İlkçağ Felsefesi Dersi 3. Ünite Sorularla Öğrenelim
Plüralist Ve Antropolojik Dönem
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Plüralist dönem hangi düşünce üzerine kurulmuştur?
İlkçağ doğa filozoflarından bir kısmı, her şeyin tek bir öğeden meydana geldiğini düşünmektedir. Örneğin Thales bu öğenin su olduğu kanaatindedir. Şeyleri meydana getiren öğenin tek olduğunu düşünen filozoflar “monizm” fikrinin takipçisidirler. Yani bircidirler. Onlara göre, tek bir öğe vardır ve şeyler bu öğenin biçim değiştirmesi neticesinde meydana gelmektedir. Empedokles’ten itibaren, doğa felsefesi ile ilgili tartışmalar “plüralist” (çokçu) bir karakter arz etmeye başlamıştır. Doğa felsefesinin bu nihai dönemi, şeyleri meydana getiren öğenin birden fazla olduğu düşüncesi üzerine kurulmuştur. Empedokles, Anaksagoras, Demokritos ve Leukippos plüralist dönemin başlıca temsilcileridir. Plüralist dönemin ilk düşünürü olarak kabul edilen Empedokles (MÖ 495 – 435), evrenin temelinde dört unsurun mevcut olduğu kanaatindedir. Ona göre, hava, ateş, toprak ve su gördüğümüz bütün nesnel gerçekliği ortaya çıkaran aslî unsurlardır. Onun gündeme getirdiği bu dört unsur teorisi kendisinden sonra da uzun bir süre benimsenmiştir.
Empedokles’ in dört unsur teorisi kısaca nasıl açıklanabilir?
Empedokles’ e göre, insanların varlık dedikleri şey dört temel unsurun birbiriyle belirli bir oran dâhilinde karışması, yokluk dedikleri şey ise bu karışımın ortadan kalkmasıdır. Mutlak anlamda ne meydana gelişten, ne de yok oluştan bahsedilebilir. Zira olmayan bir şey var olamaz, var olan bir şey de yokluğa karışıp sonsuza dek ortadan kalkamaz. Başka bir deyişle, dört unsur ezelî ve ebedîdir. Onlar belirli bir oran dâhilinde bir araya geldiğinde bize şeyler var olmaya başlıyormuş, ayrıldıklarında ise yok oluyormuş gibi görünmektedir. Oysaki, diye düşünmektedir, Empedokles, Parmenides’in işaret ettiği üzere varlık vardır, var olmayan ise yoktur. Empedokles dört unsuru tanrısal varlıklar olarak görmektedir. Ona göre hava Hades, ateş Zeus, toprak Hera, su ise Nestis ile özdeştir. Bu açıdan bakıldığında, onun, yaşadığı dönemdeki dinî düşünceden etkilendiği anlaşılmaktadır. Dört unsur kendiliğinden hareket etmiyor ise, başka bir deyişle onların bir araya gelmesi bizzat ürettikleri bir hareketin sonucu değil ise, evrende gözlemlediğimiz oluş ve bozuluşu nasıl açıklamamız gerekir? Empedokles’ e göre bu sorunun cevabını verebilmek için evrendeki maddî gerçekliği mümkün hale getiren iki etkin nedene müracaat etmek gerekmektedir: Sevgi (ya da Sempati) ve Nefret (ya da Antipati). Oluş dediğimiz şey, dört unsurun Sevgi tarafından bir araya getirilmesi, bozuluş ise bu unsurların Nefret tarafından birbirinden ayrılmasıdır.
Empedokles bilgiye ulaşmayı nasıl açıklamaktadır?
Empedokles Herakleitos’ un değişim konusundaki fikrine katılmaktadır. Duyularımız bize evrende sürekli bir değişim ve hareketin olduğunu söyler. Bunu duyuların eksikliğine atfetmek mümkün olmakla birlikte, akıl da duyular gibi bilgiye ulaşma hususunda eksiktir. Öte yandan Parmenides de haklıdır. Evrenin özünü teşkil eden dört unsur, bizzat değişmezdirler. Bunlar ezelî ve ebedî, basit cevherler olmaları hasebiyle daima kendi kendileriyle aynı kalırlar. Değişimin ve aynılığın birlikte tasdik edildiği Empedokles düşüncesinde, bilgiye ulaşmak için bir yolun da bulunması gerekmektedir. O, evren hakkındaki hakikate, bilgiye ulaşmanın en makul yolunun duyuları ve aklı bir arada kullanmaktan geçtiğini düşünür. Herakleitos ve Parmenides’ in birbirini nakzeden düşünceleri arasında oluşturulan bu uzlaşı Empedokles’ in sentezciliğinin bir diğer örneğini teşkil etmektedir.
Empedokle reenkarnasyonu nasıl açıklamaktadır?
Reenkarnasyon teorisine göre, maddî dünyanın üzerinde ikinci ve daha yüksek bir ruhlar dünyası vardır. Ruhlar ölümsüzdür. Ruhların bir kısmı işledikleri günah nedeniyle kirlenmiş kabul edilmekte ve dünyaya sürgüne gönderilmektedir. Bunlar, bir bedene girerek, Empedokles’ in deyişiyle etten yabancı gömleklere bürünerek, yaşamak zorundadır. Sürgün boyunca çeşitli biçimlere giren ruhlar kimi zaman bitki, kimi zaman balık, kimi zaman hayvan, kimi zaman ise insan olmaktadır. Empedokles bitkiler arasında defne, hayvanlar arasında aslan, insanlar arasında ise bilge, ozan ve hekim bedeninin girilebilecek en iyi biçimler olduğunu iddia etmektedir. Reenkarnasyonun ne kadar devam edeceği, yani bir ruhun kaç bedene girmesi gerektiği konusunda herhangi bir sınır çizilemez. Bu bütünüyle ruhun arınmadaki başarısına bağlıdır. Daha da önemlisi, ruhlar önceki yaşamlarında hangi bedenlere girdiklerini ve başlarından neler geçtiğini, ne tür hayatlar yaşadıklarını hatırlayamazlar. Fakat bunun iki istisnası vardır. Empedokles, büyük saygı duyduğu anlaşılan Pythagoras’ın ve bizzat kendisinin önceki yaşamlarını hatırladığını iddia etmektedir.
Empedokles dini nasıl açıklamaktadır?
Empedokles Ksenophanes’ inkine benzer bir Tanrı anlayışını benimsiyor gözükmektedir. Buna göre, Empedokles, tıpkı Ksenophanes gibi antropomorfizme karşı çıkmaktadır. Ksenophanes, insanların tanrıları kendilerine benzettiğini söylemekte ve bunu eleştirmektedir. Bu eleştirinin aslında monoteizme doğru atılmış önemli bir adım olduğu iddia edilmektedir. Empedokles Tanrı’nın başının, ayaklarının veya dizlerinin olmadığını, yalnızca kutlu ve anlatılmaz bir zekâsının bulunduğunu ve hızlı düşünceleriyle evreni dolaştığını söylemektedir. Bu bakımdan, onun da antropomorfizme karşı olduğu pekâlâ iddia edilebilir.
Anaksagoras kimdir?
Anaksagoras (MÖ 500 – 428) plüralist dönemin bir diğer temsilcisidir. O da kendisinden önceki doğa filozofları gibi arkhe sorunu üzerinde kafa yormuştur. Anaksagoras evreni meydana getiren temel unsurun maddî niteliğe sahip olduğu hususunda diğer doğa filozoflarıyla fikir birliği içerisindedir. Fakat söz konusu unsurun temel niteliği ve bu nitelikler ile, evrenin oluşumu arasında nasıl bir ilişki bulunduğu mevzuunda benimsediği açıklama, onlardan büyük oranda farklıdır.
Anaksagoras Arkhe anlayışını nasıl açıklamaktadır?
Anaksagoras, evrenin, Empedokles’in iddia ettiği üzere, dört unsur (hava, ateş, toprak ve su) tarafından çeşitli oranlarda karışmak suretiyle meydana getirildiğini düşünmez. Ona göre, evreni oluşturan unsurların sayısı sonsuzdur. Anaksagoras arkhenin cansız olduğunu düşünmekte ve onun kendi kendine harekete geçemeyeceğini kabul etmektedir. Arkhe cansız ise hareketin ve evrendeki değişimin kaynağı olamaz demektir. Bu durumda, hareketi ve değişimi açıklamak için kuvvet ve zekâ sahibi bir unsura ihtiyaç duyulacaktır. Anaksagoras cansız maddeyi harekete geçiren, kaosu kozmosa dönüştüren bu unsura Nous (Akıl) adını vermektedir.
Anaksagoras kozmosun rasyonel ilkesi olarak Nous’ u nasıl tarif etmektedir?
Bir çamur parçasının kendiliğinden heykele dönüşmesi, bir kaya parçasının kendiliğinden bir ev halini alması nasıl mümkün değilse, birbirine bütünüyle karışmış spermaların da kendiliğinden kozmosu meydana getirmesi, yani evrene bir düzenlilik bahşetmesi mümkün değildir. Çamur parçasının güzel bir heykel, kaya yığınının güzel bir ev halini alması için heykeltıraşa veya mimara ihtiyaç duyulduğu gibi, kaos halindeki evrenin kozmos halini alabilmesi için de bir güce ve zekaya ihtiyaç vardır. İşte bu gücün Anaksagoras’ ın dilindeki karşılığı Nous’ tur. Nous yaratan, madde ise yaratılandır. Fakat “yaratmak” ve “yaratılmak” kavramları sırasıyla “yoktan var etmek” ve “yoktan var edilmek” şeklinde anlaşılmamalıdır. Bir şeyin “yaratılmış” olduğu söyleniyorsa, bu, onu var eden unsurların bir araya getirildiği veya o şeye “biçim verildiği” şeklinde yorumlanmalıdır. Bir şeyin yoktan var edilebileceği fikri ilkçağın dinî ve felsefî anlayışına tamamen yabancıdır. Nous ve madde arasındaki bir diğer fark bunlardan ilkinin mutlak anlamda basit ve yalın, ikincinin ise bütünüyle bileşik olmasında yatmaktadır. Nous hiçbir şeyle karışmaz, kendi başına bulunur, bütün her şeyin en güzeli ve en safı olduğu halde, madde Nous tarafından işlenmeden önce yalnızca bir yığın olarak vardır.
Anaksagoras aklı nasıl açıklamıştır?
Anaksagoras her nesnede Nous’ tan başka her şeyden bir parçanın yer aldığını, bazı nesnelerde (organik varlıklarda) Nous’ un da bulunduğunu iddia etmektedir. O, insanın Nous’ tan pay aldığı ve doğadaki en akıllı varlık olduğu kanaatindedir. Bu düşüncesini desteklemek üzere ilginç bir yorumda bulunmaktadır. Ona göre, insan, ellere sahip olduğu için bütün hayvanların en akıllısıdır. El alettir ve doğa, akıllı bir insan gibi, verdiği şeyleri ancak akıllıca kullanabilecek olanlara vermektedir. İnsanın elleri, doğadan aldığı şeyleri kullanmasını mümkün kılmaktadır. Bu imkânı yaratan ise insanın Nous’ tan aldığı pay, yani akıldır.
Anaksagoras duygu algısını nasıl açıklamıştır?
Anaksagoras’ ın cevaplamaya çalıştığı sorulardan biri de, duyu algısının ne şekilde açıklanabileceği, başka bir deyişle, nasıl olup da algılayabildiğimizdir. Ona göre, algılamak demek, seçmek ve ayırmak demektir. Nesneler özneden tamamen ayrı oldukları için algılanabilirler. Biz, bizden tamamen farklı olan şeyleri algılarız. Duyu algısının meydana gelmesi benzerliğin değil karşıtlığın mevcudiyetini zorunlu kılmaktadır. Başka bir deyişle, bilgi benzerler arası bir ilişkinin değil, karşıtlar arası bir çelişkinin neticesidir.
Demokritos kimdir?
Plüralist dönemde karşımıza çıkan bir diğer önemli şahsiyet Demokritos’ tur. Demokritos Abdera şehrinde doğmuş ve milattan önce 460 ile 371 yılları arasında yaşamıştır. Demokritos, atom öğretisini geliştiren ve bir ekol olarak yerleştiren kişidir. O, kendisinden önceki plüralistlerden, Empedokles ve Anaksagoras’tan farklı bir cevher anlayışına sahiptir.
Demokritos Arkhe anlayışını nasıl açıklamaktadır?
Demokritos arkhe olarak atomlardan bahsetmektedir. Ona göre atomların sayısı sonsuzdur. Demokritos atomların zorunlu olarak bir araya geldiklerini düşünür. Onun materyalizmi istisnalara imkân tanımaz. Evrende her ne varsa aynı kurallara tabidir. Maddî olmadığı düşünülen Tanrı ve ruh da atomlardan oluşur. Bu, Tanrı’nın ve ruhun da ölümlü olduğu anlamına gelir. Zira atomlardan meydana gelen şeyler, atomların birbirinden ayrılması neticesinde ortadan kalkarlar.
Demokritos’ un duyu algısı ve bilgi teorisi nasıl açıklanabilir?
Demokritos’ un algı ve bilgi teorisi de atom teorisinden türetilmiştir. Algı, Demokritos’ a göre, şeylerden ileri gelen ve duyu organlarımız aracılığıyla bize ulaşan akıntı veya cereyanların ruhumuzda meydana getirdiği değişikliktir. Algı hakkındaki bu tanım önemlidir, zira algının ancak atomlardaki hareketler neticesinde, o hareketin duyu organlarımıza ulaşmasıyla birlikte ortaya çıktığını göstermektedir. Örneğin algıladığımız sıcaklık atomun kendisinde bulunan bir nitelik olmayıp ancak onun hareketi neticesinde duyularımızda oluşan bir etkidir. Sıcaklık, soğukluk, renk ve ses atomların kendileriyle nitel bir bağlantıya sahip değildir. Bunlar ancak atomların duyulara bir şekilde etkide bulunması neticesinde var olabilirler. Bizim katı olarak hissettiğimiz cisimlerde atomlar yoğun bir şekilde sıkışmıştır. Yumuşak şeyler atomları seyrek ve aralıklı olan cisimlerdir. Tat alma duyusunda, tatlı olan şeyler düz atomlardan yapılmışlardır. Acılığa, dil üzerinde gözlenemeyecek kadar küçük sıyrıklar meydana getiren ve sahip oldukları yapıyı tat alma duyusuna aktaran çengelli ya da sivri uçlu atomlar neden olmaktadır. Bilgimiz ise duyular ve aklın işbirliğiyle meydana gelmektedir. Duyular eşyanın sadece hayalini yansıtmaktadır. Duyu organlarının bir kısmı (görme ve işitme) yanılgı yaratmaya çok yatkın iken, diğer bazıları (dokunma) atomların aslî özelliğine (sertliğine) uygun veriler sunabilmektedir. Fakat akıl olmaksızın, duyuların sunduğu bu veriler hep karanlıkta kalacaktır. Genel olarak bakıldığında, bilgi duyuların bize ulaştırdığı suretlerden hareketle ortaya çıkıyor olmakla birlikte, onun tekemmül etmesi ancak aklın devreye girmesi ile mümkündür. Ancak, şurası da hatırda tutulmalıdır ki, Demokritos duyuları bilginin imkânı açısından öncelikli kaynak olarak görmekte, fakat bunların bize eşyanın yalnızca görünüşünü aktarabileceğini, onların özünü ise asla tam olarak kavrayamayacağını düşünmektedir.
Demokritos’ un ahlak anlayışı nasıl açıklanabilir?
Demokritos bir doğa filozofu olduğu kadar bir ahlak filozofudur. Onun ahlak anlayışı akla dayalıdır. Ahlakın amacı, ona göre, insanı “ruh dinginliği” ne ulaştırmaktır. Ruh dinginliğini euthymia olarak isimlendirmektedir. Bu kavram “şenlik” (şen oluş) anlamına gelmektedir. Demokritos insanın mutluluğunu ahlakın merkezine yerleştirmesi itibariyle eudaimonizm (mutçuluk) anlayışının kurucusu kabul edilmektedir. Ruh dinginliğine ulaşılabilmek için, arzu edilmesi ve uzak durulması gereken şeyler arasında ayırım yapabilmek gerekmektedir. Başka bir deyişle, kişi mutlu olmak istiyorsa “görece” ve “mutlak” iyi arasında ayırım yapmalıdır. Görece iyi insanın dışında, kimi zaman ulaşamayacağı fakat gerektiğinde uzak durabileceği şeylerdir. Mutlak iyi ise insanın elinde olan şeylerdir. Ruh euthymia durumunda olunca insan iyi olandan sevinç duyar, kötüyü ise arzulamaz. Bunun için yapılması gereken ise iyinin ne olduğunu bilmektir. Bu nedenle, Demokritos’ un ahlak anlayışının, entelektüalist bir eğilime sahip olduğuna da işaret etmek gerekmektedir.
. Demokritos’ un haz anlayışı nasıl açıklanabilir?
Demokritos hazzı kategorik olarak reddetmemektedir. Hatta hazza ahlak teorisinde yer veren ilk filozof olduğu dahi söylenebilir. Bununla birlikte, onun örneğin Sokratesçi bir okul olan Kirene okulunun benimsediğine benzer bir hedonizm (hazcılık) taraftarı olduğunu söylemek zordur. Zira hazzı ararken bedenden çok ruhu düşünmek gerektiğini söylemektedir. Ona göre, insan bedenden çok ruha hitap eden entelektüel hazları elde etmeye çalışmalıdır. İnsan için en iyi olan, hayatı mümkün olduğunca neşeli ve mümkün olduğunca sıkıntıdan uzak yaşamasıdır. Bu ise elde etmeye çalıştığımız hazzı ölümlü olmayan şeylerden türetmeye bağlıdır. Nitekim ona göre, hazzı kendi içinden almaya alışmış olan ruh mutludur.
Demokritos’ a göre, ruhtaki dinginliği yaratan unsurlar nelerdir?
Demokritos’ a göre, ruhtaki dinginliği yaratan üç unsurdan bahsedilebilir. Bunlar “doğru düşünmek”, “doğru konuşmak” ve “doğru davranmak”tır. Üçünün de temelinde doğruluğa dair bir bilincin olduğu not edilmelidir. Doğruluğa dair bilinç, aklı ve bilgiyi gündeme getirecektir ki bu unsurlar Demokritos’ un entelektüalist ahlakının zorunlu unsurlarıdır.
Antropolojik dönem hangi düşünce üzerine kurulmuştur?
Demokritos’ u takip eden dönemde ilkçağ filozofları doğa felsefesinin tartışmalarını bir tarafa bırakarak doğrudan insanı merkeze almışlardır. Artık felsefenin başlıca tartışma konusunu insan ve insan ile ilgili meseleler teşkil etmektedir. Bu döneme “antropolojik dönem” adı verilmektedir. Antropolojik dönemin ilk temsilcileri sofistlerdir.
Sofistlerin ortaya çıkışı nasıl olmuştur?
İlkçağda sofist denilince şairler ve filozoflar anlaşılırdı. Milattan önce beşinci yüzyıldan itibaren ise sofist kavramı gezici öğretmenlik yapan bir grup düşünürü tanımlamak üzere kullanılmaya başlanmıştır. Sofistlerin ortaya çıkışını sağlayan çeşitli tarihsel ve kültürel nedenler vardır. Atina devleti ile Persler arasında cereyan eden savaşlardan sonra Atina devleti ekonomik ve demokratik standartlar bakımından oldukça gelişmiştir. Vatandaşlar devletin gelişiminin yarattığı imkânlardan yararlanmak için iyi bir eğitim almanın zorunluluğunu fark etmişlerdir. Eğitime duyulan ihtiyaç, kendilerini “bilgelik öğretmeni” olarak tanımlayan sofistler için uygun bir zemin yaratmıştır. Sofistler eğitim işini para karşılığında yapmaktadırlar.
Sofistler toplum nezdinde neden bu kadar rağbet görmüştür?
Sofistlerin toplum nezdinde rağbet görmesinin en önemli nedeni retorik konusundaki ustalıklarıdır. Sofistler iyi birer konuşmacıdırlar. Dönemin Atina toplumu açısından da konuşma sanatı oldukça önemlidir. İyi bir konuşmacı karar alma mekanizmalarını etkileyebilmekte, dolayısıyla siyasi bir güç elde edebilmektedir. Retorikteki beceri adlî mevzularda da etkili bir araçtır. Davalı ve davacıdan hangisi mahkeme heyeti karşısında daha etkili bir konuşma yaparsa sonuç onun arzusu istikametinde çıkmaktadır. İnsanlar iyi birer konuşmacı olmanın püf noktalarını öğrenmek için de sofistlere rağbet göstermişlerdir.
Sofistlerin belli başlı düşünceleri nelerdir?
Sofistler başta bilgi ve ahlak olmak üzere eğitim, din, siyaset, hukuk gibi alanlarda pek çok iddia ortaya atmışlardır. Yekpare bir sofistik düşünceden bahsetmek mümkün değil ise de onların fevkalade önemli felsefî tartışmalara yol açtıkları tarihsel bir vakıadır. Protagoras bir rölativisttir. O, görünüş ve gerçeklik arasında Demokritos tarafından yapılan ayırımı daha da derinleştirmiştir. Açıktır ki bu şüpheciliğe giden bir yoldur. Ayrıca Protagoras Herakleitos’un evrende sürekli bir değişim olduğu iddiasını da bir ilke olarak benimsemiş gözükmektedir. Her şey sürekli değişiyorsa ve biz bir şeye “bu şudur” diyemiyorsak yapılması gereken en makul iş yargıdan kaçınmak olacaktır. Nitekim Helenistik dönemde ortaya çıkan şüphecilerin (Pyrrhon ve öğrencisi Timon’un) büyük oranda bu ilkeyi takip ettiklerine şahit olunmaktadır. Bu şüpheci yaklaşım Protagoras’ı agnostisizme yaklaştırmıştır. Nitekim o, tanrıların var olup olmadığının bilinemeyeceğini söylemektedir. Benzer şekilde, o, her iddianın karşısına aynı güçte başka bir iddianın çıkarılabileceğini, bu iki iddianın kuvvet bakımından birbirine denk olacağını vurgulamaktadır. Bu vurgu da şüpheciler tarafından kullanılmıştır. Gorgias nihilisttir. Başka bir deyişle, o, varlığı yadsımaktadır. Ona göre, “hiçbir şey yoktur, olsa da bilemezdik, bilsek de başkalarına aktaramazdık.” Antiphon ve Kallikles daha çok toplum hayatı ile ilgili meseleler üzerinde kafa yormuştur. Antiphon “toplum sözleşmesi” ne benzer bir düşünceyi kabul etmekte ve insanların doğuştan birbirine eşit olduğu fikrini gündeme getirmektedir. Kallikles ise toplumsal yaşamdaki çatışmalara ve bireylerin giriştiği güç mücadelesine vurguda bulunmaktadır. Öte yandan, Thrasymachus, “yasa” adı verilen şeyi hâkimlerin yargıladıkları kişilere kendi iradelerini zorla kabul ettirmelerinden ibaret görmektedir. Hiç şüphesiz, bu yaklaşımda, hukuk iktidarın güç ve iradesinin tecessüm etmiş hali olarak telakki edilmektedir. Sofistlerin nomos ve physis arasında yaptıkları ayırım, toplumsal bazı normların ortaya çıkışını insanlar arası ilişkileri doğuran sübjektif yaklaşımlara bağlamaktadır. Örneğin, Kallikles’ e göre, ahlak esasen zayıfların güçlüleri ellerindeki gücü kullanmaktan alıkoymak için ürettikleri bir kavramdır. Prodikos ise benzer bir yaklaşımı Tanrı karşısında hissedilen korkuya atfetmektedir. Ona göre, kurnaz biri, insani eylemlerin korku ilkesi doğrultusunda biçimlendirilebileceğini keşfetmiş ve onları Tanrı korkusu ile yönlendirmeyi arzu etmiştir. Bu ve benzeri düşünceler dolayısıyla, sofistler yaşadıkları dönemde müesses toplumsal nizama bir tehdit olarak kabul edilmişlerdir. Onlara yüklenen olumsuz imajı bu hususlar eşliğinde düşünmek faydalı olacaktır.
Arkhe kavramı neyi ifade eder?
Arkhe kavramı ilkçağ doğa felsefesinin en
temel kavramlarından biridir. Bu kavram
“ilk ilke”, “ilk neden”, “başlangıç” gibi anlamlara gelmektedir. Doğa filozofları bu kavramla eşyanın ortaya çıkmasını mümkün kılan unsuru kastederler.
Hylozoizm neyi ifade eder?
Hylozoizm, Yunanca hyle (madde) ve
zoon (canlı) kavramlarından türemekte olup “canlı-maddecilik” anlamına gelmektedir. Hylozoist filozoflar hareket ve değişimi maddenin bizzat kendisinden kaynaklanan bir husus olarak değerlendirirler.
Reenkarnasyon inancına hangi kültürde rastlamak mümkündür?
Reenkarnasyon inancına pek çok kültürde rastlamak mümkündür. Örneğin antik Mısır, Hint ve Çin medeniyetlerinde de reenkarnasyon inancı vardır
İlkçağda hangi filozofların eserleri günümüze aktarılmıştır?
Platon ve Aristoteles gibi filozoflar hariç
olmak üzere ilkçağ düşünürlerinin eserleri günümüze aktarılamamıştır. Kiminden birer ikişer cümle kiminden ise çok sayıda paragraf günümüzde mevcudiyetini korumaktadır.
Antropomorfizm neyi ifade eder?
Antropomorfizm “insanbiçimcilik” demektir.
İnsanî nitelikleri diğer canlılara atfetmek üzere
kullanılan antropomorfizmin felsefe tarihindeki özel kullanımı Tanrı ya da tanrılara özgüdür. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, antropomorfizm Tanrı’yı veya tanrıları insan biçiminde düşünmek anlamına gelmektedir.
Nous hangi anlama gelmektedir?
Nous akıl, zihin, bilinç gibi anlamlara
gelmektedir. Kavram ilkçağ felsefesinde
yaygın bir kullanıma sahiptir. Aynı kavram vasıtasıyla gönderme yapılan “kurucu güç” söz gelimi Platon ve Plotinus’un düşüncesinde de yer almaktadır.
Teleoloji neyi ifade eder?
Teleoloji erek-bilim olarak tercüme edilebilir. Yunanca telos (amaç, erek) ve logos (bilim) kavramlarından türetilmiştir. Kabaca, herhangi bir nesnede veya evrenin tamamında gözlenen bir değişim veya hareketin belirli bir amaç doğrultusunda gerçekleştiğine dair düşünceyi ifade etmektedir. Bir diğer açıdan, teleoloji, herhangi bir niteliğin veya gözlemlenen bir değişimin ve hareketin belirli bir amaçla bağlantılı olarak açıklanması gerektiği yönündeki felsefî bir iddiadır.
“Kontemplatif” kavramı neyi ifade eder?
“Kontemplatif” kavramı “dikkatli ve derin düşünceye sahip kişi” anlamına gelen “contemplative” kavramının Türkçeleştirilmiş halidir. Anaxagoras, mistik değil
rasyonel bir yönteme sahiptir ve bu itibarla kontemplatif bir düşünür olarak nitelendirilmektedir.
Atom öğretisini asıl geliştiren ve bir ekol olarak
yerleştiren kişi kimdir?
Atom öğretisini asıl geliştiren ve bir ekol olarak
yerleştiren kişi Demokritos’tur.
Demokritos’un felsefî öğretisi kendisinden sonra gelen hangi düşünürleri etkilemiştir?
Demokritos’un felsefî öğretisi kendisinden sonra gelen pek çok düşünürü etkilemiştir. Örneğin Epiküros’un atom ve ahlak anlayışı büyük oranda Demokritos’un etkisi altında gelişmiştir. Şüphecilerden Timon’un öğretisinde önemli bir yer verdiği “ataraxia” kavramını ilk olarak
Demokritos’un kullandığına şahit olunmaktadır. Demokritos’un görünüş ve gerçeklik arasında yaptığı ayırım ünlü sofist Protagoras tarafından benimsenmiştir.
Hedonizm neyi ifade eder?
Hedonizm Yunanca hedon (haz) kavramından türemiş bir isimdir. Türk Dil Kurumu’nın Güncel Türkçe Sözlüğüne
göre hazcılık “zevki insan hayatının tek değer ve amacı sayan, haz veren her şeyin iyi olduğunu kabul eden öğreti”dir. Felsefe tarihinde pek çok hedonist filozof
ve akım vardır. Aristippos ve Epiküros en meşhur hedonist filozoflar arasında yer almaktadır.
Antropoloji neyi ifade eder?
Antropoloji kavramı Yunanca anthropos (insan) ve logos (bilim) kavramlarından türetilmiş olup “insan-bilimi” anlamına gelmektedir. Felsefe tarihi açısından ise antropoloji, insan ile ilgili mevzuları felsefenin gündemine alan yaklaşımları tanımlamak için kullanılmaktadır.
Retorik ne anlama gelir?
Retorik iyi ve etkili konuşmak, güzel söz söylemek, belagat sahibi olmak gibi anlamlara gelmektedir.
Sofistlerden günümüze kalan yazılı eserler nelerdir?
Sofistlerden günümüze yazılı bir eser kalmamıştır.
Walther Kranz’ın Antik Felsefe adlı eserinde onlardan kalan bazı pasajlar yer almaktadır. Bununla
birlikte, başta Protagoras ve Gorgias adlı diyalogları
olmak üzere Platon’un çok sayıdaki eseri sofistlerin fikirlerinin ayrıntılı bir tasvir ve tartışmasını
içermektedir. Ayrıntılı bilgi elde etmek için söz
konusu diyaloglara başvurulabilir.
Felsefe tarihinde adı geçen en önemli sofistler kimlerdir?
Felsefe tarihinde pek çok sofistin ismi geçmektedir. Bunlar arasında bazıları diğerlerine nazaran
daha fazla ön plandadırlar. Örneğin Protagoras
(MÖ 481 – 411) ve Gorgias (MÖ 483 – 375)
bunlar arasında en meşhurlarıdır. Prodikos (MÖ
465 – 399), Antiphon, Thrasymachus (MÖ 459
– 400), Kallikles, Kritias (MÖ 460 – 403) ve Hippias (MÖ 460 – 399) da meşhur sofistler arasında
yer almaktadır.
Sofistlerin felsefe tarihinde olumsuz bir imaja sahip olmalarının en önemli nedenlerinden biri nedir?
Sofistlerin felsefe tarihinde olumsuz bir imaja sahip olmalarının en önemli nedenlerinden biri felsefeyi
hakikate ulaşmanın değil, insanları ikna etmenin (kandırmanın) bir yolu olarak görmeleri ve kullanmalarıdır.
Kritias’a göre de, Tanrı karşısında hissedilen korku ne ile ilişkilendirilir?
Kritias’a göre de, Tanrı karşısında hissedilen
korku, tamamen bir kurnazlığın ürünüdür. Bir
kurnaz zekâ, insanların eylemlerinin korku ilkesi doğrultusunda biçimlendirilebileceğini keşfetmiş, onları Tanrı korkusu ile yönlendirmeyi arzu etmiş ve bunu başarmıştır.
Demokritos’un din ve tanrı anlayışı nasıldır?
Demokritos’un din ve tanrı anlayışı bütünüyle materyalist bir mahiyete sahiptir.
Demokritos ahlakın amacı olarak belirlediği ruh dinginliğini tanımlamak amacıyla hangi kavramları kullanmaktadır?
Demokritos ahlakın amacı olarak belirlediği
ruh dinginliğini tanımlamak amacıyla çeşitli kavramlar kullanır. Eusteô (esenlik), athambia veya
athaumastia (hayranlığın olmayışı), ataraxia (dinginlik), harmonia (uyum), summetria (simetri),
eudaemonia (mutluluk) bunlardan bazılarıdır
Nous’tan başka her şeyden bir parçanın yer aldığını, bazı nesnelerde (organik varlıklarda) Nous’un da bulunduğunu
iddia eden ilkçağ filozofu kimdir?
Anaksagoras her nesnede Nous’tan başka her
şeyden bir parçanın yer aldığını, bazı nesnelerde
(organik varlıklarda) Nous’un da bulunduğunu iddia etmektedir.