Epistemoloji Dersi 7. Ünite Sorularla Öğrenelim
Algının Epistemolojisi
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Hume’a göre idea’lar veya görüngülerin nereden kaynaklandığına ilişkin akıl yürütmemiz için ne olması gereklidir?
Bunu yapabilmek, zihinsel olarak bize verilerin dışına çıkıp gerçekliğe bakabilmeyi gerektirir.
Searl’e göre bir insanın bir nesneyi veya bir olguyu algılaması esas olarak nasıl bir etkinliktir?
Problem çözme etkinliğidir.
Bilişsel bilimcilere göre algısal mekanizmalarımız sürekli olarak ne yapmaya çalışırlar?
Algı verilerinin ne anlama geldiğini çözmeye ve nesneleri tanımlamaya çalışırlar.
John Locke ve Bertrand Russell algı konusunda hangi görüşü savunanlardandır?
Temsilcilik görüşü
Görüntülerin bedenimizdeki ilk oluşum durakları iki boyutlu retinalar ise, biz nasıl oluyor da üç boyutu olan görsel algılara sahip olabiliyoruz sorusunun bilimsel cevabı nedir?
İki boyutlu retinalara düşen ışıktan veya görüntüden üç boyut algısının nasıl oluştuğuna ilişkin bir ipucu: iki gözümüzü bir noktaya sabitleyip baktığımızda, retinalarda oluşan görüntüler birbirinin tam olarak aynısı değildir. İki göz arasındaki konum farkından dolayı, retinalardaki her bir görüntü diğerine göre “hafif yana kaymış” gibi durur. Ve bu fark hemen önümüzde duran nesnelere odaklanınca daha fazla, uzaklardaki nesnelere odaklanırken daha azdır. İki retinadaki görüntüyü karşılaştıran beynimiz, görüntülerin birbirinden farkının çok olmasını, “nesne yakında duruyor” olarak kaydeder. Bu, beynimizin derinlik algısını oluştururken kullandığı mekanizmalardan yalnızca biridir. Herkes tarafından bilinen bir diğer unsur “perspektiften gelen ipuçları”dır.
Görüngü nedir?
Bizim deneyimlediğimiz dünyaya ait olan olgulara verilen genel addır. Daha geniş anlamıyla, metafizikteki “gerçekliğin kendisi” kavramından farklı olarak bizim gibi sonlu varlıklara “görünen” dünyanın betimlemesidir.
Görüngünün batı dillerince uyarlanmış Türkçesi nedir?
Fenomen
Searl’e göre “algı” kavramı ne içermektedir?
Başarı
J. Gibson gibi deneysel psikologlar, algısal süreçlerin hangi yönde işlediğini savunmuşlardır?
Yukarıdan aşağıya, yani genelden tikele veya varsayımdan olguya.
Searl gibi düşünenler neden yer merkezli teoriden vazgeçmişlerdir?
Güneş merkezli teori güneş ve ay tutulmaları, uzaklık açısı vb. gibi hususlarda daha iyi tahminlerde bulunduğu için
Aynı resim hem ördek olarak algılanması hem de tavşan olarak algılanması zihinsel süreçlerimiz hakkında nasıl bir çıkarsama yapmamızı sağlar?
Zihnin böylesi durumlarda belli karışıklıklar ve zorluklar yaşaması, insan beyninin algılama süreçlerinde – biz bilincinde olmasak da– oldukça karmaşık işlemler gerçekleştirmekte olduğunu ve beynin dünyaya ilişkin sahip olunan varsayımlar ışığında anlamlandırma ve tanımlama çabasına girdiği zamanlarda bazen sorunlarla karşılaştığını açıkça sergilemektedir.
Hume ve Locke idea’ların kaynağı konusunda nasıl bir farklı yaklaşım sergilemişlerdir?
Locke’a göre nesneler ve onların birincil nitelikleri zihinden bağımsız olarak var olmalıdır. Hume’a göre ise idea’lar veya görüngüler gerçekten algılanıyor olsa da, onların nereden kaynaklandığına ilişkin akıl yürütmemiz olanaklı değildir.
Müller-Lyer yanılsaması neyi göstermektedir?
Bu durum, algının kendine özgü bir çeşit iç mantığı olduğunu ve bizim bazen düşünsel yollarla onun işleyişine etki edemeyeceğimizi göstermektedir.
. Searl’e göre hangi varsayımı kabul etmediğimiz sürece güneşin mi dünya etrafında döndüğünü yoksa dünyanın mı güneş etrafında döndüğü konusundaki tartışmada söz konusu olan şeyin ne olduğunu anlayamayız?
Dünya ve güneş gibi zihinden bağımsız nesneler olduğunu kabul etmediğimiz sürece
Searl’ün iddiasına göre, insanın algısal yapısı ne ile benzerlik göstermektedir?
Deneyimsel inancın yapısıyla benzerlikler göstermektedir.
Kavramsal görelilik argümanı nedir?
Kavramlarımızın tamamı insan varlıkları olarak bizim tarafımızdan oluşturulurlar. Gerçekliği betimlemek için sahip olduğumuz kavramlar hakkında kaçınılmaz hiçbir şey yoktur.
Thomas Khun’a göre bilim nasıl ilerler?
Bilim, bilginin istikrarlı bir biçimde sürekli birikimiyle ilerlemez; daha ziyade bir dizi devrimle ilerler.
Doğrudan gerçekçiler zihinsel temsil hakkında ne düşünmektedirler?
Doğrudan gerçekçi felsefeciler zihinsel temsilin ve zihinsel içeriklerin abartılmaması gerektiğine inanırlar.
Gerçekçiler için dikkat edilmesi gereken şey nedir?
Algının nesnesidir. Gerçekçi epistemolojiye göre biz nesneleri algılarız, zihinsel hallerimizi değil.
Doğrudan gerçekçilere göre, temsilci ve görüngücü felsefeciler ne ile neyi birbirine karıştırmaktadırlar?
Deneyimin nesnesiyle, deneyimin sürecini
Hume ile Kant’ın pistemolojik açıdan buluştuğu ortak nokta nedir?
Bilgi söz konusu olduğunda bizim oldukça sınırlanmış varlıklar olduğumuz gerçeğini etkin bir şekilde gözler önüne sermeleridir.
Deneysel psikolojinin bilişsel kanadında yer alan kuramcılara göre algı ne olarak anlaşılmalıdır?
Duyulardan gelen verilerin zihinsel yapımız tarafından seçilmesi, organize edilmesi ve yorumlanması olarak anlaşılmalıdır. Başka bir deyişle; görsel, işitsel ve diğer algılar, duyulardan farklı olarak, beynin etken işlevlerini gerekli kılar.
İnsanların derinlik algısına sahip olduğu, yani görsel alanlarının üç boyutlu olduğu hususundaki şaşırtıcı yön nedir?
Görsel algı, bildiğimiz kadarıyla, gözlerimize ışığın girmesiyle başlamakta ve gözbebeklerimizden süzülen ışığın gözün iç tarafında bulunan ve her biri iki boyutlu dokusal bir yapı olan iki adet retinaya çarpmalarıyla devam etmektedir. Ardından da beynimiz, bir şekilde, üç boyutlu görüntüler oluşturmaktadır. Eğer, fizyolojik açıdan, görüntülerin bedenimizdeki ilk oluşum durakları iki boyutlu retinalar ise, biz nasıl oluyor da üç boyutu (yani derinliği) olan görsel algılara sahip olabiliyoruz?
Usçular algı konusunda deneyimcilerin hangi görüşünü reddeder?
Deneyimciler algı parçalarının ve algılama süreçlerinin kendilerinin bilginin tümünün oluşumunun açıklanmasında yeterli olabileceğini savlarken, usçular bu görüşü açıkça reddederler.
Şüpheci görüşteki felsefecilerin algı konusunda üzerinde pek düşünülmeyen hangi nokta oldukça önem arz etmektedir?
Algılardan gelen bilginin en güvenilir bilgi olduğu yönündeki inancımızın tartışmaya açılması
Deneyimci ve usçu düşünürler algı ile ilgili olarak hangi noktada uzlaşma içerisindedirler?
Algıların bilgisel bir önem taşıdığı konusunda bir uzlaşı içerisindedirler.
Deneyimci ve usçu düşünürlerin algı ile ilgili olarak ayrıldıkları nokta nedir?
Algısal bilginin bilgisel dünyamız içinde ne büyüklükte bir yer kapladığı ve epistemolojik işlevinin tam olarak ne olduğudur.
Dünya bilgimizin en büyük kaynağı olarak kabul edilen şey nedir?
Algı
Baktığımız bir nesneyi göremiyor olmamızın biyolojik kaynaklı sebebi nedir?
Kör nokta
Kör nokta nedir?
Gözlerimizin anatomisini incelediğimizde ön kısmının bir kamera lensi gibi iş görerek gelen ışık ışınlarının retina tabakasında net bir görüntü oluşturacak şekilde kırılmasını sağladığını görürüz. Retina tabakasında yer alan ışık alıcı hücreler ışık ışınlarını elektrik akımına dönüştürür ve sinyaller beyne doğru yol alırlar. Bu elektrik sinyalleri beyne görme siniri tarafından iletilir. Ancak retinada, tam da görme sinirinin üzerine karşılık gelen noktada alıcı hücre bulunmaz. İşte bu nokta kör nokta olarak adlandırılır. Bu noktada görme gerçekleşmez.”
Searl’ün algı ile ilgili vardığı sonuç nedir?
Algı fiziksel bir süreçtir ve bu sürecin epistemolojik koşulları zihnin içini değil gerçek dünyada olanları gündeme getirerek ifade edilebilir.
Searl geleneksel felsefecilerin neden bilginin eylemselliğe ilişkin boyutlarını gözden kaçırdıklarını düşünmektedir?
Çünkü geleneksel felsefecilerin genelde bilginin zihinselliği üzerine yoğunlaştıklarını düşündüklerinden dolayı gözden kaçırdıklarını düşünmektedir.
Temsilcilik görüşünü savunan Locke gibi felsefeciler ile görüngücülüğü savunan Hume gibi düşünürlerin ortak noktası nedir?
Algı yoluyla bilgi edinebilmesi için, zihinsel durumların veya zihinsel deneyimlerin aracılığına gerek olduğuna inanmalarıdır. Başka bir deyişle, bu iki düşünür de algı sırasında deneyimlerimizle yüzleştiğimizi veya onları algıladığımızı düşünmektedirler.
Temsilcilik görüşünü savunan Locke gibi felsefeciler ile görüngücülüğü savunan Hume gibi düşünlerin ayrıldığı nokta denir?
Hume’dan farklı olarak Locke’ın deneyimlerin önemli bir kısmının arkasında zihnin yaratmadığı ve fiziksel anlamda gerçek olan nesnelerin yattığını savlamasıdır.
Temsilcilik ve görüngücülük epistemolojik bağlamda hangi yaklaşımın izlerini taşıyan algı kuramlarıdır?
Zihinselcilik
Zihinselcilik hangi durumlar üzerine odaklanmıştır?
Zihinsel durumlar
Temsilcilik akımının savunucuları, algılarımızın kaynağının veya hedefinin ne olduğunu iddia ederler?
Algılarımızın veya hedefinin algılardan ve bilgiden bağımsız bir şekilde var olan gerçeklik olduğunu iddia ederler.
Temsil etme işlevinin gerçekleşmesi için temsil eden ve edilenin aynı türden varlıklar olmalarının şart olmaması nasıl örneklendirilebilir?
Örneğin, köpeğim fiziksel dünyada var olan bir şeydir; ancak köpeğimin yüzü zihnimde canlandığında deneyimlediğim görüntü fiziksel bir nesne olarak var olan bir şey değildir. (Zihnimde canlanan görüntülere dokunmam olanaksızdır.) Buna karşın, farklı türden varlıklar olsalar da, köpeğimin zihnimde oluşan imgesinin fiziksel dünyadaki köpeğe “benzediği” söylenebilir.
Perspektivizme göre insan gerçekliğe nasıl ulaşır?
Hiç kimse gerçekliği doğrudan doğruya kendinde olduğu haliyle asla göremez; insan gerçekliğe kendi bakış açısından, kendi varsayımlarıyla ve kendi kavramlarıyla yaklaşır.
Searl bir deneyimin “algı” sıfatı taşıyabilmesi için ne olması gerekir?
Dünyada öyle bir olgunun olması gerekir.
Searl “bedensel bilmelerin” kaynağının nelerden kaynaklanabileceğini düşünmektedir?
Hem biyolojik hem de kültürel kapasitelerden kaynaklanabileceğini düşünmektedir.
Zihinselcilik hangi konuyu felsefi sorunlar içinde en ön sıraya taşımıştır?
Bilgisel erişim
Temsilcilik ve görüngücülükten farklı olarak gerçekçiliğe göre biz neleri doğrudan deneyimleriz?
Gerçekçiliğe göre biz zihinsel durumlarımızı değil, doğrudan nesneleri deneyimleriz.
Algı felsefesi alanında günümüzde oldukça ilgi gören zihinselcilik akımına ne ad verilir?
Doğrudan gerçekçilik
Temsilcilik ve görüngücülük, algıda deneyimlediğimiz şeylerin ne olduğunu savunmuşlardır?
Zihinsel olduğunu, yani nesnelerin kendileriyle dolayımsız bir karşılaşmanın olanaksız olduğunu savunmuşlardır.
Gerçekçiliğe göre algı esnasında aslında algılanan şey nedir?
Fiziksel gerçekliğin içindeki nesnelerin kendileri
Temsilcilik görüşüne göre algının oluşması için ne gereklidir?
1. Birincisi, algının oluşması için algılayan bir insanın varlığı 2. İkincisi, algı ancak öznelerce algılanan gerçek bir nesne ile mümkündür. 3. Son olarak da, algının olması, temsil işlevini gerçekleştirecek olan zihinsel durumların veya algısal verilerin dolayımını gerekli kılar.
Algının yukarıdan aşağıya bir yönü bulunuyorsa bunun anlamı nedir?
Dünyanın yapısına dair bilişsel sistemimizin sahip olduğu varsayımların algı süreçlerini etkileyip belirleyebileceğidir.
Müller-Lyer yanılsaması nedir?
Kişinin eşit uzunluktaki iki çubuktan birini daha uzun görmesi ve bunun üzerine yine aynı kişinin iki çubuğun birbirine eşit olduğu bilgisini alsa bile yine yanılsamaya kapılmaktan kendini alamaması durumudur.
Beynimiz algı aşamasında hangi durumları hesaba katarak yorum yapmaktadır?
Sadece gözden gelen uyarımları değil, önceki deneyimlerden doğan beklentileri de hesaba katarak fizik dünyada var olmayan uyaranları sanki oradalarmışçasına yorumlayabilir.
Searl hangi düşünceleriyle gerçekçi kurama farklı bir kimlik ve nitelik kazandırmaktadır?
Nesneleri yalın bir şekilde değil onların “yönleri” veya “durumları” açısından algıladığımızı belirterek gerçekçi kurama farklı bir kimlik ve nitelik kazandırmaktadır.
Realizme karşı en yaygın çağdaş argüman nedir?
Perspektivizm
Bilim insanları fizyolojik ve psikolojik süreçleri çalışırken, felsefeciler aynı konuya ilişkin nasıl bir eğilim göstermektedir?
Felsefeciler de epistemolojik açıdan algının kavramsal olarak irdelenmesi konusuna eğilmektedirler.
Algı, felsefeciler arasında hangi bağlamda tartışılır?
Epistemolojik bağlamda
Felsefecilerin algı konusunu gündeme getirdikleri temel sorun nedir?
Algı sırasında epistemolojik ve ontolojik açıdan tam olarak neyin gerçekleştiğidir. Daha açık ifadeyle, felsefecilerin bu çerçevede ilgilendikleri konu, algılar ile gerçekliğin bilinmesi arasındaki ilişkidir.
Zihinsel bir durumun anlamlandırılabilir bir deneyimsel olgu olması için o tür bir deneyimi yaşayan öznelerin pek çok başka zihinsel durumlara veya temsillere de sahip olması gerektiği düşüncesi hangi teze dayanır?
Bunun dayandığı gerekçe, insan algısının dünya bilgisine dayanan ve yorumlar içeren karmaşık bir yapı olduğu yönündeki bilişsel tezdir.
Searl’ün gerçekçi görüşü “nesnelerin algılanması” konusunda neyi savunur?
İnsanlar fiziksel dünyanın nesnelerini oldukları gibi algılar; başka bir deyişle bir nesneyi gözlemleyen insanlar nesnelerin farklı yönlerini algılamazlar.
Doğrudan gerçekçi görüşe göre algılanan şey nedir?
Nesnedir.
Searl dünyada algıladığımız şeyin aslında neler olduğunu düşünür?
Dünyada algıladığımız şeylerin yalın olarak nesneler değil de olgular veya durumlar olduğunu savlar.
Searle gibi doğrudan gerçekçiler, geleneksel görüşlerin hata yapma nedenini neden “zihin” ve “gerçeklik” tartışmaları bağlamında yanıltıcı bir iç-dış ikilemi varsayarak hareket etmeleri olduğunu düşünürler?
Çünkü, doğrudan gerçekçiler algının söz konusu olduğunda iç-dış ayrımı yapmanın oldukça zor olduğunu düşünürler. Çünkü algı, görünüşe göre duyu organlarımızda ve beynimizde gerçekleşen bir olgudur. Peki bunlar “içe- mi aittir, yoksa “dışa” mı aittir? Bu kafa karıştırıcı soru aslında iç-dış ayrımı yapmanın ne kadar zor olduğunu göstermektedir.
Searl’e göre algı süreçlerini en iyi açıklayan ve en az felsefi sorun içeren görüş hangi görüştür?
Gerçekçilik
Görüngücülük nedir?
Epistemolojik ve ontolojik bağlamlarda görüngüler dünyası üzerinde yoğunlaşan ve onun önemini ön plana çıkaran görüş için kullanılan deyimdir.
Türkçede görüngücülüğün yerine kullanılan bir diğer ifade nedir?
Olaycılık
Görüngücülüğün en önemli savunucusu kimdir?
David Hume
Hume’a göre algı sırasında zihnimizde yeşil bir elmanın görüntüsü oluştuğunda, bu görüntünün zihnin dışında bir nesneden kaynaklandığını düşünmeye eğilimli düşünmeye eğilimli olmamız nasıl bir varsayımdır?
Metafizik nitelikte bir varsayımdır.
Hume’a göre zihinselliğimizin ötesine ilişkin varsayımlar ve kabullenmelere girmemiz, epistemolojik olarak nasıl bir anlama gelmektedir?
Epistemolojik anlamda kesinlik zemini terk ediyoruz demektir.
Searl’e göre zihinsel durumlarımızın ve temsil kapasitelerimizin ardında ne vardır?
Zihinsel temsilleri önceleyen bedensel kapasiteler vardır.
Searl’e göre algısal algısal mekanizmalar aracılığıyla bilgi sahibi olmamız neye bağlıdır?
Şu iki ana gerçeğe bağlıdır: 1. Zihinsel bir durumun anlamlandırılabilir bir deneyimsel olgu olması için o tür bir deneyimi yaşayan öznelerin pek çok başka zihinsel durumlara veya temsillere sahip olması gerekir. 2. Temsil etme veya zihinsel resimler oluşturma gibi kapasitelerden veya bilgi türlerinden daha temel bir bilme türü, zihinsel temsilden ziyade bedenin işlevlerine ve bedenin öğrenmesine dayanan bilmelerdir
Searl’e göre usta bir kayakçının “Tekniğinizin sırrı nedir?” gibi bir soruyu yanıtlarken, zihnini yoklayıp bilgilerini sözelleştirmeye çalışsa da tahminen çok yararlı şeyler söyleyemeyecek olmasının nedeni nedir?
Sözel temsillerle başlayan bilme serüveninin bedenselliğin işin içine girmesiyle sözel bilgiden bedensel bilmeye dönüşmüş olmasıdır.
Doğrudan gerçekçilere göre başarılı her algı hangi durumlarda olanaklı olabilir?
Ancak bellekte tutulan ve dünya bilgisi içeren başka temsil durumlarının varlığında olanaklı olabilir.
Searl’e göre geleneksel felsefeciler bilginin neyini gözden kaçırmışlardır?
Bilginin eylemselliğe ilişkin boyutlarını
Algı bağlamında temsilcilik görüşünün ana tezi nedir?
Algı adını verdiğimiz olgu veya süreç esasında, insanların zihinsel durumları zihinden bağımsız gerçekliği temsil ederler.
J. Gibson gibi deneysel psikologlara göre algının hangi durumda tanımlama ve anlama işlevlerimiz daha başarılı bir hale gelmektedir?
Algının “anlamsal bir bağlama oturması” durumunda
Searl bilgi kuamcılarının hangi kavramı abartmalarının ve neyi tamamen zihinsel bir olgu olarak ele almalarının eksik ve yanıltıcı bir tutum olduğunu düşünür?
Temsil kavramını ve bilgiyi
Searle’ün “biz nesnelere bakınca yalın nesneyi değil nesnenin belli bir yönünü algılarız” iddiası nasıl örneklendirilebilir?
“Bir kedi algıladım” gibi cümleler aslında oldukça yanıltıcı bir basitlik içerir. Daha doğru ifadeler şöyle olabilirdi: “Bir kedinin paspasın üstünde yattığını algıladım”, “Kedinin kuyruğunun kısa olduğunu algıladım”, vb. Burada kritik olan nokta, verdiğimiz örneklerdeki takıların yarattığı farktır. Bu takılar, verilen cümlede algının hedefi olan unsurun “kedi” gibi tüm bir nesne değil, kedinin olgusal bir yönü veya ona ilişkin bir durum olduğunu göstermektedir. Bu türden cümlelerin yapısı şöyle açılabilir: “Benim algıladığım bir olgu vardır ve bu olgu kedinin paspasın üzerinde yatmasıdır” veya “Benim algıladığım bir olgu vardır ve bu olgu kedinin kuyruğunun kısa olmasıdır”. Açıktır ki, aynı nesneye (kediye) bakan başka bir kişi, o an farklı bir olgu algılayabilirdi. (Örnek, “Kedinin siyah bir kuyruğu var”).
Deneysel psikolojinin bilişsel kanadında yer alan kuramcılara göre algı, nasıl tanımlanır?
Deneysel psikolojinin bilişsel kanadında yer alan kuramcılara göre algı, duyulardan gelen verilerin zihinsel yapımız tarafından seçilmesi, organize edilmesi ve yorumlanması olarak anlaşılmalıdır.
Felsefecilerin algı konusunu gündeme getirdikleri temel sorun tam olarak nedir?
Felsefecilerin algı konusunu gündeme getirdikleri temel sorun, sırasında epistemolojik ve ontolojik açıdan tam olarak neyin gerçekleştiğidir. Daha açık ifade edersek, felsefecilerin bu çerçevede ilgilendiği konu, algılar ile gerçekliğin bilinmesi arasındaki ilişkidir.
Algı felsefesi kapsamında öne sürülen temel felsefi görüşler nelerdir?
Algı felsefesi kapsamında öne sürülen temel felsefi görüşler temsilcilik, görüngücülük ve gerçekçiliktir.
Algı bağlamında temsilcilik görüşünün ana tezi nasıl ifade edilir?
Algı bağlamında temsilcilik görüşünün ana tezi flu şekilde ifade edilebilir: Algı adını verdiğimiz olgu veya süreç esnasında, insanların zihinsel durumları zihinden bağımsız gerçekliği temsil ederler.
Temsilcilik görüşüne göre, algının oluşması için üç ayrı şey gerekmektedir. Bunlar sırası ile nelerdir?
Temsilcilik görüşüne göre, algının oluşması için üç ayrı şey gerekmektedir. Birincisi, algının oluşması için algılayan bir insanın varlığı gerekir. İkincisi, algı ancak öznelerce algılanan gerçek bir nesne ile mümkündür. Ve son olarak da, algının olması, temsil işlevini gerçekleştirecek olan zihinsel durumların veya algısal verilerin dolayımını gerekli kılar.
‘Görüngü’ (Batı dillerinden uyarlanmış Türkçesiyle, ‘fenomen’), kavramı nasıl tanımlanır?
‘Görüngü’ (Batı dillerinden uyarlanmış Türkçesiyle, ‘fenomen’), bizim deneyimlediğimiz dünyaya ait olan olgulara verilen genel addır. Daha açıkça dersek, metafizikteki “gerçekliğin kendisi” kavramından farklı olarak bizim gibi sonlu varlıklara “görünen” dünyanın betimlemesidir.
Hume’un fikirleri Locke’ın epistemolojisi ile benzerlikler gösterse de arada çok önemli fark vardır. Bu fark nedir?
Hume’un fikirleri Locke’ın epistemolojisi ile benzerlikler gösterse de arada çok önemli ontolojik bir fark olduğu da kesindir.
Locke’a göre nesneler ne şekilde ele alınmaktadır?
Locke’a göre nesneler ve onların birincil nitelikleri zihinden bağımsız olarak var olmalıdır.
"idea’lar veya görüngüler gerçekten algılanıyor olsa da, onların nereden kaynaklandığına ilişkin akıl yürütmemiz olanaklı değildir"
Yukarıda bahsi geçen düşünce hangi filozofa aittir?
Hume’a göre ise idea’lar veya görüngüler gerçekten algılanıyor olsa da, onların nereden kaynaklandığına ilişkin akıl yürütmemiz olanaklı değildir.
Neden, idea’lar veya görüngüler gerçekten algılanıyor olsa da, onların nereden kaynaklandığına ilişkin akıl yürütmemiz olanaklı değildir?
Çünkü bunu yapabilmek, zihinsel olarak bize verilenlerin dışına çıkıp gerçekliğe bakabilmeyi gerektirir. Bu da bizim gibi sonlu bilişsel varlıkların yapabileceği bir eylem değildir.
Algı felsefesinin üçüncü bakış açısı olan gerçekçilik temsilcilik ve görüngücülükten hangi nokta da ayrılmaktadır?
Temsilcilik ve görüngücülükten farklı olarak, gerçekçiliğe göre, biz zihinsel durumlarımızı değil doğrudan nesneleri deneyimleriz.
Algı bağlamında gerçekçiliğe göre algılanan şey nedir ve bu görüşe “gerçekçilik” adı verilmesinin nedeni nedir?
Gerçekçiliğe göre, biz algı sırasında deneyimlerimizi algılamayız. Algı esnasında algılanan şey fiziksel gerçekliğin içindeki nesnelerin kendileridir. Algı bağlamında bu görüşe “gerçekçilik” adı verilmesinin nedeni de budur.
Temsilci ve görüngücü felsefeciler zihinsel durumlar ve temsil olgusu üzerinde dururken, doğrudan gerçekçi felsefeciler neyin gerektiğine inanırlar ve onlara göre aslında neye dikkat etmeliyiz?
Temsilci ve görüngücü felsefeciler zihinsel durumlar ve temsil olgusu üzerinde dururken, doğrudan gerçekçi felsefeciler zihinsel temsilin ve zihinsel içeriklerin abartılmaması gerektiğine inanırlar. Gerçekçiler için dikkat etmemiz gereken şey
algının nesnesidir.
Gerçekçiliğe göre, temsilci ve görüngücü felsefeciler deneyimin nesnesiyle deneyimin sürecini neden karıştırmaktadırlar?
Çünkü Biz görsel alanımızda bulunan bir nesnenin kırmızı rengini algıladığımızda, “kırmızı” algılanan nesnenin özelliğidir, deneyimin değildir. Bu anlamda, doğrudan gerçekçiliğe göre, temsilci ve görüngücü felsefeciler deneyimin nesnesiyle deneyimin sürecini karıştırmaktadırlar.
John Searl'e göre algı söz konusu olduğunda neden iç-dış ayrımı yapmak zordur?
Algı söz konusu olduğunda iç-dış ayrımını yapmak son derece zordur. Algı, görünüşe göre, duyu organlarımızda ve beynimizde gerçekleşen bir olgudur. Peki bunlar “içe” mi aittir, yoka “dışa” mı? (Duyu organları ve beyin fiziksel dış dünyanın parçaları veya unsurlarıdır. Öte yandan, algıladığımız görüntüler zihnimizin içinde gibi görünür.) Bu kafa karıştırıcı soru aslında iç-dış ayrımı yapmanın ne kadar zor olduğunu göstermektedir.
Searle’e göre, geleneksel felsefecilerin gözden kaçırdıkları nokta nedir ve neden?
Searle’e göre, geleneksel felsefeciler genelde bilginin zihinselliği üzerine yoğunlaştıkları için, bilginin eylemselliğe ilişkin boyutlarını gözden kaçırmışlardır.
Doğrudan gerçekçi görüşe göre algılanan şey nesnedir. Ancak Searle bu fikir üzerinde önemli bir değişiklik yaparak, dünyada algıladığımız şeylerin neler olduğunu savlamaktadır?
Doğrudan gerçekçi görüşe göre algılanan şey nesnedir. Ancak Searle bu fikir üzerinde önemli bir değişiklik yaparak, dünyada algıladığımız şeylerin yalın olarak nesneler değil de olgular veya durumlar olduğunu savlar.
Searle’ün çarpıcı iddialarından biri, insanın algısal yapısının deneyimsel inancın yapısıyla benzerlikler gösterdiğidir. Onun "biz nesnelere inanmayız; nesnelerin belli hâllerde olduğuna inanırız" düşüncesini destekleyen nasıl bir örnek verilebilir?
Searle’ün çarpıcı iddialarından biri, insanın algısal yapısının deneyimsel inancın yapısıyla benzerlikler gösterdiğidir. Deneyim söz konusu olduğunda; örneğin, “Bir kediye inanıyorum” eksik ve hatalı bir ifadedir. “Bahçemdeki kedinin siyah olduğuna inanıyorum” ise daha doğru ve anlaşılabilir.
Bir insanın bir nesneyi veya olguyu algılaması esas olarak bir nasıl bir etkinliktir?
Bir insanın bir nesneyi veya olguyu algılaması esas olarak bir “problem çözme” etkinliğidir.
“Şu anda bir kedinin paspasın üstünde yat-tığını algılıyorum” iddiasına karşılık, bir öznenin algılarından hareketle algı-gerçeklik karşılaştırması yapması ve algılıyor olduğunu bilmesi olanaklı mıdır sorusuna Searle nasıl bir savunma getirmektedir?
Doğrudan gerçekçiliği savunan bir kuramcı, “algılayan kişi bunu o an bilmektedir” gibi bir iddiada bulunuyor değildir. Gerçekçinin söylediği şudur: Eğer dünyada algı gerçekleşiyorsa, gerçekleştiği durumlarda olan şey, gerekli olgusal koşulun sağlanmasıdır.