Felsefe Dersi 3. Ünite Sorularla Öğrenelim
Metafizik
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Her tözün kendisini belirleyen bir özü yani onu olduğu şey yapan belirleyici bir özelliği olduğunu kabul eden görüş hangisidir?
Her tözün kendisini belirleyen bir özü yani onu olduğu şey yapan belirleyici bir özelliği olduğunu kabul eden görüş, Düalizmdir. Tözün diğer bütün özelliklerinin kendisinden çıktığı bu öz, madde söz konusu olduğunda “yer kaplama”, zihin açısından da “düşünme”dir. Buna göre, maddi tözün hareket benzeri diğer bütün özellikleri, onun yer kaplayan, yani zaman ve mekân içinde bir yer işgal eden bir varlık olması olgusundan çıkar. Aynı şekilde, zihnin isteme, algılama, hayal etme benzeri bütün özellikleri, onun düşünen bir varlık olmasının sonucu olarak gündeme gelir.
Diyalektik materyalizmin en önemli temsilcileri kimdir?
Diyalektik materyalizmin en önemli temsilcileri ise Karl Marx ve Friedrich Engels’tir.
Metafiziğin konusu nedir?
Metafiziğin konusu genel olarak varlıktır. O, öncelikle varlığı varlık olmak bakımından ele alır.
Metafiziğin konu alanları nelerdir?
Metafiziğin konu alanları, üç ana dala ayrılmıştır. • Ontoloji • Teoloji-kozmoloji • İlk ilkeler
Görünüş-gerçeklik ayrımı nedir?
İnsanın duyuları onu varlığın görünüşüne götürürken aklı gerçekliğe nüfuz etmesini sağlar.
Hume’un metafizik eleştirisi nedir?
Hume, “bütün teoloji ve metafizik kitaplarının çöpe atılıp yakılmasını” istemiştir.
Determinizm nedensellik ilkesinden başka hangi ilkeler ile ilişkilidir?
• Hiçten hiçbir şeyin çıkmayacağı ya da hiçbir şeyin mutlak olarak yok olup gitmeyeceği ilkesi. • Hiçbir şeyin koşulsuz bir biçimde ve düzensiz olarak ortaya çıkamayacağı ilkesi.
Metafizik kaçıncı düzey bir etkinlik ya da soruşturmadır?
Felsefe ikinci düzey bir etkinliktir. Örneğin bilim, doğayla ilgili sorular sorar. Oysa felsefe, bilimin kendisiyle ilgili sorular sorar. Felsefe, yine bilimin hiçbir şekilde açıklayamadığı şeylerle ilgili sorular sorar. Felsefe gibi, metafiziğin kendisi de ikinci düzey bir soruşturmadan meydana gelir. O, bilimlerin varsaydığı, ama açıklama getiremediği ilkeler üzerinde yoğunlaşır.
Felsefik anlamda varlıkla ilgili en temel soru nedir?
Felsefik anlamda varlıkla ilgili en temel soru “Neden hiçbir şey yok değil de bir şeyler var?” sorusudur. Felsefik anlamda varlıkla ilgili sorulacak sorular “varlık” olgusuna ait hangi problemleri açıklamaya çalışır? • Varlığın anlaşılması • Var olmanın ne anlama geldiğinin belirlenmesi • Varlığın anlamının ortaya konması
“Varlık” olgusuna Batı felsefesinde ilk dikkat çeken kişi kim olmuştur?
“Varlık” olgusuna Batı felsefesinde ilk dikkat çeken kişi Alman düşünür Martin Heidegger olmuştur.
Bilim temelli metafizik eleştirileri açısından Kant’ın, Hume ve Comte’un eleştirilerinden hangi açıdan farklılık gösterir?
Kant, bilimsel bilgiye erişme sürecinde dış dünyadan birtakım duyumlar aldığımızı, bilginin deneyim üzerine yükselebileceğini kabul eder. Kant, Hume ve Comte’tan farklı olarak aklın ya da rasyonel faaliyetin bilimde asla tüketilemeyeceğini söyler.
Bilim ya da epistemoloji temelli metafizik eleştirileri nelerdir?
• Var olmayan bir alana ilişkin akla dayalı bir bilgi yanılsamadır. • Doğal alandan doğaüstü alana nedensel akıl yürütmeyle geçilemez. • Doğaüstü alanla ilgili konular, deneysel bilim kullanılarak bilenemez. • Bilim, yasalı ilişkileri araştırdığı için güvenilir bir yol göstericidir.
Varlık sorusu, insan için niye önemlidir?
İnsan sadece fiziki bir varlık olmayıp aynı zamanda manevi bir varlıktır. O, manevi bir varlık olduğu için, dünyayı anlamak, anlamlandırmak ister. Dünyayı anlamak, anlamlandırmaya çalışmak ise varlığı anlamak ve anlamlandırmaktan başka bir şey değildir.
Nedensellik konusunu ele alan ilk filozof kimdir?
Nedensellik konusunu ele alan ilk filozof Aristoteles’tir.
Nedensellik konusunda geleneksel görüş nedir?
Nedensellik konusunda geleneksel görüş, nedenselliğin gerçek olaylar arasındaki nesnel bir karşılıklı bağımlılık ilişkisini içeren fiili bir özellik olduğunu ileri sürmüştür. Geleneksel görüş nedenselliği ontolojik bir kategori olarak alır.
Nedensellik ilkesine karşı çıkan tez nedir?
Nedensellik ilkesine karşı çıkan ve dünyadaki her şeyin bir nedenin sonucu olmadığını öne süren tez ise endeterminizm yani belirlenimsizcilik diye tanımlanan tezdir.
Nedensellik, on yedinci yüzyıldan sonra, hangi kategoride değerlendirilmiştir?
On yedinci yüzyıldan itibaren, özellikle de İngiliz deneyimcileri tarafından nedensellik epistemolojik bir kategori olarak değerlendirilmiştir. Buna göre, nedensellik, şeylerin kendilerinin bir özelliği olmayıp yalnızca onlara ilişkin algı ve bilgimizle ilgilidir.
Töz Metafiziği kaça ayrılır?
İkiye ayrılmaktadır Bu ayrım, aynı zamanda töz metafiziğinin düşünce tarihindeki iki ana dönemini de belirler. • Klasik töz metafiziği • Modern töz metafiziği
Aristoteles metafiziği ne şekilde nitelemiştir?
Aristoteles metafiziği, diğer felsefelerden önce gelen anlamında “ilk felsefe” olarak nitelemiştir. Aristoteles, zamanında bilim ile felsefe arasında bir ayrım bulunmadığı için, fiziğe ise, “ikinci felsefe” adını vermiştir.
Determinizm nedir?
Determinizm (belirlenimcilik), doğada ortaya çıkan olayların seyrinin, değişmez yasalara tabi olduğunu; evrende olup biten her şeyin bir nedensellik bağlantısı içinde gerçekleştiğini savunan yaklaşımdır. Determinizm kapsamı içinde ifade edilen “her olayın bir nedenin sonucu olduğu” tezi, nedensellik ilkesi olarak bilinir.
Hume’un eleştirisi, kime ilham vermiştir?
Hume’un eleştirisi, Auguste Comte’un (1798- 1857) pozitivizmine ilham vermiştir.
Comte’un metafizik eleştirisi nedir?
Comte’a göre metafizik, ilerlemenin önünde bir engeldir.
Töz metafiziğinin söz konusu iki temel döneminin benzerlikleri nedir?
Gerek klasik gerekse modern töz metafiziğinde, • Dış gerçekliğin zihinden bağımsız olduğu kabul edilir. • Varlık, var olana indirgenir. • Varlık “var olmak için kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan şey”dir. • Varlığı anlamanın, yorumlamanın veya sınıflamanın anahtarının töz kavramı olduğuna inanılır. • Statik bir varlık anlayışı görülür. • “Görünüş-gerçeklik” ayrımı benimsenir.
Töz kavramında varlık anlayışı nasıldır?
Töz kavramında, varlık “var olmak için kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan şey” diye tanımlanır.
Klasik töz metafiziği ile Modern töz metafiziğinin ayrımı nedir?
Klasik töz metafiziğinde, birçok tözlülük söz konusudur veya onda çok sayıda tözün varoluşu kabul edilir. Modern töz metafiziği ise, ya salt madde ya da yalnızca ruhun varlığını öngören tek tözlü ya da varlığın hem madde hem de zihinden oluştuğunu varsayan iki tözlü bir metafiziğe karşılık gelir.
Töz metafiziği her iki dönemde neyi ifade eder?
Varlık “var olmak için kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan şey” diye töz kavramı içine sıkıştırıldığından her iki dönemde de statik bir varlık anlayışını ifade eder.
Görünüş-gerçeklik ayrımı yaparak neyin gerçekten var olduğunu araştırmış ilk filozoflar kimlerdir?
• Thales • Pythagoras • Parmenides • Herakleitos • Demokritos
İdealizm nedir?
İdealizm, gerçekten var olanın ide ya da düşüncelerle bu idelerin kendisinde bulunduğu zihin olduğunu ileri süre görüştür.
Aristoteles, söz konusu eserinde neyi gündeme getirmektedir?
Aristoteles, söz konusu eserinde varlığı varlık olmak bakımından ele alıp, onun ilk ilkelerini ortaya koyarken bir yandan da soyut nesneler ile Tanrı’nın varoluşunu gündeme getirir.
Toprağa atılan tohumun büyüme ve gelişmesinin açıklandığı, tohumun varlıktaki amaçlılığı sağlayanın, tohumun büyüme ve gelişmenin nedeninin kendi dışında olmadığını öne süren kavramdır?
Tohumun büyüme ve gelişmesini açıklayan, onun yerine getirme gücüne sahip olduğu özel işlevi gerçekleştirmesini mümkün kılan “form”dur.
Töz metafiziğinin söz konusu iki temel döneminin benzerliği nedir?
Töz metafiziğinin söz konusu iki temel döneminin sadece ana kavramsal yapı bakımından veya terminolojik yönden bir benzerliği vardır.
Metafizik eleştirilerinde, bilimi temele alan filozofların en başında kim gelmektedir?
Metafizik eleştirilerinde, bilimi temele alan filozofların en başında, David Hume gelmektedir.
Materyalist düşüncenin özellikleri nelerdir?
• Evrende yegâne gerçeklik maddedir. • Maddenin özü harekettir. • Düşünme, beynin bir faaliyetidir. • Varlık fiziki bir nitelik taşır.
“Var olmak algılanmış olmaktır.” sözü ile Berkeley’in vurgulamak istediği görüş nedir?
Asıl olan, öznedir. Berkeley felsefesinde gerçekten var olanın zihin ya da ruh olduğunu söyledi; “var olmak algılanmış olmaktır” derken maddenin varoluşunu zihnin varoluşuna indirgedi.
Bu statik varlık anlayışı hangi ilkeye dayanır?
Bu statik varlık anlayışı, doğallıkla “bir şeyin her ne ise o olduğunu”, “kendisiyle bir ve aynı olduğunu” dile getiren özdeşlik ilkesine dayanır.
Yirminci yüzyılda ortaya çıkan varoluş felsefesinin temsilcilerinden olan Heidegger’in insan varlığı için kullandığı terim nedir?
Heidegger’in insan varlığı için kullandığı terim Dasein’dır. Heidegger, geleneksel metafiziğe biçim veren vokabülerin çok büyük bir bölümünün “bilinç”, “töz”, “özne”, “nesne” benzeri kavramların vücut verdiği terminolojinin bu hatalı yorumun bir sonucu olduğunu söyler. O, dolayısıyla bu terminolojiyi kullanmayıp yeni bir varlık terminolojisi yaratır.
Metafizik, Aristoteles ve Aristoteles sonrasında pek çok filozof tarafından nasıl tanımlanmıştır?
Metafizik, Aristoteles ve Aristoteles sonrasında da pek çok filozof tarafından “ilk ilkelere ya da maddi ve çürütülemez hakikatlere ilişkin araştırma” olarak tanımlanmıştır. Metafiziğin bir alanı olarak doğaya dair araştırmalarda temel alınan ilk ilkelere ilişkin bir inceleme ve soruşturmadan oluşur.
“Metafizik” terimini ilk kim kullanmıştır?
Aristoteles’in yazma eserlerini tasnif eden Rodoslu Andronikos, Aristoteles’in ilk felsefeyle ilgili olan eserine Fizik’ten sonra gelen eser anlamında, Metafizik adını vermiştir.
Varoluşçu felsefe açısından, insan ya da varoluşun özellikleri nedir?
Varoluşçu felsefeye göre, insani varoluşun anlamını belirleyen özelliklerin başında, onun şeyler veya cansız varlıklar gibi nesnel bir analize konu olmaması gelir. İnsani varoluşun bir diğer özelliği de onun aşkınlığıdır.
Mekanik materyalizmin en önemli temsilcisi kimdir?
Mekanik materyalizmin en önemli temsilcisi Thomas Hobbes’tur.
Modern Töz Metafiziğinde farklı alternatif veya metafizik öğretiler nedir?
Klasik töz metafiziğinde birçok tözlülük söz konusu iken modern töz metafiziğinde varlığa dair açıklama ya tek töz ya da iki töz üzerinden bir varlık anlayışına dayandığı için, ondan farklı alternatif veya metafizik öğreti çıkar. • Sadece tek bir tözün var olduğunu öne süren bir öğreti olarak monizm. Monizmin iki farklı versiyonu vardır: o Sadece maddenin var olduğunu öne süren materyalizm. o Sadece ruh ya da zihnin var olduğunu savunan idealizm. • Dünyada tek bir tözün değil de iki ayrı tözün var olduğunu öne süren öğreti olarak düalizm. • Nesneyi duyu verileriyle özdeşleştiren, maddi nesnelerin duyu izlenimlerinin toplamından ibaret olduğunu söyleyen öğreti olarak fenomenalizm.
Aristoteles’in, amaçlara ilişkin açıklamasında “form” özellikleri nelerdir?
• Form, madde ve evrene şekil veren temel unsurdur. • Madde ve formun bir araya gelmesinden varlık ortaya çıkar. • Madde formsuz olmaz, form da maddesiz olmaz. • Form, var olanların, varlıktaki amaçlılığı sağlamaktadır.
Evrende hiçbir rastlantının olmadığını, her şeyin mekanik bir nedensellik sonucu ortaya çıktığını kabul eden görüş hangisidir?
Evrende hiçbir rastlantının olmadığını, her şeyin mekanik bir nedensellik sonucu ortaya çıktığını kabul eden görüş, Materyalizmdir. Materyalizm, varlığı veya dünyayı kendi içinde kapalı bir sistem olarak tasarlar; hatta onu bir makineye benzetir.
Doğaya ilişkin bilimsel araştırmanın mümkün veya başarılı olabilmesi için, metafiziğin kapsamı içinde, en azından tatmin edici bir çözüme kavuşturulması gereken problemler nelerdir?
Doğanın yapısıyla ilgili bu problemler, üç ana başlık altında toplanmaktadır. • Dünyanın zamansal ve mekânsal kuruluşuyla ilgili problemler. • Özdeşlik ve çelişmezlik ilkesi benzeri ilkelerin ele alındığı problemler. • Determinizm ve endeterminizm karşıtlığıyla ilgili problemler.
Teolojik metafizik hangi sorulara yanıt getirmeye çalışır?
Teolojik metafizik, varlığının kaynağının, evrenin ilk nedeninin ne olduğu sorusu üzerinde yoğunlaşır. Evrenin varlığını veya varlığın kaynağını Tanrı üzerinden açıklamaya çalışır.
Kozmolojik metafizik veya metafiziksel kozmoloji, hangi sorulara yanıt getirmeye çalışır?
Kozmolojik metafizik veya metafiziksel kozmoloji, metafizik evrenin maddi bileşenlerinin ne olduğu, onun varoluşunun bir amacı olup olmadığı, evrendeki düzenin nasıl açıklanabileceği sorularına bir yanıt getirmeye çalışır.
Teolojik metafizikte hangi teoriler görülür?
• Teizm veya monoteizm • Ateizm
Teizm veya monoteizm nedir?
Evrenin varlığını Tanrı’nın yaratıcı eylemi yoluyla açıklayan, evrenin ilk nedeninin Tanrı olduğunu ileri süren teoridir.
Teizm veya monoteizmdeki görüşler hangileridir?
• Yaratımcılık teorisi • Türümcülük veya sudur teorisi • Panteizm
Yaratımcılık nedir?
Evrenin ve yeryüzünün, hayat ile insanlığın en yüksek derecede yetkin bir varlığın özel yaratıcı etkinliğinin eseri olduğunu öne süren görüştür.
Yaratımcılığa karşıt olan görüş nedir?
Yaratımcılığa karşıt olan görüş Türümcülük veya sudur teorisidir.
Türümcülük veya sudur teorisi nedir?
Bütün bir evrenin bir ve ezeli-ebedi olan yetkin ve aşkın Tanrı’dan zorunlulukla çıktığını, türediğini veya sudur ettiğini ileri süren görüştür.
Materyalizm kaça ayrılmaktadır?
Materyalizm, maddenin özü olduğu öne sürülen hareketin, mekanik mi yoksa diyalektik bir hareket olarak mı tasarlandığına bağlı olarak ikiye ayrılır.
Türümcülük veya sudur teorisinin yaratımcılıktan farkı nedir?
Türümcülük veya sudur teorisinin yaratımcılıktan farkı, ilahî yaratma yerine, varlığın Tanrı’dan, Tanrı’nın herhangi bir eylemi olmaksızın, zorunlulukla zuhur ettiğini ileri sürer.
Türümcülük veya sudur teorisinin yaratımcılık ile ortak özelliği nedir?
Her ikisinde de Tanrı, aşkın bir varlıktır.
Panteizm nedir?
Tanrı ile evrenin bir ve aynı olduğunu öne süren; sonlu ve sınırlı dünyanın mutlak Varlık’ın bir parçası, görünüşü ya da tezahürü olduğunu savunan görüştür.
Panteizmin, yaratımcılık ile türümcülük veya sudur teorisi anlayışlarından en önemli farkı nedir?
Panteizmin, yaratımcılık ile türümcülük veya sudur teorisi anlayışlarından en önemli farkı, Tanrı içkin bir varlıktır.
Teizm veya monoteizme karşı bir tepki olarak doğmuş olan görüş nedir?
Teizm veya monoteizme karşı bir tepki olarak doğmuş olan görüş ateizmdir.
Ateizm nedir?
Maddenin ezeli ve evrenin yaratılmamış olduğunu ileri süren görüştür.
Platon’un idealizm anlayışı nedir?
Platon, zaman ve mekân içinde var olup beş duyu yoluyla algılanan bireysel tözler ya da tikellerin, sürekli bir değişme süreci içinde bulunduklarını, ancak birer görünüşten ibaret olduklarını savunmaktaydı. Platon, varlık anlayışında tikellerin veya “şu” diyerek gösterdiğimiz somut bireysel varlıkların değil de kendisinin “biçim” ya da “öz” anlamına gelen eidos sözcüğünden hareketle eide ya da İdealar adını verdiği tümellerin gerçekten var olduğunu öne sürmekteydi.
Determinizm ve endeterminizm karşıtlığıyla ilgili problemler aynı zamanda hangi ilke ile ilgilidir?
Determinizm ile ilgili problem, aynı zamanda nedensellik ilkesiyle ilgili olduğu için önem taşır. Başka bir deyişle, doğanın nedensel kuruluşuyla ilgili olan bu problem doğadaki her şeyin bir nedeni olup olmadığı sorusunu sorar.
Platonun “Beş duyu yoluyla algılanan bireysel tözler ya da tikeller birer görünüşten ibarettir, ancak tümeller gerçektir.” görüşünü karşılayan sistem hangisidir?
Platonun “Beş duyu yoluyla algılanan bireysel tözler ya da tikeller birer görünüşten ibarettir, ancak tümeller gerçektir.” görüşünü karşılayan sistem, İdealizm’dir.
Metafizik nedir?
Felsefenin önemli disiplin ya da alt dallarından bir başkası, fşmdilik oldukça genel bir biçimde “varlığa ilişkin genel ve rasyonel soruşturma” olarak tanımlayabileceğimiz metafiziktir. Bunu doğrulayan en önemli olgu, felsefenin en azından Batı'daki serüvenine “doğa felsefesi”, yani metafizik olarak bafllamış olmasıdır.
Aristoteles'in metafiziğe bakışını açıklayınız.
Metafiziğin felsefenin en temel disiplini veya dalı olduğu iddiasını doğrulayan başka bir olgu da, metafizik terimini bile kendisine borçlu olduğumuz Aristoteles’in onu “ilk felsefe” olarak nitelemiş olmasıdır. Gerçekten de varlığa ilişkin araştırmalarıyla metafiziğin sonraki gelişimini büyük ölçüde belirlediği gibi, metafiziğe yönelik tepkilerin de bir anlamda kaynağında bulunan Aristoteles, aynı zamanda bu alanın ilk ve en temel eserini kaleme almıştı. O, filozofun her şeyden önce doğal dünyadaki varlıkların özünü, hareket halindeki töz ya da maddenin özelliklerini araştırmak gibi bir görevi olduğu kanaatindeydi. Aristoteles’e göre, filozof ikinci olarak da var olan her şey için geçerli olan hakikatleri, bütün varlıkların tabi olduğu genel ilkeleri, “varlığın varlık olmak bakımından” karakteristiklerini gözler önüne sermek ve şeylerin en gerçeği olan varlığın doğasını incelemek durumundaydı. Bu araştırmalardan birincisi, açıktır ki duyu yoluyla gözlemlenen somut varlıkların daha az genel bir bilimi olarak fizik biliminin kapsamı içinde kalır. Aristoteles fiziğe, zamanında bilim ile felsefe arasında bir ayrım bulunmadığı için, “ikinci felsefe” adını vermişti. İkinci araştırma türü ise, duyulara alabildiğine uzak, bu yüzden ancak akıl yoluyla kavranabilir soyut konuların ve genel olarak varlığın bilimi anlamında (Yunanca “to on” var olan, “logos” da bilim anlamına geldiğine göre) ontolojiye tekabül etmekteydi. Aristoteles, bu ikinci bilime de “ilk felsefe” adını vermişti. Başka bilim ve sanatlarla ilgili olarak da yazmış olduğu gibi, söz konusu iki disiplin üzerine de iki ayrı kitap kaleme alan Aristoteles’in yazma eserleri, onun ölümünden sonra kaybolmuştu. Bu eserler sonradan öğrencilerinden biri olan Rodoslu Andronikos arafından gün ışığına çıkartılıp tasnif edildi. O, “ilk felsefe”yle ilgili eserine bir ad bulmaya çalışırken ona üstadın “ikinci felsefe”ye ayrılmış kitabı olarak Fizik’ten sonra gelen eser anlamına gelecek şekilde Metafizik (meta ta phusika) adını verdi. Bileşik sözcükteki meta ön eki, Yunancada sonra ya da ötesi anlamına geliyordu.
Hume ve Comte'nin metafiziğe ilişkin görüşlerini karşılaştırarak açıklayınız.
Aristoteles, söz konusu eserinde varlığa ilişkingenel bir araştırma yürütür, varlığı varlık olmak bakımından ele alıp onun ilk ilkelerini ortaya koyarken bir yandan da soyut nesneler ile Tanrı’nın varoluşunu gündeme getirir. Orta Çağ boyunca da onun açtığı yoldan ilerlenmiş ve metafizikle varlığı Tanrı üzerinden ele alan bir araştırma anlaşılmış olduğu için, ona modern felsefede bilimi temele alan filozoflar tarafından zaman zaman karşı çıkılmıştır. Söz konusu karşı çıkış ya da metafizik eleştirilerinde, metafizik sözcüğünü, ilk felsefeyle ilgili olan esere veya Fizik adlı eserden sonra gelen kitaba işaret edecek bir anlamdan ziyade, fizik veya doğal varlık alanının ötesinde kalan bir doğaüstü alanla ilgili, büyük ölçüde din kalıntısı olan spekülatif ya da karanlık bir felsefe anlamında değerlendirme olgusu bulunur. Söz konusu eleştiri çizgisinin başında ise “bütün teoloji ve metafizik kitaplarının çöpe atılıp yakılmasını” talep etmiş olan Hume bulunur. Onun eleştirisi, sonradan Auguste Comte’un (1798-1857) pozitivizmine ve analitik felsefeye ilham vermiş olduğu için büyük önem taşır. Hume, metafiziğin kapsamı içinde kalan konuların ne deneysel bilim ne de saf aklın kavramları kullanılarak bilenemeyeceğini söylüyordu. Meşhur nedensellik eleştirisi üzerinden doğal alandan doğaüstü alana nedensel akıl yürütmeyle geçilemeyeceğini gösteren Hume’a göre, metafizikçiler, söz gelimi Aristoteles, Aquinalı Thomas (1224-1274) ve Locke tam tamına fiilen imkânsız olan böyle bir işle meşgul olmuşlardı. Bu yüzden, metafizik, onun bakış açısından bir imkânsızlık üzerine bina edilmiş, insanları yoldan çıkarmaya yönelik, modasının geçtiğini söyleyebileceğimiz bir projeye işaret eder. Aynı şekilde pozitivizmin kurucusu Comte açısından da metafizik, din ya da teolojinin bir uzantısı veya kalıntısından başka bir şey değildir. Onun eleştirisi belli bir ideolojiyi, katışıksız bir bilim ideolojisini yansıtan bir eleştiri olmak durumundadır. Gerçekten de Comte metafiziği entelektüel ilerlemenin tarihindeki bir evre olarak değerlendirmişti. O, bilginin standart örneği olarak ampirik bilimi görmüş, bilimin gözlemlenebilir olgular arasındaki yasalı ilişkileri araştırdığı için güvenilir bir yol gösterici olduğunu kabul etmişti. Bu yüzden, metafiziğin imkânsız olduğunu söyledi. Bunun nedeni, onun gözünde bilginin deneyime dayanması, var olmayan bir alana ilişkin salt akla dayalı bir bilginin yanılsamadan başka bir şey olmamasıdır. İnsan zihninin sadece olgun olmayan bir evresinde ortaya çıkan metafizik düşünüş, Comte’a göre, ilerlemenin önünde bir engel teşkil eder; o, işte bu yüzden yok olmaya veya edilmeye mahkûmdur.
Comte'a göre entellektüel ilerleme bağlamında metafiziğin rolü nedir?
Pozitivizmin kurucusu Comte açısından metafizik, din ya da teolojinin bir uzantısı veya kalıntısından başka bir şey değildir. Onun eleştirisi belli bir ideolojiyi, katışıksız bir bilim ideolojisini yansıtan bir eleştiri olmak durumundadır. Gerçekten de Comte metafiziği entelektüel ilerlemenin tarihindeki bir evre olarak değerlendirmişti. O, bilginin standart örneği olarak ampirik bilimi görmüş, bilimin gözlemlenebilir olgular arasındaki yasalı ilişkileri araştırdığı için güvenilir bir yol gösterici olduğunu kabul etmişti. Bu yüzden, metafiziğin imkânsız olduğunu söyledi. Bunun nedeni, onun gözünde bilginin deneyime dayanması, var olmayan bir alana ilişkin salt akla dayalı bir bilginin yanılsamadan başka bir şey olmamasıdır. İnsan zihninin sadece olgun olmayan bir evresinde ortaya çıkan metafizik düşünüş, Comte’a göre, ilerlemenin önünde bir engel teşkil eder; o, işte bu yüzden yok olmaya veya edilmeye mahkûmdur.
Kant'ın metafiziğe bakışını Hume ve Comte ile karşılaştırarak açıklayınız.
Bilim ya da epistemoloji temelli metafizik eleştirisinin bir diğer önemli uğrağı da on sekizinci yüzyılda Kant olmuştur. Hume’un ardılı olan Kant’ın eleştirisi, bununla birlikte Hume ve Comte’un eleştirisinden farklılık gösterir. Kant, onlardan farklı olarak aklın ya da rasyonel faaliyetin bilimde asla tüketilemeyeceğini kabul etmişti. O da bilime inanç besleyen biriydi, bu yüzden Newton fiziğini felsefi olarak temellendirdi. Kant, bizim bilimsel bilgiye erişme sürecinde dış dünyadan birtakım duyumlar aldığımızı, bilginin deneyim üzerine yükselebileceğini kabul etti. Ona göre, insan sadece algıladığı şeyleri, onun ifadesiyle fenomenleri bilebilir. Bilim alanındaki veya fizik dünya ile ilgili bu bilgi, üstelik doğru ve kesin bir bilgi olmak durumundadır. ‹kinci olarak da bu bilgi duyumlar veya deneyim ile aklın kolektif çalışmasının eseri olarak ortaya çıkar. Ama metafizik alana, yani numenler alanına geçildiğinde, akıl ile deneyimin işbirliğinin ürünü olan bilgi imkânsız hale gelir. Kant işte bu temel üzerinde, metafiziği genel metafizik ve özel metafizik olarak ikiye ayırmış, genel metafiziği ontolojiyle özdeşleştirirken özel metafiziği rasyonel teoloji, rasyonel psikoloji ve rasyonel kozmoloji olarak üç bölümde toplamıştı.
Kant'ın metafizik alanı temellendirdiği sorular nelerdir? Bu sorular ışığında Kant'ın inanca bakışını açıklayınız.
Başka bir deyişle, metafizik alanla, yani duyuların ötesinde kalan numenler alanıyla ilgili sorular, üç başlık altında toplanabilir:
- Tanrı ile ilgili sorular,
- ruh ile ilgili sorular ve nihayet,
- evrenin başı sonu veya maddenin yapısı ile ilgili sorular.
Bu soruların ilgili olduğu üç konu veya varlık alanından her üçü de duyuların ötesinde kalır. Duyuların ötesinde kaldıkları için, bu konularla ilgili olarak bizim elimizde duyusal malzeme olamaz. Bu ise metafizik alanla ilgili bilgi için gerekli duyusal malzemeden yoksun bulunduğumuz anlamına gelir. Oysa bilgi, akıl ile duyuların ortak çalışmasının ürünü olmak durumundadır. Duyular çalışmayınca veya gözlem olmayınca, akıl metafizik alana geçtiğinde bir başına kalır. Akıl bu alanda, Kant’ın deyimiyle antinomilere, yani çelişkilere düşer. Söz gelimi idealist birinin aklı “Tanrı’nın var olduğu”, “ruhun ölümsüz olduğu”, “evrenin bir başlangıcının bulunduğu” iddialarıyla öne çıkabilir. Buna karşın materyalist birinin aklı kendisini “Tanrı’nın olmadığı”, “ruhun ölümlü olduğu” ve “evrenin bir başlangıcının olmadığı” iddialarıyla ifade edebilir. Hangisi haklıdır, hangisinin iddiaları doğrudur? Kant, bu konularda sağlam bir karar verilemeyeceğini söylemiştir. Karar vermek için elimizde sağlam delillerin, geçerli bilgimizin olması gerekir. Ama burada bilgi yok. Metafizik alanla, yani duyuların ötesinde kalan alanla ilgili bilgimiz olamaz. Öyleyse insan bilgisi, fenomenlerin bilgisiyle sınırlıdır; o, numenleri bilemez. Kant, önce burada susmak gerektiğini ifade etmiştir. Fakat sözüne, öyle sanılır ki, kendisi de sadık kalamamıştır. Nitekim meşhur sözlerinden bir başkasında “İnanca yer açmak için bilgiyi sınırlandırdım” demiştir.
Varlık kavramını felsefi bakış açısından açıklayınız.
Gerek Kant’ın tutumu, gerekse bir bütün olarak varlık konusunun insan için taşıdığı büyük önem, insanı Hume ve Comte benzeri filozoflarda gördüğümüz metafizik karşıtlığının çok yaygın bir yaklaşımı temsil etmediğini düşünmeye yöneltir. Gerçekten de “varlık” sözcüğü, hayatımız boyunca en sık kullandığımız sözcüktür. Bir an için “var olmak” veya “varlık” üzerinde durmaya başladığımızı varsayalı Bunu yaptığımızda, yani “varlık” veya “varlığımız” üzerinde durup düşünmeye başladığımızda, “varlık” sözcüğünün ne kadar gizemli olduğunun az çok farkına varmaya başlarız. Buna göre, “Ben varım”, “Dünya var” ve “Dünyadaki her şey var.” Bu tümcelerden her biri son derece temel, fakat bir o kadar da kolayca unutulan bir tümce olarak karşımıza çıkar. Bu olguya Batı felsefesinde ilk dikkat çeken kişi meşhur Alman düşünürü Martin Heidegger olmuştur. Çünkü o, biz insanların “var olanların varlık”larına şaşırıp hayret etmediğimizi, varlık olgusunu göz ardı ettiğimizi söylemekteydi. Aslında Heidegger pek de haksız değildi çünkü büyük bir çoğunluğumuz, düşünmekten ziyade yaşamakla ilgiliyiz. Gündelik hayatımızın akışı içinde, istek ve çıkarlarımızın baskısı altında, “varlık bilmecesi” çoğunlukla aklımızın ucundan bile geçmez. “Neden hiçbir şey yok değil de bir şeyler var?” sorusuyla varlığın anlamının ne olduğu sorusuna bir yanıt bulmaya çalışmak, insan hayatının en temel ve kalıcı problemlerinden birini meydana getirir. Varlığın anlaşılması, var olmanın ne anlama geldiğinin belirlenmesi, Varlığın anlamının ortaya konması, hiç de kolay bir şey değildir. Bu durumun felsefi anlamda farkına varan filozoşardan biri Heidegger ise diğeri de Sartre olmuştur. O, Bulantı adlı eserinde varlığın anlaşılmazlığını şu sözlerle ifade eder: “Şu bahçe, şu şehir ve benim kendim, her şey veridir. Bunun farkına vardığında insana bulantı gelir ve her şey havada uçmaya başlar.” Bununla birlikte, varlık üzerinde düşünmenin, varlığın gizemini hissetmenin, başka her şey bir yana varoluşumuzu anlamlandırmak ve temellendirmek açısından büyük bir önem taşıdığı açıktır.
Metafiziğin konusu nedir?
Metafiziğin konusu, bir bütün olarak varlık olup o varlığı varlık olmak bakımından ele alan felsefe dalını ifade eder. Buna göre, diğer bilimlerin varlığı belli açılardan inceledikleri yerde, metafizik varlığı olabilecek en genel özellikleriyle ele alır ve öncelikle var olmanın, bir varlık olmanın ne anlama geldiğini soruşturur.
Metafiziğin konu alanları nelerdir?
Metafiziğin konu alanları üç tanedir: Ontoloji, teoloji, kozmoloji ve arkeoloji. Söz konusu dört bileşik sözcüğün de kökeninde Yunanca sözcükler bulunur. Hepsinde ortak olan “logos” bilim, rasyonel açıklama anlamına gelir. Ontolojideki “to on” var olan, teolojideki “theos” Tanrı, kozmolojideki “kosmos” evren ve arkeolojideki “arkhe” bilgi bakımından ilk olan demektir.
Ontoloji kavramını metafizik bağlamında açıklayınız.
Metafizik, Aristoteles tarafından üç ana dala ayrılmıştır. Bunlardan birincisi, esas itibarıyla “var olana ilişkin rasyonel ve kavramsal bir araştırma” olarak tanımlanmış olan ontolojidir. O, sadece “varlığın ne olduğu” sorusuna değil, “özde ne türden ayrı şeylerin var olduğu” sorusuna da yanıt getirmeye çalışır. Burada metafiziksel araştırma çoğu zaman “var olmak için kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan varlık” olarak tanımlanan töz kavramı üzerinden yürütülür. Metafiziğin Platon’dan türeyen ikinci ve onu “nihai gerçekliğin veya gerçekten var olanın bilimi” olarak gösteren tanımı, aynı kapsam içinde metafiziği ya da onun asli bölmesini oluşturan ontolojiyi görünüşlerin ötesindeki kalıcı gerçekliğin bilimi olarak ortaya koyar. Ontoloji olarak metafizik, şu halde varlık ile varoluşa ve değişmenin doğasına ilişkin araştırmalardan meydana gelir.
Ontolojik bağlamda metafiziğin ortaya çıkış şekillerini kısaca açıklayınız.
Ontolojide gerçekleştirilen araştırmalar varlığa, varoluşa ve değişmeye ilişkin araştırmalardan meydana geldiği için, ontoloji olarak metafizik karşımıza üç farklı şekilde, sırasıyla bir töz metafiziği, bir süreç felsefesi ve bir varoluş felsefesi olarak çıkar. Bunlardan töz metafiziğinde, gerçeklik veya gerçekten var olana ilişkin araştırma töz kavramı üzerinden yürütülür. Töz metafiziği, bununla birlikte statik bir varlık anlayışı üzerine yükselir. Söz konusu töz metafiziğinin değişmeyi, varlığın değişen yüzünü atladığı gerekçesiyle geliştirilen varlık görüşüne, oluş ya da değişme temelli bir varlık anlayışı üzerine yükseldiği için bu kez oluş ya da süreç felsefesi adı verilir. Gerek töz metafiziği gerekse süreç felsefesi insanın dışındaki nesnel varlık alanına, doğal dünya ile ilgili nesnel hakikatlere yöneldiği için, onların beşeri gerçekliği atlayan, insanı da neredeyse taş, toprak benzeri bir varlık olarak ele alan felsefeler oldukları söylenebilir. İşte bu duruma bir tepki olarak gelişen ve varlığı insani bir perspektiften ele alan metafizik anlayışına egzistans ya da varoluş felsefesi adı verilir.
Tarihsel gelişim dönemlerini dikkate alarak töz metafiziğini açıklayınız.
Kökleri aslında antik Yunan’a kadar geri giden töz metafiziğinin düşünce tarihinde iki ana dönemi bulunur. Bunlardan birincisi Rönesans felsefesine veya daha doğrusu on yedinci yüzyılın bilimsel devrimine kadar olan tarihsel dönemde hüküm sürmüş olan klasik töz metafiziğidir. ‹kincisi ise Yeni Çağ’da, modern bilimsel devrime temel teşkil eden yeni kozmolojiyle birlikte gündeme gelen modern töz metafiziğidir. Töz metafiziğinin söz konusu iki temel döneminin sadece ana kavramsal yapı bakımından veya terminolojik yönden bir benzerliği vardır. Bunun dışında ikisi pek çok bakımdan farklılık gösterir. Buna göre, gerek klasik gerekse modern töz metafiziği, her şeyden önce metafiziksel açıdan realist bir perspektife sahiptir; yani, dış gerçekliğin zihinden bağımsız olduğunu kabul eder. Başka bir deyişle, her iki dönemde de varlık, var olana indirgenir ve varlığı anlamanın, yorumlamanın veya sınıflamanın anahtarının töz kavramı olduğuna inanılır. Nitekim varlık “var olmak için kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan şey” diye tanımlanan töz kavramı içine sıkıştırılır. Bu yüzdendir ki söz konusu töz metafiziği her iki dönemde de statik bir varlık anlayışını ifade eder. Bu statik varlık anlayışı, doğallıkla “bir şeyin her ne ise o olduğunu”, “kendisiyle bir ve aynı olduğunu” dile getiren özdeşlik ilkesine dayanır. Varlık felsefesi veya Batı metafizik geleneğinin egemen anlayışını oluşturan söz konusu töz metafiziği, elbette her iki versiyonuyla da aynı zamanda bir “görünüşgerçeklik” ayrımı benimser. Veya başka bir deyişle, Heidegger’in de belirttiği üzere, o, değişme veya oluş dünyasının sanıdan öte bir anlam taşımadığı, dolayısıyla kesin bilginin görünüşler dünyasında değil de, bu dünyanın ötesinde aranması gerektiği anlayışıyla, bütün bir Batı metafizik geleneğinin hâkim anlayışını şekillendirmiştir. Metafizik, tüm değişmelerin ardında değişmeyen bir temel arayışını ifade eder. Töz metafiziğinde, işte bu temele töz adı verilir. O, var olmak için kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan varlıktır. Klasik töz metafiziğiyle modern töz metafiziği arasında genel perspektif, strateji ve metodoloji bakımından bu noktaya kadar geçerli olan ortaklık, bundan sonra tamamen ortadan kalkar. Zira klasik töz metafiziğinde, bir çok tözlülük söz konusudur veya onda çok sayıda tözün varoluşu kabul edilir. Ve bu tözler, İlk ve Orta Çağ’ın “en yüksekte olanın en gerçek olduğu” kabulüne bağlı olarak Platon’un İyi İdeası’ndan, Aristoteles’in Hareket Etmeyen Hareket Ettiricisi’nden ve Hristiyanlığın Tanrı’sından aşağıya doğru inen hiyerarşik bir varlık anlayışına vücut verir. Modern töz metafiziği, bir tözler çokluğunun varlığına işaret eden klasik töz metafiziğinin tersine, ya salt madde ya da yalnızca ruhun varlığını öngören tek tözlü ya da varlığın hem madde hem de zihinden oluştuğunu varsayan iki tözlü bir metafiziğe karşılık gelir.
Tümeller kavramını açıklayınız.
Tikellerin sahip oldukları özellik ya da niteliklere tümeller adı verilir. Tümeller, şu halde soyut varlıklar olup kendi içlerinde üçe bölünürler: Özellikler, türler ve ilişkiler. Platon benzeri filozoflar, bu noktada kalmayıp aşk ya da üç sayısı benzeri soyut nesneleri de tümeller arasına dâhil etmişlerdir. Platon, varlık anlayışında tikellerin veya “şu” diyerek gösterdiğimiz somut bireysel varlıkların değil de kendisinin “biçim” ya da “öz” anlamına gelen eidos sözcüğünden hareketle eide ya da idealar adını verdiği tümellerin gerçekten var olduğunu öne sürmekteydi. Gerçekten de Platon, zaman ve mekân içinde var olup beş duyu yoluyla algılanan bireysel tözler ya da tikellerin, sürekli bir değişme süreci içinde bulunduklarını, ancak birer görünüşten ibaret olduklarını savunmaktaydı. Sadece tümellerin gerçek olduğunu, bireysel/duyusal varlıkların onlardan pay almak suretiyle var olabildiklerini öne süren Platon’un bu görüşüne ontolojik realizm adını vermekteyiz. Dahası, o özellikler, türler ve ilişkiler dışında sayı benzeri soyut nesnelerden meydana gelen tümellerin, metaforik bir anlam içinde dahi olsa zaman ve mekânın dışında bir yerde bulunduklarını savunmaktaydı. Tümellerin, yani genel nitelik ya da özlerin, tür ve cinslerin gerçekten var olduklarını ve tikellerin tanınması, varoluşunun açıklanması ve sınıflanması için vazgeçilmez olduklarını dile getiren Platoncu “realizm”, tümellere yüklenen ayrı varoluş yüzünden radikal realizm olarak geçer. Onun öğrencisi Aristoteles ise gerçekten var olanın “şu” diye gösterdiğimiz somut, bireysel varlıklar olduğunu öne sürdü. Söz konusu bireysel varlıklara “birinci dereceden tözler” adını veren filozof, onların bileşik varlıklar olduklarını iddia etti. Bileşik varlıklar bir madde ile bir formdan, yani bireyleştirici bir unsur ile tümel unsurdan meydana gelmek durumundaydı. Öz ya da tümellerin ayrı bir varoluşa sahip olmayıp bireysel varlıklara veya duyusal tözlere içkin olduklarını öne sürdü. Bu yüzden onun realizmine ılımlı realizm adı verilir.
Nominalizm nedir? Açıklayınız.
Realizmin karşısındaki görüş, “nominalizm” olarak geçer. Nominalizm, tümellerin gerçek bir varoluşa sahip olmadıklarını, sadece ağızdan çıkan bir ses olup dolayısıyla yalnızca dilde var olabileceklerini savunur. Nominalizm, tikeller veya daha doğrusu aynı sınıftan tikeller arasında, onlar için aynı genel terimi kullanmamızı haklı kılan yeterince benzerlik bulunduğunu, bu yüzden ayrı ya da ek bir varlık türünün varsayılmasına hiç gerek bulunmadığını ileri sürer. Aristoteles sonrası Yunan felsefesinde, Platonculuğu daha büyük bir güçle devam ettiren Plotinos benzeri az sayıda filozof dışta bırakılacak olursa, egemen olan anlayış daha ziyade sadece tikellerin var olduğunu, tümellerin gerçek bir varoluşa sahip bulunmadığını öne süren nominalizm olmuştur. Oysa teosantrik bir felsefe olarak Orta Çağ felsefesine geçildiğinde, ona baştan sona egemen olan görüşün realizm, üstelik radikal realizm olduğu söylenebilir. Çünkü örneğin tikellerin ya da somut bireylerin tümellerden daha az gerçek olduğunu, ilk örneklerinden pay almak suretiyle varlığa geldiğini dile getiren radikal realist görüş, Hristiyanlığın ve İslamiyet’in, içinde yaşadığımız dünyanın tam anlamıyla ve gerçekten var olmadığı, gerçekten var olanın öte dünya olduğu tezini anlaşılır hale getirir, ahiret inancını temellendirir. Yine aynı görüş, Hristiyan Orta Çağ felsefesinin konu alanını tanımlar ve dikkatleri aşkın bir gerçek alanına yöneltirken Kilise’nin dinî ve kurumsal otoritesini pekiştirmeye yarar.
Modern töz metafiziğini ve öğretilerini açılayınız.
Modern töz metafiziği, on yedinci yüzyıldan itibaren ya Kıta Avrupa’sında Descartes ya da Ada Avrupa’sında Hobbes ve Locke benzeri filozoflar tarafından geliştirilmiştir. Söz konusu metafizik, ya tek tözlü ya da iki tözlü bir varlık anlayışına dayandığı için, ondan dört farklı alternatif veya metafizik öğreti çıkar. Birinci yaklaşım sadece tek bir tözün var olduğunu öne süren bir öğreti olarak monizmle sonuçlanır. Monizmin iki farklı versiyonu vardır: Bunlardan biri sadece maddenin var olduğunu öne süren materyalizm ise diğeri sadece ruh ya da zihnin varolduğunu savunan idealizm veya spiritüalizmdir (tinselcilik). Monizmin karşıtı, aynı anda hem ruhun hem de maddenin var olduğunu, bunların birbirlerine hiçbir şekilde indirgenemeyeceğini ileri süren düalizmdir. Dördüncü alternatif söz konusu tözcü görüşlerin reddedilmesinden oluşur. Bu sonuncu yaklaşım, bizim görünüşleri aşarak maddeye de ruha da erişemeyeceğimizi, bu yüzden gerçekten var olduğunu söyleyebileceğimiz yegâne şeyin fenomenler olduğunu dile getiren fenomenalizmdir.
Materyalizmin varlığı bakış açısını değerlendiriniz.
Gerçekten de materyalizm evrende var olan yegâne gerçekliğin madde olduğunu, madde ve maddenin değişimleri dışında hiçbir şeyin var olmadığını savunur. Varlığın fiziki bir nitelik taşıdığını öne süren materyalizm, buna maddenin özünün hareket, enerjinin de gerçekliğin en temel kategorisi olduğu iddialarını ekler. Materyalizm, yaşamın da oldukça karmaşık fiziksel ve kimyasal süreçlerden başka hiçbir şey olmadığını savunur. “Zihin” ve “düşünme”, materyalizm açısından beynin bir faaliyetinden ibarettir. Başka bir deyişle materyalizm, indirgemeci bir görüştür çünkü zihnin ayrı bir varlık türü meydana getirmediğini, dolayısıyla maddeye indirgenebileceğini iddia eder. O, hayat ve düşünce gibi karmaşık süreçlerin daha basit fiziksel ve kimyasal süreçler yoluyla tam olarak açıklanabileceğine inanır. Aslında birçok yeni buluşun materyalist dünya görüşünü desteklediği söylenebilir. Bunun için modern kimyadaki buluşları, zihinsel süreçleri hızlandıran ilaçlarla şizofren bir hastayı gerçekliğe döndüren ilaçları düşünmeniz yeterlidir. Materyalist, insanın başına indirilen çok sert bir darbenin zihni ve bilinci yok ettiğini, bu yüzden onların gerçek olmadığını savunur; elektronik bir iğneyle beynin küçücük bir bölümünü uyardığımızda, konuşma yeteneğinin zedeleneceğine işaret eder. Materyalist metafizik açısından zihin ya da düşünce bir epifenomen ya da yan üründür, yani “fazladan” bir şeydir. Başka bir deyişle dumanın ateşle ilişkisi neyse düşünmenin de beyinle ilişkisi odur.
Materyalizmin en önemli temsilcileri kimlerdir?
Mekanik materyalizmin en önemli temsilcisi Thomas Hobbes, diyalektik
materyalizmin en önemli temsilcileri ise Karl Marx ve Friedrich Engels’tir.
İdealizmi ve felsefi bağlamdaki konumunu açıklayınız.
Modern töz metafiziğinde, materyalizmin karşısında idealizm bulunur. Çünkü materyalizmin maddenin yegâne gerçeklik olduğunu söylediği yerde, idealizm buna şiddetle karşı çıkıp gerçekten var olanın ide ya da düşüncelerle bu idelerin kendisinde bulunduğu zihin olduğunu ileri sürer. Aslında eski bir görüş olan, kökleri Platon’a kadar geri giden idealizm, evrende şaşmaz bir düzen bulunduğunu öne sürer; bununla da kalmayıp bu düzenin zihnin eseri olduğunu savunur. Çünkü idealizme göre madde kendi başına düzen kazanamaz. İdealizm eski bir görüş olmakla birlikte, onun modern materyalizme karşı bir tepki olarak ortaya çıktığı söylenebilir. Başka bir deyişle idealizm, bir yandan kendi tezlerini geliştirirken bir andan da materyalizmin bir fikir, insan zihninin eseri olan bir düşünce olduğunu öne sürmüştür. Bu açıdan bakıldığında, idealizmin en büyük temsilcisinin Berkeley olduğunu söylemek gerekir. Gerçekten de Berkeley, modern bilimin materyalizme götürmesinden endişe ediyordu. Bilim güç kazanınca, ondan materyalizmin çıkması kaçınılmazdı. O, materyalizmden ise ateizmin doğacağını düşünüyordu. Çünkü maddenin gerçek olduğunu öne süren materyalizm, evrende ne ilahî ne de bireysel ruha yer bırakır. Ateizmden ise hiçbir değerin olmadığını, Tanrı’nın yokluğunda “her şeyin mubah olduğunu” öne süren görüş olarak nihilizmin çıkması kaçınılmazdır. Berkeley, bunun Avrupa Uygarlığı için bir felaket olacağını düşünmüştü. Bu duruma engel olmak için bir misyoner gibi Avrupa ve Amerika’nın her yanını dolaştı; insanlara vaazlar verdi. Felsefesinde ise gerçekten var olanın zihin ya da ruh olduğunu söyledi; “var olmak algılanmış olmaktır” derken maddenin varoluşunu zihnin varoluşuna indirgedi.
Düalizmi açıklayınız.
Modern töz metafiziğinde, karşımıza ya materyalizm ya da idealizm olarak çıkan monizmin karşıtı, düalizmdir. Zira düalizm, monizmin söylediği gibi dünyada tek bir tözün değil de iki ayrı tözün var olduğunu öne sürer. Birbirlerine indirgenemedikleri gibi birbirlerinden türetilemeyen bu iki töz de sırasıyla madde ve zihindir. Düalizm, her tözün kendisini belirleyen bir özü, onu olduğu şey yapan belirleyici bir özelliği olduğunu kabul eder. Tözün diğer bütün özelliklerinin kendisinden çıktığı bu öz, madde söz konusu olduğunda “yer kaplama”, zihin açısından da “düşünme”dir. Buna göre, maddi tözün hareket benzeri diğer bütün özellikleri, onun yer kaplayan, yani zaman ve mekân içinde bir yer işgal eden bir varlık olması olgusundan çıkar. Aynı şekilde, zihnin isteme, algılama, hayal etme benzeri bütün özellikleri, onun düşünen bir varlık olmasının sonucu olarak gündeme gelir. Düalizmin felsefedeki en kusursuz temsilcisi, modern felsefenin kurucusu olarak bilinen Descartes’tır. Nitekim fiziki olanı bölünebilir bir şey olarak alan ve dolayısıyla, maddi ya da fiziki gerçekliğin özsel özelliklerinin, dönemin “doğanın dilinin matematiksel olduğu” kabulüne uygun olarak bütünüyle geometrik olduğunu kabul eden Descartes, düalizminde en fazla zihnin bölünemezliği düşüncesini temele almıştı. O, bu yüzden, gerçekliği evrenin her yerine yayılmış ve matematiksel yasalara göre hareket eden madde ile bu yasalılığı matematiksel bilim yoluyla ölçüp tespit edebilen zihin olarak ikiye ayırmakla kalmadı. Zihnin mekânsal özelliklerinin olmaması ve maddi gerçekliğin özünün de mekânda yer kaplama olması nedeniyle, zihinlerin bütünüyle fiziki olmayan bir yapıda olduğunu öne sürdü. Buna göre insan, biri beden, diğeri de zihin ya da ruh olmak üzere, iki tözdenmeydana gelen bileşik bir varlık olmak durumundadır. Bunu, bütün iradi edim ya da hareketlerde kolaylıkla görebiliriz. Önce bir düşünce ya da niyet (söz gelimi “kolumu kaldırma” düşüncesi veya niyeti) gelir, sonra bir vücut hareketi (kolumun emre boyun eğmesi) onu izler. Düalizmi destekleyen bu örnek, aslında çok basit ve sıradan bir örnektir ama vurguladığı şey hiç de önemsiz değildir. Örnek aslında insan zihninin yapıcılığına ve yaratıcılığına vurgu yapmaktadır. Balta, ev, sandalye ve insan elinden çıkma daha binlerce şey hep fikirlerin cisimleşmesidir.
Varoluş felsefesini, ilkelerini ve temsilcilerini açıklayınız.
Birbirlerine bütünüyle karşıt konumları işgal eden töz metafiziğiyle oluş metafiziği aslında bir noktada buluşur. Bu ortak nokta ise ikisinin de varlığı konu almaları, geliştirilen gerçeklik tasarımını aynıyla insana da uygulamalarıdır. Buna göre, insan her iki metafizik anlayışında da numenal ve fenomenal boyutu itibarıyla ikiye ayrılır. Materyalist töz metafiziğinde olduğu gibi zihinsel boyutu beyinle özdeşleştirilen veya düalist töz metafiziğinde olduğu gibi zihin ve beden olarak ikiye ayrılan insan varlığı, oluş felsefesinde ise özellikle manevi boyutu itibarıyla bir bilinç varlığı olarak değerlendirilir. Oysa yirminci yüzyılda ortaya çıkan üçüncü metafizik anlayışı, ana doğrultu itibarıyla, bunun tam tersi bir yönde ilerler. Bu metafizik anlayışı ise varoluş felsefesidir; bu varlık görüşünde insan tanımı, varlıktan değil, bizzat insandan çıkılarak yapılır ve çok daha önemlisi, varlık “kendi kendisini tanımlayan insan”a göre tanımlanan bir şey olarak görülür. Başka bir deyişle, bu yeni felsefede varlık, varlığı ele alan, varlık sorusunu sorabilen yegâne varlık olarak insandan hareketle ortaya konur. Varlık sorusunu soran, kendi kendisini tanımlayabilen ve kendini erçekleştirmeye çalışan bu insana egzistans ya da varoluş adı verilir ve varlık, egzistansın kendini gerçekleştirme ortamı olarak ikincil kılınır. Zira varoluş, oluşmakta olan insan varlığını; bir dünyaya sahip olan, kendisinden ziyade başka var olanların üzerindeki örtüyü açan ve ayrıca diğer kendiliklerin örtüsünü açacak şekilde kendi kendisinin de örtüsünü açan bir varlığı tanımlar. Söz konusu varoluş felsefesinin pek çok temsilcisi olmakla birlikte, bu filozoflardan öne çıkan ikisi Heidegger ve Sartre’dır. Gerçekten de Batı felsefesinin genelde varlığın anlamını, özel olarak da insan tekinin varlığının doğasını baştan beri yanlış kavramış olduğunu öne süren Heidegger’e göre, bu iki şey birbiriyle, iç içe geçmiş olma derecesinde bağlantılıdır. Çünkü insan olmak, olmakta olanın varlığını ortaya sererek anlamayı ifade eder; dolayısıyla, insan varlığının doğru anlaşılması son çözümlemede her şeyin varlığının doğru ya da yanlış anlaşılması anlamına gelir. Daha da önemlisi, varlık, sadece ve sadece insan varlığı olduğu sürece vardır veya anlaşılabilirdir; başka bir deyişle, varlık, insanın ona ilişkin doğru bir kavrayışına ihtiyaç duyar. Heidegger’in insan varlığı için kullandığı terim Dasein’dır. Dasein’ın varlığı egzistans olup Heidegger açısından, onun sabit ya da değişmez bir özü yoktur. Öte yandan Dasein özü itibarıyla ontolojik olmasına, yani varlığa ilişkin bir kavrayışa sahip bulunmasına rağmen, filozofun Dasein’ın kendisine ve başka var olanlara ilişkin kavrayışını hemencecik ve olduğu gibi benimsemesi doğru olmaz. Çünkü Dasein, örneğin kendisini diğer şeylerle tam tamına aynı düzeyde bir şey olarak görmek suretiyle, hem kendisini hem de dünyasını sistematik bir biçimde yanlış yorumlama eğilimi sergiler. Heidegger bundan dolayıdır ki geleneksel metafiziğe biçim veren vokabülerin çok büyük bir bölümünün “bilinç”, “töz”, “özne”, “nesne” benzeri kavramların vücut verdiği terminolojinin bu hatalı yorumun bir sonucu olduğunu söyler. O, dolayısıyla bu terminolojiyi kullanmayıp yeni bir varlık terminolojisi yaratır.
Teolojik ve kozmolojik metafizik arasındaki temel farklılık nedir? Açıklayınız.
Metafiziğin ikinci ana bölümü, bu kez ontolojiyle değil de sırasıyla teoloji ve kozmolojiyle özdeşleşen bir disiplin ya da araştırma türü olarak metafiziktir. Bunlardan teolojik metafizik söz konusu olduğunda, metafizik bir bütün olarak varlığının kaynağının, evrenin ilk nedeninin ne olduğu sorusu üzerinde yoğunlaşır. Buna mukabil kozmolojik metafizik veya metafiziksel kozmoloji söz konusu olduğunda, metafizik evrenin nihai bileşenlerinin ne olduğu, onun varoluşunun bir amacı olup olmadığı, evrendeki düzenin nasıl açıklanabileceği sorularına bir yanıt getirmeye çalışır.