aofsoru.com

Toplumsal Yaşamda Aile Dersi 2. Ünite Özet

Aile Yapısı

Evlilik, bugün de hemen her toplumda farklı yapılar gösterebilen, aile kurmayı ve türün devamını sağlayan, iki insanın kalıcı bir beraberlik için bir araya gelerek oluşturdukları, birbirlerine ve çocuklarına karşı ortak sorumluluklarını yerine getirmeye söz verdikleri, birbirine bağlı sistemlerden oluşan evrensel bir kurumdur. Evlilik kurumunun sağlıklı mutlu olabilmesi için bazı koşulların yerine getirilmesine gerek duyulmaktadır nitekim evlilik son derece kompleks ve bir o kadar da anlaşılması zor bir konudur.

Evlilik Kurumu

Hemen her toplumda görülen evlilik kurumunun başlangıcı oldukça eskiye gitmektedir. Nerde ise ilk insan ile başladığı varsayılan evlilik kurumu yapısı gereği içerisinde çok farklı, hatta zaman zaman birbiri ile bir araya gelmesinin mümkün olamayacağı düşünülen ögeleri bir arada barındırabilmektedir. Bu nedenle aile yapısını ortaya koymaya dönük çalışmalar oldukça zor olmaktadır. Ayrıca aile ve evlilik konuları yapısı gereği mahremiyeti olan konular da olduklarından yapıyı ortaya koymaya dönük bilgilere ulaşmak da bir yere kadar olabilmektedir. Cutlar ve Radford, birbirlerine karşı sorumluluk duygusu taşıyan, birbirlerini sosyal açıdan destekleyen, birlikte isteyerek zaman geçiren, üyeler arasında açık iletişim olan, kriz durumunda birbirine kenetlenen bireylerin oluşturduğu sistemi evlilik olarak nitelemektedirler. Fakat, özellikle sanayileşme ve endüstrileşme olgusu evliliğin yapısını değiştirmiştir. Bu değişim, değişen toplumda yaşamı sürdürmek ve uyum sağlamak açısından evliliğin yapısının anlaşılmasının ve iyi bir şekilde değerlendirilmesinin önemini daha da arttırmaktadır. Evliliği etkileyen birçok unsur söz konusudur. Bu unsurlardan en önemlilerinden biri yaşam doyumudur. Günümüzde çalışan ebeveynlerin sayısı giderek artmaktadır. Çalışma yaşamı ve çalışma koşulları evli bireylerin aile ve evlilik ilişkilerini önemli ölçüde ve çoğu zaman olumsuz olarak etkilemektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere işsizliğin yüksek olduğu, bu nedenle iş bulmanın oldukça zor olduğu ülkelerde kişilerin kendilerine uygun iş ve meslek sahibi olmaları ya da daha açık bir ifade ile istedikleri meslekleri seçebilmeleri oldukça zordur. Dolayısı ile bu durum evlilik hayatlarına da yansımaktadır.

Evlilik Bağının Oluşması

Evlilik bağı çeşitli şekillerde kurulabilmektedir. Evlilik bağının yalnızca bir erkek ile bir kadın arasında kurulduğu evliliklere monogami denir. Dünyada genel kabul gören evlilik şekli monogami olmakla beraber, bazı ülkelerde görülen bu tür çok eşli evliliklere poligami denir. Ülkemizde çok eşlilik 1926’da yasaklanmıştır. Geçmişten günümüze toplumlarda birçok değişimler meydana gelmiştir. Meydana gelen bu toplumsal değişimlerin aileye de olumlu, olumsuz bir takım etkileri olmuştur. Ülkemizde gerçekleştirilen evliliklerin yasal bir statü kazanması için sadece resmi nikahın yapılması yeterlidir. Türklerin yaşantısında dinin çok önemli bir yeri bulunduğu belirtilmektedir. Bu nedenle ülkemizde yapılan evliliklerde çiftler sadece resmi nikahla yetinmemektedirler. Yasal olarak zorunlu olmamasına rağmen çiftler resmi nikâhın yanında dini nikahta yaptırmak yoluna gitmektedirler.

Aile Yapısı

Dünyanın hemen her yöresinde olduğu gibi ülkemizde de tek tip bir aile yapısından söz edebilmek oldukça zordur. Bir ailenin yapısını ve özelliklerini, ait olduğu sosyal sınıf, hane halkı, kırsal ya da kentsel yerleşim özellikleri, dinsel, kültürel, ekonomik, vb. etkenler gibi çok değişik ve fazla sayıda parametrelere göre incelemek mümkündür. Türkiye’de kabaca kırsal aile, kentsel aile ve geçiş ailesinden söz edilebilir. Ülkemizde ailenin yapısal özellikleri büyük ölçüde kentleşme eğilimleriyle ilişkilidir. Çünkü ülkemizde kentleşme hızla artmaktadır. İstatiki verilere bakıldığında ülkemizde kırsal kesimde geniş ailenin kentsel kesimde ise çekirdek ailenin oranının fazla olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu oranlar arasındaki farkın önemli olduğunu söylemek zordur.

Ülkemizde Ailenin Yapısal Özellikleri

Aileyi, ailenin büyüklüğüne, yerleşim yerlerine ve parçalanmış aile olma özelliklerine göre çeşitli şekillerde incelemek mümkündür.

Büyüklüklerine Göre Aile

Büyüklüklerine göre aile çeşitleri geleneksel ya da geniş aile ve çekirdek aile olarak ikiye ayrılmaktadır.

Geleneksel Aile

Geleneksel ya da geniş aile genellikle kırsal ya da geleneksel toplumların bir kurumudur. Bu aile tipi kişinin özgürlüğünü kısıtlayıcı ve buna bağlı olarak da toplumsal gelişmeyi engelleyici olduğu düşüncesi yaygın kabul görmektedir. Geleneksel ailede görülen bazı özellikler şöyle sıralanabilir;

  1. İlişkiler eşitlikçi değildir.
  2. Geleneksel ailede iş bölümü cinsiyete göre yapılır.
  3. Geniş ailede eş seçimi hemen tamamı ile ana baba aracılığı ile yapılır.
  4. Erkek çocuk tercih edilir.
  5. Evlenen çocuklar yeni bir ev açma yerine baba evini tercih ederler.
  6. Karı-koca ilişkileri belli bir mesafe içindedir.
  7. Baba genel olarak otoritesini korkuya dayandırır.

Çekirdek Aile

Çekirdek aile modern toplumdaki aile tipi olarak bilinmektedir. Sanayileşmiş çağdaş toplumlarda, özellikle kentlerde geniş aileler yerini giderek küçük ailelere bırakmıştır. Çekirdek ailelerde görülen özellikler ise şu şekilde sıralanabilir;

  1. Aile bireyleri arasında iş bölümü vardır.
  2. Kuşaklar arasında özerk ve hoşgörülü ilişki vardır.
  3. Çeşitli roller belirlenmiş olmasına rağmen aile üyeleri arasında dayanışma vardır.
  4. Aile reisliği genellikle belli bir cinsin tekelinde değildir.
  5. Çocuğun sosyal güvence olarak görülme oranı düşmektedir.
  6. Çocuk sayısı azalmakta, doğum aralığı uzamaktadır.

Yerleşim Yerlerine Göre Aile

Yerleşim yerlerine göre aileler genel olarak kırsal aile, gecekondu ailesi ve kentsel aile olmak üzere üç kategoride incelenmektedir.

Kırsal Kesim Ailesi

Kırsal kesim ailesi çoğu kez bütün bireylerin birlikte çalışıp birlikte ürettikleri ekonomik bir birimdir. Eğitim olanağı kısıtlıdır. Kırsal kesim ailesinin başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Kırsal kesim ailesinde, genellikle baba soyuna dayalı bir yapı vardır. Ailede çocuk, işgücü ve sosyal güvence unsuru olarak görülür. Gerek ailenin kuruluşu, gerekse yaşatılmasında gelenek ve göreneklerin etkisi fazladır. Günümüzdeki köklü ve hızlı değişim kırsal kesim ailesinde de heterojen bir yapı ortaya çıkarmaya başlamıştır. Bu durum kırsal kesimde de aile yapılarını farklılaştırmıştır. Böylece kırsal aile bir taraftan geleneksel ilişkiler içinde varlığını sürdürürken diğer taraftan da ekonomik ve kültürel yönden dünya ile bütünleşerek yeniden yapılanma sürecine girmiştir.

Gecekondu Ailesi

Ülkemiz için önemli bir aile tipidir. Gecekondu ailesi kırsal kesimden bireylerin başta topraksızlık olmak nedeni ile çeşitli nedenlerden dolayı kente göç etmesi sonucu ortaya çıkan ailelerdir. Bu tür bir göç olayın- da önce erkekler yalnız veya kardeş, vb. gibi çalışabilecek kişilerle birlikte kente gelmekte, sonra eş, çocuklar, ana baba ve giderek daha uzak akraba ve komşular basamaklı olarak kente taşınmaktadırlar. Gecekondu bölgesinde yaşayan kişiler değişen ölçülerde geniş aile geleneklerini sürdürmektedirler. Bu bireyler bir dayanışma içerisindedirler. Bu dayanışma iki nedene bağlanmaktadır. Bu nedenlerden birincisi iç evliliklerin yoğun olması, ikincisi ise akraba kümelenmeleridir. Çekirdek aile özellikleri ancak kentteki ikinci, üçüncü kuşaklarda daha tipik olarak ortaya çıkmaktadır. Yapılan araştırmalara göre düşük sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerin göç etme nedenlerinin başında iş bulabilme istek ve beklentisi gelmektedir. İkinci önemli göç nedeni ise aile ve akrabalara yakın olma isteğidir. Aileyle göç güneydoğu ve doğu Anadolu bölgelerimizden göçenlerde daha belirgindir.

Kentsel Aile

Kent ailesi esas olarak tarımdan tamamen kopmuş, geçimini daha çok hizmet sektöründen sağlayan yani işçilik, memurluk, esnaflık gibi işlerde çalışan ailelerdir. Bu aile tipinin en önemli özelliği, çekirdek aile yapısında ve bir tüketim birimi olarak örgütlenmiş olmasıdır. Evlenme yaşı gittikçe yükselmiş, ailedeki üye sayısı ise düşmüştür. Ailenin geleneksel işlevlerinden pek çoğu, bu alanda hizmet veren kurum ve kuruluşlarla paylaşılmaktadır. Aile bireyleri arasında paylaşma ve iş bölümü yaygın olarak görülmektedir. Bu durum da aile bireylerini birbirlerine daha çok yaklaştırmaktadır.

Parçalanmış Aile, Tamamlanmamış Aile

Ayrı yaşama, boşanma, kayıp ve ölüm gibi nedenler ile, aile yapısındaki değişime bağlı olarak ortaya çıkan aile yapısı parçalanmış aile olarak tanımlanmaktadır. Yalnız yaşayan erkek ya da kadın, ayrılıklar sonucu ebeveynlerden yalnızca biriyle yaşayan çocuk/çocuklar tamamlanmamış aile olarak kabul edilmektedir. Ekonomik ve kültürel değerlerle ilişkili olarak parçalanmış ya da tamamlanmamış aile yapısı, batı toplumlarına kıyasla ülkemizde daha az görülmektedir. Kent kır açısından ele alındığında ise kentlerde daha yaygın olduğu söylenebilir.

Ülkemizde Ailenin Gelişimsel Özellikleri

Geleneksel aile yapısı çoğunluğu oluşturmaktadır. Evlenilecek kişinin seçiminde ebeveynler etkendir. Akraba evliliği özellikle doğu ve güneydoğuda yaygındır. Kadınlar eş seçiminde daha geleneksel davranma eğilimindedir. Ebeveynler damat seçiminde cinsiyete göre farklılık göstermektedirler. Genellikle babalar, yakışıklı, siyasi görüşü kendi görüşüne uygun, zengin; anneler ise kendileriyle iyi geçinebilecek, mesleği iyi ve dindar damat adayını tercih etmektedirler. Gelin tercihinde ise babalar güzel, ve hamarat olma, anneler geçimli ve meslek sahibi olma özelliklerini öne çıkarmaktadırlar. Evlilik kurulduğunda yeni ailenin yapısı, genellikle önceki ilişkiler ağı üzerinde şekillenmektedir. Evli kişilerin karşıt cinsten kişilerle görüşmeleri gecekonduda akraba ve komşularla sınırlıdır. İlk evliliğin sürdürülme eğilimi oldukça yüksektir. Boşanmaların çoğunlukla evliliğin ilk beş yılı içinde gerçekleştiği, boşanmaların yaklaşık yarısında eşlerin çocuksuz olduğu dikkati çekmektedir. Eşlerin kendi ailelerinden ayrışma ve bireyselleşme sorunları, çoğunlukla ikinci kuşağın da benzer biçimde yetiştirilmesi eğilimlerini ortaya çıkarmaktadır. Köken aileden ayrışıp eşiyle diyalog kuramayan anne, oğluyla kuşaklararası koalisyon yapma eğilimindedir. Koca da benzer nedenlerle eşi ve çocuklarıyla mesafelidir. Ülkemizde “dominant erkek” mitinin etkisini sürdürdüğü söylenir, ancak bu mitin gerçekliği her durumda tartışmalıdır. Karar verme konusunda sanıldığının aksine geleneksel ailelerde kadın ve erkeklerin birlikte davrandığına ilişkin veriler mevcuttur. Görüşler ne olursa olsun özellikle kırsal kesimde ve az eğitimlilerde daha belirgin olmak üzere cinsiyetlere dayalı rollerin ayrımı iyi yapılmaktadır. Geleneksel ailelerde evlilikte erkeğe “geçimi ve bireylerin güvenliğini sağlama”, kadına ise “ev işleri yapmak, koca ve çocuklarına bakmak” rolü verilmektedir. Cinsiyete dayalı roller arasındaki önemli farklar ana babaların kız ve erkek çocuklarından beklentilerinin farklılaşmasıdır. Kız çocuk için olabildiğince kısa bir öğrenim süresi, rahat edebileceği yorulmayacağı bir meslek ve evlilik; erkek çocuk için ise uzun öğrenim süresi iyi bir meslek, statü ve evlilik beklentisi vardır. Kadın için öngörülen geleneksel rol beklentileri, aileye katkısı maksimum düzeyde olduğu halde özerkliği kısıtlı bir kişi olması doğrultusundadır. Gelişimi engellenen anne duygusal doyumunu çocuklarına sıkı sıkıya tutunarak sağlamaktadır. Ülkemizde kurulan ailelerde, genellikle eşler arasında roller net sınırlarla ayrılmıştır ve bireyselleşmeye fazla izin verilmez. Geleneksel Türk ailesinde özerklik ve bireysellik yerine grup bağları ve sadakat gibi daha kolektif öğeler egemendir. Sosyokültürel düzey yükseldikçe kadınlar evle ilgili geleneksel rolleri reddetme eğilimindedir. Özellikle kadının çalışma yaşamına katılması ile roller arasındaki keskin sınırlar esner. Çocuk edinme konusunda ailenin gelenekselliği arttıkça, annenin yaşının genç, eğitim düzeyinin düşük oluşu ile de ilgili olarak çocuk sayısının arttığı, çok çocuğun anne için gelecek güvencesi sayıldığı görülmektedir. Ana baba- çocuk ilişkilerinde anne daha fazla sorumluluk almaktadır. Baba-çocuk ilişkileri genellikle mesafelidir. Kadın kadına komşuluk ilişkileri ve kabul günleri yaygındır. Erkeklerde ise bunun karşılığı kahve kültürü bulunmaktadır. Toplumsal ortamda kadının karşıt cins ile ilişkileri evlilikle birlikte kısıtlanır. Gece sokağa çıkma da içinde olmak üzere pek çok alanda adı konmamış kısıtlanmalar, evlilikle belirginleşir. Kocalar genellikle konuşkan değildir, bu nedenle kadınlar eşleriyle sohbet edememekten yakınırlar. Gençler eski kuşağa göre akrabalara daha az önem vermektedir.


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email