Aile Psikolojisi ve Eğitimi Dersi 7. Ünite Sorularla Öğrenelim
Stres, Travma Ve Aile
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Stres nedir?
Stres, fizyoloji, psikoloji-psikiyatri ve tıp bilimlerinin tümünü kapsayan, genellikle tam ve doğru bir tanımı yapılamayan hipotetik bir kavramdır. Selye tarafından 1936‘da canlı organizmaya yönelen, genellikle zararlı, yönelen tehdidin niteliğinden bağımsız bir yanıt ya da fizyolojik olarak bedenin olağan koşullarda oluşturduğu dengede deliliklere neden olan herhangi bir durum olarak tanımlanmıştır. Türkçe karşılığı olarak ‘zorlanma’ kavramının kullanılmasını önerenler bulunmaktadır.
Stresör nedir?
Organizmaya zararlı bir etkenin ani olarak uygulanması sonucu ‘genel adaptasyon sendromu’ olarak adlandırılan bir tablo ortaya çıkar. Bu sendromda gözlenen belirtilerin, tehdit edici zararlı etkenin yapısından, niteliğinden bağımsız olarak ortaya çıktığı belirtilmektedir. Bundan dolayı da bu yanıtların ortaya çıkmasına neden olan uyaranların tümüne stresör denmektedir.
Stresin evreleri nelerdir?
1. Alarm evresi
2. Direnme evresi
3. Tükenme evresi
Alarm evresi nedir?
Strese yanıtta birinci aşama ilk 24 saati kapsar ve alarm evresi denir. Bu evrede vücut stresle ilk kez karşı karşıya kalmakla ilgili yanıtlar verir. Bu yanıtlar hormon salgılayan organların hacimlerinde ani azalma, mide-bağırsak sisteminin iç yüzünü kaplayan katmanın hasarı ve sempatik sinir sisteminin uyarılması ile ilgili belirtilerdir.
Direnme evresi nedir?
Eğer aynı stres etmenine maruziyet devam ederse birinci evredeki belirtiler kaybolur ve vücudun direncinin arttığı ikinci aşama olan direnme evresine geçilir. Bu evrede direnme stres hormonları da denen böbrek üstü bezlerden salgılanan hormonlar tarafından sağlanır. İlk iki aşama strese verilen olağan yanıtlardır ve organizmanın tehdit edici bir duruma karşı uyum sağlaması ve tehdit edici durumla baş etmesini sağlamaya yöneliktir. Stres sırasında ortaya çıkan biyolojik değişikliklerin bir kısmı ‘savaş" ya da kaç’ gibi klasik savunma yanıtları olarak tanımlanan fizyolojik reaksiyonları içerir. Bu fizyolojik yanıtlar davranışların oluşmasına ve gösterilmesine katkıda bulunarak canlı organizmanın hayatta kalma olasılığını arttırmaya yöneliktir.
Tükenme evresi nedir?
Stres koşullarının devam etmesi durumunda, nihai tükeniş-tükenme evresi olarak kabul edilen üçüncü aşama ortaya çıkar. Adaptasyon enerjisinin tükendiği bu evrede ilk evredeki alarm reaksiyonları tekrar ortaya çıkar, ölüm ya da psikiyatrik-psikosomatik hastalıklar ile sonuçlanır. Tükenme evresi stresin patolojik sonucudur. Devamlı maruz kalınan stres, organlara fiziksel olarak zarar verebilir ve hastalıkların ortaya çıkmasına katkıda bulunabilir
Aile içindeki stres neden kaynaklanır?
Aile içinde yaşanan stresin önemlice bir kısmı aile içerisindeki iletişim biçimi ile ilişkilidir. Stresi yaratan sadece eşler arasındaki iletişimdeki sorunlar değildir. Ebeveyn ve çocuklar arasındaki iletişim, çocukların birbirleri arasındaki iletişim ve hatta geniş bir aileden söz ediyor isek diğer aile üyelerinin rol aldığı iletişim biçimi stresin oluşumuna katkıda bulunur. Aile içindeki iletişime aileyi oluşturan kişilerin birbirleri üzerinde kurmaya çalıştıkları hükümranlık damgasını vuruyorsa, iletişim daha çok kişilerin birbirlerini yargıladıkları cümleler ve davranışlardan oluşuyorsa, daha çok kişinin karşısındakini dinleme ve anlama çabası ile ilgili değil de kendi bildiklerini dikte etme şeklindeyse, sınırlayıcı ve baskıcı özellikler taşıyorsa ve eşitlikçi değilse, herhangi bir konuda azınlıkta kalanın da haklarını korur nitelik taşımıyorsa gerginlik ve stresin ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.
Stresi önlemede ve baş etmede yardımcı olan davranışlar nelerdir?
Aile içerisindeki iletişimde özellikle güncel bir durumu ilgilendiren konularda “geçmiş defterleri açmak” ve/veya karşıdaki kişinin oldukça hassas olduğu konularda “damarına basmak" sıkça yapılan hatalardır. Bu tür durumlarda güncel soruna odaklanmak, bu sorunla çizilmiş çerçevenin dışına çıkmamak, geçmişin muhasebesinin yapılmasının güncel sorunun çözülmesine katkıda bulunmayacağını akıldan çıkarmamak gerginlik yaratan bu hatanın yapılmasını engelleyebilir. Ayrıca aile üyelerinin duygularını kolayca açabilmelerini sağlayan demokratik ve eşitlikçi bir ortamın yaratılması, güveni zedeleyecek söz ve davranışlardan sakınılması, herhangi bir sorunun çözümünde mutlaka tek yolun bulunduğu gibi kesin yargılardan vazgeçilmesi aile üyeleri arasındaki iletişimin daha sağlıklı olmasına dolayısıyla aileden kaynaklı stresin azalmasını sağlayacaktır. Başta da belirtildiği gibi iletişimi sağlıklı bir ailenin üyesi olmak yaşamın başka alanların karşılaşılabilecek çeşitli stresörler karşısında kişiye daha kolay baş edebilme olanağı verecektir
Travma nedir?
İnsanın bedensel ve ruhsal yapısını tehdit eden her türlü durum ya da olay travma olarak nitelendirilebilir. Bu durum ya da olay genellikle kişinin baş edemeyeceği kadar şiddetlidir. Çünkü travmatik olaylar insanda olay üzerinde hakimiyet kurma, olaylar arası bağlantı kurma ve olayı anlamlandırma gibi baş etme işlevlerini bozar. İnsan eliyle oluşturulan travmatik olaylara maruz kalmış kişilerde olayı anlamlandırma, olaylar arası bağlantı kurma gibi baş etme mekanizmaları daha kolay ve daha şiddetli düzeyde bozulur. Bir önceki bölümde anlatılmaya çalışılan stres kavramı ile travma kavramı arasına çok net ayrımlar koymak mümkün görünmemektedir. Ancak travmatik olayların stres yaratan olaylara göre kişinin veya yakınlarının bedensel ve/veya ruhsal varlığına karşı ciddi tehdit oluşturan, ani olarak gelişen ve kişide dehşet duygusu yaratan olaylar olduğu söylenebilir.
Travmatik olaylardan bazıları nelerdir?
İşkence, deprem, sel, toprak kayması gibi doğal afetler, savaş ve toplama kampında kalmak, fiziksel saldırı, sarkıntılıktan tecavüze kadar varabilecek cinsel saldırı, yangın, kara, deniz ve hava trafiğini ilgilendirebilecek kazalar, rehin alınma, bombalı saldırıya maruz kalma gibi terörist saldırılar, ağır yanıklar, iş kazaları, ani gelişen ağır hastalıklar, ani yakın ölümleri, göç hemen her insan için üstesinden gelinmesi zor, dehşet uyandırıcı travmatik olaylardır.
Travmaya maruz kalan kişilerde ne tür ruhsal bozukluklar gelişir?
Bu gibi olaylara maruz kalan her insanda ruhsal bozukluklar gelişmediği gibi, bu olaylara göre daha sıradan olabilecek olaylarla karşılaşan bazı kişilerde travmatik olaya bağlı ruhsal bozukluklar gelişebilir. Bu olaylara maruz kalan kişilerin cinsiyetleri, eğitim düzeyleri, kişilik özellikleri, sorunlarla baş etme kapasiteleri, sosyal ve ekonomik desteklerinin düzeyleri, daha önce ruhsal bir soruna sahip olup olmadıkları, maruz kaldıkları olayın şiddeti gibi faktörler kişide ruhsal bir bozukluk gelişip gelişmeyeceğini belirlemektedir.
Süreğen travma nedir?
Bazı travmatik olaylar tek seferde gerçekleşirken bazıları tekrarlayabilmekte ve hatta yıllarca devam edebilmektedir. Yıllarca devam eden bu travmatik olaylara süreğen travma denmektedir. Süreğen travmalar genellikle insan eliyle oluşturulan travmalardır. Aile içi şiddet, aile içi veya aile dışındaki kişilerce uygulanan cinsel saldırılar, uzun süreli işkenceye maruz kalmak ve toplama kamplarında esir tutulmak süreğen travmalara örnek olarak gösterilebilir. Süreğen travmaların diğer travmalardan bir farklı yönü ise travmayı uygulayan saldırgan ile travmatik olaya maruz kalan mağdur arasında bir ilişkinin oluşmasına neden olmasıdır. Bu ilişkide saldırgan mağduru tamamen ele geçirir. Tam anlamı ile mağduru köleleştirir.
Travma sonrası gelişen ruhsal bozukluklar nelerdir?
Travmatik ya da stresli bir olaya maruz kalan kişilerde çeşitli ruhsal bozukluklar gelişebilir. Bu bozukluklardan en çok bilinenleri akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu ve uyum bozukluklarıdır.
Travmatik olaylara bağlı gelişebilecek ruhsal bozukluklar nelerdir?
Akut Stres Bozukluğu
Travma Sonrası Stres Bozukluğu
Uyum Bozuklukları
Akut Stres Bozukluğu ne demektir?
Akut (ani gelişen) stres bozukluğu, travmatik bir olaydan sonraki 1-2 gün içerisinde gelişen ve 3-4 hafta içerisinde düzelebilen belirtilerden oluşur. Travmatik olayın tekrarlayan görüntüler, düşünceler, rüyalar, yanılsamalar, olayı sanki yeniden yaşıyormuş gibi hissetme yolu ile yeniden yaşantılanması, olayı hatırlatan durumlar karşısında sıkıntı duyma, olayı hatırlatan durumlardan, düşüncelerden, konuşmalardan, insanlardan uzak durmaya çalışma, huzursuzluk, uyumakta güçlük, yoğunlaşamama, aşırı irkilme gibi travma sonrası stres bozukluğuna benzer belirtileri mevcuttur. Bu bozuklukta travma sonrası stres bozukluğundan farklı olarak şaşkınlık hali, kendini çok uzakta, hiçbir şey hissetmiyormuş ve kendini dışardan gözlüyormuş gibi hissetme, çevrenin gerçekdışı algılanması şeklinde belirtiler görülür. Çoğunlukla belirtiler birkaç gün içerisinde sonlanır. Akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğunda olduğu gibi kadınlarda erkeklere göre daha sık görülür.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu ne demektir?
Travmatik bir olaydan sonraki bir aydan sonra ortaya çıkması veya travmatik olayın hemen sonrasında ortaya çıkmış belirtilerin olaydan bir ay sonraki dönemde halen devam ediyor olması durumlarında konulan bir tanıdır. Tıpkı akut stres bozukluğunda belirtildiği gibi travmatik olayın tekrarlayan görüntüler, düşünceler, rüyalar, yanılsamalar, olayı sanki yeniden yaşıyormuş gibi hissetme yolu ile yeniden yaşantılanması, olayı hatırlatan durumlar karşısında sıkıntı duyma, olayı hatırlatan durumlardan, düşüncelerden, konuşmalardan, insanlardan uzak durmaya çalışma, huzursuzluk, uyumakta güçlük, yoğunlaşamama, aşırı irkilme belirtileri ile kendisini gösterir.
Uyum bozuklukları ne demektir?
Uyum bozukluğu, psikososyal anlamda stresörlere yanıt olarak, stresör etkenin belirmesinden sonraki üç ay içerisinde ortaya çıkan tepkilerle karakterizedir. Genel olarak bu tepkilerin stresörün ortadan kalkmasıyla veya stresör etkenin devam etmesi durumunda yeni bir uyum sürecinin ortaya çıkması ile sonlanması beklenir. Uyum bozuklukları yukarıda da anlatılan işkence, tecavüz gibi travmatik olarak nitelendirilebilecek ve insanların sık karşılaşmadığı örseleyici olaylardan çok gündelik yaşamda karşılaşabilecek ve birçok insan için yaşamın bir döneminde deneyimlenme olasılığı yüksek, maddi kayıp, ayrılık, boşanma, sevilen bir kişinin kaybı, okul sorunları, yeni bir yere taşınma, askerlik yapma, hastaneye yatırılma, kronik bir hastalığa sahip olma, yoksulluk gibi olaylar karşısında ortaya çıkar. İnsanların yaşamlarında ortak olan okula başlama, evden ayrılma, evlenme, çeşitli amaçlar uğruna çabalama, çocuk sahibi olma, emeklilik gibi dönemler mevcuttur. Bu dönemler de uyum bozukluğu gelişmesi açısından riskler barındırmaktadır.
Travmatik olaylar nelerdir?
Afetler
Yakın Kaybı-Yas
Göç
Afet nedir?
Afet; insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğurma potansiyeline sahip olan, ölüm ve yaralanma düzeyinde insan yaşamını tehdit edici boyutları bulunan, olağan koşullarda sürmekte olan yaşamı ve insan aktivitelerini durdurarak, kesintiye uğratarak veya yavaşlatarak sosyallikleri etkileyen ve etkilenen sosyalliğin sahip olduğu olanak ve kaynaklarını kullanarak üstesinden gelemeyeceği, doğal, teknolojik veya insandan köken alan olaylardır. Bu şekilde tanımlanan olaylar travmatik nitelik taşımakla birlikte bu olaylara afet denmesinin asıl nedeni doğurdukları olumsuz sonuçlardır.
Afetler kaç bölümde incelenir?
1. Doğal afetler : Doğal afetler, doğa olaylarından kaynaklanan, insan eliyle önlenemeyen, geniş çaplı etki alanına sahip olaylar şekilde tanımlanabilir. Deprem, sel, heyelan, tsunami (yer sarsıntısına bağlı dev dalgalar), kasırga, hortum, yangın, kaya düşmesi, çığ düşmesi gibi olaylar doğal afetlere örnek olarak gösterilebilir.
2. Teknolojik afetler : Teknolojik afetler, teknolojik yapılardaki kazalar veya endüstriyel gelişmelere ikincil olarak gelişen, insan yaşamını, sosyalliklerin olağan yaşam koşullarını tehdit edici özelliği bulunan olayları kapsar. Nükleer kazalar, kimyasal patlama ve yangınlar, çevre kirliliği, sera etkisi gibi olaylar teknolojik afetler kapsamında değerlendirilebilir.
3. İnsan kökenli afetler : Doğrudan insan yaşamını ve/veya sosyalliklerin olağan yaşamlarını hedef alan ve insan eliyle gerçekleştirilen saldırıları kapsayan olaylar, insan kökenli afetler başlığı altında değerlendirilebilir. Kitleler üzerinde en yüksek psikolojik etkiye neden olabilecek şekilde tasarlanan bir savaşım biçimi şeklinde tanımlanabilecek terörizm ve savaşlar insan kökenli afetler kapsamındadır.
Afetler meydana geliş hızlarına göre kaç bölümde incelenir?
Afetler ani gelişen ve yavaş gelişen afetler şeklinde sınıflandırılmaktadır. İnsan yaşamı ve sosyalliklerin olağan yaşam koşullarına karşı hızlı bir şekilde tehdit oluşturan ani gelişen afetlere deprem, kasırga, heyelan ve yukarıda sıralanan diğer doğal afetler örnek olarak gösterilebilir. Yavaş gelişen afetlerin ise insan yaşamına ve sosyalliklerin olağan yaşam koşullarına karşı tehdit edici etkileri yavaş bir şekilde ortaya çıkar. Bu tür afetlere kuraklık, erozyon, iklim değişiklikleri, çevre kirliliği yavaş gelişen afetler kapsamında değerlendirilebilir. Afetin gelişme hızı insanların afete verdiği tepkinin hızını ve şeklini, afete karşı dayanışmanın nitelik ve niceliğini belirleyebilir.
Yakın kaybı-Yas kişiyi nasıl etkiler?
Ölüm, insanın kendisi ile ahlaki değerleri bakımından yüzleşmesini, incinemez ve incitilemez olduğu yönündeki düşünceleri üzerine yeniden düşünmesini sağlayan bir olgudur. İnsanlar yaşamlarının bazı dönemlerinde sevdikleri kişilerin ölmesi stresörü ile kaşı karşıya kalırlar. Yas, ölüm yoluyla kayıp gerçeğini tanımlar. Yas tepkisi ise sevilen bir kişinin kaybı hemen sonrasında veya kaybı takip eden birkaç ay içerisinde ortaya çıkar ve tipik olarak kişinin kendisini üzgün hissetmesi, kaybedilen kişi ile ilgili sıklık ve şiddeti bakımından aşırı zihinsel uğraşıda bulunması, uykuya dalamama ve/veya uykuyu sürdürememe, yoğunlaşma güçlüğü, çabuk öfkelenme, kaygılı olma ve gündelik işlevselliğini sürdürmede zorlanma gibi belirtileri kapsar. Yas tepkisinin, kültürler arasında farklılık olmasına karşın, ortalama olarak 2-6 ay arasında sürmesi beklenir.
Yas tepkisinin başlamasına neden olabilecek kayıp ya da kayıp tehditleri kaç bölümde incelenir?
Yas tepkisinin başlamasına neden olabilecek kayıp ya da kayıp tehditleri, somut kayıplar ve gelişimsel kayıplar olmak üzere iki ana başlık altında sınıflandırılabilir.
Somut kayıplar nelerdir?
Sevilen birini boşanma, ayrılık veya ölüm gibi nedenlerle kaybetme, duygusal olarak yatırım yapılmış insan dışı bir canlı ya da bir nesnenin kaybedilmesi, herhangi bir vücut parçasının ameliyat veya kaza gibi olaylar nedeniyle kaybedilmesi, kişinin kendisinde ya da sevdiği birisinde ölümcül bir hastalık olduğunu öğrenmesi somut kayıplar başlığı altında değerlendirilir.
Gelişimsel kayıplar hangileridir?
Anneyi ya da anne sevgisini (burada somut olarak anne anlaşılabileceği gibi annenin yerini tutan kişi de anlaşılabilir) kaybetme kaygısı, vücut parçalarını kaybetme kaygısı ise gelişimsel kayıplardır.
İnsanlar, kayıp ya da kayıp tehdidine karşı nasıl bir yanıt verirler ?
İnsanlar, kayıp ya da kayıp tehdidine karşı beş aşamalı bir yanıt verirler. Bu aşamalar sırasıyla inkar ve yalnızlaşma, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenmeden oluşur. Yas süreci aşamalar halinde belirtilen sıralamayı izleyebileceği gibi bu aşamaların herhangi birinden de başlayabilir ya da karmaşık bir sıralama görülebilir. Bazı aşamalar bazı insanlarda hiç görülmeyebilir. Genellikle yas sürecinin belli bir zaman diliminde bu aşamalara ait özellikler bir arada bulunur. Yani yas sürecindeki bir kişi öfke dönemine has özelliklerle birlikte pazarlık aşamasına ait özellikleri bir arada barındırabilir.
İİnkar dönemi genellikle kısa sürer ve kısmi bir kabullenme ile sona erer
İnsan, yaşadığı süre içerisinde gelecekte olacak olaylardan sadece ölümü yaşayacağından emin olabilir. Ancak yaşamını sürdürürken ‘bir gün öleceği’ doğru önermesini sürekli bir biçimde düşünmez. Çünkü sürekli olarak ölümle yüz yüze gelmek oldukça gerginlik yaratacak bir deneyimdir. Bu nedenledir ki kayıp ya da kayıp tehdidi ile karşılaşıldığında genellikle verilen ilk tepki ‘hayır ben olamam’, ‘bu haber doğru olamaz’, ‘konulan tanı yanlış’ durumun kabullenilmediğini gösteren ifadelerinde kendisini bulan inkardır. İnkar aşaması kayıp ya da kayıp tehdidinin yarattığı şoku daha yavaşça emilmesini sağlayan bir tampon gibi işlev görür. Yani kayıp ya da kayıp tehdidi ile karşılaşan kişiye zaman kazandırmış olur. İnkar dönemi genellikle kısa sürer ve kısmi bir kabullenme ile sona erer.
İnsanların kayıp ya da kayıp tehdidine karşı verdiği yanıtlardan biri olan "öfke" ne demektir?
Öfke döneminde kişinin sorduğu temel soru ‘neden başkasının değil de benim başıma geldi’ sorusudur. Yas sürecinde ortaya çıkabilecek öfkenin kime yöneleceği, kayıptan kimlerin sorumlu tutulduğu ya da kayıpla ilgili kimlerin suçlandığı ile ilgili olabilir. Örneğin kayıpla ‘yetersiz ya da gereksiz tedavi girişimlerinde bulunan doktor ya da sağlık kuruluşu’ sorumlu tutuluyor ise öfke doktora ve/veya sağlık kuruluşuna yönlenecektir. Kişiler kayıpla ilgili kendilerini sorumlu tutar ya da kendilerini suçlarlar ise öfkelerini intihar girişimlerine varabilecek kadar kendilerine yönlendirebilirler. Zaman zaman öfkenin hedefine Tanrı yerleştirilir. Bazen yas sürecindeki kişiler kaybettikleri kişiye karşı öfke duyabilirler.
İnsanların kayıp ya da kayıp tehdidine karşı verdiği yanıtlardan biri olan "Pazarlık dönemi " ne demektir?
Pazarlık döneminde olanlar yukarıda anlatılan inkar ve öfke dönemlerine göre kaybın yaşandığının daha çok farkındadırlar. Ancak halen içinde bir kabullenmemeyi barındırmaktadır. Bu aşama kişinin yaşadığı suçluluk duygularının geçici olarak hafifletilmesi gibi bir işleve de sahiptir. İnsanlar, genellikle iyi tutumları için ödüllendirilecekleri ve takdir edilecekleri gibi bir inanca sahiptirler. İşte pazarlık aşamasında oluşturdukları önermeler bu inanca dayanmaktadır. Bu dönemde yapılan pazarlıkların önemlice bir kısmını Tanrı ile yapılanlar oluşturmaktadır. Kaybettiği babası ile ilgili olarak ‘eğer bundan sonra babamın beni sürekli uyardığı konulardaki davranışlarımı devam ettirmezsem Tanrı onu bana geri verir’ gibi bir düşünceye sahip kişi pazarlık yapmaktadır.
İnsanların kayıp ya da kayıp tehdidine karşı verdiği yanıtlardan biri olan "Depresyon aşaması " ne demektir?
Depresyon aşaması kabullenme aşamasının bir öncesidir. Genellikle de kabullenme aşaması ile iç içe yaşanır. Öfke duygusunun yerini kayıp almaya başlamıştır. Burada depresyondan kasıt ruhsal bir rahatsızlıktan öte kişinin karşılaştığı kayıp ya da kayıp tehdidine karşı onu hazırlayıcı işlev gören üzüntüdür. Diğer aşamaları profesyonel olan ya da olmayan birilerinden yardım alarak veya hiçbir yardım almaksızın geçen kişi artık son dönem olan kabullenme dönemine ulaşmış demektir. Bu aşama artık kişinin bunalımlı ya da öfkeli olmadığı dönemdir. Kaybı inkar etmekten çoktan vazgeçmiş, kayıptan ya da kayıp tehdidinden sorumlu tuttuğu kişilere olan öfkesini, kendisi de dahil geride kalan sağlıklılara yüklediği suçluluğu ve sorumluluğu ifade etmiş, oluşmuş kaybı sessiz bir beklentiyle kabullenmiş hale gelmiştir.
Kayıp ya da kayıp tehdidi karşısında çocuklar nasıl tepki verirler?
Çocuklar da kayıp ya da kayıp tehdidi karşısında benzer tepkiler verirler. Ancak çocukların verdikleri tepkilerin yetişkinlerinkinden oldukça farklı olabileceği unutulmamalıdır. Tepki vermemekten, öfkesini oynadığı oyunlarda göstermeye kadar çeşitli reaksiyonlar gösterebilirler. Kayıp karşısında çocuklara nasıl davranılacağı sıkça sorulan ve merak edilen bir konudur. Bu gibi durumlarda yaşa uygun açıklamalar yaparak kafa karışıklığını azaltmanın, soyut (gerçeklikten kopuk) açıklamalardan uzak durmanın faydalı olacağı, ölümü bir yolculuk ya da uyku gibi açıklamanın sakıncalı olduğu belirtilmektedir. Ayrıca çocuğun oyun tekliflerini geri çevirmemek, kaybedilen kişi ile ilgili fotoğraf albümlerini incelemek mezarın çocuk tarafından da ziyaret edilmesini sağlamak ve çocuğun konuşmasına olanak sağlamak yararlı olacaktır. Yetişkinlerin bu durumlarda çocuklarla girdikleri ilişkilerde kendi duyularını paylaşmaları, çocuğun cenaze törenini ve ölüyü görmesine izin verilmesi, kültürlere ve dinlere göre değişmekle birlikte ölümden sonraki dönemde periyodik olarak yapılan törenlere katılması, ölen kişiye ait eşyaların ortada bırakılması önerilmektedir. Ayrıca bu dönemde çocukla suçluluk duyguları ve anne baba ya da kendisinin başına kötü bir şey gelebileceği ile ilgili kaygıları konusunda konuşulmalı ve ailenin bir arada durmasına özen gösterilmelidir.
Göç nedir?
Göç, insanların yaşamlarının bir sonraki bölümünün bir kısmını veya tamamını geçirmek üzere halen ikamet ettikleri yerleşim yerini değiştirmeleridir. Bu tanımıyla göç bir nüfus hareketidir. Bu hareketin yegane etkisi göç alan yerleşim yerinin nüfusunun artması ve göç veren yerleşim yerinin nüfusunun azalması değildir. Mekan değiştirme süreci, beraberinde sosyal, kültürel, çevresel, ekonomik ve politik sonuçlar da doğurur. Sebebi ne olursa olsun göç, yaşam koşullarının bozulduğu bir yerden veya yaşamın tehdit altında olduğu bir yerden bu açılardan daha avantajlı bir yere doğru yapılır. Yani göç bir çeşit yaşamda kalma çabasıdır. Her ne kadar göç tek tek kişiler bazında yapılabilse de, göç etme nedenine de bağlı olarak, genellikle kitleler halinde ve tüm aileyi içine alacak şekilde yapılmaktadır.
Göç kaça ayrılır?
1. İç göç: Aynı ülke içerisinde genellikle daha az yoğun nüfusa sahip yerleşim yerlerinden daha yoğun nüfusa sahip yerleşim yerlerine yapılan göç denir.
2.Dış göç: Ülke sınırlarının aşılması suretiyle yapılan göçe ise dış göç denmektedir.
İstemli yapılıp yapılmadığına göre göçler kaç bölümde incelenir?
1. Zorunlu göç (yerinden edilme), savaş ve çatışmalı ortam nedeniyle olabileceği gibi doğal afetler, doğrudan ölümle karşı karşıya kalınmasa da can güvenliğinin olmamasından endişe duyma, baraj ve yol yapımı gibi nedenlerden kaynaklanabilir. Hatta mecburi hizmete gitme şartı bulunan mesleklere sahip kişilerin atama yolu ile yaptıkları göçler de zorunlu göç sınıfına girmektedir.
2. Gönüllü göçler genellikle insanların yaşadıkları coğrafi bölgede veya ülkede çeşitli olanaklardan mahrum olmaları nedeniyle gerçekleşmektedir. Örneğin bulundukları bölge ya da ülkede tedavisi mümkün olmayan veya sınırlı olanaklarla tedavi edilmeye çalışılan bir hastalığa sahip olmak gönüllü göç sebebi olabilmektedir.
Göç'ün çocuklara etkisi nedir?
Göç, ailelerin çocuklar üzerindeki denetimlerinin azalmasına neden olmaktadır. Yeni yerleşilen yerin büyük olması, çocukların yeni değer yargıları ve yeni olanaklarla tanışmış olmaları, göçün neden olduğu ekonomik güçlüklerin aşılabilmesi adına çocukların çalışmak zorunda kalması ailelerin çocuklar üzerindeki denetiminin azalmasına neden olabilecek faktörlerdir. Denetimin azalması ise çocukların çeşitli davranım sorunlarına (farklı ve istenmeyen davranışlar sergileyen arkadaş çevrelerine girmek, geceleri ev dışında geçirmek, suç işlemek), çocukların sigara, alkol ve madde ile tanışmalarına neden olabilmektedir. Özellikle zorunlu olarak yapılmış göçler ailelerin konut ve barınma sorunları, aile üyeleri geldikleri yere göre bilgi ve beceri sahibi olduklarından ve sonradan geldikleri yere göre bu nitelikleri vasıfsız sayıldığından işsizlik, yoksulluk, çocukların eğitimden ve tüm aile bireylerinin temel sağlık hizmetlerinden yoksun kalması, çocukların çalıştırılmak zorunda bırakılması, dengesiz ve yetersiz beslenme ve bunun sonuçları, yeni yerleştikleri yerdeki insanlardan gördükleri ayrımcılık gibi sorunlara neden olmaktadır.