eğitim akımının özeliklerini taşımaktadır. Anayasalar, yasalar ve hükümet programlarında ilerlemecilik akımını kuramsal olarak savunulurken, uygulamalar (köy enstitüleri hariç) bu doğrultuda gelişmemiştir. Genellikte her dereceli okulda ilerlemecilik değil, esasicilik ve daimicilik temele alınmış ve uygulanmıştır. Başka bir deyişle öğrenci değil öğretmen ve konular merkeze alınmış, bilimsel yöntemi kullanan, özgür ve esnek düşünen, demokratik, laik, sosyal adaletçi, sevgi ve saygı dolu insan yerine; genellikle öğretmenin söylediklerini, kitapların yazdıklarını ezberleyen, bildiklerinin yüzde yüz doğru olduğunu savunan, çekingen, taklitçi, diktacı eğilimleri baskın, yaşamdan kopuk, skolâstik düşünce sistemine sahip, her şeyi başkasından ve devletten bekleyen, hazıra konan, doyumsuz ve sorumsuz, Batı ya da Doğu hayranı özeliklerine sahip ezik ya da şımarık kişiler yetiştirilmiştir.
Ülkemizde son yılların eğitim anlayışı nasıl özetlenebilir?
Tüm okul programları yararcı felsefenin eğitimde uygulanışı olan yapılandırmacı, (yeniden oluşturmacı) anlayışa göre düzenlenmiş ve uygulamaya konmuştur. Böyle olmasına karşın okullardaki uygulamalarda ve öğretmenlerde esasici ve daimici anlayış baskındır; çünkü öğretmen, veli ve öğrenci eski davranışlarını örtük programla sürdürmektedirler. İlk ve ortaöğretimdeki uygulamalar yükseköğretimi de etkilemekte ve bu süreçte istendik davranışlarla donanık kişiler yetiştirmek zorlaşmaktadır.